Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm 16

@azazilzalim

İyi okumalar :)
............

uçurumla aramda neredeyse bir adım kalmıştı. korkuyordum. hem de fazlasıyla korkuyordum ve, bu sefer kurtuluşum yok diye düşünürken, arkamdan birinin kolumu tutup geriye doğru çektiğini hissettim.

"Amir ne yapıyorsun sen?" şükürler olsun ki Berkay kurtarmıştı beni.

"Berkay ben.. ben çok kötüyüm. inan ki kendi isteğimle gelmedim buraya. her ne kadar diretsem de olmadı vücudum benden bağımsız hareket ediyordu"

"şşş. sakinleş biraz. kurtulacaksın anlıyor musun? en iyi hocalara, en iyi medyumlara gidicez. kurtulacaksın anlıyor musun" dediğinde, hayat benim için adeta durmuştu az önceye kadar ölümle burun burunayken, şu an kardeşimin yanında olmak güvende hissettiriyordu.

bir süre daha o şekilde kaldıktan sonra, Berkay'ın desteği ile yerden kalktım. o kadar bitkin, o kadar yorgun hissediyordum ki kendimi, Berkay yanımda olmasa ilk adımda yere düşeceğimden emindim.

dümdüz yolu takip edip sonunda eve ulaştığımızda, Berkay cebindeki anahtarı alarak kapıyı açtı. ayakkabılarımı soyup içeri girdiğimde ise, tek dileğim derin bir uykuydu. malum, gece uyuyamamış ve sadece iki saatlik uykunun üstündeydim.

Berkay'la birlikte odamadan içeri adımımızı attığımızda, yatağıma uzanmam için bana yardımcı oldu. kafamı yastığa koyduğumda o kadar yorgun düşmüştüm ki, battaniyeyi dahi üzerime atamadan derin bir uykuya teslim etmiştim kendimi.

BERKAY'DAN.....

Amir ile yatağa uzandığımda, aslında hiç uyumamıştım çünkü, kötü şeyler olacağı içime doğmuştu adeta. zaten sırf bu yüzden istedim yanımda uyumasını. bir terslik olursa, anında müdahele edeyim diye ve, tam da beklediğim gibi olmuştu.

Amir bir süre sonra yataktan kalkıp odadan çıktığında, ben de hemen arkasından kalkıp gizlice takip ettim onu.
binanın tam karşısına bakan dümdüz yola girdiğinde, içimde büyük bir korku oluşmuştu. çükü bu yolun sonunun uçuruma çıktığını çok iyi biliyordum.

Amir'in peşinden bir süre daha ilerledikten sonra, uçurumls arasında tek bir adım kala kolundan tutarak durdurdum.

"Amir ne yapıyorsun sen?"

"Berkay ben.. ben çok kötüyüm. inan ki kendi isteğimle gelmedim buraya. her ne kadar diretsem de olmadı vücudum sanki benden bağımsız hareket ediyordu"

"şşş. sakinleş biraz. kurtulacaksın anlıyor musun? en iyi hocalara, en iyi medyumlara gidicez. kurtulacaksın anlıyor musun" dediğimde, azıcık ta olsa sakinleşmişti.

kolundan tutup kalkması için destek olduktan sonra, kolunu omzuma atarak yürümesine yardımcı oldum. çünkü gerçekten de, bitkin görünüyordu.

uzun, dümdüz yolu takip ettikten sonra, nihayet binanın önüne varmıştık. binaya çıkan küçük, üç tane merdiveni çıktıktan sonra, cebimdeki anahtarı çıkartıp evin kapısını açtım. Amir fazlasıyla yorgundu ve, uyumak istediğini söylediğinde hiç bir şey söylemeden odasına götürüp yatağına uzandırdım. garibim nasıl yorulmuşsa artık, üzerini dahi örtemeden uykuya teslim etmişti kendini.

yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken, yatağın üstünde duran mavi renk battaniyeyi üzerine örterek odadan çıkıp kapıyı kapattım.

bir süre kapının önünde öylece beklerken, karşıdaki, yani Cemre'nin odasının kapısı açıldı.

"günaydın Berkay"

"günaydın Cemre. hayırdır? erkencisin bu gün?"

"pek uyku tutmadı valla"

"valla ben de uyuyamadım tüm gece" dedim.

"Berkay.. istersen sen salona geç biraz televizyona falan takıl, ben de bize kahvaltı hazırlayayım." dediğinde, kafamı olumlu anlamda salladım ve, merdivenleri inerek salona yöneldim . en azından tek başıma, Amir'le ilgili neler yapabileceğimi düşünebilirdim.

siyah renk, çift kişilik koltuğa yayılıp düşünmeye başladım. ama yok.. tek başıma halledemezdim bu durumu diye düşünerek telefonumu elime aldım ve, Samet hocayı arayarak telefonu kulağıma koydum. neyse ki dördüncü çalışta açmıştı.

"efendim Berkay?"

"hocam mereba. kusura bakmayın sizi de rahatsız ediyorum ama, Amir'in durumu gittikçe daha da kötüye gidiyor. hocam Allah rızası için yardım edin bize. hiç bir çaresi yok mudur bu durumun?" diye sorduğumda, bir süre sessiz kaldı.

"aslında var. bu işlerden anlayan bir arkadaşım var ama, ücretlidir. lakin emin ol ki, şimdiye kadar ona başvuran kimse pişman olmadı" dediğinde, heyecanlanmıştım. en azından küçük te olsa bir şansımız vardı.

"hocam peki arkadaşınızla hemen konuşabilir misiniz? ücreti ne olursa olsun vermeye hazırım. yeter ki kardeşim kurtulsun" dedim hevesle.

"pekala, o zaman ben arkadaşımla bi konuşayım. telefonun açık olsun tamam mı? gün içinde olumlu ya da olumsuz haber vermek için mutlaka arayacağım"

"peki hocam. hayırlı haberlerinizi bekliyorum"

"inşallah hayırlı olur evlat. hadi kal sağlıcakla" dedikten sonra, telefonu kapattım. şükürler olsun ki, artık bir umudumuz vardı.

"Berkaaayyy. kahvaltı hazır gel hadi"

"gelmem mi bee gelmem mii" heyecandan içim içime sığmıyordu.

orta sehpadan destek alarak ayağa kalktım ve, mutfağa doğru ilerledim.

"ooo Cemre. döktürmüşsün yine" dediğimde, içten bir gülümseme oluştu yüzünde.

"beğenmene sevindim. hadi o zaman, ben ekmekleri kızartırken sen de çayları doldur" dediğinde, ocağın üstündeki çaydanlığı alarak masadaki fincanları doldurdum. Cemre'de ekmekleri kızarttığında, ikimiz de sandalyelere oturup bir güzel kahvaltımızı yapmaya başladık.

"hayırdır Berkay? çok mutlu gözüküyorsun"

"daha ne olsun kızım. şu kahvaltının muhteşemliğine baksana." diyerek yalan söyledim. yani tabii ki kahvaltının da etkisi vardı ama, ne yalan söyleyeyim, en çok Amir'in kurtulabilecek olma ihtimaline seviniyordum.

tabağımdaki son domates parçasını da gömdükten sonra, fincanımdaki çaydan büyük bir yudum daha aldım.

"ya Berkay. Amir iyi mi? niye kalkmadı ki kahvaltıya?"

"iyi iyi. o hiç yatmadı. daha yeni uyudu kalkar birazdan" dediğimde, olumlu anlamda kafasını salladıktan sonra kahvaltısına devam etti.

"acaba bu gün kek, kurupasta falan mı yapsam diyorum. ne güzel üçümüz de oturur çayla beraber yeriz" dediğinde, şimdiden ağzımın sulandığını fark ettim.

"valla iyi olur Cemre. çoktandır ev keki yemiyorum zaten, bıktım artık pop keklerden" dediğimde, kıkırdadığını gördüm.

"tamam o zaman. eğer doyduysan markete gidip un ve kabartma tozu al, gelince başlayalım hemen" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım ve, sandalyeden kalkıp askılıktaki hırkamı üstüme geçirip evden çıkarak markete doğru yola koyuldum.

bir süre yerdeki taşları sağa sola savurarak ilerledikten sonra, marketin önüne geldiğimi fark ettim ve, merdivenleri çıkarak otomaik kapıdan içeriye adımımı attım.

karşı reyonda duran un ve kabartma tozundan birer paket alıp kasaya yönelecektim ki, ilerdeki reyonda bademli keyfinceleri görünce bir kaç tane almaya karar verdim. ama elime aldığım beş tane benim için fazlasıyla azdı, o yüzden hiç açılmamış bir kutu aldım. içinde elli tane vardı. evet.. sanırım beni bir süre idare eder diye düşündüm ve, kasaya ilerleyerek elimdekileri kasiyee uzattım. kasiyer ürünlerin barkodunu okuttuktan sonra, hepsini poşetleyerek ücretini ödedim ve marketten çıkarak eve doğru yöneldim.

yolu biraz daha kısaltmak için girdiğim ara sokak, tam da binanın önüne çıkmıştı. işte bunu sevdim. binaya çıkan merdivenleri çıktıktan sonra, kapıyı hafifçe tıklatarak açılmasını bekledim. kısa bir süre sonra Cemre açmıştı kapıyı.

"hah.. Berkay aldın mı?"

"aldım Cemre aldım" dediğimde, poşetleri ona uzatarak ayakkabılarımı çıkarttım ve, onunla beraber mutfağa yöneldik.

"eveeet. başlıyoruz.. berkay dolaptan mavi kabı uzatır mısın" dediğinde, buzdolabının yanındaki dolaptan çıkarttığım mavi kabı ona uzattım.

"teşekürler"

"rica ederim" dediğimde, Cemre mavi kaba kek için malzemeleri boşaltıp yoğururken, ben de keyfincelerimi açıp bir kaç tane yemeye başladım. ve her zaman olduğu gibi, yine mutluluk vermişti tadı.

Cemre hazırladığı hamuru fırın tepsisine boşalttıktan sonra, üzerine kakao döküp çatalla yavaş yavaş karıştırdıktan sonra, tepsiyi fırına atarak dereceyi ayarladı. ve kakaoyu, harcın tamamına karıştırmamasının sebebini anlamıştım. sanırım mozaik kek yapacaktı.

kek fırında pişerken, ayrı bir kovada yeni bir hamur yoğurmaya başladı.

"ya Cemre keki yapın ya.. bu hamuru ne yapıcan?"

"e kuru pasta yapıcaz demiştim ya" dedi. hmm evet. öyle demişti ama, salak kavam yine unutmuştu.

"Anladım. Eline sağlık o zaman"

"teşekürler" o sırada Amir'de mutfak kapısından içeri girmişti.

"gençler? ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunda, sabahki halinden kat be kat daha iyi olduğunu fark ettim.

"valla ne yapalım? Cemre bize kek ve kuru pasta yapıyor. ben de keyfince yiyorum ister misin?" diyerek uzattığım kutudan, bir tanesini alıp ambalajını açtı.

"Cemre keşke yormasaydın kendini ya. ne gerek vardı ki?"

"saçmalama Amir ne yorgunluğu? ne güzel ourur yeriz çayla beraber"

"e iyi o zaman. çok sürer mi çıkması?"

"en geç bir saate hazır olur"

"tamam o zaman. bekliyorum" dedikten sonra, sandalyeyi çekerek yanıma oturacaktı ki, tam o anda kapı çaldı.

Amir kapıyı açmaya gittiğinde, ne olur ne olmaz diye düşünerek peşinden gittim. gelenler Amir'in dünki doktoruydu.

"hayırdır doktor hanım? ne işiniz var burda?"

"Amir bey. böyle bir şey nasıl yaparsınız? hastaneden kaçmak ta ne yaa."

"doktor hanııım! ben deli değilim tamam mı? sadece dün gece korkunç bir kabus gördüm, ve etkisinden çıkmam biraz zor oldu. ama şu an kendimdeyim ve, gördüğüm her şeyin bir rüya olduğundan adım gibi eminim" dediğimde, şaşırmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu.

"pekala, o zaman yatışınızı iptal etmek için şuraya imzanızı atar mısınız?" dediğinde, kalemi elime aldım ve imzalamam gereken kısmı doldurduktan sonra, kağıdı olduğu şekilde doktora uzattım ve

"iyi günler doktor hanım" diyerek kapıyı sertçe kapadım
arkamı döndüğümde, Berkay ve Cemre'nin sırıtarak beni izlediğini fark ettim.

"ne sırıtıyorsunuz?" diye sorduğumda, kıkırdamayı bırakıp adeta kahkaha atmışlardı.

"lan nasıl da paket ettin doktoru" dediğinde, hepimiz bir anda kahkahayı patlatmıştık.

"valla gençler sohbetinize doyum olmaz ama, ben kek yanmadan mutfağa gideyim" diyen Cemre'ye Berkay fark etmeden öpücük attığımda, derin, ve muhteşem bir gülümseme sunarak mutfağa ilerledi.

"ee Amir bey? biz ne yapalım şimdi?"

"valla bilemiyorum Berkay bey. sen karar ver" dediğimde, bir süre düşündükten sonra cevap verdi.

"o zaman film markete gidip bir kaç tane film sidisi alalım. hem bak Cemre'de bir sürü şey hazırladı, filmle beraber güzelce yeriz işte." dediğinde, yapacak başka bir şey olmadığı için mecburen kabul etmiştim.

"tamam o zaman, çıkalım mı?"

"çıkalım çıkalım da. sen bu ayakla yürüyebilecek misin?"

"yürürüm yürürüm merak etme."

"tamam o zaman.. Cemreeee biz Amir'le film almaya gidiyoruz. haberin olsun"

"tamaaaam ama çabuk gelin" dediğinde, ikimiz de ayakkabılarımızı giyip evden çıkmıştık bile.

"Amir ne tarz film alalım? hangisini istersin?"

"korku filmine ne dersin? cinli büyülü?"

"saçmalama olum. zaten uğraşıyorlar senle. bir de korku filmi izleyip daha fazla korkma" dediğinde, kıkırdamıştım.

"şaka yaptım zaten salak. komedi filmi alalım. hep beraber güleriz" dediğimde, film markete çoktan yetişmiştik.

"kolay gelsin Cemil abi"

"sağol Berkay. hoşgeldiniz"

"hoşbulduk abi. ya bize şöyle kaliteli, izlediğimizde sıçtıracak bir komedei filmi lazım" dediğinde, Cemil abiyle birlikte benim de gözüm fal taşı gibi açılmıştı.

"tamam, çok güzel bir komedi filmi var elimde. yılın en iyi komedi filmi seçildi. vereyim mi ?"

"ver bakalım" dediğinde, sidilerin olduğu kısıma gidip bir sidi alarak geri geldi ve, elindeki sidiyi poşetleyerek bize uzattı.

"ne kadar?"

"beş lira" dediğinde, Berkay cebinden beş lira çıkarıp uzatmıştı bile.

"görüşürüz Cemil abi" dedikten sonra, ikimiz de dükkandan çıkıp eve doğru ilerledik. neyseki ev yakındı ve, iki dakika geçmeden yetişmiştik bile.

kapıyı çaldıktan bir süre sonra, Cemre açmıştı.

"hoşgeldiniz gençler"

"hoşbulduk Cemre. ne oldu? hazır mı kekler?"

"hazır hazır. geçin hadi siz filmi takın, ben de kekleri getireyim" dediğinde, Amir'le beraber salona yönelip film sidisini dvd çalara taktık.

"Cemreee film hazır."

"geldiiim" dediğinde, elinde büyük bir tepsi ile gelmişti.

"kekler de hazır"

"ohh vallahi mis gibi koktu haa" diyen tabii ki de Berkay olmuştu.

bir süre sonra siyah renk çekyata kurulup filmi başlattıktan sonra, tabaklarımızdaki kekleri büyük bir iştahla yemeye başladık.

ne kadar garip değil mi? bir kaç saat öncesinde ölümle burun burunaydım, şimdi burda oturmuş kek yiyip film izliyorum. haklısınız. size ne kadar garip te gelse, ben alışmıştım artık. bu kaderi yaşamaya mahkumdum.

her neyse.. şimdi bunları düşünüp te bu güzel ortamdan kendimi alıkoyamazdım. tabağımdaki kekten bir çatal daha alıp yuttum.

"ellerine sağlık Cemre. çok güzel olmuş"

"afiyet olsun Amir. biraz daha ister misin?"

"gerek yok birazdan alırım" dedikten sonra, boş tabağımı masanın üstüne bırakarak filme odaklandım. filmin neredeyse yarısından çoğu bitmişti.

BERKAY'DAN...

filmden fazlasıyla etkilenmiştim. o kadar güzel, o kadar komik bir filmdi ki, en az dört beş sefer daha izleyeceğime emindim.

kısa bir süre sonra cebimde titreyen telefonumu çıkartıp ekrana baktım. arayan Samet hocaydı. hemen koltuktan kalkıp mutfağa doğru ilerleyecektim ki, Amir'in seslenmesiyle durakladım

"Berkay ne güzel film izliyorduk. nereye gidiyorsun.?"

"siz izleyin, ben iki dakikaya yetişiyorum size." dediğimde, tamam anlamında kafasını sallayarak filme odaklandı.

mutfağa girdiğimde, kapıyı kapatarak telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"alo hocam?"

"mereba Berkay."

"mereba hocam. inşallah güzel haberleriniz vardır."

"var evlat var. arkadaşımla konuştum. ücreti 350 tlden 200 tlye indirdim. yarım saat sonra burada olacak. sen de Amir'i al, yarım saat sonra burda ol" dediğinde, rahat bir nefes aldım.

"tamam hocam. Allah razı olsun sizden"

"cümlemizden evlat. hadi kapatıyorum. var mı başka bir isteğin?"

"yok hocam canınızın sağlığı"

"görüşürüz evlat"

"görüşürüz hocam" dedikten sonra, telefonu kapatıp salona, bizimkilerin yanına geri döndüm. neyse ki filmin bitmesine on dakika kalmıştı.

eski yerime oturduktan sonra, kek dolu tabağımı alıp büyük bir iştahla yemeye devam ettim. zaten kısa bir süre sonra da film bitmişti.

"ee gençler? beğendiniz mi filmi?" diye sorduğumda, ikisi de olumlu cevap vermişlerdi.

"Amir. ya kardeşim seninle bir işim var. bi yarım saatliğine dışarı çıkalım mı?" dediğimde, şaşırmıştı ama itiraz etmemişti.

"tamam çıkalım da. önemli bir şey yok değil mi?

"yok yok. önemli bir şey değil."

"tamam o zaman. çıkalım mı şimdi?" dediğinde,

"oluur" diye karşılık verdim.

"tamam o zaman. Cemre sen bi yarım saat tek kalabilir misin?"

"kalırım kalırım. siz gidin ama çok gecikmeyin" dediğinde, ikimiz de başımızı olumlu anlamda salladık.

askıda duran jırkamı alıp üstüme geçirdikten sonra, ikimiz de evden çıkıp köşe başındaki camiye doğru ilerledik.

"Berkay. demin Cemre'nin yanında konuşamadın sanki. ne oldu bir problem mi var?"

"problem yok Amir. samet hocayla konuştum senin durumunla ilgili. bu işlerle uğraşan bir arkadaşı varmış. şu an Samet hocanın yanında biz de oraya gidiyoruz. belki bu adam bir şeyler yapabilir" dediğimde, normalde kızardı ama, bu sefer kızmamış, hatta galiba mutlu olmuştu.

"hadi inşallah Berkay" dediğinde, çoktan camiye yetişmiştik. ayakkabılarımızı soyup camiden içeriye adım attığımızda, hemen karşıda oturan Samet hocaı gödük. yanında da başka bir adam vardı. sanırım bahsettiği kişi bu adamdı.

"Hoşgeldiniz gençler" diyen Samet hoca olmuştu.

"hoşbulduk hocam"

"tanıştırayım. arkadaşım Turan" dediğinde, ikimiz de elimizi uzattık.

"memnun oldum Turan bey"

"ben de memnun oldum Berkay. eğer sizin için uyguynsa, hemen işlemlere başlayalım." deiğinde, ikimiz de olumlu anlamda kafamızı sallayarak Turan beyin gösterdiği yere oturduk.

Turan bey bir süre sonra elinde arapça yazı işlemeleri olan, bakır bir tasla geri geldi ve, içi su dolu tası tam ortamıza bırakarak ışıkları söndürdü. şimdi etrafta sadece, Samet hocanın elindeki mumdan yansıyan loş bir ışık vardı.

Turan bey bir süre arapça bir şeyler okuyup tasın içine üfledikten sonra, Amir'e

"elini uzat" dedi. hocanın dediğini yapan Amir elini uzattığında, hoca küçük bir iğneyi Ami'in yüzük parmağına batırarak akan kanı tasın içine boşalttı ve, arapça bir şeyler daha okuyup suya üfledi.

ilk başlarda pek belirgin olmasa da, suyun içinde beliren korkunç suratlı varlığı artık hepimiz görebiliyorduk.

"herkes gözlerini kapatsın" Turan hocanın emrine uyarak gözlerimizi kapattığımızda, nece olduğunu anlamadığımız bir dilde bir şeyler fısıldamaya başladı ve, bir üre sonra yabancı bir ses, Turan hocanın söylediklerine karşılık vermeye başladı. sanırım bu, az önce tasın içinde gördüğümüz varlıktı. sesi o kadar iğrenç, o kadar korkunçtu ki, insanın adeta içini ürpertriyordu.

yaklaşık beş dakika bunlar devam ederken, çıkan büyük bir gürültünün ardından Turan hocanın

"gözlerinizi açın" emrine uyarak gözlerimizi açtık. ama onun gözleri, sadece Amir'in üstündeydi.

"hocam neler oluyor?" diye sordum dayanamayarak.

"Amir'e musallat olan cin, neden musallat olduğunu söylemiyor. tek öğrenebildiğim şey, Amir yüzünden biri çok ağır bir şekilde öldürülmüş. ama ölen kişinin kim olduğunu, ya da neden musallat olduğunu söylememekte kararlı."

"ee. sonuç?" diye soran Amir olmuştu.

"sonuç yok Amir" dedi ve, cebinden çıkardığı üzeri tılsımlı sözcüklerle kaplı yuvarlak bir metali Amir'e uzattı.

"bu işin peşini, sen kurtuluncayta kadar bırakmayacağım Amir. ama o zamana kadar bu metali yanından ayırma. bu seni, ona karşı korur. tam anlamıyla olmasa da, sana zarar verme olasılığı yüzde yetmiş azalır" dediğinde, elindeki metali alıp hırkasının cebine bıraktı.

AMİR'DEN...

az önce olanlar beni oldukça şaşırtmıştı. neden bilmiyorum ama, bu hocaya inanmak pek te içimden gelmiyordu.

beni onlardan koruması için verdiği yuvarlak metali cebime koyduğumda,

"işlemler bitti gençler. gidebilirsiniz" dedi. Berkay ve ben oturduğumuz yerden kalkarak cebimden çıkarttığım 200 lirayı ona uzattım.

"şimdi değil Amir.. bu meseleyi çözüp, seni kurtardığım zaman alabilirim ancak" dediğinde, şaşırmıştım. oysaki ben de dolandırıcının teki sanmıştım.

kafamı kaldırıp gözlerine bakığımda, sert görünmesine rağmen, gözlerindeki merhamet kırıntılarını görebiliyordum. sanırım kasrşımda duran bu yabancıya güveniyor, ve beni mutlaka kurtaracağına inanıyordum....
...............

Loading...
0%