Yeni Üyelik
42.
Bölüm

Y.C 42 İlk

@azamet_29_2

Kimsenin dokunmasına,sarılmasına gözümdeki yaşı görmesine izin vermedim. Kimsenin önünde kalkanlarımı indirmedim.

Hasan baba...
Söylesene ne yapmalıyım.
Yıllar önce yaptığım tercih bugün önümde bir duvar gibi duruyor. Ne üzerinden atlayabilirim ne içinden geçebilirim.
Yine canım sıkkın.
Yine zorla getirdin beni yanına.
Birde sarılsan ne güzel olurdu...

Yavaşça yerimden kalktım ve mezar taşının üzerinde gezdirdim elimi.
Daha sık geleceğim baba.

Dedim yanından ayrılırken.
Mezarlıktan çıkarak aracıma doğru yürüdüm. Dışarıdaki aracımın yanında 13 ila 18 yaşlarında üç tane çocuk gördüm.

Üzerlerinde yırtık pırtık kıyafetler ayaklar yalın ellerinde o torba ve o madde bir yandan kafayı çekiyor bir yandan arabamın etrafında turlayarak inceliyorlardı. Yağan yağmura aldırmayacak kadar kafaları bulanıktı. Beni görünce anında bana bakarak yanıma yaklaştı biri.

"Abicim araba seninmi?
Zengin abim benim. Abicim bi 10 kağıt varmı be abim?
Bi 10 kağıt be abi. Yolsusuz.
Karnımız aç."

Çocukların hâline baktım. Beni erkek sanacak kadar kendilerini kaybetmişlerdi.
Abi demelerine gülmek istesemde hallerine bakıp üzüldüm.
Para vermek bişey değil ama o parayı o maddeye verip yine kafayı bulup aynen devam edeceklerdi.

Bu yüzden,
"Çocuklar çekilin önümden." Dedim.

Aralarında en büyük olan önümde dolanmaya devam etti.

"Abicim bi 10 kağıt be. Senin için nedir. Açız be abi."

"Çocuklar çekilin lütfen."

Büyük olan para alamayacağını anlamış olacak ki.
Cebinden çıkardığı sustalıyı bana doğru çevirerek,

"Sökül paraları lan! " Dedi.

Sakin şekilde bir adım gerileyerek,

"Çekil çocuk canın yanar." Dedim.

Aynı anda elindekini aşağı doğru savurunca bıçağın keskin ucu dizimin üzerini baldırımı kesti.

Bir adım geri sendeledim.

"Çıkar paraları!"

Çocuk baygın gözlerle bana bakarken bir yandanda elindeki poşeti burnuna tutuyor içindeki maddeyi nefesiyle çekiyordu.

Arkasındaki çocuklar gevrek gevrek gülerek bana bakarken,

"Çekil çocuk. Canını yakmak istemiyorum." Dedim tekrar.

Dişlerinin arasından,

"Paraları çıkar, yoksa seni deşerim."

Diyince, derin bir nefes alıp belimdeki silahı çıkarıp elimi yanımda tuttum.

Bir çocuğa silah çekecek değildim ama görmesini sağlayabilirdim. Öylede oldu.
Çocuk silahı görünce,

"Hassiktir,kaçın.
Kaçın lan silahı var. " Diyerek kaçmaya başladılar ve mezarların arasında kayboldular.

Arkalarından üzgün baktım sadece.
"Ziyan olan bir kaç çocuk daha." Dedim.

Sol bacağıma baktım sonra. Kotumda çizgi şeklinde bir kesik ve kan vardı.
Büyük birşey değildi bir süre sonra durur diye düşündüm. Tekrar arabama binip ana caddeye doğru dönüp ilerledim.
Caddeye çıkıp trafiğe karıştım. Önce eve uğrayıp kıyafetlerimi değişmeliydim.
Sonrada şirkete geçip ilk iş Efe ile konuşacaktım.

Ama patlayan lastiğimi duyunca düşüncem ertelenmiş oldu. Arabayı sağa çekip kaldırım kenarında durdum. Dışarda inceden yağmur yağıyor ve lastiğim patlamıştı.

Bugünlerde gerçekten şanssızım diye düşündüm. Yapacak bir şey yoktu. Ege'yi arayıp beni almasını isteyecektim. Elimi cebime attığımda şansızlığıma bir kere daha küfrettim.

Telefonum Anna'da kalmıştı.
Bıkkın şekilde kafamı direksiyona bıraktım. Kafamı bir kaç kez kornaya vurarak ses çıkardım.
O sırada camıma vurulmasıyla kafamı direksiyondan kaldırıp sağ kapıya baktım. Camı açtım. Elinde şemsiyeyle yaşlıca bir adam yardım lazım mı diye sorunca,

"Teşekkür ederim gerek yok." Dedim.

Bir iki dakika sonra arabadan inip bagajdaki istepneyi ve malzemeleri çıkararak aracın sağ lastiğini sökerek yedeğini yerine takmak için lastiğe girişmiştim.

Bu arada yağmur yağmaya devam ediyor yaşlı adamda beni izliyordu. Sonra adam gelip yanımda durdu.

"Bacağın kanıyor evlat."

"Önemsiz."

Şemsiyesininin bir ucunu bana doğru uzattı. Başımı kaldırıp adama baktım. Gülümsedi. Hasan babayı hatırlattı gülümseyişi.

"Gerek yok sağolun."

"Hasta olma. O bacağınıda sarsan iyi olur."

Bacağıma baktım.
Bir turnike iyi olurdu sanırım. Zorladıkça artıyordu kan.

"Sen neden burda bu yağmurda böyle bekliyorsun baba."

Dedim işime devam ederek.

"Torunumla kızım gelecek. Onları bekliyorum."

"Ne güzel. Nerdeydiler?"

Dedim bir yandanda lastiğin vidalarını sıkarken.

"Keşke gelmeseydi."

Diyince yüzüne baktım.

"Yıllarca hep gelsin istedim hep benim yanımda olsunlar istedim. Yılda bir kere ya geldiler ya gelmediler."

Dedi adam gözleri dalgın.

"Ama sonunda gelmiş işte. Sevinmem gerek."

"Mecburiyetten geliyorlar."

"Anlamadım. Neden mecburlar?"

Dedim işim bitip ayağa kalkarken.

"Kocası öldü. Hasımları vurdu. Bunlarda böyle ortada kaldılar.
Kocası ölmeseydide gelmeselerdi."

Adama üzülmüşdüm doğrusu.
Çıkan lastiği tekrar bagaja attıktan sonra yanına gelerek.

"Adın ne baba."

"Yasir."

"Bak Yasir baba."
Benim adım Cevher.
Başın sıkışırsa beni bul. Aslan
holding'deyim."

Dedim.
Adamın bakışları eşliğinde şoför kapısına yöneldim. Kapıyı açıp kapı kolundaki fularımı alıp bacağıma turnike yaptım. Tam oturacakken karşı taraftaki eski çocuk parkı dikkatimi çekti. Oyuncakları eski park bakımsızdı.
Yetimhanedeki bahçeyi ve köşesindeki parkı görmüş gibi oldum. Kapıyı tekrar kapatıp kilitledim. Yavaş adımlarla aksayarak karşıya geçip parka girdim.

*****
3 gün önce hastaneden çıkmış neredeyse tamamen düzelmiştim.

20 günden sonrada nihayet bugün inşaatın durumunu gözlerimle görmek için şantiyeye geldim.

Ben şantiyeye girerken inşaatın üst tarafında Cevher'in aracını görmemle şaşırdım doğrusu.
İnşaatın durumunu görmek için erken saatte buraya gelmiş olmalıydı. Ben şantiyeye çıkarken oda iniyordu. Yani işi bitmiş ve dönüyordu. Cevher'in gidişinin ardından bende inşaatı ve adamları denetleyip son yapılan yerleri de gezdikten sonra 2 saatin sonunda şantiyeden ayrıldım. Abim evde beni bekliyordu. Eve gitmek için tekrar caddeye girerek trafiğe karıştım.
Bir süre süre sonra yol üzerinde o garip görünen arabayı gördüm.

Cevher'in aracını.
Sağa çekilmişti. Son sefer soğuk şekilde ayrıldığımız için önce tereddüt etsemde sonra aracın hemen arkasına çektim arabamı.

İnip aracının camından baktım. İçi boştu. Başımı kaldırıp etrafa bakarak,

"Cevher?
Nerde bu.?" Dedim sesli şekilde.

O sırada yaklaşan yaşlı bir adam "Cevher'i mi aradın delikanlı." Dediğinde şaşırarak baktım adama.

Cevher'i nerden tanıyor olabilirdi.

"Az önce buradaydı. Biraz sohbet ettik. Patlayan lastiğini değiştirdi. Şimdide karşıdaki parkta. "

Dedi çenesiyle parkı işaret ederek.

Arkama dönüp yolun karşısına baktım. Çiseleyen yağmura aldırmadan eski parkın içindeki eski bankta oturmuş oynayan çocukları izliyordu.
Tek farkla çocuklar yağmurluk giymiş ama cevher beyaz gömleğiyle öylece oturuyordu.
Karşıya geçerek yanına doğru yürüdüm. Aklı yine başında değildi sanırım. Üzerine yapışmış ıslak gömleğinden belli olan vudununun ve şuan karşıda onu dikizleyen adamın farkında bile değildi.

Hiç değişmeyecekti sanırım.
Cevher'i izleyen adamın yanına gidip tam önüne geçerek gözlerine baktım.

Beni gören it,

"Ne oluyor?" Diye sordu birde yüzsüzce.

"Senin gözünü oyarım lan!
Hemen siktir git burdan." Dedim tıslayarak.

Piç kalkıp gitmek zorunda kalınca yönümü Cevher'e döndüm. Beni fark etmemişti hâlâ. Sessiz şekilde onu izlerken yanına bir çocuk geldi.

"Bana gemi yaparmısın?"

"Sen yapmayı bilmiyormusun?"

"Hayır.
Bak herkes gemisini yüzdürüyor."

Dedi küçük çocuk parktaki su birikintisinde kağıt gemi yüzdüren çocukları göstererek.

"Ama benim yok yapamıyorum."

"Tamam.
Ama sende izle ve öğren."

Dedi çocuğun elinden kağıdı alıp gemi yaparken.
Cevher gemiyi yaparken çocuk,

"Bacağına ne oldu?"

Diyince gözlerimi bacağına çevirdim.
Bacağında turnike vardı.

"Düştüm." Dedi sakin.

Tabi ne demezsin kesin düşmüşsündür.

"Acıyormu.?"

"Biraz."

"Ben düşünce annem hemen öpüyor.
O zaman geçiyor.
Sen de annene söyle öpsün geçer."

"Annem burda değil ufaklık.
Çok uzaklarda.
Hadi sen git gemini yüzdür."

Dedi başını kaldırıp çocuğa bakarak.
Çocuk arkadaşlarının yanına dönerken beni farketti. Bir kaç saniye baktı sonrada umursamaz şekilde çocuklara bakmaya devam etti.

Yürüyüp yanına kadar gelip bankın diğer tarafına oturdum. Deri montumu çıkarıp omuzlarına örttüm.

"Neden burda bu kılıkta oturuyorsun.
Yağmurdan sırıl sıklam olmuşsun. Gömleğin üzerine yapışmış.
Şuan nasıl göründüğünün farkında bile değilsin. Etrafında seni izleyen çakallarıdamı farketmiyorsun. Elin yüzün kıpkırmızı, donmuşsun. Muhtemelen ateşinde var.
Bacağında yaralı ,kalk evine git.
Buz gibi havada dahada hasta olacaksın."

Montumu omuzundan alıp yanına bıraktı.

"Neden burdasın Karabey."

"Arabanı görünce..."

"Kendi işine bak Karabey."
Dedi ayağa kalkarken.
Ama sendeledi.

"Cevher." Dedim kolundan tutarak.

Kolunu çekip aksayarak yürümeye devam etti.
Yolun karşısına geçerken arabalara aldırmadı.
Aracının kapısını açtı binip motoru çalıştırdı. Bende montumu giyip kendi arabama binip motoru çalıştırdım.

Önümde duran arabanın hareketini bekledim. Ama Cevher hareket etmedi. Beklemeye devam ettim. Ama hâlâ hareket etmiyordu.
Önce benim defolup gitmemi mi bekliyordu.
Ben nedenini merak ederken aracının takılan korna sesini duydum.
Şüpheyle arabadan inip arabasının şöför kapısını açtım. Cevher direksiyona yığılmıştı bu yüzdende korna takılı kalmıştı. Cevher'i hemen çekip koltuğa yasladım.

"Cevher?"

Yüzü kıpkırmızıydı. Elimi alnına koydum. Ateşi vardı.

Yarı açık mavilerini bana dikti. Eliyle elimi ittirerek ,

"Çek elini." Dedi.

"Cevher aksileşme,bırak yardım edeyim."

"Hayır."

Cevher'i arabadan çıkarmak istesem inmeyecekti. Bu yüzden kendi arabamı kapatıp geri geldim.

"Cevher yana geç."

Başını geriye yaslamış cevap vermedi. Sadece iki yana salladı başını hayır dercesine.
Bıkkın şekilde diğer tarafa geçtim. Kapıyı açıp kolundan tuttum.

"Cevher.
Ya yana geçersin yada benim arabama."

"Senden nefret ediyorum."

"Nefret ettiğini biliyorum. Şimdi geç yana."

Dedim koltuk altlarından tutup çekerek. Vitesin üzerinden geçip koltuğa oturduktan sonra önce sağ bacağını sonrada sol bacağını yan koltuktan çekerek önüne aldım.
Bacağındaki kesik büyük değildi ama kanıyordu.
Zar zor yan koltuğa oturunca kemerini takıp geri direksiyona geçtim.

Direksiyonu çevirip trafiğe girerek ilerlemeye başladım.

"Önce hastaneye gidelim." Dedim.

"Hayır."

"Ateşin var. Bacağındada kesik."

"Hastaneye gitmiyorum!"

"Tamam o zaman evine bırakırım."

"Hayır."

"Şirkete...?"

"Hayır."

"Dalgamı geçiyorsun.?"

"Hayır."

Derin bir nefes alıp verdim.
"Tamam sen istedin.
Bana gidiyoruz olurmu?"

Dedim bu kez.

"Olurmu dedim?" Diye yeniledim sorumu.

Cevap gelmeyince Cevher'e baktım. Başını cama yaslamış gözleri kapalıydı. Elimi alnına koydum ateşi yüksekti. Bir elim direksiyonda diğer elimle montumu çıkardım yeniden. Cevher'in üzerine örttüm.
Şu hâline bak. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun anlamıyorum.

Cebimden telefonumu alıp. Abimi aradım.
Hemen açtı.

"Alo abi."

"Aslan nerdesin geciktin."

"Yoldayım abi yarım saate geliyorum.
Ben gelene kadar eve bayan bir doktor çağır."

"Neden ne oldu?"

"Gelince anlatırım abi kapatıyorum."

Yarım saate eve gelmiştim. Arabadan inip anahtarı kapıda bekleyen Kazım'a attım.
"Garaja çek. "
Diğer tarafa geçip kapıyı açarak Cevher'in kemerini açıp kucağıma aldım. Kazım yanıma gelerek,

" Abi hayırdır."

"İşine bak Kazım."

Cevher kucağımda kapıya gelince abim açtı.

"Abi? Kapıya sen mi bakıyorsun artık."

"Ne alakası var.
Pencereden gördüm.
Ne oluyor ne bu hal?"

"Ateşi var ve bacağında kesik."

Salondaki doktor ve hemşireye bakıp,

" Yukarı çıkalım misafir odasına." Dedim.

"Tamam." Diyen doktorla üst kata çıktık.

Odaya gelip Cevher'i yatağa bıraktım.

"Doktor hanım. Yağmurda kalmış ve bacağıda kanıyor."
Dedim kenara çekilerek. Dolaptan birde pijama takımı çıkarıp hemşireye verdim. Üzerini değiştirmesini söyledim.

Kapıdan giren abim, koluma girerek,

"Müsaade edelim de doktor işini yapsın. " Dedi dışarıya çekiştirerek.

Kapıdan çıkınca,

"Ne oluyor anlat."

"Yolda gelirken arabasını gördüm.
Lastiği patlamış ve değiştirmiş.

Sonrada yakındaki bir çocuk parkında üzerinde sadece bir gömlek sırılsıklam yağmurda öylece oturuyordu.
Evine gitmesi için zar zor ikna ettim. Ama direksiyona yığılıp kaldı.
Baktım ateşi var.
Ne hastaneye ne evine nede şirkete gitmedi. Öyle bırakamayacağım için buraya getirdim bende."

"Sizin haliniz hal değil oğlum.
Ya sen onu topluyorsun. Yada o seni. Allah'ın düz yolunda bile birbirinizi nasıl buluyorsunuz."

"Sadece tes..."

Cümlemi tamamlayamadan doktor çıktı odadan arkasındanda hemşire.

"Nasıl?"

"Kötü bir durum yok.
Üşüdüğü için ateşlenmiş.
Bacağındaki yarada çok kötü değil. Pansuman yapıp sardım. Seruma ateş düşürücü ve antibiotik ekledim. İlaç reçetesini komidinin üzerine bıraktım.
Bir saate kendine gelir. "

"Tamam doktor teşekkürler."

"Rica ederim Âsım bey.
Biz gidelim. Tekrar geçmiş olsun."

Abim doktora eşlik ederken bende odama geçip sıcak bir duş almaya karar verdim. Soğuk ve yağmurdan sonra sıcak suyun altında beklemek iyi gelmişti. Duştan çıkıp saçlarımı da kurulayıp üzerimi değiştirdim.
Sonrada odadan çıkıp misafir odasına geçtim. Ve süpriiiz.

Yattığı yer batan Cevher ayaktaydı.

" Ne yapıyorsun. Neden kalktın?"

"Gidiyorum."

"Nereye?"

"Kendi evime."

"Saçmalama dinlenmem lazım."

"İyiyim.
Gidebilirim."

Diyerek yanımdan geçip kapıya yöneldi. Kolundan tutup kendime çevirdim.

"Ne yapıyorsun senin derdin ne?"

"Benim bi derdim yok.
Asıl senin derdin ne rahat bırak."

Dedi geri giderek.

Bir adımda yanına gelerek.
Yüzüne baktım bir kaç saniye.

"Benim derdim sensin. Oldumu?" Dedim yüksek sesle.

"Gecem gündüzüm sen oldun.!"

Yüzüme baktı.
Tıpkı o geceki gibiydi gözleri.

Elini hızla kaldırdığı anda, bileğini diğer bileğiyle birlikte yakalayıp kapıya yasladım sırtını.
Dudaklarımı, dudaklarına bastırdım.

*****************************
Tadaaa. 😁😁😁

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım.

 

Loading...
0%