@azamet_29_2
|
Instagram hesabım azimet340 Hikayelerimle ilgili tanıtım videoları ve paylaşımlarım var. Beklerim buyrun gelin. 💎💎💎 Ne soracaktı ne öğrenmek istiyordu. Kimden şiddet gördün? Duyduğum şeylerle gözlerim kocaman olurken ruhumun bitmeyen kışı yüzünden geri gelen üşümem... Söylediği cümlelerin her biri bir ok olup kalbime saplanırken ve geçmişimdeki o kara, soğuk geceler bir trenin vagonları gibi gözlerimin önünden geçerken ellerimin titremeye başlayacağını anlayınca bacaklarındaki ince kumaşı tutarak sıkmaya başladım. Aynı anda elimdeki kesiğin acısını hissetsemde sıktığım yumruğumu açamıyordum. Bu titreme hemen durmazsa birazdan elektrik verilmiş gibi titrerken bulabilirdim kendimi. Ben kendimle mücadele ederken o hâlâ karşımda bana diktiği gözleriyle cevap bekliyordu. Artık saklayamayacak kadar dolmuş olan ruhum bulduğu her fırsatta saklaması gerekenleri sızdırmaya başlamıştı anlaşılan. Bu nedenle nereden biliyorsun demiyecektim. Kesin uykumda aynı şeyleri tekrar etmiştim. Yada sıtma tutarcasına titremiştim. Bazı geceler kızların beni bu titremeler ve ağlamalarla uyandırdıklarını hatırladım anlık. Peki. Ya izler? Önce etrafima bakındım, sonra kendi üzerime. Hastanedesin seni aptal. Hastane pijamalarını kendin giymedin. Mutlaka hemşireler görüp söylemişlerdi. " Bir bir herşeyi anlatmadan gitmene izin vermeyeceğim." Diyen Derman'ın sesiyle kendime geldim. Sinirle, "Hadi ya! " Dedim. " Ciddi Misin? " Hayır, önce anlat. Bakışları bir an yumuşar gibi oldu. Ama yinede anlatmayacaktım. Hâlâ çıkmaya çalıştığım çığın altına tekrar giremezdim. O kadar gücüm yoktu. " İstemiyorum." Dediğimde kaşları tekrar çatıldı. " Bende anlatmadan gitmene izin vermiyorum!" " Ya arkadaş sanane, sanane! " Sen uykunda sayıklarken ve tir tir titrerken sabaha kadar başında bekledim nankör kız." " Ah! Öylemi? Gözlerimi devirdim. " Birde utanmadan gelmiş dibimde yatıyor." Başımı yukarı doğru kaldırıp, " Allah'ım. Utanmadan bi de soruyorsun. diyen iç sesimle başıma taş yağmasa bari dedim yine içimden. Bana bir deliye bakar gibi bakan Derman'a döndüm. " 3e kadar sayıyorum. 3 dediğimde o kapı açılacak yoksa karışmam. " Gözleri üzerimde gezerken dudağının kenarındaki alaycı gülümsemesiyle kollarını göğsünde birleştirdi. Meydan okuyordu. Saymaya başladım. 1, 2 iiii , diyerek 2'yi biraz uzattım. Ama hâlâ kıpırdamadan bana bakıyordu. Pislik. Dedim yine içimden. Biliyordum açmayacaktı o kapıyı. Yine de şansımı bir denemek istedim. 3 dedim. Tam tahmin ettiğim gibi yerinden bile kıpırdamadı. Sinirim o kadar artmıştı ki gücüm yetse şuracıkta adam akıllı döverdim bu Derman dan çok dert olan Kocaayağı. Yüzüne bakarken boynumun ağrımasına sebep olan, o uzun boyu, iri cüssesi ve alaylı bakışlarıyla hâlâ önümde duruyordu. Vallaha bu beden bu kalıpla bu odaya kapı bile olurdu bundan. Odun kafası yüzünden laf anlamamasını da eklersek çok rahat uyum sağlardı herhalde. " Eee. " Diyerek alay edince resmen sinir krizi geçirecek hâle gelmiştim. " Bunu sen istedin." dedim tıslayarak. 2 adımda pencerenin yanında aldım soluğu. Hızlıca açarak, " İmdaaat! Adam öldürüyorlaaar! Yardım edin kurtarın beniii! " Diye bağırırken Derman tarafından hızla geriye çekildim. Derman'ın ağzımı kapattığını sandığı koca eli sadece ağzımı değil yüzümün yarısını kapatıyordu resmen. " Seni manyak." Hem ağzım hem burnum kapanınca nefes alamadım ve tepinmeye başladım. Zar zor elinden kurtulup derin bir nefes çektikten sonra, " Az kalsın boğuluyordum manyak herif." Diye çemkirdim. " Asıl manyak sensin cüce." Tam ağzımı açmış saydıracakken kendi telefonumun uzaktan gelen sesini duydum. Önce olmayan ceplerime attım ellerimi etrafima bakarken. Ardından kulaklarımın yönlendirmesi ile odadaki koltuğun üzerindeki telefonumu gördüm. Hızla öne atılarak telefonumu almak istedim ama karşımdaki devin ahtapot kolu uzunluğundaki kolu benden önce davranarak koltuğun üzerinden telefonumu hızla aldı. Elindeki telefona uzanmak istedim ama elini havaya kaldırarak almama izin vermedi. Zaten 1.95 boyu varken birde kolunu kaldırınca tavana bakarken buldum kendimi. Zavallı boynum resmen geriye bükülmüştü. Zıplaya zıplaya telefonumu almaya çalışıyor, bir yandan da bağırıp çağırıyordum. " Hemen ver şu telefonumu! Telefonum elinde, eli havada yukarıdan, bana olan bakışları alaycı, benim sinirlerim ise alev almak üzereydi. Bir yandan bağırıp çağırıyor, bir yandan telefonumu almaya çalışıyor, bir yandada güya yumrukluyordum. Ama onun umru bile değildi. Sadece alaycı bakışlarla gülümsüyordu. " Bunu alabilmen için 40 fırın ekmek yemen lazım cüce. Hatta 40 dan fazla." Dediğinde geri çekildim. " Çok kötü birisin! Hem hıçkıra hıçkıra ağlıyor hem de kapıya doğru geri geri adımlıyordum. Elini yanına indirirken kaşları çatıldı. Bana olan bakışları değişti. " Tamam." Dedim. " O kadar istiyorsan al senin olsun." Ardından sahte göz yaşlarımı silerek, "Ben zaten alacağımı aldım." Dedim göz kırparak gülümserken. Saf saf bakarak ne dediğimi anlamaya çalışırken hızla arkamı dönüp kapıyı açtığım gibi odadan çıkıp geri çekerek kilitledim. Az önce onunla itiş kakış yaparken cebindeki anahtarı yürütmüştüm ve Kocaayağ'ın ruhu bile duymamıştı. " Elmas!" diye bağırdığında ben çoktan koridorda çıplak ayak koşmaya başlamıştım bile. " Elmaas! " Diye ikinci kere kükrerken, ben koşmaya devam ettim. Koridorun sonundaki merdivenlere çok az kalmıştı ki koridorda duyduğum kükreme ile anlık durup geriye baktığımda kapı kilidini kırıp odadan çıkmış olan Derman'ı gördüm. Lan dakkada kapıyı mı kırmış bu. Adamda 10 ayının gücü vardı. "Hassiktir! Diyerek tabana kuvvet koşmaya devam ederken arkamdan duyduğum ayak sesleriyle koridorun sonundaki merdivenlere ulaştığımda durmadan ilerledim. Merdivenleri koşarak inerken aklıma o gece geldi... " Böyle şansı sikeyim ben." Dedim nefesim yine götüme kaçarken. Üst kattan gelen, " Elmas!!" diye bağıran Derman'ın sesiyle, " Ebenin gözü." diyerek hızlandım. Anasını satayım dejavu yaşıyordum sanki. Nihayet zemine geldiğimde koşarak çıkış kapısına yöneldim. Bu sırada üzerime doğru gelen Sefa denen adamı gördüm. O da beni görüp koşmaya başlayınca anında durup bir U dönüşü yaparak acil bölümüne saptım. Kesin o Kocaayak haber vermişti. "Alo Sefa, cüce elimden kaçtı. Gördüğün yerde yakala!" Kesin böyle söylemişti. Bir yandan koşup bir yandan arkamı kontrol ederken bu kez arkamda iki adam görünce dahada hızlandım. " Koş, koş, koş." Kesin kapıyı üzerine kilitlediğime kızmıştı bu kadar. Nihayet ulaşabildiğim hastanenin acil kapısından çıktığımda gördüğüm manzara ile bir anlık afallasamda durmadan devam ettim. Yukarıdan aşağı inene kadar şiddetini dahada artırmış, lapa lapa yağar hâle gelen kara aldırmadan ve durmadan devam ettim koşmaya. Çıplak ayaklarımla koşar adım bahçeyi geçerken buz gibi karın içinde olan ayaklarımla bir anda gözümün önünde bir görüntü belirdi. Aynı böyle karlar içinde çıplak ayak yürüyordum. Ne zaman nerede yürüdüğümü hatırlayamazken, rüyamıydı gerçekmiydi idrak edemiyordum. Bu düşme işi hiç iyi olmamıştı. Kafam gerçekten karışıktı. Ne gerçek, ne hayal karıştırmaya başlamıştım. Bu anlık kafa karışıklığı sırasında başıma giren ağrıya birde kayan çıplak ayağım eklenince burkulan ayak bileğimle düşmekten, bahçe demirlerinden tutarak kurtulurken olduğum yere oturup kaldım. Elim acıyan bileğimde inlerken, şanssızlığıma olan sinirimle birlikte karla kaplı yerde oturuyor ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ben neden bu kadar şanssızdım ya neden? Acıyan bileğime mi, üşümeme mi yoksa ıslanmama mı küfretsem bilemezken, " Elmas!" diyen Derman'la küfüre gönüllü biri çıktı dedim içimden. " Ebenin..! " Derken hızla yanıma gelerek yanıma bir dizi üzerine çöktü. Elim bileğimde inleyen hâlime bakarak, " Seni aptal kız! Ardından sakinleşmeye çalışır şekilde, " Çok acıyor mu? " Dedi gözleri ve eli bileğindeki elimde beni soru yağmuruna tutarken. " Sanane ya! Sanane! " Diye bağırdım sinirle. " Bı rahat bırak beni! Ne zaman sen etrafımda olsan ya vuruluyorum, yada düşüyorum.!" Çatık kaşları ve mavi gözleri bana bakarken, " Aptal! " Dedi. " Yalın ayak nereye gideceğini sanıyorsun?" Yok ya. Adamın kulakları bana tıkalı. Özellikle duymuyor beni. Elimle iterek, " Git başımdan be adam. Git! Kendi düşmanların falan yok mu senin, git onlarla uğraş, rahat bırak beni.! " Dedim tutunduğum buz gibi demirden yardım alarak kalkmaya çalışırken. Ama acıyan ayak bileğim izin vermedi ayakta durmama. Dişlerimin arasından acıyla inlerken, arkamızdaki Sefa, " Ben İdris'i bulayım." diyerek geri döndü. " Buraya gel." diyen Derman beni kucağına almak istesede sıkı sıkıya tuttuğum demirle kendimi geriye çekerek izin vermedim. Sinirle baktı yine yüzüme. " Ne yapıyorsun bıraksana." Omuz silkerek, " Yardımını istemiyorum bırak!" Derken iliklerime kadar işleyen soğukla dişlerim birbirine vurmaya başlamıştı bile. " Elmas!" Dedi. Hırlarken dişlerini gördüm yeminle. " Kes şu saçmalığı! Kafayı mı yedin. Burda biraz daha oyalananırsan hasta olacaksın!" " Bırak." Dedim yine. " Kendi başımın çaresine bakarım ben. İstemiyorum senin yardımını falan, bırak! Sayende herkes bize bakıyor zaten!" Dedim bu kez aynı şekilde bende hırlayarak. Bunun üzerine önce göz ucuyla etrafımızdaki insanlara bakındı. Sonra, " Eeh! Yeter beh! " diyerek ellerimi tutup zorla demirden ayırarak tek hamlede kucağına kaldırdı beni. Daha az önce yanından korkuyla kaçtığım adamın kucağında ve soğuktan titreyerek geri dönüyordum binaya. Ama kuzu kuzu gitmeye niyetim yoktu. O yüzden debelenerek devam ettim bağırmaya. " Ya sen laf anlamıyormusun? Bıraksana.! Beni sarsarak ve gözlerini gözlerime dikerek bu kez, " Elmas kes artık!! " Diye öyle bir bağırdıki, sesim içime kaçtı. Ardından önüme dönerek kollarımı üşüyen bedenime sardım. İçimden, zalim mafya ne olacak derken gözüm acıyan elime kaydı. Zorladığım için elimde kanamıştı. Elim yetmiyor gibi şimdi birde ayak bileğim acıyordu ve hâlâ üşüyordum. Ama bu kez üzerimdeki ince pijama ve çıplak ayaklarım yüzündendi üşümem. Asansöre girerken, " Çok aptalsın! " Dedi. " Hepsi senin suçun! " Dedim başımı yukarıya kaldırılıp sinirli mavilerini izleyerek. " Kapıyı kilitleyerek sen başlattın. Hasta olursam suçlusu sadece sensin." " Ben mi? " Sen kendine bak Kocaayak! Asıl bela sensin. Boya gelince ne yapalım Allah bizden almış senin gibilere vermiş işte. Hem boy dediğin devede de var ama sürüyü eşek çekiyor naaber! " " Elmas! " Diye bağırdı. " Ne var! " Diye bağırdım. Ben ya kafamı kötü çarpmıştım yada yürek yemiştim. Şuan bu mafya adamın hem kucağında duyuyor, hem onunla hırlaşıyor olmamın başka bir izaati olamazdı zira. Hızlı adımlarla odaya girerken kapının kilidine kaydı gözüm. " Oha! " Dedim. Adam resmen kapının kilidini sökmüş boşlukta sallanıyordu. Gerçekten 10 ayı gücü vardı bu adamda. Beni getirip yarım metreden boşluğa bıraktığında burnundan soluyordu. Kendimi bir anda yatakta bulurken, " Yavaş be! Ayı mısın!? " Dedim sinirle. Duyduğu kelimeyle bir anda geriye döndü. Sinirle yanıma gelip kolumu tutarken dişlerini sıkıyor, sabırlı olmaya çalışıyordu. Dengesiz manyak. Dedim yine içimden. O başlatmıştı ve geri adım atmayacaktım. O sırada kapıdan giren İdris ve Sefa ile sinirle kendini dışarı atarken, " Kocaayak!" diye bağırdım arkasından. Onun ardından da Sefa çıkarken hemşire kız girdi içeri. İdris, " Ne oldi purda." " Ne olacak? " Senun ne işun vardi dişarda." Gözlerimi devirdim. " Bide sana anlatacak halde değilim valla hamsi amca. Bakacaksan bak ayağıma yoksa da bırak gideyim." ***** Aradan geçen yarım saatin sonunda ıslak pijamam temiz ve kuru pijama ile değiştirilmiş, ayak bileğime ve elimdeki kesiğe ilaç sürülerek sarılmıştı. Hemşire odadan çıkarken İdris denen doktor, " Pir iki gun zorlama. Kirilmadiği için şanslisun." " Hep o Kocaayak yüzünden." demiştim ki kapıda Eray' ın sesini duydum. Bağırarak konuşuyordu. " Sen kimsin lan! Burada olduğumu nereden öğrenmişti acaba. " Giremezsin o kadar! " Bu da Sefa'nın sesiydi Sefa engeline takılmıştı birde. " Arkadaşımızı görmek için sizden izin mi alacağız lan! " Buda Anıl'ın sesiydi. " Bana bakın yeni yetmeler, lan lun diyip durmayın kırarım o çenenizi." " Siz kendinizi ne sanıyorsunuz be!" Ortalık daha fazla karışıp kavga çıkmadan önce müdahale etmem gerektiğine karar verdim. Doktorun, " Dur uşak!" demesine aldırmadan yerimden kalksamda dışardan gelen öfkeli sesle saniyelik durdum. Derman öfke yüklü olduğu, taa burdan bile belli olan sesiyle, " Ne oluyor burda! " Diye bağırmıştı. Aha dedim kesin bizimkilere dalacak. Aksaya, aksaya kapıya doğru yürüdüm hızla. " Ne oluyor ya! " " Elmas!" Diyen Eray hızla iki adamın arasından geçerek yanıma gelerek bana sarıldı. " İyi misin? " O sırada nedense gözüm Derman'a kaydı. Gözlerinde sebebini anlayamadığım bir öfke vardı. Eray, " Elmas! Senin için çok endişelendim. Nasılsın, nasıl hissediyorsun daha iyi misin? Dünden beri arıyorum ama sana ulaşamadım. Merak edip evine gittik. Elif teyzeyi gördük. Olanları anlattı. Seni orda baygın bulduğunu söyleyince ne kadar korktuk anlatamam. Şimdi nasılsın? " " İyiyim çocuklar. Demiştim ki arkadaki Derman'ın doktora olan saniyelik bakışlarını yakalarken doktor, " Maalesef uşak. Bugün çikamazsun. Başini çarptiğun için her ihtimale karşu bir gece muşahade altinda kalman gerek." Dedi. Arkamı dönüp doktora baktım. " Gerek yok doktor bey iyiyim." " Olmaz! " Dedi Derman yine çatık kaşlarıyla bakarken. " Beyin sarsıntısı hafife alınacak bir şey değil. Doktor çıkamazsın dedi, çıkamazsın!" " Yahu sana ne oluyor. Düşen benim nasıl olduğumu siz benden daha mı iyi bileceksiniz." " Evet. Senden daha iyi bilir doktor." dedi Derman. Bu sırada Eray ve Anıl bir Derman'a bir doktora baktı. " Elmas doktoru dinlemelisin." Dedi Anıl. " Kalman uygun diyorsa kal. Dedi Eray. Ardından, " Tâbi sende istersen." Diye ekledi. Arkadaki Derman'ın gözlerinin beyazı yavaş yavaş kırmızıya dönmeye başlamıştı. Derdi neydi bu devin bilmiyorum ama duyduklarından memnun değildi. Bir şekilde bu konuyu halletmeliydim. " Doktor bey ben iyiyim ve evime gitmek istiyorum." Dedim tekrar. Doktor hamsi ise saniyelik Derman'a bakarak, " Dediğim gibi yarına kadar kalmanız gerekiyor. Aniden kötü bir şey olursa müdahale edebilmemiz için hastanede olmanız daha uygun." At yalanı sikeyim inananı. Dedim yine içimden. Bu arada bu içimden konuşma işini iyice abartmaya başlamıştım galiba. Yakında kendi kendime kavgada ederdim ben sonra yine kendim ayırırdım. Dur konuyu dağıtma Elmas. Dedim yine içimden kendime. Ne diyordum. Ha! Bu hamsi doktor Derman' dan korkusundan tıp dilinde yalan söylemiyorsa bende gerçekten cüce olayım. " Tamam doktor." demek zorunda kaldım. Yoksa iki arkadaşımdan olacağım gibime geliyordu. Eray koluma girerek beni yatağıma yürütürken Anıl'da arkamızdan geliyordu. Derman ve Sefa içeri girmezken İdris de dışarı çıkınca kapı hırsla kapandı. Derman kapatmadıysa bende hiç birşey bilmiyorum. Anıl bana bakarak, " Elmas bu adam neden burda. Neden sürekli etrafında? " Sorduğu şeyle yeni dank etmişti kafama. Sahi neden buradaydı. Ne zaman gelmişti. Hiç sormamıştım ki. " Bilmiyorum. "Hiç sevmiyorum bu herifi." Diyen Eray gözlerime bakarak devam etti. " Elmas bu adam bir mafya babası. Araştırdım çok tehlikeli biri. İzmir'de olanlar yüzünden baş şüpheli olsada delil yok. Kendini çok iyi gizliyor. Her pislik var bu adamda. Düşmanları dersen sayılamayacak kadar çok. Bak bu adamdan uzak dur. Başına bela alma." " Ne diyorsun Eray. Anıl girdi araya. " Eray... Elmas... Nasıl oldu, nasıl düştün. Yoksa yine o nöbet benzeri..." " Anıl. Nöbet nöbet diyip durmayın valla sizin yüzünüzden nöbet geçirecem ha! Gece kafeden çıkıp eve geldim. Sonra nasıl oldu anlamadım, başımda bir acıyla kendimi yerde bulduğumu hatırlıyorum. Tansiyonum düşmüş olmalı. " Dedim. İçimden Allah'ım ne olur sadece hayâl olsun. Çok amin. Dedim yine. Anıl elime ve ayak bileğime baktı. " Bunlar nasıl oldu peki. Bunlarda mı düşünce oldu? " " Evet." Dedim. Yalan söylemiştim ama anlatacak ne halim nede niyetim yoktu. "Emin misin?" " Eminim. Tatilde Eray da Anıl'da çalışıyorlardı tıpkı benim gibi. O yüzden daha fazla kalmalarını ve paralarının kesilmesini istemedim. Eray, " Anıl sen git istersen ben Elmas ile kalırım." Diyince yüzüne baktım. Dışardaki Derman bahaneye bakıyorken Eray'ın burda benimle kalması hiç iyi fikir değildi. Anıl ayağa kalkarak, " Tamam." dedi. " Bir şeye ihtiyaç olursa arayın beni." dedikten sonra sıkıca sarılarak, " Daha dikkatli ol Elmas. Eve geçince beni arayın tamam mı. Bununla geçmiş olsun. " " Sağol Anıl geldiğin için." Anıl odadan çıkarken Eray yatağın kenarına oturdu. " Gerçekten çok korktum. Sana kötü birşey oldu sandım." " İyiyim abartma. " Senden önemli değil." " Hayır önemli, benim yüzümden paran kesilirse vicdan azabı duyarım. Bu sırada kapı yeniden açıldı. Kesin Derman diye düşünürken Yusuf adındaki diğer doktor ve hemşire kız girdi içeri. Eray'a bakıp. " Hadi ama." Dedim yalandan kızarak. " Tamam öyle olsun. " Tamam merak etme, git artık yoksa yaka paça atacam seni dışarı." Gülümseyerek eğildi ve sarıldı. " Dikkat et kendine birşey olursa da önce beni ara." " Tamam dedimya ya!. Hadi git." Eray'ı yollarken sağ salim burdan çıkmasını umuyordum. Onu yollamanın tek yolu bunu söylemekti bende söylemiştim. Yarın beni bizzat alacağını düşünerek gönül rahatlığıyla gitmişti. Onun gidişinin ardından Doktor Yusuf yanıma yaklaşarak, " Nasil hissedeyisun uşak." Dedi. " İyi hissedeyirum." dedim alay vari. Gülümsedi. " Eyi eyi. Ağrin falan var mi?" " Hayır yok." " Birazdan yemeğun gelecek ardindanda ilaçlarini al.. Hemşira hanum. Söyleyin yemeği ve ilaci getursunlar." Hemşire kız çıkarken, " Doğru söyleyin." Dedim. " O mafya babasından korkunuzdan bırakmadınız beni değilmi? " " Kimdan. Allah'tan başkasundan korkmayuz biz." " Seni bilmem ama o diğer doktor bal gibide korkuyor... Ama sizde haklısınız. Adamın acıması yok. Kafası kızınca kolayca birini öldürebiliyor." O gece yanımdaki adamı nasıl vurduğunu ve yüzüme sıçrayan kanı hâlâ hatırlıyordum. Beni korumak için bile olsa o kan kokusunu yeniden hatırlayınca midemin bulanmasına engel olamadım. Yusuf, " Derman Kurtoğlu benu bugün tanisada ben onu evvelundan tanirim. O hafifa alinacak biri deyuldur. Gerakirse çok acımasız biri olabilur, kimseya acimaz. Gerekirsede korur. Ve birini koruyorsa onun için canini bile ortaya kor." Konuşurken iki adımda yanıma geldi doktor Yusuf. " Peki yaa, sen kimsun Karakiz?" " Ne? " Dedim şaşırarak. " Derman nedan uzerina titreyi." " Ne? " Dedim yine. " Ne titremesi? " Sabah geldigumde, yatakta titreidun. Derman sana sarilmişti. Endişeli ve sinirliydi. Titrediğinu seni uyandiramadiğini soyledi." Bu sırada kapı açıldı ve Derman ile Sefa odaya girdi. Yusuf bir Derman'a bir Sefa'ya bir bana baktı. " Neysa benim işum bitti. Sonra yine uğrarum uşak. " Diyerek çıkarken Sefa'da arkasından çıktığında Derman ile yalnız kaldım odada. Ayakta durmuş elleri ceplerinde bana bakıyordu. Bu Kocaayak benim için endişelenmişti öylemi? Hiç inanılacak birşey gibi değildi duyduğum sözler. O yüzden mi ısrarla cevaplar istiyordu. Öğrenince ne yapacaktı. Anlatsam rahatlayacak mıydı. " Neden herşeyi anlatmıyorsun? " " Neden bu kadar merak ediyorsun? " " Kendini o halde görsen sende merak edersin. Sürekli üşümen normal mi? Kabus görmen, ağlayarak bir daha yapmayacağım demen..." " Gerçekten bu kadar çok mu merak ediyorsun?" " Evet." " O halde otur. Sözlerimle meraklı bakışlar eşliğinde koltuğa gerileyerek oturdu. " Benim adım Elmas Demirsoy. Ben hep üşüyorum çünkü anne babasının 5 yaşından sonra para kazansın getirsin diye zorla sokaklara attığı bir kızım ben. Özellikle kış aylarında yalın ayak sırtı çıplak sokaklara bırakılan, para kazandıktan sonra babası yada abisi tarafından bırakıldığı yerden alınan aklı biraz ermeye başlayınca sen artık eve kendin gelebilirsin diyerek merak bile edilmeyen Elmas'ım ben. Karda, yağmurda, soğukta eve nasıl gider bu kız denmeyen bir kızım ben. Sokaklarda bir sapığın elinemi geçer, tecavüze mi uğrar, birisi gırtlağını kesip organlarını mı alır diye umursanmayan bir kız. Elmas'ın tek görevi vardı. Para getirmek. Babasına içki, abisine eğlence, annesine ekmek parası getirmek. Hasta olması yasak, acıkması yasak, çalışmaması zinhar yasak. Çalışmazsa dayak ve ceza. Para getirmezse dayak ve ceza. Hemde ne ceza biliyormusun?" Gözlerim dolmaya başlarken titremesin diye vücudumu kasmaya başlayarak devam ettim. " Altında bir iç çamaşırı ile gecenin soğuğunda ve ayazında, yağan karın, yağmurun altına bahçeye atılmak. Ama fazla değil sadece yarım saat. Hadi 40 dakika. Yani soğuktan ölmemeli Elmas. Yarım saat boyunca demir bir kapıyı yumruklayarak bir daha yapmayacağım diye ağlayan Elmas, yarım saat sonra içeriye alınır. Islak bir köpek yavrusu gibi koşarak sobanın arkasına koşar. Tek isteği ısınmaktır Elmas'ın. Ne yemek ne ekmek ne su. Sadece ısınmak. Bu cezalar Elmas'ın bedeninin yanı sıra ruhunada işledi. Ben artık her zaman ve her mevsimde üşüyorum. Sadece üşüyorum. Sen hiç hayatında yaz ayında hipotermi geçiren bir çocuk gördün mü? Deli doktoruna giden Elmas'ın pisikolojisi o kadar bozulduki kabuslarında üşüdüğünü görürken vücudu hipotermi geçirir oldu. Her soğuk ceza bir çentik." Vücudumun yine titrediğini hissederken durmadan devam ettim. " Ben en çok ne zaman bağırdım, bir daha yapmayacağım diye ne zaman söyledim biliyormusun? Babama vereceğim paraları abimin aldığını söylediğimde, babamın döverek evden kovduğu abimin geri gelip beni kızgın maşayla dövdüğü sabah bağırdım. Beni soyup o kor kırmızı demirle bana her vurduğunda ciğerim kopana kadar bağırırken söyledim. Gözlerimi hastanede açtığımda doktor bana her dokunduğunda söyledim. O bandajlar her değiştiğinde söyledim. Sandım ki demir kapıyı yumruklerken beni içeriye almalarını sağlayan o cümle acılarımıda geçirir. Ama öyle değilmiş. Derken dahada arttı titremem. Hâlimi gören Derman hızla kalkıp yanıma geldiğinde benim ruhum çoktan benden vazgeçmiş bir dağdan kopan soğuk bir çığın altına girmişti bile. " Elmas! Bu kez nöbet geçiriyordum işte. O kadar çok titremeye başlamıştım ki sonunda bir anda karanlıkta kaldım. ************************* Bölüm sonu canlar gelecek bölümde görüşmek üzere.
|
0% |