Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Bölüm 18

@azazilzalim

sabah gözlerimi, pencereden içeriye sızan güneş ışıklarıyla arladım. kahretsin! boynum yine tutulmuştu.

etejyerden destek alarak usulca ayağa kalktığımda, banyıya yönelip soğuk suyu açtım ve, elimi yüzümü yıkadıktan sonra salona yöneldim. Berkay ve Cemre'yse, görünürde yoktu.

"Berkaayyy. Cemreee nerdesiniz?"

"mutfaktayıız" diye yanıtlayan Cemre olmuştu. adımlarımı mutfağa yönlendirdiğimde, Berkay ve Cemre'nin kahvaltı hazırladığını gördüm.

"günaydın gençler" dedim gözümü ovuşturarak.

"günaydın" diyen Cemre olmuştu. Berkay ise, hala elindeki telefonla uğraşıyordu.

"sana da günaydın Berkay"

"günaydın günaydın. işim var meşgul etme beni" diyerek tekrardan telefonuna yöneldi. nesyse.. onu boş vererek sevgilime doğru yaklaştım ve, yanağına küçük bir öpücük kondurdum.

"gördüm Amir" diyen Berkay, gözlerini dikmiş sinsice bizi seyrediyordu.

"lan çok ayıp. iki sevgili öpüşürken, dönüp bakılır mı?"

"peki iki sevgili yanında başka bir insan varken öpüşür mü?"

"sen kendini insandan sayıyor musun ki?" dediğimde, hepimiz kıkırdamıştık. her zamanki rutin atışmamızı da yaptıktan sonra kahvaltı masasına oturup bir güzel karnımızı doyururken, Berkay'a dün geceyle alakalı pek çok soru sordum.

"Berkay sen dün ciddi ciddi evlenme teklif ettin mi Hasret'e?"

"ettim diyorum olum salak mısın?"

"ee ne dedi peki?"

"kabul etti tabi. ne diyecek ki başka?" diye sorduğunun yanı sıra, gururla göğsünü germeyi de ihmal etmemişti.

"ee peki nişanı ne zaman yapıyoruz?" dediğimde, gözlerini kocaman açmıştı.

"ne nişanı olum. en geç bir hafta içinde nikah kıyacağız. Hasret'in ev arkadaşı Asrın da evlenecek ve, kocasıyla o evde yaşayacaklar. sence ben Hasret'imi elin adamıyla aynı evde yaşamasına izin verir miyim?" dediğinde, hak vermiştim. ne de olsa dünya artık pisliklerle dolmuştu.

"ne yaptın peki? nişan hazırlıklarına başladın mı?" diye sordum.

"başladım başladım. Hasret hanım düğün istemiyormuş. kuru bir nikah yeter diyor ama, benim de gönlüm razı değil. sen de biliyorsun Amir. benim en büyük hayalim Hasret'le rüyalar gibi bir düğün eşliğinde evlenmek." deiğinde, acımıştım. haklıydı da. uzun zamandan beri en çok istediği şeydi.

"ee niye düğün yapmıyorsunuz?" diye soran Cemre olmuştu.

"niye olacak Cemre yenge. Hasret durumumuz çok fazla iyi olmadığı için istemiyor düğün." dediğinde, anında itiraz etmişti Cemre.

"olmaz öyle düğünsüz evlilik falan. bakın benim babam ölmeden önce mirasından bir kısım bana bırakmıştı. hala olduğu gibi bankada duruyor gerekirse onu çekerim. ben seni düğünsüz evermem Berkay" dediğinde, ikimiz de şaşırmıştık.

"Cemre yenge çok iyi bir insansın ama, böyle bir şeyi kabul edemem" diyen Berkay olmuştu. haklıydı da. olmaz öyle şey.

"nedenmiş o?" diyre soru Cemre.

"niye olacak yengecim. o para babandan sana kalmış. neden babandan kalan parayı da bir yabancıya harcıyorsun ki?"

"saçmalama Berkay ne yabancısı. sen Amir'in kardeşi olduğun kadar benim de kardeşimsin. hem siz benim en zor günümde bana evinizin kapısını açmadınız mı? şimdi bırak ta benim de size bir yararım olsun"

"yenge olmaz dedim. senin bize en büyük yararın yaptığın o güzel yemekler. "

"Berkay. bak siz babamla benim geçmişimi bilmiyorsunuz. ben nefret ederdim ondan. ve bana bıraktığı paradan da kendime tek kuruş harcamayacağıma büyük bir yemin ettim. yıllarca bankada boş boş duruyor öyle. şimdi ya sen kabul edersin o parayı senin düğününe harcarız, yada o şekilde bankada durmaya devam eder. taa ki banka ne zaman yutarsa" dediğinde Berkay'da bende şaşkınca bir birimize bakındık. Cemre bu düğünü yapmaya kararlı anlaşılan.

Berkay'da bende mecbur kabul ettiğimizde, Cemre tabağında kalan son dilim dometesini de yutmuştu.

"hah şöyle. adam olun, efendi olun" diyen Cemre'ye şaşkın gözlerle bakarken, Berkay anında kahkahayı patlatmıştı.

"heyt beeee. kimin yengesi"

"Cemre? aşkım sen gittikçe Berkay'a benziyorsun sanki" dediğimde kıkırdadı.

"eee. üzüm üzüme baka baka kararırmış" dediğinde, ben de kıkırdamıştım.

"ya bırakın şimdi üzümü falan. eğer doyduysanız, düğün için hazırlıklara başlayalım. baksana Berkay en geç bir haftaya kadar diyor" diyen Cemre'ye hak verdim. şimdiden başlasak, bir dahaki haftaya anca bitirirdik hazırlıkları.

"Cemre. aşkım senle Berkay ilgilenseniz hazırlıklarla? ben kendimi kötü hissediyorum da." dediğimde, neyseki ısrar etmeden kabul etmişlerdi.

"Tamam o zaman, Berkay'cım doyduysan eğer git üstünü değiştir de çıkalım" Tabağında kalan son zeytini de yiyen Berkay, masadan kalkıp hazırlanmak için odasına yöneldi. Ardından Cemre'de kalktığında, sofrada tek başıma kalmıştım. Usulca başımı koluma yaslayarak dünki esrarengiz mesajı düşündüm. Bana zarar veremiyordu belki evet ama, üzerimdeki bu metal parçası beni ne zamana kadar koruyabilirdi ki? Tesiri bittiği zaman, olacakları tahmin dahi edemiyordum ve, içimi soğuk bir ürpertinin esir almasını durduramıyordum.

Kısa bir süre sonra, holden yükselen ayak sesleriyle düşüncelerimden sıyrılıp arkama baktım. Neyse ki Cemre ve Berkay'dı.

"Amir, Aşkım biz çıkıyoruz. Gelmek istemediğine emin misin?" Meraklı gözlerle cevap bekleyen sevgilime döndüm.

"Eminim Cemre. Başım ağrıyor yatıp dinlenirsem geçer belki." Neyseki fazla üstelemediler

"Tamam o zaman. Biz çıkıyoruz, bir şey olursa ararsın tamam mı?"

"Tamam aşkım. Hadi görüşürüz" dediğimde, ikisi de ayakkabılarını giyip evden ayrıldılar. Bende usulca sandalyeden kalkıp kahvaltılıkları dolaba, kirli bulaşıkları da makineye dizdim. Neyseki işim hemencecik bitmişti. Minik, su damlalarıyla dolu elimi mutfak havlusuyla kurulayarak mutfaktan çıkıp odama yöneldim. Kapı kolunu tutup aşağıya indirdim ama, kapı açılmamıştı. E iyi de, ben kapıyı kilitlememiştim ki? Berkay veya Cemre'mi kilitledi acaba? Diye düşünerek dizlerimin üstüne çömelip kapı deliğinden odanın için baktım. Ee Cemre veya Berkay'da kilitlememişti? Anahtar iç taraftan kapının üstünde duruyordu. İçimi kaplayan tuhaf bir hisle duvardan destek alarak, yavaşça yerden doğruldum. Bu kapı kendi kendine nasık kilitlenir ki? Yoksa içerde biri mi vardı? İçimdeki tedirginliği bastırmaya çalışarak kapı kolunu tekrar kavradım. Korkumu yenmem gerekiyordu. Kendi kendime "nefes al Amir. Derin derin nefes al" diye fısıldayarak, tüm cesaretimi toplayıp kapı koluna yüklendim. Neyseki açılmıştı ama, görünürde en ufak bir şey yoktu.

İçeriye ilk adımımı atarak sağa sola bakınmaya başladım. En ufak bir şey görünmüyordu ama, bu kapı nasıl oldu da kendi kendine kitlendi, bir türü aklım almıyordu. içeriye bir kaç adım daha atıp etrafıma diklatlice bakındım. Koyu renklerle döşenmiş odam, yatağım, siyah kitaplığım ve özenle yerleştirilmiş kitaplarım. Hepsine tek tek göz gezdirdim. Ama sonuç, koca bir hiç! Çünkü oda en son benim bıraktığım şekilde duruyordu. Belki de kapı sıkışmıştır diye düşündüm. Neyseki bu ihtimal içimi rahatlatmıştı.

Rahat bir nefes alarak tekrar odadan çıkmaya yeltenmiştim ki, arkamdan gelen kırık cam sesiyle olduğum yerde kalakaldım. İçimde büyüyen korkum, kapının kendiliğinden kapanıp kitlenmesi ile hatsafaya çıkmıştı. Gündüz ortası olmasına rağmen, havanın aniden kararması da cabası.

Karanlık ve küçük odamdan küçük bir kaçış yolu ararken, gözlerim aniden onun kan kırmızısı gözlerine takıldı. Her yer kapkaranlıktı. Onu göremiyordum ama, kan kırmızı gözlerinden o olduğunu anlamak hiç te zor olmamıştı. kahretsin ki içimdeki korku adeta tavan yapmış, ve ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yoktu. Usulca bir kaç adım geriledim. Ama kahretsin ki arkamdaki duvar, daha fazla uzaklaşmamı engelliyordu ve gittikçe yaklaşan kırmızı gözler, onun bana yaklaştığını gösteriyordu.

Hızla hırkamın ceblerini kurcalamaya başladım. Ama kahretsin ki Turan hocanın beni koruması içim verdiği metal üstümde değildi. Bir süre düşündükten sonra, yemek masasının üstünde unuttuğumu fark ettim. Beni köşeye sıkıştırmıştı. Acil bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum ama, kahretsin ki yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Gözlerimi kapatarak, kaderime boyun eymek en mantıklı fikirdi. Zaten başka seçeneğim de kalmamıştı diye düşünerek, gözlerimi kapatıp olacakları bekledim..
..........


Loading...
0%