Yeni Üyelik
54.
Bölüm

Y.C 54 Karar

@azamet_29_2

 

Sadece Cevher ve küçük kız vardı uyuyan. Yavaşça yanlarına yaklaşarak hemen yanındaki yatağa oturdum.

 

Yüzü kendine dönük kız sol kolunun üzerinde yatıyordu.
Cevher'in sağ eli küçük kızın belindeydi. Kızı göğsüne basmış çok güzel uyuyordu. İster istemez parmaklarında , verdiğim yüzüğü aradı gözüm.

 

Ama yoktu.
İki elide boştu. Benim ölsemde çıkarmayacağım dediğim yüzük onun parmağından çok kolay çıkmıştı belliki.

 

*****
3 saattir Aslan'ın yanında sinirle odayı turluyordum.
Efe ve Ege, Asım ile birlikte adamları basmaya giderken ikizler ve Aslan yüzünden gidememiş, burda kalmıştım.
Kolumdaki alçı gibi sudan bir bahaneyle üçü aynı anda karşıma dikilmiş gitmeme izin vermemişlerdi.

 

Onların ardından Aslan fenalaşmış yeniden serum takılıp açılan dikişin yenisi atılmıştı.
Yarım saat önce de Efe arayıp,

 

" Herşey yolunda sorun yok. Adamları aldık" Dedi.
Çocuklarla ilgili rahatlamıştım.
Ama yaptıklarının siniri yerli yerinde duruyordu. Nasıl bana karşı gelebildiler anlamıyordum.

 

Aslan'a bakıp odadan çıktım.
Kapıda bekleyen adamıma,

 

" Arabanın anahtarını ver.
İçerdeki aptala dikkat edin."

 

Diyerek arabanın anahtarınıda alıp, kolumdaki alçıyı çıkarttırmak için aşağı indim.
Doktor önce.

 

" Kemik tuttuysa alçıyı alırız yoksa biraz daha kalacak."

 

Diyince önce röntgen çekildi.
Doktor röntgene bakıp,

 

" Kemik tutmuş.
Ama hâlâ hassas." Dedi.
Geçiçi bir sargı yapmak üzere alçı kesilerek sargıya alındı.

 

En azından hafifti.
Alçı alındıktan sonra hastaneden ayrılarak parktaki aracı anahtardaki alarmla bulup bindim.
Biraz çıkıp aklımı dağıtmam gerekiyordu. Yoksa sinirimden çatlayacak gibi hissediyordum.

 

Motoru çalıştırıp parktan çıktım. Hastanenin önündeki ana yola karışıp bir süre araba kullandım.
Şuan nereye gideceğimi bilmediğim için düşündüm, düşündüm.
Sonunda sahile gitmeye karar verdim. 1 saatin sonunda sahil kenarına gelmiş denize çevirdiğim arabada karanlık denizi izlemeye başlamıştım.

 

Olanları yaşadıklarımı, Aslan'ı, bana verdiği yüzüğü,parmağıma bakarak düşündüm.
Hata yapıp yapmadığımı düşündüm.
Değişip değişmemeyi düşündüm.
Ne yapacağıma karar vermem gerektiğini düşündüm.
Ellerimi direksiyona koyup başımı direksiyona yasladım.
Aklımı toparlamaya çalışıyordum ama o kadar dağınıktı ki neresinden tutsam elimde kalıyordu.

 

Aslan'ın kolumdan tutup,

 

" Gidemezsin diyişi benim yaptığım bir şeye engel oluşu, verdiğim kararı sorgulamama sebep oluyordu.

 

Ben bu engelleri bu sorguları parmağıma taktığım yüzükle kabul etmiştim. Fakat doğru mu yaptım bunu bilemiyordum.
Gözlerimi kapatıp birazcık uyumak için ellerimin üzerine koydum alnımı.

 

Ama kafamdaki sorular uykumu tekme tokat kovuyordu.
Pes edip çenemi ellerimin üzerine koyarak karanlık denizi izledim.

 

İzledim... izledim...
Düşündüm.
Cevher, Aslan sana aşık.
Hemde suyunu çıkaracak kadar.

 

Her işine karışacak kadar.
Her şeyi bilmek isteyecek kadar.
Her hareketini sorgulayacak kadar.
Bundan sonra her şeye karışacak...

 

Ama sevecekte.
Sana kızacak kadar.
Bağıracak kadar.
Engel olacak kadar sevecek.

 

Orda araba içinde öylece oturdum.
Düşündüm. Sadace düşündüm.

 

Hem bedenim hem ruhum gerçekten yorgunken, düşünmek daha da yoruyordu beni.
İki gündür doğru düzgün uyumuyor yemiyor içmiyordum.
Buna rağmen yinede sabaha kadar uyuyamadım. Sadece karanlıkta denizi izledim ve düşünmeye çalıştım.

 

***
Sonunda gün doğmuş denizin üzerinden sarı ışıkları bütün şehri aydınlatmıştı.
Arabanın kapısını açıp kendimi dışarı bıraktım. Sabah soğuğu, durgun deniz, martılar.
Güzel bir sabahtı. Kollarımı iki yana açarak derin bir nefes çektim.
Gökyüzü sabah kızılı renginde, açık ve aydınlıktı.
Arkamdan gelen simitçi ve yanında gezen çaycıyla midem guruldayarak kendini belli edince, bir simit ve bir kağıt bardak çay alıp deniz kenarındaki banka oturup sakin denizi izlerken simitten bir ısırık aldım.

 

Çayı içip simitin yarısını yedikten sonra kalan yarısını martılara atıp birkaç dakika daha oturduktan sonra kalkıp arabama yürüdüm.

 

Kapıyı açıp koltuğa oturmadan önce gözümün görebildiği bütün manzarayı izledim.

 

Karar vermeliydim.
Karar ver.
Geleceğine karar ver Cevher.
Dedim ve koltuğa oturup motoru çalıştırıp direksiyonu caddeye kırdım.

 

Şu an hastaneye dönmeyi ya da şirkete gitmeyi hiç istemiyordum. Bir iki gün daha sakin kafayla düşünmeye ihtiyacım vardı.

 

Nereye gidebileceğimi düşündüm. Sahile yakın kuytu bir pansiyonda kalmaya karar verdim.
Günü ve geceyi orda geçirdim.
Kendi evimden başka yerde kalamasamda evede gitmeyi istemediğim için burayla idare ettim.
Tabi yine uykusuz kalarak.
İkinci sabah pansiyondan çıkışımı yapıp tekrar arabamın yanına döndüm.

 

Tam binecekken yol kenarında gördüğüm çocuklar aklıma o günü o yeri o anıları getirdi.
Arabaya binip direksiyonu yetimhaneye kırdım.
Uzun zamandır görmediğim Nigar Hanım'ı çocukları ve yetimhaneyi görmek istedim. Terapi gibi geliyordu orası bana.
Bir saat kadar sonra yetimhanenin önüne park etmiş, eski binayı izliyordum.
Eskiden sık sık gelirken uzun zamandır buraya gelememiştim.
Eminim çocuklar büyümüştü. Bazılarını aileler almıştır.
Bazı odalar yenilenmiş bazı yataklar değişmiştir. Bazı çocuklar yatağını değiştirmiş eski yataklara yeni çocuklar gelmiştir.
Burada bu iş böyle yürüyordu.
Evlat edinilen çocuklar yatakları boşaltır yeni gelen çocuklar o yataklara yerleştirilirdi. Bu sırada bazı çocuklar boşalan yapraklarla yer değiştirirdi. Kimi pencere önüne yakın olmak ister kimi duvar dibini.
Böyleydi bu iş.

 

Polisler beni getirip buraya bıraktığında da böyle olmuştu.
İkizler getirilip buraya bırakıldığında da yine böyle olmuştu.
Arabadan inip kapıyı kapatıp binaya doğru yürümeye başladım.

 

İlk gün polis ablanın elinden tutarak girmiştim bu kapıdan.
O ilk günü hiç unutmadım.
İki gözüm iki çeşme ağlayarak polis ablanın ellerine sarılmıştım.
Çünkü hastaneden çıktıktan sonra tuttuğum ilk eldi o. Sıcaktı güven veriyordu. Ölüm korkumu alıyordu.
Çünkü annemin öldüğünü görmüştüm. Kardeşlerimin öldüğünü görmüştüm.
Ölüm hep yanımdaymış gibi hissediyordum.
Sonra o eli tutmuştum ve hep elimi tutacak sanmıştın.
Ama öyle değildi.
Sonunda yalnızlıkla ve yalnız kalmakla yüzyüze geliyor, küçük de olsa insan.

 

Binanın önüne geldiğimde kapı açıldı. Nigar Hanım karşıladı beni.

 

" Cevher'im güzel kızım hoşgeldin. Buyur gel odama geçelim."

 

Birlikte Nigar Hanım'ın odasına geçtik Eski müdürden sonra Nigar Hanım yeni müdürdü artık.
O çocukları, çocuklarda o'nu seviyordu. Zaten uzun yıllardır burada çalışıyordu bütün işleri ve nasıl döndüğünü ezbere biliyordu.

 

" Cevher' im hayırdır.
Uzun zamandır gelmiyordun.
Yanlış anlama gelmen beni çok memnun etti.
Seni ve bize yaptığın yardımları hiç unutmuyoruz ama böyle aniden gelince sanki kötü bir şey olmuş gibi hissettim, İnşallah kötü bir şey yok değil mi kızım.?"

 

" Hayır Nigar Hanım kötü bir şey yok. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Aklıma bura geldi. Hem ziyaret edeyim hem çocukları göreyim hem de biraz kafamı dinleyeyim istedim. Sakıncası yoktur umarım.
Yani sizi rahatsız etmezsem. "

 

" Estağfurullah kızım olur mu öyle şey.? Ne zaman istersen gelebilir, ne kadar istersen kalabilirsin.
Misafir odamızda var burada biliyorsun."

 

" Sağolun Nigar Hanım.

 

Sakıncası yoksa kaldığım odada kaldığım yatakta biraz uyuyabilirmiyim."

 

" Tabiki kızım zaten biliyorsun yerini. İstersen hemen çıkıp dinlen sen bilirsin."

 

Nigar hanımla birlikte odadan çıkıp eskiden koşarak inip çıktığım basamakları ağır ağır çıkarak eski odamın önüne geldik.

 

Elimi kapıya uzattığımda küçük Cevher elimi tuttu sanki.
Titreyen elimle kapının kolunu indirdim.
Ardına kadar açılan kapıdan gördüğüm yatakta küçük, yaramaz, pasaklı, saçı başı dağınık, diğer çocuklardan uzak durmaya çalışan yatağında dizlerini karnına çekmiş oturan Cevher'i görür gibi oldum.

 

Yine ağır adımlarla ilerledim.
Yatağın yanına kadar gelip elimi üzerinde gezdirdim.
Derin bir nefes alarak üzerine oturdum.
Sol yanımdaki sızı geçmişimle arama bir köprü kurdu.

 

Kapıda bana bakan Nigar Hanıma baktım.
Gülümsedim.

 

" Sen rahatına bak kızım."
Dedi çıkarken.
O sırada odaya küçük bir kız çocuğu girdi. Ağlıyordu.

 

Nigar hanımda peşinden girdi.

 

" Fidan kuzum neden ağlıyorsun."

 

" Benimle alay ettiler." Dedi elleri gözlerinde ağlarken.

 

"Annem yok diye."

 

Dedi.
Oysa çoğunun annesi yoktu burdaki çocukların.
Ama yinede bazen çocuk aklıyla diğer çocukların kalbini kırıyordu bazı çocuklar. Bizde yaşamıştık aynı şeyleri.

 

Nigar Hanıma baktım.

 

"Hikayesi ne.?" Dedim.

 

" Fidan taşradan geldi.
Hikayesi seninkine çok benziyor.
Hem annesi hem babası..."

 

Dediğinde elimi kaldırıp devam etmesine izin vermedim anlamıştım.
Sonra saçları dikkatimi çekti. Sol tarafının bir kısmı beyazdı. Benimkiler gibi.
Kendimi gördüm Fidan'da.
Sonra sustu.
Bana baktı sulu gözlerle.

 

" Sen kimsin?
Neden yatağımda oturuyorsun."

 

Dedi ıslak yanaklarıyla.

 

" Adım Cevher.
Çok uykum geldi.
Bende burda uyumak istedim.
Ama seninse ben diğerine geçerim. "

 

" Hayır geçme uyu.
Ama bir şartla."

 

" Hımm.
Demek şart.
Neymiş şartın."

 

" Bende yanında yatabilirmiyim.
Ben uyurken üşüyorum.
Annemle uyurduk hep, annem sıcaktı. Onun yanında hiç üşümezdim.
Ama o öldü. Ben... ben hep üşüyorum artık."

 

Dedi. Yeniden ağlamaya başlayarak.
Nigar:

 

" Fidan' cım.
Misafirimizi rahatsız etmesek dinlense.."

 

" Rahatsız etmem söz."

 

"Nigar hanım sorun değil.
Madem bu kadar çok istiyor birlikte uyuruz Fidan'la. "

 

" Ama. Eminmisin kızım."

 

" Evet."

 

" Teşekkür ederim." Dedi Fidan bana sarılarak.
Bu kız çok sıcak kanlıydı.
Beni ilkkez görsede çok sıcak sarılmıştı.

 

"Peki." Diyen Nigar odadan çıkıp kapıyı çekerken, yatağa uzandım. Fidan'da hemen yatağa çıkıp yanıma uzandı.
Uzağımda kalmaya çalışıyordu.

 

" Neden uzak duruyorsun."

 

" Söz verdim az önce rahatsız etmem diye ya o yüzden." Dedi.

 

"Annem söz verince tutulmalı derdi hep."

 

"Öyle mi?
Annen çok iyi bir anneymiş."

 

" Evet.
Biliyormusun babamla annem birbirlerinede söz vermişler.
Babam anneme yüzük taktığında ölene kadar demişler.
Sonra sözlerini tuttular biliyormusun.
Ölürkende beraber öldüler.

 

Ama keşke benide götürseydi annem. Ben burda tek kaldım. Keşke bende söz verseydim."

 

Dedi gözleri dolup sesi boğuklaşırken.
Beyaz saçlarını okşadım.

 

" Ağlama.
Burdakilerde senin ailen."
Dedim. Eliyle gözlerini silerken kolumdaki sargıya baktı.

 

" Koluna ne oldu? "

 

" Düştüm."

 

"Acıyor mu.? "

 

" Biraz."

 

" Sende mi söz verdin."

 

" Ne!?"

 

" Yüzüğün var.
Sende mi söz verdin."

 

Elimdeki yüzüğe baktım.
Sonra Aslan ve öldüğümde bile bu yüzükle gömsünler beni diyişi geldi aklıma.
Söz müydü bu.
Yüzük takmak sözdü, evet.
Ben... de söz vermiştim.

 

" Evet." Dedim.

 

" Bakabilirmiyim?
Geri veririm söz."

 

" Tabi." Dedim gülümseyerek.

 

Sonra parmağımdan çıkarıp Fidan'a verdim. İki eliyle tutarak,

 

" Güzel birimi."

 

" Ne.?" Dedim şaşkın.

 

" Yüzüğü veren adam.
Güzel mi.?
Benim babam çok güzeldi."

 

Sesli şekilde güldüm.
Sanırım yakışıklı mı demeye çalışıyordu.

 

" Iımm?
Evet güzel bir adam.
Yani yakışıklı.
Kara kaşlı, kara gözlü.
Uzun kirpikli.
Kısa sakalları var."

 

" Neden üstünde Aslan var. "

 

" Yüzüğü veren kişinin adı Aslan.
Benimde soyadım Aslan."

 

" Gerçek mi? "

 

" Gerçek."

 

Fidan yüzüğü parmağına taktı ama büyük geldi. İnce küçük parmaklarında bir bir denedikten sonra en son baş parmağına taktı. Biraz büyük olsada en iyi orda durmuştu.
Hayran hayran baktı sonra.

 

" İstersen uyanana kadar kalabilir."

 

"Sahimi.
Teşekkür ederim."

 

Dedi bana sarılarak.
Sol kolumu başının altından geçirip sağ kolumu üzerinden beline sardım.
Ellerini önünde birleştirince kendime çektim. Yüzünü göğsüme dayayarak gözlerini kapattı Fidan.
Sonrada ben kapattım. Yeni bir hayata uyanacağımı bilerek uykuya daldım.

*****

 

Cevher'in sağ eli küçük kızın belindeydi. Kızı göğsüne basmış çok güzel uyuyordu. İster istemez parmaklarında , verdiğim yüzüğü aradı gözüm.

 

Ama yoktu.
İki elide boştu. Benim ölsemde çıkarmayacağım dediğim yüzük onun parmağından çok kolay çıkmıştı belliki.

 

Sol yanımda bir sızı hissettim.
Gözlerim kapıda bize bakan ikizlere kaydı. Efe Ege'yi kolundan tutarak birlikte uzaklaştı.
Efe'nin hareketinden beni Cevher ile yalnız bırakmak istediği belliydi.

 

Efe bile yumuşamıştı halimi görüp, ama Cevher hala yumuşamamıştı.
O uyudu ben onu izledim.
Yüzü yorgundu. Buraya sabah geldiyse iki gündür nerdeydi.
Başka yerde kalamayan Cevher inadından geceyi dışardamı geçirmişti.
Elimi alnıma bastırdım

 

Sıkıntıyla nefes alıp verdim.

 

"Aslan'ın dişisinden korkmak gerek.
Ava onlar çıkar." Diyen Asım Karabey.

 

Tecrübene şapka çıkarıyorum. Dedim içimden.

 

Gözlerimi tekrar Cevher'e çevirdim.
Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, ne kadar kızarsa kızsın gözlerimi alamadığım tek kadındı.
Ama yüzüğü çıkarması ağır gelmişti doğrusu.
Belkide gelirken çöpe atmıştı.

 

Cevher'i izlerken yanındaki ufaklık uyandı. Yavaşça bana döndü ve kalktı.
Bu sırada Cevher' in kolu kayarak yatağa duşsede uyanmadı.
Uyumaya devam etti. Demekki iki gündür uyumamıştı. Yoksa bu kadar derin uyumazdı.

 

Küçük kız yatağın kenarına oturup bir süre yüzümü inceledi.
Sonra işaret parmağını dudağına götürüp,

 

" Şşşiitt." Dedi.

 

Hafif bir gülümseme ile başımı salladım tamam anlamında.

 

Sonra öne eğilerek kısık sesle,

 

" Sen o musun?" Dedi.

 

" Kim?" Dedim aynı şekilde eğilip bende kısık sesle konuşarak.

 

Yüzüme baktı doğrularak.

 

" Kara kaşlı, kara gözlü, uzun kirpikli, sakallısın. "

 

Elim yüzümdeki bir kaç günlük sakallarıma gitti gayri ihtiyari.

 

"Güzel adam Aslan. Senmisin.?"

 

Duyduğum şeyle içimdeki solgun çiçekler gün ışığı bulmuş gibi hissettim.
Cevher benden bu şekilde mi bahsetmişti.

 

" Söz verdiği adam senmisin?"

 

" Söz verdiği adam mı?"
Dediğimde elime baktı.

 

Elimdeki yüzüğü gösterdi.

 

" Senin yüzüğünde aynı." Dedi.

 

Kafam iyice karışmıştı.
Cevher'de olmayan yüzüğü bu küçük kız nerden biliyordu.
Sonra küçük elini açıp baş parkındaki yüzüğü gösterdi gülümseyerek.

 

Yüzüğü küçük kızın elinde görünce hem şaşırmış hem sevinmiştim.

 

"Takmama izin verdi.
Ama geri vereceğim.
Söz verdim çünkü."

 

Dedi ve uyuyan Cevher'in parmağına tekrar taktı yüzüğü.

 

Küçük kızı yanıma çekip sarıldım.

 

" Teşekkür ederim."

 

Dedim.
Küçük kız arkasını dönüp Cevher'e yaklaştı. Yanağından öpüp ayak parmaklarının ucunda yürüyerek odadan çıktı.

 

Yerimden kalkarak Cevher'in yattığı yatağa yaklaştım. Uyanmamasına dikkat ederek yavaşça yanındaki boşluğa uzandım.
Yüzünde gezen gözlerim can,
içimdeki hüzün son buldu.

 

" Yüzüğü parmağında göremeyince nerdeyse kalbim duruyordu." Dedim mırıltıyla.
Küçük kızın hevesle alıp sonra geri vereceği aklıma bile gelmemişti.
O sinirle attığını bile düşünmüştüm.

 

"Yüreğime indiriyordun be kadın."

 

Dedim kokusunu içime çekerek.
O davetkar dudaklarına dokunamasamda kokusunu yeniden duymak yetmişti bana.

 

" Cezam neyse razıyım Cevher Aslan.
Yeterki benden vazgeçme.
Kokundan dudaklarının tadından mahrum bırakma."

 

Dedim mırıltıyla.

 

" Bu sözlerini hatırlatacam sana Aslan Karabey."

 

Dedi gözlerini açarak.
Sonra hızla ayağa kalktı.

 

Bende kalktım anında.
Yanına gelip belinden sarılıp kendime çektim.

 

" Mücevherim."
Dedim.
"Denizlerinde boğulup, göklerinde can bulduğum.

 

Bir daha gitme.
Seninle birlikte oksijenim, enerjim, havam, suyum, güneşim her şeyim gidiyormuş.
Gidersen öldür öyle git."

 

" Demek cezama razısın Aslan Karabey."

 

" Razıyım Mücevherim."

 

Cevher kulağıma doğru yaklaştı.

 

" Beklediğin nikah ertelendi.
Karabey.
Cezan bu. "

 

" Yapma Cevher.
Çekip vur daha az acır."

 

********************************

 

Bölüm sonu canlarım. Beğeni ve yorumlarınızı


 

Loading...
0%