@azamet_29_2
|
Nerdeyim ben! Demiştim ki bir anda havai fişekler patladı gökyüzünde. Rengarenk ve kocamam. Demek saat 12 olmuş, yeni yıla girmiştik. Başımı gökyüzüne kaldırıp patlamaya devam eden fişekleri izlerdim. Aklıma 7-8 yaşlarındayken parkta izlediğim havai fişekler ve arkasından yediğim o dayak ve soğuk geldi. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Yine bir yılbaşı gecesiydi. Anne babam bu gece çok parayla geleceksin diye o soğukta beni yalın ayak terlikle dışarı atmış kendileri ve abim sıcak soba başında içki içip eğlenerek yılbaşı kutlaması yapmışlardı. O gece, 8 yaşlarında bir çocuk çıplak ayaklarında terlikle, gecenin soğuğunda sokaklarda. Karanlık, ayaz, sarhoş adamlar, dilenciler, satıcılar, eğlenenler ve ağlayanlarla dolu caddelere yollanınca ne yapardı. Küçük bir kız... Başına ne gelir hiç mi umursanmazdı? Hiç mi acınmazdı? Bu kadarmı değersizdi? Ağlaya ağlaya ve titreye titreye yürümüştüm caddelerde. Sonunda o büyük parka gidip oradaki insanların nasıl eğlendikleri izlemiştim. Onlar eğlenmiş ben hayaller kurmuştum. En çokta sıcacık bir ev ve sıcak yemeklerin hayalini kurmuştum. Kalın kıyafetlerin, yün kazakların hayalini... Ama saatler sonra babam olacak adam tarafından bulunmuş hayal dünyamdan gerçek, acımasız dünyaya getirilmiştim. Bir kuruş bile çalmadığım için eve kadar dayak yemiş, daha kapıdan girmeden yağan kar altında gece kondu evimizin arka bahçesine atılmıştım ceza olarak. O gece nasıl üşüdüğümü bir ben bilirim. Donup ölmek için nasılda yalvarmıştım Allah'a. Ama ölemedim. Soğuktan ölürsem daha çok zarara gireceklerini hatırlayan adam tarafından 2 saat sonra içeri alınmıştım. Tabi sonunda da hasta olmuştum. Hasta olduğum zamanlar bile ateşten kıvranırken nasıl üşüdüğüm aklımdan hiç çıkmadı. Üşüyen ellerimi koltuk altlarıma sakladığım zamanları hiç unutamadım. Soğuktan nefret etmeye o yaşlarda başladım ben. Bedenim üşümediği zamanlarda bile ruhum hep üşürdü benim. Kollarımı kendime sardım yine. Yine üşümüştüm. Ama sebebi soğuk hava değildi. İçimdeki yalnızlık, kasvet ve buz gibi anılardı. Biten havai fişek gösterisiyle terasın kenarına doğru yürürken köşelerdeki aydınlatma lambaları sayesinde düşmeden yürüyebildim. Şehrin en lüks otelinde ne işim var benim, diyerek geriye sendeledim. Anıl'ın mekanından buraya nasıl gelmiştim ben. Ben bunu düşünürken telefonuma gelen mesaj sesini duydum. * Nice güzel yıllarımız olsun bebeğim. Yine o sapık manyak mesaj atmıştı. * Bu seneki dileğim sensin bebeğim. Kollarımın arasında çıplak teninin sıcaklığını hissederek uyumayı diliyorum yavrum.. Bu kadar. Artık yeterdi. Yavşak piç resmen askıntı olmuş sapık fanteziler kurmaya başlamıştı. Anında mesaj yazmaya başladım. Ama bi milyon kafam ve çift gören gözlerimle iki kelimeyi bir araya getirip yazamayınca sinirle vazgeçip direk arama kısmına geçtim. Telefonu gözüme kadar sokup aklımdaki numarayı tuşlayıp arama tuşuna dokundum. Çalan telefon sesini duyuyordum. 2,3,4 derken açıldı. Nefes nefese gelen Alo sesiyle sinirlerim iyice zıpladı. Sapık, şimdide nefes alıp verme sesleri çıkarıyordu. Manyak bir sapık olduğu besbelliydi. " Lan şerefsiz piç! Hâlâ nefes nefese gelen ses, " Sen kimsin lan! " Asıl sen kimsin lan! " Laaan! " Gösterirmiş miş. Belliki yapacak adam değilsinki telefonlarda söylüyorsun." " Kimsin? " Hadi ya! " Batuur! Sana 5 dakika. Sanki başkasına söylediği sözden sonra yine bana hitaben, " Sende azıcık adamsan olduğun yerde bekle beni, geliyorum!" "Gel koç gel... " Yarım saat olmadan ordayım lan!" Telefon aniden kapandı. Diye düşünerek derin bir nefes çektim. Ne yazıkki kendimi kendim korumak zorundaydım. Oysa bunun yerine bir abim bir babam olsaydı, beni onlar savunsaydı, başım darda kaldığında yada belaya girdiğinde onların kollarının arasına sığınsaydım yada arkalarına saklansaydım ne kadar güzel olurdu. Okulda kızları hep babalarından ve abilerinden dertlenirken duydum. Oysa iyi bir baba ve abi nimetti. Melek olmaları gerekmiyordu ki. Benimkilerden iyi olsalar yeterdi. Uyuşan bacaklarım ve gözlerim bana sızacaksın derken yine bi üşüme gelince artık içeri girsem iyi olacak dedim. Tam arkamı dönecekken telefonum çaldı yeniden. Elimdeki telefonu kaldırıp ekranında yazan numaraya baktım. Az önceki dingil arıyordu. Kurtuluş yokmu bu pezodan diye hırlayarak daha bi sinirle açtım telefonu. " Lan sapık oğlu sapık! " Buldum seni.." " Hı hı! Dedim alayla gözlerimi devirerek. " Hayır, tam arkanda!" Telefonda duyduğum cümlenin arkasından arkamdan gelen silah horuzu sesi kulağımda çınladı. Sağ elinde tuttuğu silah bana dönükken sol eliyle kulağına dayadığı telefonun ucundakide büyük ihtimal bendim. Hem telefonun, hem namnunun ucundaydım yani. Yanındaki kendi gibi karalar içindeki adamın cümlesi geldi arkadan. " Abi kızmış? " " Hassssiiktiir! " dedim geriye adımlarken. Telefonu tutan elim yanıma düştü. Ardından telefonumun yere düşme sesini duydum. Elindeki silahı hâlâ bana dönük, telefonu yanındaki adamına verdi. Ağır adımlarla üzerime doğru gelirken ben biraz daha geriledim. Hiç iyi bakmıyordu zira. Allah'ım ben ne yaptım sana. Hiç mi sevmiyorsun bu kulunu. " Şimdi. " Neden şaşırmadım acaba. " Bööyle uzun boylu kalıplı. 1,80 mi desem 1,85 mi? " " Yok 1,95. Hatta 2 metre." " Yok, 2 metre değilde 1,95 te olabilir. Böyleee cesur, yiğit. Gözleri renkli. Böyle yüksek bir yerde göz göze geleceksin onunla. Sana çok keskin duygular besleyecek. Senden çok değerli bir şey isteyecek. Bi Hassiktir daha çektim. Bizim İlknur geleceği görüyordu. Bu adam rahat 1,90 vardı. Yüksek yer... Otel tepesi! Keskin duygular... Tabiki canım. " Sen kimsin? " dedim aynı anda hıçkırarak. Uzun boyu siyah kıyafetleri ve silahıyla üzerime yürürken Azrail'i hatırlatması ne kadar hoştu. " Sen kimsin? " diye yeniledim cümlemi geveleyerek. Üzerime doğru yürümeye devam ederken, " Derman Kurtoğlu." Dedi öfke kokan sesiyle. DERMAN KURTOĞLU? Kahrı bela! Ölü Elmas Allah rahmet etsin sana. Mezarın düz tarafından yatarsın artık. dedim kendi kendime. " Hani şu sikik aklını alacağın koç! " Derken terasın loş ışıkları sayesinde gördüğüm gölgeli korkunç yüz ile Hem zengin, hem mafya, hem sapık. " Sıçtın Elmas." Dedim yine içimden. Belanın ta kendisine sikikten tut pezoya kadar herşeyi söylemiştim. Aralarındaki en kötü cümle koç yumurtası olabilirdi tabi. Çeneme sıçayım ben. Devam etti. " Bana söylediğin o cümlelerin hepsini bir bir ödeyeceksin. " Söylediğim cümleler bir bir aklımdan geçerken vücudumda bıçak kesikleri hissetmiştim resmen. Ne bileyim ben bu adamın beni bu kadar kısa sürede bulabileceğini. " Yandın kızım Elmas! Diyen iç sesimle hem fikir dahada geriledim. Terasın kenarındaki 1 metre bile olmayan duvara dayandığımda durdum. " Sakın yaklaşma bana." diyerek duvarın üzerine oturdum. Bu arada firikik vermemek için eteğimi çekiştirerek bacaklarımı birbirine bastıran halim komik gelirken, "Sevgi'ye uyan aklımı sikeyim." Dedim. 10 kat aşağıda, yerde boynu kırık kan çuvalı olarak yararken kimse kıçıma baksın istemem yani. Gerçi bu etek örtmezya. Allah'ım ne düşünüyorum ben. 10 katlı bir otelin tepesinde, teras duvarında oturup atlamayı düşünürken firikik konusuna takılmamda ayrı bir sorunduya neyse. Karşımdaki dev kılıklı adam alay kokan sesiyle, " Ne o? Hani belâmı sikecektin.. Hani beni anamdan doğduğuma pişman edecektin.. Nerde kaldı erkekliğin... Aah! Doğruya erkek gibi küfretsende değilsin. Hadi... Atla... Erkek değilsin ama azıcık bile olsa erkeklik damarın varsa, azıcık bile cesaretin varsa yap ve elimden kurtul." Aniden kaşları çatıldı, sesi yükseldi. " Aksi halde bana çok fena hesap vereceksin Karakız! " Söyledikleriyle yutkunurken başım dönmeye başlamıştı. İçtiğim o fişek denen zıkkım zaman geçtikçe duble etki gösteriyordu sanki. Tabi korkudan da olabilirdi. Bu arada Karakız ne ya! Tam benim adım Elmas diyecektim, kaşınma dedim kendi kendime. Dört bi tarafa dağılan beyin hücrelerimi bir araya toplayıp düşünmeye çalıştım. Bu mafya adamın eline geçeceğime 7 kat yere geçerim daha iyi dedim bir önceki düşüncemi destekleyerek. Bedenimi yavaşça geriye eğerek bir aşağıya bir karşımdaki Azrail'i hatırlatan adama baktım. Yanındaki adamı gelip kolundan tutarak, " Abi bu salak kız yüzünden polisler buraya gelirse iyi olmaz. Derman beyin, yanındakine kaşlarını çatarak baktığını görebiliyordum. Sanki yapmak istediğine izin verilmeyen bir çocuk gibi hırçındı bakışları. Çarpık şekilde gülümsedim. " Bu dünyaya geldiğine pişman birini, kaybedecek bir şeyi olmayan birini tehdit etme bence." derken boktan geçen hayatım ve her zaman bir bahaneyle ertelediğim ölme arzum geldi aklıma. Ölmek için burdan daha iyi bir yer, bundan daha iyi bir sebep bulamazdım heralde. " Ödememi öbür tarafta alırsın artık Kurtoğlu." Dedim yine hıçkırarak. Kaşları dahada çatıldı bakarken. " Ama sen burda yapacaksın ödemeyi." Polislere ne anlatacaksın bakalım diye düşünürken sırıtarak aşağı bıraktım kendimi. ******************************* |
0% |