@azazilzalim
|
ERTESİ GÜN... Cemre'min odasında oturmuş sırtımı soğuk duvara yaslayıp telefonumdan meleğimin resmine bakarken, bir yandan da gözyaşlarımı siliyordum. Dün geceden beri uyku görmeyen gözlerim kendiliğinden kapanmaya başlarken, karşı koymakta güçlük çekiyordum. Görmesem de Gözlerimin şu an kan çanağına döndüğüne eminim. Ağlamaktan şişmişti adeta. Kısa bir sürenin ardından oturduğum betondan kalkıp aynadaki yansımama baktım. Oldukça kötü görünüyordum. Dünden bu yana, ne de çok şey değişmişti böyle. Sevdiğim kadın yoktu mesela. Sadece bu değil, kendi benliğimi de kaybetmiştim sevdiğim kadınla birlikte. Ve artık hiç bir şeyin, eskisi gibi olmayacağını farkınfaydım. Gözlerim aniden aynanın yanındaki etejyerin üstüne takıldığında, derin bir sızı daha oluştu yüreğimde. Meleğimi en son gördüğümde, ona hediye ettiğim kolyeydi bu. Sağ elimi usulca uzatıp kolyeyi elime aldığımda, o an canlandı adeta gözlerimin önünde. Kolyeyi ona ilk verdiğim an, hediye paketini heyecanla açışı, ve kolyeyi gördüğü anda küçük bir çocuk gibi sevinişi... işte o an o kadar acımıştı ki yüreğim. Kolyeyi hırkamın cebine koyup bir anlık sinirle sol elimi yumruk yaptığım gibi karşımdaki aynaya geçirdim. Param parça olmuştu ayna. Tıpkı benim yüreğim gibi. Cam kırıkları yere düştüğü an, elimdeki kanları fark ettim. Çok kötü görünüşünün yanı sıra, iğrenç bir şekilde yanıyordu. kısa bir süre sonra odaya giren Berkay, korkuyla koluma bakıyordu. "Amir. Amir ne yaptın lan sen?" Sessiz kalmayı tercih ettim. Koşarak yanıma geldiğinde, yaralanan kolumu kaldırıp etime batan büyük cam parçasını tutup çıkardı. "Yapmaa. Yapma Amir bak kimseye bi faydası yok! Bu şekilde Cemre'yi geri getiremezsin. Yüreğindeki sızıyı da geçiremezsin" dediğinde, titreyen sesinden ağladığını fark ediyordum. "Dayanamıyorum Berkay" diye karşılık verdim yaralı elimle kalbimi göstererek. "Şuramda bir sızı var, bir türlü geçmiyor. Nefes bile alamıyorum Berkay." Diyerek gözlerimdeki yaşları silmeye çalıştığım anda, sırtımdan tutup kendine çekerek sıkı sıkı sarıldı. İkimiz de ağlıyorduk. deli gibi. "Bak. Şimdi sakin oluyorsun, oturup koluna pansuman yapıyoruz. Anlaştık mı?" Diye sorduğunda, ne kadar istemesem de "anlaştık" diye yanıtladım. "Güzel. Hadi şimdi salona gidelim." dedikten sonra, yürümeme yardımcı olarak salona yöneldik. İki kişilik koltuklardan birine otutarak Berkay'ın yaralı koluma pansuman yapmasına izin verdim. Yaklaşık on beş dakika sonra Berkay pansumanı bitirdiğinde, susadığımı fark ederek orta sehpanın üzerindeki sürahiden bir bardak su alıp tek yudumda içtim. Çok fazla olmasa da, şu an biraz daha iyiydim. "Amir. Polis aradı az önce kardeşim. Cemre'nin otopsi işlemleri tamamlanmış, defin işlemleri başlaması gerekiyormuş. Çıksak iyi olucak" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım. 1 SAAT SONRA... mezarlığ yetiştiğimizde, Cenre'nin mezarının yerinde olmadığını fark ettim. Oldukça şaşırtıcı, oldukça korkunç bir durum olsa da, kimseye bir şey çaktırmadım. Ve işin en ilginci de, Cenre'nin mezarının bulunduğu alana, Cemre'yi defnedeceğimiz mezar çukuru açılmıştı. Yani Cenre'nin kaybolan mezarının üstüne, Cemre'nin mezarı kazılmıştı. İçimde çok tuhaf bir his vardı. hüzün, öfke hepsi bir arada. Kısa bir süre sonra tabutu açıp meleğimi mezarın içine yerleştirdiklerinde, yüreğime tekrardan derin bir acı saplanmıştı. heleki tahta parçalarını yerleştirip toprak attıkları an, nefesimin kesildiğini hissettim. Allah'ım. Bu nasıl bir acıdır böyle? Gözlerimden ardı ardına yaşlar süzülürken, Berkay'da destek olurcasına elini omzuma yerleştirmişti. "Berkay ben çok kötüyüm. gerçekten çok kötüyüm. Dayanabileceğim bir acı değil bu ben nasıl baş edicem bu acıyla?" "Baş edeceksin kardeşim. Başka hiç bir seçeneğin yok. Ya baş edeceksin, yada seni yenmesine izin vereceksin." Dediğinde, gözümden ard arda bir kaç damla daha yaş dökülmüştü. sanırım haklıydı. Baş etmem gerekiyordu. Hem onu sonsuza kadar kaybetmiş değilim ya. Bir gün elbette kavuşacağız. Sonsuzluğa.. 1 SAAT SONRA... Geçen bir saat içinde, kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Büyük bir sandık aldık mesela. Kilitli. Cemre'nin eşyalarını sandığa koyup saklamakla başlayacaktık önce. Çünkü her gün görmek, daha fazla kanatacaktı yaralarımı. Dediğimiz gibi yapıp tüm eşyalarını sandığa yerleştirdikten sonra, kazaklarından birini elime alıp kokusunu son kez derince içime çektikten sonra sandığı kapatıp kilitledim. Sandığın bir ucundan ben, diğer ucundan Berkay tutarak, evin kilerine yerleştirdik. "Amir. Bak kardeşim. Sana Cemre'yi tamamen unut demiyorum. Diyemem de zaten. Ama inan ki böylesi daha iyi olucak" dediğinde, olumlu anlamda kafamı salladım. İkimiz birlikte salona yönelip koltuğa oturduğumuzda, ikimkz de sessiz kalmış öylece bekliyorduk. Belki yarlm saat, belki bir saat geçtikten sonra, Berkay'ın telefonunun çalmasıyla ikimiz de kendimize gelmiştik. "Kim arıyor?" Diye sorduğumda, hiç beklemediğim bir cevap vermişti. "Taylan hoca arıyor" dediğinde şaşırmıştım. "Amir bence senin konuşman daha iyi olur kardeşim" dediğinde, olumlu anlamda kafamı sallayıp telefonu elime aldım. "Alo?" "İyi günler Amir. Rahatsız ettiysem özür dilerim ama, seninle ilgili çok önemli gelişmeler var. Hemen şimdi çıkıp camiye gel evlat. Yaşadığın her şeyin sebebini anlatacağım sana" dediğinde, tuhaf bir his oluşmuştu içimde. Gerçekleri öğrenmeye cesaretim var mıydı bilmiyorum ama, buna mecburdum. "Tamam hocam. Beş dakikaya geliyoruz," dedikten sonra telefonu kapattım. "Amir? Ne olmuş?" "Camiye çağırıyor bizi. Yaşadığım her şeyin sebebini anlatacakmış" dediğimde, oda en az benim kadar şaşırmıştı. "E ne duruyoruz o zaman. Kalk çıkalım hadi" dediğinde, ikimiz de ayakkabılarımızı ve montumuzu giyip evden çıktık. Yaklaşık beş dakika yürüyüp Cami'ye yetiştikten sonra, ayakkabılarımızı çıkartıp içeri girdik. Az ilerde bizi fark eden Taylan hoca, acı bir şekilde gülümseyip ayağş kalkmıştı. "Hoşgeldiniz evlat" "Hoşbulduk hocam" dedik ikimiz de. "Geçin oturun şöyle" dediğini yapıp oturduğumuzda, tekrardan söze başladı. "Lafı uzatmayacağım evlat. Hemen konuya geçiyorum." Dediğinde, ikimiz de heyecanla anlatacaklarını dinlemeye başlamıştık. "O varlığın sana musallat olmasının sebebi Cemre'ydi evlat" dediğinde, gözlerimi kocaman açarak pürdikkat hocayı dinlemeye başladım. "Sen daha Cemre'yi tanımadan evvel, Cemre sana deli gibi aşıktı evlat. Ama sana açılmasını engelleyen büyük bir sorun vardı. Oda sana musallat olan cin. Çünkü o cin de Cemre'ye aşıktı. Cemre'yi kapkaçtan kurtardığın gün, aslında o arka sokakta ona saldıran kişi kapkaççı değil, sana musallat olan cindi. Senin oraya gitmen üzere, mecburen ortalıktan kaybolmuştu. Hatta o gün ona yardım edip ayrıldıktan sonra, aynı günün akşamı yanık cesedi bulunmuştu" dediğinde, hayretle hocayı dinliyordum. "Ama yanan kişi Cemre değildi ki hocam. Cemre daha dün gece öldü. O ölen kişi Cemre'nin ikiziymiş" dediğimde, dudaklarında buruk bir tebessüm oluşmuştu. "Cemre'ydi evlat. O gün yanarak ölen kız Cemre'ydi. Sen ona yardım edip kendi evine gittiğinde, sana musallat olan cin öldürdü onu. Defalarca tecavüz ettikten sonra diri diri yaktı kızı. Sana musallat olmasının sebebi de bu işte. Cemre'yi kendi öldürdüğü halde, seni sorumlu tuttu. Eğer Cemre sana aşık olmasaydı, oda sevdiği kızı öldürmek zorunda kalmayacaktı." Dediğinde anında karşı çıktım. "Hocam. Siz anlamıyorsunuz galiba. O kızın Cemre olmasına imkan yok. Biz daha düne kadar Cemre'yle beraberdik." "Amir. İzin verirsen anlatacağım evlat" dediğinde, mecburen susup dinlemeye başladım. "Sen, başına gelenler yüzünden Samet hocaya geldiğinde, Samet hoca her şeyi çözmüştü. Nedenini bilmiyorum ama, sana hiç bir şey anlatmamış. Seni korumak için yaptığı Melek Daveti adlı ritüel de, tahmin ettiğin gibi bir şey değil. Samet hoca hem sana, hem de haksız yere ağır şekilde ölen kızımız Cemre'ye bir şans vermek için yaptı bu ritüeli. Ve bu ritüelin amacı, ölen birinin ruhuna, dünya kapılarını tekrar aralamaktır. Samet hoca kendi ilmiyle, Cemre'yi tekrar aynı bedenle dünyaya getirdi." Dediğinde, inanmak istememiştim. "Hocam peki. Ölen birini tekrar dünyaya getirmek bu kadar kolay bir şey mi?" Diye soran Berkay olmuştu. "Elbette değil evlat. Bu ritüeli çok nadir kişiler bilir. Ve gerçekleştiren kişi, muhakkak ki büyük bedeller öder." Dediği an fark etmiştim. Samet hoca çoktandır yoktu ortada. "Peki Samet hoca?" Diye sordum şaşkınca. "O nerde?" "Bilmiyoruz evlat. Ama bu olayın, bu ritüelle bir alakası olduğuna eminim. Samet hocanın ne kadar vefalı biri olduğunu bilirsiniz. O sizin için, kendi hayatını mahvetti evlat." Gözlerimden usulca akan yaşları temizledim. Geçmişte yaşadıklarımla Taylan hocanın anlattığı şeyler pek te mantıksız gelmiyordu açıkçası. Mesela o cinin bana sürekli senin yüzünden, sen katilsin demesinin sebebi buydu. Ve Cemre'nin mezartaşının üstündeki ismin bir anda Cenre'ye dönüşmesi, ve dün gece o mezarın ortadan kaybolul üstüne Cemre'nin mezarının kazılması. Bütün bunlar bir tesadüf olamazdı. "Cemre senin için tekrardan aynı şekilde öleceğini bile bile, tekrardan dünyaya döndü Amir. Senin için aynı eziyetlere bir kez daha katlanmayı seçti. Sırf seninle vakit geçirip yakın olabilmek için." Gözlerimden yaşlar deli gibi akarken, olanlara ne kadar inanmak istemesem de, kahretsin ki her şeyin doğru olduğuna emindim. "A-Amir. Kardeşim kapıya çıkalım. Biraz hava alıp kendine gelmen lazım." Diyen Berkay, kolumdan tutup kalkmama yardım ettikten sonra, Caminin avlusuna doğru sürükleyip boş banklardan birine oturttu. "B-Berkay. Berkay bu çok korkunç bir şey. Cemre'nin benim yüzümden bunları yaşaması.." "Şş. Sakın kendini suçlama kardeşim. Sen nerden bilebilirdin ki?" Diye sorduğunda, gözyaşlarım adeta sel gibi akıyordu. "Benim ona gitmem lazım Berkay. Her ne olursa olsun, ina gitmem lazım" dediğimde, korkuyla gözletini büyütmüştü. Her ne kadar çaktırmasa da, oda hüngür hüngür ağlıyordu. "Saçmalama Amir." Dediklerine kulak asmadım. kararımı vermiştim bir kere. Bir hışımla oturduğum banktan kalkıp koşarak Taylan hocanın yanına koştum. "Hocam.. hocam size yalvarırım. Benim ne olursa olsun, Cemre'yi görmem lazım. Siz bana yardım edebilirsiniz. Yalvarırım ne olur yardım edin bana. Dediğimde, oda Berkay'da itiraz etmeye kalksa da, Taylan hoca ısrarlarlma dayanamayıp kabul etmişti. "Aslında bir yol var Amir. Ama oldukça tehelikeli bir yol." "Hocam ne olursa olsun. Benim mutlaka onu görmem lazım." Dedim. "Tamam. Geçin oturun şöyle, ben gereken şeyleri alıp geliyorum." Dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. YAZARDAN.... Taylan hoca, Amir'in ısarlarına dayanamayarak isteğini kabul etmişti. Gerekli malzemeleri getirip hazırladığında, tüm işlemler başlamıştı. Taylan hoca gerekli duaları okuduktan sonra, Amir'e gözlerini kapatmasını söyledi. "Şimdi gözlerini kapat Amir. Ve sana aç demeden sakın açma. Gözlerini tekrar açtığında, sevdiğin kadın karşında olacak. Ama sakın aranızdaki ince çizgiyi geçip yanına geçeyim deme. Çünkü o çizgiyi geçip Cemre'nin yanına gidersen, ölürsün." Amir olumlu cevap verip gözlerini kapattıktan sonra, Taylan hoca Amir'in avuç içlerine arapça bir şeyler yazmaya başladı. İşleri bitip son okuduğu tılsımlı sözleri de Amir'in üzerine üflediğinde, gözlerini açmasını söyledi. Ve Amir, ordaydı artık. Her taraf bemeyazdı.ve hiç bir şey yoktu. Sadece sevdiği kadın. Tam karşısında duruyordu işte. Her zamanki gibiydi. Güzelliğiyle bir meleği andırıyordu adeta.o kadar güzel ve masumdu ki, ikisinin de gözleri yaşlarla doluydu. Ama Amir'in içini yakan tek şey, sevdiği kadın karşısında olmasına rağmen dokunamamasıydı. Çünkü dokunursa, öleceğini biliyordu.ama umrunda değildi hiç bir şey. Zaten dünyada kaybedecek neyi vardı ki? Kardeşi Berkay dışında. Ama onun da, kendisine anlayış göstereceğine emindi. Tüm cesaretini toplayıp çizginin karşı tarafına geçerek, sımsıkı sarıldı meleğine. Kavuşmuştu işte sevdiğine. Amir sevdiğine kavuşmanın mutluluğunu yaşarken, Berkay ise gözlerindeki yaşlarla kardeşinin cansız bedeninin yere yığılışını seyrediyordu. Ve Amir sevdiğiyle sonsuzluğa giderken, ardında bıraktığı tek şey kardeşi Berkay'ın acı dolu feryadı olmuştu. "Amiiiiiiiiiiiiiiiirrrrrrr".... SICAK GELİŞME.. Geçtiğimiz günlerde yanarak ölen Cemre Güçlüsoy, hala gündemdeki yerini korurken, bu sabah istanbul --- camisinde sevgilisi Amir Karahanlı'nın da cesedi bulundu. Amir Karahanlı otopsi için İstanbul --- hastanesine kaldırılırken, Cemre Güçlüsoy ve Amir Karahanlı'nın yakın arkadaşı olan Berkay Ölmez, akli dengesi yerinde olmadığı için ruh ve akıl hastalıkları hastanesine kaldırıldı... Arkadaşkar uzun süredir düşündüğüm bir kurguydu. Ve bu gün, sonuna gelmiş bulunuyoruz. Umarım beğenmişsinizdir. Düşüncelerinizi yorum olarak belirtmeyi unutmayın :) Sizi seviyorum :) MELEK DAVETİ ELVEDA... |
0% |