Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Y.C 44 Yüzsüz

@azamet_29_2

Efe ile konuştuğumuz günden beri onunla karşılaşmadım.
Efe'de benim gibi ortadan kayboldu.
Tek farkla, o Anna'nın yanına gitmedi.

Şehir dışındaki dağ evine yada otellerden birine gittiğine eminim. Bir süre kafasını durultmaya ihtiyacı olduğu için görmezden geliyorum.

O gelene kadar onun yerini Ege ve Kadir dolduruyor.
Bu sabahta yine yalnız Ege ile geldik şirkete.

Bazen düşünüyorumda önceleri sanki daha düzenliydi hayatım.
Son 1 yılda üst üste bir çok şey yaşadık. Artık sadece klasik şirket hayatımın sürmesini istiyordum. Sürekli bir olay sürekli bir sıkıntı olunca işlerimizde aksıyordu.

Eskilerin dediği gibi büyük başın derdi de büyük oluyor. Bu camiada her türlü insan vardı. Bu yüzden güçlü olmak ve güçlü kalmak zorundaydık.

Sabah genel bir toplantı ayarlayıp üst düzey çalışkanların hepsini saat 10 da toplantı odasına çağırmış, herkesten rapor hazırlamalarını istemiştim. Çünkü uzun zamandır oteller,okullar, yetimhane,yaşlılar evini denetleyememiştim. Ve yeni okul. Okulun son durumu hakkındada bilgi istediğim için Aslan'da bugün toplantıdaydı.

Herkes kendi sorumluluğundaki kurumun, otelin,okulun, hakkındaki raporlarını, ihtiyaçlarını yada beklentileri bir bir dosyalayıp teslim ettiler. Şimdi önümde en az bir haftalık inceleme dosyası vardı.
Toplantı bittiğinde herkes izin alıp çıkarken Aslan hâlen masadaydı.

Esra'da izin alıp çıktıktan sonra Aslan ile başbaşa kalınca yüzüne baktım.

"Farkındaysan toplantı bitti Karabey."

Dedim ayağa kalkarak.

"Farkındayım."
Dedi yanımdaki koltunuğa kurularak.

"O halde."

"Okul ile ilgili konuşmam gereken bir şey var."

Tek kaşım havada konuşmaya devam ettim.

"Saat 10 dan beri burda ne konuşuyoruz.
Biraz öncede söyleyebilirdin?"

"O zaman bahanem kalmazdı."

"Ne bahanesi diye sormayacağım.
Konu neyse söyle,başka işlerimde var benim."

Diyerek tekrar oturdum.
Aslan gözleri gözlerimde bir süre baktı sadece.

" Ne söyleyeceksen bir an önce söyle hadi. Okulla ilgili sıkıntı ne?

"Seni özledim!"

Söylediği şeyle sıkıntılı şekilde yüzüne baktım.

"Ne!?"

"Senin tabirinle söyleyeyim,
yediğim halt aklımdan çıkmıyor."

Gözleri farklı şekilde bakıyordu. O aptal âna dönmüş gibiydi.
Sonra fısıltıyla devam etti.

"Dudaklarını özledim."

Yüzüne baktım bıkkın. Gerçekten kaşıyordu.

"Yüzsüzlüğün taktire şayan Karabey.
Son konuşmamızda o tetiğe basmalıydım. Şimdi burda böyle yüzsüzce konuşuyor olamazdın o zaman.

"Neden Aslan demiyorsun?"

"Karabey daha iyi.
Araya mesafe koyuyor.

O dediğine gelince. Bir anlık, ve hasta oluşumdan kaynaklı birşeydi. Bir daha asla olmayacak, anladın mı?

"İlk sen öptün, o yüzden bana kızamazsın."

"Ne?
Ne saçmalıyorsun sen?
Yok öyle birşey.
Artık hayal görmeyemi başladın?"

"O gün.
Vurulduğum gün beni neden kurtarmaya çalıştın Cevher Aslan.
Üstelik bana dokunmayı göze alarak.

Bıraksaydın kurtulurdun benden.
Kabul etmesende. Sen de..."

"O günkü durum farklı.

Şimdi.
Okulla ilgili birşey varsa söyle.
Yoksa güle güle."

Derin bir nefes alıp geriye yaslandı.

"Öyle olsun.
Şimdilik kapatıyorum bu konuyu.

Sıkıntıya gelince.
Sıkıntı anlaştığınız şirket.
Spor salonu için kullanılacak malzemeler gelmedi.
Gelecek gibide durmuyor. Şirket sahipleri firari,ulaşamıyoruz.

Adamlar sizin ihalenizle bulundu.
Ortakları siz olduğunuz için sorumlulukta sizde.
Adamlara ulaşıp malzemeleri isteyip bize gelmesini sağlayacaksınız.

Bizde bu sayede daha hızlı ilerleyebileceğiz. Zira 6 ay içinde bitirmeyi planlıyoruz."

Sinirle güldüm.

"Ne yani adamlar kaçakmı şimdi."

"Orasını bilmem. Ege bulur diye düşünüyorum."

"Tamam, ben ilgileneceğim.

Aslan...
Doğan ve Kartal'ı ne yaptınız?"

"Onlar mı? Türk polisi ve rus polisi ortak bir çalışma başlattı. Abim Doğan'ı iyi bir benzetip emniyete bırakmış.
Yalnız geri kalan hayatını sakat geçirecek. Abim paketlemeden önce bir bacağını kırmış çünkü."

"Ya sen nasılsın.?" Dedim. Gerçekten merak ettiğim için sormuştum. Sevmesede babasını kaybetmişti.

"Ben mi?
Anlamadım?"

"Sen yokken baban..."

Demiştim ki.
Aslan birden sinirle ayağa kalktı.
Aynı anda bende kalktım yavaşça.

"Senin yaptığına belden aşağı vurmak denir."
Aniden bir adımda yanıma gelerek, sinirli şekilde,

"Sana daha öncede anlattım.
O adam benim baba diyeceğim biri değil.
Beni oğlu gibi görmeyen birini, baba olarak göremem. Çocuk peydahlamakla baba olunmuyor zira."

Yüzüme baktı Aslan. Gözlerinde öfkeyle karışık hüzün vardı.
Gözlerimiz bir süre bir birine takılı kaldı.
Sonra aniden yine aynı şeyi yaptı. Yine ama daha kısa süre dudaklarını dudaklarımda hissettim. Ve yine afallamıştım. Sonra hızla çekilerek geriye kaçtı.

"Bunu teselli olarak kabul ediyorum." Dedi gülümseyerek.
Bir daha vurmanada izin veremem. Çenemi seviyorum. Beni yakışıklı gösteriyor. "

Dediğinde sinirle elimi belime attım ama boştu. Yanımda değildi. Toplantıyada silahla girmezdim ki. Kaşlarım çatık sinirle Aslan'a baktım.

Hızlı adımlarla kapıya yöneldiğinde masadaki porselen kalemliği elime alınca hızla kapıyı açtı. Attığım kalemlik kapıda parçalanırken Aslan çoktan çıkmıştı.

Hızla arkasından çıkıp baktığımda asansöre binmek üzereyken gördüm.
Arkasından bağırdım.

"Aslan Karabey. Sen artık bir ölüsün."

Ama umru olmadan asansöre bindi.

Sinirle hırladım arkasından, sana bunu ödetmesini bilirim.
Diyerek arkamı döndüğümde karşımda Kadir ve Dilan'ı gördüm.

Ne oldu bakışı atarken Dilan:

"Efe bey size eşlik etmemizi istedi efendim. "

Ben şüpheyle bakarken telefonum çaldı. Arka cebimden telefonumu çıkarıp ekrana baktım. İkiz 1 yazıyordu. Efey'di arayan.

"Alo Efe.?"

"Patron buraya gelmen gerekiyor."

"Nerdesin, ne oluyor?"

"Oteldeyim. Yavşağın biri lobiyi benzine bulamış burayı yakmakla tehtid ediyor.
Bana kalsa çoktan kafasından vurmuştum. Ama işin ucu boka sarabilir o yüzden önce sana sormak istedim. "

"Bekle hiç birşey yapmayın hemen geliyorum."

Telefon kapatıp. Normal şirket işleri ha Cevher.
Dedim kendi kendime.

"Kadir araba.?"

"Garajda,hazır efendim."

Odama girip ceketimi ve silahımı alıp tekrar çıkarak,

"Gidelim hemen." Dedim.

*****

Nihayet toplantı bitmişti.

Toplantı boyunca onlar konuşup tartışırken benim gözüm yalnızca Cevher'deydi.
Onu görmek için gelmiştim zaten, toplantı umrumda bile değildi.

Ben Cevher'i izlerken,

"Farkındaysan toplantı bitti Karabey."

Dedi. Ayağa kalkarak.

"Farkındayım."

"O halde."

"Okul ile ilgili konuşmam gereken bir şey var."

Tek kaşı havada yüzüme baktı.

"Saat 10 dan beri burda ne konuşuyoruz.
Biraz öncede söyleyebilirdin?"

"O zaman bahanem kalmazdı."

Dedim. Niyetim onunla yalnız kalmaktı.

"Ne bahanesi diye sormayacağım Karabey.
Konu neyse söyle,başka işlerimde var benim."

Dedi yerine tekrar oturarak.

Gözlerim gözlerinde takılı kaldı birsüre. Bu gözler beni iyice kendine esir etmeye başlamıştı.

" Ne söyleyeceksen bir an önce söyle hadi. Okulla ilgili sıkıntı ne?"

Dedi sabırsızca. Bir an önce işine dönmenin telâşı vardı.

Dayanamadım.
"Seni özledim!" Dedim.

Gündüzleri işlerle oyalansamda, geceleri aklımda sadece mavi gözleri ve o dudakları vardı.
Gerçekten iflah olmayacak gibiydim.
Söylediğim şeye sıkıntılı bir bakış attı.

"Ne!?"

"Senin tabirinle söyleyeyim."

Dedim belki daha az kızardı.

"Yediğim halt aklımdan çıkmıyor."

Sonra fısıltıyla devam ettim.

"Dudaklarını özledim."

Onu gerçekten zorluyorsun Aslan bir yumruk daha yiyeceksin. Dedim içimden kendime.

"Yüzsüzlüğün taktire şayan Karabey.
Son konuşmamızda o tetiğe basmalıydım. Şimdi burda böyle yüzsüzce konuşuyor olamazdın o zaman."

"Neden Aslan demiyorsun?"

"Karabey daha iyi.
Araya mesafe koyuyor.

O dediğine gelince. Bir anlık, ve hasta oluşumdan kaynaklı birşeydi. Bir daha asla olmayacak, anladın mı?

"İlk sen öptün, o yüzden bana kızamazsın."

"Ne?
Ne saçmalıyorsun sen?
Yok öyle birşey.
Artık hayal görmeyemi başladın?"

"O gün.
Vurulduğum gün beni neden kurtarmaya çalıştın Cevher Aslan.
Üstelik bana dokunmayı göze alarak."

Bunun cevabını duymak istiyordum. Bana karşı bir şeyler hissediyorsa bilmek istiyordum.

"Bıraksaydın kurtulurdun benden.
Kabul etmesende. Sen de..." Dedim ama sözümü keserek,

"O günkü durum farklı."

İtiraf eder umudum anında sönmüştü.

"Şimdi.
Okulla ilgili birşey varsa söyle.
Yoksa güle güle."

Derin bir nefes alıp geriye yaslandım.

"Öyle olsun.
Şimdilik kapatıyorum bu konuyu." Diyerek meseleye geçtim.

"Sıkıntıya gelince.
Sıkıntı anlaştığınız şirket.
Spor salonu için kullanılacak malzemeler gelmedi.
Gelecek gibide durmuyor. Şirket sahipleri firari,ulaşamıyoruz.

Adamlar sizin ihalenizle bulundu.
Ortakları siz olduğunuz için sorumlulukta sizde.
Adamlara ulaşıp malzemeleri isteyip bize gelmesini sağlayacaksınız.

Bizde bu sayede daha hızlı ilerleyebileceğiz. Zira 6 ay içinde bitirmeyi planlıyoruz."

Sinirli şekilde güldü.

"Ne yani adamlar kaçakmı şimdi."

"Orasını bilmem. Ege bulur diye düşünüyorum."

"Tamam, ben ilgileneceğim.

Aslan...
Doğan ve Kartal'ı ne yaptınız?"

"Onlar mı? Türk polisi ve rus polisi ortak bir çalışma başlattı. Abim Doğan'ı iyi bir benzetip emniyete bırakmış.
Yalnız geri kalan hayatını sakat geçirecek. Abim paketlemeden önce bir bacağını kırmış çünkü."

"Ya sen nasılsın.?" Dedi.

Ne den böyle birşey sormuştu.

"Ben mi.
Anlamadım?" Dedim. Anlamamıştım çünkü.

"Sen yokken baban..."

Dediğinde anlamış oldum.

Kendimi tutamadım. Sinirle ayağa kalktım.
Aynı anda o da kalktı yavaşça.

"Senin yaptığına belden aşağı vurmak denir."

Bir adımda yanına yaklaştım sinirli şekilde,

"Sana daha öncede anlattım.
O adam benim baba diyeceğim biri değil.
Beni oğlu gibi görmeyen birini, baba olarak göremem. Çocuk peydahlamakla baba olunmuyor zira."

Yüzüne mavi gözlerine baktım.
Yine kendimi tutamadım. Bu kadar yakınımdayken olmuyordu. Onun eksenine giripte o dudaklara dokunmadan duramazdım.

Beklenmedik sekilde anîden dudaklarına bastırdım dudaklarımı.
Beklemediği için yine şaşırmıştı.

Ama bu kez hızlı şekilde geri çekildim.

"Bunu teselli olarak kabul ediyorum." Dedim zafer kazanmışcasına gülümseyerek.
Bir daha vurmanada izin veremem."

Veremem çünkü bu kez kırabilecek kadar sağlıklıydı.

"Çenemi seviyorum. Beni yakışıklı gösteriyor. "

Dediğimde elini yine beline attı. Sonrada kaşları çatık sinirle yüzüme baktı. Silâhı yoktu demekki. Şans benden yanaydı.

Yinede güvenmiyordum. Hızlı adımlarla kapıya yöneldim hemen.

Aynı anda masadaki porselen kalemliği eline alınca,
Aslan kaç. Dedim içimden.

Hızla kapıyı açıp çıktığımda kalemlik kapıda parçalandı.
Durmadım asansöre doğru yürüdüm.

Asansör kapısı açılırken saniyelik bir bakış attığımda kapıda,

"Aslan Karabey. Sen artık bir ölüsün."

Diye bağıran Cevheri gördüm.
Ama umursamadım.
Gülümseyerek asansörün garaj düğmesine basıp inmeye başladım.

Bugün başka bir işim yoktu bu yüzden eve dönmeye karar verdim.
Asansör durduğunda inerek parkettiğim arabanın yanına yürüdüm. Kapıyı açarak bindim. Kendimi koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım.
Bu kadına gittikçe daha çok
bağlandığımı hissediyordum.

Cebimden paketimi çıkararak bir dal sigara alıp dudaklarıma bıraktım.
Diğer cebimdeki çakmağı çıkarıp sigaramı yakarak derin bir nefes çektim. Camımı biraz aralayarak dışarı üfledim.
Bir nefes daha çekip bıraktıktan sonra sigarayı dudaklarımda bırakıp sol elim direksiyonda moturu çalıştırdım.

Aynama bakarak geri çıkarken asansörden çıkanları gördüm.

Cevher ve iki adamı hızla çıkarak kendi araçlarına gidiyorlardı.

Daha az önce yanındaydım. Ben buraya gelene kadar toplasam 10 dakika olmuştur.
10 dakikada ne olmuş olabilir de bunlar aceleyle bir yere gidiyor olabilirlerdi. Cevher binerken ceketini toplayınca belindeki silahı dikkatimi çekti. Sıkıntılı bir durum vardı. Araç hareket edince ağzımdaki sigarayı camdan atıp peşlerine takıldım.
Nereye gidiyorlarsa ben de orada olacaktım.

Yarım saat kadar yol aldıktan sonra kendi otellerine geldiler.
Arabadan inip hızlı adımlarla içeri girdiler. Bende inip bir süre dışarda bekledikten sonra içeri girdim.

Lobi müthiş şekilde benzin kokuyordu.
Ne olduğunu anlamak için izlemeye başladım. O sırada etrafına bakarken beni farketti.

Elini alnına bastırarak bir süre kaşları çatık beni izledi.
Onun bana baktığını farkeden Efe'de bana bakmaya başladı. Tek farkla Efe'nin bakışlarında öldürme arzusu vardı.

Efe'ye aldırış etmeden ellerimi cebime sokarak beklemeye devam ettim.

Cevher lobinin ortasına kadar yürüdü.
Dilan ve Kadir arkasında Efe'de yaklaşarak sağında belli bir mesafede durdular.

Karşıdaki dallama,

"Yaklaşmayın lan yoksa yakarım burayı." Dedi elindeki çakmağı sallayarak.

Cevher ellerini cebine sokarak kafasını biraz yana yatırıp konuştu.
Bu hareket ona yakışıyordu doğrusu.

"Efe. Neler oluyor.
Kim bu?"

Dedi lobinin ortasında üstü başı dağılmış elindeki benzin bidonunun bir kısmını etrafındaki koltuk ve masalara boca etmiş kalanını elinde sallayan adama bakarak.

"Bu yavşak
Doruk Soykan.
Mısırlı iş adamı Cafer Soykan'ın yiğeni. Dün gece otele giriş yapmış.
Beyzade bugün otele eskort kızlar istemiş. Bizim emriniz üzere çocuklar izin vermemişler.

Beyefendi izin verilmeyince olay çıkarmış. Odanın altını üstüne getirmiş. Eşyaları camdan aşağı atmış. Sonunda çocuklar dışarı atmak zorunda kalmışlar.
Bu kezde benzin bidonuyla gelip burayı yakmaya kalkışmış.
Neymiş efendim çok masraf yapmış bizde eğlencesine engel olmuşuz. Hem sarhoş hem arsız."

"Sen nerden öğrendin?"

"Yoldaydım şirkete geliyordum. Çocuklar beni arayınca buraya geldim"

"Bu herif tek mi, kuyrukları nerde.?"

"Kuyruklarını bilmem ama amcası düşer birazdan. Türkiye'ye gelmişler. Bu piç de yanlarından ayrılıp özgür gezmeye çıkmış."

Cevher bir adım öne doğru yürüdü.
Bir Cevher'e bir ne yapacağı belli olmayan adama baktım.
Cevher'in ne yapacağını merak ediyordum doğrusu. Böyle durumlarda sakin şekilde en iyi çözümü bulan biriydi.

"Bana bak, Doruk Soykan.
Buraya.... "

Demiştiki arkadan sert bir ses ,

"Neler oluyor burada? "

Dediğinde Cevher hariç hepimiz. Sesin sahibine baktık.
50 yaşlarında bir adam ve kıyafetleri ile arkasında duran korumalara bakılırsa Cafer Soykandı.

"Size söylüyorum."
Dedi tekrar ederek. O sırada Doruk denen ite baktım. Yüzünde pis bir sırıtışla Cevher'e meydan okuyan bakışlar atıyordu.
Amcasına ne kadar güvendiği belliydi.

Cafer kimseden cevap alamayınca yürüyerek yeğeninin yanına gitmek istedi. Ama Cevher'in önüne uzattığı koluyla durmak zorunda kaldı.

Adam önündeki kola bakarak yüksek sesle,

"Sen kim oluyorsun da benim önümü kesiyorsun."

Dediğinde korumaları silahlarını çıkarınca ben dâhil herkes silahını çekip karşısındaki kişiyi hedef aldı.

Gözüm sürekli Cevher'deydi.
Yavaşça yanındaki adama döndü.

" Henüz konuşmam bitmedi Cafer bey. Lütfen bekleyin."

Adamın şaşkın bakışları eşliğinde devam etti.

"Evet Doruk Soykan.
Buraya dün gece giriş yapmışsınız.
Buraya gelen müşterilerimize işlemler sırasında bazı şeylerin yapılamayacağı anlatılır."

Dedi görevli adama bakıp.

Adam başıyla anlattım işareti yapınca geri Doruk'a çevirdi yüzünü.

"Hatta anlayışı kıt olan varsa diye yazılı şekilde ellerine veririz.
Yaptığınız şerefsizlik otel kurallarımıza uygun değil."

"Sen nasıl konuşuyorsun benim yiğenimle."

Diye atıldı Cefer sinirle.

Cevher sessiz ama Cafer'e bakma gereği duymadan dinledi. Sonrada
Doruk'la konuşmaya devam etti.

"Kulağınızı açın ve iyi dinleyin.
Burası sizin uçkurunuza hizmet verecek bir yer değil. O iş için uygun yerler var, burdan çıkınca oraya gidin lütfen.

Şuan itibariyle müşterimiz değilsiniz.
Verdiğiniz zararı görmezden geliyorum. Derhal bu oteli terkedin. "

"Seni adi yosma." Diye hırladı Doruk piçi.
Duyduğum şeyle o an onu öldürmek istesemde karışamazdım.

Cafer duyduğu kelimeyle Cevher'e tekrar baktı. Oda benim gibi Cevher'i erkek sanmış olmalıydı. Ve o bakışları hiç beğenmemiştim.

Cevher elini Kadir'e uzattı. Cevher'in ne istediğini anlayan Kadir cebinde bir çakmak çıkarıp Cevher'e uzattı.

"Burayı yakmayı çok mu istiyorsun.
O halde size yardım edeyim. Benim sadece bir tane otelim yok.
Ama senin sadece bir canın var. " Dedi elindeki çakmağı yakarak şımarık yiğene doğru yürürken.

Cafer anında.

"Dur ne yapıyorsun?" Dedi panik ve öfkeyle.

Cevher Cafer'e dönerek,

"Terbiyesini veremediğiniz yeğeninize terbiye veriyorum."

"Ona yaklaşırsan hepiniz ölürsünüz."
Dedi bu kezde Cafer üstten bakarak.

Cevher bir süre sessiz yerinde durarak Doruk'a baktı. Sonrada arkasını dönerek bize. Şuan herkes eli tetikte bir işarete bakıyordu. Hani göz kırpsa herkes tetiğe basacak kadar gergindi ortam.

Cevher elindeki çakmağı Cefer'in alaycı bakışları eşliğinde söndürüp cebine koyarken aynı anda hızla silahını çekerek Cafer'in yüzüne uzattı.

Tekrar arkasına bakarak.

"Farketmez Soykan.
Burdaki hiç kimse senin adamların kadar yavaş değil. Ölürken başta sende bizimle gelirsiniz.
En sevmediğim şey tehtid edilmektir.
Hiç bir tehdite pabuç bırakmam ben.

Cevher ve Cefer bir süre göz göze bakıştılar Cevher'in geri adım atmaya niyeti yoktu.

Pes eden kişi cafer oldu.

"Adamlarına dönerek indirin silahları.
Bu hergeleyide alıp götürün."

Dedi yeğenini kastederek.
Doruk önce,

"Ama amca," Desede.

"Kapa çeneni."Diyen Cafer'le susarak adamlarla birlikte çıktı.

Onlar çıktıktan sonra herkes silahını yerine koydu.

Cevher Cafer'e dönerek.
"Güle güle Cafer bey. " Diyerek dışarıyı işaret etti.

Cafer bir süre Cevher'e sonrada arkasındaki bize baktı ve hızlı adımlarla çıktı.

Cafer'e arkasından bakan Cevher kaşlarını çatarak bana döndü. Hızlı adımlarla yanıma gelip durdu.

"Sen neden burdasın?"

Sessiz gözlerine baktım Cevher'in.
Sonra kısık sesle,

"Sana bir kez daha hayran oldum Mücevherim."

Dedim ve istemeye, istemeye ordan ayrıldım.

***********************************
Evet Bölüm sonu canlarım Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Loading...
0%