@azazilzalim
|
Hatırlatma: Bu saatten sonra hayatımın eskisi kadar masum olmayacağını biliyordum. Ben içimdeki derin korkuyla ona bakarken, onun yüzünde sadece zafer kazanmışçasına küçümseyen bir gülümseme vardı. .......................... bir süre daha kapıda beni izleyen varlığa baktıktan sonra, birden bire kulaklarımın içinde 'Senin yüzünden.. senin yüzünden' sesleri yankılanmaya başladığında, bedenimde tekrardan derin bir ürperti hissettim, ve tam o anda da kapıda duran varlığın kaybolup gittiğini gördüm. "Amir. iyi misin?" diye soran Berkay'a, başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. "iyiyim Berkay. hadi ben elimi yüzümü yıkamaya gideyim de siz biraz yalnız kalın." dediğimde, itiraz etmeden kabûl etmişti. Yaslandığım duvardan destek alıp doğrulduktan sonra, odanın kapısından çıkıp lavaboya doğru yöneldim. Ellerim hala titriyor, kalbim küt küt atıyordu. Nihayet lavaboya yetiştiğimde, kapının kolunu çevirdim ve, içeri girdikten sonra kapıyı tekrar kapattım. Elimi musluğa yaklaştırdıktan sonra, akan soğuk suyu olduğu gibi suratıma döktüm. Neyse ki bu biraz olsun rahatlatmıştı. Ellerimi tekrardan soğuk suyla ıslattıktan sonra, ikisini de ensemin arkasında birleştirip düşünmeye başladım. Bana musallat olan bu şeyin amacı neydi? Ne istiyordu benden? Peki benim yüzümden olan şey neydi? Diye düşünürken, aynadaki yansımanın arkasında beliren onun yansımasını fark ettim. Allah kahretsin ki burdaydı,ve lavaboda bizim dışımızda hiç kimse yoktu. Usulca arkamı döndüğümde, gözlerim onun kan kırmızı gözleriyle buluşmuştu. Görüntüsü o kadar korkunç ve ürkütücüydü ki, insanın adeta içi ürleriyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama, aniden içimde patlayan korkusuzlukla "Ne istiyorsun benden?" Çıkıştım. Onun ise, dudaklarında sadece ürpertici bir gülümseme vardı. "Ne istiyorsun bendeeen" diye tekrarladım ama o karşıkık olarak "Keees" diye çıkışmıştı ve, uzun, pis tırnaklarını yanaklarımdan başlayıp kalbime kadar derin bir çizik attı. Açılan yaradan anında kanlar süzülürken, hissettiğim acı ile gözlerimi yumdum. Kahretsin ki iğrenç bir şkilde yanıyordu. Yavaşça geri çekilmeyi denedim ama, sanki koskoca alan daralmış ve dört duvar arasında sıkışmışım gibi hissettim. Lanet olsun ki Karşımdaki varlık yüzündeki iğrenç gülümseme ile yüzüme bakarken, ani bir hamle ile upuzun, hançeri andıran tırnaklarını sol yanıma batlrarak daha derinlere indi. Allah kahretsin ki tırnaklarını kalbimde hissediyotrdumum. Bir süre sonra, tırnaklarıyla kalbimi tutup sıktığı anda, ağzımdan kanlar fışkırmış, gözlerimden ardı ardına yaşlar süzülmeye başlamıştı. Kahretsin ki şu anda nefes almak bile canımı acıtıyordu. Gözlerim kendi kendine kapanmaya başlarken, ondan işittiğim son sözler şunlardı. "Sonun geldi.. güle güle Amir"... sonrası ise, hissrttiğim acı ile derin bir boşluk. BERKAY'DAN... Amir lavaboya gidicem diye çıktığından beri, neredeyse yarım saat olmuştu. İçimde tuhaf bir korku vardı. Neden bu kadar gecikmiş olabilir ki? Belki de kantine gitmiştir diye düşünerek, sevdiğim kızın ellerini daha da sıkı tuttum. "Berkay. Seni çok seviyorum" dediğinde, yüzümde koca bir tebessüm oluşmuştu. "Ben de seni seviyorum birtanem" diyerek, alnına derin bir öpücük kondurdum. Tam o anda içeri giren doktor, Hasret'in durumunun iyi olduğunu, ama bu gece burda kalmak zorunda olduğunu söyleyerek beni odadan çıkartmıştı. Ellerimi mintumun cebine koyarak lavaboya doöru ilerledim ve, kapıyl açıp içeri girmemle Amir'in baygın gibi yerde yattığını gördüm. Neyse ki kendine gelmeye başlıyordu. "Amir, Amir kardeşim iyi misin? Amir neler oluyor?" "Berkay.. Berkay ben, be'" "Tamam, sakin ol" dedikten sonra, ona destek olarak yerden kalkmasına yardımcı oldum. Amir'den... Neler olduğunu anlamadım. O varlık, ve bana yaptıkları gerçekti buna eminim. Ama Berkay geldiği anda, her şey sanki halisülasyonmuş gibi bir anda kaybolmuştu. "Amir. Hadi abi yacaşça duvara tutun, hah yavaşça kalk hadi" dediğinde, zor da olsa yerden kalkabilmiştim. "Amir ne oldu lan sana böyle? İyisin değil mi bir şeyin yok?" "İ-iyiyim Berkay. Başım dolandı biraz ondandır" dediğimde, olumlu anlamda kafasını salladı "Aç mısın?" Diye sorduğunda, tam cevap verecektim ki, telefonumun çaldığını fark ettim. Cebimden çıkarttığım telin arkasına baktım. Arayan Amirimdi. "Efendim Amirim?" "Amir. Mereba evlat. Ya biliyorum izinlisin ama, küçük bir iş var halledebilir misin?" Diye sorduğunda, her ne kadar istemesem de olumlu cevap verdim. "I..... mezarlığında kavga varmış. Ekiplerin hepsi görevde. Sana zahmet bi on dakika ilgilen ya. Sonra yine gidersin eve" dediğinde, "Tamam hallederim" diyerek telefonu kapattım. "Amir ne oldu? Ne diyor yine?" Diye sorduğunda, her şeyi anlatarak yanından ayrıldım ve hastane kapısında bir taksiye binerek mezarlığın adresini verdim. Nihayet on dakika kadar sonra yetişmiştik. Taksiciye ücreti ödedikten sonra mezarlığa girdim ve her tarafı dolandım ama, ortalıkta kavga falan yoktu. En iyisi amirimi aramak olduğuny düşündüm ve, cebimden telefonumu çıkartarak amirimi aradım. "Efendim Amir?" "Amirim mereba. Ya ben mezarlıktayım ama, etrafta bahsettiğiniz gibi bir kavga göremiyorum" dediğimde, tüylerimin ürpermesine neden olacak cevabı verdi. "Amir, evlat sen kendinde misin? Ben sana öyle bir ihbarda bulunmadım" dediğinde, içimde tuhaf hisler oluşmuştu. Ben hala olayın etkisindeyken, gözlerim aniden karşıdaki mezara takıldı. Mezar taşının üstünde 'Cemre Güçlüsoy' yazıyordu. Ama beni şôk eden şey Cemre'nin mezarl değil, mezarın başında ağlayan Cemre olmuştu. İyi ama, Cemre ölmüştü. Ben otopsisinen girmiştim ve, mezarı tam karşımda duruyordu. Mezar başında ağlayan kadın, bana taraf döndüğünde bütün kanımın çekildiğini hissettim. Kahretsin ki bu, Cemre'ydi... MELEK DAVETİ, DEVAM EDECEK... |
0% |