Yeni Üyelik
2.
Bölüm

~2. Bölüm~

@azracrn13

Arayan babamdı.

"Alo, babacığım bir şey mi oldu?" Diye konuşmaya başladım. Güldü. Sonrada cevap verdi.

"Yok, sen askeriyeye gitsene. Sana bir süprizim var." Dedi. Telefonu cevap vermeme fırsat vermeden kapattı. Zaten saat yedi buçuk olmuştu. Doğruca askeriyeye gittim.

Askeriyeye geldiğimde arabamı park edip indim. İçeri ilerledim ve odama gittim. Bana bakan bir çok göz hissettim üzerimde ama bakmadım. Odama geldiğimde kapıyı açtım ve karşımda babamı gördüm. Babamın yanında Orgeneral Necmi beyde vardı.

"Baba" dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Babamsa şaşkınlığımı fark etmiş sadece gülümsüyordu. Babama doğru ilerleyip sarıldım. Oda beni kollarının arasına sardı ve saçlarımı okşadı. Orgeneral Necmi bey oturduğu yerden kalktı.

"Siz hasret giderin. Benim biraz işim var." Dedi ve odadan çıktı. Babamın kollarından geri çekildim.

"Baba sen buraya neden geldin?" Dedim. Sesli bir şekilde güldü.

"Sana süpriz yapayım dedim kızım. Çünkü artık ben de senin yanında çalışacağım." Dedi. Gözlerim büyüdü. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim.

"Aa. Çok mutlu oldum babacığım. Ama keşke annemleri yanlız bırakmasaydın." Dedim. Hiç bir şey hissetmiyordum. Ne mutluluk nede üzüntü.

"Ben dedim ki seni yanlız bırakmayayım. Çıktım geldim. Kendime ev tuttum ben orada yaşayacağım. Seni bu konuda özgür bırakıyorum kızım. İstediğin yerde yaşayabilirsin. Bizden uzakta ve yanlız da." Dedi. Gülümsedim sadece. İçimde bir mutluluk vardı. Sonunda, sonu da özgürdüm. Babam konuşmaya devam etti.

"Annenlerde buraya gelecekler. Bizim Tekirdağ'daki evimiz gibi ev tuttum. Oraya taşınacağız. Senin eşyalarını taşıyıp senin için bir oda yapacağım. İstediğin zaman gelebilirsin." Dedi. Bana tekrardan daha sıkı sarıldı. Bende ona.

"Peki Tekirdağ'daki evimiz ne olacak?" Diye sordum. Bu sorum gerçekten meraktandı. Bebekliğim, çocukluğum, mutluluklarım ve üzünterim hep o evde geçmişti. O duvarlar şahitti benim her olayıma. 28 yılım geçmişti o evde.

"O ev hep duracak. Arada gitip kala biliriz. Sen de gitip kala bilirsin. Artık büyüdün ve özgürsün. Kendi dünyanı kurabilirsin. Ama kendi dünyana bizide almayı unutma." Dedi gülümseyerek. Bende gülümsedim.

Babam yarın işe başlayacaktı. Şimdi ise tuttukları evin eşyaları gelmişti onlara bakmaya gitmişti. Ben de masamda otruyor, sıcak kahvemi yudumluyordum. İşlerim bitmişti. Önlüğümü astım ve çantamıda alıp çıktım. Onun yanına gidecektim. Hastaneye.

Hastaneye vardığımda hızlı adımlarla içeriye girdim. Danışmanın yanına gidip sordum.

"Merhabalar. Burada bir hasta vardı. Yedi yüz doksan numaralı odada." Dedim. Kız başını salladı.

"Evet bugün çıkış yaptı." Dedi. Ama askeriyede gelmemişti. Şok olmuştum. Bana hiç haber vernemiş beni hiçe saymıştı. Hayal kırıklığına uğramıştım bir kez daha. Belkida bana trip atıyordu. Kıza başımı salladım ve bahçeye çıktım. Geldiğim gibi gidiyordum. Ama geldiğimden daha üzgündü ruh halim. Artık hava kararmıştı. Bugün daha geç çıkmıştım. Arabama doğru yürüyüp evin yolunu tuttum. Eve gelmem trafikle beraber yaklaşık bir saat sürmüştü. Hala sitenin asansörleri açılmamıştı. Merdivenleri kullandım. Eve girer girmez rutin işlerimi yaptım. Kendime yemek hazırladım ve balkonu ayarlayıp oturdum. Bir anda telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan kişi babamdı.

"Alo, Baba bir şey mi oldu?" Dedim telefonu açarak. Gülmesini duymuyor ama hissete biliyordum.

"Bir şey yok kızım. Yarın annemler geliyor. Birde biliyorsun ki anneni doğum günü. Onu için ve yeni işe başlamamdan dolayı yemek yiyeceğiz ve birkaç meslektaşımıda çağıracağım. Saat yedi de. Seninde bekliyorum." Dedi ve anında telefonu kapattı. Yemeğimi hızlıca yedim. Bulaşıkları bulaşık makinesine koyduktan sonra odama geçtim ve yatın ne giysem diye dolabımı karıştırdım. Gözüme çarpan bir elbi oldu.

Siyah, mini bir vintage elbisem. Beyaz düğmesi ve beyaz V yakası vardı. Bunu giyebilirdim. Ayakkabı olarakta siyah tek bant, kalın topuklu bir ayakkabı ayarladım. Saat on bir olmuştu. Artık yatmalıydım. Odama geçip yatağımın üzerine uzandım. Anında uykuya daldım.

Sabah kahvaltı yapıp işe geçtim. Üzerime akşmadan ayarladığım elbisemi giydim. İşegeldiğimde odama geçip önlüğümü giydim. Birirsi kapı tıklattı ve ben birşey demeden içeriye girdi. Gelen kişi babamdı.

"Günaydın kızım. Yeni mi geldin?" Dedi. Başımı evet anlamında salladım.

"Tamam. Arada bir benim odamada beklerim seni." Dedi. Gülümsedim. Sonrada çıkıp gitti. Bu aralar çok daha sakin, kibar ve sevgi dolu. Babam gittiktan sonra askerler geldi ve onların yaralarına baktım. Ama o hiç gelmedi...

~•~

Babam benden önce gitmişti. Bende işimi bitirip babamların yeni evine gittim. Bahçeyi süslemişlerdi. Harika olmutu. Mutfağa annemin yanına gittim. Annemin yanında kardeşim Mert'de vardı. Beni görünce hemen sarıldılar. Bende onlara sarıldım. Mutfakta, bahçede gördüğüm adamların eşleri vardı.

El birliğiyle masa kurduk. Hepimiz bahçede toplanmıştık. Yemek yemeğe başadımıştık.

"Kızım sen doktordun değip mi?" Diye sordu adını bilmediğim teyze.

"Cerrahım." Diye cevap verdim. Başını aşağı yukarı salladı.

"Bizim oğlanda İstanbul'larda doktor. Çocuk doktoru. Çocukları pek sever." Dedi. Anneme bakışlar attım. Kadın susmuyordu.

"Bak sana ben oğlumun numarasınıda veriyim." Dedi.

"Sakın ol Cemile. Kızı rahat bırak." Dedi eşi. Adını öğrenmiş oldum.

"Cemile ablacığım. Ben evlenmeyi falan düşünmüyorum. Çocukta değilim oğlunuza tedeviye gideyim." Dedim. Kadın bozulmuştu ama çok belli etmemeye çalışıyordu.

Yemeğin devamı sesiz geçmişti. Bütün kadınlarla mutfağı topladık. Babam ve arkadaşları salonda konuşuyorlardı. Annemde diğer misafirlere ev turu yaptırıyordu. Ben de bahçede kardeşimle oturuyordum.

"Abla."dedi Öykü.

"Efendim tatlım?" Dedim. Gülümsedi. Benden çok daha küçüktü. On iki yaşındaydı.

"Sana bir şey anlatacağım ama kimseye söyleme." Dedi. Başımı evet anlamında salladım.

"Hani bizim sınıfta Ali Can diye bir çocuk var dedim ya. O çocuk bugün benden matematik notlarını istedi." Dedi sırıtarak. Ne demek istediğini anlamıştım.

"Olabilir Öykü. Sen daha çok küçüksün. Benim bile bu yaşımda bir sevgilim yok." Dedim. Gözlerini devirdi.

"Biliyorum abla. Ama o seni şansızlığın. Belki çocuk beni seviyor." Dedi. Derin bir nefes alıp sesli bir şekilde verdim.

Artık misafirler gitmişti. Annemin yanına geçtim.

"Doğum günün kutlu olsun anneciğim." Dedim sarılarak. Ona aldığım hediyeyi ona uzattım.

"Ah tatlım. Teşekkür ederim ne gerek vardı." Dedi.

"Neyse almışsın merak ettim. Açıyorum." Dedi heyecanla. Bu hali beni gülürüyordu. Ona çok tatlı bir kolye almıştım. İçinde ailecek çekildiğimiz fotoğraf vardı. Annem çok beğenmişti.

Anneme hediyesini de verdikten sonra ailecek oturup kahve içtik. Sonrada anneme evi temizlemek için yardım ettim. Babamın benim için tasarladığı odama geçtim. Çalışma masası ve üzerimde de bolca kalem. Oda pastel renkler deydi. Odadan gözümü ayırıp telefonuma baktım. Saat epey geç olmuştu. Sabah yine işe gideceğim için eve gitmeliydim.

Annemlerle vedalaştıktan sonra arabama binip eve vardım. Merdivenlerle sonunda dördüncü kata vardım. Evime girdim. Odama doğru ilerledim. Çok karanlıktı. İşi açmaya çalıştım ama birisi eliyle ağzımı kapattı. Ellerimi arkamda birleştirim beni sürükledi. Bağırmya çalışıyordum ama nafile. Koca eliyle neredeyse benim küçük yüzümü kapatıyordu. Beni salona doğru sürükledi. Salonda ellerinde fener olan iki adam daha vardı. Onları fark etmemiştim. Üçününde üzerinde siyah kıyafetler vardı bu yüzden fark edememem çok normaldi. Salonumda masa takımım vardı. Oradan bir tane sandalye getirdi birisi. Beni oraya oturtturdular.

"Evet söyle bakalım. Evren Barlas kim?" Dedi.

"Tanımıyorum. Asıl siz kimsiniz?" Diye bağırdım. Pişkin pişkin sırıttı.

"Burada soruları ben soruyorum, sen değil" dedi.

"Benim evimde benim dediklerim olur. Evimde ne işiniz var?" Dedim. Bağırarak. Sesimin sert çıkmıtı.

Sonra öğrenirsin. Söyle benim canımı sıkma! Evren Barlas kim?" Dedi. Tanımıyorsum gerçekten.

"Sen de sonra öğrenirsin o zaman." Diye cevap verdim.

"Tanımıyorum diyorum. Hiç duymadım adını! Anlamıyor musun? Kıt kafa!" Dedim ardından. Sesli bir nefes alıp verdi.

"Tamam ben sana kim olduğumu söyleyeceğim ama sende söyleyeceksin. Biz hepinizin eceliyiz!" Dedi. Şimdi korkmuştum çünkü bunlar teröristlerdi. Adamın yüzüne tükürdüm.

"Siz bizim ecelimiz bile olamazsınız!" Dedim. Adam odanın içinde gezinmeye başladı. Babam bana bir kaç dövüş tekniği öğretmişti. Şimid ise bildiklerimi kullanmanın tam zamanı.

Kollarım çok esnekti. Ellerimi gevşek şekilde tutmasını fırsat bilip kollarımı çevirdim. Adam şaşkınlıkla bakarken bacak arasına tekme attım. Salonda balkona çıkan kapı vardı oradan girip kapıyı kilitledim. Aynı zaman da mutfaktanda girilebiliyordu. Hemen oranın kapısınıda kilitledim. Balkondaydım ama şimdi ne yapacaktım. Atlasam ölebilirdim. Çok yüksekti. O sırada karşı apartmanın balkonundan izlendiğimi fark ettim. Oradaki kişi hemen içeriye girdi. Bense tek başıma balkonda kaldım. Balkonda katlanan sandalyeler vardı. Onları elime aldım. Diğer bloktan bir adam çıktı ve bizim bloka girdi. Ben bakarken adamlar yanıma varmıştı. Ne yapsam bu sefer işe yaramadı. Omuzlarımdan itip salonda dizlerimin üzerine düştüm. Omuzlarımdan tutup kafama silah dayadı.

"Sayende ayağımıza kadar gelicek" dedi. Şuan çok çaresizdim. Kapıyı kırıp içeriye girdi. Oydu. Yarası için hastaneye gittiğim asker.

"Lan! Şerefsizler. Bırak onu!" Diye bağırdı. Bacaklarıma vurdu ve dizlerimin üzerine düştüm. Hala kafama silah dayalıydı. Her anı bir olay yaşadığımda burnum kanardı. Burnum kanıyordu. Başımı kaldırıp ona baktım. Çok çaresizce bakıyordu. Adamların üzerine yürüdü vurulmayı göze alarak.

Ben yerde dururken o üç adamıda dövmüştü. Halada onları tekmeliyordu.

"Lan ben ona bakmaya kıyamazken siz ona bunu nasıl yaprsınız lan! Cevap verin! Şerefsizler!" Ellerimle burnunu sıkıp turnuke yapmaya çalıştım. Başımda dönüyordu. Yanıma gelip omuzlarımdan tuttu.

"İyi misin Çağla. Burnun kanıyor. İyi misin? Kalk hastaneye gidiyoruz." Dedi. Ama benim kalkacak bile mecalim yoktu.

"İyiyim. Sen onları hallet. Onlar terörist." Dedim.

"Biliyorum. Şerefsizler. Sana bir şey yaptılar mı?" Dedi. Başımı sağ sola salldım.

"Senin adın ne?" Diye sordum. Burnum hala kanıyordu.

"Çağla şimdi zamanı mı? Kalk hastaneye gidiyoruz." Dedi. Ayağa kalkmayı denedim ama bedenim onun kollarının arasına girdi. Kolumdan vuruldum.

"Çağla! Çağla iyi misin?" Diyena feryatları. Gözümü açamıyordum. Neden? Her zaman burnum kanardı peki neden şimdi bayılmıştım? Kolumdan vurulmadan dolayı mı?

Beni kucağına aldığında kapıdan birilerininde geldiğini duydum.

"Komutanım ne oldu?" Dedi tanımadığım bir ses. Biz ilerliyorduk.

~•~

Başımda ve kolumda ağır bir ağrı vardı. Gözlerimi zorla açtım. Gördüm ilk göz onun elalarıydı.

"Çağla. Çok şükür uyandın. İyi misin?" Dedi. Kolum sarılıydı. Diğer kolumda da serum vardı. Üzerimde de heryeri kanlı elbisem. Gözlerimi kapattım ve açtım.

"Babamın haberi var mı?" Dedim. O da orgeneral olduğu için belki haberi olmuştur diye düşündüm.

"Evet. Haberi var. Yoldaydı beni aradığında." Dedi. Canım yanmıyordu. Aksine hiç bir şey hissetmiyordum.

"Lütfen konuş bir şey söyle." Dedi.

"Sen beni nasıl gördün? O balkondaki adam sendin değil mi?" Dedim.

"Hem konuş diyorun. Ben konuşuncada sen susuyorsun." Dedim.

"Adım Evren. Sormuştun ya evdeyken." Dedi. Adamların dediği asker oydu.

"O adamların seninle ne alıp veremediği vardı?" Dedim. Elimi tuttu. Ama ben elimi anında çektim.

"Ben bir askerim ve düşmanlar bizi pek sevmez biliyorsun." Dedi. Başımı aşağı yukarı salladım. Kapı açıldı ve içeriye babam, arkasından annem ve kardeşim girdi. Babamı görür görmez ayağa kalktı Evren. Saker selamı verdi babama. Sonrada odadan ayrıldı.

"Ah kızım." Dedi ağlayarak. Bir yandanda sağlam elimi tutuyordu. Kardeşimde ayak ucumda gözleri dolmuş sadece bakıyordu. Babamsa olayın benle alakalı değilde askeri kısmını düşünüyordu pencerenin önünde.

"İyiyim anne merak etme. Hem sıyırdı. Kardeşimi de korkutuyordu." Dedim. Annem o kadar sert bir bakış attı ki sustum.

"Bundan böyle ben kızımı yanımda istiyorum. Odanda var bizim evde. Orası seninde evin kızım." Dedi. İşte bunu bekliyor ama hiçte istemiyordum. Ev ne kadar büyük olsada ruhum için küçüktü. Ben orada daralıyordum.

"Annem haklı abla. Sende gel. Sensiz evde konuşa bileciğim kimsede yok. Özlettin kendinide." Dedi ayaklarıma sarılarak. Babam hala yüzüme bile bakmamıştı.

"Anne seni kırmak istemiyorum ve bu yüzden sadece iki gün. O da kolum iyileşene kadar." Dedim. Kardeşim ellerini birbirine çarptı neşeyle. Babam bu sefer bize döndü. Yanıma geldi.

"Asuman, Öykü siz dışarıda bekleyin." Dedi. Annen başta itiraz eder gibi oldu ama olayın ciddiyetini anladı. Annemler çıkınce babam konuşmaya başladı.

"Kızım bana şimdi bütün bu olayı anlatır mısın? O adamlar niye senin evindeydi? Seni kurtaran kişi neden Evren?" Dedi. Derin bir nefes aldım. Biraz doğrulduktan sonra babama dönüp bende konuşmaya başladım. Babam bütün dikkatini bana vermiş beni dinliyordu.

"Evren'in de ismini bile bugün öğrendim baba. Tanımıyorum yani. Ama sanırım aynı sitedeyiz. Askeriyede karşılaşmıştık. Kolundan vurulmuştu. Hastaneye gittik. Öyle falan ama adını bile bilmiyordum." Dedim. Babam şaşkın ve bir o kadarda sinirliydi.

"Tamam aynı sitedesinizde seni nasıl gördü? Nasıl haberi oldu anlamadım ki. Hem bu adamlarda seni onunla görmüş ki sana onu soruyorlar." Dedi. Ne demek istediğini anlamıştım. Ama başını olunsuz anlamda salladım. Babamla konuştuktan sonra hemşireler geldi gitti. Annemler eve gitmişlerdi. Yanımda Evren vardı sadece. Ama ikimizinde ağzını bıçak açmıyordu.

"Acıktın mı?" Diye sordu.

"Hayır." Dedim. Sustu. Bana onu uyutmak için ilaç verdiğimde hain demişti.

"Bir haine neden yardım ediyorsun?" Dedim. Yüzüme doğru döndü ve öylece kaldı.

"Hiç bir şeyide unutmuyorsun. Sen hain değilsin." Dedi. *öyle mi?* Der gibi bir bakış attım. O sırada doktor geldi.

"Hastamızın tüm kontrolleri yapıldı. Hepsi temiz. Çıka bilirsiniz." Dedi. Sevinmiştim. Hasta olmayı sevmezdim. Kolumdaki serumu hızlıca çıkartıp ayağa kalktım.

"Nereye? Gitmeye bu kadar mı meraklısın?" Dedi. Arkamı dönüp Evren'e ters bir bakış attım. Sonrada yürümeme devam ettim. Bahçeye çıktığımızda arabam olmadığı hatırladığımde neyle gideceğimi düşündüm.

"Gelsene iki saat seni mi bekleyeceğim?" Dedi. Eliylede arabası gösterdi. Hiç istemiyor olsamda bindim. O da şoför koltuğuna oturdu.

"Senin kolun nasıl oldu?" Diye sordum derin sesizliği bölerek.

"Senden iyi." Dedi. Ne demekti bu şimdi? O sağ kolundan bende sol kolumdan vurulmuştum. Birbirimizi tamamlıyorduk. Ama onda bir şey daha fark ettim. O solaktı...

Sessiz bir şekilde giderken bu sefer sessizliği bozan onun telefonunun çalması oldu.

"Efendim? Neden aradın?" Dedi telefondaki kişiye.

"Sakın olur musun Evren. Bana neden böyle davrandığını anlamıyorum." Dedi telefondaki kız. Bir kız sesiydi. Elbisem kanlar içerisindeydi ve ben haraket edemiyordum. Duyduğum kız sesiylede iyice yerime sindim. O şuanda telefonla konuşuyordu ama ben duymuyordum. Aramızda hiç bir şey yoktu. Zaten sorun beni sevip sevmemeside değildi. Sorun, belki kız arkadaşıydı ve benim onun yanında olmam bile iyi değildi. Bu yakın olmayan yakınlığımız bile fazlaydı. Araba trafik ışıklarında durduğunda o hala konuşuyordu. Bu böyle olmazdı. Kapıyı açıp anında arabadan indim. Kaldırıma çıktım ve hiç otarafa bakmadım. Yeşil ışık yanmıştı sanırım çünkü arabalar korna öttürüyordu.

Oradan epey uzaklaşmıştım ama annemlerin evine çok yakındım. Annemleri kırmak istemediğim için onlara gidecektim. Bu halimle daha fazla gidemezdim. İnsanlar bana acıyarak bakması hoşuma gitmiyordu. Ama onlarada hak veriyordum. Savaşsan çıkmış gibiydim. Ayağımda ayakkabı yok, elbisem kan içinde, saçlarım ayrı telden çalıyordu zaten. Ben bile kendime acıyordum.

Sonunda annemlerin evine varmıştım. Kapıyı çaldım ve kapıyı annem açtı.

"Ça- Çağla kızım bu halin ne?" Dedi.

"Anne hastaneden geliyorum işte. Hani vuruldum ya." Dedim. Annemle içeriye doğru ilerledik. Babam bahçede oturuyor çayını yudumlayıp kitabını okuyordu. Sesimizi duymuş olmalı ki gözleri gözlüğünün üzerinden çıktı ve öylece kaldı.

"Çağla. Seni Evren getirmedi mi? Ne bu halin?" Dedi. Hepsinin yaşananları bilmiyormuş gibi davranması beni sinir ediyordu.

"Evren'e falan ihtiyacım yok benim." Dedim. Sesim gereğinden sert ve gür çıkmıştı. Ama hepsi kendime kızmamdandı.

İçeriye doğru hızlı adımlarla ilerledim ve benim için yapılan odayı girip kapıyı kapattım. Oda da küçük bir banyo vardı. Oraya girdim ve üzerimdeki elbiseyi çıkartıp poşetin içine koydum. Her ne kadar çok sevsemde bu elbiseyi o kan lekeleri artık düzelmezdi. Aynı kırılan kalbim gibi...

Suyu açıp duş kabinine girdim. Suyu hiç bir şekilde ellemedim. Bütün vücuduma akmasına izin verdim. Bir süre sonra yere çöktüm. Neden bu kadar üzülmüştüm onun sevgilisi olabileceği gerçeği aklıma geldikçe. Bu soruya cevap vere bilir miydi kalbim?

~•~

Oy vermeyi ve fikirlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın✨

​​​​Umarım beğenmişsinizdir🤍

Loading...
0%