@azazilzalim
|
3 AY SONRA..... o karanlık günden bu yana koskoca üç ay geçmişti. tam tamına üç ay... o günden bu yana polisliği bırakmış, özel yabancı dil dersi vermeye başlamıştım. ve şükürler olsun ki, polislikten bile daha çok kazanıyordum. süzgeçten geçirdiğim makarnaları sosun içine atıp iyice karıştırdıktan sonra, tabaklara doldurup masaya servis ettim. Berkay birazdan gelirdi. Cemre'de bu gün yarım saat gecikeceğini söylemişti işe giderken. kapının üstünde asılı duran saate baktım. 19:50 yani en geç on dakikaya ikisi de evde olurdu. hazırladığım masaya üç tane de bardak bırakıp kolaları doldurduğumda, her şey tamamdı. dezgenin üstündeki telefonumu alıp ekrana baktığımda, Berkay'dan mesaj geldiğini fark ettim. "Amir okuldan çıktım şimdi. Cemre'yi de aldım, on beş dakikaya evdeyiz" yemeklerin fotosunu çekip ona attım. "valla muhteşem bir sofra hazırladım. bence çabuk yetişin. çünkü hepsini ben yiyebilirim" kısa bir süre sonra cevap geldi. "dokunma sakın. taksiden indim uçaktayım şu an." gülümseyen emojilerle karşılık verdikten sonra, telefonumu cebime koyup salona yöneldim. onlar gelene kadar biraz laptopta takılsam hiç de fena olmaz diye düşünerek koltuğa oturup laptobumu kucağıma aldım. facebooka girip süre bir takıldıktan sonra, özelden mesaj geldiğini fark ettim. 'senin yüzünden. her şey senin yüzünden. katilsin sen katilsiiin' bir süre şaşkınca ekrana bakındıktan sonra, mesajın kendi kendine silindiğini fark ettim. oldukça saçmaydı. ben kimseyi öldürmemiştim ki. katil değildim ben. ama böyle bir şeyi kim, neden yazsın ki? diye düşünürken, kapının çaldığını fark ettim. bilgisayarı sehpanın üstüne bıraktıktan sonra, ayağa kalkıp kapıya yöneldim. gelen Berkay ve Cemre'ydi. "la Amir ne oldu yine? bembeyaz olmuşsun. kaşar peyniri gibi" diyen Berkay olmuştu. "lan bırak gevezeliği. bir saattir sizi bekliyorum hadi herkes yemeğe" dediğimde, ikisi de banyoya yönelip elini yüzünü yıkadıktan sonra, masaya oturmuşlardı. "la Amir sofra muhteşem gözüküyor. sen de böyle cevherler var mıydı la?" dediğinde, Cemre de lafa girmişti. "aynen Amir. sofra muazzam görünüyor ellerine sağlık" dediğinde, içten bir tebessümle karşılık verdim. "afiyet olsun Cemre" dediğim anda, Berkay'ın fesatça bizi izlediğini fark ettim. "olacaksınız siz olacaksınız" dediğinde, Cemre cevap verdi. "ne olacağız?" "aptal mısın yaa. sevgili. karı koca hayat arkadaşı" dediğinde, kolunu cimcirerek susturdum. "Cemre sen takma şu salağı. hadi oturun yemeğe başlayalım" dediğimde, ikisi de sofraya oturmuştu. kolamı yudumladıktan sonra, büyük bir iştahla makarnamı yemeye başladım. ego kasmak gibi olmasın ama, gerçekten de muhteşem olmuştu. ellerime sağlık. tabağımda kalan son lokmaları da bitirdikten sonra, boş tabak ve bardakları makineye dizerek kahve yapmak için su ısıtacaktım ki, Cemre ben yaparım diyerek engel olmuştu. Cemre kahve yaparken, ben de tekrardan yerime oturdum. "pişt Amir yanaş biraz kulağına bir şey diycem" sandalyemi onun sandalyesine yaklaştırarak kulağımı uzattım. "Amir bak bu kız çok güzel. bir o kadar da efendi ve hamarat. bence kaçırma bu kızı. al direk nikah masasına götür" dediğinde, karnına cimcik attım. "Berkay kendine gel. bak kız duyacak ikimiz de rezil olacağız" dediğimde, nihayet çenesini kapatabilmişti. Cemre kahveleri masaya bıraktıktan sonra, oda eski yerine oturmuştu. fincanımı alıp kahvemi yudumlarken, Berkay''ın aldığı tarçınlı kurabiyelerden bir tane alıp ağzıma attım. kahve ve tarçınlı kurabiyenin karışınca ağızda bıraktığı o tada bayılıyordum. " yav gençler. Kahvemizi içelim sonra bir film izleyelim ya. Kaç gündür film izlemiyoruz" aslında güzel bir tavsiyede bulunmuştu Berkay. Çoktandır da film izlemiyorduk zaten. "Valla bana uyar.. Cemre sen?" "Bana da uyar." İkimizden de olumlu yanıt aldığında, buzdolabındaki abur cubur ve içecekleri alıp salona taşımıştı bile. "Cidden çatlak bu çocuk ya" dediğimde, Cemre kıkırdamıştı. "Öyle deme yaa. Çatlak matlak ama çok eğlenceli biri. İçindeki çocuk ruhunu şimdiye kadar öldürmemesi mükemmel bir şey. Çoğu insan utanır ama, yüz yaşına da gelsen içindeki çocuğu öldürmemelisin bence" dediğinde, başımla onayladım. Gerçektennde haklıydı. Boş kahve fincanlarını da makineye dizdikten sonra ikimiz dr salona, Berkay'ın yanına yöneldik. "Ee Berkay? Seçtin mi film?" Diye sorduğumda, iki tane dvd gösterdi. "Şu ikisi arasında kararsız kaldım. Sizce?" Dediğinde, seçimi Cemre'ye bıraktım. Bir süre düşünüp birini seçtikten sonra, hepimiz televizyonun karşısındaki koltuğa oturup cipslerimizi yemeye başladık. "La Amir keşke bir kaç paket daha cips alaydık la. Bunlar biter ki hemencicik" "Siktir git al o zaman. Filmden bişey anlamıyorum sesiz ol" dedikten sonra, tekrardan filme odaklandım. Neden bilmiyorum ama, film gerçekten de dikkatimi çekmişti. Bir süre sonra cipsimin bittiğini fark edince Berkay'ın yeni getirdiği cipslerden bir paket alıp kabıma boşalttım. "lan Amir ben isteyince ayılık oluyor, ama ben getirince benden çok yiyorsun" dediğinde, kabdaki süt mısır cipslerinden bir tane alıp üstüne fırlattım. "ya beyler biraz sessiz olun ama yaa filmden hiçbir şey anlamıyorum" Cemre gürültüden şikayet ederken, Berkay'da sessizce kıkırdıyordu. cipslerimden bir tane daha yedikten sonra, dişim ağırdığı için kabı sehpaın üstüne bırakıp büyük bir bardak su içtim. neyse ki film bitmek üzereydi. başımı koltuğa usulca yasladıktan sonra gözlerimi kapayıp dinlenmeye karar verdim. uykum yoktu ama, başımda iğrenç bir ağrı oluşmuştu. "Amir? iyi misin?" diye soran Cemre'ye küçük bir tebessümle yanıt verdim. "iyiyim Cemre. sadece başım ağırdı biraz" dediğimde, anlayışla başını salladı. "İstersen odana gidip uyu biraz. Yorgunluktan olabilir" dediğinde, olumlu anlamda başımı sallayarak koltuktan kalkıp ağır adımlarla odama yöneldim. Başım gerçekten de berbat bir şekilde ağrıyordu ve, kolayca geçeceğini zannetmiyordum. Yatağımın yanındaki etejyerin üstünden laptobu alıp tekrardan facebooka girdim. Bir kaç saat önceki mesaj, oldukça ürkmeme sebep olmuştu. Ama kahretsin ki, şu an o mesajın aynısı tekrardan gelmişti. 'Her şey senin yüzünden. Katilsin sen. katilsin seen' yazıyordu. Alaycı bir gülümsemeyle bilgisayarı kapatıp etejyerin üstüne koyduktan sonra, yorganı kaldırıp yatağıma uzandım ve üstümü örterek gözlerimi kapattım. Gerçekten de fazlasıyla yorulmuştum ve artık uyumam gerekiyordu. -gece saat 03:00 Amir' den... Duyduğum takırtı sesleri ile gözlerimi aradım. Kendi odamda, yatağımın üstündeydim ama, oda zifiri karanlıktı. Normalde gece vakti pencereden az da olsa ışık vururdu ama, bu gün öyle değildi. Çünkü biri güneşlik perdeyi kapatmıştı ve, ışığın yansımasını engellemişti. Bir kaç tıkırtı daha duyduğumda, usulca yatağımdan kalktım. Sesler pencereden geliyordu. Ne kadar korksam da, mecburen perdeyi tuttum. Bu perdenin arkasında çok kötü şeyler olabilirdi. Ama olsun. Korkularımla yüzleşme vakti gelmişti diye düşünerek, hızla perdeleri araladım ve, gördüklerim karşısında adeta buz kesildim. Karanlık sokak tamamen üç harflilerle dolmuş, en ufak bir boşluk bile yoktu. Korkuyla gözlerimi kaçırdığımda, onu görmüştüm. Her zaman gördüğüm cin, diğerlerinin bir kaç adım önünde bulunuyordu. Usulca perdeyi kapatmaya çalıştım ama nafile. Sanki taş kesilmişti. Bir süre sonra yatağımın altından gelen tıkırtı sesleriyle dikkatimi o yöne verdim. Birileri tahtaya vuruyormuş gibi sesler geliyordu. Usulca ilerleyip yatağın altına eğildiğimde, uzun, büyük bir tabutla karşılaştım. Şaşkınlık içinde tabuta bakarken, bir köşesinden tutup yatağın altından çıkardım. İçinde bur ceset vardı ama, yüzünü göremiyordum. Usulca elimi uzatıp kefeni açmaya çalışmıştım ki, elim sanki ateşe deymiş gibi hızla geri çektim. İçimdeki korku git gide büyürken, odanın içinde usulca 'katilsim sen. Katilsin sen katilsiin' sesleri yankılanmaya başlamıştı. Aynı sesler bir sürü daha yankılandıktan sonra, başıma iğrenç bir sızı saplandı. Bu kefene sarılı olan cesedi tanıdığıma eminim ama, kim olduğunu asla öğrenemeyeceğimi de biliyordum. Başımın ağrısı gitgide artarken, ellerimle kulaklarımı kapattım. Ama kahretsin ki sesler azalacağına, daha sa artmıştı. "Yeteeeeeeerrrrr yeter artık ya yeteerrrr" diye bağırmaya başladım. Ama ne fayda? Sesler sanki beynimin içinde yankılanıyordu. Bir süre daha aynə şekilde bağırdıktan sonra, yüzüme dökülen soğuk suyla gözlerimi yatağımda açtım. Ohh çok şükür ki kabustu diye düşünürken, Cemre ve Berkay'a takıldı gözüm. Baş ucumda şaşkın gözlerle bana bakıyorlardı. Berkay'ın elindeki su dolu bardağı gördüğümde, onun beni uyandırdığını anlamıştım. "Amir. Amirmne oluyor? Amir bir birşeyler söyle iyi misin?" Diye seslenen Berkay'a olumlu cevap verecektim ki, rüyamda duyduğum seslerin aynısını işitmeye başladım. Sesler benimin içinde yankılanırken, bir an beynimin patlayacağını hissettim. Ellerimle tekrar kulaklarımı kapatırken, bir yandan da yeteeer diye bağırıyordum. Cemre ve Berkay beni sakinleştirmeye çalışırken, benim tek isteğim şu lanet seslerin bir an önce kesilmesiydi. Bir süre sonra Cemre telefonu alıp ambulâns çağırmıştı. Ben ise hala ellerim kulaklarımda, seslerin kesilmesini bekliyordum. Yaklaşık on dakika sonra ambulans geldiğinde, sakinleştirici iğne birazcık ta olsa rahatlatmıştı. Sonrası malûm zaten. İlacın etkisiyle derin bir boşluk... BERKAY'DAN... Amir'in az önceki hali fazlasıyla korkutmuştu beni. Onu bu hale getiren neydi? Sakinleştirici sayesinde uyuttukran sonra, ambulansla beraber acile taşıdık. Umarım sadece basit bir kabus hörmüştür Diye düşünürken, masanın üstündeki sudan büyük bir yudum aldım. Amir bid süre sonea kendine geldiğinde, doktorlar neler olduğunu sormuş, Amir ise her şeyi anlatmıştı. Daha sonrasında burdalar buraya da geldiler diye bağırmaya başladığında, doktorlar aklını kaçırdığını, onun için şu an en doğru yerin akıl hastanesi olduğunu söylemişlerdi. Bir yandan Amir'i akıl hastanesine yatırmak istemesem de, bir yandan da ona iyi geleceğini düşünüyordum. En azından Amir akıl hastanesinde yatarken, ben de onun için bir şeyler yapbilirdim diye düşünerek kabul ettim. Bu karar her ne kadar kalbimi acıtsa da, onun iyiliği için buna mecburdum. AMİR'DEN... Sakinleştiricinin etkisiyle daldığım uykudan yavaşça gözlerimi araladım. Burası neresi diye saçma bir düşünceye kapılmayacaktım çünkü, soğuk, ve iğrenç kokan bir hastane odasında olduğumu anlamıştım. Bir süre sonra odaya gelen doktor neler olduğunu sorduğunda, bugün yaşadığım her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Kahretsin ki hatırlamak bile içimin ürpermesine sebep oluyordu. Doktor anlattıklarımın üzerine şaşkın gözlerle bana bakarken, "Amir bey böyle bir şeyin gerçek olması olanaksız. Üzgünüm ama, tıb cinlerin varlığını hiçbir zaman kabul etmedi. Dolayısıyla hanisülasyon görmüş olasılığınız çok yüksek" dediğinde, hızla yataktan doğrulup yakasına yapışım. "Lan senin ne boka inanmadığın beni alakadar etmez. Hanisülasyon falan değildi benim gördüklerim anlıyor musun? Hepsi gerçekti onların. Hepsi gerçektii" diye bağırdığımda, başka bir şey söylemeden odadan çıkıp boş koridorda topuk seslerini yankılatarak uzaklaştı. Bir süre daha yatakta uzanıp olanları düşündükten sonra, iyi bir hocaya görünmeye karar verdim. Beni kurtaramasalar bile, en azından bana musallat olmalarının sebebini açıklayabilirdi. Evet kesinlikle yapacaktım bunu diye düşünürken, koridorda Berkay ve az önce odadan çıkan doktorun sesini işittim. "Berkay bey. Bakın Amir bey iyi değil. Bir süre akıl hastanesinde kalması gerek. Onun iyiliği için" "Doktor hanım. Ben kardeşimi nasıl akıl hastanesinde bırakırım? Allah aşkına sizin ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?" "Berkay bey. Amir beyin bir süre akıl hastanesinde kalması, onu daha hızlı iyileştirebilir. Orada sürekli doktorların gözetimi altında olacak. Onun iyi olmasını istemezmisiniz?" Diye sorduğunda, sessiz kalması sinirimi bozmuştu. Hızla yataktan doğrulup odadan çıktım ve, karşıdaki koridora, onların yanına ilerledim. "Doktor hanıım. Sen laftan anlamıyorsun galiba. Ben deli değilim! Berkay sana da yazıklar olsun. Şurda kardeşini savunacağına sessiz kalmak ne ya? Çıldırdın mı sen?" "Amir bak.. be_" "Kees" diye çıkıştım sinirle ve, hızla hastaneden çıkıp ilerlemeye başladım. Taa ki bir süre sonra arkamdan Cemre'nin sesini işitene kadar. "Amiiir. Amir bekle bir dakika" diye seslendiğinde, arkamı dönmeden olduğum yerde durakladım. "Amir bak. İnan ki Berkay'ın bir suçu yok. O sadece senin iyiliğ-" sözünü kesip hırsla araya girdim. "İyiliğimi bu şekilde düşünecekse düşünmesin Cemre! Ya beni tımarhaneye atacaklar, ağzını açıp tek kelime etmiyor. Bu nasıl kardeşliktir Cemre? Allah aşkına sen söyle. Bu nasıl kardeşliktir" dediğimde, sessiz kalmıştı. Başka bir şey söylemeden tekrar arkamı döndüm ve, hızlı adımlarla yürümeye başladım. Cemre'nin hala arkamdan geldiğini biliyordum. "Amir beklee. Amir dur bekle Amiiirr" diye her ne kadar diretse de, durmaya niyetim yoktu. Taa ki Cemre acı dolu bir çığlık atana kadar. Arkamı döndüğümde, Cemre'nin yere düştüğünü anladım. Acıyla yüzünü buruştururken, bir yandan da kanayan dizini üflüyordu. Neden bilmiyorum ama, onu o şekilde görmek içimin acımasına sebep olmuştu. Koşarak yanına gittim ve, cebimden çıkardığım peçete ile dizinin üstündeki kan damlalarını temizledim. "Ben.. üzgünüm. Böyle olacağını bilememiştim. Canın acıyor mu?" "Çok değil. Birazcık" "Bi kafeye gidip oturalım. Bu şekilde yürüyemezsin." Dediğimde, olumlu anlamda kafasını salladı. Kolundan tutup kalkması için yardımcı olduktan sonra, hastanenin cafeteryasına doğru ilerleyip, boş bir masada oturduk. "İyisin değil mi? Acıyo mu hala?" "Şu an acımıyor. İyiyim" dediğinde, rahat bir nefes aldım. Bir süre sonra gelen çaylarımızı yudumlarken, hala az önce olanları konuşuyorduk. "Amir. Bak inan ki Berkay'ın kötü bir niyeti yoktu. O senin en yakın arkasaşın. Kardeşin ya o senin. Hiç başına kötü bir şey gelsin ister mi?" "Cemre. Onun orda beni savunması gerekiyordu. Ya beni akıl hastanesine yatıracaklarını söyledikleri halde ağzını açıp tek kelime etmedi. Kardeşliğe sığar mı bu? Ben deli değilim ki" dediğimde, hiç beklemediğim bir hamle yapıp elimi tuttu. "Elbette deli değilsin. Bak ben sana inanıyorum. Ve her zaman da arkandayım" dediğinde, hala oldukça şaşkındım. "Be-benn.. teşekür ederim" dediğimde, yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissediyordum. Ben onun gözüne bakmaya utanıren, onun aniden elimi tutması utanmama sebep olmuştu. Bir süre dahanbu şekilde sohbet ederken, cafeteryaya doğru ilerleyen doktor, Berkay ve bir kaç tane polisi fark ettim. Hepsi de bana bakıyordu. "Amir bey. Akıl ve ruh sağlığı hastanesine kaydınızı yaptırdık. Zorluk çıkarmayın lütfen. Aksi takdirde zorla götürmek zorunda kalacağız." Dediğinde, hızla oturduğum sandalyeden kalktım. "Hayır.. hayır ben deli değilimm." Diye bağırmaya başladığımda, iki tane görevli yanıma gelip, beyaz örtüyü çoktan üstüme bağlamışlardı bile. Her ne kadar çırpınsam da, hiç bir fayda etmeyecekti. Gözüm polislerin yanında duran Berkay'a takıldı. Gözleri dolu bir şekilde olanları izlerken, bir kez daha arkadaşlığımıza lanet getirdim. Görevliler tüm çırpınışlarıma rağmen beni beyaz renk hasta aracına sürüklerken, Cemre kalabalığı yararak yanıma gelip kulağıma doğru uzandı ve, "Seni seviyorum" diye fısıldadıktan sonra, yanağıma derin bir öpücük kondurdu. daha sonrası görevlilerin beni araca bindirmesiyle birlikte, ne kadar istemesem de yeni hayatıma doğru yola çıktık. 3 SAAT SONRA.... Şu lanet tımarhaneye geldiğimden beri, bana verilen odada bana ait yatakta uzanmış telefonumla uğraşıyordum. Aklım ise, az önce olanlardaydı. Beekay'ın beni savunmaması.. Cemre'nin beni sevdiğini söyleyip yanağımdan öpmesi. Her şey şaka gibiydi. Diye düşünürken, telefonun ekranında gördüğüm şey ile adeta buz kesilmiştim. Kaldığım tımarhaneyi internetten araştırmıştım ama, hiç bir şekilde bu hastane görüntülenmiyordu. Bir süre daha araştırdıktan sonra, buranın bitişiğindeki market görüntülenmişti ama, tam şu anda bulunduğumuz yerde tımarhane değil, eski bir mezarlık görüntüleniyordu. İçim korkuyla ürperirken, odayangiren hemşireye takıldı gözlerim. Elinde bir kaç tane ilaç, ve bir bardak su vardı. Ama bu oydu. Eminim bu oydu. Ne ladar insan gibi gözükse de, gözlerinden tanımıştım. Bu oydu! Bana musallat olan cin!... |
0% |