Yeni Üyelik
27.
Bölüm

💎Y.E 26 Bana borçlusun artık💎

@azamet_29_2

💎💎💎

Salına salına Ramo'nun arabasına doğru ilerlerken arkamdan gelen sesi duydum.

" Abi kim bu manyak neden engel olmadınız? "

Duyduğum şeyle anında geriye döndüm. Abi mi? Demişti o?

Abi?
Kim?
Bu mu abi?
Kocaayak'ın bir kardeşimi vardı.
Hassiktiiirr!

Dedim kendi kendime. Nedense yutkundum. Yanılmışmıydım. Gözlerim bir Derman da bir sarı kuşta gidip gelirken Derman'ın elleri ceplerinde alayvari bakışlarını görünce ne yalan söyleyeyim bozuldum. İçimdeki Elmas,

Kardeşi olması kimin umurunda. Derdin kardeşi olup olmamasımı, yoksa sana yaptığı şeymi?

Dediğinde içimdeki Elmas'a hak verdim. Kardeşiyse kardeşi ne yapalım yani. Benim derdim benden çaldığı ilkimdi. Ve bunu haketmişti.

Bütün sinirimi arabasından çıkarttığıma dua etsin. Dedim. Sonra da duyduğum şeyi umursamaz şekilde omuz silkerek haydar babayı sağ omuzuma atıp yürümeye devam ettim.

Karşıya geçip Ramo ve kızların yanına geldiğinde hem kızlar hem Ramo kocaman açılmış gözleri ve ağızlarıyla bana bakıyorlardı. Kapıyı açıp haydarı önüme alarak oturdum.

" Gidelim Ramocanım."

Dedim gırgırına. Ramo,

"Allah cezanı versin Elmas!! "

Diyerek gaza bir bastı arka lastiklerler yandı önce. Sonra da hızla kalkıp trafiğe girdik. Sevgi,

" Elmas aklını mı kaçırdın sen?! "

Diye cırlarken İlknur,

" Kızım sen manyadın mı?! "

Diye bağırdı.

Yanımda oturan Ramo kafama vurarak,

"Mal değneği ördek!
Ülkede adam mı bulamadın da gidip mafya babası olan adamın arabasının ağzına sıçıyorsun.
Sen geri zekalı mısın acaba ha! Ha! "

Arkadan bir tane de İlknur geçirdi kafama.

" Adamın servetlik arabasını haydarladın lan!
Ya ödeyeceksin derse ne bok yapacaksın manyak! "

Geriye doğru dönüp,

" Oh iyi oldu.
Şeyime kadar.
İyi yaptım valla.
Oda beni öpmeseydi!"

İki kız şaşkın şekilde kocaman açtıkları gözlerle,

" Neeeyy!"

Dediklerinde farkettim ne bok yediğimi. Bilmelerini istemediğim, Ramo'yu bile konuşmasın diye tehdit ettiğim şeyi ağzımdan kaçırmıştım. Anında önüme döndüm. Elimi alnıma dayadım pişman şekilde kendi dilime söverek.

Arka koltuktaki Sevgi oturduğum koltuğun başlığından tutup kendini iki koltuk arasından öne çıkarınca bir anda burun buruna geldik.

" Ne yaptı?!
Seni mi öptü?!
Nerde? Ne zaman, nasıl!? "

Gözlerimi devirip,

" 5 N 1 K mı oynayacağız Sevgi? "

Derken Ramo,

" Aaayyyh!!!
Şimdi camı açıp yangın vaaaar !!Diye diye bağıracam ha! "

Diye bağırarak Sevgi'yi omuzundan tutup arkaya itince bu kez İlknur doldurdu yerini.

" Çabuk anlat ne zaman nerde öptü? "

Bu kez de ben İlknur'u geriye iterken Ramo tuttuğu direksiyona yayılarak bir kahkaha attı. Etrafımda akıllı yoktu ki. Hepsi dengesiz.

" Oh canıma deysin. Tehdit eder misin beni defileni bok ederim diye. Al! Allah'ın sopası yok!
Bak kendin söyledin! "

" Aaayy!!
Tamam ya!
Tamam!

Dün okuldan çıkarken ağrım yüzünden Ramo ile hastaneye gidecekken bu Kocaayak'a denk geldik."

" Dün hastaneye mi gittiniz? "

" Kaldırımda iki büklüm olunca gitmeye karar verdim. O sırada nerden çıktıysa o Kocaayak çıktı ortaya. O götürdü hastaneyede. Tartışırken bir anda beni öptü. Bilerek delirtmek etmek için eminim.
Bende intikamımı aldım."

" Kızlar, yalnız nasıl bir kavga ettiler görmeliydiniz. Aynı geçinemeyen karıkocalar gibiydi halleri. O buna bu ona öyle bir saydırıyordu ki. Bu manyak ordada baticon şişesini fırlattı adama.

Altıma yapacaktım korkudan.
Aha dedim. Bu mafya kesin dönüp önce beni vuracak, sonrada bu mal değneğini. Allah'tan bunun manyaklığına verdi de yırttım.

Birgün bu manyağın yüzünden kör kurşunla ölürsem sorumlusu bu manyak bilin."

" Abartma Ramo."

" Abartmak mı?
Ben mi abartıyorum. Yalan mı söylediklerim."

" Ramo daha varmı ya! Gelmedik mi daha? "

" İşine gelmedi lafı değiştir şimdi."

" Aynen öyle işime gelmiyor. "

Diyerek cama döndüm. Yolun kalan beş dakikası sessiz geçerken gözümün önüne gelen görüntüyle bir anda kahkaha atarken buldum kendimi.

O lüks arabayı haydarlamaktan gerçekten çok keyif almıştım. Beni gören Ramo arkamdan, ondan sonrada kızlar gülmeye başlayınca arabanın içinde koro hâlinde gülmeye başlarken Ramo beni göstererek,

" Yemin ediyorum manyaksın sen! " Dedi.

Gülerek devam ettik yola. Kısa süre sonra nihayet atölyeye geldik ve indik arabadan.

" Ya Ramo.
Bu atölyede nasıl yürütecen işlerini. Atölyeler genelde ya ressamlara yada heykel traşlara yarar."

" O kadarını bizde biliyoruz heralde. Bize yer lazımdı elimizin altında da bura vardı kiraladık. Makineleri de başka yerden kiralayıp kurduk. Bir ay kullanıp hepsini geri vereceğiz."

" Ya neyse ne işte Elmas. Verelim ölçüleri gidelim. Valla acıktım ben."

Diyen İlknur dürttü arkamdan.

" Hadi gelin. "

Diyen Ramo'nun peşinden giriş katta bulunan atölyeden bozma yere girdik arka arkaya. Bizi içerde bir erkek ve bir kadın bekliyordu.

" Selâm canlarım biz geldik."

" Geciktin. Ramo.
Nerde kaldınız ayol! "

Diyen kadına baktım. Kaşları çatık baya bozuktu gecikmemize.
Ramo'nun gözleri üzerimizde bir tur geçerken,

" Hesapta olmayan Haydar yüzünden biraz geciktik kuşum."

" Haydar mı?
Haydar kim."

Ben içime içime gülerken Ramo,

" Alya kuzum boş ver haydarı, bunlar bizim dişi kuğularımız."

" Bunlar mı modelin olacak? "

Diyen Alya adındaki kırıklarıdaki kadına baktım.

" Evet." Dedim.

" Beğenmedin galiba."

Yanımdaki Sevgi ve İlknur'a bakarak,

" Yoo beğendim.
Bu iki kız gayet uygun. Erkekleri ne zaman göreceğiz."

Gözlerimle ben demiştim dercesine Ramo'ya baktım.

" Gördün mü Ramo aklın yolu bir. Çirkin ördekten kuğu olmaz."

" Ben yaparım kuşum. Sen merak etme. Alya bu çirkin ördek baş modelim. Erkeklerde yarın gelecek."

Kadın sanki oğluna kız bakar gibi şöyle bir süzdükten sonra omuz silkerek,

" Sen bilirsin.
Hadi kızlar çıkarın şu montlarıda ölçüleri alayım."

Bir an önce ölçüleri verip kaçmak için hızlıca çıkardık montları. Ramo'nun inceleyen bakışları eşliğinde Alya boydan başlayıp göğüse kadar bütün ölçüleri alıp bir bir not etti.

" Önce kalıpları çıkaracağız. Sonrada kumaşlar ve dikime geçeceğiz. Prova için ben size haber veririm kuğularım."

" Tamamdır.
Bittiyse gidebilirmiyiz.
Karnım açlıktan zil çaldı çalacak. Daha eve gidip yemek yapacağız."

Dedi yine İlknur.

" Tamam bitti.
Vee! iyiliğinize karşılık bu akşam yemekler benden."

" Ciddimisin?
Yemeğe mi götüreceksin?"

Dedim.

" Tabiki hayır çirkin ördek.
Sizi eve bırakırken birer tantuni ve ayran alırım o kadar. Sizde evde yersiniz işte."

Omuz silktim.

" Yemek yemektir." diyerek çıkıp Ramo'nun arabaya bindik tekrar.
Yol üstünden Tantana Tantuni adlı dükkana uğrayıp dört kişilik tantuni ve ayran alarak eve doğru tekrar yola çıktık. Bir saat kadar sonra evin önündeydik.
Elimizde tantunilerin olduğu poşetle indik arabadan.

" Teşekkürler Ramo. Yarın okulda görüşürüz."

" Ne demek kuğularım.
Yarın görüşürüz."

Arabanın önünden geçip apartmana doğru yürürken Ramo kafasını camdan çıkararak bize doğru bağırdı.

" Hah!
Kız Sevgi manitana söyle ben gelene kadar Eray'ı da ayarlasın çıkışta birlikte çıkacağız."

Sevgi'nin suratı asılarak baktı hepinize. Kim çıkarttı bu manita lafını ya? Sendin değil mi Elmas? İlk sen söylemiştin.

Anıl'la konuşuyoruz diye hemen manita mı olduk."

Dedi Ramo'ya bakarak.

" Tamam kuşum hemen kızma! Lafını düzeltiyorum hemen.

Sınıf arkadaşın olan erkek arkadaşına söyle yarın Eray ile birlikte hazır olsunlar, oldu mu kuşum?
Hadi görüşürüz iyi akşamlar.
Baaayy! "

Sevgi dönüp bana sinirle bakarken hızlı adımlarla apartmana yönelip kapıyı da hızlıca açarak içeri daldım. Biliyordum ki yine bana saracaktı.

" Hadi kızlar ben de çok acıktım. Daha çay yapacağız. Üşüdüm ben. "

Diyerek hızlı adımlarla çıktım merdivenleri. Kapıyı anahtarımla açıp ayakkabılarımı hızlıca çıkarttıktan sonra direkt mutfağa yöneldim. Elimdeki poşeti masaya bıraktıktan sonra hızlı tarafından olsun diye çaycıyı suyla doldurup düğmesine bastım. o kaynarken biz de üzerimizdekileri değiştirip temizlenirdik.

&

Yirmi dakika kadar sonra mutfak masasında ellerimizde tantuniler ve çaylarla karnımızı doyuruyorduk. Elimdeki dürümden kocaman bir ısırık almıştım ki telefonuma arka arkaya gelen mesaj sesleri ile cebimden çıkarıp masaya bıraktım telefonumu. Bir yandan kaynar çayımı içerek ısınırken bir yandan serçe parmağımla mesajları açıp okumaya başladım.

" Hayırdır kimden mesajlar yoksa senin Kocaayak mı? "

Gözlerimi telefondan kaldırıp sırıtarak bana bakan Sevgi'ye diktim. Hemen yanındaki İlknur elindeki dürümü ağzına sokmuş kıs kıs gülüyordu. Sevgi şuan Anıl'la ilgili söylediğim şeylerin intikamını alıyordu ama aldırmadım. Birazcık haklı olabilirdi çünkü. Önümdeki telefona dönerek,

" Cevahir abi atmış mesajları."

" Hayırdır ne diyor? "

" Size de bahsetmiştim.
Mekanı yenilediğini söylemiştim."

" Ee bitmiş mi yenileme? "

" Bitmiş.
Yarın açılış varmış. Okuldan sonra siz de gelin diyor.
Bu arada konsept değiştirmişler. Artık doğum günü gibi küçük partilerde organize edebiliyorlarmış."

" E! Süper!
Yarın okuldan sonra gidelim kızlar. Hem bizim için de bir değişiklik olur."

" İlknur haklı."

Dedi Sevgi.

" Bayadır birşeyler yapamadık. Dersler yoğunlaşmadan gidelim derim bende."

" Tamam o hâlde yarın çıkışta Cevahir abinin mekandayız."

💎💎💎

Ertesi sabah okula gittik.
Dersliğe geldiğimizde Sevgi inkar ettiği manitasını Anıl'ı ve Eray'ı görür görmez bizden ayrılıp yanlarına giderken bizde sıralarımıza geçip oturduk.

Sevgi ikisiyle konuşurken bir an göz göze geldik Eray'la. Hâlâ çekinmeden bakıyordu gözlerime. Gözlerimi hızla önüme çevirip işime baktım. Bir süre sonra Sevgi işi bitip yanımıza geldi. Ramo'nun söylediklerini ve açılışı söylemiş.

" Bugün birlikte çıkacağız. Biz önden cafeye gideriz. Onlarda işleri bitince Ramo'yla arkadan gelirler.

&

Yine klasik olarak bütün günü derslikler arasında geçirdikten sonra nihayet biten derslerle birlikte binadan çıkıp girişin önünde buluştuk. Eray'ın bakışları yine üzerimdeydi ve bu beni rahatsız etmeye başlamıştı artık.

Az sonra gelen Ramo, erkekleri yanımızdan alıp giderken biz de okuldan ayrılıp otobüs durağına, oradan da otobüsle Cevahir abinin yeni mekanına gitmek üzere yola çıktık.

Klâsik boğucu otobüs yolculuğu işkencesinden sonra nihayet cafe'nin olduğu durakta indiğimizde kafeden yükselen müzik sesleri durağa kadar geliyordu.

Kızlarla birlikte kafenin tam önünde durup şööyle bir baktık alıcı gözle. Öncelikle mekanın adı değişmiş Blue Cafe olmuştu.

İsminin olduğu levhanın etrafı mavi beyaz balonlarla süslenmişti. İçeriden dışarıya doğru gelen bangır bangır müzik sesi ve hemen kapının önündeki genç kızın Blue Cafe'ye hoş geldiniz. Bugün içecekler bizden buyurun misafirimiz olun. Diyen davetkar sesi ve sözleri dikkat çekiyordu.

Kızlarla birlikte eogjk havadan hızlı adımlarla kaçarak içeriye girdik. Önce bardaki çocukların yanına gelerek hayırlı olsun dedikten sonra siparişlerimizi verip boş bulduğumuz masalardan birine geçip oturduk. Allah'tan içerisi her zaman sıcak oluyordu.

Bulunduğumuz yerden etrafımıza bakındım. Gerçekten benim bildiğim kafeden daha farklı ve güzel görünüyordu şuan. Az sonra Cevahir abi gelip yanımıza oturdu.

" Hoşgeldiniz kızlar. Oğlanlar nerde?

" Hoşbulduk abi.
Hayırlı uğurlu olsun. Valla çok hoş olmuş. Anıl'larda gelirler birazdan. "

" Sağolun kızlar.
Gerçekten de hem hayırlı oldu hem uğurlu.

İlk işimizi aldık bile. Cumartesi günü bir doğum günü işi var. Küçük bir öğrenci grubu. Organizasyon bize ait. Müzikde sana Elmas. "

Derken bana bakıyordu Cevahir abi.

" Bana mı? "

" Organizasyonlardan alacağın bahşişler senin. Ve! Ekstradan ödeme alacaksın. Tabi işi kabul edersen."

" Kabul etmek mi.
Ettim gitti Cevahir abi."

Tabiki anında kabul edecektim. Çünkü biraz para biriktirip bu yaz en sıcak nereyse tatile oraya gidip kemiklerime kadar yanmak istiyordum. Yıllarca yaz kış üşüyen, hiç tatile gitmeyen benim, en doğal hakkımdı bu.

" Anlaştık."

Dedim elimi uzatarak.

" Anlaştık."

Dedi Cevahir abi elimi sıkarak.
Sevgi ve İlknur da aynı anda,

" E o zaman hayırlı olsun."

Dediler gülümseyerek. Üstüne de gelen kahvelerimizi bir birine tokuşturup içerek kutladık yeni anlaşmamızı. Yediğimiz pastalarımızla da tatlandırdık ağzımızı.

Bu sırada da Ramo, Anıl ve Eray geldiler. Bizim oturduğumuz masaya yaklaşarak diğer masadan çektikleri sandalyeleri yanımıza koyup oturdular.

" Hayırlı olsun Cevahir abi."

Dedi Anıl. Eski halinden 10 kat daha güzel olmuş.

" Sağol Anıl'ım."

Ramo da hayırlı olsun Cevahir'ciğim dedikten sonra, Eray da dilinin ucuyla hayırlı olsun abi dedi. Cevahir abi,

" Çocuklar ben kalkayım. Diğer misafirlere de bakayım." diyerek gittikten sonra gençler olarak baş başa kaldık. Elime aldığım sıcak kahvemi dudaklarıma götürürken Eray'ı duydum.

" Elmas..."

Gözlerim elimdeki balon deseni olan kupamda başımı çevirmeden,

" Hımm!" Dedim.

" Sakıncası yoksa biraz konuşabilirmiyiz? "

Gözlerimi kupadaki balondan kaldırdığımda masadaki herkes bana ve Eray'a bakıyordu sırayla.

" Sakıncası var."

Dedim çok rahat bir şekilde.

" Seninle konuşmak istediğimi sanmıyorum."

Yüzü asılırken gözleri masadakilerin üzerinde dolaştıktan sonra gözlerimde durdu.

" Elmas...
Lütfen bir kaç dakika."

" Hayır! "

Sevdim mi tam severim sildim mi bir kalemde! "

Dedim kendi kendime.
Emrah abim, selamlar diyede ekledim.

" Tamam o zaman bende herkesin yanında söylerim.

Elmas...Ben seni seviyorum."

Dediği anda ağzımdaki kahveyi püskürterek öksürünce tiz bir çığlıkla adımı duydum yeniden.

İlknur, " Elmas yeaah!"

Diye cırladı. Yine kızın yüzüne gelmişti püskürtü. Bu kızında hiç şansı yoktu benden yana. İlknur masadan kaptığı peceteyle yüzünü silerken hepimiz Eray'a bakıyorduk.

" Yok artık ya!
Ya Eray...
Senin kafan almıyor zaar!
Yemin ediyorum senin beynin kuru üzüm olmuş.
Sana daha öncede söyledim.
Benim seninle ilgili öyle bir düşüncem yok. Senin benimle ilgili düşüncende şeyimde bile değil. Ben seni sadece abi yada arkadaş olarak görüyordum o da sayende bitti. Artık hiç bir şey olarak görmüyorum.
Kapiiş! "

Eray gülümseyerek bakıyordu.

" Sabırlı biriyim ben Elmas.
Bekleyecem. Ölene kadar da beklerim."

" Hâlâ beklerim diyor ya."

Anıl'a döndüm.

" Anıl! Bir ara şu arkadaşınla konuş bence. Hani arkadaşınya belki ortak bir dil bulursunuz. Malum türkçesi kıt."

Dedim sinirle. Sonrada ellerimi masaya vurarak kalktım.

" Elmas.
Nereye? "

" İşemeye Ramo. Gelcen mi? "

" A,a,a. Yine dellendi bu."

Hırsla lavabonun yolunu tutarken arkamdan gelen uğultulu sesleri duyuyordum.

" Oğlum kafayı mı yedin lan! "
diyen Anıl Eray'la konuşmaya başlamıştı şimdiden.

Gözüm kulağım geride sinirle yürümeye devam ederken bir anda çarptığım duvarla ve burnumda hissettim acı ile birlikte geriye sendeledim.

Yaş dolan gözlerim kapalı, elim burnumda öne eğilirken,

" Koduğumun duvarı."

Dedim dahada sinirli şekilde.
O anda kulağımın dibinde fısıltılı şekilde duyduğum tanıdık ses,

" Nerenle? " Dediğinde ve

" Hassiktir! " diyerek hızla yerimde doğrulunca gördüğüm Derman Kurtoğlu ile burun buruna geldim.

Daha doğrusu o yukarıdan ben aşağıdan bakıyorduk birbirimize. Çarparak sövdüğüm şey duvar değil bizzat karşımda dikilmiş bana bakan bu adamdı.

Elim hâlâ burnumda yukarıdan aşağıya süzdüm. Bu adam neden bu kadar uzundu anlamıyordum. Annesi ayaklarının dibine gübre falan mı serpmiş diye düşündüm bir an. Sonrada,

" Sen? "
Dedim elimle burnumu ovalayarak.

" Senin ne işin var burada? "

Bana yaptığı şeyin yüzünden, ona yaptığım şeyden sonra onu bir daha görmeyi ne bekliyordum nede istiyordum.

Arkasındaki Sefa ve Batur'u da görünce cümlemi değiştirerek,

" Sizin ne işiniz var burada? " Dedim düzelterek.

Gözleri mekanın içinde dolaşırken ceketinin uçlarını geriye atıp iki elini iki cebine sokarak ve rahat bir şekilde konuştu.

" Demek burada çalışıyorsun? "

Gözlerimi devirdikten sonra,

" Sana nerede çalıştığımı sormadım. Neden buradasınız onu sordum."

Derman'ı gören ve konuştuğumuzu duyan Eray'ın sinirli, diğerlerinin ise şaşkın bakışları üzerimizdeydi.

Derman arkadaşlarımın üzerinde takılı kalan bakışlarını çevirerek gözlerime odakladı.

" Seninle konuşmamız gereken bir şey var Karakız."

Aha sıçtın Elmas.
Yine Karakız dedi.

İç sesim haklıydı. Ne zaman Karakız dese kendimi bir bokun içinde buluyordum.

" Benimle mi?
Bugün günlerden benimle konuşma günü mü? Neden herkesin benimle konuşası tutuyor.
Yalnız haberin olsun ilk konuşan memnun ayrılmadı!"

" Ne?
Ne saçmalıyorsun? "

" Diyorum kiii!
Ne konuşacaksın benimleee? "

Derken aklıma gelen şey direk arabasına haydarla yaptıklarım oldu. Ardından İlknur'un sözlerini hatırladım.

Adamın servetlik arabasını haydarladın lan! Ya ödeyeceksin derse ne bok yapacaksın manyak!

Ya ödetmek isterse. Diye düşünürken, yanımdan yürüyerek geçip bizimkilerin oturduğu masanın arkasında kalan boş masaya doğru yürüdü. Tabii Batu ve Sefa da peşinden.

" Önce bir yere geçip oturalım. Söylediklerimi duyduktan sonra oturma ihtiyacı duya bilirsin."

Ne demekti bu. Boş masaya gelince önce Derman oturdu. Elleri hâlen ceplerinde geriye yaslanırken sandalyeyi yanlayıp bacak bacak üstüne attı. Yanındaki iki sandalyeye de sadık adamları ve kuyrukları olan Sefa ve Batur.

Gözlerini gözlerimden saniyelik çekip sandalyeye çevirerek,

" Otur! " Dedi.

Tam karşısına geçip bacak bacak üstüne atıp kollarımı göğsümde birleştirerek yüzüne baktım.

Aklımdaki haydarlı görüntüleri kenara itip,

" Ne istiyorsun Kocaayak? "

" Sence? "

" Soruma soruyla karşılık verme."

Ona olan sinirim gittikçe tazeleniyordu.

Sağ elini ceketinin iç cebine atıp bir kağıt çıkardığında garson üç koyu kahveyi önlerine bırakıp gitti.

Elinde tuttuğu kağıdı açarak masaya koydu. Sonrada parmak uçlarıyla bana doğru sürükleyerek önümde bıraktı. Elini aynı şekilde geri çekerken masa üzerindeki kahve fincanını alıp dudaklarına götürdü.

Önümdeki kağıdı elime alırken kahvesinden höpürtederek bir yudum içti.

" Bu ne? " dedim yüzüne bakarak. Oysa gözlerimi önüme çevirsem anlayacaktım.

Yüzünde keyifli bir gülümseme ile,
" Senin." Dedi çenesiyle işaret ederek.

" Borcun."

Şaşkın ve kocaman gözlerle gözlerine baktım.

" Borç mu?
Ne borcu?
Benim kimseye borcum yok! "

Gözleriyle elimdeki kağıdı işaret ederek,

" Kendin bak istersen.
Dün senden sonra o sedan araba servise gitti. Bu da ödenecek fatura.
Bizzat sen ödeyeceksin verdiğin hasarı! "

Duyduğum şeylerle tepemden aşağı kovalarca buzlu su yedim sanki. İlknur haklı çıkmıştı. Bu Kocaayak arabasına verdiğim zararı karşılamamı istiyordu.

Tabiki de ödemeyecektim.
Çünkü haketmişti. Yinede gözlerimi yavaşça elimdeki kağıda çevirererek okumaya başladım.

Bilmem ne marka aracın ön, arka camları ve sol kapı aynası değiştirildi. Tutar?

Gördüğüm rakamla NEE!? Diyerek ayağa fırladım.

" Dalgamı geçiyorsun?! "

Verdiğim tepkiyle arkamdaki arkadaşlarım ve bir X olan Eray anında yanıma geldiler.

" Elmas iyimisin ne oluyor?"

Diyen İlknur bir yandan da elimdeki kağıda bakıyordu. Eray hıyarı öne gelip,

" Ne oluyor burda Elmas? "

diyince sinirle baktım yüzüne.
Ona ne oluyordu asıl? Hâlâ karışma hakkı buluyordu kendinde. Tekrar Derman'a döndüğüm de çatık kaşları ve sinirli bakışları ile koyulaşan gözleri Eray da,

" Hayır." Dedi.

Kaşı gözü düzeltip keyifle bir yudum daha içerek.

" Elindeki sopayla arabaya tırmanırken bunun olacağını düşünmeliydin Karakız."

Gözlerim gözlerinde öfkeyle baktım. Ama o yine sakin bakıyordu.

" Çocuklar bizi yalnız bırakır mısınız?"

Eray, " Elmas yapabileceğim.." demişti ki,

" Sen hiç karışma!
Yalnız bırakın bizi. "

Bozulan Eray da dahil herkes masaya dönerken hemen yanımda oturan kuyruklara çevirdim gözlerimi. Ama bakışları mı umursamadılar bile. Bu kez Derman'a döndüm.

" Söyle gitsinler."

Derman kolları göğsünde beni izledi bir süre. Sonra da başıyla küçük bir hareket yaptı. İki köle anında kalkıp,

" Biz arabada bekliyoruz abi." Dediler.

Herkes gidince kağıtla birlikte elimi masaya vurarak konuştum.

" Sana tek kuruş ödemem Kurtoğlu. Hem suçlusun hem güçlü. Dua et kafana vurmadım o sopayı."

" Suçlu mu?
Ne suçlusu? "

Dedi gamsızca elini cebine atarak.

" Birde utanmadan soruyorsun?"

" Hastane! "

Dediğimde saniyelik gözümün önüne gelen görüntüyle durdum. Daha da sinirlenirken aynı zamanda tuhaf hissettim.
Karışmaya bahane arayan kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden sıyrılarak geri döndüğümde Derman dişlerinin arasına aldığı puroyu yakıyordu. Derin bir nefes çekip üflediğinde,

" Söndür onu burda sigara içmek yasak." Dedim önce. Sonrada,

" Hastanede yediğin.."

" Çilek mi? "

Dedi gülümseyerek araya girerken. Olduğum yerde kaşlarım havada kala kaldım.
Çilekli rujumdan bahsediyordu sanırsam.

Yediğin bok desem dudaklarıma hakaret olacaktı. Evet çilek desem ilk öpücüğüme yazık... Gel de çık işin içinden!

Elindeki kalın purodan derin bir nefes daha çektikten sonra havaya üfleyerek konuşmaya devam etti.

" Eğer yediğim çilekden bahsediyorsan suç olduğunu sanmıyorum. Zira seninde hoşuna gitti."

Gözlerim bir kez daha donuk kala kaldım. Bu ne yüzsüzlüktü ya! Devam etti.

" Yinede suç görüp ceza kestiysen ceza olarak benim arabamı parçalamalıydın."

Ne?! Az önce ne dedi o?
Benim arabam mı?

Parçaladığım araba onun arabası değilse ben kimin arabasını parçalamıştım.

Şokların günü Elmas, geber emi!

Duyduğum şeyle ben ikinci şoku yaşarken o gülüyordu. Kaykıldığı yerde biraz doğrulup elini masadaki kağıdın üst kısmına koydu. Önüme dönüp parmağını koyduğu yerde yazan isme baktım.
Michael Honest yazıyordu. Alaylı ses tonuyla,

" Otelimde kalan Amerika'lı ünlü bir avukatın arabasını parçaladın Karakız. Adam hasarı karşılamadığın taktirde sana dava açacağını söyledi. Otelin kamera görüntüleri elindeymiş."

Öfkeyle kalktığım sandalyeye omuzlarım çökerek oturdum. Saplanan o müthiş ağrıyla,

" Böyle şansın ta anasını avradını sırayla! Siktiğimin şansı bide benden tarafta olmadı hiç! "

Dediğimde puro tutan elini alnına koyarak bir anda kahkaha ile gülmeye başladı. O güle dursun ben ağlamakla delirmek arasında kuduruyordum. Karşımda vurdum duymaz şekilde kahkaha atan adama bakarak yumruğumu masaya geçirirken,

" Ne gülüyorsun be! " Dedim.

" Hepsi senin suçun! "

" Nedenmiş o?
Ben mi dedim sana elalemin arabasına çık, camlarını patlat diye."

" Allah'ın belası."

Dedim dişlerimin arasından.

" Her neyse.
Sadede geleyim."

Puroyu dişlerinin arasına aldı. Ardından sol eline aldığı faturayı havaya kaldırıp sağ işaret parmağını yazan rakamın üzerine koydu.

" Bu maaşla bu faturayı ödemen imkansız olduğu için sana bir iyilik yapıp yerine ben ödedim."

Duyduğum şeyle şaşırarak baktım yüzüne. Ne yani benim yerime o mu ödemişti o parayı.

Bir süre öylece yüzüne baktım.
Ne birşey söyleyecek nede teşekkür edecek durumda değildim çünkü. Teşekkür etmeyi zaten düşünmüyordum ya o ayrı.

Gözleri üzerimde bekledi bir süre. Ardından elindeki puroyu yarım kahve olan fincana sokarak söndürüp ayağa kalktı. Ellerini yeniden ceplerine sokarak çıkışa yürürken,

" Bundan sonra bana borçlusun Karakız. "

Dedi ve çıkıp gitti.

**************************

Evet canlarım bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ♥️🌹♥️

 

Loading...
0%