Yeni Üyelik
47.
Bölüm

Y.C 47 Yüzük

@azamet_29_2

Bugün şirkete ikizlerden sonra Kadir ile geldim.
Onlar çok erken saatte gelmiş kendi işlerine erkenden başlamışlardı.

Genelde kapalı garaja girer özel asansörle kendi ofisime çıkardım.

Ama bugün şirketin giriş kapısından girerek bütün katları dolaşıp personeli ve işleri kontrol edecektim.

Arada bir habersiz bunu yaparak personelin çalışma şeklini ve işlerin nasıl yürüdüğünü kontrol ederim.

Boşvermişlik ve tembellik yapanları 1 kere uyarır ikinciye yol veririm.
Bu yüzden istisnalar hariç çalışanlardan memnun kalırım.

Bugünde yine arabayı öne bırakıp, Kadir'le birlikte girişten başlayarak her katı dolaşarak çıkmaya başladım.

3. Kata geldiğimde Efe'yi gördüm.
Yanında da Dilan vardı.
Bana arkası dönük olduğu için bizi farketmemişti.
Kadir seslenecek oldu ama kolundan tutarak izin vermedim.

Rahatsız etmetelim.
Diyerek devam ettim.
Şuan halinden memnun olmalıki Dilan'ın yüzü gülüyordu.

Arkamı dönerek merdivenlere yönelirken,

"Kadir, bence bu ikisi oldu sen nedersin."

"Öyle diyorsanız öyledir efendim."

"Peki sende durum ne?
Varmı güzel bir aday, tanışsak."

Hem yürüyor hem konuşuyorduk.
"Şey.
Büyükler görücü usulü bir kıza gidelim diyor ama ben taraftar değilim."

"Neden?"

"Hiç görmediğim bir kız..."

"Adı üstünde Kadir."

Dedim merdivenleri çıkarken.

"Gör.
Ücü.
Yani görmen için gideceksin.
Hem bellimi olur ilk görüşte aşık oluverirsin."

"Nasip efendim. "

"Doğru nasip bu işler."

Dedim aklıma gelen şeyle.
Sonrada merdivenleri çıkmaya devam ettim.
Bütün katları dolaşıp kendi katıma geldiğimde Kadir'e baktım.

Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.

"Kadir.?"

"Efendim."

"Kondüsyonun düşmüş sanki .
Bir ara koşuyamı gitsek senle." Dedim gülümseyerek.

"Olur efendim."

"Hafta sonu gün doğarken gidelim o zaman."

Dedim ofise yürürken.

"Nasıl uygun görürseniz efendim."
Biz konuşurken genç bir kadını katta bakınırken gördüm.
25 yaşlarında zayıf,uzun üzerindeki pembe elbisesi ve beyaz kabanı ile çok hoş görünüyordu.

Yanına yaklaşarak,

"Birinemi baktınız." Dedim.

"Şey galiba yanlış kata geldim.
Ege beyin ofisini arıyordum."

Genç kadının yüzüne baktım.
Tanıdık geliyordu..

"Siz Yasemin hanım olmalısınız." Dedim.
Yüzüme baktı şaşkın.

"Evet ismim Yasemin.
Tanışıyormuşuz."

"Sayılır buyrun ofisime geçelim.

Kadir.
Ege Beyi çağırırmısın?
Ona misafiri olduğunu söyle lütfen.

Yasemin hanım buyrun ofise geçelim.

Esra bize birer kahve getirimisin lütfen. "

Dedim ve Yasemin'i ofisime buyur edip peşinden girdim.

"Adım Cevher Aslan."

"Siz..
Özge'nin bahsettiği kardeşisiniz. "

"Evet, sizde Dilara'nın ablası Yasemin hanım.
Dilara'yla olan benzerliginizden tanıdım.

"Evet, bildiniz.
Çok memnun oldum. " Dedi Yasemin.

"Bende, buyrun oturun."

Ben koltuğuma otururken Yasemin'de
masanın önündeki koltuğa oturdu.

Az sonra gelen Esra kahveleri bırakıp çıktı.

"Kusura bakmayın sizide rahatsız ettim."

"Önemli değil bu vesile ile tanışmış olduk.
Ege sizden ve pikniginizden bahsetmişti. Özge ve çocuklarla çok eğlenmişsiniz."

Dedim gülümseyerek.
Oysa Ege eve geldiginde sinirinden köpüruyordu.
O hali gözümün önüne geldiği için kahkaha atmak geliyordu içimden ama tuttum kendimi.

"Bende kendisine özel olarak teşekkür etmek için gelmiştim. Bizim için zahmet çekti."

Demiştiki bu sırada Ege:

"Kimmiş lan misafirim."

Diyerek Kadir'e giydirerek geldi. Arkası dönük olduğu için Yasemin'i henüz görmemişti.

Bize dönmesiyle Yasemin'i görmesi bir oldu. Bir bana bir Yasemin'e baktı şaşkın.

"Gel Ege.
Yasemin hanım seni ziyarete gelmiş."

Dedim sinsi bir sırıtışla.
Kapıda duran Esra'yı görünce,

"Esra,Ege Beyede bir kahve lütfen. "

Ege bön şekilde kıza bakarak yaklaştığında, kızda kızaran yanaklarla ayağa kalkarak gülümsedi.
Görünen oki Yasemin Ege'ye karşı boş değildi.

Onları yalnız bırakmak için kahvemide alarak.

"Ege benim çıkmam lazım.
Lütfen siz rahatsız olmayın." Diyerek ofisimden çıktım.

Üst kat merdivenlere yönelmeden önce,

"Esra, ben terastayım. Ofisede kimseyi alma. " Diye tembihledim.

Gençler rahat etsindi.
Sonrada 30 basamaklı merdivene yönelip terasa doğru yöneldim.

Bir kaç adım atmıştımki bir an başım döndü. Duvardan destek alarak bir kaç saniye durarak gözlerimi kapatıp kendime gelmeye çalıştım.
Sanırım tansiyonum düşmüştü.
Bir kaç gündür uykusuzdum o yüzden olmalıydı.
Kendimi toparlayınca basamakları çıkıp teras kapısını açarak çıktım.
Teras katı camla kapalı ve ısıtmalıydı.

Elimde kahve kenara kadar yürüyüp cam kaplamadan şehri izledim.

Havalar iyice soğumuştu.
Her an kar yağacak gibiydi ve kar yağdığı zamanlar burda oturmayı seviyordum. Karanlıkta şehrin ışıklarının yansıdığı kar taneleri izlerken ruhum dinleniyordu

Soğuk havalarda en iyi giden şey olan kahvemden bir yudum aldım.
Sıcak kahve boğazımdan kayarak geçerken elimi cebime sokarak son günlerde yanımdan ayırmadığım siyah kutuyu çıkardım.

O günden bu yana 15 gün geçmişti.
O zamandan beride Aslan ile ne konuşmuştum ne görüşmüştüm.
Buna rağmen o gece bana söyledikleri,dokunuşu sürekli zihnimi meşgul etmeye devam ediyordu.

Bu yüzdende 15 gündür doğru düzgün uyuyamıyor doğru düzgün bir şey yiyemiyor oluşum bir yana neden böyle olduğumuda anlamıyordum.

Ben bu kadar takıntılı biri değildim, ama son günlerde aklımı toparlamakta ve işime odaklanmakta zorlanıyordum.
Bazı randevularımı bile unuttuğum için ya Esra ya Ege hatırlatıyordu.

Kahve fincanını önümdeki yüksek sehpaya bıraktım.
Siyah kutuyu parmaklarımın arasına alarak açıp içindekine bir kez daha baktım.

Aslan'ın sözleri hâlâ kulaklarımdaydı.

"Bunu parmağında görmeyi dört gözle bekleyeceğim."

Bu yüzüğü parmağımda görmek istiyordu. Bu onu kabul edişim demekti.
Peki ya ben.
Ben istiyormuydum.
Kafam karma karışıktı.
15 gündür içimdeki çatışmayı bastırmaya çalışıyor, bir türlü sonuç alamıyordum.

İçimdeki kadın ve ruhumdaki erkek uyum içinde yaşarken şimdi birbirlerini vurmak istiyordu sanki.

Elimdeki kutunun içinden yüzüğü çıkarıp iki parmak ucumla tuttum.
Üzerindeki Aslan kabartmasını inceleyerek baktım. İnce bir hesapla almıştı bu yüzüğü uyanık Aslan.
Benim soyadım, onun da adının somutlaşmış şekliydi Aslan arması.

Aslan'ın bu kadar inatçı olmasına kızsamda azmi ve geri adım atmayışı hoşuma gidiyordu doğrusu.
Yüzüğü incelerken arkamda duyduğum seslerle geriye dönüp baktım.

Efe ve Ege gelmiş arkamdaydılar.
Yüzüğü kutuya koyarak cebime koydum tekrar.

"Ooo....
Yakışıklı ikizler...
Hayırdır.
Kız arkadaşlarınızı yollayıp benimle kahve içmeyemi geldiniz."

Dedim.Elime aldığım kahvemi işaret ederek.

"Gelin, oturun."

Ben koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak oturunca ikizlerde karşıma geçip oturdular.

"Ee.
Anlatın bakalım."

Efe rahat şekilde.

"Bizimi izledin patron."

Dedi gülümseyerek.
Onun bu hâline seviniyordum.
Sonunda aramız eskisi gibi olmuştu.

"Tabiki hayır, kimseyi izlemem.

Katları kontrol ederken yanınızdan geçtik Kadir'le. Dilan ile birbirinize yakışıyorsunuz bence. Eskilerinde dediği gibi, aynı topraktan yaratılmışsınız.
Muhabbet koyuyduki bizi fark etmediniz. Kızın yüzüde gülüyordu ne diyorduysan artık. "

Dedim gülümseyerek.

"Her neyse ne zaman ilerleyeceksiniz?"

"Şimdilik yemek teklif ettim.
Akşam yemeği için restaurant ayarladım hafta sonuna."

"Evet budur işte. Aslanım Efe."

Dediğimde gülümsedi.
Sessiz duran Ege'ye baktık.

"Ege?" Dedim.
Ama duymadı.

Efe Ege'yi omuzuyla dürtünce afallayrak bana baktı.

"Ne?
Bir şeymi dedin patron."

"Demeye gerek kalmadı Ege.Anladım.

Efe, bu Ege'de olmuş."

"Nasıl yani."

"Ana okulu öğretmeni Yasemin hanım vardıya, Ege'yi özel olarak ziyarete geldi bugün."

"Öyle mi?
Ege,ne iş."

Dedi Ege'ye bir omuz daha atarak.

"Ya ben anlamadım ki.
Kızın yanına bir kere gittim oda bizim geveze Özge yüzünden.
Kızda o gün için teşekküre gelmiş."

"Ne güzel işte. Arayı sarmaya çalışıyor kız. Sende biraz yardımcı ol."

"Yapma patron neye yardımcı olayım.
Kızın yardıma falan ihtiyacı yok valla.
Uyanık çıktı. Kahve içmek için davet etti beni."

Dediğinde Efe ile aynı anda,

" Oooo." Dedik.

"Yasemin hızlı çıktı desene.
Sana kalsa yaz gelsin diye beklerdin.
Aferin kıza gözüme girdi."

Dedim sesli şekilde gülerek.
Efe:

"Madem sorgu yapıyoruz.
Sıra bizde patron."
Dedi.

"Ne sırası?"

Ege:

"Hadi ama patron. Anlat.
15 gündür bulut gibi geziyorsun hem evde hem burda.

Yemiyor içmiyor doğru düzgün uyumuyorsun.
Seni darlamayalım diye sormadığımıza bakma.

O Aslan otelde seninle ne konuştuysa o günden beri çok dalgın ve düşüncelisin. Sana sormuyoruz diye kör de değiliz."

Efe:

"Ne saçmaladı o Kara Aslan'da kafan bu kadar takıldı."

"Ooo..
İkizlerin çapraz sorgusuna düştüm desenize.
Haksızlık sizin yaptığınız. İkiye karşı bir." Dedim alaycı şekilde.

Efe:

"Ciddiyim patron.
Sıkıntın ne!
Yapabileceğimiz bir şey varsa söyle."

Bir süre elimdeki fincana bakarak sessizce bekledim.
Soğuyan kahvemden küçük bir yudum daha alırken söylemek ile söylememek arasındaki köprüde bir ileri bir geri yürüyerek gidip geldim.

Sonra,
"Aslan bana meydan okudu." Dedim.

Söylediğim cümleyle ikiside anında sinirle yerlerinde doğruldu.
İkisininde gözlerin de öfke vardı.

"Nasıl meydan okudu?"

Dedi Efe bütün siniriyle.

Ege:
" O kim oluyorda sana meydan okuyor? Ne sanıyor kendini?"

Efe:
"Rahat dursun gebertirim onu!"

Başımı kaldırıp bir Efe'ye bir Ege'ye baktım.

Bu ikisi benim iki kolum iki kanadım gibiydi her zaman. Ve bunu bir kez daha hissettirmişlerdi.

"Sakin olun çocuklar.
Anladığınız gibi bir şey değil."

Dedim. Kendimde sakin şekilde,hâlâ elimdeki fincana bakıyordum.

"Peki ne patron!" Dedi Ege.

Elimi kararsız şekilde cebime sokarak siyah kutuyu çıkardım.
Kapağını açarak ortadaki cam sehpanın üzerine bırakıp başımı kaldırıp yüzlerine baktım.

İkiside şaşkın kutuya bakıyordu.
Soğuk kahvemden bir yudum daha alırken Ege geriye yaslanarak,

"Vaaayy..." Dedi.

"Kara Aslan'a bak sen.
Bu kadarınıda beklemiyordum.
Seviye atlamış beyimiz. Gerçektende meydan okuma bu."

Efe'ye baktım. Sessiz ve öfkeliyliydi.
Bir süre sadece kutuya baktıktan
sonra geriye yaslanıp derin bir nefes çekti gözlerini kapayarak.

"Bunu takmamı dört gözle bekliyormuş.
Takarsam teklifini kabul etmiş olacağım."

Efe gözlerini bana çevirdi.
"Onun ne düşündüğünü siktir et.
Sen ne düşünüyorsun?
Önemli olan senin düşüncen."

Bir kaç saniye önüme baktıktan sonra,

"Ben 15 gündür düşünmeye çalışıp başaramıyorum. 2 ileri gidip,1 geri geliyorum.
Aslan holding'i Hasan Aslan'ı ve Cevher Aslan'ı , sizleri düşünüp duruyorum.

İçimdeki Cevher ve Cevher Aslan birbirini kurşunlamak istiyor.

Efe:

"Cevher..." Dedi.
Gözleri gözlerimide geçmiş ruhuma konuşuyordu sanki.

Nadiren, kalbinden geçenleri konuşurken kullanırdı adımı Efe.
Devam etti bakışlarını çekmeden.

"Cevher Aslan, Cevher'in kalkanı.
İş dünyasındaki insanlar seni Cevher Aslan olarak görsede biz seni hep Cevher olarak görüyoruz.

Cevher kim olursa olsun, ne düşünürse düşünsün, ne yaparsa yapsın Cevher Aslan'da, Efe Aslan'da, Ege Aslan'da her zaman Cevher'in yanında olacak."

Ege:

"Sen kalbini dinle patron.
O Kara Aslan'dan hiç hoşlanmasakda sana verdigi değer su götürmez bir gerçek."

Efe:

"Seninde ona ne kadar değer verdiğini, ölecek diye nasıl korktuğunu bizzat gördük.
Senin de kıymet verdiğin belli yani.

Bu adamla baş ederim diyorsan bizde senin hatrına katlanırız o Kara Aslan'a."

İkisi konuşurken bir Efe'ye bir Ege'ye
baktım.
İki ayrı insan nasıl aynı metini okur gibi konuşur anlayamıyorum. İkiz olmanın özelliklerinden biri olsa gerek.

"Siz bir metin yazıp paragraflarımı ezberlediniz."

Dediğimde birbirlerine bakma gereği bile duymadan Efe sağ Ege sol elini yumruk yapıp tokuşturdu.

Hallerine gülümsedim.
"Teşekkür ederim çocuklar...
Sağolun."

O sırada Esra gelince hepimiz ona döndük. Bize iş getirmişti belliki.

"Efendim Tolga Taşhan sizinle telfonda görüşmek istiyor.
Ne söylememi istersiniz."

"Tamam birazdan geliyorum." Dedim kutudaki yüzüğü alarak.

"Efe bey güvenlik müdürü sizi arıyordu.

Ege bey sizinde beklediğiniz mallar depoya inememiş belgelerde sıkıntı varmış."

"Bizim konuşma burda biter patron," Dedi Ege.

"Tamam hadi işlerin başına."

Dedi Efe, Ege ile beraber önden giderek.

Bende arkalarından ayağa kalktım.
Elimdeki yüzüğe bakarken Efe anlık bana baktı.
Gülümsedi sonra, ve arkasını dönerek devam etti yürümeye.
Önden gitmişlerdi çünkü karar vermeye çalıştığımı fark etmişlerdi.

Tek başıma bir kaç dakikaya daha ihtiyacım vardı biliyorlardı.
Hayatımın kararı parmaklarımın ucunda bana bakıyordu.
Derin bir nefes alıp verdim.

"Aslan Karabey, tek hakkın var !"

Dedim Aslan kabartmalı altın yüzüğü sağ elimin yüzük parmağına geçirirken.
Sonrada merdivenlere yürüdüm.
Aşağı baktığımda Efe ve Ege merdivenlerden inmiş ofise doğru yürürken arkalarından inmeye başladım.

Ama aynı baş dönmesi ile durmak zorunda kaldım. Sanki koca bina bir girdap olmuş dönüyor gibi hissettim ve bu sefer geçeceğe benzemiyordu.

Tutunmak için duvara uzatırken boşta kalan elim ve kararan gözlerimle kendimi basamaklardan düşerken buldum.
Sonrasında başımda hissettiğim acıyla yüz üstü yerdeydim.
Efe ve Ege'nin seslerini duyuyordum.
Ama uzaktan ve uğultulu geliyordu.
Sonrası karanlık.

*****
Patronun terasta olduğunu duyunca Ege ile birlikte terasa çıktık.
Patron tek başına kahve içerek manzara izliyordu.

Bizi görünce,
"Ooo....
Yakışıklı ikizler.
Hayırdır.
Kız arkadaşlarınızı yollayıp benimle kahve içmeyemi geldiniz."

Dedi şaka yollu.
Birlikte oturup bir süre benim ve Ege'nin kız arkadaş konusuyla kafa buldu.
Sonrasında sıra bize geçti tabi.

Neden 15 gündür sıkıntılı olduğunu sordum.
Cevabıyla şok olduk.
Aslan Karabey Cevher'e bir yüzük vermişti meğer.
Yani bir teklifte bulunmuştu.
O gece otelde Cevher'i asansöre çekiştirerek götürürken bunu planlıyordu demekki. Cevher'in kafasını meşgul eden şeyde buydu.

Cevher'e ne düşündüğünü sordum.
Önemli olan onun hisleri ve kararıydı.
Cavabı ne olursa olsun her zaman yanında olacağımızı söyledik Ege ile.

Bu onu birazda olsa rahatlatmıştı.
Çünkü Aslan'ın teklifini düşünürken bizimle ilgili kaygıları vardı bu her halinden belli oluyordu.

Esra'nın gelişiyle Cevher ile olan konuşmamızda bitmiş oldu.

Cevher'in hâlâ düşünceli olduğunu görünce bir karar verebilmesi için onu yalnız bırakmak adına işleri toparlamak üzere önden biz kalktık.

Terastan çıkarken bir an arkama dönerek elindeki yüzüğe bakan Cevher'e baktım.

Cesaret vemek için gülümsedim.
Mutlu olmak sonuna kadar onunda hakkıydı. Eğer o Aslan denen adam bunu ona sağlayacaksa bizde ona katlanacaktık. Sevmesekte.

Tekrar merdivenlere dönerek inerken Ege:

"Ne diyorsun bu işe." Dedi.

Merdivenleri inmiş ofise dönerken,

"Cevher mutlu olacaksa benim için sakıncası yok."

Dedim terasa dönerek.
Ama aynı anda Cevher'i merdivenlerin başında gördüm.
Eli ile başını tutuyordu.
Halini beğenmedim bir terslik vardı kötü görünüyordu.

Yanına gitmek için bir adım atmıştımki birden sendeleyip merdivenlerden düştü. Hızla yanına geldik.

"Cevher!" Dedim korkuyla.
Sırt üstü çevirdiğimde alnından akan kanla korkum dahada arttı. Başını çarpmıştı ve kanıyordu. Kendinde değildi.

"Cevher!
İyimisin?
Cevher cevap ver lütfen!
Cevher!"

Hiç kıpırdamıyor cevap vermiyordu.
Esra koşarak,

"Cevher Hanım!
Efe bey ne oldu?"
Desede aldırmadan yanımdaki Ege'ye,

"Çabuk asansörü çağır."

Dedim Cevheri kucağıma alırken.

Ege koşarak asansöre giderken bende Cevher ile yanına geldim. Açılan kapıyla hemen binip düğmeye bastık.

Aşağı inerken kucağımdaki Cevher'e baktım.
Beti benzi atmış iyi görünmüyordu.
Garaja inen asansörden önce Ege, çıkarak arabaya koştu.

Aracın kapısını açar açmaz Cevher kucağımda arka koltuğa binerken Ege direksiyona geçerek motoru çalıştırıp gaza bastı.

Hastaneye doğru ilerlerken kapı kolundaki mendil kutusundan bir kaç tane alıp alnına bastırdım.
Bu sırada gözlerini araladı.
Bana bakarak,

"Efe." Dedi kısık sesiyle.

"Cevher? Nasıl hissediyorsun?"

" Ne oldu?"

"Merdivenden düştün. Hastaneye gidiyoruz. Kıpırdama Tamam mı?"

Dediğimde gözleri tekrar kapandı.
Hastane aciline gelir gelmez cevher'i alarak içeri girdim. Müdahale odasına geldiğimizde yatağa bıraktım Cevher'i.
Gelen doktora merdivenden düştüğünü ve başını çarptığını söyledim.
Hızlı bir muayeneden sonra,

" Önce MR çekelim." Dedi.

Kolu içinde röntgen gerek dediğinde farkettim kolunu.
Bileğinin şekline bakılırsa sağ bileginde kırık vardı.
Doktor hemşirelerinde yardımıyla Cevher'i odadan çıkararak MR ve Röntgen için götürürken sadece arkasından baktık.
Ege endişeli,

"Ne oldu birden."

"Bilmiyorum.
Kaç gündür kendine dikkat etmiyor. Olacağı buydu."

Ege ile koridorda ileri geri yürüyerek Cevher'i beklerken hiç yapmayacağım
bir şey yaparak Aslan Karabey'i aradım.

Madem Cevher'e karşı hisleri vardı oda burda olmak isterdi.
O halde gelmeliydi.

Telefon çalmaya başladı.
Bir kere,iki kere derken üçüncüde açtı.

"Alo Aslan Efe?
Bu ne supriz.
Aramanı neye borçluyum."

Bu adam şuan burda olmadığı için gerçekten şanslıydı.
Yoksa bu alaycı konuşmalarını burnunun üzerine bir kafa atarak ödetirdim.
Sakin kalmaya çalışarak,

"Kara Aslan bey." Dedim dişlerimin arasından.
Cevher'i hastaneye getirdik buraya gel."

Anında sesi değişti Aslan'ın.

"Ne? Ne hastanesi?
Hangi hastane?
Cevher'e bir şeymi oldu?
Konuşsana.!"

"Konum atıyorum diyerek kapattım."

Bu adama alışana kadar çekeceğim vardı anlaşılan.
Hastanenin konumunu Aslan'a yollayıp beklemeye devam ettik.

20 dakika sonra doktor göründü.
Anında yanına gelip kolundan tutarak,

"Nasıl?" Dedim korkuyla.

"MR temiz korkulacak bir şey yok. Alnındaki yaraya pansuman yaptık.
Kolundaki kırığı arkadaşlar alçıya alıyor ve kan sonuçlarını için bekliyoruz. Sonuçlar çıkınca tekrar görüşelim.
Alçıdan sonra odaya alacağız.
Başını çarptığı için ilk 24 saat gözetim altında kalması gerekiyor."

Rahat bir nefes alarak şükrettim.
"Sağolun doktor."

"Rica ederim."

Bir süre sonra hemşire gelerek Cevher'i kattaki odaya aldıklarını söyleyince bizde hemşire ile Cevher'in olduğu odaya çıktık.

Biz odaya girerken içerdeki hemşire serumu takıyordu.
İşi bitip çıkarken,

"Birazdan kendine gelir geçmiş olsun." Dedi
Cevher'in yanına gelip yüzüne baktım. Beyaz saçlarının yüzüne düşen bir tutamını yavaşça kenara çektim.

Ege:
"Yüzü yorgun görünüyor." Dedi.

Yükü çok, yüzü yorgundu gerçektende. Şuan uyuyor oluşu bile yüzündeki yorgunluğu gizleyemiyordu.

Alnındaki bandaja ve kolundaki alçıya baktım. O an sol yanımda bir sızı hissettim.
Sonra parmağındaki yüzüğü gördüm.
Kararını vermişti.
Aslan'a bir şans veriyordu bu yüzüğü parmağına takarak.

"Cevher.!" Diyen Aslan'ın sesiyle kapıya döndük.
Aslan kapının önünde nefes nefese kalmıştı.
Cevher'e gerçekten değer veriyordu bu Aslan.
Hızla yanıma gelerek,

"Ne oldu?
Neyi var? " Dedi.

Ege:
"Merdivenlerden düştü."

"MR'ı temiz ama kolunda kırık var.
Birazdan kendine gelir Dedi hemşire."

Dedim.

Odadan çıkacakken durup kolunu tuttum. O anda bakışları beni buldu.

"Verilen şansı iyi değerlendirirsin umarım." Dedim ve çıktım. Arkamdanda Ege çıktı.

*****

Bugün şirkete gitmeyip evde kalmıştım.
Yine.
Abim dönmeden önce işi son asmalarımdı bunlar.
15 gündür doğru düzgün işe gitmemiştim. Hemen her gün Cevher'in beni arayıp bana bir cevap vereceğini düşündüğüm için bir türlü işe konsantre olamıyordum.

Sadece şantiyeye gidip geliyordum o kadar.
Elimde telefon yanimda Kara ile yine zaman öldürürken duyduğum arama sesiyle ekrana odaklandım. Arayan Efe idi.
Bu adamla konuşmayı sevmiyordum.
O benden bende ondan pek hoşlanmıyorduk.
Yinede açtım.

"Alo Aslan Efe?
Bu ne supriz.
Aramanı neye borçluyum."
Dedim birazda alaycı şekilde.

"Kara Aslan bey."

Dedi Efe
Siniri sesinden belliydi.

"Cevher'i hastaneye getirdik buraya gel."
Dediğinde anında ayağa fırladım.

Korkuyla,
"Ne? Ne hastanesi?
Hangi hastane?
Cevher'e bir şeymi oldu?
Konuşsana.!"

Ona birşey olmuş olma ihtimali bile canımı yakmaya yeterde artardı.

Efe konum atıyorum diyerek telefonu kapattığında onu yumruklamak istedim.
Hemen evden çıkarak bahçedeki arabama koştum.
Bu sıradada konum geldi. Hastanenin nerde olduğuna bakıp gaza bastım.

Yarım saatlik yolu nasıl geldim hiç hatırlamıyorum.
Hastaneye girer girmez ilk iş Cevher'in olduğu odayı öğrenip asansöre koştum.
Kata gelip odayı bulana kadar kalbimin atışı 10 kat artmış ,göğüs kafesimi zorluyordu.
Odaya gelir gelmez

"Cevher." Dedim kendime engel olamayarak.

İçeri baktığımda cevher yatakta uyuyordu. Efe ve Ege'de yanındaydı.

Yanlarına gelerek'

"Ne oldu?
Neyi var? " Dedim

Ege:

"Merdivenlerden düştü." Dedi.

Efe:

"MR temiz ama kolunda kırık var.
Birazdan kendine gelir Dedi hemşire."
Dedi.

Odadan çıkarken durup kolumu tutarak bana baktı. Bakışları çok fazla ciddiydi.

"Verilen şansı iyi değerlendirirsin umarım."

Diyerek iki kardeş arka arkaya çıktılar odadan.
Ne demeye çalıştığını anlamasamda üzerinde durmadım.
Cevher'e döndüm. Uyurkenki yüzünü izledim.
Odadaki sandalyeyi yatağın yanına çekip oturdum. Alnındaki bandaja baktım önce. Düşerken çarpmış olmalıydı. Sonra kolundaki alçıya çevirdim gözlerimi.
Parmağında gördüğüm şeyle anında ayağa fırladım. O kadarki sandalye geriye düşecekken tuttum, uyanmasından korkarak.

"Takmış..."

**********************************

Evet canlarım bölüm sonu.
Yeni bölümlerde buluşmak üzere.

Lütfen oyları ve yorumları unutmayalım.
Böylece daha çok kişiye ulaşır hikayemiz.

Hepinizi seviyorum.

 

Loading...
0%