Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Bölüm 17

@azazilzalim

Keyifli okumalar :)

AMİR'DEN...

camiden çıkıp eve yetişeli neredeyse bir saat olmuştu. bir yandan mutlu, diyer yandan da oldukça heyecanlıydım. ne de olsa artık kurtulmak için bir umudum vardı ve, o metal şey beni oldukça güvende hissettiriyordu.

"Amir. iyisin değil mi? bir sorun yok?"

"yok Berkay yok. çok heyecanlıyım sadece" dediğimde, tebessüm etmişti.

"tabii ki heyecanlı olacaksın. olum kurtulmak için bir şansın var artık" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım.

"hadi Amir. bunun şerefine kutlama yapalım" dediğinde şaşırmıştım.

"ne kutlaması?"

"ya kendi aramızda küçük çaplı bir kutlama. Cemre'nin sabah yaptığı keklerden bir sürü var hala. biraz çerez kola falan alır keyif yaparız" dediğinde, istemsizce kıkırdamıştım.

"olur olur yaparız da, Cemre nerde?"

"ruh öküzüm sağ olsun akşam için dolma yapıyor bize" dediğinde, şaşırmıştım. sevgilimin bu kadar marifetli olduğunu tahmin etmemiştim açıkçası.

"e hadi o zaman. gidip yardım edelim kıza. bizim için o kadar uğraşıyor" dediğimde, bana hak vermişti.

ikimiz birlikte mutfağa girdiğimizde, Cemre'nin masanın üstünde dolma doldurduğunu gördüm

"Cemree. biz geldiiik"

"hoşgeldiniiz" dediğinde hepimiz kıkırdamıştık.

"yardım etmeye geldik. yardım edebileceğimiz bir durum var mı?" diye sordum.

"var var. şurdan iki tane kaşık alıp gelin" dediğini yaparak iki kaşık aldıktan sonra, yanındaki sandalyelere kurulduk.

"ee patron? ne yapıyoruz şimdi?" diyen Berkay olmuştu.

"şimdi şu patlıcanların içine harcından iki kaşık koyup tencereye koyuyorsunuz" dediğinde, süzgeçte duran patlıcanlardan birini elime aldım ve iki kaşık harcından bırakarak sırayı bozmamaya özen göstererek tencereye yerleştirdim. aynı şekilde Berkay'da.

üçümüz birden aynı anda çalıştıktan sonra, kısa süre içerisinde işimizi bitirmiştik. biz Berkay'la elimizi yıkarken, Cemre çoktan yemeği ocağa koymuştu bile.

"lan Amir sabun bitmiş. ben markete gideyim sabun alayım bir de akşam için biraz kola cips çerez falan alırım" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım.

"tamam o zaman ben çıkıyorum" dedi ve, askıda duran hırkasını üzerine geçirip evden çıktı.

arkamı dönerek tekrar mutfağa girdiğimde, Cemre beyaz renk kupaya doldurduğu suyu içiyordu.

"Cemre yemeğin pişmesine çok var mı ya? nedne bilmiyorum ama bugün fazlasıyla açım."

"en geç yarım saate pişer. Berkay nerde?"

"o markete gitti. içecek bir şeyler alacakmış." diyerek yanına yaklaştım ve, sırtından tutup kendime çekerek dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. sonra bir kez daha.. bir kez daha... ve bir kez daha...

taa ki kapının zili çalana dek. istemeyerek te olsa Cemre'nin yanından ayrıldıktan sonra, salona yönelip sokak kapısını açtım. gelen kişi tabiiki de Berkay'dı.

"ne yaptın Berkay? aldın mı sabun?"

"aldım aldım. kola da aldım, meyve suyu da aldım, cipste aldım, büsküvi de, gofret de, çikolata da"

"oha olum ayı mısın sen?"

"la beraber yiyeceğiz bunları. tek başıma yiyecekmişim gibi konuşma." dediğinde kıkırdadım.

"neyse tamam hadi aldıklarını mutfağa götür, ben de bir duş alayım. baksana iyice kirlendim" dediğinde, kafasını olumlu anlamda salladı.

merdivenleri çıkıp odama girdim ve, gardrobumdan siyah renk eşofman takımımı alıp banyoya yöneldim. suyu ılık bir hale getirdikten sonra, küvet dolana kadar üzerimdeki kıyafetleri çıkarttım ve kendimi ılık suyun muhteşemliğine teslim ettim.

normalde olsa soğuk suyla yıkanırdım ama, malum.. havalar artık soğumaya başlamıştı.

yaklaşık yarım saat küvetin içinde kaldıktan sonnra, saçlarımı da köpükleyip yıkayarak havluyla kurulandım ve, gardrobumdan çıkarttığım siyah renk eşofman takımımı üzerime geçirdim daha sonra da aynanın karşısına geçip saçlarımı kurutma makinesiyle kuruladım. ellerimle de biraz düzene soktuktan sonra, nihayet olmuştu.

banyonun kapısını açıp merdivenleri tekrar indim ve mutfağa yöneldim. Berkay sandalyede oturmuş telefonuyla uğraşırken, Cemre'de tencereden çıkarttığı dolmaları tabaklara yerleştiriyordu.

"Cemre vallahi kokusu taa banyoya kadar geldi. ellerine sağlık" dediğimde, hafifçe tebesüm etti ve, doldurduğu tabakları masaya yerleştirdikten sonra Berkay'ın aldığı kolayı da bardaklara doldurdu.

"evet gençler. yemek hazır" dediğinde, üçümüz de sandalyelere yerleşip güzelce yemeklerimizi yemeye başladık.

"Cemre bu dolmanın içinde sarımsak mı var?" diye soran Berkay olmuştu. ona katılıyodum çünkü, sarımsak tadını ben de alıyordum.

"evet. bir kaç diş sarımsak koydum. bence tadını daha güzel yapıyor. beüenmediniz mi"

"valla ben çok beğendim. çok değişik, çok güzel bir tat vermiş" dediğimde, içten bir gülümseme sundu

"afiyet olsun Amir.. Berkay sen? sen beğendin mi?"

"boyonmok no kolomo. boyoldom boyoldum" dediğinde, ikimiz de kahkahayı patlatmıştık.

"ayımısın sen gerizekalı? niye ağzında yemek varken konuşuyorsun?" dediğimde, Cemre daha da kahkaha atmıştı.

"lan sana ne ? ben ağzımda yemek varken de konuşabilirim. hesap mı vercem" dediğinde, onu boşverip yemeğime odaklandım ve, tabağımda kalan son lokmayı da yuttuktan sonra bardağımdaki kolayı tek yudumda bitirdim ama, kahretsin ki boğazıma takılmıştı.

deli gibi öksürürken, Berkay'ın uzattığı suyu içtim. neyse ki kendime gelmiştim.

"lan Amir yavaş yavaş yut biraz. hayır şimdi ölüp geberecen, bir de işin yoksa gömmeye yer ara" dediğinde, Cemre karnını tutup kahkaha atmay abaşlamıştı. ama ben hiç umursamadan tabağımı alıp tencereye yaklaştım ve bir kaç tane daha dolma alarak tekrardan eski yerime oturdum ve, büyük bir iştahla yemeğime devam ettim. aldığım iki dolmayı da bitirdiğimde, nihayet doyabilmiştim. Berkay'la dalga geçiyordum ama, şu sıralar ben de fazlasıyla yemeğe başlamıştım.

"ee gençler?? göbüşlerinizi doyurduysanız partiye başlayalım mı?" diyen Berkay'a,

"lan gerizekalı. daha şimdi dana gibi yemek yedin. bekle de midende biraz yer açılsın" dediğimde, yanındaki poşetten üç tane soda çıkartıp masaya koydu.

"onun tedbirini aldım ben Amir sen rahat ol" dedi ve, sodaların kapağını açarak herkese birer tane uzattı.

bana uzattığı sodayı üç yudumda bitirdiğimde, karnım daha da ağarmıştı ama, en geç beş dakika geçmeden geçeceğini biliyordum.

30 dakika sonra...

yemek faslı bittikten sonra, Berkay'ın yoğun ısrarıyla parti faslı başlamıştı. mutfaktaki yemek masası salona çekilmiş, çörekler, börekler, kekler, cipsler, çikolatalar ve meşrubatlar. hepsi de masanın üstünde yerini almıştı.

tabağıma tüm çeşitlerden birer parça aldıktan sonra, meyve suyu dolu bardağımı da alıp televizyonun karşısındaki siyah renk koltuğa kuruldum ve, kumandayla televizyonu açıp kanalları kurcalamaya başladım. güzel bir film bulduğumda, kumandayı bırakıp tabağımdakilerden atıştırmaya başladım. Cemre'nin yaptığı mozaik kek, gerçekten de efsane olmuştu. o yüzden bittiğinde, ayağa kalktım ve, masanın üstünde duran keklerden bir kaç dilim daha alarak tekrardan koltuğuma kuruldum.

"Amir?? çok sevdin sanırım keklerimi?" diyen Cemre'ye olumlu yanıt verdim.

"çok sevmek ne kelime. bayıldım bayıldım."

"evet evet.. bayıldı, ayıldı, sonra tekrar bayıldı" diyen Berkay, bütün salonu yeniden kahkahaya boğmuştu.

"beğenmene sevindim. Berkay sen? sen beğendin mi?"

"Amir'le hemfikirim şekerim"

"güzel. o zaman sık sık yaparım artık"

"muhteşem olur" Berkay da bende, aynı anda aynı cevabı vermiştik. her neyse. konuşmamızı sonlandırıp tabağımdaki keklerden yemeye devam ederken, bir yandan da meyve suyumu yudumluyordum. ikisi karışınca tadı daha da güzel oluyordu.

kısa bir süre sonra tabağımızdakileri bitirdiğimizde, kirli bulaşıklarımızı makineye dizmek için mutfağa yöneldik. herkes kirli tabaklarını makineye dizdikten sonra, Cemre deterjanı da bırakıp makineyi çalıştırmıştı.

"ee gençler?? şimdi ne yapalım??" diye soran Cemre olmuştu.

"valla benden bu kadar. şimdi giyinip çıkıyorum. ayıptır söylemesi Hasret'imle buluşacağız da" dediğinde, tıpkı benim gibi Cemre'de kıkırdamıştı.

"e iyi madem sen git. napalım? bizde Amir'le oturur film falan izleriz" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım.

"evet evet sen git. aklın kalmasın bizde biz takılırız Cemre'yle" dediğimde, kıkırdamıştı.

"siz hayırdır? böyle bir yalnız kalma istekleri falan? sevgili mi oldunuz la siz yoksa?" diye sorduğunda, bakışlarımı Cemre'ye çevirdim. oda utançla bakışlarını yere indirmişti.

"y-yoo saçmalama oğlum kendine gel"

"hadi hadiiii. lan inkar etmeyin işte. hadi, itiraf edin. vallahi utandırmayacam. yeminle bak. hadi söyleyin" dediğinde bakışlarım tamamen yeri bulmuştu. aynı şekilde Cemre'nin de.

"la hadi artık bee. alt tarafı evet diyceksiniz.. bu kadar mı aciz, bu kadar mı korkaksınız? siz bugün aşkınızı bana dahi anlatmaya utanırken, yarın öbür gün milletin içinde aşkınızı nasıl yaşayacaksınız?" dediğinde, pes ederek itiraf ettim.

"tamam,,, itiraf ediyorum.. Cemre'yle biz, sevgiliyiz... oh beee. söyledim de kurtuldum artık" dediğimde, yüzünde mutluluğunu belli eden bir gülümseme oluşmuştu.

"afferin lan size.. olum aşk utanılacak bir şey değil. bakın bana, ben hiç utanıyor muyum? hayır, utanmıyorum. hatta ben de size ibir şey itiraff edeyim, şimdi Hasret'le buluşup binlerce insanın içinde evlenme teklifi edeceğim" dediğinde, ikimizin de gözleri şaşkınlıktan yuvalarından fırlayacaktı adeta.

"nee? olum sen ciddi misin?" dediğimde, sevinçle olumlu yanıt verdi.

"hem de hiç olmadığım kadar ciddiyim. dün bütün gece düşündüm. ne de olsa Hasret benim kaderim, alnıma yazılmış isim. koluma vurulmuş damga, sırtıma yapılmış dövme. kalbimde bir hançer yarası, doğmamış çocuklarımın anasıdır!" dediğinde, dayanamamış, ikimiz de aynı anda kahkahayı patlatmıştık.

"Berkay bu lafalrı nerden buluyorsun, inan çok merak ediyorum" dediğimde, gururla göğsünü gerdi.

"hayal dünyama hayran olduğunuzu biliyorum. ama merak etmeyin tek siz değilsiniz.. neyse onu bunu geçin. kız beni bekliyor ben kaçar" dediğinde, kolundan tutup durdurdum.
"Berkay. sen ciddi ciddi evlenme teklif edecek misin Hasret'e"

"salak mısın oğlum. yalan borcum mu var sana?" dediğinde, şaşırmıştım. oysaki demin bizzi gaza getirmek için söylediğini sanmıştım.

"ee ben de geleyim mi? bir şey falan lazım olur belki"

"yok yok. siz çiçeği burnunda bir çiftsiniz. siz evde oturun biraz, başbaşa zaman geçirin. ben zaten birkaç saate gelirim" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım.

"tamam o zaman. ama önce üzerini değiştir. kızın yanına pijamalarınla gitmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?" dediğimde, bakışlarını kıyafetlerine indirdi.

"anaaamm. lan Amir iyi ki uyardın lan. vallahi yoksa bu şekilde çıkacaktım kızın karşısına. neyse tutma beni. ben gidip üstümü değiştiriyorum" dedikten sonra, koşarak odasına yöneldi. onun adına o kadar çok sevinmiştim ki, hissettiğim mutluluğu anlatmam imkansızdı. hem onun, hem de bizim için.. Berkay'da öğrendiğine göre, artık Cemre ile aşkımızı gizli kapaklı yaşamayacaktık...

BERKAY'DAN...

Koşarak odama yöneldiğimde, gardrobumu açıp bütün kıyafetlerimi tek tek kurcalamaya başladım. çok az kıyaferim olmasına rağmen, seçim yapma konusunda o kadar kararsızdım ki, bir türlü karar verememiştim.

bir süre daha düşündükten sonra, en iyisi olduğunu düşünerek siyah renk takım elbisemi çıkarıp üzerime geçirdim. bu da biraz abartılı gibi durmuştu ama, sönük durmasından iyidir diye düşünerek sokak kapısına yöneldim ve ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. o kadar heyecanlıydım ki, içim içime sığmıyordu.

kısa bir süre sonra kuyumcunun önüne geldiğimde, önceden ayırttığım tektaş yüzüğün ücretini ödeyerek yüzük kutusunu cebime attım ve Hasret'imle buluşacağımız restauranta doğru ilerledim. yol kısa demeyi çok isterdim ama, maalesef ki oldukça uzun bir yoldu. o yüzden yürümekle uğraşmayıp köşe başındaki taksiye binip restaurantın adresini verdim. hah. işte taksiyle nerdeyse on dakikada yetişmiştik.

taksiciye ücretini ödedikten sonra, araçtan inip restaurantan içeriye adımımı attım. kasadaki adam benden rezervasyon numaramı istediğinde, cebimden çıkarttığım numaralı kağıdı uzattım. garsonlara benimle ilgilenmelerini söyledikten sonra, terasta manzarayı en güzel gören yere yönlendirdi beni. aslında her şeyi önceden hazırlamıştım.

bir süre sandalyede oturup manzarayı seyrederken, restaurant kapısından içeri giren Hasret'i gördüm. üzerinde beysaz renk bir elbise vardı ve, saçları en sevdiğim şekilde açık ve kıvırcıktı.

terasa çıkan merdivenleri bitirdiktan sonra, sandalyeyi çekip tam karşımda oturdu.

"merebaa. ya aşkım kusura bakma trafik yoğundu biraz. umarım çok bekletmemişimdir"

"yok ya ben de geleli iki dakika olmadı" dediğimde, içten bir gülümseme sunmuştu.

"ee aşkım, sparişleri verelim mi?"

"valla bana uyar Berkay'cım. bayaa acıktım çünkü" dediğinde, küçük bir el hareketiyle garsonu masaya çağırdım.

"ben bir porsiyon kuyu kebabı alabilir miyim?"

"tabi efendim. hanfendi siz ne arzu edersiniz?"

"bende aynısından aliyim ya." dediğinde, garson sparişlerimizi hazırlamak üzere yanımızdan ayrıldı. sparişler gelene kadar havadan sudan sohbet ettikten sonra, garsonun masaya servis ettiği yemeklerimizi afiyetle yemeğe başladık. kısa bir süre sonra ikimiz de tabaklarımızı bitirdiğimizde bir garson boş tabaklarımızı toplamış, diğeri de tatlılarımızı getirmişti.

tatlımdan bir kaşık dahi almadan direk konuya geçtim. hazır cesaret gelmişken, açılmalıydım. çünkü bir daha böyle bir cesaret bulabileceğimi zannetmiyordum.

"Hasret. ben buraya, seninle önemli bir mesele konuşmak için geldim." dediğimde, şaşırmıştı.

"dinliyorum?"

"biliyorsun ki senle biz çıkmaya başlayalı neredeyse bir buçuk yıl oldu. ve hala, sadece sevgiliyiz. ama ben artık seninle aramızdaki ilişkinin bir adı olsun istiyorum" dedim ve, ayağa kalkarak elinden tutup onu da ayağa kaldırdıktan sonra, tam önünde diz çöküp ceketimin iç cebindeki kırmızı renk yüzük kutusunun kapağını açarak ona doğru uzattım.

"ve sen.. Hasret taşkın.. benimle evlenip eşim olmaya, Hasret Ölmez olmaya var mısın? benimle evlenir misiin?" dediğimde, mutluluğu gözünden damla damla akan gözyaşlarından okunuyordu.

"kabul ediyorum. kabul ediyoruuuum" diye bağırıp boynuma sarıldığında, belinden iyice kavrayıp kucağıma alarak döndürmeye başladım aşkımı. ve tüm bu alkışlar, bu kocaman alkışlar bizim zaferimizdi....

Amir'den...

saat neredeyse gecenin on ikisi olmuş, ve benim artık uykusuzluktan gözlerim kendi kendine kapanmaya başlıyordu. daha fazla dayanamayarak telefonumu elime aldım ve, Berkay'ın numarasını tuşlayarak kulağıma götürdüm.

"efendim kardeşim?"

"Berkay nerde kaldın ya? sabahtan beri uykusuz uykusuz seni bekliyorum burda"

"sen yat kardeşim. ben gecikeceğim biaraz. anahtar var bende merak etme." dediğinde,

"tamam" diyerek kapattığım telefonumu eejyerin üstünr bırakarak kafamı yastığa koydum ve, uykunun beni huzur dolu kollarına almasına bekledim. ama kahretsin ki, beklediğim gibi olmadı. yaklaşık yarım saat boyunca yatağın içinde deli danalar gibi tepindiktan sonra, uyuyamayacağımı anlayıp yataktan destek alarak doğruldum ve, laptobumu alarak güzel bir film açıp izlemeye başladım. taa ki cep telefonuma gelen o korkunç mesaja kadar.

'şu an sana bir şey yapamıyor olmam, kurtulduğun anlamına gelmez Amir.. o üstündeki lanet metale çok fazla güvenme. bu gün seni koruyor olabilir ama, yarın öbür gün neleer olacağını kimse bilemez'

............


Loading...
0%