Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@azraferhan

Bir önceki bölüm sonu:

 

Tam gür sesli bir çığlık atacakken biri elini ağzıma bastırdı.

 

LANET OLSUN, AZ ÖNCE ODADA KİMSE YOKTU.

 

BU SEFER İJDUE'Yİ GERÇEKTEN GEBERTECEĞİM.

 

Kaşlarımı çattım ve geri giderek ağzımı kapatan elden kurtulmaya çalıştım.

 

Oda bunu anlamış gibi beni cam raflarımın olduğu yere doğru fırlattı.

 

Evet fırlattı.

 

Raflar devrilirken bende yere düştüm. Beni bırakmıştı yinede elinden kurtulduğum için bağıramıyordum. Çünkü ağzımı kapatan siyah bir şey vardı. El değildi kumaş gibiydi. Ellerimle kumaşı çıkartmaya çalıştım ama elim kumaşın içinden geçiyordu. Sinirden çığlık bile atamıyordum çünkü elim gibi ağzım kumaşın içinden geçemiyordu. Ağzımı biraz patakladıktan sonra işe yaramadığını anlayınca durdum.

 

Arkamı dönüp ne yaptığına bakmak istediğimde bu sefer beni sırtımdan tutup camın ordaki duvara doğru fırlattı.

 

BU VARLIĞIN BENİMLE DERDİ NE?

 

Yüz üstü hızlıca duvara çarptım. Ellerimle kafamı koruyamdığım için kafam zonkluyordu. Bir kaç saniye kendime toparlanmak için süre verdim.

 

Sonra hızla arkamı döndüm. Arkamda hiç bir şey yoktu. Ama camdan vuran ışık yüzünden karşı duvarda ve koltukta gölgesi oluşmuştu. Şimdi bu farlık şeffaf mıydı yoksa görünmez mi? Şuan değil Ailliea kendine gel.

 

Elini yumruk yaptığında ve karın hızamda kaldırdığında karnıma vuracağını anladığım için hızla kenara çekildim ve ayağımı duvardaki gölgeden gördüğüm kısma yani boşluğa savurdum. Onunda eli karnımı ıskalayarak duvara çarpmıştı.

 

İsabet etmişti, peki bu iyi bir şey miydi? Tartışılır. Sinirli bir nefes bi ses duydum. Tekmem karnına falan gelmiş olmalıydı. Ful dumandı neresine vuracaktım ki?Karşımdaki varlığın gölgesi o kadar saçmaydı ki kafasına bile gelmiş olabilirdi.

 

Ama anlamadığım bir nokta vardı. Ağzımı kapattığında ve Elini çekmeye çalıştığım da elim gölgenin içinden geçmişti ama tekme attığım da tekmem ona isabet etmişti.

 

Acaba bana vurmak için elini yumruk yaparken aslında benimde ona vurmamı mı sağladı?

Dövüşmek için mi yoksa sadece bana vurabimek için mi?

 

Eliyle ağzımı kapatırken o bana dokunuyordu ama ben ona dokunamıyordum. Belkide karşılık vereceğimi anlayıp ne yapacağımı görmek istemiştir? Allah'ım delireceğim. Neden böyle bir şey istesin ki, satanist falan mı? Cinin bile satanistine mi denk geldim!

 

Beni düşüncelerimden uzaklaştıran şey karşı duvardaki gölgenin büyümesiydi. KAHRETSİN BANA DOĞRU GELİYOR!

 

Bende gerileyince durdu. Sanırım bana doğru geldiğini nasıl anladığımı düşünüyordu. Galiba düşündüğüm kadar zeki değildi. Hatta düz salaktı.

 

Gölgesi insan gibi değil de daha değişik bir şeydi. Tam olarak ifade edemiyordum. Semaver yakınca çıkan duman gibiydi. Dumanın boyu, boyumu geçiyordu ama duman denen şey uzun olurdu zaten karşımdaki şey duman mıydı? Kafası neredeydi bunun?

 

Üst gövdesindeki duman yuvarlaktı. Ayakları zikzak olarak iniyordu. Gerçi baş aşağı duruyorsa ve iki tane boynuzu varsa oda olabilirdi. Kısaca gölgesinden bir şey anlaşılmıyordu. Net bir şekil görebildiğim tek uzvu olan eli, insan eli gibiydi yada kendi elinin şeklini değiştirmiş de olabilirdi.

 

İçeriden bir ses daha duydum. Sanki biri anahtarı yuvasına yerleştiriyor gibiydi. Kaşlarım çatıldığında dumanı bir kaç saniye haraketsiz durdu. Ağzımdaki kumaşın varlığını artık hissetmiyorudum. Ayrıca bu ses dış kapıdan geliyordu, çok şükür! İjdue geldi.

 

Gölgeninde dikkati dağalmışken "İMDAT! İJDUE, KOŞ!" diye bağırdım.

 

Bende kapıya doğru koştuğum sırada gölge saçlarımı tuttu ve beni tekrar raflara doğru fırlattı.

 

Bu sefer ellerimi raflara bastırarak çarpışımı yavaşlattım. Fakat yinede bir kaç tane raf daha devrilmişti. Zaten domino taşları gibi yan yana durdukları için çoğunun benle beraber devrilmesi içimi acıttı. Zavallı ben ve taşlarım bide saçım...

 

Duvara bakarak gölgenin nerede olduğunu anlamaya çalıştım ama duvarda gölge yoktu. Sanırım gitmişti, rahat bir nefes verdim. Yüzümü buruşturup elimle saç derimi ovuşturdum.

 

Kapımın önünden İjdue'nin telaşlı sesini duydum. "Aillia iyimisin?"

 

Düştüğüm yerden doğtulurken cevap verdim. "Galiba hayır." Sesim çatallı ve sanırım bağırmaya çalıştığım için kısık çıkmıştı.

 

Bir dakika, ama bağırmamıştım. Yada bağırdım ama kumaş sesi içine mi hapsediyordu? Çünkü boğazım acıyordu.

 

İjdue "Peki kapıyı açmayı düşünüyormusun?" Dedi.

 

Kalkıp elimi kapıya okuttum. Kapıyı açtığımda kaşlarını çatarak bana bakan İjdue'den bir başkası değildi. Bakışları odaya kaydı ve çatık kaşları havalandı, gözleri büyüdü. Şaşkınlıkla bana döndü ve sanırım alnımdaki kızarıklığı fark etti. Kaşları tekrar çatıldı. Sonra gözleri kapının yanındaki yeri kaymış dağınık koltuk ve yere düşmüş battaniyeye kaydı.

 

Korkuyla, hızla beni göğsüne çekti ve kollarını sırtıma doladı. "Aillia alnının hali ne? Ne oldu burada?" Özellikle bu odaya ne kadar çok değer verdiğimi bilidiği için paniklemişti.

 

"Anlatacağım..." diye mırıldandım ve daha sıkı sarıldım. Çok korkak biri değildim, ama bir günde yaşadıklarım pek normal şeyler de değildi. Acaba delirmiş olabilir miydim?

 

İjdue, tedirginliğimi hissederek bir abla gibi yavaşça saçlarımı okşadı. Koltuğa oturduk. Herşeyi baştan sona anlattım.

 

'''

 

Suratına bakarken "Delirmiş olabilirmiyim İjdue? Hı?" Dedim.

 

Gülümsedi "Eğer delirdiysen sana bakmam, direk akıl hastanesine yollarım haberin olsun." Dedi.

 

Omzumla, omzuna hafifçe vurudum. "Yazıklar olsun."

 

"Ee" dedim bu sefer "Ne yapacağız polisi mi arayacağız?" Diye devam ettim.

 

"Yani" dedi. "Sonuç olarak ona doğru dönünce yüzünü görmedin, polisler nasıl görecek?" Dedi. Mantıklıydı ama gölgesi vardı. "Hem deli olduğunu düşünürler, gerçekten akıl hastanesine yatarsın."

 

"Kamera taktırsaydım keşke hepsi senin suçun İje. Gölgesinden anlarlardı." Diye cırladım. Tanımazlardı.

 

"Kapıyı kaç aylık harçlığınla yaptırdın Allia? Kamera kapıdan çok daha pahalı değil. Evet, ama kapıyı yeni yaptırdın. Aradan biraz zaman geçmesi lazım. Sürekli darda yaşayamazsın. O kadar ay aç mı gezicektin? Ayrıca kızım sen dedin görünmez diye kameradan nasıl gözükücekti?" Dedi.

 

Omuz silktim "Gölgesi vardı." Dedim.

 

İjdue "Ha gölgesinden anlayacaklar yani?Binada da kamera var belki ordan da gölgesini görebiliriz." Dedi.

 

Ayağa kalktı sonra kolumdan çekiştirmeye başladı. "Kalk, hadi. Kalk gidiyoruz. Şu kayıtlara bakalım." dedi.

 

Yorgunca "Bugünlük başka kaos istemiyorum İje..." dedim. Sadece yukarı çıkmaya üşeniyordum.

 

"Tamam" dedi. "O zaman yüzündeki yaraya buz tutalım da daha fazla morarmasın."

 

Şaşkınlıkla elimi alnıma attım. "Morarmış mı?" Dedim.

 

Elini geçiştirerek salladı. "Ohoooo" dedi. Sonra tekrar kolumu çekiştirmeye başladı. "Off! Kalk hadi. Daha bu odayı toparlıycaz." Dedi.

 

Doğru, daha odayı toplayacaktık...

Bence kayıtlara bakalım ne kadar ertelersek iyiydi çok uzun iş, off...

 

Bıkkın adımlarla lavobaya giderken gerçekten delirip delirmediğimi düşünüyordum. Bir doktora gitmekte fayda vardı ama gerçekten deli olduğumu düşünürler miydi?

 

Tuvalete gidip aynadan kendime baktığımda aslında o kadar morarmadığını gördüm. Bu küçük morluk iyi sayılırdı çünkü kafam epey acımıştı. İçeriye doğru "İjdue!" diye bağırdım. "hani, çok morarmamış." Dedim.

 

"Morarmış diye bir kelime kullandığımı hatırlamıyorum Allia" dedi ve gülme sesi geldi. Köpek.

 

Krem sürüp mutfağa doğru gittim. Buzluktan buz çıkarıp peçeteye sardım ve alnıma bastırdım. İçeriden İjdue'nin 'Oha' diye bağıran sesini duyunca yanına gittim.

 

"Ne oldu İje" dedim ve baktığı yere bakınca benimde ağzım açık kaldı.

 

Duvarda çatlak vardı. O gölge yana doğru kaydığımda yanlışıkla karnıma yerine duvara vurmuştu. O yumruk bana ait olamazdı yani delirmiş olamazdım!

 

Yumruk duvardan geçmemişti tabiki ama yumruğunun geldiği kısım hafif içeri doğru göçmüştğ ve bir karışlık dikeylemesine bir çatlak vardı.

 

Hâlâ duvara bakarken "O yumruk iyiki sana gelmemiş, yoksa iç kanama falan geçirirdin." dedi.

 

Kafamı aşşağı yukarı salladım. "Çok şükür." diye mırıldandım. Hâlâ şoktaydım. O yumruğun bana geldiğini düşünmek istemiyorum...

 

"Sence bu çatlaklı duvardan gece soğuk gelir mi?" Diye mırıldandığında kahkaha attım.

 

Kaşlarını çattı "Ciddiyim yalnız." dedi. "Bu günlük bez falan mı sarsak." deyince daha fazla kızmasın diye gülmemek için kendimi tuttum.

 

İjdue hala duvarı izlerken "Usta falan mı çağırsak acaba"

 

Çatlağa dikkatle bakarken "Yarın hallederiz bence hem kırılmamış." dedim.

 

Gözlerim odada gezindi, kağıt çiçeklerin çoğu yırtılmış ve büzüşmüştü, led lambalardan bazıları kopmuştu ve raflardan düşen bazı taşlar kırılmıştı. "Burayı nasıl topluycaz İje" dedim.

 

Onun adı İjdue'ydi ama bazen İje bazen İjue diyordum. Oda aynı şekilde bana adımın Ailliea olmasına rağmen bazen Allia bazen Allie diyordu. İsmimin biraz değişik bir hikayesi vardı. Annemle babam ismime karar veremedikleri için iki isim arasında kalınca babam Aillia demişti, annem Aillie demişti. Karar vermedikleri için kimlikte Ailliea yazıyordu...

Acayip saçma olduğunu bende biliyorum. İsmimi seçsem bu Ailliea olmazdı zaten.

 

Beni düşüncelerinden sıyıran yine İjdue oldu. Bugün biraz fazlamı dünyadan kopuyordum? Yanıma geldi, ve bir abla gibi başımı omzuna yatırdı. "Daha güzel yapabiliriz bence, hem sen geçen demedin mi? 'Buranın düzeninden sıkıldım.' diye. Bence de değişiklik şarttı, hem bahane oldu." dedi.

 

Kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım "Haklısın" dedim ve yumruğumu havaya kaldırdım. "Bu odaya dersini verelim bakalım Abla, orduları hazırla saldır." diye bağırırken güldüm.

 

İjdue ise kafama hafifçe vurdu "Senden 11 ay büyüğüm diye bana bir daha abla dersen senin o kulaklarını koparıp götüne dikerim." Dedi.

 

"Offf" dedim. "Tamam İjdue hanım" diye devam ettim sırıtarak.

 

İsminin yanına 'hanım' getirmeme gıcık oluyordu. Soylu bir ailede büyüdüğü için evdeki çalışanlar yada soy adı için onunla görüşmeye gelenler ona hep 'İjdue hanım' diyorlardı. İjdue bu kelimeden bu yüzden nefret ediyordu, ama ailesinden çekindiği için kimseye bir şey de diyemiyordu. Bende uzunca bir süre onlarda kalmıştım ama doğal olarak bende öyle bir durum olmamıştı. Zenginlere zenginlik batıyor.

Gelin görün ki ailesinden çekinen kız yanımda çok rahattı. Belki beraber büyüdüğümüz içinde olabilirdi. Ailesinin yanından ayrılmakla en iyi kararı vermişti.

 

Yüzünü buruşturdu. Normalde uğraşırdım ama gecenin köründe ve bu kadar yorgunken uğraşmak istemedim.

 

Artı olarak, ismiyle hitap etmeme de gıcık oluyordu. Kısaca İjdue herşeye gıcık oluyordu. Ona neden diye soruduğumda ona göre samimi olduklarının ve olmadıklarının sana farklı şekilde hitap etmeleri gerektiğini ve seninde ses tonunu ve mimiklerini ona göre ayarlaman lazımdı. Bence saçma ama İjdue'nin bazı kuralları kesin ve netti. Tabi bunlar büyüdüğü evin de ona kattıkları olabilirdi. Normalde bir insanın ismini kısaltıp kullanmazdım çünkü saçma gelirdi.

 

"Tamamdır hızlıca şu odayı toparlayalım çünkü sabah 5 de uyumak istemiyorum." Gözlerimi kocaman açıp ona baktım. "Yarın günlerden neydi?" Dedim.

 

Güldü "Cumartesi korkma." dedi. "Okul yok, hem çok umrundaydı heralde derslerin" dedi dalga geçerek.

 

O üniversiteyi bitirmişti ama ailesinin durumu çok iyi olduğu için çalışma gereği duymuyordu çünkü banka hesabındaki para bile ona 3 yıl yeterdi. Ve yurt dışındaki ailesi ona bu kadar parayı en fazla 6 ayda bir veriyordu. Zengin ailede doğmak kesinlikle büyük şanstı.

 

Bende aslında çok fakir sayılmazdım. Ailemden kalan evde yaşıyorum ve teyzem bana her ay bir miktar para gönderiyordu. Dedem vefat ettiği zaman anneme ve dolayısıyla bana düşen mirası yaşım küçük olduğu için teyzem almıştı. O yüzden geçimimi sağlamam için her ay belirli bir miktar para gönderiyordu.

 

Üniversiteyi bitirmeye çalışıyorum. Çünkü olurda para göndermeyi keserlerse kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum.

 

***

 

Düzenleme işimiz bitmişti ama sanırım bizde bitmiştik. Tam olarak 3 buçuk saattir odayı düzeltiyorduk. Tamam belki daha kısa sürebilirdi ama biz bütün cam rafları düzeltip dik koymak yerine yatay koymuştuk. Yeniden çarparsam domino taiları gibi düşmesin diye...

 

"Sonunda" diye mırıldandım kendimi yorgunca koltuğa bırakarak.

 

Odada gözlerimi gezdirdim. Koltuğu pencereden tarafa koymuştum. Pencerenin karşısındaki duvar boştu. Oraya yeni kağıt çiçekler yada kağıttan yıldızlar hatta belki farklı bir fikir şarttı. Eski kağıtların çoğu ezilmişti ve kalanlarda eskimişti. Ama sanırım başka bir şey de istiyodu sadece kağıtla olacak gibi değildi. Kısaca temelde bitmişti ama dekor lazımdı.

 

İjdue eliyle iki duvarın birleştiği köşeyi gösterdi. "Şuraya daha değişik bir şey mi koysak olmadı o köşe" dedi. Köşede saksıda küçük bir ağaç vardı ve gerçekten kötü duruyordu.

 

"İnan" dedim derin bi nefes verirken "Şuan oraya koyacak şeyi düşünecek beyin hücrelerim beni terk etti."

 

İjdue "Bir kahve içer miyiz? Yada çay?" dedi.

"İkiside kalmadı." dedim.

 

"O zaman mutfaktan çikolata, cips bir şeyler getiriyim yiyelim." dedi.

 

"Bitti, o da yok." dedim.

 

"Tamamdır o zaman çekirdek, kuruyemiş getireyim." deyip kalkmaya yeltenmiştiki "Çekirdek kalmadı." dedim.

 

Bıkkın bi nefes verdi. "Kuruyemiş?" Dedi sorarcasına "bu ay hiç almadım ki." dedim.

 

"Buz dolabındaki yemekleri ısıtıyım o zaman, açım ben." dedi.

"Yok ki." dedim.

 

En sonunda patladı. "NE ZIKKIMLANIYORSUN O ZAMAN BU EVDE!" diye bağırdı.

 

Sanırım bu kızla biraz uğraşabilirdim. Oldukça ciddi bir şekilde "salondaki duvarı kemiriyorum bazen" dedim.

 

Önce kahkaha attı. Sonra "MAL MISIN AİLLİA" diye gürledi. Komşular gelmese iyiydi. Zaten ses çıkarmadan odayı düzeltelim diye canımız çıkmıştı.

 

Ama bu oyunuma devam etmeme engel değildi. "Yo gayet ciddiyim kavurunca ve biraz süt ekleyince yoğurt gibi oluyor. Onu tavada pişirince krepe benziyor." Dedim. Kahkaha atmamak için yanaklarımın içini ısırdım.

 

Derin bir nefes aldı. "Süt ısıtıyım o zaman" dedi.

 

"Cezve kirli" dedim.

 

Gözleriyle ateş atabilse şuan ölmüştüm.

 

Durdu. Gözlerini kapattı derin bir nefes aldı. "Yıkarım." dedi. Bu sefer sakindi.

 

"Sular kesik." dedim. Yalandı, çamaşır makinesi çalışıyordu-Bitmiştir onu çıkarmalıydım- hatta dolapta poğaça bile vardı.

 

"Markete gideyim o zaman." dedi.

 

"Bu saatte açık market yok ki." Dedim.

 

"GİDİP ZIBARCAM O ZAMAN." Diye bağırınca kahkaha attım.

 

Kahkahalarımın arasından zar zor "Çarşaflar da kirli." dedim.

 

Sinirden saçlarını yolmaya başlayınca daha büyük bir kahkaha attım.

 

Sinirden kıp kırmızıyı geçtim, morarmaya başlayan kıza bakarken bir kahkaha daha attım. Karnıma ağrı girince iki büklüm kaldım ama bu daha büyük bir kahkaha daha atmama engel değildi.

 

Hâlâ gülerken ayağa kalktım ve mutfağa doğru ilerledim.

 

Mutfağa geldiğimde tabaklara dolaptan çıkardığım poğaçayı koydum. Buz dolabında ne var diye baktığımda meyve suyunu gördüm onu da bardaklara döküp geri yerine koydum.Bu sırada İjdue'nin sesi kesilmişti. Umarım uyumamıştır.

 

Eğer uyuduysa kirli çoraplarımı burnuna tıkacaktım! Evet kesinlikle bir gün yapmalıydım...

 

Dolaplara bakmaya devam edince siyah bir kolye buldum. Çok güzeldi, gümüş rengi parlak, göz alıcı bir zinciri ve tam ortasında damla şeklinde simsiyah bir taş vardı.

 

Kolye benim değildi. Acaba İjdue'nin miydi? Kolyeyi alacakken ışık açıl olmasına rağmen mutfağa anlamsız bir karanlık çöktü. Elimi indirip lambaya baktım sanırım değiştirmem gerekiyordu. Bakışlarım lambadan kopup tekrar kolyeye döndüünde içimden bir ses kolyeye dokunmamam gerektiğini söylerken ben tam tersine kolyeye dokunmak istiyordum.

 

Kolyeyle bir kaç saniye daha bakıştıktan sonra ona dokunmak için elimi kaldırdım. Kulaklarıma bir uğultu doldu. "Yapma, hayır. Yanlış olduğunu biliyorsun. Yapma."

 

Kolyeden mi bahsediyordu? Ama kolye çok güzeldi...

 

Ensemden başlayan soğuk bir ürperti tüm vücudumu kapladı. Vücudumda bir hafifleme hissettim. Ellerim karıncalanıyordu. Aynı şey gibiydi...

Sanki kayboluyordum. Hayır, siliniyordum. Evet, doğru kelime sanırım buydu. Sanki dünyadan siliniyordum, yok oluyordum. Etraf iyice kararmaya başlamıştı ki durdum.

 

Tekrar kolyeye dokunmak için elimi kaldımrıştım ki aynı ses "KOLYEYE DOKUNMA!" dedi ve sesi zihnimin duvarlarında yankılandı.

 

Oldukca gür bir sesti bu ve sanki zihnimde yankılandığı yerlere karahindiba tohumları ekti. Ses mi? Evet galiba... Mutfak silikleşti sadece tohuma odaklandım. O tohum büyüdü sap sarı güneş gibi bir hindiba çiçeği oldu. Sonra bir anda soldu, yeni tohumlar oluşturdu. Mutfak, etraf daha da karardı. Bir ateş püskürdü zihnime olduğum yerde hafifçe sıçradım, çiçeğin tohumları alev aldı Kurtulan tek bir tohum uzaklaşabildiği kadar uzaklaştı...

 

Görüş açım netleşti şimdi elim kolyeye çok daha yakındı. Elimi ateşe değmiş gibi hızlıca geri çektim.

 

Bir cam kırılma sesi geldi. Açık dolabın en üst rafından bir bardak yere düştü.

 

Dolaba sokunmamıştım bile bir kaç adım geriledim. Dolabın içi kararmaya başladı. Hızlıca kapıya yöneldiğimde kapı serçe kapandı, yinede sert bir kapı kapanma sesi gelmedi.

 

Kilit sesi gelmediği için açmayı denedim ama nafile...

 

Cama bakmaya korkuyordum. Sırtım yine cama dönüktü. Arkamda karanlığın yoğunlaştığını ve sanırım tek bir parça şeklinde birleştiğini hissedebiliyorum.

 

'İjdue' diye bağırmaya çalıştım ama sesim ağzımdan çıktığında kulaklarıma ulaşmadı. Yine başlıyoruz...

 

Omuzlarımı dikleştirdim ve hızla arkamı döndüm. Bu sefer karşımdaki karanlığı görebiliyordum. İnsan siluetine bürünmüştü. Ellerimle alfabeyi kullanarak havaya "Ne istiyorsun benden?" Yazdım.

 

Anlamayacağını tabiki biliyordum aslında amaç sesini duymaktı. Böylelikle karşımdaki varlığı daha iyi tanımlayabilirdim.

 

Ama beklediğim gibi olmadı, odada kendi sesim yankılandı. "Kendini zeki mi sanıyorsun?" Diyen ses bana aitti ama ben konuşmamıştım, sesim mutfakta adeta mağrada konuşmuşum gibi yankılandı ama onun tarafından daha yoğun bir şekilde geldi.

 

Zihnimi mi okuyordu?

 

Kulaklarıma bir gülümseme sesi doldu.

 

Zihnimde mırıldandım.

Siyah mı? Berbat bir renk seçimi. Senin gibi bir varlığa çırtlak pembe iyi giderdi. Ayrıca ben topuklu ayakkabı ve elbise giydiğini anlamayayım diye vücüt kısmın sis şeklinde değil mi? Biliyordum. Sırıttım. Sanırım bu olaylara alışıyordum.

 

Bıkkın ve sinirli bir nefes sesi geldi.

 

Evet zihnimi okuyordu. En az 4 saat önceki karşılaşmamız da neden okumamıştı o zaman kenara çekileceğimi anlayabilirdi. tekme atacağımı bile anlardı.

 

Tekrar zihnimde "Ne istiyorsun benden?" diye geçirdim.

 

"Taşı bana vereceksin." Kendi sesim bir kez daha mutfakta yankılandı.

 

Omuz silktim ve zihnimde "içeride git ve al." Diye geçirdim. "O kadar tantana bunun için miydi? Ben almadan önce alsaydın ya taşı, delimisin? Bekledin o kadar. Ben alınca mı alasın geldi?" Diye zihnimde devam ettirdim.

 

Duman bana doğru yaklaştı ve uanağıma sert bi tokat attı. Tokat'ın şiddetiyle başım yana düştü. Bir kaç saniye arayla başımı kaldırdım ve çenemi dikşeltirdim. Korkuyordum ama alışmıştım gibi de

 

Ordan bakınca boks torbasına falan mı benziyorum?

 

Bi tokatın daha geleceğini hissettiğimde hızla yere eğildim. Gölge ise tüm gücünü tokat atmak için eline verdiği için ve eli boşlukta savrulduğu için dolaba doğru yalpaladı. Bu benim zihnimi okumuyor muydu? Aşağı edileceğimi niye anlamadı.

 

Sonra silueti kayboldu odaya tekrar bir karanlık çöktü. Kolyenin bulunduğu dolaba doğru karanlık yoğunlaştı. Dolaba girdi.

 

Hızla dolabın kapağını kapatmıştım ki mutfak gür bir kahkaha sesiyle doldu. Ses duvarlara çarpıp geri yankılandı. Sesle beraber bir kaç adım geriledim. Hızla kapıya koştum.

 

Mutfak kapısını açtım, evet bu sefer açıldı. Hızla dışarı çıkacakken evimde olmadığımı fark ettim. Kapı simsiyah bir karanlığa açıldı, yukarısı da aşağısıda siyahtı. Burası bir çeşit hiçlik miydi? Çünkü sanırım ev boşlukta duruyordu.

 

Yurkundum. Kapıyı geri kapattım ve derin bir nefes alıp tekrar karanlığa döndüm. Şuan en güvenli olduğunu düşğndüğüm yer mutfağımdı. Buradan ayrılamazdım.

 

Zihnimde "Neden buradayız? Beni rahat bırak sana!" Diye bağırdım.

 

Öyle gür bir kahkaha dalgası zihnimde yankılandı ki gözlerimi sıkıca kapatıp sesin etkisiyle yüzümü buruşturup başımı sağa eğdim.

 

Görüş açım silikleşmeye, kararmaya başlayınca düşmemek için tezgaha tutundum.

 

Sonrası karanlık...

 

Gözlerimi kapamadan hemen önce içimde konuşan o sese kulak verdim. Kolyeye dokunacğım sırada bağıran sesle aynıydı. "Karanlık her zaman karanlıktır, siyah her zaman siyah. Önemli olan karanlığı aydınlatmaya çalışmak değil karanlığa rağmen parlamaktır."

 

Devamında söylediklerini bilincim kapanmış olsada duydum yada hissettim bilmiyorum. "Sense hep parlayacaksın, karanlıkta kaybolmana izin vermeyeceğim..."

Loading...
0%