Yeni Üyelik
24.
Bölüm

💎Y.E 23 Ekilmek💎

@azamet_29_2

 

" Tamam borçlu kalmak istemem. Yarın akşam üzeri alırım seni."

 

" Alma ben gelirim."

 

Yine bir kaç saniye durdu ve
" Tamam." Dedi.

 

Anlaştık diyerek binadan içeri girdim. Basamakları çıkarken garip hissediyordum.

 

Bir anda durdum.
Yaa ne yaptım ben.
Salak! Ne halt etmeye kendini yemeğe davet ettiriyorsun zorla.
Aptal kafa!
Aptal kafa!
Diye diye bitirdim merdivenleri.

 

Dairemin önüne gelip zile elimi uzatmıştım ki bir anda cırlayan iki kızla açılan kapı ile korkarak geriye sıçrayınca düşmekten son anda korkuluklara tutunarak kurtuldum.

 

" Allah cezanızı versin sizin emi! Kapının arkasında mı yatıyorsunuz lan!

 

Sevgi hızla kapının önüne çıkıp kolumdan tuttuğu gibi içeri aldı beni. Çeke çeke salona getirdi. Tam karşıma geçti.

 

" Nerdesin kızım sen iki gündür? O telefon neden açılmıyor? "

 

Sonra üzerimdeki kıyafetlerime baktı.

 

" Sana verdiğim kıyafetlerime ne oldu."

 

" Allah aşkına Sevgi.
Kafam olmuş bi milyon. Sende üstüne mum dikme bi dur. Anlatırım."

 

Diyerek pencereye yöneldim.
Derman Bey'in emri üzere pencereden kendimi gösterdiğimde sessizce başını aşağı yukarı sallayarak arabasına bindi ve hareket eden araçla uzaklaştı. Aynı anda bu kez koluma giren İlknur beni çeke çeke koltuğa getirip oturttu.

 

Aynı anda ikisi birden iki yanıma oturarak çapraz sorguya aldılar.

 

Sevgi:

 

" Hemen anlat iki gündür nerdesin?"

 

İlknur:

 

" Açılış dedin randevu dedin, gidiş o gidiş."

 

Sevgi:

 

" Yanında Kocaayak olduğunu bilmesek çoktan polisi aramıştık."

 

İlknur:

 

" İtiraf et Elmas.
Onunlaydın değilmi. Gecede onunla kaldın? "

 

Sevgi:

 

" Kız bunlar işi pişirmiş! "

 

Dediğinde bir ona bir ona bakmayı kesip,

 

" Ay yeter!
Bi izin vermediniz ki anlatayım ya! "

 

"E anlat o zaman ağzın açılmıyor ki. Senin yerine biz tahmincilik oynuyoruz. "

 

Gözlerimi devirerek baktım Sevgi'ye.

 

" Tamam anlatacam bi salın beni yahu! "

 

Tabi ki olanların hepsini ayrıntılı anlatmayacaktım. Anlatırsam en kıymetli iki arkadaşımı kaybederim diye korkuyordum. Benim yüzümde iki katil günlerce peşlerinde gezmişti. Derin bir nefes alıp başladım yarım yamalak anlatmaya.

 

" Şimdi önceki gece kulübe gittimya."

 

" Eeee! " Dedi İlknur heyecanla.

 

" Birazda erken gitmişim.
Beklerken baktım ortam şen herkes dans ediyor falan... Bende bir kadehcik bir şey içeyim dedim."

 

" Cik? " Dedi Sevgi kocamandı gözleri.

 

" Kızım sen cik le falan kalmamışsındır ki! Bir kadeh içtiysen barı tepene dikmişsindir. Soluğu da damda almışsındır."

 

" Yok. Dam değilde.."

 

Dedim yanan yüzümle sıkkın şekilde. Bir anda cırlayan İlknur'u duydum.

 

" Allah belamı versin bu Elmas soluğu adamın kucağında almış Sevgiiiiii ! "

 

Duyduğum şeyle şok, gözlerim kocaman, İlknur'a baka kalırken, Sevgi'nin elini yüzümde hissettim o an. Yüzümü hızla kendine çevirdiğinde,

 

" Yemin ederim bunlar öpüşmüş."

 

Ben bu kızlardan korkmaya başlamıştım valla. Zihnime falan mı girebiliyorlardı acaba.
Allah'ım nereye düştüm ben bakışı attıktan sonra.

 

" Saçmalamayın ya! Ne kucağı ne öpmesi."
Dedim afallayarak ve yalan söyleyerek. Tabi ki yalandı ama onlar bilmesede olurdu.

 

Yalanını sikeyim Elmas.

 

Diyen iç sesimi duymazdan gelip,

 

" Fazla içince sapıtmışım. Bide saçma sapan konuşmaya başlayınca Derman da beni evine götürdü.

 

Evdeyken üzerine kusunca."

 

" NEE!? Kız Allah cezanı vermesin adamın üstüne mi kustun. Iyy! "

 

İlknur söyleyince fark ettim ki gerçekten iğrenç bir durumdu. Devam ettim anlatmaya.

 

" Birde ayılayım diye beni kucağında duşa sokunca."

 

" NEE? Kız bir de adamın kucağında birlikte duşa mı girdiniz."

 

" Bağır Sevgi bağır. Üst kattakiler duymamıştır. Az daha bağır.!

 

Neyse işte! Senin kıyafetlerde ıslandı tabi, geceyi onunla, ya- yani onun evinde geçirmek zorunda kaldım. "

 

Hay dilimide, beynimi de...diye içime içime küfrederken, İlknur yine cırladı.

 

" Seni evine götürdü? "

 

Sevgi:

 

" Birlikte duşa girdiniz."

 

İlknur:

 

" Hemde birlikte. "

 

Sevgi:

 

" Üstüne birde geceyi orada geçirdin."

 

Bakışlarındaki belden aşağı ifadeyi görünce,

 

" Saçmalamayın be!
Aramızda bir şey geçmedi."

 

" Kızım ya sen. Ki.. Bence sen..
Yada o Kocaayakta bir arıza var. O kadar şeyden sonra geceyi uslu uslu geçirdiniz yani."

 

" Aaahh!
Kızım siz azmışsınız.
Sizinle de konuşulmuyor ya!
Ben yatmaya gidiyorum!"

 

Diyerek sinirle kalktım yerimden. Hızlı adımlarla salondan çıkıp kendi odama geçerken arkada bıraktığım ikilinin kıkırdamalarını duyuyordum.

 

Sizede eğlence lazım zaten. İhtiyar fesat karılar ne olacak. Diyerek üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarıp dolaptan kalın pijamaları mı giydikten sonra odamdan çıkıp banyoya yürüdüm. İçeri girerken arkamdan geçen kızların yüzlerinde hâlâ pis bir gülümseme vardı. Umursamadan içeri girip işimi hallettim. Dişlerimi yıkayıp çıktıktan sonra doğruca buz gibi olduğunu bildiğim yatağıma gidip iki yorgan bir battaniye altına girerek kollarımı kendime sardım. Yorgun gözlerimi kapatarak uyumaya çalışırken hâlâ üşüdüğümü hissedince nerden geldiyse, aklıma Derman'ın bana sarıldığı o an geldi. Nasıl bu kadar sıcak olabiliyordu bu adam anlamıyordum.

 

Kollarımı kendime dahada sararken aklıma Halil geldi bu kez. Bana söyledikleri geldi. Anne baba bildiğim insanların gerçek anne ve babam olmadığı geldi.

 

Şükrettim. Öyle insanların anne babam olmadığına Halil gibi iğrenç birinin kardeşim olmadığına şükrettim.

 

Koca bir yalanla geçip ziyan olan yıllarım geldi aklıma sonra. Dişlerimi sıkarken buldum kendimi. Bir kaç gün içinde hayatım birden şerit değiştirmişti. Tanıdığım herkes bir yalan olarak diğer şeritte ve geride kalırken bana yaşatılan hayat ve travma bedenimde izler halinde kalmış, herkesi ve herşeyi geride bırakarak devam etmekte olduğum bu yolda unutmaya çalıştığım anılar ve kurtulamayacakmışım gibi gelen bir yara ve travma ile diğer şeritten yoluma devam edecektim.

 

Bu düşünceler arasında gidip gelirken vücudumun yeniden titrediğini hissedince hızla yerimden kalkıp kapı arkasındaki askıdan uzun hırkamı alarak giydikten sonra fermuarı çekip kollarımı kendime sararak yeniden yatağa döndüm.

 

Ne yaparsam yapayım bu üşümeden kurtulamıyordum.
O an nefretle andım geçmişimde bırakmaya çalıştığım ve bu halimin gerçek sebebi olan o insanları.

 

Herkese herşeye kafa tutabiliyordum. Ne açlık ne susuzluk ne çalışmak ne yorgunluk nede diğer insanlar. Hiç biri beni korkutamıyordu.

 

Ama konu onlar olunca hem ruhum hem bedenim zayıf düşüyor küçük çaresiz korkak bir kız çocuğu olan Elmas'a dönüşmekten kurtulamıyordum. Bunu atlatamıyordum bir türlü. Elim kolumda hâlâ acısını hissettiğim yanan yere gitti.

 

Bu korkuyu onlar işlemişti hem bedenime hem ruhuma. O yüzden, üzülmüyordum ve üzülmeyecektim o adi acımasız Halil'in öldüğüne.

 

💎💎💎

 

Sabah uyandığımda bütün vücudum dayak yemiş gibi kırgın, üstünede karnım fena şekilde ağrıyordu. Sıcak yorganımın altından çıkıp lavaboya gitmem gerekiyordu ama ona bile hâlim yoktu.

 

Patlamamak için el mecbur kalkarak kapının yolunu tutarken kollarımı kendime sardım. Bu sabah daha mı soğuk yoksa bana mı öyle geliyor, derken üst üste hapşırmaya başladım bu kezde. Üçüncüden sonra akan bir burunla durdu hapşırığım. Galiba grip oluyordum. Üşümemde bu yüzdendi sanırım. Tâbi yediğin soğuğu bilir dedim kendi kendime.

 

Hay ben şansımı. Bir bu eksikti. Bugün Kocaayakla randevum varken, bir gün sonra da okul açılırken sırasımıydı ya.

 

Odadan çıkıp banyoya yürürken banyodan çıkan Sevgi'yi gördüm.

 

" Günaydın Elmas."

 

" Günaydın."

 

" Hayırdır yüzün gözün kaymış iyimisin? "

 

" Galiba grip oluyorum. Birde karnım ağrıyor. "

 

Diyerek yanından geçip banyoya girerken dank eden şeyle gözlerim kocaman oldu.

 

Karnım ağrıyordu! Hızla girip kapıyı kapattım.

 

" Yaaaa!
Böyle şansı sikeyim."

 

Dedim cırlayarak. Karın ağrımın sebebi belli olmuştu.

 

" Elmas.
Ne oldu. İyimisin? "

 

" Yok bişey! "

 

İşimi bitirip ellerimi yıkayıp çıktığımda Sevgi hâlâ kapı önündeydi. Sorgulayan bakışlara,

 

" Üşüyorum.
Regl oldum.
Akşama randevum var.
Ve galiba grip oluyorum.
Bunları saymazsak iyiyim. "

 

" Yine mi randevu? "

 

Derken elini alnıma koydu Sevgi.

 

" Ateşin var? "

 

İlknur elinde kevgir mutfaktan fırladı.

 

" Kim hasta?! "

 

Kızdaki kulak alıcı mübarek.

 

" Elmas'ın ateşi var biraz."

 

Yorgun adımlarla mutfağa doğru yürürken devam etti Sevgi,

 

" Üstelik randevusu varmış. Ve regl olmuş."

 

" Hiiiii!!
Bermuda şeytan üçgeni! "

 

Gözlerimi devirerek baktım İlknur'a. " Ne? "

 

"En sevmediğim üçlü bir araya gelmiş. Randevu, hastalık ve regl.

 

Dur bi dakika!
Ne dediniz? Randevu mu?
Ne randevusu?
Yine mi? "

 

Sevgi bir anda bana döndü. Sanırım yeni dank etmişti.
Şaşkın,

 

" Randevu?
Yoksa yine onunla mı? "

 

Masanın önündeki sandalyeye oturup bacakları mı karın ağrım belki geçer diye kendime çektim. Gözüme bakan iki kıza bakarak,

 

" Evet." Dedim.

 

" Randevu.
Evet Kocaayak'la.
Ama hayal kurmayın. Bana bi yemek borcu vardı onu ödeyecek hepsi bu."

 

" Tabi, tabi.
Eminim öyledir."

 

" İlknur." Dedim gamsız şekilde.

 

" Hıımm? "

 

" Biberleri yaktın!"

 

" Aaaa! " Dedi panikle ocağın yanına koşarken.

 

Hâline gülmeden edemedim.

 

Dedi kodu yapacam diye yanan biberler yüzünden peynir, zeytin, reçel ve omlet şeklindeki klasik kahvaltı masasında sıcak çay içerek ve ellerimi bardakla ısıtarak konuşmaya devam ettik.

 

" Elmas bu Kocaayak sana karşı boş değil."

 

" O ne demek? "

 

" O ne demek diyor ya! "

 

Diyen İlknur'a döndüm bu kez.

 

" Kızım sen kaç yaşındasın. Ağaç kovugundan falan mı çıktın sen. Hiç mi birşey bulaşmadı sana etrafından. Hiç mi bir şey görmedim, duymadın yaşamadın? "

 

Aldırmaz şekilde bir yudum daha aldım çayımdan. Sevgi girdi araya.

 

" Adamın halinden tavırlarından bakışlarından bile belli. Hadi hepsini geçtim.
Pencereye bakarken gördüm. Sana bakarken sanki yıldızlara bakıyor gibi bakıyor."

 

" Ne? "

 

Söylediği şey çok saçma ve sinir bozucu gelince karşı saldırıya geçtim.

 

" Sevgi."

 

" Ne? "

 

" Anıl la işler nasıl? "

 

" O ne demek şimdi? "

 

" Şu demek benden umudu kes. Kendi manitana sar. "

 

Dedim sırıtarak. Yüzü asılırken yalandan bir fiske vurdu kafama.

 

" Sen kal böyle bodur ağaç kılıklı."

 

" Yaa o değilde ağrı kesiciniz yada grip ilacı varmı.

 

" Bende var." Diyen İlknur kalkıp mutfaktan çıkarken Sevgi,

 

" Randevunuzu iptal et.
Adamın karşısında böyle iki büklüm kıvranarak mı oturacaksın."

 

Kapıdan giren İlknur'un verdiği ilacın içinden bir tane alıp ağzıma atarak çayla yuttum.

 

" Akşama kadar geçer heralde."

 

" İnşallah. "

 

" Ya kızlar teşekkür ederim.
Vallahi kardeşim olsa ancak sizin kadar olurdu. Siz olmasanız ne yapardım? "

 

İki kız bana bakarken,

 

" Sevgi bu kız yine duygusal modlara girerse yandık ha. Ben bu kızın küfürbaz halini daha çok seviyorum. Niyeyse ağlamaklı olunca gözüme çocuk gibi görünüyor. Çocuklarla da aram yok pek. "

 

" Eben İlknur eben! " Dedim sinirle.

 

" Ha şöyle. Yaa!
Bak bu daha iyi. Diğer Elmas alerji yapıyor.

 

Şimdiii çay isteyen? "

 

Sevgi halimize kahkaha ile gülerken,

 

" Ver bari! " Dedim.

 

Kahvaltımız bittikten sonra birlikte salona geçtik. Tabii salona geçerken odamdaki battaniyemi almayı da ihmal etmedim. Zaten üşüyorken bu halimle daha beter olacaktım yoksa. Sağ olsun Sevgi de bir nane limon kaynatınca battaniyemin altında bir yandan nane limonu mu içip bir yandan hapşırarak ve sümüklerimi silerek oturuyor ve düşünüyordum.

 

Bu Kocaayak bana büyük bir iyilik yapmıştı ve borçlu kalmak istemiyordum. Bu yüzden küçük de olsa bir hediye alıp vermeyi düşündüm. Evet biraz saçma olacaktı ama, yani borçlu kalmak istemiyordum. E yemeğe de o götürecekti.

 

Yemeğin dışında başka ne olabilir diye düşünürken, düşünürken bileğindeki kesik izlerine bakarken gördüğüm bilekliği hatırladım. Mafya bir yarma olsada bir bileklik alıp verebilirim diye düşündüm o an. Yani her şeyi olan bir mafyaya ne alabilirdim ki. Kaldı ki görünüşe göre bileklik takan biriydi.

 

Bir süre daha düşünüp kafamda küçük bir plan yaptım. Randevuya yakın saatte AVM'ye gidecek, aklımdan geçen bilekliği alacak oradan da yemek yiyeceğimiz yere geçecektim.

 

Evet gayet mantıklıydı. Hem o saate kadar biraz daha toparlanır kendime gelirim diye düşünüyordum.

 

Yan tarafındaki koltukta kahvesini içen Sevgi,

 

" Nasıl hissediyorsun. İyi geldimi nane limon."

 

" Sağol.
Valla iyi geldi. "

 

" Sen yine de randevunu iptal et istersen. Orada daha kötü olursan ne yapacaksın? "

 

Tam cevap verecekken yanımdaki telefonuma mesaj geldi. Nane limon bardağı mı sol elime alıp telefonumu açarak gelen mesaja baktım. Kocaayak Derman konum atmıştı. Gideceğimiz restoranın olduğu konumu.

 

" Artık çok geç.
Bu saatten sonra gitmemek olmaz. " Dedim.

 

💎💎💎

 

Dolabımdan dışarı gitmeye uygun şekilde pantolon kazak çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım. Ardından üzerimdeki pijamaları çıkarıp, kolumdaki yanığı temizleyip kremledikten sonra yeniden sardım. Siyah kot pantolonumu giyip düğmelerini ilikledikten sonra tam kazağımı giyecekken kapı açıldı ve kızlar odaya girdi. Elimde kırmızı kazak altımda kot pantolon ile beni gören Sevgi,

 

" Elmas, hayırdır. Randevuya bu kıyafetlerle gideceğini söyleme sakın bana."

 

" Evet bu kıyafetlerle gideceğim."

 

" Kızım sen aklını mı kaçırdın. Adam seni restoranta, hem de lüks bir restorana davet etmiş. Sen çiğ köfteciye gider gibi giyiniyorsun."

 

" Ay vallahi hiç uğraşamayacağım seninle Sevgi.
Arkadaş kaç gündür kıçım başım açık gezmekten mayasıl olacam sonunda.

 

Kaldı ki hastayım. Hemde çift taraflı. Anladııın?? "

 

" Kız bu sefer haklı." Dedi İlknur.

 

" Yani bu halde de mini etekle gidemez. Elbisede giyemez. Bırakalım ne hali varsa görsün."

 

" Hay Allah razı olsun ya! Salın beni bi. Neymiş o öyle.
Yok deri etek yok mini etek. Arkadaş ben sizin gibi içten yanmalı motoru olan model değilim. Sonunda grip.."

 

Demiştim ki arka arkaya 3 kere daha hapşırarak salya sümük oldum yeniden. Sulanan gözlerimi kızlara çevirerek,

 

" Anlatabildim mi?" Dedim pekiştirmek için.

 

" Tamam tamam. Anladık nasıl istiyorsan öyle olsun."

 

" Sağ olun ya.
Hadi beni bırakın da giyineyim artık."

 

Kızların odadan çıkışının ardından üzerimi hızlı hızlı giyindikten sonra odadan çıkarak yine hızlı adımlarla vestiyere geldim. Kalın kabanımı giyinip ardından ayakkabılarımı giydim. Son olarak şemsiye alıp cüzdan ve telefonumu kabanımın cebine attıktan sonra kızlarla vedalaşıp kapıdan çıktım. Arkamdan çıkan İlknur,

 

" Elmas sakın adamın yüzüne hapşırayım deme."

 

Diye son bir uyarı verirken Sevgi eli ağzında kıkırdıyordu.

 

" Sıra bana da gelir kızlar." Diyerek hızlı hızlı indim basamakları. Binadan çıktığımda soğuk Şubat havası karşıladı beni. Çiseleyen yağmuru görünce şemsiyemi açıp aynı nakaratla otobüs durağının yolunu tuttum.

 

Soğuktan nefret ediyorum! Soğuktan nefret ediyorum! Soğuktan nefret ediyorum! Ömrüm boyunca da nefret edeceğim!

 

Diye yeni bir cümle ekledim bugün arkasına. Otobüs durağına balık istifi şeklinde gelen otobüse birkaç ben ve birkaç balık daha eklendikten sonra nihayet AVM'ye doğru hareket ettik. Şakır şakır yağmaya başlıyor ya yağmur altında yarım saat kadar ilerledikten sonra nihayet AVM durağında itiş kakış şekilde indim. İner inmez de ilk olarak şemsiyemi açtım tabii ki.

 

Kim demiş yağmur romantik diye. Onu diyen kişi kesin Mart kedileri gibi kızan olmuştur. Aksi halde bu soğukta ve yağmurda akıllı mantıklı hiç bir insan romantizm diye takılamaz.

 

Nihayet AVM nin dönen kapısından içeriye girerek bir oh çektim. İçerisi hem sıcak hem de kuruydu. Öncelikle şemsiyemi kapatıp bağlayıp koluma geçirdim ardından da ellerimi ceplerime sokarak yürüyen merdivenlere doğru ilerledim gitmek istediğim takıcı yanlış hatırlamıyorsam ikinci kattaydı ilk katı yürüyen merdivenlerle çıkıp 1 ve 2. kattaki dükkanlara şöyle bir göz gezdirip sonra da takıcıya uğrayacaktım.

 

***************************

 

Loading...
0%