Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@b.eykan

 

 

30 Nisan 2005, 22.22

 

Annesinin oturma odasındaki sesini duyunca elindeki defteri gülümseyerek masaya bıraktı küçük kız. Sabahtan beri annesinin gelmesini bekliyordu; bütün ödevlerini bitirmişti, yaptığı toplama işlemlerini annesine kontrol ettirmek ve ondan koca bir "aferin" almak istiyordu. Koşturarak indiği merdivenlerin sonunda nefes nefese kaldığında aralık olan oturma odası kapısının önündeydi sonunda. "Anne!" diye seslenecekti küçük aralıktan; ancak içerideki hararetli konuşma onu susturdu. Annesinin yakın arkadaşı Arzu teyzesi, annesiyle neredeyse bağırarak konuşuyordu; hayır hayır ciddi anlamda tartışıyorlardı.

 

Balkır'ın Arzu teyzesi hep sinirli bi' kadındı. Çoğu zaman otoriter bir sesle konuşur, kimseye içten bir şekilde gülümsemezdi. Çattığı ince kavisli kaşları, hafif kemerli sayılabilecek uzun ve ince burnu, her daim silik turuncu ruj sürdüğü çizgi halindeki dudakları ve keskin yüz hatlarıyla o kadar ürkütücü bir kadındı ki Balkır ona seslenmeye bile çekinirdi. Üstelik şimdi bağırırken daha da korkunç geliyordu Balkır'a ve bağırdığı kişi annesi olduğu için iyice ürküp olduğu yere sinmiş, nefesini duyacaklar diye eliyle ağzını kapatmıştı.

 

Dikkatle ve olabildiğince sessiz duran Balkır, yaşı daha dokuz olmasına rağmen annesinin iyi olmadığını anlayacak kadar akıllıydı. Annesi Arzu'ya bağırırken bir anda dudaklarından kaçan acı dolu inleme ile karnını tutarak yere çöktü. Dizleri üzerine düşen annesinin elleri, dizleri hatta bütün vücudu titriyordu. Arzu'nun sırtı kapıya dönük, annesinin yüzü ise Balkır'dan tarafa bakıyordu. Ancak o kadar kendinde değildi ki Kumru, bırak Balkır'ı görmeyi acıdan gözlerini açamıyordu. Boynundaki damarlar beyaz teninden fırlayacak kadar şişmişti. Her daim pespembe olan dolgun dudakları şimdi bembeyazdı. Ela gözlerinin altı morarmış, yüzü çökmüştü. Balkır'ın güzelliğine hayran olunası annesi, şimdi bir ölüden farksız yere kapaklanmıştı. Balkır annesinin yanına gitmek istiyordu; ancak Kumru'nun başında dikilen Arzu, yerinden öyle bi' kıpırdamıyordu ki Balkır hareket etmeye korkuyordu.

 

"Bana..." diye Arzu'ya seslendi Kumru, son nefeslerinin ardından. "Bana ne verdin?"

 

Fısıltıdan farksız çıkan sesi, Balkır'ın kulaklarına zor ulaşmıştı. Annesinin acı dolu sesini belki de son kez duyduğunu bilseydi eğer kesinlikle böyle mutlak sonu beklemezdi.

 

Küçük, alaylı ve ürkütücü bir sesle kahkaha attı Arzu. Belki de bugüne kadar attığı en keyifli kahkahaydı. Hafifçe eğildi ve yerde can çekişen kadına iğrenerek baktı.

 

"Senden nefret ediyorum," dedi sırıtan yüzüne zıt bir ciddiyetle. "Abim senin yüzünden içeri girdi, aşık olduğum adamı elimden aldın, yetmiyormuş gibi çirkin bir velet peydahladın..." duyduğu tiksinti sesinden hissediliyordu.

" Ben senden nefret etmeyeyim de kim etsin?"

 

Ayağındaki topukluları ile etrafında yarım bir tur attı Kumru'nun.

 

"Acınacak hâldesin Kumru..." dedi sırıtarak. Yüzü şimdi kapıya, Balkır'a, dönüktü. Gözleri bir anlık aralık kapıya değdiğinde korkudan titreyen Balkır'ı gördü, sırıtışı tüm yüzüne yayıldı. Gözleri tekrar Kumru'ya döndüğünde öyle bir tınısı vardı ki sesinin aldığı psikopat keyif yüzünden okunuyordu.

 

"Kızının önünde can vermek..." dedi kıkırdayarak. "Güzel bir ölüm biçimi Kumru."

 

Kumru'nun baygın bakışları Balkır'ı buldu. Balkır'ın içi dakikalardır; ancak annesinin gözlerine baktığında rahatlamıştı. Öyle çok korkuyor, öyle çok ağlayarak annesine koşmak istiyordu ki...

 

Kumru kızının korktuğunu hissederek ona her şeyin yolunda olduğunu belli etmek istercesine gülümsedi.

 

"Korkma" diye fısıldadı. Balkır'ın bugünden sonra her daim korkacağını bilemezdi.

 

Balkır da annesinin gülüşüne tebessüm ederek karşılık verdiğinde dolan gözlerinde biriken yaşlar yanaklarını ıslattı. Ağlamak istiyordu, konuşmak; Arzu'ya "yardım çağırsana!" diye bağırmak istiyordu. Ama Arzu'dan öylesine korkuyordu ki bağırmak bir yana nefeslerini bile sessiz alıyordu.

 

Kumru'nun yorgun bedeni daha fazla dizleri üzerinde durmaya dayanamadı ve sertçe yere yığıldı. Gökyüzünde çakan şimşek Kumru'nun yerdeki bedenini aydınlattı ve ardından en az Balkır'ın içinde tuttuğu çığlıkları kadar yüksek sesli olan bir gök gürültüsü duyuldu, Balkır olduğu yerde sıçradı. Kumru'nun gözleri artık sonsuzluğa kapanmış, belki de ölüm meleği parmak ucuna çoktan dokunmuştu. Arzu ayağındaki topukluların sivri ucu ile Kumru'nun sağa doğru düşmüş olan başını ittirdi. Kendince ölmüş olduğuna kanaat getirdiğinde yüzündeki sırıtışı bir anda sildi ve donuk bakışlarını kapının ardında tir tir titreyen Balkır'a çevirdi. Balkır gözlerini annesinin yerdeki bedeninden ayırmıyordu. Gözyaşları kesilmiş, nefesini tutmuştu. Arzu topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok sesle ona doğru ilerledi, aralık olan kapıyı sonuna kadar açtı ve iğrenircesine karşısındaki küçük bedeni süzdü, gözleri ıslak eşofmanında takılı kaldı; Balkır korkudan altına ıslatmıştı.

 

Kızın omzundan elinin ucuyla itti ve hareket etmesini sağladı.

 

"Ne oldu bücür, korktun mu?"

 

Tekrar bir kahkaha attı Balkır'ın yüzüne doğru ve sırıtarak yanından ayrıldı. Balkır Arzu'nun sonunda gitmesinin ardından hızlı adımlarla annesinin hâlâ sıcak olan bedeninin yanına yürüdü. Dizlerinin üzerine çöktü, ellerini annesinin yere adeta bir örtüymüşcesine serilmiş sarıya çalan kumral saçlarında gezdirdi. Sonra üşüyen küçük ellerini annesinin henüz sıcacık olan avuçlarına yerleştirdi, yavaş hareketlerle küçük bedenini annesinin yanına bıraktı. Gözyaşları yanaklarını tekrar ıslatırken annesinin kulağına doğru fısıldadı:

 

"Korkuyorum anne..." dedi. Bugünden sonra her daim korkacağını bilemezdi.

 

Zaman geçti, saat on ikiyi vurdu. Takvimler 1 mayısı gösterdi. Evlerinin geniş holünde bulunan antika duvar saati tam üç kez çınladı. Ama ne Balkır annesinin yanından kalktı ne de Kumru yumduğu gözlerini açtı.

 

Kaç saat geçtiği bilinmez, bir süre sonra evin bahçeye açılan mutfak kapısının anahtarla açıldığı duyuldu. Evin yardımcısının oğlu gelmişti eve, 13 yaşında henüz toy, liseli bir oğlandı Aktan. Annesiyle beraber evin müştemilatında kalırlardı, annesi burada evin işlerini hallederken o hem annesine yardım eder hem de mutfakta ders çalışırdı ve ödevini burada unutmuştu. Öğretmeni kızar diye hava daha aydınlanmadan okuldan önce buraya gelmişti. Ancak ne şans ki mutfak kapısından görünen oturma odasında yerde uzanmış biri büyük iki beden gördü.

 

Korkuyla donakalan genç çocuk, başta ne yapacağını kestiremedi. Ölmüşler miydi; annesine seslenmeli miydi, bağırıp çağırması mı gerekti? Kendine gelmeye çalışarak hızlı adımlarla Kumru ve Balkır'a doğru ilerledi. Annesi, babası öldüğünden beri ona hep sen koca bir adamsın derdi.

 

"Korkusuz, koca bir adamsın Aktan ve istersen her şeyi yapabilirsin."

 

Hafifçe omzundan dürttü Kumru'nun; ama Kumru bir tepki vermedi. Balkır'a hafifçe dokundu bu sefer Aktan, Balkır derin bir nefes çekti içine ve gözlerini aralayıp bakışlarını başında dikilen Aktan'a çevirdi. Bir damla yaş daha yanağından süzüldü. Aktan zorlukla Balkır'ı kucağına aldı ve o katta bulunan misafir odasındaki yatağa bıraktı.

 

"Balkır..." dedi Aktan. "Beni dinle, kendine gelmelisin. Bana ne olduğunu anlatmak zorundasın."

 

Büyümüş de küçülmüş küçük adam.

 

Balkır tek kelime dahi etmedi. Aktan hızlı adımlarla tekrar Kumru'nun yanına ulaştı ve ev telefonundan ambulansı ve polisi aradı. Genç yaşına, çelimsiz bedenine rağmen öyle akıllı bir çocuktu ki kendini panik olmamak adına telkin ediyor ve Balkır'la ilgilenmesi gerektiğini hatırlatıyordu.

 

Mutfağa koştu ve bahçeye açılan kapıdan annesine bağırdı.

 

"Anne!" çığlıkları havaya karışırken bir kez daha bağırdı. "Anne hemen gelmelisin!"

 

Tekrar odaya dönen Aktan, Balkır'ı oturduğu yataktan kaldırdı. Islak mendille yanak ve ellerini sildi. O sırada içeri giren annesinin sesini duydu, kendisine sesleniyordu.

 

"Buradayız anne!"

Yanlarına gelen Meryem, hemen gidip oğluna ve ardından Balkır'a sarıldı. Balkır'ın ıslanmış olan eşofmanını çıkardı, onu yatağın içine sokup üzerini güzelce örttü ve alnına ufak ama güven verici bir öpücük bıraktı.

 

"Korkma kızım," dedi. Ardından oğluna döndü. "Ben geleceğim Aktan, gelene kadar Balkır'ın başından sakın ayrılma."

 

Annesi gittiğinde Balkır'a bakıp "Korkma..." dedi. Yüzünde buruk bir gülümseme peyda olmuştu. "Birazdan doktor amcalar gelip anneni iyileştirecek ve hiçbir şey olmayacak." Aktan bu dediğine başta kendisi inanmak istiyordu ve sonra da korkudan put gibi duran Balkır'ı inandırmak...

 

Balkır hiçbir tepki vermedi Aktan'a, gözlerini bile kırpmadı. Sahi kimdi bu? Hatırlamıyordu. Aklı annesinin yerdeki bedenindeydi. Annesi ne zaman uyanıp ona sarılacaktı? Çok uyumamış mıydı?

 

Aktan o korkmasın diye onunla konuşmaya çalışıyordu.

" Bak," dedi pencereyi göstererek. Şafak vaktiydi, gökyüzü turuncumsu bir hâl almıştı. Bulutlar yetenekli bir ressamın fırçasından çıkmışcasına gökyüzünü süslüyordu. Bu karanlık geceye inat güzel bir sabaha uyanıyordu doğa, kırlangıçlar uçuşuyordu.

 

"Gökyüzü ne kadar güzel."

Balkır başını pencereye çevirdi; ancak yine de bir tepki vermedi.

 

"Kırlangıçları görüyor musun? Ne de güzel cıvıldıyorlardır şimdi."

Ayağa kalktı ve bir çırpıda odanın camını açtı. Rastgele havada uçuşan kırlangıçların sesi Balkır'ın kulaklarına ulaştı. Bir anlığına her şeyi unutup bu güzel kuşlara gülümsemek istedi ama sonra tebessümü yavaşça suratından silinip acılı bir hâl aldı. Annesi kırlangıçları ne çok severdi...

 

Gözleri tekrar dolan Balkır, yüzünü sol yanındaki duvara çevirdi. Kırlangıç görmek istemiyordu. Aktan camı Balkır'ın değişen ruh hâline şaşırarak kapattı, bu da mı işe yaramamıştı?

 

Yatağın ucuna oturdu ve Balkır'ın yüzüne baktı.

 

"Küçük Prens'in hikâyesini biliyor musun Balkır?"

 

Dikkati biraz olsun dağılan Balkır kafasını iki yana salladı. Aktan onun bu haline gülümsedi.

 

"Küçük Prens, uzayda küçük bir gezegende tek kendi yaşıyormuş Balkır, " dedi, anlatırken onu kendinde tutmaya çalışıyordu. "Gezegeninde öyle yalnızmış ki... Bir gün gezegeninin kurak topraklarında güzeller güzeli bir gül büyüyüvermiş. Küçük Prens hayatında o ana kadar böylesine güzel bir şey görmemiş. Ama öyle gururlu, öyle kendini beğenmiş bir çiçekmiş ki... Gül ona eşsiz olduğunu söylemiş, prens de öyle kabullenmiş; gülü eşsiz ve benzersizmiş. Gülüyle arasına güçlü bir bağ kurmuş, esen rüzgardan yağan yağmurdan etkilenmesin diye onu bir fanusun içine kapatmış. Gülü ne kadar kendini beğenmiş de olsa ikisi de birbirlerini çok seviyorlarmış; öyle ki Küçük Prens gezegeninden ayrıldığında gülü çok üzülmüş, öyle ya vedalar ağır... Ama yine de onun yanında ağlayamamış, inat işte... Gezegen gezegen gezmiş Küçük Prens, aklının bir ucu gülünde... Uzun zaman sonra yolu Dünya'ya çıkmış. Dünyada gezerken içi binlerce gülle dolu olan bir yere varmış, prens şok olmuş. Hani... Diye geçirmiş içinden. Hani benim gülüm tekti?..

Uzun yollar aşan Küçük Prens yolunun üstünde bir Tilki ile bağ kurmuş bu sefer, onunla güzel zamanlar geçirmiş. Gülünü ona anlatmış. Gördüğü binlerce gülden bahsetmiş, hayal kırıklığı gözlerinden okunuyormuş.

Sonunda Küçük Prens, gezegenine dönme vakti geldiğinde 'Hoşça kal' demiş dostuna.

 

'Hoşça git' demiş tilki. Ve devam etmiş. 'Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.'

 

Unutmamak için tekrarlamış Küçük Prens.

 

'Gerçeğin mayası gözle görülmez.'

 

'Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.'

 

Unutmamak için tekrarlamış Küçük Prens.

 

'Uğrunda harcadığın zamandır.'

 

'İnsanlar bu gerçeği unuttular, sen unutmamalısın. Bağ kurduğun her şeyden sen sorumlusun. Gülünden sen sorumlusun...'

Unutmamak için tekrarlamış Küçük Prens.

 

'Gülümden ben sorumluyum...'

 

Masallaştırdığı hikayeye dalan Aktan, masalı bitince dikkatini Balkır'a verdi. Uykuyla uyanıklık arasındaydı Balkır. Küçük Prens'in Gülü gibiydi; gururluydu, inatçıydı ama çok güzel bir kız çocuğuydu. Annesinin kendine seslendiğini duydu Aktan ve ayağa kalkıp Balkır'ın başucuna gitti.

 

"Hoşça kal..." dedi. Sonra hikayede tilkinin yaptığı gibi devam etti. "Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez."

 

Balkır'a son bir kez bakıp kapının ardında kendisini bekleyen annesinin yanına gitti.

 

Odada yalnız kalan Balkır, uykunun huzurlu kollarına kendini bırakmadan evvel fısıldadı:" Gerçeğin mayası gözle görülmez... "

 

🌹⭐

 

 

Loading...
0%