Yeni Üyelik
50.
Bölüm

💎Y.E 49 Hareketi gece 💎 💎Y.E 50 Derman varken her şey mümkün 💎

@azamet_29_2

BUGÜN TORPİLLİSİNİZ CANLARIM. İKİ BÖLÜM BİRDEN YOLLUYORUM. KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUM.

💎💎💎💎

Bir Derman'a bir etrafıma bakındım.

" Elmas."

Dedi yeniden yüzüm avuçlarının arasında gözlerime bakarken.

" Ne oldu?"

" Derman...
Galiba ben kafayı yiyorum."

💎💎💎

Gece'nin karanlığında gözlerim tavana asılı olanları düşünüyordum.

Yağmurun altında belki gördüğüm belkide gördüğümü sandığım o küçük kızın arkasından koşmuş bir süre sonra gözden kaybederken Derman tarafından devam etmem engellenmişti.

Ne olduğunu soran Derman'a galiba ben kafayı yiyorum. Demiştim.
Çünkü buna inanmaya başlamıştım.
Derman anlamaz şekilde baktığı bir kaç saniyeden sonra kolumdan tutmuş,

" Yağmur iyice hızlandı önce arabaya dönelim. Sonra konuşacağız."

Diyerek beni arabaya kadar çekiştirerek getirmişti. Araca binip oturduğumda,

" Ne oluyor? " Diye sorduğunda ben hâlâ az önceki ânı yaşıyordum. Kolumdan tutup aynı şeyi tekrar sorduğunda, az önce burdan koşarak bir kız çocuğunun geçtiğini hatta o kızın ben olduğumu söylemiştim.

Hem Batur hem Derman alık alık yüzüme bakmıştı. Haklılardı da. Bu söylediğime kim inanırdı ki.

Ne yani siz görmediniz mi? Soruma Derman'ın dışarıyı izlediği, Batur'un da o an tıpkı benim yaptığım gibi saniyeleri sayarak kırmızı ışığa baktığı cevabını almıştım.

Sonunda Derman teşhisi koyup tedaviyi yapıştırmıştı. Bir kaç gündür ders ve sınav ikilisi yüzünden uykusuz kalmışım ve aklım karışıkmış. Tedavisi ise sınavlar bitmiş olduğu için bir iki gün evde kalıp uyuyarak dinleniyormuşum. Ha birde nokta! diyerek mühürledi reçetemi.

&

Eve gelene kadar kafamın içinde aynı şeyler dönüp dururken bunun nasıl olabileceğini bulmaya çalışıyordum. Aklıma gelen tek şey ise benzetmiş olabileceğimdi. Ama nasıl bu kadar benzerlik oluyordu.

Yolun kalanını sessizce düşünmeye devam ederek geçirdim. Nihayet eve geldiğimizde önce üzerimizdeki kıyafetleri değiştirip kurulanmış, sonra da temiz kuru kıyafetlerimizi giyip akşam yemeği için aşağı inmiştik. Derman hiç bir şey olmamış gibi normal davranırken benim aklım hâlâ olanlardaydı.

Yemek masasında önümdeki tabaktan kaldırdığım gözlerimi karşımdaki soğuk kanlı adama çevirdim. Gayet normal ve iştahlı bir şekilde yemeğini yerken ben gözümün önüne gelen Ökkeş'in kanlı yüzünden başlayarak o küçük kızın da dahil olduğu gelip giden görüntüler yüzünden elimde kaşık önümdeki yemeği izliyordum sadece.

" Neden yemiyorsun? "

Diyen Derman'a baktım.

" Sen nasıl yiyebiliyorsun? "

" Neden yemeyim. "

Sorumun cevabını sözleriyle olmasada hareketleri ile vermişti. Alışkınım demek istiyordu. Devam ettirmeye gerek duymamış önümdeki çorbadan bir kaç kaşığı zorlukla içmiştim.
Sonrasında da üzerimdeki bakışlara aldırmadan masadan kalkıp, odama çıkıp erkenden yatmıştım.

&

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Belki dakikalar geçti belki de saatler. Yatağa girdiğimden beri zihnimdeki zehirli düşünceler arasında dolaşmaktan zamandan kopmuş saate bakmak bir yana, ince yorganın altından bile çıkmamıştım. Karanlık odada ışık bile açmadan yorgan altında geçmişim, bugünüm ve yarınım arasında iki ileri bir geri dolaşıp duruyordum.

Karışık olan bütün duygularım, düşüncelerim, kaygılarım, korkularım ve endişelerim aynı anda harekete geçmiş, sanki hepsi de bu günü, bu geceyi ve bu ânı beklemişlerdi. Kafam allak bullaktı yani.

Ökkeş'in görüntüsüyle tetiklenen hafızamla aklımın bir ucunda Ökkeş, bir ucunda Halil'in söylediği çalınan çocuk olmam hikayesi, diğer ucunda işkence dolu çocukluğum, bir diğer ucunda ise son günlerde gördüğüm yada gördüğümü sandığım o küçük kız çocuğu ve o adam vardı.

Sonunda kayışı koparacam o olacak.

Daralan nefesim ve başıma giren ağrıyla kafamı yorganın altından çıkarıp derin bir nefes çekerken uyumak isteyen ama bir türlü kapanamayan göz kapaklarımla loş ışıkta görebildiğim odayı izlemeye başladım.

Bir boşlukta kalmışlık hissiyle Derman'ı aradı gözlerim burada olmadığını bile bile. Oysa şuan yanımda olmalı ve bana sarılmalıydı. Neredeydi neden gelmiyordu. Yanından ayrılalı baya zaman olmuştu ama hâlâ odaya çıkmamış yanıma gelmemişti. Gözlerimi devirdim.
Belki de şuan evde bile değildi. Belki de başka işleri için gitmişti. Yoksa şimdiye kadar gelirdi. Evde olduğu zamanlarda hep yanımda olurdu çünkü. Evde olmayacağı zaman ise öncesinde haber verir gecikeceğini söylerdi.

Her ne kadar rahat davranmaya çalışsada bu akşam oda farklıydı aslında. Ökkeş'in yanındaki sakin ama yine bir piskopatı aratmayan hâli geldi gözlerimin önüne.

Şimdi kafamın içindeki girdaba birde ortada olmayan Derman dâhil oldu diye düşünürken odanın dışından gelen ayakkabı seslerini duydum. Ardından yavaşça açılan kapıyı görmemle neden yaptığımı bilmeden gözlerimi kapattım. Ağır adımlarla içeriye girişini duydum. Işığı açmadan loş karanlıkta hareket ediyordu. Gözlerimi kısık şekilde aralayıp karşımdaki adamı izlemeye başladım hareketsiz.

Büyük bedeni yattığım yerden daha da büyük görünüyordu. Az sonra eli beline gitti. Hâlâ belinde bir silah olduğunu eline aldığında farkettim. Çıkarıp berjerin üzerine bıraktı, sonra da ayağındaki ayakkabıları ve çorapları. Elleri gömleğinin uçlarına gitti sonra. Pantolonundan çıkardığı gömleğinin düğmelerini aşağıdan yukarıya doğru bir bir açıp geniş omuzlarında indirdikten sonra berjerin üzerine attı onuda, tam silahını koyduğu yere. Sonra cebinden cüzdanını ve telefonunu çıkardı. Onlarıda aynı yere bıraktı. Ardından elleri pantolonunun kemerine giderken yönü yatağa dönüktü. Tam göremesemde gözlerini üzerimde hissediyordum. Bacaklarından çıkardığı pantolonuda diğer kıyafetlerin yanında yerini aldı.
Şuan üzerinde sadece boxser olduğu hâlde yatağa doğru yürürken gözlerimi kapattım yeniden. Hâlâ sessiz ve kıpırdamıyordum. Yatağa girip arkamdaki boşluğa uzanıp yorganı üzerimize çekti.

Arkamdan belime sarılırken bir kolunu başımın altından geçirdi.
Sırtım sert göğsüne yaslanırken boynumu bulduğunda normalden daha sıcak olan dudaklarını hissettim. Ve dudaklarından yayılan alkol kokusunu. Şuana kadar aşağıda ve içiyormuş meğer.

Kıpırdamadan yatmaya devam edince derin uyuduğumu sanmış olmalı ki fısıltı ile konuştu.

" Senin için dünyayı yakarım.
Canımın canını yakan hiç kimsenin yaşamaya hakkı yok!"

Dedi. Ökkeşten bahsediyordu.

Evet. Yakmıştı. Hemde çok yakmıştı canımı. Son hâlini hak edecek kadar hemde.

Başını yastığa bırakırken elinin göbeğime doğru hareketini ve kendini bana bastırdığını hissettim. Ama aniden durdu. Belimdeki kolunu ve kendini geriye çekti. Bir kolu hâlâ başımın altında sırt üstü döndü. Yaptığı hareket bir an yalnız ve boşlukta hissetmeme neden olunca elimi yavaşça arkama uzatıp karnının üzerindeki kolunu tuttum. Yavaşça kendime doğru çekerken bana doğru döndü yine. Belime sardım kolunu yeniden. Şuan ona ve sıcaklığına, onu hissetmeye o kadar ihtiyacım vardı ki.
Güçlü kolunun altında yavaşça ona doğru dönüp elimi göğsüne dayarken parmaklarım tenini okşuyordu. Başımı biraz yukarıya kaldırıp dudaklarına kapandım yavaşça. Öpüşümü memnuniyetle kabul edip anında tutkulu şekilde karşılık verirken büyük eli pijamamın içine girip kalçamı avuçladı.

Dudakları ve öpüşleri arasında hızlı nefesler alırken,

" Derman." Dedim.

" Seni istiyorum.
Seni hissetmek istiyorum."

Cümlem bittiği anda aniden altına aldı beni. Bacaklarımın arasında yerleşip üzerime ağırlığını vermeden öpmeye devam etti.

" Sen iste yeter karıcım."

Derken dudaklarımın üzerindeki dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Bir yandan kendini bana bastırarak hareket ettikçe onu daha fazla arzuladığını hissettim. Az sonra oturduğu dizleri üzerine kaldırdı beni. Kollarım boynunda dizleri üzerinde otururken üzerimdeki pijamanın düğmelerini açma gereği bile duymadan tuttuğu gibi başımdan çıkardı. Yeniden yatağa bırakıp üzerime uzandı. Gözleri gözlerimi buldu.

" Büyü gibisin Elmas..." Dedi.

Önce burnumun ucuna sonra dudağıma bir öpücük bıraktı. Sonra boynuma dayadı dudaklarını.

" Sana her dokunduğumda, seni her hissettiğimde beni daha fazla büyülüyor, kendine aşık, kokuna meftun ediyor, sensiz yaşayamaz hâle getiriyorsun beni."

Dedi. Dudakları tenimin her noktasında ağır ağır gezerken bir kez daha kolları arasında dünyayıda sıkıntılarımıda unutturdu bana.

💎💎💎

Eveet.. Bugün üçüncü gün. Üç gündür bu evde, deyim yerindeyse yedim içtim yattım. Artık sıkılacak kadar hemde.

" Derman..."

Kahvaltı masasında tabağındakilerin canına okuyan Derman başını kaldırıp bana çevirdi gözlerini. Bu adamın midesi gerçekten Noel babanın çuvalı gibiydi. Dolu ağızla,

" Söyle Karam." Dedi.

Söylemek istediğim şeyi bir tur daha düşündüm kafamda. Aslında iki gündür düşünüyordum bunu. Daha doğrusu o küçük kız ve o adi herifi gördüğüm günden beri aklımdaydı. Geçmişimdeki günlere şöyle bir bakmış bütün meselelerin hallolduğunu görüp ikna olmuş ve ardından gerçek ailemi merak ederek bulma arzusu ile yanmaya başlayınca sonunda Derman'dan yardım istemeye karar vermiştim. Evet çok hızlı olmuştu bu karar.

Halil'in söylediği şeyleri Derman'a anlatıp bana yardım etmesini isteyecektim. Biliyordumki eli kolu uzundu. Ahtapot gibi her yere uzanırdı. Ne yapar eder gerçek ailemi bulurdu. Yani öyle umuyordum.

Gözümün önünde sallanan büyük elle kendime gelirken,

" Yine daldın." Dedi.

" Şey ben senden..."

Durdum. Pat diye nasıl denir diye düşünürken,

" Benden ne?" Dedi.

" Birşey isteyeceğim."

Çatalını tabağının yanına bırakıp elleri masada geriye yaslandı.
Gözleri gözlerimde,

" Ne istersen..
Söyle yeter.." Dedi.

Yerimde doğrulup genzimi temizledim. Tam ağzımı açmıştım ki... Masadaki telefonu çalmaya başladı. Anında önüme düşen başımı kaldırıp, kaşlarım çatık baktım hâlâ çalmakta olan telefona. Derman ise şöyle bir göz atıp gözlerini bana çevirdi ve bende tuttu umursamadan.

" Evet söyle."

Sinirimi bozan telefon çalmaya devam ederken, lafımı toparlayıp konuşmamın imkanı yoktu ki.

" Ay yok birşey!
Bak şu aptal telefonuna."

Dedim sinirle çayımı tepeme dikerken.Telefonunu alıp açtı ve kulağına dayadı.

" Söyle Sefa."

Gözlerimi devirdim. Yine Sefaydı.

Abi falan oldu.
Abi filan oldu.
Abi iş var.
Abi toplantı var.
Abi adamlar bekliyor.
Abi.
Abi.
Abi.
Ebenin örekesi Sefa! Adam kocama ortak anasını satayım.

Lan Sefa iyiki kadın falan değilsin yemin ederim elimde kalırdın yoksa. Diyerek içimden içimden saydırmaya devam ettim Sefa'ya.

Konuşması biten Derman masadan kalkıp yanıma gelirken,

" Gitmem gerekiyor."
Gece gecikirim.
Sen ne söyleyecektin bana."

Söyleyeceğim şey ayak üstü söylenecek birşey değildi ki. Neyse bir gün daha beklesin bari. Diye düşünerek ayağa kalktım.

" Bu akşam arkadaşlarımla birlikte dışarı çıkmak için anlaştık. "

Tabi ki yalandı. Anlaşmamıştık ama anlaşabilirdik değil mi?

" Bende dışarda olacağım yani. Onu söyleyecektim."

Dediğimde yüzü asıldı.
Hoşuna gitmemişti duydukları.

" Başka zamana erteleyin. Benimde olacağım bir akşam olsun. Bugün de çıkma."

" Neden? "

" Öyle olmasını istiyorum da ondan."

" Neden? " Dedim inatla.

" Elmas..."

" Başka zamana erteleyemem."

Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek.

" Kusura bakma Derman reis. Uzun zamandır hatta hafızamı kaybettiğim zamandan beri kendim için hiç bir şey yapmadım. Aradan o kadar zaman geçti. Sıkıntılı ve sıkıcı günler yaşadım. Ders diye sınav diye kıçımı yırttım. Yarın okula gideceğim. Bırakta bir gecede rahatlatacak eğlenceli birşeyler yapayım."

" Elmas.
Ben sana en başta ne demiştim.
Benden habersiz eğlence, parti arkadaş toplantısı yok demiştim.
Nedenini de söyledim.
Sen artık Derman Kurtoğlun'un karısısın. Bu küçük birşey değil. Aksine önemli birşey."

Kollarım yanıma düştü. Dediklerine hak versemde sıkılmıştım ve değişik birşeyler yapmak istiyordum. Bu yüzden geri adım atmadım ama yol değiştirdim.

" Yanımda adamların var zaten. 1-2 saat takılır döneriz."

Derman'a karşı inat işe yaramayacaktı bu yüzden,

" Lütfeeen çok sıkıldııım."

Dedim dudaklarımı büzerek.

" Yoksa okuldan kaçarım bak ruhunuz bile duymaz."

Yüzüme baktı baktı elini alnına bastırarak,

" Tamam." Dedi.

" Yeterki öyle bakma.
Alışık değilim."

İçimdeki Elmas, işte zayıf bir nokta. Yaz kızım bunu kenara daha çoook kullanırız.

Derken içimdeki şeytanla hem fikirdim. Derman'a sarılıp teşekkür ederken pis bir gülümseme vardı yüzümde. Hain ben...

" Ama bizim mekâna gideceksiniz. En azından nerede olduğunu bilirim."

" Anlaştık."

Dedim ayak parmaklarımın ucuna yükselip bir öpücük bıraktım kirli sakallı yüzüne. Karşılık olarak dudaklarıma yapıştı. Öpüp uzaklaşırken,

" Bela istemiyorum küçüğüm. Tamam mı?"

Diyede uyardı. Sonra hızlı adımlarla önce mutfaktan sonra da salondan çıkıp gitti.

Derman'ın arkasından yerime oturarak telefonumu elime aldım. Sevgi'nin numarası çevirdim. Telefonun açılmasını beklerken,

" Semra hanım bi kahve lütfen."

Dedim. Semra kahve hazırlarken bende Sevgi'ye diğerlerinide toplayıp saat 10 da Derman'ın mekanına gelmelerini, birlikte bir şeyler yapmanın en güzel hâli olduğunu, biraz eğleneceğimizi söyledim.
Ama yanlış bir günü seçmiştim. Sevgi Anıl ile İlknur ise şehir dışında Turgay ile bir program yapmışlardı.

Ne yapalım başka bir gün başka bir şeyler yaparız dedim. Hafta sonu olabilir diyerek anlaştık ve telefonu kapattım. Arkadaşlarımla çıkamasamda kendim çıkabilirdim ve öyle yapacaktım.

💎💎💎

Saat dokuza geliyordu. Karar verdiğim gibi tek başıma gidecektim. Aynamın önüne geçtim. Önce omuzuma kadar gelen saçlarımı şöyle bir kabartıp, yüzüme koyu tonda ama abartılı olmayan bir makyaj yaptım. Kızlarla olsaydım makyajımı yine İlknur yapardı. Diye geçti içimden.
Üzerime yakası geniş beyaz bir badi diz üstünde biten siyah dar etek, kısa deri mont, dize kadar topuklu siyah çizmelerimi giymiştim. Küçük cüzdanımı montumun iç cebine, telefonumuda eteğimin arka cebine teptim. Cepli kıyafetler her zaman favorimdi. Çanta derdinden kurtarıyordu beni. Aynada son kez kendime bakıp ve de beğenip odadan çıktım.

&

Evden çıktığımda kapı önünde Harun karşıladı beni. Ama yalnızdı.

" Yapışık ikizin nerede? "

Dedim sırıtarak. Kapımı açarken,

" Apo önden gitti. Mekanı kontrol edecek."

" Mekanı mı kontrol edecek. Yok deve!"

" Abimin emri."

Alık alık bakarken,

" Vay beh! " Dedim.
Kurtoğlu olmak ne iyi bir şeymiş anasını satayım. Ben yakında mekanda kapatırım ha! "

Dedim arka koltuğa otururken.
Benden sonra Harun binip direksiyona geçti.

" Mekanı mı kapatalım yenge. Apo'yu arayım boşaltsın."

Diyerek elini cebine atınca, anında dur! Diyerek engel oldum.

" Öyle mi dedim ben?
Gerek yok!
Kendi kendime konuşuyordum sadece."

Bunlarda bi emir alsakta sapına kadar uygulasak diye can atan modellerdendi anlaşılan. Hareket edip yola çıktık. Bu saatlerde neden daha fazla kalabalık oluyordu bu trafik oldu bitti anlamıyorum. Millet durup durup bu saatler olunca hucuuuummm! Allah Allah! Allah!Diyerek kendini dışarıya mı atıyordu acaba?

Neyse diyerek camdan dışarıyı izlemeye koyuldum. Bir süre yol aldıktan sonra kolumdaki saate baktım. Gecenin onu olmuştu ama hâlâ yoldaydık. Sıkışık trafik yüzünden yavaş yavaş ilerliyorduk. Bıkkın şekilde geriye yaslanırken tam önümüzde kaldırımda yürüyen o küçük kızı gördüm yine. Oydu işte o kızı görüyordum. Allah'ım aklımı mı kaçırıyorum diye düşündüm bir an. Koltukta öne doğru kayıp Harun'un koluna yapıştım. Harun,

" Yenge!"

Derken hareketime afallayarak baktı.

" Harun. Şu..
Şu kızı görüyor musun? "

Dedim bir yandan ön cama doğru uzattığım işaret parmağımla çocuğu gösteriyordum. Başını öne çevirdi.

" Hangi çocuk."

Diyince delirdim. Ceketinin yakasından tutup,

" Hepiniz mi körsünüz lan? Yoksa elbirliği ile beni mi delirtmeye çalışıyor sunuz? "

" Görmüyorum yenge hangi çocuk? Bir sürü insan var."

" Lan şu büfe önünde duran çocuk. Şu işte, kâğıt kutuları alan...
Harun! Yine görmedim dersen yeminle ana avrat söverim sana."

Dedim silkelerken.

" T-tamam gördüm şu yalın ayaklı kız çocuğu."

Yakasındaki elimle yeniden silkeledim.

" Doğru söyle lan gördün mü? "

Güvenmiyordum bunlara. He, hoş diyip kurtulabilirlerdi.

" Valla gördüm yenge. İşte şimdi de gidiyor. Kağıtlarıda bıraktı."

" Güzel."

Dedim. Elimi çekerek. Delirmiyordum.

" Şimdi düş peşine."

" Ne? "

" Düş peşine Harun! "

" Olmaz yenge!"

Bir Harun'a bir hızlanan kıza baktım. Acele etmezsem elimden kaçıracaktım.

" Başlatma lan yengenden!

Harun! Ya hemen dediğimi yaparsın! Yada Derman'ı arar Harun beni kaçırdı derim."

" Ne?
Ne diyorsun yenge sen? "

Böyle bir şeyi tabiki yapmazdım ama şuan tehditten başka şansım yoktu.

" Derman seni sorgusuz öldürür. Ölmek istemiyorsan bas gaza Harun!"

Harun korku belasına çaresizce küçük kızın peşinden ilerlemeye başladı. Gözlerim hâlâ kaldırımda yürüyen kızda arka koltuktan ön koltuğa geçtim. Bu sırada Harun sağ elini perde yapıp gözlerini benden uzak tutarken kısa eteğimi yeni hatırlamıştım. Ama şimdi etekle uğraşacak hâlde değildim. Bu kızı yakalayıp neler oluyor anlamalıydım.

Ön koltuğa oturur oturmaz eteğimi düzelttim. Gözlerim hâlâ öndeki kız çocuğundaydı. Gözlerimi bir saniye ayırmıyordum üzerinden. Hızlı hızlı yürüyor sanki bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Ayaklarına baktım, çıplaktı arkadan görünüşü aynı bendi. Ne oluyordu anlamıyordum.

" Kim bu küçük kız yenge? "

" Ben." dedim yüzüne bakmadan.

" Sen mi? "

" Çok sorma Harun iyice yaklaş inip yakalayacam. "

" Ne? "

" Ebenin örekesi Harun! Sür işte! "

Harun biraz daha hızlandığında elimi kapının koluna attım. Tam açıp inecekken önümüzde ilerleyen kız çocuğu hızla koşarak yaşlı bir adama çarptı. Ardından önceden benim yaptığım bir şeyi yaparken gördüm onu. Tökezleyen adamın cebinden cüzdanını araklayıp son hız koşmaya başladı. Ben arabadan inip kızı yakalamanın hesabını yaparken kız şuan yalın taban koşuyordu.

" Harun peşinden git önünü kes!" diyerek hızla indim arabadan.

" Yenge dur!"

Diye bağıran Harun'a ve üzerimdeki kıyafete aldırmadan kızın peşinden koşarken caddedeki sıralı dükkanların arasına daldı. Bende peşinden tabi. Bu küçük hırsız kız oldukça da hızlıydı, tıpkı benim gibi. Ve geçenlerde o pislik herifi görmüştüm yanında.

Kendimi paralel bir evrende hissederken bir yandan neler dönüyor anlamaya çalışarak peşinden koşmaya devam ettim ama bir sonraki arka sokakta kaybettim.

Kahretsin!
Kahretsin!
Kahretsin!

Dedim yerimde tepinerek.

Koduğumun şansı. Bir kere ya! Bir kere benim yanımda ol!

Ellerim dizlerime dayayarak soluk soluğa etrafıma bakındım. Kimsecikler yoktu. Zaten karanlıktı. Aradığımsa küçük cin gibi bir kızdı. Nasıl bulacaktım şimdi ben onu. Sikeyim senin gibi şansı.

Diyerek nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Biraz olsun başardığımda yerimde doğrulup etrafıma bakındım tekrar. Yapacak birşey yoktu yine kaybetmiştim. Ama yarın ilk iş buralarda dolaşacak o küçük kız için bekleyecektim. Yavaşça geldiğim yöne doğru geri döndüm.

Karanlık sokakta mal mal etrafa baktım. Hadii nerden gelmiştim ben. Bulunduğum yere hangi sokaktan çıkmıştım. Her yer karanlıktı ve dikkat etmemiştim ki. Bir bu eksikti dedim sinirle.

Neyse sonuçta ormanda değildimya kaybolacak. Burnumun dikindeki sokaktan ilerlemeye karar verip yürümeye başladım. Harun ortalığı ayağa kaldırmadan bir an önce dönsem iyi olacaktı. Adımlarımı hızlandırırken aklım hâlâ o küçük kızdaydı. O kız tabi ki ben değildim. Ama hareketleri aynı benim gibiydi. Yanında birde yıllarca babam sandığım o pisliği görünce aklım karışmıştı.

Aptal Elmas. Yoluma devam ederken bir anda yine o tanıdık sesi duydum. Oydu o adi herif. Anında geri döndüm. Nerden geliyordu sesi. Kulak kesilip dinlemeye başladım.

" Seni piç kurusu.
Bu kadar mı? "

Daha net duyduğum sese doğru temkinli adımlarla ilerledim. Kapalı otoparkın önünde siyah bir minibüs, minibüsün diğer yanında o adam, yerde eli yüzünde o kız çocuğunu gördüm. Yediği tokat yüzünden ağlıyordu.

" Bu kadar mı?
Bu kadar mı çaldın lan! Seni küçük fare!"

Öfkeli gözlerle baktım hallerine.
Bana yaptığı şeyleri bu kızada yapıyordu adi orospu çocuğu. Hafiften öne doğru eğilip görünmemeye dikkat ederek hızla arkadan dolaşıp minibüsün tam arkasına geçtim. Biraz öne eğilip yan taraftan ikisini izlemeye devam ettim. Yerde ağlayan kızı yakasından tuttuğu gibi kaldırarak bağırdı.

" Hepiniz bedavacısınız!
Piç kuruları!"

Çoğul konuşmuştu. Bu çocuktan başka çocuklarda vardı belliki.
Korkuyla titreyerek ağlayan çocuğu açık kapıdan ön koltuğa attı resmen. Neler oluyordu? Bu piç ya işi büyütmüş çocukları kullanan birilerine katılmıştı. Yada bizzat kendisiydi o birileri. Kim bilir benim gibi kaç çocuk vardı elinde.

Böyle olmaz bir şeyler yapmalı, yardım çağırmalıydım. Derman geldi aklıma. Ondan daha iyi yardım mı olurdu? Hemen Derman'ı arayıp yardım isteyecektim. Ama elimi cebime attığımda ne oldu? O siktiğim şansımdan bir çelme daha yedim. Telefonum yoktu. Koşarken düşmüştü belliki.

" Hadi ihtiyar bin artıkta gidelim."

Duyduğum cümle ile panik oldum. İçerdeki bir kişi daha vardı.

" Serkan."

" Ne var?"

" Nevaleleri aldın mı?"

" Arkada.
Bin artık acıktım.
Sabahtan beri köpek gibi çalışıyorum."

Motoru çalıştırınca o sesle paniğim dahada arttı. Ne yapacaktım şimdi. Göz göre göre elimden kaçacaklardı. Geriye adımlarken farkettiğim açık kalmış arka kapıyla minibüsün içine baktım. Kağıt doluydu. Buraya saklanıp onlarla birlikte giderek yerlerini bulabilirdim. Kapıyı biraz daha aralayıp sessizce içeri girerek kapıyı yavaşça kapattım. Bu kağıt yığınının arkasında beni görmelerinin imkanı yoktu.
Biliyordum. Şuan yaptığım çok tehlikeliydi. Yakalanma ihtimalim bile vardı ama bu çocuğu ve diğer çocukları o adi şerefsizin elinde bırakmazdım. Benim gibi olmalarına izin veremezdim. Dahası bu şerefsizin öz ailemle ilgili bana vermesi gereken cevaplar vardı.

Çöp kokan kağıt yığınının arkasında burnumu kapatıp sessizce beklemeye devam ederken araç hareket etti. Şuan nereye gittiğimi bilmiyordum bu yüzden aralık olan kapıdan gittiğimiz yolu aklımda tutmaya çalışıyordum ama bir yerden sonra koptum.

Umarım bu işin sonunda yine kurşun falan yemezdim. Hayır kurşun yiyip ölmezsem Derman'ın ben sana ne söyledim dırdırıyla ölebilirdim. Yada daha kötüsüyle. Tabi benden önce Harun ve Apo'yu öldürürdü heralde. Adamlarının günahınıda bana yüklerdi. Başımı iki yana salladım. Umarım öyle bir şey yapmazdı. O an aklıma gelen başka bir şeyle gözlerim kocaman oldu.

Olamaz! Ya ceza olarak evden çıkmama izin vermezse, yasaklarsa. Aa yok artık! O kadarda değildi. Onu da yapamazdı her halde. Zaten öyle bir yasak koyarsa kesinlikle dinlemezdim. Böyle bir şey yaparsa sonuçlarına kendi katlanır. Dedim içimden. Evde gönüllü kalmak ayrı, zorla tutulmak apayrı, yemezler.

Ben kendi kendime kafamda senaryolar yazarken araç birden yavaşlamaya başladı. Galiba gelmiştik. Karanlıkta saatime bakamadığım için ne, ne zamandır yolda olduğumuzu bilmiyordum, ne de nerede olduğumu. Araç durur durmaz yakalanmamak için yavaşça kapıyı açıp çıktıktan sonra hızla yere yattım. Sonra da sürünerek kendimi minibüsün altına doğru çektim...

Küçükken hırsızlık yaptıktan sonra peşime birileri takıldığında bu şekilde saklanırdım. Hırsız Elmas hırsızlardan saklanıyor. Ne ironi ama. Yalnız ellerimin ve dizlerimin yere sürtünmesi yüzünden acıması bir yana ıslak ve çamurlu yer yüzünden kıyafetlerim ve çizmelerim leş gibi olmuştu. Bu gece eve ne şekilde dönerim Allah bilirdi. Az sonra iki taraftan iki adam ve yanlarında o kız çocuğu indi.

" Kolum acıyor."

Diyen kızla içim sızladı.

" Rahat dur yoksa kırarım o kolunu."

Bu ses diğer adama aitti. Yattığım yerden sokak lambasının sarı ışığında yürüyen ayakkabıları daha net görerek izliyordum. Ve o çıplak ayakları. Islak asfaltta büzülen o küçük parmakları görmek canımı yakarken buz gibi karın içinde çıplak ayak yürüdüğüm günleri hatırladım. Sol yanımdaki sızı daha da arttı.

Yeterince uzaklaştıklarında aracın altından yine sürünerek çıkıyordum ki bekle! dedi diğeri. Anında taş kesildim. Lan beni mi farketti yoksa korkusuyla kıpırdayamadım.

💎Y.E Hareketi gece 💎

Yeterince uzaklaştıklarında aracın altından yine sürünerek çıkıyordum ki bekle! dedi diğeri. Anında taş kesildim. Lan beni mi farketti yoksa korkusuyla kıpırdayamadım.

" Ne oldu?"

Serkan kolundan tuttuğu kızı bırakırken,

" Nevaleleri unuttuk. Karın olacak çirkef karı bizi eve almaz."

Ne? O kadında mı buradaydı? Bu adiler Ankara'dan buraya gelip tezgah açmışlardı ve küçük çocukları mı kullanıyorlardı?

Serkan denen adam aracın yanına gelip kapıyı açtı ve saniyeler sonra geri kapattı. Yattığım yerden iki poşetle geri döndüğünü izledim. Onlar yürümeye devam ederken gözlerim üzerlerinde yavaşça aracın altından çıkmaya çalıştım. Neredeyse başarmıştımda ama bir anda hissettiğim keskin acıyla dişlerimi bir birbirine bastırarak sessiz inledim. Elimi acıyan baldırıma uzattığımda sıyrılan eteğimin altındaki bacağımın altında elime gelen şeyi alıp baktım. Cam... Yerdeki cam kırığı etime batmıştı. Herşey yolunda gitse şaşardım zaten. Derken aracın altından çıkarak diğer tarafına geçip arkalarından izlediğim adamlara ve kıza baktım yeniden. Briketten örülü bahçe duvarları ve eski kırık tahta kapılı gece kondu evin bahçesine girdiklerinde bende hızla peşlerinden ilerleyip bahçe duvarının dibine çöktüm.

Kırık tahtaların arasından bahçeye baktım önce. Giriş kapısının üzerinde bulunan düşük voltajlı ampulun altına gelip durdular. Kapıyı yumruklayarak çaldıklarında bende etrafıma bakınıyordum. Neredeydik? Nereye getirmişlerdi beni? Anlayabildiğim tek şey eski kenar mahallelerinden birinde ve birçok gecekondunun olduğu bir yerde olduğumdu. Duyduğum sesle gözlerimi kapıya çevirdim. O kadın açmıştı.

" Nerdesiniz bu saate kadar? "

" Çekil önümden be kadın! "

Yana çekilen kadınla içeriye girdiler. Onları son gördüğüm gün geldi aklıma. Halil beni kaçırıp Ankara'ya, kabus gibi günler geçirdiğim o eve götürdüğünde görmüştüm en son bu ikisini. O gün Halil'in şerrinden korkup köpek yavrusu gibi duvar dibine sinerken şimdi gayet cesur görünüyorlardı. Acaba Halil'in öldüğünden haberleri varmıydı. Bence yoktu.

Herkes içeri girdiğinde bende yavaşça açtığım bahçe kapısından içeriye girdim. Duvar dibine geçip öne doğru eğilerek iki büklüm ilerledim karanlıkta. Nihayet pencere altına gelince yavaşça doğrulup pencerenin köşesinde içeriye baktım. Tül perde arkasında gördüğüm manzara küçüklüğümdeki ile neredeyse aynıydı. O adi herif ve karısı ve de arkadaşı masada zıkkımlanırken duvar dibinde 4 tane çocuk ki.. Yaşları en büyük olan erkek çocuk en fazla 10 yada 11 olmalıydı, ellerinde birer parça kuru ekmek vardı. Masada bir çok çeşit, çocukların ellerinde kuru ekmek.

Gözümün önünde canlanan anılar, yediğim soğuk ve dayakları hatırladığımda ellerimin titrediğini hissettim yeniden. Sizin gibi insanlar olmaz olsun. Bok çuvalı adiler.

Daha fazla riske girme Elmas.

Diyen ve haklı olan iç sesime uyacakken elindeki rakı bardağını kafasına diken Serkan'ın gözleri bir anda perdeye takılı kaldı. Anında yerinden fırladı.

" Dışarda biri var."

İçerden zorda olsa duyduğum ses ve cümle ile bir,

" Hasssiktir. " Çektim.

" Sıçtın Elmas kaç."

Diyerek ayağa fırlayarak bahçe kapısına koştum. Şansımı sikeyim ben. Koduğumun piçi nasıl farketti beni ya!

Ben bahçe kapısından çıktığımda aynı anda evin çıkış kapısı açılmıştı. Kim olduğumu görmemişlerdi ama bu peşime düşmelerine engel değildi. Kapıdan çıktığım gibi yan tarafa koşup duvar dibine çöktüm. Önce saklan sonra kaç. Birkaç nefes aldıktan sonra kafamı uzatıp bahçe kapısından çıkan adama baktım. Elinde bir bıçak etrafına bakarak beni arıyordu. Ananın örekesi. Birde bıçakla çıkmış yavşak. Peşinden çıkan diğeri sinirli konuştu.

" Serkan birini gördüğüne emin misin? Hani nerede? Hiç kimseler yok ortalıkta. İçmeden sarhoş mu oldun lan!"

" Eminim bir gölge gördüme."

Derken sindiğim yere doğru adımlamaya başlayınca bende yakalanma korkusuyla geriye doğru adımladım. O kadar yer varken bana doğru ilerlemesi benim sikik şansımdandı tabiki. Burada yakalanırsam hem benim için hem de o çocuklar için her şey kötüye giderdi. Yavaş hareketlerle geri geri gitmeye devam ettim.

" Hiç kimse yok lan işte!
Hadi dönelim senin yüzünden yemeğim yarım kaldı."

" Tamam be tamam. Geliyorum.
Ama eminim biri vardı."

" Tabi tabi.
Serkan bir kadehte bile hayâl görüyorsan içme sen. "

" Siktirme lan hayalini."

" Doğru konuş lan benimle."

" Konuşmazsam ne olur? "

İki ayyaş ağız dalaşı yaparak dönerken bende bir oh çektim. Kıl payı kurtulmuştum yakalanmaktan. Şimdi hemen burdan gitmeliyim diyerek ayağa kalkıp hızla arkamı dönmüştüm ki karşımda gördüğüm başka bir adamla tiz bir çığlık attım ama bir anda çığlığımı kesen elini ağzımda, elindeki bıçağı burnumun ucunda, sırtımı arkamdaki duvarda buldum.

La*et olsun dedim büyük elin altında.
İki elim kalın bileğinde, korkudan tepinen kalbimin sesi kulaklarımda atarken şansıma la*etler yağdırıyordum yine. Yemin ederim dünyanın en şanssız insanı bendim.
Kocaman açılan gözlerimle elinden kurtulmaya çalıştım ama olmuyordu.

" Hakan bak gece gece buraya ne düşmüş lan! "

Diyen adamla arkasında ayakta zor duran adamı farkettim. Şansımı defalarca siksinler. İki kişilermiş.

" Allah baba beni seviyor olmalı ki bana bir melek yollamış bak."

" Ne şanslısın lan Ziya."

" Öyleyimdiiir."

Derken yüzüme vuran alkol ve çürümüş balık kokusu midemi bulandırdı. İğrenç!

Kızım Elmas gittikçe boka batıyorsun. Dedim kendi kendime. Dahası bir an önce burdan kurtulamazsam baktığım bokun içinde kaybolacaktım.

" Kimsin lan kimi gözetliyorsun? "

Dediğinde yüzündeki ifade ölümcül derecede ciddileşti ve şuan ki bakışları hiç hoşuma gitmemişti. Bir kaç saniye göz göze kaldık. Kurtulmak için bir şey yapmalıydım. O anda aklıma gelen şeyle elinin altından homurtuyla yalan yanlış birşeyler söyledim anlamamasına dikkat ederek. Kaşları çatıldı. Beklediğim gibi anlamamıştı. Elini gevşeterek,

" Ne söylüyorsun lan!"

Dediği anda bütün gücümle ellerimi göğsüne dayayıp arkamdaki duvardan da destek alarak hızla ittirince geriye doğru devrildi. Sarhoş oluşuna ve ayakta zor duruşuna şükrederken ok gibi fırladım yerimden. Tabana kuvvet, nereye gittiğime bankadan koşmaya başladım.

" Durma Elmas. Durma koş."

" Hakan yakalayalım şu kızı."

" Ananın örekesi. Orospu çocuğu piç. Bir siz eksiktiniz."

Bir yandan koşarkrn bir yandan da saydırmaya devam ettim. Evlerin arasına dalıp bahçe aralarından koşarak geçerken hâlâ peşimden geliyorlardı. Bağıran sesini duydum birden.

" Elimden kaçamazsın güzellik. Buralar benim çöplüğüm. Nereye girersen gir seni bulurum. Sonrasını da sen tahmin et."

Derken sesli gülüşü midemin dahada bulanmasına sebep olmuştu. Bu mahalleden sağlam çıkardım inşallah.
Koşmaya devam ederken önünden geçtiğimiz lamba direğinin üzerinde sokak adı olan Sardunya evleri sokak yazısını okudum. Bu piçlerden kurtulmayı başardığımda yarın nereye geleceğimi az çok biliyordum artık. Bir yandan arkamı kollarken bir yandan koşmaya devam ediyordum. Sonunda gördüğüm çöp konteynırıyla hemen yanındaki büyük çöp poşetlerinin arkasına attım kendimi. Poşetlerden birinide alıp üzerime kapattığımda nefesimi duyurmadan düzenlemeye çalışıyordum. Kısa süre sonra kulağıma gelen ayakkabı sesleriyle nefesimi tuttum.

Duyduğum ayakkabılar yürüdü yürüdü koca mahallede hiç yer yok ya gelip tam çöpün önünde durdular. Konuşmaya başladılar. Maksat bana aksiyon yaşatıp kalbimi durdurmaktı sanırım.

" Nereye gitti lan! "

" Yok kaybettik."

"Aahkh be! Bir içim su gibi kız kaçtı elimizden."

" Bok iç lan puşt herif! "

Dedim hırlayarak. Kısa süre sonra uzaklaşan ayakkabı seslerini duysamda emin olmak için biraz daha bekledim. Ardından yerimden yavaşça doğrulup etrafı kolaçan ettim. Sokak boştu. Hızla yerimden kalkıp çöplerin arasından çıktım. Caddeye indiğini tahmin ettiğim yolda hızlı adımlarla ve etrafımı kontrol etmeye devam ederek hızlı hızlı yürüdüm.

Nihayet caddeye indiğimde önce karşıya geçtim. Sonrada cadde boyunca hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Tek istediğim bir an önce buradan uzaklaşmaktı. Yürüdüm, yürüdüm bir süre daha yol aldıktan sonra artık koşmaktan ve yürümekten yorgun bir halde olduğum yerde kaldım. Bacaklarım isyan ediyorlardı. Patlayacağını sandığım ciğerlerim ile birkaç nefes daha aldıktan sonra son gücümle az ilerideki otobüs durağına kadar yürüyebildim. Oturup kendimi arkamdaki cama yasladım. Hemen yanımda duran sevgili oldukları her hallerinden belli olan genç çifte kaydı gözlerim. Yüzlerindeki ifadeyle kendime baktım. Kıyafetlerim, çizmelerim, saçlarım, elim yüzüm çamur içindeydi. Dahası iğrenç şekilde çöp kokuyor olmalıydım..

" Kusura bakmayın gençler."

Dedim yorgun.

" Berbat bir gece geçiriyorum.

Saatiniz varmı? "

An itibariyle saatimde yoktu. O da bir yerlerde düşmüştü sanırım.
Kız saatine baktı.

" Üç buçuk." Dedi.

" Ne üç buçuk mu?"

Derman kesin deliye dönmüştür.
Kahretsin! Beni bulamayınca bütün hırsını Harun ve Apodan almıştır. Derman'ın Harun ve Apo'ya işkence ettiği görüntüler büyüyen gözlerimin önünden geçerken hızla kalktım yerimden.

" Çocuklar telefonunuzu kullanabilirmiyim. Hayat memat meselesi."

Genç çocuk çekinerekde olsa telefonunu bana uzattı.

" Benim telefonumu kullana bilirsin."

Hızla alıp," Sağol." Dedim.
Hemen arama kısmına girip Derman'ın numarasını tuşladım.

İkinci çalışta açıldı. Ama karşıdan gelen kadın sesiyle bir anda afalladım.

Sinirle, " Sen kimsin? " Dedim.

" Asıl sen kimsin ya bu saatte arıyorsun!? "

" Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım tekrar. Kahretsin yanlış numarayı tuşlamıştım. Hızla kapatıp yeniden çevirdim numaraları. Bu kez ilk çalışta açıldı.

" Alo! "

Duyduğum sesiyle bir anda kalbimin çırpınışlarını hissettim. Gözlerim dolarken sesim gitti sanki.

" Alo kimsin lan!
Alo!
Alo!
Cevap versene lan! "

Kaybolan sesimin zerrelerini güçlükle bir araya getirdikten sonra boğuk sesimle,

" D-Derman.."

Diyebildim.

" Elmas!! "

Sesindeki endişenin ve korkunun tonunu buradan bile hissetmiştim.

" Elmas!
Elmas nerdesin, iyi misin? "

" İ-iyiyim. "

" Çabuk neredesin söyle!
Hemen almaya geliyorum seni."

Sesim çıkmadı gözlerim dolarken boğazımda bir yumru hissettim.

" Elmas konuş! " Diye kükredi.

" Telefon kimin, nerdesin? "

" Konum atıyorum gelince konuşalım."

" Emin ol konuşacağız Elmas!
Emin ol konuşacağız! "

Dedi ve kapattı. En hızlı şekilde konum atıp kapattım telefonu. Sonrada sahibi olan çocuğa verdim. Gelen otobüs ile gidişlerini izlerken kendi kendime, hapı yuttun Elmas bu gece sabah olmayacak. Dedim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra arkamdaki yere oturup sırtımı cama yasladım yeniden. Eteğimi kıstırıp dizlerimi kendime çekip sarıldım. Başlayan yağmur ve esen rüzgardan bu şekilde korumaya çalıştım kendimi. Beklerken kapattığım gözlerimin önünden dakikalarca bu gece gördüklerim ve yaşadıklarım bir bir ve tekrar tekrar geçmeye başlayınca oradan nasıl çıktığıma bende hayret ettim.

O değilde bu geceyi Derman'a anlattığımda vereceği tepki bu geceden daha zor anlar yaşatacaktı bana. Bundan neredeyse emindim.

Dizlerimin üzerine düşen ağrılı başımla, senin şansını sikeyim Elmas Kurtoğlu. Dedim kendi kendime. İlk fırsatta birini bulup kendime kurşun döktürecem lan. Tabi o zamana kadar bir kurşun daha yemezsem.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum kulağıma gelen motor sesleri ile başımı kaldırdığımda arka arkaya önümde duran araçlardan Derman'ın çıktığını gördüm.

Koşar adım yanıma doğru gelirken ayaklarımın üstüne kalktım. Şimdi bütün sıkıntılı düşüncelerim bir anda uçup gitmiş yerini rahatlama ile karışık Derman Kurtoğlu korkusu almıştı. Yanımda durduğu anda hızla kollarının arasına çekti beni. Sımsıkı sarıldı. Nefessiz bırakacak kadar hemde. Endişeli sesiyle,

" iyi misin? "

" İyiyim." Dediğim anda bu kez birden kendinden uzaklaştırdı.

" Hemen arabaya bin. Konuşacağız!"

Kolumdan çekerek arabaya götürüyordu. Az önceki Derman dışarı Deli Derman içeri. Siniri ve öfkesi yüzüne yansıyınca ne yapacağımı şaşırdım. Zaten koşmaktan yorulan bacaklarım daha fazla gidemeyip birbirine dolaşınca dizlerimin üzerine düştüm.
Anında durdu. Göz göze geldik. Bir dizi üzerine çökerek kaldırıp kucağına alırken küçük bela dedi hırlayarak.

" Bırak indir beni."

Kaşları çatık sinirle baktı yüzüme.

" Üzerin kirlenir. "

Dediğimde mümkünmüş gibi kaşları daha da çatıldı. Umursamadan yürüyüp arabaya bindi kucağında benimle.

" Sefa eve çek. "

Sesindeki sinir bariz belliydi.

" Emredersin abi."

Sessiz ve korkulu şekilde oturduğum kucaktan kalkmak istedim. Ama öfkesini sıktığı dişleriyle içinde tutmaya çalışan Derman'ın kıpırdama tarzındaki sarsmasıyla ellerim ve başım önümde kıpırdayamadan kaldım. Şuan kendini zor tutuyordu bundan emindim ve daha fazla zorlamayacaktım.

&

Bir süre yol aldıktan sonra nihayet evin bahçesine giriş yaptık. Arabadan yine Derman'ın kucağında indim. Bahçede bir sürü adam vardı ama bizi gördükleri anda başları önlerine eğildi.
O anda aklıma Harun ve Apo geldi. Hızlı bir bakış attım etrafa. Yoklardı.

" Derman dur bekle!"

Dedim. Beni dinlemedi tabi ki. Yürümeye devam etti.

" Derman!
Derman indir beni! "

Yine dinlemedi. Taki eve girene kadar.

" Derman! "

Sinirle bıraktı yere. Öyle ki geriye sendeleyerek düşecektim ki kolumdan tutarak engel odu. Delirmiş gibi bakan gözleri üzerimden geçerken ,

" Ne?! " diye kükredi.

" Konuş Elmas!
Konuş! Anlat!

Şu amına koduğumun kıyafetinden başla ve bu gece nereye kaybolduğu, ne boklar çevirdiğini, bu saate kadar nerede olduğunu anlat!

Yoksa yemin ederim yakıp yıkmadık yer, almadık can bırakmayacam."

Öfkesi hat safhada gözlerindeki mavi alevler yakacak yer arıyordu. Yutkunmama engel olamazken,

" Harun ve Apo nerede.?"

Dedim zar zor son cesaretimi toplayarak. Deli bakışlarına deli bir gülümseme eklendi. Üzerime doğru ağır ağır iki adım atarken, korkuyla gerilemekten alamadım kendimi. Bana birşey yapmazdı emindim ama yinede gerilmiştim işte.

" Yerinde olsam vurduğu iki adamı değil sinirli kocan ile ne yapacağın konusunda endişelenirdim karıcığım."

Gözlerim kocaman duyduğum şeye inanamadım. Vurduğu mu demişti o? Vurmuştu. Harun'u da Apo'yu da vurmuştu.

" Na-nasıl yani.
O-onları öldürdün mü?

Ama neden? Onların bir suçu yoktu ki." Diye bağırdım.

Aynı deli gülümseme ile bakarak, evet. Dedi.

" Benim verdiğim görevi doğru düzgün yapamadılar. Senin yanında olmaları gerekirken yoklardı. Cezalarını çektiler. "

" Zalimsin Derman!
Çok zalimsin! "

Dedim yaş dolan gözlerimle bağırarak. Ellerini sinirle saçlarına geçirdi. Çekerken,

" Evet zalimim."

Diye bağırdı.

" Değer verdiğim kadınıma birşey olursa dünyayı yakacak kadar zalim olurum! Can alacak kadar zalim olurum! Acımasız olacak kadar zalim olurum! Anladın mı?!"

Dedi. Hırsla yanıma gelerek kolumu tuttu.

" Konuş Elmas! Anlat!
Ben senin için endişeden ölürken, bin tane düşmanım var kim bilir hangisinin eline geçti. Diye düşünürken. Kahrolurken sen neredeydin anlat! Neden yanına diktiğim adamı dinlemedin anlat. Ben delirmeden neler olduğunu anlat!"

Dolu gözlerle baktım yüzüne, gözlerine. Konuşmadım. Konuşmayacaktım. Onunla şuan konuşmak isteniyordum. Dahası nefret ediyordum. Sevişine meftun olduğum adamın zulmünden nefret ediyordum. Acımasızlığından nefret ediyordum.

Bir kaç saniye yüzüme baktı. Dişlerini nasıl sıktığını çenesinin nasıl kasıldığını izledim. Konuşmayacağımı anladığında bir anda arkasını döndü ve bütün hırsını da sinirini de yanına alıp üst katta çıkarken yol üstündeki barda ne kadar şişe varsa yerle bir etti. Dolan gözlerim akmaya başladı. Benim yüzümden iki adamını öldürmesini kaldıramıyordum.

Sürüdüğüm ayaklarımla peşinden üst kata çıkıp odama ilerledim. İlk iş banyoya girip üzerimdeki herşeyi çıkarıp banyo çöpüne soktum. Sonrada kabine girip sıcak suyun altına bıraktım kendimi. Su ile sızlayan yaralarımı farkettiğimde ellerimin içi, dizlerim ve o camın battığı yere baktım. Küçük sıyrıklar vardı. Umursamadan dakikalarca suyun altında beklemeye devam ederek üzerimdeki yorgunluğun ve kokunun çıkmasını beklerken bir yandan suya karışan gözyaşlarımı siliyordum. Derman'ın tepki göstermesini bekliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.

Düşüncelerimden sıyrılmaya çalışarak hızlı bir duş alıp çıktım. Bornozumu giyip odaya sonrada giyinme odasına geçtim. Kurulanıp üzerime kalın eşofman takımımı giyip saçlarımı havluyla sardım. Bir süre karşımdaki aynaya, kendime baktım. Susadığımı hissedince önce saçlarımı kuruladım sonra da havluyu kenara atarak odadan çıkıp aşağıya inip mutfağa geçtim. Bir bardak su alıp tepeme diktikten sonra sandalyeye bıraktım kendimi. Mutfak duvarında asılı elma şeklindeki saate baktım. Sabah olmak üzereydi. Bitmek bilmeyen bu gecenin zihnime yüklediği şeylerin altında ezildiğimi hissediyordum şuan. Başım önüme düştü. Bir sürede öyle kaldım düşünce girdabında. Daha bu sabah Dermandan yardım istemeyi düşünürken şimdi herşey birbirine girmiş birbirimizden uzak duruyorduk.

Bütün suç o şerefsiz, adi, orospu çocuğu, yavşak piçlerin yüzünden. Diye bağırırken mutfağın bahçe kapısı açıldığını gördüm. Sonrada içeriye giren adamı.

" Tövbe bismillah."

Diyerek yerimden fırladığımda sandalye ile birlikte geriye düştüm. Hızla yanıma gelen Harun,

" Yenge iyi misin? "

Derken ellerim havada,

" Sakın yaklaşma bana! "

Dedim korkuyla. Allah'ım benim yüzümden öldüler diye hayaletlerini bana mı musallat ettin.

" Ne ölmesi yenge. Ölü değilim."

Şaşkın şekilde yüzünü inceleyerek baktım.

" Ne? Değil misin? "

" Değilim yenge.
Dur yardım edeyim."

" Hayır dokunma.
Ben kendim kalkarım.

Güven mi olur hayalet mayalet çıkarsın neme lazım."

Ayağa kalktığımda Harun bana ben Harun' a baktım bir süre. O zaman fark ettim askıdaki kolunu. Elimi uzatıp işaret parmağımı koluna dokundum.

" Derman sizi vurduğunu söyledi.
Ben...Ben sizin öldüğünüzü düşündüm. Hemde benim yüzümden."

" Doğru vurdu.
Apo'yu bacağından beni kolumdan. Ama öldürmedi.
Senin hatrına yenge. Sağol."

" A anlamadım. Sağol?"

" Lan ne sağolu. Benim yüzümden vurulmuşsunuz bir de sağol diyorsun."

" İkinizide öldürürdüm ama Elmas üzülür dedi abi."

Saf saf yüzüne baktım.

" Abiyi arayıp olanları anlattığımda beni dinlemediğini ve arabadan öyle inip gittiğini duyunca çok kızdı. Yarım saatte yanıma geldi. Her yere adam saldık. Seni bulamadıkça deliye döndü abi. Onu hiç böyle görmedim ben. Sadece yine senin öldüğünü sandığı o günlerde böyle olmuştu.

Yarım saat içinde koca İstanbul'un her yerine adam saldı. Dakikalar geçtikçe iyice delirdi. Arkadaşlarını aradı. Onlarla buluşmayacağını öğrenince yalan söylediğini anladı ve daha fazla kızdı.
Sen aradığındaki hâlini görmeliydin yenge. Derman Kurtoğlu'nun bu hâlini bu alemde hiç kimse göremezdi."

Harun'un söyledikleriyle içime yine o geviş getiren öküz oturdu. Daha az önce Harun'un ve Apo'nun öldüğünü sanarak vicdan azabı çekerken şimdi Derman yüzünden vicdan azabı çekiyordum. Daha doğrusu kendi hatamın azabını. Hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp üst kata yöneldim. Basamakları hızlı hızlı çıkarak üst kata geldim. Derman' a bir özür borcum vardı sanırım. Önce yatak odasının benzeri olan yan odaya gelip kapıyı tıkladım. Ses gelmeyince içeriye girdim. Ses gelmemesi normaldi çünkü boştu. Geri çıktım. Nerede olabilir diye düşünüp yönümü kütüphaneye çevirdim.

Önce kapıyı tıkladım yine. Yine ses gelmeyince bir süre öylece bekledim kapı önünde. Dakikalar geçmesine rağmen hiç bir hareket olmayınca yavaşça açarak içeriye girdim.

Kitaplığın önünde yönü ve gözleri tavandan yere kadar olan pencereye çevrili oturuyordu. Yoğun dumana bakılırsa elinde purosu vardı.

Yavaş adımlarla yürüdüm. Tam berjerin yanına gelip durdum. Bir elinde purosu diğer elini alnından kolçağa indirdi.

" Derman.." Dedim.

Duydu ama cevap vermedi. Hem kırgın hem kızgındı. Yada sadece kızgın. Yalan söylediğim için, Harun'u dinlemediğim için, onu dinlemediğim ve başımı belaya soktuğum için...
Ha! Birde kıyafet meselesi vardı tabi. Elimi saçlarıma geçirdim. Derin bir nefes alıp verdim. Ne söyleyecektim. Nasıl söyleyecektim bilemedim ama bir yerden başlamam gerekiyordu onu biliyordum. Yavaşça önüne geçtim. Pencereye kilitlenmiş gözleriyle pencere arasına girdim ama bakışları hâlâ aynı sertlikte ve kıpırdamıyordu.
Yavaşça bacaklarının üzerine oturarak yan dönüp kucağına bıraktım kendimi. Başımı omuzuna yaslarken bir kolumu kolunun altından sırtına diğer kolumu boynuna sardım. Dizlerimi kendime çekip iyice sokuldum göğsünün sıcaklığına.

" Özür dilerim."

Hâlâ sessizdi. Elindeki purodan derin bir nefes çekip havaya üfledi.

" Herşeyi anlatacağım. Beni dinleyince bana hak vereceksin."

Söylediklerime ne tepki verdi, ne de yüzüme baktı.

" Derman.."

Dedim ama yine tepki vermedi. Anlaşılan beni dinlemek isteniyordu.

" Tamam." Dedim.

" Sonra konuşuruz." Kollarımı kendime çekip kalkmak için hamle yaptığımda sol kolunu bana sararak kalkmamı engelledi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri hâlâ pencerede,

" Anlat Elmas.
Yalansız anlat ama.

En sevmediğim şeydir yalan. Birde sevdiğim kadının bana yalan söylemesi. "

Yüzü hâlâ katı şekilde pencereye, donuk mavileri ise bana dönüktü.

" Özür dilerim. Söz veriyorum."

Dedim uykulu gözlerle. Başımı kaldırıp çenesini kavrayarak yanağına bir öpücük bıraktım. Yaptığım şeyle gözlerindeki buzlar çözülürken,

" Bir daha yalan yok."Dedim.

" Anlat şimdi."

Kulübe gitmek için yola çıktığımız andan itibaren olan biten herşeyi, o kız çoğunu görüp peşine düşüşümü, Harun'u uyardığı hâlde dinlemeyişimi anlattım.

Sonra aklıma gelen şeyle yerimde doğruldum.

" Hani yalan sevmiyordun. Sen de bana yalan söyledin."

Kaşları çatık baktı gözlerime.

" Harun ve Apo yaşıyormuş.
Hani ölmüşlerdi."

" Ben öyle birşey söylemedim. Vurdum. Dedim. "

Gözlerimi kıstım gözlerine bakarken.

" Devam et."

Dediğinde anlatmaya devam ettim. Kızın peşinden gidip yanında gördüğüm adamı minibüse girip saklanışımı, gittiğimiz mahalleyi minibüsün altına girişimi, adamların peşinden bahçeye girip onları izleyişimi, yakalanmamak için kaçarken diğer adamlara yakalanışımı onlarında ellerinden kurtulup deli danalar gibi koşup çöplerin arasına nasıl saklandığımı anlattım. Arada o sokak adını da soyledim. O da kaşları sonuna kadar çatık sinirle ama can kulağıyla dinledi.

En son durağa gelip seni aradım dediğimde sinirden titriyordu artık. Kucağında benimle hırsla kalkıp beni berjere bıraktı. İleri geri yürürken öfkeli gözlerle bana bakıyordu.

İspanya'da ki güreş boğaları bok yemiş. Şuan Derman'ı gören bütün boğalar ters yöne kaçardı.

Dizlerimi kendime çekip kollarımı sardığımda tam önümde durup üzerime eğildi. Sol eli kolçağı sıkarken sağ işaret parmağını yüzüme doğru uzattı.

" Tek bir şey soracam." Dedi.

" Neden?
Sana bu kadar şeyi yaptıran neden ne? "

Bakışlarımı gözlerine çevirdim. Ateş mavilere baktım.

" İki nedeni var.
Birincisi o çocukları kurtarmak için nerede olduklarını öğrenmeliydim.

İkincisi." Dedim ve yutkundum.

İkincisi gerçek ailemi bulmak istiyorum."

Gözleri kocaman olurken mavi alevleri sönüverdi. Yerinde doğrulurken şaşkın bakışları hâlâ üzerimdeydi. En sakin şekilde sordu.

" Ne? "

" O adam ve kadın yıllarca anne, babam olarak bildiğim insanlardı. Ama Halil beni kaçırıp Ankara'ya götürdüğünde bana birşey söyledi. Beni Ankara'da bir hastaneden kaçırmışlar. Acı dolu geçen çocukluğumun tek sebebi öz evlat olmayışımmış."

Benim gözlerim dolarken onun bakışları daha da yumuşadı.

" Dün sabah sana ailemi bulmama yardım eder misin diyecektim. Ama işin çıkınca sonra söylemeye karar verdim. Senden sonra Sevgi'yi aradım. Gerçekten onlarla birlikte gitmek istedim. Ama başka program yapmışlar. Bende tek gitmeye karar verdim. Biraz durup gelecektim. Ama yolda o kız çoğunu görünce bir anda herşey kontrolden çıktı. Ama iyi tarafı da var. Ailemi tanıyan kişilerin İstanbul'da olduğunu öğrendim. Bir de o çocuklar...
Hâllerini bir görsen.
Derman...
Hâlleri benden daha kötü.

Ayağa kalkıp kalın beline sarılıp yüzümü göğsüne bastırdım.

" Benim yanımda sen varsın artık. Ama onların kimsesi yok. Onları oradan alalım ne olur."

Hissettiğim güçlü kollarla bir anda kucağında buldum kendimi. Kollarımı boynuna doladım.

" Yorgunsun.
Gözlerin kızarmış.
Uyu dinlen."

Dedi odadan çıkarken. Yorgundum gerçekten. Ölecek kadar hemde. Kendi odamıza girerken uykulu şekilde konuştum.

" Bana hâlâ kızgın mısın?"

Cevap vermedi.

" Kızgınsın." Dedim üzgün.

" Ben sana kızamam." Dedi.
" Kıyamam."

Gülümserken dudaklarımı boynuna bastırdım.

" Uslu dur deli. Yoksa yorgun falan dinlemem bütün stresimi senden çıkarırım."

Yatağa bırakıp üzerimi örttü.

" Uyu dinlen."

Anında geri kalkıp yüzünü küçük avuçlarımın arasına alıp dudaklarına bir buğse bıraktım.

" Teşekkür ederim."

Dedim yatarak. Sonrada kapanan gözlerime izin verdim. Biliyordum ki uyandığında herşey daha güzel olacaktı.

💎💎💎

Gözlerimi açtığımda üzerimden bir kamyon geçmiş gibi hissediyorumdum. Ölü gibi uyumuş yaşadığım o kadar şeye rağmen rüya bile görmemiştim.

" Nihayet uyandın uykucu."

Duyduğum sesiyle yanımda hissettiğim bedene, Derman'a döndüm.

" Sabaha kadar macera yaşayıp akşama kadar uyuduğunu bir daha görmemeyi umuyorum."

Yanıma dönüp sıkıca sarıldım.

" Sanada günaydın."

" Akşam oldu diyorum hâlâ günaydın diyor. "
Dedi yerinde doğrulup yataktan inerken.

" Saat 4 Elmas hanım."

" Sen ciddimisin? "

Gözlerini devirerek baktı. Ciddiydi.

Yüzünün ve gözlerinin hâli benim dün geceki hâlim gibiydi. Üzerindeki kıyafetleride keza öyle.

" Sen uyumadın mı? "
Cevap vermeden giyinme odasına girerken,

" Hadi uykucu kalk giyin işimiz var seninle."

Anında dün gece olanları hatırlayınca zıplayarak kalktım yataktan. Birlikte o mahalleye gidip çocukları onlardan alacaktık demek ki. Ve o adam ve kadından öz ailemle ilgili bilgi. Koşar adım banyoya girdim. Önce işlerimi hallettim. Sonra elimi yüzümü yıkadım sonra da banyo çöpüne attığım montumdan cüzdanımı alıp odaya geçtim. Cüzdanımı yatağa atıp giyinme odasından çıkan Derman'ın yanından geçip dolabın önüne geçtim. Siyah bir kot pantolon, kırmızı bir kazak, çorap giydim ve kısa çizmelerimi.

" Hazırım! "

Gülümseyerek baktı hâlime.

" Tamam. Hadi inelim.
Önce yemek. "

" Boşver yemeği.
Gelince yeriz."

" Önce yemek. Söz dinle biraz."

Bana çocuk muamelesi yapması sinirimi bozsada dün gece olanları hatırlayınca birşey diyemedim.

" Tamam." dedim cüzdanımı da alıp kuzu kuzu arkasından yürüyerek.

Birlikte aşağıya indik, sonrada mutfağa geçip hazır bekleyen masaya oturduk. Önümdeki yemekleri hızlı hızlı yemeye başlayınca karşımdaki mavi gözler beni buldu.

" Ne?
Acelem var?"

Dedim hızlı hızlı yemeye devam ederek. Bir kaç dakika sonra,

" Bitti hadi çıkalım."

Dedim ayağa kalkıp. Peçete ile dudaklarını silip yerinden sessizce kalkıp yanıma geldi. Eliyle kapıyı göstererek önden buyur demeye getirdi.

Sanki bunu bekler gibi hızlı hızlı yürüyüp kapıyı açıp dışarıya çıktığımda gördüğüm şeyle kala kaldım.

Evin önünde Sefa ve Batur hemen önlerinde dizleri üzerinde dün geceki o adam ve o kadın.

Anında arkama döndüm.
Bir yandan sigarasını yakan Derman gözlerini bana çevirdi.

" Çocuklar emniyette. Serkan öldü. Ha o iki piçde.
Bu ikisi de ölmemek için öz ailenin yerine götürecekler bizi.

Öyle değil mi?"

Dediğinde başını yerden kaldıran adam bana baktı. Yüzü gözü kan içinde burnu ve dişleri kırıktı.

Korkuyla ağlayarak başını salladı.

Evet. Yeterki canımızı bağışla Kurtoğlu.

Az sonra arabalara bindik. O adam ve kadın öndeki arabada ben ve Derman arkadaki arabada yol alıyorduk.

Bu kadar mı basitti. Derman varken herşey mümkün müydü.

" Derman nasıl oldu bu anlat."

Gözlerime bakarak konuştu.

" Dün gece sen uyuduktan sonra söylediğin o mahalleye gittim. Hepsi bu."

" Hepsi bu mu? "

Bu adamın yapamayacağı şey yoktu.

" Ya öz ailem."

" O ihtiyarı biraz silkeledim. Elması'ın Elmas Kurtoğlu olduğunu duyunca çözülüverdi. Seni o hastaneden nasıl aldıklarından tutta nasıl kaçırdıklarına kadar herşeyi anlattı. Yalnız seni Ankara'da bir hastaneden değil burdan bir hastaneden almışlar. Gerçek ailen hâlâ buradaymış. Şimdide oraya gidiyoruz. "

Şaşkınlığım her cümlede biraz daha arttı. Ellerimin ve bedenimin titrediğini hissettigimde Derman yerinde doğrulup beni kollarının arasına çekti.

" İyi misin? "

" Bi- bilmiyorum...
Herşeyin bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin etmemiştim.
Heyecan yüzünden sanırım. Kendimi engelleyemiyorum. "

" İstersen dönelim. Kendini hazır hissettiğinde gideriz."

" Olmaz bugün olmalı. Bu kadar yaklaşmışken bekleyemem."

" Tamam. Ama sakinleşmeye çalış."

Başımı salladım ama sakinleşecek gibi değildim. Nihayet arabalar yavaşlayınca nereye geldiğimizi anlamak için anında camdan dışarıya baktım. Kaşlarım çatıldı. Tanıdıktı geldiğim yer. Yıllarca kaldığım yetimhanede ne işimiz vardı?

Neden buradayız dedim inerken. Öndeki aracın içinden çıkan adamın yanına koşup yakasına yapıştım.

" Neden buradayız?"

Önünde durduğumuz yerden binanın bahçesine baktı. Bahçede çocuklarla oynayan ve zaten tanıdığım o kadını gösterdi.

" Elvan Eroğlu. Öz annen."

Yaşadığın şaşkınlığın tarifi yoktu. Bir önümdeki adama bir gösterdiği kadına bir çatık kaşlarla bizi izleyen Derman'a baktım.

Sonra bütün bedenimde hissettiğim titreme tutulan dilim ve kararan gözlerimle geriye düştüğümü hatırlıyorum. Sonrası yok.

******************************

 

 

Loading...
0%