Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm 15

@azazilzalim

15.bölüm iyi okumalar :)
....

Karşımdaki hemşire kılığında duran o şeyin, o olduğuna adım gibi emindim. Ürkütücü gözleriyle bir süre daha yüzüme baktıktan sonra, dudaklarında alaycı bir tebessüm oluştu.

Korku dolu gözlerle ona bakmayı sürdürürken, aniden içeriye giren bir başka doktor ile derin bir nefes aldım. Neyse ki bu kadın normaldi.

"Amir bey? İyi misiniz?"

"Göründüğüm gibiyim" dediğimde, başka bir şey söylemeden ilaçları, ve bir bardak suyu uzattı.

"Yatağınızın altında çöp kovası var. İlaçlarınızı içtikten sonra boş bardağı atarsınız. Her hangi bir şey de olursa, yatağın yanındaki butona basmanız yeterli olacaktır" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım.

Az evel gelen doktor odadan çıktığında, onunla tekrardan baş başa kaldım. Korkunç, kızıl gözleriyle bana bakarken, dudağında sinsi bir gülüş belirdi ve, hiç bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti.

Bir süre karşımdaki boş duvara bakmaya devam ederken, bağımsızlığını ilan eden gözyaşlarımı sildim ve, elimdeki ilaçlarla suyu yatağın altındaki çöp kovasına atarak yatağıma uzandım.

Aklım hala olanlardaydı. Berkay bana bunu nasıl yapar? Diye düşnürken, aklım Cemre'nin itirafına takıldı. Beni sevdiğini söylemişti. Hatırlamak bile heyecanlandırıyordu.

Benim de Cemre'ye karşı hislerim, sadece arkadaşça değildi ama, aşık mıydım bilmiyorum. Derin düşüncelerden sıyrılıp telefonumu elime alarak saate baktım. Gecenin dört buçuğuydu.

Bir süre sonra, hastanenin boş koridorlarında yankılanan ayak seslerini işittim. Tek bir kişi değildi gelenler. Seslere bakılırsa, neredeyse on beş kişiydi.

karanlık koridorda ayak sesleri daha da yükselirken, aniden birinin adımı fısıldadığını işittim. Bir kez daha. Ve bir kez daha...

Boş, karanlık koridorda ayak sesleri yerine ismim yankılanıyordu.

'AMİİİRRR AMİİİİİİİİRRRRR' sesler daha da yükselirken, korkuyla örtüyü kafama çektim ama nafile! Bir hışımla savrulmuştu üstümdeki örtü.

Bedenim benden bağımsız bir şekilde yataktan kalkarken, ne kadar çabalasam da boş olacağını biliyordum.

Yataktan tamamen kalktıktan sonra, adımlarım ne kadar istemesem de karanlık koridora doğru ilerliyordu.

Tam kapı eşiğine geldiğimde, daha fazla gitmemek için kapının kenarını tuttum ama nafile. Sanki ateşe değmiş gibi hızla geri çektiğim an, anında karanlık koridora savruldum. Ellerim korkudan deli gibi titriyor, Ne yapacağımı bilmiyirdum.

Bir süre sonra kimsenin olmadığı boş bir odaya girdiğimde, anında kapıyı kapatıp dizlerimin üstüne çömeldim, ve kafamı kapıya yaslayarak düşünmeye başladım.

Benim acilen buradan çıkıpşkurtulmam gerekiyor, aksi takdirde olacakları düşünemiyordum. Tam o anda, duvarda asılı olan tablo çekti dikkatimi. Resimde, tabutun içinde yatan bir ceset vardı. Biraz daha dikkatli baktığımda ise, bunun benim yatağımın altından çıkan tabut olduğunu fark ettim. Tıpa tıp aynıydı.

Dört duvarın her köşesinde bu tablodan vardı. Her yerde.. boş yatağın üstünde bile vardı.

Allah'ım aklımı gerçekten kaçıracağım diye düşünürken, gözlerim yatağın altına takıldı. Tabut vardı yatağın altında. Hem de benim gördüğüm tabuttu bu.

Bir süre sonra rabutun yerde, bana doğru sürüklendiğini gördüğümde korkuyla ayağıya fırladım ve, hızla odadan çıkıp boş koridorda deli gibi koşmaya başladım. Ama sanki bütün yollar, aynı yere, tabutun olduğu odaya çıkıyordu.

Pes ederek o odaya girdim ve, tabutun yanındaki taş parçasıyla pencereyi kırıp aşağıya atladım. Neyse ki oda bitinci kattaydı ve, her hangi bir hasar almamıştım.

avuçlarımla yerden destek alarak ayağıya kalktım ve, olabildiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladım, nereye, kime gittiğimi bilmeden, karanlık ormanda deli gibi koşmaya başladım.

Karanlık irmanda dümdüz giden yolun sonuna vardığımda, karşımda büyük bur cadde görmek rahat bir nefes almama sebep olmuştu.

caddeye yetiştiğimde, hızla sağıma soluma baktım. Her yer kapalıydı ve, kahretsin ki tek bir araç, tek bir kişi bile yoktu.

Neyseki bir süre daha ilerlediğimde, önüme bir taksi çıkmıştı.
Ön koltuğa yerleştikten sonra, adresi verip başımı cama yasladım ve, yeni yeni aydınlanmaya başlayan gökyüzünü seyretmeye başladım. Öyle muhteşem görünüyordy ki...

Kısa bir süre sonra evin önüne yetiştiğimizde, taksiciye ücreti ödeyip araçtan inecektim ki, taksicinin sorusuyla olduğum yerde durdum.

"Abi ayakların kan içinde. niye çıplak ayakla geziyorsun? Ayakkabın yok mu?" Dediğinde, başımı eğip ayaklarıma baktım. Her tarafı yara bere, ve kanla kaplanmıştı. Kahretsin ki o korkuyla kaçarken, ayakkabılarımı giymeyi unutmuştum.

"Boş ver kardeş. Hadi sen git" dediğimde, aracına binip u dönüşü yaparak uzaklaştı. Yavaşça binaya çıkan merdivenleri çıktıktan sonra, paspasın altındaki yedek anahtarı alıp kapıyı açarak içeriye girdim.

Ayaklarım iğrenç bir şekilde sızlıyordu. Vakit kaybetmeden banyoya yöneldikten sonra, musluğu açarak ayaklarımı güzelcene yıkadım. İçinden yaklaşık on parça cam çıkmıştı.

Nihayet kanama durduğunda, kağıt havluyla ayaklarımı kuruladım ve, biraz kolonya sürerek sargı beziyle güzelce sardım. Neyse ki şimdi daha iyiydim.

Duvardan destek alıp tabureden kalktıktan sonra, banyodan çıkıp odama yönelecektim ki, Berkay'ın odasının ve kapısının açık olduğunu fark ettim. Aynı şekilde Cemre'nin de. Biraz daha ilereyerek Berkay'ın kapısının önünde durdum. Elinde benim fotoğrafım, baka baka ağlıyordu.

Biraz daha ilerleyip Cemre'nin odasına yöneldim. Aynı şekilde onun da elinde benim fotoğrafım vardı ama o ağlamıyor, sadece dudaklarında buruk bir tebessüm vardı. İkisiyle de konuşmalıydım ama, ilk Berkay'la konuşacaktım.

Tekrardan Berkay'ın kapısına yöneldiğimde, kapıyı tıklattım. Islak gözleri benimkileri bulduğunda, büyük bir şaşkınlık içerisine düşmüştü.

"Amir? Sen.. sen nasıl geldin buraya?" Diye sordu şaşkınlıkla.

"Bir önemi var mı?"

"Salak mısın oğlum tabii ki var. Kardeşim değil misin sen benim?"

"DEĞİLİZ BERKAY! KARDEŞLER, KÖTÜ ZAMANLARINDA BİRBİRLERİNİ KORUYUP KOLLARLAR. SENİN GİBİ SUSUP OTURMAZLAR" diye bağırdığımda, gözyaşları daha da şiddetlenmiş ve, gürültüye Cemre' de gelmişti.

"A-Amir? Senin ne işin var burda?"

"Cemre şu an değil. On dakika sonra konuşalım" dediğimde, başını olumlu anlamda sallayıp sessizce sandalyede oturdu.

"Evet Berkay? Beni tımarhaneye yatırırlarken neden karşı çıkmadığını, ya da neden beni savunmadığının mantıklı bir açıklaması var mı?" Diye sorduğumda, sessizce başını önüne eğdi.

"Yok değil mi? Yaptığın kalleşliği açıklayacam mantıklı bir açıklaman bile yok. " dediğimde,

"Senin iyiliğin için." Dedi. Yok yok. Bu böyle olmayacak. En iyisi Cemre'yi gönderip baş başa konuşmaktı.

"Cemre. Rica etsem bize kahve yapar mısın?" Dediğimde, başını olumlu anlamda salladı ve, odadan çıkıp mutfağa yöneldi.

"Evet Berkay? Seni dinliyorum. Sen bu şekil mi düşünayorsun benim iyiliğimi"

"Evet bu şekil düşünüyorum. Ben senin başına neled geldiğini, neler yaşadığını çok iyi biliyorum Amir. Sırf sen kurtul diye sana musallatnolan cinle bir şekilde irtibata geçtim. Seni rahat bırakması karşılığı, kendi bedenimi verdim. Ve bu büyünün tutması için on gün geçmesi gerekiyordu ama, sen son bir gün kala her şeyi mahvettin. Ben de aynı işlemleri tekrar uygulayacaktım. Ve on gün geçene kadar senin olmaman gerekiyordu. Sırf bu yüzden sustum anladın mı? Sırf bu yüzden istedim akıl hastanesine yatmanı" dediğinde, gözyaşlarını tutamamış, iyice salmıştı.

"Ben seni bu kadar düşünürken, senin yaptığına bak. Şimdi söyle bakalım Amir efendi.. kimin yaptığı kalleşlik?" Diye sorduğunda, içimin acıdığını hissettim.

"B-Berkay. Sen.. sen böyle bir şey nasıl yaparsın?" Diye sorduğumda, gözyaşları halâ sel gibi akıyordu. Daha fazla dayanamayarak sımsıkı sarıldım kardeşime. Ve ondan da aynı karşılığı almak, fazlasıyla mutlu hissettirmişti.

İşte gerçek kardeşlik buydu. Ben her ne kadar bencillik edip, anlayıp dinlemeden işi boka çevirsem de, yine kardeşlik kazanmıştı.

"Ooo beyler? Bakıyorum da arayı düzeltmişsiniz hemen?" Diyen Cemre olmuştu.

"Alın bakalım kahveleiniz hazır" dediğinde, tepside bulunan üç fincandan her hangi birini alıp yudumlamaya başladım.

"Ee. Bizim kavgamız da, küslüğümüz de hep böyle" Diyen Berkay, herkesin suratında küçük bir tebessüm oluşturmuştu.

"En güzeli. Kardeşler arasında hiç küslük olur mu? Hele ki sizin gibi kardeşlerin arasında" dedikten sonra, fincanından büyük bir yudum aldı.

"Ellerine sağlık Cemre. Kahve muhteşem olmuş."

"Afiyet olsun Amir"

" ee. Her şey tatlıya bağlandığına göre, anlat bakalım Amir. Sen buraya nasıl geldin. Ve en önemlisi, ayaklarına ne oldu."diye soran Berkay olmuştu.

"Hastaneden kaçtım. Çıkış kapısında bekçi olduğu için, odanın penceresini kırıp kaçtım. İşte o anki aceleyle de ayakkabılarımı giymeyi unutmuşum. Buraya kadar çıplak ayakla geldim." Dediğimde, ikisinin de gözü fal taşı gibi açılmıştı.

"Oğlum sen salak mısın? Aptall" diyen, tabii ki de Berkay olmuştu.

"Salak değilim Berkay. Rahat değildim orda. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu, ben de mecburen kaçtım"

"Çok acıyor mu bari?"

"Acımıyor Cemre. İyiyim şimdi" dediğimde, sandalyeden kalkıp boş fincanları toplayarak mutfağa yöneldi.

"Pişt. Berkay. Ben su içmeye gidiyorum. Ondan sonra da yatıp zıbaralım baksana. Nerdeyse sabah oldu ama hala uyuyamadık." dediğimde, olumlu anlamda başını salladı.

"Tamam o zaman. Hadi git iç suyunu" dediğinde, oturduğum yerden kalkıp mutfağa yöneldim.

Ayaklarım fazlasıyla yanıyordu. O yüzde, çok zorlamamaya özen göstererek yavaş adılarla ilerledim.

Mutfak kapısından içeriye girdiğimde, Cemre boş fincanları makineye diziyordu.

"Cemre" diye seslendim. Su falan bahaneydi. Dün gece hakkında konuşacaktım onunla.

"Amir? Bir şey mi oldu." Diye sordu.

"Yok. Bir şey olmadı da.. ben.. ben seninle dünki meseleyi konuşacaktım. Hani Bana, beni sevdiğini söylemiştin ya... O mesele işte." Dediğimde, utanmıştı. Ama cevap vermek yerine sıkıca boynuma sarılması, beni de şaşırtmıştı.

"Seni seviyorum Amir. Her şeyden.. herkesten çok seviyorum seni" dediğinde, bir anlık öylece kalakaldım.

"Ce-Cemre ben. Ben ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Yani o kadar şaşkı-" lafımı kesen şey dudaklarıydı. Cemre'nin dudakları.

Kısa bir süre o şekilde kaldıktan sonra, bunun ikimize de yetmeyeceğini biliyordum. Ben yapıştım bu sefer dudaklarına. Hem de onun gibi utangaç, küçük bir öpücük değil. Daha sert, daha tutkulu bir şekilde öptüm. Daha önceleri ne kadar kararsız da olsam, artık adım gibi emindim. Cemre benim için kıymetlimdi. Hayatımda hep 'iyi ki' dediğim gerçeğimdi.

Bir süre sonra dudaklarımız ayrıldığında, ikimiz de nefes nefeseydik.

"Seni seviyorum Amir."

" seni seviyorum Cemre" dediğimde tekrardan öpüşmeye yeltenmiştik ki, Berkay'ın mutfağa girmesi ile başlamadan bitmişti. Hemen Cemre'nin yanından uzaklaşıp su içiyormuş gibi yaptım. Neyse ki bir şey görmemişti. Yoksa ömrü billah dilinden kurtulamazdık.

"Ulan Amir. İki saattir bir su içemedin mi? Ne oyalanıyorsun bee."

"Ne oyalanması oğlum.. daha yeni geldim mutfağa değil mi Cemre?" Diye sorduğumda, kıkırdayarak başını olumlu anlamda salladı.

"neyse çabuk iç suyunu. Özledim la seni.. bu gece benim yanlmda yatacaksın." Dediğinde, pek istemesem de mecburen kabul etmiştim. Elimdeki suyu tek yudumda içtikten sonra, bardağımı tezgahın üstüne bıraktım.

"Hadi Berkay gidelim. Cemre.. sen de uyu dinlen biraz. Uyandığımızda üçümüz fiım falan izleriz tekrar" dediğimde, olumlu anlamda kafasını salladı.

"İyi geceler o zaman"

"İyi geceler" dediğinde, Berkay'la birlikte odaya yöneldik. İkimiz de eşofmanlarımızı giydikten sonra, çift kişilik yatağa uzattık. Berkay kısa bir süre içinde uykuya dalmıştı ama, benim pek uykum yoktu. Telefonumu alarak kilidini açtım. Birazcık interneyye takılsam, hiç te fena olmazdı aslında. Diye düşünerek googleyi açıp facebook'a girdim. Biraz uzun sürmüştü ama, nihayet sonunda açılmıştı.

Yaklaşık yarım saat kadar takıldıktan sonra, yeni bir mesaj geldiğini fark ettim. Mesaj yine ona aitti

'Senin yüzünden.. her şey senin yüzündeeen.. katilsin sen katiiiill' yazıyordu. Zaten başka bir şey olsa şaşardım diyerek hesabımdan çıkış yaptım, ve kafamı yastığa koyrak derin bir uykuya gözlerimi kapadım...
....

CEMRE'DEN...

Az önce olanlara hala inanamıyordum. Aylardır içimde beslediğim hisleri, bir anda Amir'e anlatmış, ve az önce ilk öpücüğümü almıştım. Dudaklarının yumuşakığı, ve tadı o kadar muhteşendi ki, hissettiklerimi kelimelede dökmem imkansızdı. İçimdeki heyecandan dolayı ne kadar uğraşsam da, bir türlü uyuyamamıştım. Yapacak bir şey de yoktu, o yüzden kulakığımı kulaklarıma takarak en sevdiğim şarkıyı açıp dinlemeye başladım. Yaklaşık yarım saat sonrası da, derin bir uyku.

AMİR'DEN...

Gördüğüm ürkütücü kabustan, gerçek hayata gözlerimi açtım. o kadar korkunç, o kadar iğrenç bir kabus görmüştüm ki, korkudan ellerim hala tir tir titriyordu.

Vücudum, tıpkı dün geceki gibi benden bağımsız hareketlerle yataktan kalktıktan sonra, sokak kapısına yöneldi. Her ne kadar karşı koysam da, maalesef olmuyordu. Elim yavaşça kalkıp kapının kolunu indirdiğinde, binanın dışına ilk adımımı atmıştım.

Bir süre, hiç bir yere sapmadan sapmadan düm düz ilerledim. Yolun sonunun nereye çıkacağını bile bile hem de.

Kısa bir süre sonra yolun sonuna, yani uçurum kenarına geldiğimde, karşımda onu gördüm. Bana musallat olan lanet cin, suratında hayin bir gülümsemeyle bana bakarken, ayaklarım benden bağımsız bir şekilde uçuruma doğru yürümeye devam ediyordu. Niyetini biliyordum. Beni uçurumdan düşürmekti. ayaklarım git gide beni ölüme doğru sürüklerken, buna asla karşı koyamayacağımı biliyordum. İşte şimdi uçurumla aramda tek bir adım vardı ve, gerçekten de bunun sonum olduğunu biliyordum...
.......................

Loading...
0%