
Yazar'ın Ağızından;
15 Ekim 1996, İstanbul:
"gesi bağlarında dolanıyorumm, yitirdim yarimii, amman aranıyorumm"
7,5 aylık hamile olan hemşire Deniz Sezgin, hem oğlunun kıyafetlerini dolabına yerleştiriyor hemde en sevdiği türkü olan 'gesi bağları'nı' mırıldanıyordu.
'Herşeye hazırlıklı olun' demişti doktoru, deniz önce doğum çantalarını hazırlamıştı, şimdi ise babannesinin torununa aldığı kıyafetleri asıyordu.
"Atlas, babannenin aldıklarıını görüyor musun oğlum ?, ne kadar güzeller" dedi karnını okşayarak.
Oğlu bir tekme attı söylediklerine 'gördüm anne' der gibi.
"Babannen şimdiden böyleyse sen doğduğun zaman neler alacak sana acaba ?, merak ediyorum valla" dedi gülümseyerek.
"Dünyaları alacak annesi" diye arkasından sarıldı karısına aybars.
Arkasını döndü deniz, kocasına tebessüm etti, "böyle gelinir mi aybars ?, aklımızı aldın" dedi.
Aybars kulaklarını çekti, "özür dilerim" dedi.
Deniz kollarını kocasının boynuna doladı, "bugün bana fazla yakışıklı göründünüz aybars bey, hayırdır ?" diye sordu.
Aybars "hastaneden bir arkadaşımın nikahı var, ona gideceğim canım" dedi gülümseyerek.
Deniz heyecanlı bir şekilde "bende geleyim o zaman, eşin olarak yanında olayım, hı ?" diye sordu.
Aybars "olmaz canım, senin dinlenmen gerek, hem sen bu halinle kalabalığa giremezsin, doğumdan sonra tebrik ederiz beraber" dedi gülümseyerek.
Deniz ve Aybars Sezgin, ailelerinin isteğiyle birbirleriyle tanışıp evlenmişlerdi, ilk başlarda birbirlerinden çekinirlerdi ama sonra birbirlerini sevmişlerdi.
Doktordu Aybars Sezgin, ailelerine ait bir hastanede mesleğini yapıyordu, denizide ilk orada görmüştü, siyah dalgalı saçları beyaz hemşire forması ve kahverengi gözleriyle onu baya etkilemişti.
Aybars'ın psikolojik rahatsızlıkları vardı, öfkesini kontrol edemezdi, ilaçlarını almadığı zaman işler daha kötü olurdu, etrafındaki herkese ve herşeye zarar verirdi, buna deniz"de dahildi.
Deniz emindi, kocası bugün ilaçlarını almıştı, onun kocası bebeğinin babasıydı bugün, yarın ne olacağını bilmiyordu.
Gülümsedi kocasına deniz sadece.
Aybars "hadi ama büzme şu dudaklarını" elini karısının şiş karnına koydu, "oğlumuzu da üzüyorsun" dedi.
Deniz mızmızlanarak "sen de bizi anlamyorsun babası" dedi.
Aybars gülümsedi, "anlat da bilelim o zaman annesi" dedi.
Deniz kocasının mavi gözlerine baktı, kumral saçlarını okşadı eliyle, "biz artık dışarıya çıkmak istiyoruz, burada sıkıntıdan patladık" dedi sitemle.
Aybars kafasını 'hayır' anlamında salladı, tekrar gülümseyerek, "anneyi üzme oğlum, uslu dur !, durmazsan sana gelirken çikolata almam ona göre" dedi.
Deniz "evde dura dura sıkıntıdan doğuracağım valla aybars" dedi alayla.
Aybars eşinin anlından öptü, "görüşürüz" dedi gülerek.
Deniz de son kere gülümsedi kocasına, "görüşürüz" dedi.
Aybars tam odadan çıkacakken deniz acıyla bağırdı, "aybars !" diye.
Aybars karısına baktı, suyu gelmişti ve kanaması vardı.
Koşarak karısını kucağına aldı, "birşey olmayacak !, ikinizede birşey olmayacak !" dedi aybars.
Deniz acıyla "bebeğim !" dedi.
Aybars "birşey olmayacak !, sakin ol !" dedi endişeyle.
Deniz'i arabaya yerleştirdi, sonrada kendisi bindi ve hastaneye doğru yola çıktılar.
Deniz inleyerek "aybars !, bebeğimi kurtar" dedi.
Aybars "o nasıl söz deniz ?, ikinizde iyi olacaksınız, kötü şeyler düşünme sakın" dedi.
Deniz'in artık konuşmaya mecali bile kalmamıştı, hissediyordu öleceğini, tek düşündüğü şey o öldüğü zaman kim koruyacaktı atlas'ını babasından, abileri onun arkasında bıraktığı emanetine gözü gibi bakardı ama aybars buna izin vermezdi bunu biliyordu.
Gülümsedi, son kere baktı kocasına içinden 'Allah'ım sen oğlumu kötü insanlardan ve kötülüklerden koru, ona yardım et, ardımda bıraktığıma yüzünü çevirme, karşısına hep iyi insanlar çıksın, benim yokluğumu aratma' diye dua etti, ve gözleri kapandı.
"Deniz !" diye bağırdı aybars.
Hastaneye gelmişlerdi, aybars "sedye !" diye bağırdı.
Deniz'i getirilen sedyeye koydu, doktor "nesi var ?" diye sordu.
Aybars "7,5 aylık hamile, kanaması var, neden olduğunu bilmiyorum" dedi.
Doktor "ameliyathaneye alıyoruz hastayı, çabuk !" dedi bağırarak.
Ve deniz'i ameliyathaneye aldılar.
Aybars oturma yerine oturdu, elini başının arasına aldı, kara kara karısıyla oğlunu düşünmeye başladı.
"Durumu nasıl kardeşimin ?" diye sordu Bülent Demirci.
Aybars kendine geldi, "ameliyata aldılar şimdi" dedi.
Bülent Demirci, deniz'in büyük abisiydi.
"Ne yaptın kardeşime de erken doğuruyor ?, söyle !" dedi bağırarak Gökhan Demirci.
Gökhan Demirci ise deniz'in küçük abisiydi, insanlara güvenmeyen, duyguları olmayan bir robottu herkesin gözünde, ama konu ailesi olunca duyguları devreye giriyordu.
Aybars "hiç bir şey yapmadım ben ona duygusuz robot !" dedi aynı şekilde.
Bülent "yeter !, deniz içeride canıyla cebelleşiyor siz burada didişiyorsunuz, kendinize gelin !" dedi öfkeli bir şekilde.
Bülent Demirci ise hep orta yolu bulan sakin bir kişilikti, ama onunda kırmızı çizgileri vardı, o çizgilere basıldığında ise herkes ondan kaçmak için yer arardı.
Aybars'ın annesi Aynur hanım geldi, ağlayan oğluna sarıldı, "hiç bir şey olmayacak oğlum" dedi.
Aybars "olmaz değil mi anne ?" diye sordu çaresizce.
Aynur hanım "olmaz tabiki, benim gelinim çok güçlü, ikiside oradan sağ salim çıkacak, merak etme sen" dedi oğlunun saçlarını okşayarak.
Doktor ameliyathaneden çıktı.
Aybars "doktor karım ve oğlum nasıl ?" diye sordu.
Doktor hiç bir şey söylemedi.
Aybars çaresizce "iyiyler değil mi ?" diyerek sordu.
Doktor derin bir nefes verdi, "oğlunuz iyi tedbir amaçlı küvözde, ama deniz hanım'ın rahminde bir tümör varmış ve onu zehirlemiş, elimizden gelen her şeyi yaptık aybars bey, fakat eşinizi kurtaramadık, başınız sağolsun" demiş ve gitmişti.
Herkes şok olmuştu, deniz ölmüştü, hem de hiç geri dönmemek üzere gitmişti bu dünyadan.
Aybars hıçkırarak ağladı, daha sabah gülüştüğü karısı şimdi yoktu, solmuştu gülüşü bir daha açmamak üzere.
Artık içindeki canavarı kimseler tutamayacaktı aybars'ın, o canavar karısından kalan emanete ve ona sahip çıkmaya çalışan kişilere de büyük zararlar verecekti.
🤍
Atlas Sezgin'in (Şimşek) Ağızından;
Hastanedeydik, izgi'yi acil müdahale odasına almışlardı.
Bizde odanın kapısının önünde bekliyorduk.
Arya "bunu nasıl yapabildi o şerefsiz ?, aklım almıyor" dedi sitemle.
Rüzgar derin bir nefes verdi, "valla benimde" dedi.
Kağan "o değilde atlas komutan nasıl dövdü o p!ç! ama" dedi gülerek.
Miran "ayırmasaydım öldürecekti ama adamı kağan" dedi.
Kağan "keşke öldürseydi abicim" dedi tıslayarak.
Haklısın kağan, bence de öldürmeliydim o puşt'u.
Miran bana döndü "izgi'nin ailesine haber verdiniz mi komutanım ?" diye sordu.
Kafamı 'hayır' anlamında salladım.
Sahi ben izgi'nin ailesine ne diyecektim ki ? 'kızınız benim yüzünden zehirlendi' mi diyecektim ?, ne diyecektim !.
Rüzgar "benim bildiğim, gizli görevdeyken ailelere haber verilemez komutanım, yanlış mı biliyorum ?" diye sordu.
"Haklısın rüzgar, hem İzgi iyi olacak, boş yere ailesini yormayalım" dedim umutla.
Ben doğduğum zamandan beri zehirliydim, izgi ise benim panzehirimdi, bunun farkına yeni varmıştım.
Peki ben izgi'nin panzehiri olabilir miydim ?, bilmiyordum.
Doktor müdahale odasından çıktı.
Oturduğum yerden kalktım, "zeynep'in durumu nasıl ?" diye sordum.
Doktor "hastamızın durumu iyi, gerekli müdahaleyi yaptık, ama şu an kendinde değil, kendine gelmesi biraz zaman alacak, uyandığı zaman bir kişi yormadan görebilirsiniz, geçmiş olsun" dedi ve gitti.
Miran'a döndüm, "miran, sen kağan ve arya'yı al eve gidin burada boş yere beklemeyin siz, rüzgar'la ben kalırız burada" dedim.
Miran "emredersiniz komutanım" dedi, arya ve kağan'ıda alıp eve gittiler.
"Sana bir şey söylesem kimselere söylemezsin değil mi rüzgar ?, güvenebilir miyim ?" diye sordum.
Rüzgar gülümseyerek "tabiki de güvenebilirsin atlas, kimselere söylemem" dedi.
Derin bir nefes verdim, "ben izgi'yi seviyorum rüzgar, ondan hoşlanıyorum" dedim.
Rüzgar yine gülümsedi, "senin adına çok sevindim atlas, izgi'de seni çok seviyor, yani duygularınız karşılıklı" dedi.
"Sana bir şey mi söyledi izgi yoksa ?" diye sordum.
Rüzgar "söylemesine gerek yok ki komutanım, yaralandığınız gün sizin için çok endişelenmesi bence sizi sevdiğini kanıtlıyor" derin bir nefes verdi, "benim gibi sevilip sevilmediğinizi anlamaya çalışmıyorsunuz" dedi.
Rüzgar'ın son dediğini anlamamıştım.
"Benim gibi derken ne demek istedin rüzgar ?" diye sordum.
Rüzgar derin bir iç çekti, "bende arya'dan hoşlanıyorum atlas, ama onun bana karşı olan duygularını bilmiyorum" dedi.
Gülümsedim, "gidip söylesene arya'ya içindeki hislerini" dedim.
Rüzgar "ya beni reddederse komutanım ?" dedi merakla.
"E o zamanda kendi kaybeder be oğlum" dedim gülerek.
Rüzgar "ama ben onu kaybetmek istemiyorum" dedi.
Resmi bir şekilde "dediğimi yap ve eve gidip ona açıl kasırga, sana emrediyorum" dedim.
Rüzgar "emredersiniz komutanım" dedi ve eve doğru gitti.
Bende izgi'nin kaldığı odaya girdim, başucuna oturdum.
Koyu kahverengi saçları beyaz yastığı kaplamıştı, bana neşeyle bakan ela gözleri ise kapalıydı.
Sessizce "özür dilerim" diye fısıldadım.
İzgi'nin anlındaki terleri sildim, teni yumuşacıktı ve güzel kokuyordu, ya da onu sevdiğim için bana öyle geliyordu.
Oturduğum yerden tam kalkacakken izgi elimi tuttu, halsizce "atlas" diye sayıkladı.
"İzgi duyuyor musun beni ?" diye sordum.
İzgi zorla ela gözlerini açtı, karşısında beni görmenin rahatlığıyla gülümsedi.
"İyi misin ?" diyerek sordum.
İzgi halsizce "iyiyim komutanım, korkmayın" dedi.
"Korkmadık ki zaten, biz senin iyi olacağını biliyorduk çünkü" dedim gülümseyerek.
İzgi bu dediklerime gülümsedi, "annemlere haber vermediniz değil mi komutanım, benim için endişelenmesinler şimdi ?" diye sordu.
"Merak etme vermedik sen rahat ol, bu gece seninleyim" dedim.
İzgi "dur tahmin edeyim, refakatçimsiniz değil mi ?" dedi.
Kafamı 'evet' anlamında salladım.
İzgi gülümsedi, "komutanım su verir misiniz ?" diye sordu.
"Maalesef veremem izgi, doktor 'şu an yemek ve su vermeyin' dedi, idare et biraz" dedim.
İzgi dişlerinin arasından "kahretsin !" dedi.
Elimi izgi'nin omzuna koydum, gülümseyerek "sen iyi olda, varsın yemek ve su eksik olsun" dedim.
İzgi derin bir nefes verdi, "haklısınız komutanım" dedi.
"Neyse sen bunları düşünme şimdi uyu ve dinlen, erkenden toparlamaya bak" dedim.
İzgi sadece "tamam" dedi, gözlerini kapattı ve uyudu.
İzgi'nin saçlarını okşayıp hafif bir şekilde öptüm.
Bende yatağın başucuna uzandım, gözlerimi kapattım ve uyudum.
🤍
Yazar'ın Ağızından;
Arya Demirci, evin balkonunda oturmuş boş bakışlarıyla gökyüzünü izliyordu.
Elinde iki tane kahveyle geldi rüzgar, atlas'ın dediği gibi arya'ya açılacaktı.
Rüzgar neşeli bir şekilde "baykuşlar gibi sabahlayacak mısın burada hacker women ?" diye sordu, elindeki kahvelerden birini arya'ya uzattı.
Arya uzatılan kahveyi aldı, gülümsedi "teşekkür ederim teğmen, hayırdır bana kahve yapmanı neye borçluyuz acaba" dedi merakla.
Rüzgar gülerek "aşk olsun, alt tarafı arkadaşıma kahve yapayım dedim suçlu oldum ya !" dedi.
Arya "uzatma, ne diyeceksen de içeriye geçicem" dedi soğuk bir şekilde.
Rüzgar derin bir nefes verdi, "ben senden hoşlanıyorum arya" dedi.
Arya sesli bir şekilde kahkaha attı, "ne diyorsun sen be ?" dedi.
Rüzgar gülümseyerek "duydun işte arya, ben senden hoşlanıyorum !" dedi.
Arya sitemle "sen ne hakla benden hoşlanırsın ha ?" diye sordu.
Rüzgar "senden hoşlanmak için izin mi alacaktım arya ?, ben seni seviyorum anlamıyor musun ?" dedi direterek.
Arya öfkeli bir şekilde "anlamıyorum !, çünkü seni sevmiyorum teğmen, ilk geldiğimde de seni sevmiyordum, dünde seni sevmiyordum, bugünde sevmiyorum, yarında sevmeyeceğim seni !, benden uzak dur !" dedi, rüzgar'a parmağını sallayarak yürüdü.
Rüzgar arya'nın salladığı parmağı tuttu, kendine doğru çekti, arya ile göz göze geldiler.
Rüzgar'ın hüzün dolu deniz mavisi gözleri, arya'nın öfke dolu toprak kahverengisi gözleri ile birleşti.
🤍
Evet bölümü nasıl buldunuz ?.
Umarım bölümü beğenirsiniz.
Atlas'ın geçmişi ?, ArRüz yüzleşmesi ?.
Neyse uzatmayayım, 11. Bölümde görüşmek üzere.
Beklemede kalın hoşçakalın ☘️.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |