Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Bölüm 7

@azazilzalim

Sabah gözümü, Berkay'ın burnuma sürttüğü maydanos sapıyla arakadım.

"Günaydıııın" boş gözlerle Berkay'a bakarken, o karşımda sadece sırıtıyordu.

"Umrm beni bu saatte uyandırmanın mantıklı bir açıklaması vardır Berkay" dediğimde,

"Var vaaar. Hem de çok mantıklı bir sebebim var" diye karşılık verdiğinde, uzandığım yataktan hafifçe doğrulup oturur pozisyona geçtim.

"Hayırdır? Neymiş bu mantıklı sebebin?" Dediğimde, ciddi görüneye çalışsamda, kıkırdamama engel olamamıştım.

"Çünkü bizeeeee, kahvaltı hazırladım, üstüne bir de senin sevdiğim kıymalı pideden spariş ettim. Hem de bir değil, beş değil, on hiç değil, tam tamına yirmi tane" dediğinde, gözlerim kocaman açılmıştı. Tamam, kıymalı pideyi sevdiğim doğrudur ama, o kadar da açgözlü değildim.

"Haa. Bir de üst komşumuz Melek teyze bir kase aşure getirdi. Onu ben yedim, sonra aklıma sen geldin gittim teyzeden zorla iki kase daha aldım." Dediğimde, kahkahayı basmıştım.

"Ya bırak şimdi anıra anıra gülmeyi. Kalk kahvltı yapalım."

"Berkay sen git başla. Ben de bid duş alıp geliyorum." Dediğimde, gözleri kocaman açılmıştı.

"Olmaz. Seni yalnız bırakmam. Ben de gelcem banyoya" dediğinde,

"Berkay saçmalama.. ikimiz nasıl gircez banyoya?" Diye karşılık verdim.

"Korkma korkma bakmam popişine" dediğinde, şaşkınıkıa gözlerim açıldı.

"Berkay saçmalama.. birlikte banyoya falan giremeyiz"

"Ya banane banane.. bende gelicem"

"Berkay olmaz dedim. Çok istiyorsan banyo kapısının önünde beklersin ama, içeri birlikte giremeyiz."

"Tamam.. kapının önünde bekliyorum o zaman."

"Tamam. Çabuk kalk hadi" dedikten sonra, yataktan kalkıp banyoya yöneldim. Banyo kapısını açıp içeri girdikten sonra, kapıyı tekrar kapatıp üzerimdekileri çıkarttım.

Küvetin içini ılık bir su doldurduktan sonra, suyun içine uzanarak başımı küvetin kenarına yasladım. Su her zamanki gibo vücudumu hafifletirken, dün gece camiden sonra olanları düşündüm.

Berkay her şeyi öğrenmişti ama, ben kurtulduğumu hissediyordum. Dün gece, hiçbir şey olmamıştı mesela. İlk defa rahatça, korkmadan uyumuştum.

"La Amirr. Öldün mü içeride lan?"

"Ölmedim. Çıkıyorum birazdan."

"Korkmuyon deel mi?"

"Yok yok.. korkmuyorum"

"Korkarsan anır tamam mı?"

"Tamam" diye yanıtladım.salak çocuk ya.

Bir süre daha ılık suyun içinde rahatladıktan sonra, küvetten çıkarak kapının arkasındaki bornozu alıp üstüme geçirdim ve terliklerimi çıkartarak kapıyı açtım.

"Hah. Amir çıktın mı?"

"Hayır.. ben onun ciniyim Amir hala banyoda" dediğimde, inanmadığını biliyordum ama, sanki inanmış gibi gözlerini kocaman açması gülümsememe neden olmuştu.

"Bana bak. Bir daha Amir'i rahatsız edersen, ağzını biber doldurur burnuna kola dökerim"

Dediğinde, kahkahayı patlatmıştım.

"Ulan Berkay. O nasıl bir fantazidir öyle?"

"Kankim Dilara'dan öğrendim. Çok güzel bir fantazi değil mi?"

"Çook güzel.. bayıldım. Ayıldım, tekrar bayıldım" dediğimde, bu sefer o kahkahayı patlatmıştı.

"Neyse Amir bırak artık espiri yapmayı. Kahvaltı bizi bekliyoor"

"Tamam. Sen geç çayları falan doldur, ben giyinip geliyorum"

"Olmaz.. ölürüm de seni tek bırakmam. Sen geç odana kapını kapat giyin, ben de kapının önünde seni bekliyim" dediğinde, ne dersem kabul etmeyeceğini bildiğim için ısra etmedim ve odama girerek kapımı kapattım.

Gardrobumdan çıkarttığım siyah renk eşofmanlarımı üstüme geçirdikten sonra, saçlarımı kurutma makinesiyle kurutup odadan çıktım.

"Şükür işlemlerin bitti Amir efendi"

"Bitti Berkay bitti. Kahvaltı yapabiliriz artık" dediğimde, ikimiz birlikte mutfağa doğru yöneldik. Berkay gerçekten de muhteşem bir sofra hazırlamıştı.

Sandalyeyi çekip oturdukfan sonra, kahvaltılık çeşitlerinden bazılarını tabağıma doldurarak kahvaltımı yaptım. Berkay'ın zoruyla iki tane de kıymalı pide yedikten sonra, karşılıklı kahve keyfi yaptık.

"E,e Berkay efendi? Bugün on dört şubat. Ne hediye aldın Hasret'e?"

"Muhteşem bir takı seti, ve kocaman bir ayı aldım Amir"

"E takı seti tamam da, bir ayıya gerek yoktu Berkay"

"Ne demek istiyorsun Amir? Ben mi ayıyım yani?"

"Şaka yaptım şaka.. e ne zaman buluşuyorsunuz?"

" bir saat sonra evin ilerisindeki parkta buluşucaz. Ve ben tek değil, sen de geleceksin"

"Salak mısın lan? Ben niye geliyorum"

"Olum ben seni hayatta yalnız bırakır mıyım lan?"

"Berkaay. İyiyim ben. Hem ben gündüzleri değil, gece on ikiden sonra korkuyorum. Geç saatlere kalma yeter"

"Hayır efendim sen de geleceksin."

"Berkay olmaz dedim." Diye çıkıştığımda, zor da olsa ikna etmiştim.

"Lan olum benim aklım hep sende kalacak lan"

"Kalmasın aklın. İyiyim ben hadi git hazırlan"

"La Amir benim kıyafetlerim pek güzel değil lan. Seninkilerden giysem olur mu?"

"Olmaz... gerizekalı ya niye soruyorsun. Git giy işte" dediğimde, dudağıyla öpücük attıktan sonra, koşarak benim odama yöneldi.

Berkay gittikten sonra, tezgahın üstünde duran kurabiyeleri alarak kahve keyfime devam ettim. Tarçınlı kurabiye ve kahvenin tadını seviyordum.

Kısa bir süre sonra Berkay mutfağa tekrar geldiğinde, üzerinde siyah, darpaça bir kot, beyaz renk bor tişört, üzerine de kırçızı renk kareli gömleğimi altına da siyah renk boğazlı converselerimi giymişti. Yani spor, ama şıktı.

"Nasıl olmuş Amir?"

"Muhteşem.. hadi gecikmeden git artık." Dediğimde, durup gözlerime baktı.

"Ya seni yalnız bırakmak hiç içime sinmiyor"

"Berkay hadii. Bir şey olursa eğer, ararım."

"Söz mü la?"

"Söz la" dediğimde, nihayet gitmeyi başarabilmişti.

Mutfağa giderek masanın üstündeki bulaşıkları makineye dizdikten sonra, deterjanı yerleştirip çalıştır düymesine bastım.

Ev çoktandır temizlenmiyordu ve, gerçekten de ciddi bir temizliğe ihtiyaç vardı ve, ns yazık ki temizlemek bana düşüyordu.

1 saat sonra...

Yaklaşık bir saat sonra neredeyse bütün evi süpürüp silmiş, tertemiz yapmıştım. Bir tek Berkay'ın odası kalmıştı.

Vileda kovasının kulpundan tutup Berkay'ın odasına geçtiğimde, önce yeri süpürüp silmiş, daha sonra da eşyaların tozunu almıştım. Her şey bitti diye düşünürken, Berkay'ın gardrobunun üstünü silmediğimi fark ederek bezi tekrar aldım, ve sandalyenin üstüne çıkarak gardrobun üst kısımlarını sildim. Tam sandalyeden inecektim ki, gardrobun üst köşesinde bulunan siyah yüzük dikkatimi çekti.

Yüzüğü elime aldıktan sonra, sandalyeden indim ve yüzüğü kurcalamaya başladım. Siyah, simsiyah bir yüzüktü ve, üzerinde hangi dil olduğunu anlamadığım bir sürü yazı vardı. Ve bazı semboller.

Yazıların ne anlama geldiğini anlamamış olsam da, bunun bir çeşit büyü olduğuna emindim. Ah Berkay... sen nelere bulaştın böyle?

Yüzüğü elimde tuttum ve koşrak odama giderek garobumdan bir kot, bir tişört çıkartarak üstüme geçirdim. Ardından hızla sokak kapısına yöneldim ve ayakkabılığın üstünde duran siyah ayakkabım ve siyah montumu üzerime geçirerek evden çıktım. Bu yüzüğü Samet hocaya gösterip neler olduğunu anlamam gerekiyordu.

Soğuk ara sokaklarda ilerlerken, tek dileğim, bu yüzüğün kötü bir amaç için olmamasıydı. Bunca kötü şeyin ardından bir de bunu kaldıramazdım.

Nihayet caminin önüne yetiştiğimde, içeri girmeme gerek kalmamıştı çünkü, Samet hoca kapının önündeydi.

"Hocam" diye seslendiğimde, gözleri beni bulmuştu.

"Amir, hoşgeldin evlat.. bir problem yoktur umarım."

"Benim açımdan problem yok hocam. Ama Berkay. Onun odasını toplarken, şu yüzüğü buldum" dedim, ve cebimden çıkarttığım yüzüğü ona doğru uzattım.

"Üzerinde bazı yazılar ve semboller var ama, ne anlama geldiğini çözemediğim için, size sormaya karar verdim" dediğimde, yüzüğü eline alıp incelemeye başladı.

"Bu, çok eski bir dille yazılmış evlat. Ama malesef, bu dili ben de anlamıyorum. Ama yüzük bende kalsın, bur arkadaşım var bir ona göstereyiç. O anlar bu dilden" dediğinde, başımı olumlu anlamda salladım.

"Peki hocam. Sağolun yardımlarınız için"

"Önemli değil evlat. Benim gitmem lazım namaz kıldırtıcam. Arkadaşımla görüştükten sonra ararım seni"

"Tamam hocam. Çok sağolun" dedikten sonra camiden çıkıp eve doğru ilerliyordum ki, telefonumun çaldığını farkettim. Arayan Berkay'dı.

"Efendim Berkay?"

"A-Amir nerdesin?" Dediğinde, sesi kötü geliyordu ve galiba ağlamıştı.

"Berkay ne oldu? Niye ağlıyorsun?" Diye sordum panik içinde.

"Amir biz.. biz Hasretle parkta oturuyorduk. Birbirimize açdıöımız hediyeleri verdik ama sonra, birden bire burnu kanamaya başladı. Peçeteyle temizlemeye çalıştık ama, bir türlü durmadı ve Hasret gözlerimin önünde yere yığıldı. Hastanedeyiz şu an Amir lütfen gel yalvarıyorum."

"Ta-tamam kardeşim geliyorum. Hangi hastanedesiniz?"

"İstanbul r...... hasranesi Amir lüten çabuk ol" dedikten sonra, telefonu kapattım ve koşarak caddeden geçen bir taksiyi durdurdum. Ön koltuğa yerleştikten sonra, şoföre hastanenin adresini verdim ve hastaneye doğru yola çıktık. İçimde tarif edemediğiç bir korku vardı. Hasret'i kaybetme korkusu..

Berkay, Hasret'i her şeyden çok seviyordu. Aynı şekilde Hasret'te Berkay'ı seviyordu bundan emindim.. şimdiye kadar bir çok kız girdi Berkay'ın hayatına. Hepsi de Berkay'ən iyi niyetini kuılanmıştı ama, Hasret öyle değildi. Berkay'a baktığında gözlerinin içi parlıyordu ve bunu fark etmemek için kör olmak lazımdı.

Nihayet hastanenin önüne yetiştiğimizde, taksiciye ücretini ödeyip koşarak hastanin kapısından içeri girdim. Neyse ki Berkay hemen karşımdaydı.

"Berkay?" Diye seslendiğimde, koşarak yanıma gelmiş, ve sıkıca boynuma sarılmış, gözleri ise ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.

"Amir.. Amir ona bir şey olursa ben yaşayamam. Nolur bir şey olmasın ona nolur" ağlamaltan konuşamıyordu bile.

"Berkay saçmalama.. hiç bir şey olmayacak. Lan hasret'in seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun. Seni bırakıp ta bir yere gider mi sence?" Diye teselli etmeye çalıştım.

"Gitmez değil mi?"

"Gitmez.. hadi sen gel şurda otur, ben kantinden bir su alayım sana." Dediğimde başıyla onaylamış, ve sandalyelerden birinde oturmuştu.

Hızlı adımlarla kantine doğru yöneldim.

"Bir su alabilir miyim?"

"Tabii ki" diyen garsondan suyu aldıktan sonra parasını ödeyip Berkay'ın yanına doğru koştum. Ama, kulaklığını takmış bir video izliyor, ve ağlayışı daha da şiddetleniyordu.

   

"Berkay" diye seslendiğimde, videoyu kapatarak bana döndü ve, uzattığım suyu alarak birkaç yudum içti.. yapacak bir şey yok, oturup doktordan hayırlı bir haber bekledik.

Yarım saat sonra...

Karşı koridordan bize doğru yaklaşan doktoru görünce, anında ayağıya kalktık, ve foktora doğru ilerledik.

"Doktor bey Hasret'in nesi var?" Diye soran Berkay olmuştu..

"Şu anda net bir şey söylemem mümkün değil. Bir kaç test yapılacak. Ama malesef, kanserden şüpheleniyoruz. Olabilecek her türlü kötü habere kendinizi hazırlayın" dedikten sonra, geldiği yöne geri dönüp yürümeye başladı. Berkay'ın ağlaması daha da şiddetlenirken, sabahtan beri cebimde titreyen telefonu elime alıp ekrana baktım. Arayan Samet hocaydı..

Berkay'ın yanından biraz uzaklaşarak telefonu açıp kulağıma götürdüm. Berkay şu anda o kadar kötüydü ki, yokluğumu dahi fark etmemişti.

"Alo hocam? Bir gelişme var mı?"

"Malesef evlat. İyi haberlerim yok. Yüzüğü bahsettiğim arkadaşa gösterdiğimde, beden değişiliği, yani bir çeşit karabüyü olduğunu söyledi." Dediğinde, içimdeki korku artmıştı.

"E,e peki sonuç?"

"Lafı uzatmayacağım Amir. Berkay sana musallat olan cinle irtibata geçmiş, seni rahat bırakması için kendini feda etmiş"

Dediğinde, başımdan aşağıya çaynar sular dökülmüş, ve Berkay'ın dün geceki sözleri bir bir beynimde yankılanmıştı.

"Sen kurtuldun da, bakalım ben kurtulabilecek miyim be Amir.. seni kurtarmak için her şeyi yapacağım... gerçek dostluk fedakarlık ister..."

Loading...
0%