Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 1

@azazilzalim

Herkes başladığı tarih ve saati yorum bırakırsa sevinirim :)

İyi okumalar ;)

"Amir. Şu maket arabayı nereye bırakayım?"

"Bilmem ki... neyse Yatağımın yanındaki etejyerin üstüne bırak"

üçüncü gün, ama hala ilk heyecan.. Berkay'la beraber bu eve taşınalı üç gün olmuştu. Hala tam olarak yerleşememiş olsak da, idare ediyorduk işte.

Çok büyük diyemeyeceğim salonda kalan son son koliyi de açarak eşyaları kontrol etmeye başladım. Hepsi Berkay'ın eşyaları olduğu için çıkarttığım eşyaları tekrar yerleştirdim, ve koliyi Berkay'ın odasına kadar sürükledim.

"Pişt, lan bana bak. bu koli de senin. Al yerleştir, sonra rahat rahat oturalım artık gına geldi bana"

"Haklısın Amir. Bana da geldi ondan. Gerçi hep Senin ağır kıçın yüzünden, üç gündür bir eve yerleşemedik." Dediğinde, küçümser bir bakış atarak karşılık verdim.

"Benim mi kıçım ağır? Ulan eve taşındığımız ilk gün yerleştirdim ben kendi eşyalarımı. Bi senin eşyaların kaldı, üç gündür uğraşıyorsun. Asıl senin ağır kıçın yüzünden her şey Berkay efendi" dediğimde, bir anlık duraksamıştı. Sanırım haklı olduğumu fark etmişti ama yine de verecek bir cevabı olduğuna emindim.

"Evet senin kıçın ağır Amir.. kendi eşyalarını yerleştirdiğin andan beri yan gelip yattın. Hiç demedin yani ,şu adam da insan.bir yardım edeyim. İşte bi yardım etmiş olaydın, şu an rahat rahat oturmuş film izliyorduk." çocuğa bak lan. kıçı ağır diye beni suçluyor utanmadan.

"Lan puşt. Şu an senin yerinde ben olsam, sanki gelip yardım edecektin"

"Tabii ki etmyece-- yank tabii ki edecektim Amir ayıp ediyon. Kardeşiz lan burda, kan bağımız olmasa da, kardeşimsin sen benim" hayvan herif. Etmeyeceğini bildiğimiz halde inkar etmesi komikti.

İşte bizim hayatımız bundan ibaretti. Ailelerinin terk etmesi üzerine yurtta yaşamaya mahkum kalan iki çocuk. Amir Karahanlı, ve Berkay ölmez. Yani biz. Sonra ne mi oldu?

Aradan yıllar geçti. Upuzun yıllar. Okulumuzu okuduk, mesleğimizi elimize aldık, ve üç gün önce hayatım boyunca en çok istediğim şeyi yapıp ayrı eve taşındık. Berkay ilk başlarda sıcak bakmasa da, zamanla oda alışmıştı.

Evimiz istanbul'un sarıyer semtindeydi. Kira, ev masrafları oldukça pahalıydı evet, ama şükür ki altından kalkabiliyorduk.

"Oh bee. Amir benim de işim bitti. kutu gibi odu evimiz. Çok mesudum Amir" dediğinde kıkırdadım

"Çok şükür"

"Evet çok şü-ne demeye çalışıyorsun sen Amir?"

"İş bitti. Şimdi rahat rahat oturacağız ya. O yüzden çok şükür"

"Hah o zaman olur. Evet bence de çok şükür" dayanamayıp kahkahayı patlattım

"Ne gülüyorsun lan?"

"Hiiç"

"Doğru söyle" kahkaham daha da şiddetlenmişti

"Lan Amir. oğlum koskoca başkomisersin, iki dakika ciddi olamıyorsun"

"Allah Allah. Sen de öğretmen değil misin? Sen neden böyle çocuk gibisin?"

"O başka bu başka tamam mı. Bir öğretmenin öğrencileriyle eğlenceli anlar yaşaması şart. Ama bir polisin hırsızlarla, katillerle ya da kapkaççılarla eğlenceli anlar yaşaması hoş karşılanmaz. Yani Amir'cim, bir polis olarak her zaman ağırlığını korumalısın." Dediğinde, gülmemek için tutmaya çalıştım. Neyse ki kısa bir süre sonra susmayı başarabilmiştim.

"E,e Amir efendi napmayı düşünüyorsun? Bütün iş bitti. Üç günün sonunda eve yerleşebildik. Ne yapabiliriz şimdi?"

"Bence uyuyalım"

"Saçmalama. Daha uyanalı iki saat bile olmadı ne uykusu? Sen siktirgit bakkaldan abur cubur al, bende şu televizyonu ayarliyim film izleyelim." Yapacak daha mantıklı bir şey olmadığı için, ayakkabılarımı giyip evin yan tarafındaki markete doğru yürümeye başladım. Yaklaşık iki dakika yürüdükten sonra markete girip Berkay'ın sevdiği çikolata, cips,meşrubatlardan bir kaç tane alarak kasaya yöneldim. Cüzdanımdan çıkardığım parayı kasiyere uzatacakken, dışardan gelen çığlık sesleri ile hızla marketten çıkıp sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Ses marketin arkasından geliyordu. Köşeyi döndüğüm an, elinde bıçakla genç bir kızın çantasını çalmaya çalışan adamı görünce koşarak yanlarına gittim. Sonuçta Bir polis olarak olaya müdahale etmem gerekiyordu.

Yakasından kavradığım adamın burnuna sık bir yumruk geçirdim. Adam yerde, kırılan burnuyla acıdan çırpınırken, ben de kotumun arka cebinde duran kelepçeyi çıkartarak adamın bileklerine geçirdim ve telefonumdan emniyette çalışan kadir'i arayarak durumu anlatım ve olay yerine hırsızı almak için birkaç kişi göndermelerini söyledim.

Yaklaşık beş dakika sonra gelen ekip, hırsızı alıp gittikten sonra, mağdur olan bayana döndüm. Gözlerinden akan yaşlar korkudandı sanırım.

"tamam, sakin olun"

"B-be-ben ne oldu anlamadım. Evime gidecektim, b-bi-birden bıçakla karşıma çıkıp çantamı çalmaya çalıştı. Sonrada siz geldiniz zaten" hıçkırmaktan konuşamıyordu bile

"Tamam sakinleşin biraz. S-su almamı ister misiniz?" Korkudan cevap bile veremiyordu.

"Bak. Sen iki dakika bekle burda, ben bi su alıp geleyim. Olur mu?" Dedikten sonra markete gitmek için ilk adımımı atmıştım ki, kolumdan tutarak durdurdu beni.

"Şey be-ben de gelsem olur mu?" Dediğinde bir an duraksadım. Normalde olsa kabul etmezdim ama, hala fazlasıyla korktuğu için mecburen gelmesine izin verdim.

İkimiz beraber tekrardan ara sokaktan geçerek markete girdik ve meşrubat reyonunun önünde durduk. O kadar çok içecek çeşidi vardı ki. Her neyse. Elime aldığım suyun kapağını açarak karşımdaki kıza uzattım. Titreyerek suyunu içerken, beyaz bluzunun önüne bulaşmış kan lekesini fark ettim.

"Siz..Yaralanmışsınız" elini tutarak parmağındaki kesiğe baktım. Neyseki derin bir kesik değil, bir yara bandıyla halledilebilecek türdendi.

"Be-ben farkında değilim. Sanırım çantamı kurtarmak için çabalarken kesildi."

"Neyse. acıyor mu?"

"Yok. Yani çok değil"

"Tamam, gel bi yarabandı alalım." Dedim, ve ikimiz de kasaya geçtik. kasiyer beni görünce demin aldığım eşyaları neden bırakıp kaçtığımı sordu.

"Onları alacağım şimdi. Şey. Yarabandı var mı sizde?"

"Var evet. Bi saniye,' diyerek kasanın çekmecesinden çıkarttığı yarabandını uzattı. Kasiyerden aldığım yarabandının ambalajını açacakken, kasiyer kız tekrar seslendi.

"Şey. Amir bey. İsterseniz ilk biraz kolonya sürün. Mikrop kapabilir." Diyerek uzattığı kolonyanın kapağını açarak peçetenin üstüne döktüm ve karşımdaki, henüz adını bilmediğim kızın elinden tutarak kolonyalı peçeteyi yaranın üstünde hafifçe gezdirdim. Bir süre sonra dayanamayıp acıyla yüzünü buruşturdu. Sanırım çok yanmıştı. Ama yapacak bir şey yok. Tam o anda gözgöze gelince, içimde tuhaf bir his oluştu.. bir an önce durumu toparlamam gerekiyordu fakat, gözlerimi karşımdaki sarı saçlı kızın gözlerinden alamıyordum..

Nihayet kendimi toparlayabildikten sonra, tekrardan yaraya odaklandım ve ambalajını açtığım yarabandını yaranın üstüne kapatarak yapışkanları birbirine doladım. Tamamdı. Şimdi olmuştu.

"Te-teşekür ederim"

"Önemli değil." Dedikten sonra cüzdanımdan çıkarttığım parayı kasiyere uzatarak demin bıraktığım poşetleri aldım ve tekrar, birlikte marketten çıktık.

"Hanfendi, Eviniz uzaksa bırakabilirim sizi."

"Teşekür ederim. uzak değil. Bir sokak arkada. Ve hanfendi demenize gerek yok. Pek hoşlanmam o laftan"

"Üzgünüm. Yani adınızı bilmediğim için bu şekilde hitab ettim."

"Mühim değil.. Cemre"

"Cemre?"

"İsmim, Cemre"

"Haa, anladım.. bende Amir. Memnun oldum."

"Bende. Gerçekten yardım ettiğiniz için çok teşekür ederim."

"Mühim değil. Ben, sadece görevimi yaptım."

"Haklısınız. Neyse. Ben gideyim artık evdekiler merak eder. İyi günler"

"Size de" dedikten sonra, arkasını dönerek arka sokağa doğru ilerlemeye başladı. Ben ise arkasından öylece bakakalmıştım. Taa ki o, gözden kaybolana kadar.

Bir süre daha ayakta dikildikten sonra, elimde poşetlerle eve doğru yürümeye başladım. iki dakika kadar sonra evin önüne varınca, poşetleri yere bırakıp kapıyı çalacaktım ki, daha çalmadan açılmıştı kapı.

"Ulan Amir.. yani iki dakika yan markete gönderdik, iki saattir gelmek bilmedin. Nerde kaldın lan. Sana Tecavüz edip gözlerini oyup yüzüne kızgın yağ döküp gelinlik giydirip inşaat çukurun attılar sandım" dediğinde, gözlerim kocaman açılmış, ağzım 0 şeklini almıştı.

"Gerçekten hayal dünyana hayranım Berkay... neyse.. bak bir sürü abur cubur aldım. Hadi geç içeri film izleyelim."

"Yemişim filmini.. oğlum. Hasret aradı koskoca bir karaoke bar açılmış. Orda bizi bekliyor.biz de oraya gidiyoruz. Ben hazırım. Siktirgit üstünü değiştir sonra çıkarız. Çabuk ol."

"Berkay ben gelmesem."

"İmkanı yok. Çabuk. Hazırlan." Dediğinde, oflayarak odama çıktım ve, daha yeni yerleştirdiğim gardrobumun kapağını açarak içinden çıkardığım siyah bir kot, ve siyah bir tişörtü üzerime geçirerek tekrardan çıkış kapısına yöneldim.

"Tamam.. hazırım hadi çıkalım."

"Tamam. Yol çok uzak değil. Otobüse binmemize gerek var mı Amir?"

"Gerek yok yürüyelim. Hem hava alırız biraz."

"Keyfin bilir. Amir hakkaten bugün marketten neden geç geldin o kadar? Ödüm kıçımdan çıkacaktı lan" dediğinde, yüzümde hoş, küçük bir tebessüm oluşmuştu. Ne de olsa beni bu hayatta merak eden tek kişi Berkay'dı.

"Bi kapkaç durumu yaşandı. Ona müdahale etmek zorunda kaldım. Bir kızın çantasını çalmaya çalışıyorlardı."

"E,e kurtarabildin mi çantayı?"

"Kurtardım tabi"

" adamsın bee" dediğinde, tekrardan kıkırdadım.

"Hah. Amir, geldik karşim. " karşımızda duran büyük mekanın büyük kapısından içeri girerek Hasret'in oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladık.

"Hasret, aşkım naber?"

"İyilik hayatım senden?"

"İyi valla nolsun?"

"Hoşgeldin Amir abi"

"Hoşbulduk Hasret'çim nasılsın?"

"iyiyim abi sağol. Sen nasılsın?"

"İyi valla iş güç uğraşıyoz öyle."

"Gençler onu bunu bırakın. Karaoke boşken kapalım hemen. Sonra hayvan gibi kalabalık oluyor."

"Haklısın aşkım." Berkay, Hasret'ten de onay aldıktan sonra, koşarak sahneye çıkıp mikrofonu eline aldı. Bir süre sonra İlyas yalçıntaş'ın bu nasıl veda şarkısının ritmi kulaklarımı doldururken, gözlerimi kapatarak Cemre'yi düşündüm. Gerçi onu gördüğüm andan beri yüzü gözümden gitmiyordu ama, bunun sebebini ben de bilmiyordum. Aşık mı olmuştum? Hayır. Hoşlanmışmıydım? Oda hayır, sanırım birazcık etkilenmiştim.

Ben bunları düşünürken, Berkay şarkısını sonlandırmıştı. Performansı abartılcak kadar güzel değildi fakat, kötü de değildi. Diye düşünürken, duyduğum sözler karşısında gözlerimi kocaman açarak Berkay'a baktım.

"Evet arkadaşlar, bu hayatta tek arkadaşım, tek kardeşim olan Amir Karahanlı'yı, o güzel sesiyle şarkı söylemesi için sahneye davet ediyorum." Dediğinde, salondan kocaman bir alkış yükselmişti. Ama ben, ben yapamam ki. Yani rezil olurum. Diye düşünürken Hasret gerildiğimi anlamış olacak ki oturduğu yerden kalkıp yanımdaki sandalyeye oturdu.

"Amir abi heyecanlanmanı gerektirecek bir şey yok. Hem senin sesin çok güzel. Yapabilirsin"

"Öyle mi düşünüyorsun gerçekten?"

"Tabii ki böyle düşünüyorum. Hadi Amir abi.. bak herkes seni bekliyor." Dediğinde, heyecanı bir kenara attım ve ayağıya kalkarak sahneye doğru ilerledim. Alkış, ıslık sesleri hala devam ederken, merdivenleri çıkarak sahneye çıktım ve müziği başlatarak şarkımı söylemeye başladım.

Ne kağıt kalemsiz olmayı bilir ne de ben sensiz kalmayı
Neden bir dert biter diğeri gelir ateştir bu iyi bilir yakmayı
Kuşları anladım da senin kanatların yok nasıl uçtun da gittin
Kırık cam misali hatalarım acıtır seni böyle mi kaybettim

Bul beni kaybolmuşum izim silinmiş dilim suskun susmuşum
Bak bana mahvolmuşum senden kendimi almayı unutmuşum

Bul beni kaybolmuşum gecem günüme karışmış bir hoşum
Sanma ki sarhoşum ne var ne yoksa yıkıldı içimde bomboşum

Ne gün güneşe doymayı bilir ne de ben sana bakmayı
Uyutsun gece beni sevmesem de sensiz hayaller kurmayı
Dikenleri anladım da senin çiçeklerin vardı nasıl soldun da gittin
Fırtınam oldun yıkıldım ben söyle seni böyle mi kaybettim

Bul beni kaybolmuşum izim silinmiş dilim suskun susmuşum
Bak bana mahvolmuşum senden kendimi almayı unutmuşum

Bul beni kaybolmuşum gecem günüme karışmış bir hoşum
Sanma ki sarhoşum ne var ne yoksa yıkıldı içimde bomboşum

Bul beni kaybolmuşum, sensiz ben bomboşum
Bak bana mahfolmuşum, sensiz ben bomboşuuummmm....

(Pera- sensiz ben)

...

şarkımı bitirdiğimde, salondan inanılmaz bir alkış sesi geldi.. teşekür edip sahneden inip bizim masaya doğru ilerledim fakat, tam oturacağım anda telefonumun çaldığını farkederek cebimden çıkardım. Arayan Kadir'di. Emniyetten.

"Efendim Kadir?"

"komiserim bir cinayet vakası çıktı. Bir kadın. Tecavüze uğramış, boğazı kesilmiş ve ardından yakılmak suretiyle öldürülmüş. Şu an ----- hastanesinin morgundayız. Acilen gelmeniz gerekiyormuş. Cesetle ilgili evrakları doldurmalısınız."

"Tamam Kadir. yirmi dakikaya ordayım".

Yarım saat sonra...

Karşımdaki yanık cesede bir kez daha bakarak beyaz kumaşı üzerine örttüm. Ceset tanınmayacak haldeydi fakat, genç biri olduğuna eminim.

"E,e. Ne düşünüyorsun Amir Karahanlı?" Diye soran amirime,

"Yanıkları ciddi. Ama boğazındaki kesik atardamarı parçalamamış olsaydı, yaşama şansı yüksekti." Diye cevap verdim.

"Aferin evlat. Konuyla alakalı bütün evrakları odana, masanın üstüne bıraktım. Benim acil bir işim çıktı. Sen karakola geç, evrakları doldur.."

"Tamam amirim."

"Haa. Az kalsın unutuyordum. Maktulün adı Cemre... Cemre, Güçlüsoy....."

MELEK DAVETİ, DEVAM EDECEK

Loading...
0%