Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1} Kâbus

@azazilzalim

"Bahar..."

 

tümseklerle dolu karanlık ve dar bi sokakta, yolumun nereye çıkacağını bilmeden çıplak ayakla deli gibi koşuyorum.

kimden, veya neyden kaçtığıma dair hiç

bir fikrim olmasa da, beni takip eden bir şeylerin olduğunu farkındaydım.

 

"vakit geldi Bahar. Senin için geldik." Beynimin içinde yankılanan sesler gittikçe artmaya başlarken, ellerimle kulaklarımı kapatıp ayağıma Batan camları umursamadan koşmaya devam ettim.

belli belirsiz bir kaç ev gördüğümde, buranın harabe bir köy olduğunu farkına vardım. Evler terk edilmiş, etrafta bir Allah'ın kulu yoktu.

Koşmaya devam ederken, bir anda karşımda Beliren şeyler, içimdeki korkuyu hat safaya çıkarmıştı.
Simsiyah, uzun boylu, tırnakları adeta hançeri andıran, gözleri kan kırmızısı olan iki kişi vardı karşımda. Ne olduklarına dair hiç bir fikrim olmasa da, iy niyetli olmadıkları aşikardı. Korkuyla çığlık atarak ters yöne koşmaya başladığımda, korkunç bir kahkaha sesi yankılandı kulaklarımda. Kaçmaya çalıştığım varlıklar bir anda yanımda belirip kollarımı tuttukları anda çaresizlik ve korkuyla deli gibi ağlamaya başlamıştım. Ben içimden dua okuyabilmek için büyük bir savaş verirken, onlar beni bilmediğim bir yöne sürüklemeye başlamışlardı bile. okumaya çalıştığım dualar bir yumru gibi boğazıma takılıyordu adeta. Derin bir nefes almaya çalıştım, ama nafile. Aldığım nefes, cam kırıkları gibi delip geçiyordu sanki ciğerlerimi.

Bir süre sonra yıkık dökük harabe bir evin önünde durduğumuzda, etrafta başka varlıklar belirmeye başlamıştı. Evin ve benim etrafımda bir çember oluşturdukları an, korkuyla etrafıma bakındım. O an gözüme çarpan şey paslanmış bir tabelaydı. 'Karabayır köyü'

tam o an evin kapısı açıldı. Kapının ardında gördüğüm kişi ise, bütün vücudumun kaskatı kesilmesine sebep olmuştu. Gözümden bir damla yaş bağımsızlığını ilan edercesine usulca akarken, ağzımdan belli belirsiz bir kelime dökülüverdi.

"anne..."

 

karşımda duran kadın hasret dolu gözlerle bana bakarken, beynimin enderinlerinde bir fısıltı yankılanmaya başladı.

"zamanı geldi. Zamanı geldi. Zamanı geldi."

etrafımızı saran varlıklar da aynı şeyi söylemeye başladığında, bayılmanın eşiğindeydim. ellerimle kulaklarımı kapatıp deli gibi çığlık atmaya başladım.

"YETEEEEEEEERRR" ve tam o anda yaşadığım her şey, geriye sarılmış bir film gibi gözümün önünden geçip gitmeye başladı.

..........

3 gün...

tam üç gündür, gece gündüz demeden, uykuya daldığım her an gördüğüm bu kabus, bütün dengelerimi alt üst etmeye başlamıştı..

neydi anlamı? O ev, etrafımdaki varlıklar, annem..

üç gündür anlamını araştırmak için bakmadığım biç bir site kalmamasına rağmen, hala yeterli bir sonuç bulamamıştım.

Ben Bahar.. Bahar Yılmaz. 22 yaşında hukuk fakültesi öğrencisiyim.

Annem beni doğururken vefat etmiş..

insan hiç duymadığı bir kokuya hasret kalır mı? Ben kaldım..

bir kere bile hissetmediğim kokusuna hasret yaşadım bu yaşıma kadar. Bir tek babam var şu koca dünyada. Beni bu yaşıma kadar el bebek büyüten, bir dediğimi iki etmeyen babam..

 

babam Diyarbakır'da saygın bir ailenin tek erkek çocuğuymuş. Bu sebeple de ailenin göz bebeği imiş. Ama babam lisede annem ile tanıştığında, işler değişmiş tabii.

Babamın ailesi kesinlikle kabul etmemiş annemi. çünkü Annem yetimhanede büyümüş, kimi kimsesi olmayan bir kızmış. Babamın ailesi yakıştıramamış kendilerine. kendileri gibi, soylu bir ailenin kızını almakta ısrarcıymış. Babam ise aşkını seçip kaçırmış annemi. İstanbul'a Gidip, Gizli saklı evlenmişler. O günden sonra hiç görmemiş babam ailesini. Bayramlarda arayıp hal hatır sormak, aralarındaki buzu eritmek istese de, kabul etmemiş ailesi. Reddetmişler evlatlıktan. O da bir daha ne aramış, ne de sormuş.

ben Bahar Yılmaz. Ve bu benim hikayem...

.... 

"dersimiz bitti arkadaşlar, pazartesi görüşmek üzere." Hocanın sınıftan çıkmasıyla beraber, masada duran defter ve kitaplarımı çantama atıp sınıftan dışarı attım kendimi. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra, telefonumu çıkartıp Yeşim'i aradım.

"efendim kuşum?"

"Yeşim nerdesin ya sıkıntıdan patladım bütün gün, telefonun da kapalı, merak ettim."

"sorma ya telefonu şarja takmadan uyuyakalmışım, bi uyandım saat 11. Ben de dedim her gün okula mı gidilir, hazır geç kalmışım ben de gelmedim." Dediğinde gülmeden edemedim.

"iyi yapmışsın. Ee evde misin hala? Buluşalım işin yoksa, bişeyler içeriz uyar mı?"

"uyar aşkım. Fakültenin oradaki teras cafeye geç sen, ben de on dakikaya ordayım."

"anlaştık."

"Tamam kapat hadi" diyip yüzüme kapattığında, sabır çekip telefonu cebime attım ve teras cafeye doğru yola çıktım. Kısa bir süre sonra cafeye yetiştiğimde, Yeşim çoktan gelmişti bile.

"selam yavru." Çantamı ve ceketimi boş koltuklardan birine bırakıp, Yeşim'in karşısındaki koltuğa oturdum.

"Hoş geldin bebeem.. napıyon?"

"valla hiç iyi değilim Yeşim. Kabuslar aynı şekilde devam, üstüne sen de yoktun bütün gün, kafayı yememe ramak kalmıştı vallahi." dediğimde, merhamet dolu gözlerle baktı bana.

"hatırlattığın iyi oldu. Seni bugün birinin yanına götürcem." Dediğinde, şaşkınlıkla kalakaldım.

"Nası yani. Kimin?"

"ya benim bi çocukluk arkadaşım vardı bahsetmiştim ya sana. Bizim mahallede oturuyor halâ .ona anlattım senin kabusları. Onun halası var bir tane,bu işlerde çok bilgili. Yıllar önce bırakmış bu işleri normalde uğraşmıyor artık ama, arkadaşım çok ısrar etmiş. Bir görmek istiyor seni bugün, en azından ne yapman gerektiğini falan söyler." Dediğinde, onaylarcasına başımı sallamakla yetindim.

o anda siparişleri almaya gelen garsondan 2 soğuk kahve söyledikten sonra, konuşmaya devam ettik.

"Ciddi anlamda yoruldum artık Yeşim. Son üç gündür, gözümü kapattığım her an, aynı kabusu görüyorum. Uykusuzluktan başım dönüyor artık." Dediğimde, sağ elimi avuçlarının arasına alıp küçük bir öpücük kondurdu.

"kıyamam sana ya.. Allah büyüktür kuşum bi yol gösterir bize, sen içini ferah tut" Dediğinde, gözümün dolmasına engel olamadım.

"iyi ki varsın Yeşim.."

"bence de.. bir de kıymet bilseniz..." diyip omuz silktiğinde kahkahayı patlattım.

"o ne demek şimdi?"

"sözde Furkan'ı ayarlayacaktın bana, hala ses Seda yok" diyip trip attığında, gülmemi bastırıp konuşmaya çalıştım.

"hayatım şak diyince olmuyor işte. Biraz zaman lazım, çocuğun karşısına çıkıp Yeşim'le sevgili olmak Zorundasın falan mı diyeyim?" Dediğimde, koluma vurdu.

"Valla cafenin ortasındayız, bir sürü insan var demem, saçını başını yolarım şimdi burda." Dediğinde tekrar gülmeye başladım.

"tamam tamam sözüm söz, vallahi halledicem merak etme. Ama artık kalkalım istersen,geç kalmadan gidelim şu kadının yanına." Dediğimde ikimiz de ayaklanıp çantalarımızı Aldık ve hesabı ödeyip cafeden çıktık.

Yeşim karşı caddede duran taksiye ıslık çalıp , "hacı abi alma kimseyi, geliyoruz" diye durdurduğunda, şaşkınlıkla bakakaldım.

 

karşı caddeye geçip taksiye bindikten sonra navigasyon açıp yola koyulduk.

yarım saat sonra...

 

Nihayet kadının evine yetiştiğimizde, bizi oldukça Güler yüzlü karşılayıp Çay ikram etmişti. Biraz sohbet ettiğimizde, adının Aysun olduğunu öğrendim. Ve yavaş yavaş asıl konuya gelmeye başlıyorduk.

 

"Evet Bahar'cım. Şimdi büsbütün anlat bakalım her şeyi, elimden bir şey gelirse seve seve yardım ederim ben sana." Dediğinde, hafif bir tebessüm edip anlatmaya başladım.

"Bir ormanda koştuğumu görüyorum. Kapkaranlık, nereye gittiğimi bilmiyorum, ama yine de koşuyorum. Ayaklarım çıplak. Birşeyler batıyor, canımın acısını hissedebiliyorum, ama durmuyorum. Sonra bir anda 2 kişi beliriyor önümde. Simsiyah, uzun boylu, Tırnakları upuzun. Gözleri kan kırmızısı,nefretle bakıyorlar. Ben aksi yöne koşmaya başlıyorum onları görünce, ama onlar kollarımdan tutuyor ve beni bir yere doğru çekiştiriyorlar. Sonra harabe bir köye geliyoruz. Evler yıkık dökük, terk edilmiş gibi. Bir tabela görüyorum sonra, paslanmış Demir bir tabela. Karabayır köyü yazıyor üstünde. Bir evin önünde duruyoruz. Ve sonra, o evin kapısı açılıyor. Annemi görüyorum kapıda. Gözleri dolu dolu, hasretle bakıyor gözlerime. Sonra bir ses yankılanıyor beynimde. 'Zamanı geldi,zamanı geldi.. sonra sıçrayarak uyanıyorum." Aysun abla anlattıklarımı en ince detayına kadar dikkatlice dinledikten sonra,

"ne zamandır görüyorsun bu kabusu?" Diye sordu.

"üç gündür. Uykuya daldığım her an, hatta bazen uykuya dalmadan, gözümü kapattığım her an, aynı kabusu görüyorum." Dediğimde, Aysun abla Yeşime dönüp,

"tatlım den bize birer Türk kahvesi yapar mısın?" Diye sorduğunda, yeşim salondan çıkıp mutfağa yöneldi. Aysun abla salonun kapısını kapattığında tekrardan karşıma oturup konuşmaya başladı.

"Bahar'cım anlattığın bu rüyanın mutlaka bir anlamı olmalı. Sıradan bir kabus değil bu, sana ulaşmaya, belki de bir mesaj vermeye çalışıyorlar.." Dediğinde, korkuyla sordum.

"K- kimler?" Bakışlarını gözlerimden kaçırmıştı.

"onlar işte" dedi fısıldayarak. "Başka alemdekiler" içime tarifsiz bir korku doğmuş, gittikçe büyüyordu.

"neler diyorsun Aysun abla. Benim ne alakam olur onlarla" dediğimde, bakışlarını tekrar gözlerime çevirdi.

"senin alakan olmayabilir. Ama düşlerine musallat olmaya başlamışlar Bahar. Bunun mutlaka bir sebebi olmalı. Onlar, kimseye durduk yere bulaşmazlar." Dediğinde, korkudan gözümden yaşlar akmaya başlamıştı bile.

"P-peki ne yapıcaz şimdi?" Diye sorduğumda, bakışlarını başka bir yöne yöneltip kendi kendine fısıldamaya başladı.

"evvela bu kabusun gizini çözmemiz gerek. Kollarından tutup, seni bir eve çekiştiriyorlar, ve annen o evin içinde.. Zamanı geldi. Zamanı geldi.. " bakışlarını bana doğru çevirdiğinde, korkuyla bakıyordu gözlerime.

"bu olayın annen ile, veya ailen ile bir ilgisi olabilir kızım." Dediğinde, gözlerimi kapatıp duyduklarımı hazmetmeye çalıştım.

"ailemle ne gibi bi ilgisi olabilir Aysun abla. Annem beni doğururken ölmüş. Babam desen, kimi kimsesi yok zaten ailesi ile Bile görüşmüyor."

"tam olarak ben de bilmiyorum Bahar'cım. Her ayrıntıyı değerlendirmek zorundayız. Zamanı geldi diyorlarsa eğer, kötü günlerin başlangıcı yakındır." Dedikten sonra, derin bir nefes alıp devam etti.

"sana bir Muska vericem. Boynuna as, ve sakın çıkarma. Bugün babanla konuş, ağzından laf almaya çalış. Geçmişle alakalı söylediği, anlattığı her şeyi dikkatle dinle. Yarın okul çıkışı tekrar gel mutlaka. Bir misafirimiz olacak. Bu durum beni aşabilir. Yarın onunla beraber bir hal çare buluruz kızım. İçini ferah tutmaya çalış" Dediğinde, gözümden akan yaşları temizleyip, bana uzattığı muskayı aldım ve boynuma geçirdim.

"sağol Aysun abla. Her şey için."dediğimde, şefkatle yanağımı okşadı. Tam o anda Yeşim elinde tuttuğu tepsiyle içeri girdiğinde, kahveleri dağıtıp karşımdaki koltuğa oturdu.

kahvemden bir yudum almak işin fincanı tuttuğum an, fincan elimde paramparça olmuştu. Elimden yere doğru kanlar süzülürken, Yeşim ve Aysun abla panikle oturdukları yerden kalkıp yanıma geldiler. Aysun abla peçete ile elimdeki kanı temizlemeye çalışırken, kulağımda hissettiğim hırıltı sesi bedenimi kaskatı kesmişti. Korku dolu bakışlarla arkamı döndüğümde, onu gördüm. Rüyamda gördüğüm varlığı. Korkunç gözlerini gözlerime dikmiş, ağzının kenarından omzuma oluk oluk kan akıyordu. Ve o an fark ettim. Elim kesilmemişti. Kan omuzumdan yol alıp, Elimden yere süzülüyordu. Korku dolu gözlerim tekrardan onun gözleri ile buluştuğunda, belli belirsiz bir şey fısıldamaya başladı.

"ondan uzak dur.. ondan uzak dur.." fısıldadığı şey bir anda beynimde yankılanmaya başladığında, kulaklarımı kapatıp büyük bir çığlık attım. Aysun abla korkuyla elini başıma koyup ayet'el kürsi okumaya başladığında, arkamdaki varlık bir anda yok olmuştu ama fısıltılar hala beynimde yankılanıyordu... çığlıklarım ve hıçkırıklarım bir birine karışırken, duyduğum fısıltıların arasından tanıdık bir ses işittim.

'Uyan Bahar.. uyan...' bu Aysun ablanın sesiydi. Fısıltılar gittikçe azalıyor, Aysun ablanın sesi yavaş yavaş içimi ferahlatıyordu... yaşadığım şokun ve yorgunluğun üzerine, kapanmak için savaş veren göz kapaklarıma daha fazla direnemedim ve karanlığın beni esir almasına izin verdim...

 

Loading...
0%