Yeni Üyelik
32.
Bölüm

💎Y.E 31 Ruhuma haksızlık💎

@azamet_29_2

Merhaba canlarım.

Küçük bir duyuru ekleyim dedim.

Yılbaşı Elmas-ı tamamlanmış bir hikaye olup her gün bir bölüm şeklinde geliyor. Toplamda 54 bölüm. Arada fazla ısrar ve istek gelirse iki bölüm yayınlıyorum. 😁👍 Bu hikayeden sonra

Kurtoğlu serisi-2 olan Pusat Kurtoğlu'nun hikâyesi Siyah ve Kara gelecek.

💎💎💎

Sefa bekliyordu beni sabahın dördünde çıktığım Derman'ın evinin önünde.

Yanıma gelerek elimdeki valizi aldığında montuma sarılırken geriye dönüp koca evin ikinci katındaki karanlık pencere baktım. Emindim. Oradaydı. O perdenin arkasında ve beni izliyordu. Yarım saat önce yaşadıklarımızdan sonra dudaklarımda dudaklarının tenimde teninin izleriyle evime dönüyordum. Daha doğrusu dönmem gerekiyordu. Aramızda bundan daha fazla birşey olamazdı. Yönümü tekrar önüme dönerken gözlerim nedense Batur'u aradı. Arka kapıyı açan Sefa'ya küçük bir bakış attıktan sonra koltuğa geçip otururken,

" Batur nerede?" Dedim.

" Beni genelde ona kitlerdiniz."

Kapıyı kapatıp ön tarafa geçerek direksiyona oturup kapısını örttükten sonra,

" Batur hastanede. "

Diyerek motoru çalıştırdı.

" Hastanede mi? "

" Evet küçük bir yara."

Devamını sormaya gerek yoktu. Bende sormadım. İki gündür nerdeidiyseler orda yaralanmıştı muhtemelen.

Sessizce arkama yaslanarak başımı yana, gözlerimi karanlığa çevirdim. Kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolu izlemeye koyuldum. Aşağı yukarı yarım saat yada kırk dakika sonra kendi evimin önündeydik. Kapıyı açıp indim. Arkamdan inen Sefa'da bagajdan valizimi çıkararak kapının önüne kadar getirip bıraktı.

" Sağol getirdiğin için."

Diyerek kapıya yönelmiştim ki,

" Bir dakika." Dedi.

Durdum ve arkama döndüm. Sefa iki adımda arabaya dönüp sağ kapıdan torpido gözüne uzanıp açtı. İçinden küçük bir çanta çıkarıp getirerek bana verdi.

" Bu ne?"

" Ben bilmem.
Abi sana vermemi istedi. Şimdi içeriye gir. Pencereden göreceğim. Abinin emri."

Diyerek arabaya dönüp yaslanarak kollarını göğsünde birleştirdi. Anahtarım olmadığı için zile bastım. Biraz sonra Sevgi'nin uyku mahmuru sesini duydum.

" Kim o?"

" Benim Sevgi.
Elmas.. Aç lütfen!"

" Elmas? Senmisin?

" Benim dedimya Sevgi aç."

Açılan kapıyla valizimi alıp içeriye girdim. Elimde valiz tıs tıs ederek çıktım merdivenleri. Nihayet kapının önünde bir karış dilimle karşıladı beni kızlar.

" Elmas!

Ne iş? Neden bu saatte burdasın?"

Dedi Sevgi.

" Kesin kötü bir şey oldu değil mi? "

Dedi arkadaki İlknur, tek gözü hâlâ kapalıydı. Kendimi içeriye atıp valizimi ve elimdeki çantayı yere bırakıp kapattığım kapının ardından salona ilerledim.

" Anlatacağım kızlar bir dakika."

Diyerek pencereye yürüdüm. Perdeyi aralayarak dışarıya bakarken iki meraklı arkadaşımda yapıştılar cama.

" Kocaayak nerde?"

" Kocaayak yok.
Sefa'ya kitlemiş beni."

Derken Sefa'nın arabaya binip gidişini izledik. Perdeleri kapatıp koltuklara geçerken saate baktım. Beşe geliyordu.

" Eee!? Ne oldu anlat hadi? "

Sırayla kızlara baktıktan sonra derin bir nefes alıp verdim ve gözümü Derman'ın evinde açtığım andan beri olanları bir bir anlatmaya başladım.

Derya'yı, parçaladığım arabanın Derya'nın nişanlısına ait olduğunu, Derman'ın benimle kafa buluşunu. Ardından gördüğüm kabusla herşeyi hatırladığımı.

Kafede başlayan gerçek olayları ve olan biten herşeyi anlatmaya başladım bu kez. Sancar itininin bana yaptıklarını duyduklarında ikisininde rengi beyaza kesmiş korku ve üzüntü karışık duygularla bana sıkıca sarılıp ucuz atlattığımı söylemişlerdi. Sonra Derman'ın iki gün boyunca ortadan kaybolduğunu ve bir kaç saat önce eve geldiğini, sonrada beni buraya yolladığını anlattım.

Ne kollarının arasında uyuduğumdan nede beni deli gibi öpüşünden bahsetmedim tabiki. Tabi o odada yaşadığımız o andanda.

Cümlelerim bittiğinde sessizce oturduk bir süre.

" Eee." Dedi İlknur.

" O Sancar pisliği yine peşine düşerse."

" Öyle birşey olmayacak dedi Derman. Korkma cezalarını kestim dedi."

İki kız bana baktılar.
Akıllarından geçen şey belliydi.
Odadaki sessizlik bir süre daha devam etti. Ardından hiç birşey olmamış gibi,

" Sabah oldu."

Dedi Sevgi yerinden kalkarak.

" Bu saatten sonra yatsak mal gibi kalkarız. En iyisi ben çay koyayım, kahvaltı yapalım. Sende.."

Dedi bana sarılarak.

" Olanları unutmaya ve kendini toparlamaya çalış."

Başımı salladım.

" Tamam." Dedim kendimin bile zor duyduğum sesimle. Yapacak başka bir şeyim yoktu zaten. Yerimden kalktım.

" Kızlar ben şu üzerimi değişip temizlenip geleyim."

Diyerek önce girişte bıraktığım valizimi ve küçük çantayı aldım, ardından odama geçtim. Küçük çantayı yatağa atıp valizimi açtım. İçindeki bütün kıyafetlerimi aldığım gibi direk banyoya götürüp sepete bıraktım. Geri gelip boş valizimi dolabın üzerine kaldırdım. Ardından yatağın üzerine attığım küçük çantaya yöneldim. Yatağa oturup çantayı yatağa ters çevirdiğimde gördüğüm şeyle baka kaldım. Cep telefonu!

Hiç açılmamış sıfır, son model bir cep telefonu. Histerik bir gülümseme ile gözlerimi devirdim. Ondan böyle bir şey alacak değildim. Kutuyu hiç açmadan çantasına koyarak ayağa kalktım. Valizin yanına dolabın üzerine kaldırdım.

" Hadi kızlar." diyen Sevgi'nin sessiyle odadan çıkıp banyoya girdim. Ellerimi yıkayıp mutfağa geçtim. Sevgi bir yandan sabah haberlerini dinlerken bir yandan rafadan haşladığı yumurtaları doğruyordu. İlknur ile masaya sandalyelerimize geçip oturduk.
İlknur çayları doldururken ben ekmeği dilimledim. Sevgi elinde yumurtalarla gelirken,

" En azından koştur koştur etmeyeceğiz kahvaltıyı. Zamanımız çok."

Diyerek oturdu. Önümdeki kahvaltı masasına bakarken zihnim dün gecede dolaşıyordu. Kendimi saniyelik şekilde bir Derman'ın kucağında bir odada bedeninin altında buluyordum. Bu adam hem aklımla hem kalbimle oynuyordu. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalışırken İlknur'un sesiyle ayıldım.

" Elmas. Ne oldu? İyimisin?
Başın mı ağrıyor? "

" A. Yok iyiyim. Uykumu alamadımya ondan. "

Dedim yalan söyleyerek. Önümdeki peynirden bir lokma alıp ağzıma attım.

" Okulda kahve içeriz."

Diyen Sevgi sayesinde aklıma gelen derslerle kızlara baktım.

" Ya kızlar!
Ben derslerden geri kaldım. Bana notları verinde üzerinden geçeyim."

" Benimkini al." Dedi İlknur.

" Sevgi'nin yazısı prof doktor gibi okunmuyor."

Sevgi, " Çok komiksin İlknur. " derken gözlerim televizyonda okuduğum yazıya takılınca elimi aniden havaya kaldırarak kızları susturdum. Haber spikerini duymaya çalışıyordum. Masadaki kumandayı alıp sesi açtım hemen.

" Evet sayın seyirciler. Yer altı dünyasından bir hesaplaşma daha yaşandı! Dün gece İstanbul üç ayrı yerde patlayan bomba sesleriyle sallandı."

Kocaman gözlerle önce ekrana sonra birbirimize baktık. Devam etti kadın spiker.

" Yeraltı dünyasının patronlarından Halit Erzurumlu ve kardeşi kayıpken Erzurumlu'ya ait üç mekanın patlamalar sonucu yerle bir olduğu çıkan yangında ölenler olduğu bildiriliyor."

Kadın konuşmasına devam ederken ekranda yanan mekanların geceki görüntüleri vardı. Ardından görüntü yeniden kadına geçti. Elindeki tablete bakarak,

Sayın seyirciler şimdi aldığımız bilgiye göre boğazda yüzlerinden vurularak tanınmaz hale gelen iki beden bulundu. Bu u bedenlerin kayıp olan Hâlit Erzurumlu ve kardeşi Sancar Erzurumlu'ya ait olabileceği düşünülüyor.

Yüzlerinden vuran Derman'dı eminim. Ekrandaki kadın diğer haberlere geçerken televizyonu kapatıp önüme döndüm.

Derman yapacağını yapmıştı. Dün gece eve sağ salim dönmüştü ama geride cesetler bırakarak. Dün gece odadan çıkmadan önce söylediği sözleri hatırladım.

" Merak etme kimse sana zarar veremez dokunamaz artık. Sana dokunan ellerin de, gözlerin de, sözlerin de cezasını kestim."

Söylediğini şeyi gerçekten yapmıştı. Sancar'ı da abisinide öldürmüştü. Kızdığı zaman hiç kimseye acımıyordu. Bunu düşünürken yutkunmama engel olamadım.

" Senin Kocaayak dediğini yapmış."

Gözlerim İlknur'u buldu. Söyleyecek hirbir şey bulamadım. Yaptığı şeyi ne onaylıyor nede itiraz edebiliyordum. Bu yüzden en kolay olanı yaparak kaçtım.

" Hadi gidelim."

Diyerek masadan kalktım. Sevgi,

" Ders saat 10 da. "

" Biliyorum." Dedim.

" Ama telefonsuz kaldım. Saat 10 a kadar kendime telefon bakacağım."

Diyerek mutfaktan çıktım. Kızlar sessiz uyum sağladılar bana. Yarım saat sonra birlikte çıktık evden.

" Nereye bakacağız."

Diyen İlknur'u dinlerken çektim montunun fermuarını.

" Valla aklımda bir yer yok.
Ucuz ve ikinci el satan her yer olur."

" Cemil amcaya gidelim."

Dedi Sevgi.

" Geçen yıl benim telefonumu aldığım yer. Hem taksit de yapar."

" Olur oraya gidelim. Zaten çok bir seçeneğim de yok."

Birlikte durağa gelip her zamanki klasiğimiz itiş kakış şekilde otobüse binerek cam tarafındaki boşluğa doğru ilerledik. Otobüs hareket edip yoluna devam ederken bende candan dışarıyı izliyordum. Gözlerim yanından hızlı hızlı geçtiğimiz insanların ve binaların üzerinde olsada aklım gördüğüm görüntüler ve izlediğim haberlerdeydi. Derman o adamları hiç acımadan öldürmüştü. Sebep ise Sancar'ın bana saldırmasıydı. Hamsi amca dediğim doktor İdris geldi aklıma. Derman sevdiği biri için canını koyar ortaya. Demişti. Alnımı cama dayayıp dışarıyı izlemeye devam ederken kolumdan tutan eliyle Sevgi,

" Kızım sana diyorum. Ayakta mı uyuyon geldik."

" Dalmışım."

Diyerek hareketlendim. İnsan kalabalığından itiş kakış geçerek indikten sonra derin bir nefes çektim.

" Ayh oksijen!
Bu otobüsler her geçen gün daha da kalabalıklaşıyor. "

Diyerek iş hanına doğru yürürken İlknur,

" Bazen başka şehiremi gitsek diyorum ben bile."

Diyerek beni destekledi. Sevgi,

" Abartmayın kızlar.
Ben bu şehri seviyorum."

" Sizi bilmem ama bir mezun olayım en kırsal ve sıcak yerden iş arayacağım kendime."

Diyerek girdim binadan. Bir süre sonra Sevgi'nin bahsettiği dükkanın önündeydik. Sevgi dükkanın önünde tabela dahil her yerini inceleyerek,

" Elmas galiba dükkan devretmiş. Burası benim hatırladığım gibi değil."

" Önemli değil Sevgi. Cemil olmaz Mehmet olur, Ahmet olur diyerek kapıdan girerken,

" Turgay olur."

Diyerek tezgâhın arkasında beliren genç çocuğa baktık. Gülümseyerek üzerimizde dolaşan yeşil gözleriyle,

" Nasıl yardımcı olabilirim küçük hanımlara."

Sevgi,

" Şey biz Cemil amcaya diye gelmiştik ama galiba devretmiş dükkan."

" Evet yeni sahibi benim. Cemil amca dediğiniz kişi benim de öz amcamdı. Bana devretti dükkanı. Kendide emekli oldu. Neye ihtiyacınız vardı. Amcamın tanıdıklarına bende yardımcı olmaya çalışırım. "

Lafa girdim anında.

" Telefon ve bir hatta ihtiyacım var. Ama çok pahalı bir şey olmasın." İlknur devam etti.

" Öğrenciyiz ve paramız sınırlı. Yani ona göre bir model çıkarın."

Genç çocuğun gözleri İlknur'u bulurken bir kaç saniye gözlerinde oyalanarak baktıktan sonra gülümseyerek cam tezgâhın içinden iki tane telefon çıkararak önümüze koydu.

" Bence bu ikisi size uygun. Hem modeli hemde fiyatları." Dedi.

Ben telefonu incelerken çocuk,

" Öğrenciyiz dediniz. Sakıncası yoksa hangi okul acaba."

İlknur diğer telefonu inceleyerek okulun adını söyleyince,

" Ciddi misin? " Dedi şaşkın.

" Aynı okuldayız."

Başımızı telefonlardan kaldırıp çocuğa baktık.

"Bende aynı okulda 3. sınıftayım. Siz? "

Yukarıdan aşağı süzerken,

" Sende mi öğrencisin? "

Gülümserken gözleri İlknur da,

" Ordan bakınca yaşlı gösteriyorum galiba."

" Ha-hayır! Ya-yani..."

İlknur resmen kekelemişti.

" Hem çalışıyor hem okuyorum. İstanbul'da ki bir çok öğrenci gibi yani. Sadece ben kendi işimde çalışıyorum. Burası dahil 2 yerim birde ortaklığım var."

İlknur'un kızarıp bozarması ile araya girdim.

" Bunu beğendim ben. Fiyatı nedir."

Gözlerini İlknurdan ayırmak zorunda kalan Turgay bana dönerek tezgahın içindeki etiketi gösterdi.

Yüzüm asıldı. Fiyatı yüksek gelmişti bana.

" Ama şanslısınız."

Diyerek arkasındaki yazıyı gösterdi Turgay.

" Bazı modellerde yüzde elli indirim mi? "

Gözlerim kocaman olmuştu.

" İndirimin son gününe denk geldiniz. Ve amcamın torpili ile 10 taksit.
Nasıl?
Size uyar mı?"

" Uymaz mı? Aldım gitti. "

Dedim anında.

" Bundan iyisi sıcak bir yaz tatili."

Dediğimde hepsi bana bakıyordu.

" Anlaştık." Dedi Turgay. 15 dakika sonra ikinci el ama yeni bir telefon ve yeni bir hat ile dükkandan çıkarken,

" Tanıştığımıza memnun oldum. Belki okulda da görüşürüz."

Derken biz çoktan çıkmıştık.

" İlknur sana söylüyor."

Dedim gülümseyerek elimdeki telefonumun özelliklerini keşfederek yürürken.

" Ne?
Ne demek bana söylüyor?
Ne alakası var be."

Sevgi,

" İlknur'cuğum bu çocuk sana yazdı. "

Derken,

" Sana yazdıysa bu çocuğu okulda görmeye hazır ol canım. Hem yakışıklı sanki. Yakışırsınız bak." Dedim.

İlknur kızararak,

" Saçmalamayın da yürüyün gidelim derse geç kalacağız."

Yeniden otobüs durağına gidip yeniden kalabalık olan otobüse binerek okulun yolunu tuttuk.

&

Sabahki derslerden sonra öğle arası Ahmet amcanın orada birer kahve içtik. Sonraki derslere girdiğimizde ise her hocaya neden derslere gelemediğimi bir bir aynı yalanı söyleyerek açıklamak zorunda kaldım. Sonunda çıkış saati geldiğinde bir oh çekip okuldan çıkarak evin yolunu tuttuk.

💎💎💎

Akşam olmuş yemeğimizi yemiş odalarımıza çekilmiştik. Sevgi ve İlknur kendi derslerine çalışırken ben ekstra çalışmak zorunda kalıyordum çünkü geri kalmıştım. Geceye kadar uyuklayarak derslerin üzerinde geçmek zorunda kalmış yinede yetiştirmiştim. Dahası İlknur'un verdiği notlara bakmamıştım bile. O kadar çok uykum vardıki pes edip dersleri bırakıp yatmaya karar verdim.

Sıcak yatağımdan çıkıp banyoya gittim. İşlerimi halledip dişlerimi fırçaladıktan sonra odama dönüp ışığı kapatıp koşar adım yatağıma döndüm. Hızla içine girip iki yorgan ve bir battaniyeyi üzerime çekerek gözlerimi kapattım. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum sürekli sağa sola dönüp durdum. Uyuyamıyordum. Kalkıp saate baksam dahada kaçacaktı uykum. O yüzden yataktan çıkmıyor sadece dönüp duruyordum. Bir şey tersti. Yatağın içinde bir boşlukta yatıyor gibiydim. Üzerimdeki yorgan da dahil hiç birşey yokmuş gibi üşüyor hissediyor ama titremiyordum. Neden böyle oluyordu. Bunu düşünürken aklıma Derman'ın kollarının arasında uyandığım sabah geldi. Ne yalan söyleyeyim sıcak ve çok huzurlu bir uykuydu.

Ne düşündüğümü idrak ettiğimde kafamı iki yana salladım. Uyu Elmas uyu. Dedim kendime sinirle. Diğer tarafıma dönerek tekrar uyumaya çalıştım. Bu kezde aklıma Derman'ın beni öpüşleri gelince sinirle kalkıp yerime oturdum.

Uykum vardı ama aklımla oynayan Derman'ın yüzünden uyuyamıyordum. Kendimi yatağa bırakıp tekrar kapattım gözlerimi. Bir süre daha uyumaya çalıştım ama yine olmadı. Yine aklıma üşüşen görüntüler yüzünden uykuya dalamadım.

Sonunda öfkeyle kalktım yataktan kapının yanına gelip ışığı yakıp kitaplarımın başına oturdum.

Madem uyuyamıyordum bari notları geçireyim diyerek defterimin başına çöktüm.

💎💎💎

Sabah 6 olmuş bir damla uyku uyuyamamıştım. Bu yüzden kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya karar verdim. Önce kitaplarımı çantaya yerleştirdim ardından hırkamı ve terliklerimi giydim. Kollarımı kendime sararak mutfağın yolunu tutarken, yine soğuktan nefret ediyorum diyerek ilerledim. Bir gün ölüp gittiğimde, rahmetli soğuğu sevmezdi diye yazdıracam mezar taşıma.

Mutfağa girip çay suyunu koyup çıkarak banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Mutfağa döndüğümde çay suyu kaynamaya başlamıştı. Çayı demleyip zamanı neyle doldursam diye düşünürken aklıma krep yapmak geldi. Uzun zamandır krep yapmamıştım. Madem bu sabah erken kalkmak zorunda kalmıştım krep yapabilirim diye düşünüp malzemeleri çıkararak tezgaha bıraktım. Süt, yumurta, un ve bir fiske tuz dörtlüsünü hızlıca çırpma teli ile karıştırdım. Mikserde kullanabilirdim ama sabahın körü komşulara işkence yapmaya gerek yoktu dimi. Karışımı tezgâhın üzerine bırakıp yanmaz küçük tavayı çıkararak ocağa alıp ısınmaya bıraktım. Bu sırada dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp masaya yerleştirdim. Tabi reçel ve çikolatayıda. Bu ikisi kreple güzel oluyordu. Isınan tavanın kokusu gelmeye başlayınca tezgaha geri döndüm. Ben krepleri yapmaya başladıktan az sonra kızlar geldiler.

" Anam krep kokusu." diyen İlknur hızlı adımlarla yanımda bitti.

" Krep mi yaptın kız. Yaşa!"

" Uykum kaçınca erken kalktım."

Dedim. Hiç uyumamıştım oysa.

" Kalkmışkende krep yapayım dedim."

" Kaçan uykuna selamlar."

Dedi halinden memnun.

" Ne zamandır yememiştik."

Ben onun kekine hayran o benim kreplere.

" Hadi hazırlanında gelin bari."

Sevgi ve İlknur hazırlanmaya giderken bende kalan krepleri pişirdim. Kızlar gelincede masaya kurulup güzel bir kahvaltıya başladık. Hem konuştuk hem afiyetle yedik çikolatalı krepleri. Kahvaltı bittikten sonra da masayı toparlayıp hazırlanarak birlikte okula gitmek üzere evden çıktık.

&

Geceki uykusuzluk yüzünden öğlene kadar derslerde uyukladım durdum. Hocaların anlattıklarını zar zor anlarken notlarımı şaşı bakarak aldım.
Nihayet dersler bitip öğle arası olduğunda,

" Kızlar ne olur gidelim sıcak koyu bir kahve içelim. Ben ayakta uyuyorum."

Dedim anırırcasına esnerken.
Tamam diyen kızlarla birlikte Ahmet amcanın cafesine girdiğimizde kafamı koyacak yer arıyordum adeta. Boş olan masalardan birine geçer geçmez kendimi sandalyeye atıp kafamı masaya bıraktım. Çıkan sese aldırmadan,

" Kızlar biriniz babasının hayrına bana bi koyu kahve alsın ne olur."

" Elmas sen hiç mi uyumadın dün gece."

Sorunun sahibi Sevgi'ydi.

" Maalesef.
Derman'ın yanından geldiğimden beri uyumadım. Ve kahve alan olmazsa burda uyurum sizde beni eve sırtınızda taşırsınız. "

" Tamaaam." Dedi İlknur,

" Ben alırım. Sen otur, sende yat!"

Yat dediği kişi bendim tabiki.
Aradan bir kaç saniye geçti geçmedi,

" Buyrun kahveleriniz."

Diyen uzaktan tanıdık sesle kafamı kaldırıp karşımdaki yeşillere baktım. Turgay...
Turgay buradaydı.

" İlknur seninki gelmiş."

Dedim yerimden doğrularak.
Ama koluma yediğim dirsekle sesimi kesip önümdeki kahveye döndüm. Sıcak ve kocaman bir yudumu ağzıma doldurup yutarken,

" Yeniden merhaba." Dedi

Alık alık bakan İlknur'un aksine merhaba dedik Sevgi'yle.

" Sakıncası yoksa oturabilir miyim."

" Tabiki. De! Hani sen öğrenciydin." Dedi Sevgi.

Gülümsedi Turgay.

" Müsadenizle anlatayım. Ama önce. Az önce neyi farkettim biliyormusunuz kızlar."

" Neyi? " Dedik.

" Sizi daha öncede gördüğümü."

" Öylemi nerde? "

İlknur nihayet dile gelip konuşmuştu.

" Dükkâna ilk geldiğinizde yüzleriniz bir yerden tanıdık gelmişti zaten. Burda.
Yılbaşı gecesinde bir hafta kadar sonraydı. Erkek öğrencilerle tartışmıştınız. Fuat adında biriydi galiba Ahmet amca ayırmıştı sizi."

" O gün sendemi buradaydın.
Seni gördüğümü hatırlamıyorum."

Dedim kısık gözlerimle.

" Evet burada ama içerde ürünleri yerleştiriyordum."

" Sen gerçekten öğrencimisin. Yoksa bizimi kandırmaya çalışıyordun." Dedim sinirle.

Sesli şekilde güldü.

" Gerçekten öğrenciyim inanmazsınız iş ortağım Ahmet amcaya sorun."

Üçümüz birden alık alık çocuğun yüzüne baka kaldık. Halimize bakıp,

" Size söylemiştimya 2 yerim birde ortaklığım var diye. Buranın ortağıyım."

Çalışarak okumakta bile benden kötüsü yoktu sanırım. Adam okumasada yine geçirebilir şekilde para kazanıyordu. Yavaşça İlknur'a doğru kavis aldım.

" İlknur böyle fırsatı zor bulursun bu çocuğu kaçırma."

Dedim. Hem İlknur hem Turgay saf saf bana bakarken,

" Ne?!" demiştim ki Anıl yanında Eray ve Ramo ile yanımıza geldi.

" Selam kuşlarım."

Diyen Ramo'un gözü Turgay'a kayarken benim sinirli bakışlarım Eray'ı buldu.

" Yüzsüzlük desen var! "

Diye mırıldandım. Ardından,

" Çocuklar bu arkadaş Turgay.
Bunlarda Ramo ve Anıl."

Diyerek Eray'ı pas geçtim. Zira onunla artık arkadaş değildim.
Ama adamda arsızlıkta yüzsüzlüğüne denkti.

" Bende Eray. "

diyerek kendi kendini tanıttı mal.

" Otursanıza." Diyen ilknur ile Ramo,

" Yok kuşum biz çıkıyoruz. Sizide yarın alacağım onu haber vermek için uğradım."

" Yarın mı? Ne için? "

" Provaya kuşum. Prova varya hani! "

" A evet birde o derdimiz vardı doğru ya! "

" Dert mi? Aşkolsun çirkin ördek! Bana söz vermediniz mi? "

" Birşey demedim Ramocanım."

Diyerek geri vitese alırken Sevgi,

" Sen ona aldırma Ramo.
Dünden beri uykusuz. "

" Aynen Ramocan. Sen bana aldırma. Benim beyin bugün 2.viteste çalışıyor."

" Neyyssse! Bugün erkek kuğular yarın dişi kuğular. Sevoş yarın sabah dersiniz yok diye biliyorum. Doğrumu? "

" Doğru."

" Tamam. Provayı sabahtan hallederiz. Sonra sizi buraya bırakırım.

Bu arada bu yakışıklı kimin arkadaşı."

Cümleyi duyan Anıl Sevgi'nin erkek arkadaşı olarak hakkı üzere sinirli şekilde bir bize bir Ramo'ya bakarken, Turgay alık alık bir Ramo'ya birde sırayla hepimize baktı.

Elimdeki kahveyi dudaklarıma götürürken sessiz şekilde işaret parmağımla İlknur'u işaret ettim.

" Kız İlkoş hayırlı olsun yakışıklı manitan. Ay yemin ediyorum tam benlik."

Dediğinde İlknurdan kafama yediğim şaplakla dişlerim fincana geçerken Sevgi kıs kıs gülüyor, Turgay hâlâ saf saf bakıyordu garibim.

Ramo anından arkasından dolaşıp Turgay'ın diğer yanına geçerek,

" Hişt yakışıklı. Benim model kuğularımdan biri olmak ister misin? "

" Ne? Ne kuğusu? Neden bahsettiğinizi anlamadım!
Kuğu falanda olmak istemiyorum! "

Çocuk Ramo gibi farklı bir karaktere mi, yoksa söylediği şeye mi şaşırsın bilemedi.

" Kız İlkoş sen anlatıver benim acelem var.

Hadi gidiyoruz kuğular."

Diyen Ramo çocukların koluna girince birlikte uzaklaştılar. Onlar giderken İlknur,

" Al işte beğendin mi yaptığını? "

" Evet çok beğendim."

Dedim pis pis gülerken.

" Kızlar ne oluyor bir anlatsanız."

Sevgi de bende susmuş İlknur'a bakıyorduk. Nede olsa Ramo görevi ona vermişti. Hem konuşsunlardıki aralarındaki çekim devam etsin değilmi? İlknur derin bir nefes çekip bir çırpıda Ramo'yu, aramızdaki arkadaşlığı, defileyi ve bizim onun için gönüllü birer model oluşumuzu anlatıverdi. Noktayı koyduğunda Turgay sırayla bize bakıyordu. Sonunda İlknur'a bakarak,

" Sende ona modellik yapacakmısın? "

Dediğinde cevap olarak,

" Evet neden sordun? "

Yanıtını alınca.

" Tamam." diyiverdi.

Yüzünde değişik bir gülümseme vardı.

" Benim içinde değişik bir tecrübe olur."

Duyduğum cevapla gözlerimiz kocaman olurken kahkahayı patlattım.

" Üzüm üzüme baka baka kararırmış."

" Oldu bu iş. Kulübe hoş geldin."

💎💎💎

Aradan tam 4 gün geçti.
Bu 4 günde Ramo'ya Turgay'ın teklifini kabul ettiğini haber vermiş, ertesi gün kızlarla bizi almaya geldiğinde bizimle birlikte Turgay'ı da almış, atölyede ölçü ve prova işini halletmiş sonrada ders saatine kadar birlikte birşeyler yemiştik.

Bu dört günde arkadaşlarımdan olan Ramo için işi konusunda, Sevgi ve Anıl için aşk durumlarında herşey yolunda, hatta İlknur ve Turgay için bile durumlar gayet gıcırken benim için öyle değildi.

Neredeyse bir haftadır doğru düzgün uyuyamıyordum. Uykusuzluktan geberiyor ama geceleri yatağa yattığımda uykum kaçıyordu. Bu yüzden de gün boyunca uyukluyordum. Gözlerim artık kan çanağı, altları kararmış yüzüm çökmüş geziyordum. Günlerdir aynı halimi gören kızlar sonunda dün okula giderken,

" Elmas böyle olmayacak bi doktora görün istersen." Diye diye kafamın etini yediler.

Sevgi ikna etmek adına,

" Bu halin normal değil. Son iki aydır çok şey yaşadın, belkide pisikolojik birşey." Diyordu.

Bu sabah bizim kızlar manitalarının aşkıyla kalkarken ben yine sarhoş gibi kalkmıştım yataktan. Banyo aynasındaki yüzüm hortlak gibi görünüyordu yine. Elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktığım da saat 9 olmuş ben yine toplasan 1 Saat ancak uyumustum. Dahası bugün hafta sonu ve 14 Şubat'tı.

Yani bugün herkes sevgi ve aşk pıtırcığı olarak sevgilileri ile gezecek eğlenecekler, ben ise kafeye gidecektim.

&

Elimde kahvem koltukta battaniye altında otururken şık şıkırdım yanıma gelen kızlara baktım.

" Ooo kızlar oğlanların dibi düşecek sizi görünce."

Dedim sırıtarak. İlknur,

" Elmas çıkıyoruz ama içimiz rahat değil ya. İstersen sende gel bizimle. "

Kahkaha ile güldüm.

" Hangi sıfatla İlknur'um. Kara kedi olarak mı? Benim sizinle ne işim var kızım!
Gidin manitalarınızla eğlenin işte. Benim işim var zaten. Cafeye gidecegim."

" Emin misin bak istersen.."

" Eminim Sevgi. Saat 8 oldu geç kalacaksınız bak. Hadi gidin. Bende hazırlanıp çıkacağım birazdan. "

İlknur girdi yine söze.

" Elmas bizimle gelmiyorsun madem, evde kal dinlen. Biraz uyursun belki. Hiç iyiye gitmiyorsun."

"İyiyim İlknur. Yarında hastaneye gideceğim zaten."

Dedim. Yalan söylemiştim ama içleri rahat etsin diye yapmıştım.

Tamam dediler gönülsüz. Sonrada birlikte çıkıp aşağıda bekleyen manitalarının yanına gittiler. Bende elimdeki kahvemin sonunu kafama dikip yerimden kalktım. Odama girip üzerimi geceye uygun olmasada iyi birşeyler giyinip çıktım. Vestiyerden montumu alıp kısa botlarımı giyip evden çıktım. Kapıyı kilitleyip aşağı yöneldim.

Kapıdan çıktığında ince ince çiseleyen yağmur ve soğukla montumun yakalarını yukarıya kaldırıp durağa doğru ilerlerken yediğim soğuk ilk kez işe yaramış gözlerimin açılmasına yardım etmişti. Nihayet geldiğim durakta beklemeye başladım. Saate göre 10 dakika vardı. Oturağa oturup geriye yaslandım.

Gözlerimi gri gökyüzüne kaldırdığımda yağan yağmur kara dönüşmüştü. Güldüm. Bana en sadık olan şey şansızlığımdı sanırım.

Kollarımı kendime sararken kapattığım gözlerimin uyku ile uyanıklık ardındaki can çekişini hissettim. Herşeyi kenara itip o durakta o soğukta bunu düşündüm. Neydi bu halime sebep. Yıllarca çok zor ve acı dolu zamanlar geçirmiştim ama hiç birinde uyku problemleri yaşamamıştım. Neden uyumak için ağlayacak haldeyken yatağıma girdiğimde bir boşluğa düşmüş gibi hissediyor ve uyuyamıyordum. Başımı geriye yasladım. Ağırlaşan göz kapaklarımın altındaki göz bebeklerim geriye doğru kayarken düşünmeye devam ediyordum.

Bu sırada gelen otobüsün sesini duysamda gözlerimi açamadım. Şuan tek istediğim uyumaktı. Ne bulunduğum yeri ne zamanı nede gideceğim işi umursamıyordum. Dağcıların soğuğa maruz kalarak öldükleri tırmanışları ve ölüme çağıran o tatlı uykuya dalışlarının gereksizce aklıma gelişi nedendi bunuda umursamıyordum.

Gözlerim dahada kapanırken, duyduğum ayak seslerinden sonra önümde duran bedeni hissettim. Gözlerimi yavaşça aralarken karşımda onu gördüm. Gülümsedim. Çoktan uykuya dalmış rüya görüyordum. Yoksa bu saatte bu durakta bu Kocaayak'ın ne işi vardı.

" Uyuyacak başka yer mi kalmadı? Neden burada uyuyorsun."

İşte o an anladım olan şeyin sebebini. Bedenim onu arıyordu. Derman'ın sıcaklığını ve tenini arıyordu. O gece beni kollarının arasına aldığında bedenim onun bedenine evrilmişti.

" Sikeyim ben böyle işi."

Derken gelip yanıma oturdu.

"Gerçek gibiydi.

" Neyin var Karakız. Neden ağlıyorsun? "

" Ağlıyormuyum? "

Dedim mırıltılı şekilde. Elimi kaldırıp yanağıma götürmeye çalışırken onun sıcak elini hissettim bu kez.

" Ağlıyorsun. Neden? "

Yüzümü yanağımdaki ele devirdim.

" Yalnızım, yorgunum. Çok yorgunum. Beynim yanmak üzere." dedim dolanan dilimle.

" Derman..."

" Hımm."

" Haksızlık bu!
Soğuk kalbini saran bedeninin bu kadar sıcak olması haksızlık. Üşüyen bedenimin bedenini araması haksızlık. Bu yüzden uyuyamamak en büyük haksızlık. Uyumak istiyorum...
Yıllarca uyumak. Ama üşümeden sıcağında uyumak. Buda ruhuma haksızlık. "

**************************

Evet canlarım bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ♥️

 

Loading...
0%