Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM

@b_anemoia

Keyifli okumalar dilerim, lütfen oy vermeyi ve satır aralarında düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın şimdiden teşekkürler 💖

 

🔥🔥🔥

 

Öncesinde ne yaşanırsa yaşansın, gece yatağa girdiğim an tüm olumsuzlukları uykuyla atardım üzerimden, her yeni gün yeni umut demekti. Bu yüzden önceki gün yaşanan her şeye rağmen kendimi yıpratmak yerine uyurdum. Bu sabaha kadar... Artık uzun süre kabuslarıma konu olacak bir duruma şahitlik etmiştim.

 

Kendi adıma zor bir hayatım yoktu, beni en iyi şekilde yetiştiren harika ebeveynlere sahiptim. Onlar bir senedir yurt dışında yaşamaya başlamış olsa da, ellerini hep üzerimde hissediyordum. Benim de kendileriyle gitmemi istemişlerdi fakat buradaki evimi seviyordum, adımı andıran balkonumdaki begonvillerden kopamazdım. Burası benim yuvamdı, yaşadığımız her ev yuva gibi hissettirmezdi, ben ilk defa bu evde kendimi yuvamda hissetmiştim.

 

Benim güzel bir hayatımın olması, başkalarının hayatının gerçeklerini değiştirmiyordu, onların dertleriyle dertlenir, ulaşabildiğim herkese ulaşırdım, birinin kalbine dokunabilmek, bir derdinin çaresi olabilmek, tarifsiz bir duyguydu. Sosyal medyada anonim olarak Persephone ismiyle, yardıma ihtiyacı olanlara destek olmaya çalışıyordum, kimse beni bilmezdi fakat güvenip bana sırrını açanlara yardım ederdim, kimi sadece dert anlatmak için yazardı, zaten en çok ihtiyacımız olan da bu değil miydi? Bizi dinleyen birinin varlığı. Başlarken bu amaçla başlamıştım, zamanla oldukça yüksek bir takipçi kitlesine ulaşınca, birçok kişinin sesi olmayı başarmıştık. Gücümün yetmediği yerde babamdan destek alırdım. Maddi manevi desteğini hiçbir zaman esirgemezdi.

 

Bu sabah ise ilk defa iki hayat uzattığım elimi tutamadan kayıp gitti, onları içine düştükleri karanlıktan kurtaramayıp, kendimi de o karanlığın içerisinde buldum. Benden kilometrelerce uzaktaki insanların elini tutmayı başarmışken, karşı komşumun elini tutamamıştım, oysa balkonlarımız yan yana sayılırdı, uzatsaydı elini tutardım. Yitirmezdik iki canı.

 

Gözüm ve kulağım karşımda bana sorular soran polis memurunda olsa da aklım hâlâ o anne kızdaydı. “Olay anında siz de oradaymışsınız, neler olduğunu anlatır mısınız?” bana uzattıkları sudan bir yudum aldım. “Ben yeni uyanmıştım, ikisi balkonda duruyordu atlamak için, ikna etmek için uğraştım, tam da ikna olmuşlardı aslında, zaten kızı geri çekilse annesi de atlamayacaktı.” Parmaklarımı saçlarıma geçirerek çekiştirdim. “Sakin olun ve devam edin lütfen Bahar Hanım,” Derin bir nefes aldım. “Sonra o kız benden beyaz bir begonvil vermemi istedi, uzattım çiçeği kokladı, vazgeçmiş gibiydi. Tam o an arkadan birinin sesi geldi, ne dediğini anlayamadım ama o sesten sonra el ele atladılar, kurtaramadım onları.” Hıçkırarak ağlamaya başladım, polis memuru öylece izledikten sonra “Peki bu olaydan önce herhangi bir ses ya da ilginç bir şeye şahit oldunuz mu? Belki kavga ederlerken görmüşsünüzdür.” O an içimi büyük bir pişmanlık kapladı, belliydi bir problem yaşanmıştı ama ben görememiştim.

 

“Ben komşularımın evini izlemem ki, özel hayat diye ama hiç kavga sesi duymadım. Sadece bazen yüksek sesle müzik açarlardı, birkaç komşuyla kavga ettiler o kadar, bu sabah ise gece kulaklıkla uyuduğum için bir şey olduysa da duyamadım. Ama bakın eminim bir şey yaşandı, o ses kiminse ondan korkup atladılar, onlar kendilerini aşağı attı ama onları aslında iten görünmez eller vardı. Bu olay kapatılmaz değil mi?” polis memuru yavaşça başını iki yana salladı. “Üzgünüm ama onların atladığını görmüşsünüz, maalesef kayıtlara intihar olarak geçecektir.” Polis memuru başka bir şey söylemeyip yanımdan ayrıldı. Ben ise bir süre öylece oturdum. Üzerimde hâlâ ince askılı, beyaz, pamuklu geceliğim duruyordu. Bu olayın üzerinin kapatılmasına izin vermeyecektim, o masum kız ve annesi ne yaşadıysa ortaya çıkaracaktım, onları bu raddeye getirenler cezasız kalamazdı. Öncesinde kendimi toparlamam gerekiyordu. Sonra da kalkıp o kız ve ailesi hakkında araştırma yapacak, okulundan ya da çevresinden herhangi birine ulaşıp bir şeyler öğrenmeye çalışacaktım. Ben Bahar Kamber, birilerine dayanak olacaksam, öncelikle yıkılmaz olmalıydım.

 

Önce banyoya girdim, üzerime akan suların arasına karışan birkaç damla gözyaşının önemi yoktu, kim bilir o kızcağız kaç defa ağlamıştı. Banyoda işlerimi bitirdikten sonra bornozumu giyerek, saçlarıma bir havlu sardım, dersimin başlamasına henüz iki saatim vardı, saçlarımı kurutmayı sevmediğim için bir süre böyle beklerken telefonumdan mesajları kontrol etmeye başladım. En üstteki mesajı atan profil dikkatimi çekmişti. Eda Akeroğlu. Birçok mesaj atmıştı, en üste kaydırarak hepsini tek tek okudum. Her bir kelime kalbime saplanan bir toplu iğneye dönüştü, pek çok genç kızdan taciz edildiğine dair mesajlar almıştım fakat bu okuduklarım korkunçtu. Hemen kendisine geri dönüş sağladım, telefon numarası ve adres bilgilerini istedim. Geri dönüş beklerken profilini incelemeye başladım. Herkese açıktı, yalnızca iki fotoğraf paylaşmıştı, birinde sırtı dönük olduğu için kim olduğunu anlayamamıştım fakat ikinci fotoğrafı yerimde kaskatı kesilmeme neden olmuştu. Bu o'ydu, sabah gözlerimin önünde kendini balkondan atan kız! Kalbim kriz geçirdiğimi düşündürecek kadar hızlı atmaya hatta kasılmaya başladı, elimi kalbimin üzerine atarak bu acının geçmesini bekleyip, derin nefesler aldım. Kendimden utandım, geç kalmıştım, benden yardım istemişti ama geç kalmıştım. Hem de intihar etmeden yarım saat önce yazmıştı bana. Erken uyansaydım kurtarırdım onu ama yapamamıştım, kurtaramamıştım onu.

 

Kendimi toparlamam gerekiyordu, şu an dağılamazdım, hızla üzerimdeki bornoz ve saçımdaki havludan kurtularak, elime ilk gelen kot pantolonum ve kırmızı bir crop giyip saçlarıma aldırış etmeden evden çıktım. Artık üçüncü evim haline gelen karakola gitmem gerekliydi. İkincisi dershanemdi hayatım ev, dershane ve karakol arasında geçiyordu. Buradaki polislerin hepsi beni tanırdı, sürekli şikayet için geliyordum. Öyle ki geldiğimde kimi kıkırdamaya başlarken çoğu ‘yine mi geldi bu’ diye söylenmeye başlardı. Özellikle Metin komiser ciddi anlamda benden sıkılmıştı, beni gördüğü an bıkkınlıkla bir nefes verip başını ellerinin arasına alıyordu. On beş dakika içerisinde gelmiştim, taksiye ücretini ödedikten sonra koşarak karakola girdim, beni burada gördüklerine şaşırmazlardı fakat ilk defa bu kadar telaşlıydım, bu onları şaşırtmış olmalıydı, ezbere bildiğim koridorlardan koşarak geçtim ve komiserin odasının önüne geldiğimde Oktay önümü kesti. Burnum koluna çarpınca sızlamıştı ama umursamadım “Yine ne işin var burada? Bir aydır yoktun rahattık.” Ona gözlerimi devirdim, Uğur ile karşılaşsaydım daha iyiydi, ikisi de yeni sayılırdı meslekte, ikinci yıllarına yeni girmişlerdi, aramızda pek yaş farkı yoktu fakat Uğur ne kadar iyi biriyse, Oktay o kadar çekilmez birisiydi. “Çekil önümden, Metin komiser ile görüşeceğim.” Yan tarafından geçmeye çalışırken kolumdan tuttu.

 

“Yok Metin komiser, gitti senin sayende, adamı nasıl bıktırdıysan.” Kolumu sertçe çekerek elinden kurtardım. “O zaman sen bir işe yara, önemli bir konu, sabah ki intihar ile ilgili,” öfkeyle soludu.

 

“İntihar diyorsun, olay olmuş bitmiş ne diye uğraşıyorsun? Kimi şikayet edeceksin yine sen? Tüm İstanbul’un davalarıyla biz mi ilgileneceğiz? Bak yeni komiser son derece sert ve ciddi biri, Metin komiserim gibi seninle uğraşmaz, o incecik bileklerine kelepçe yemek istemiyorsan çık git. Şikayet edilecek bir şey varsa, ailesi gelir.” Sakinliğimi koruyamayıp bağırmaya başladım. “Başlatma ailesinden şimdi. Sorun zaten ailesi, yardımcı olmayacaksan engel de olma. Kelepçeyi de yersem yerim.” Oktay bana öfkeyle bakarken Uğur geldi. “Bahar ne oluyor yine? Bak yeni komiser geldi, bugün problem çıkarma lütfen,” ben gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalışırken Oktay “Ben de aynısını söyledim kardeşim ama anlamıyor,”

 

“Ya yeniyse yeni ne yapayım, komiser ise ilgilenecek benimle de, önemli diyorum anlayın şunu, intihar değildi, cinayetti. O komiser buraya gelecek, ya da çıkın önümden ben gideceğim.” Oktay ve Uğur arkamdaki noktaya bakarak yutkundu ve duruşunu dikleştirdi. “Ne bu gürültü?” Son derece tok ve sert ses tam arkamdan geliyordu, hızla arkama döndüğümde karşımda birinin göğsü duruyordu. Bakışlarımı yukarı kaldırdığımda, çatık kaşların altından bakan bir çift mavi göz ile karşılaştım. Aramızdaki boy farkı yüzünden ona bakarken boynum ağrımaya başlamıştı bile, “Bu gürültünün kaynağı, bu kız çocuğu mu?” Ne? Kız mı çocuğu? Minyon biri olabilirim ama yaşımdan küçük görünmüyordum. “Çocuk mu? 19 yaşındayım ben! Sizinle tartışmayacağım, buraya önemli bir ihbarda bulunmaya geldim,” uzun uzun inceledi beni. “Çocuksun işte, saçlarını kurutman gerektiğini bilemeyecek kadar küçüksün, konu ne?” şu an tartışacak zamanım yoktu. Ama benim de adım Bahar ise bu kendini beğenmişe hesabını sonra soracaktım. Önce Oktay ama.

 

“Çamlıca sokağındaki intihar vakasıyla ilgili, intihar değildi,” kaşları anında çatılmıştı. “Görgü şahitleri var, atladıkları görülmüş,” evet maalesef o şahitlerden biri ben oluyordum.

 

“Biliyorum ben gördüm ama her cinayeti işlemek için ellerinizi ya da bir silah kullanmanız gerekmez, biri adam gibi ifademi alabilir mi? Mümkünse Oktay hariç birileri, gerçekten önemli, tecavüz söz konusu.” Bakışları yüzümün her zerresini incelerken çenesi seğirmişti. “Nasıl? Delilin var mı?”

 

“Var, diğerleri beni artık ciddiye almıyor. Oysa ki benim sayemde kaç tane suçluyu yakaladılar, emin olmasam gelmezdim.” ben kendi kendime söylenirken “Sen Metin komiserin tayinini isteme nedeni olan kız mısın? Bahar?” benim yüzümden mi gitmişti gerçekten, ben ne yaptım ki?

 

“Nedeni ben miymişim? Adama bak sayemde kaç torbacı, hırsız, tacizci yakaladı bir de şikayetçi mi benden, nankörlük bu resmen,” karşımdaki adam tek kaşını kaldırdı. “Artık bana yardımcı olursunuz, ben komiser Gurur KÖSE, odama geçelim ifadenizi yanımda verin, Uğur gel al ifadeyi,” Uğur ile birlikte komiserin odasına geçerken ellerim titremeye başlamıştı. “Anlat,” netti, fazla ciddiydi, Metin komiser en azından arada tebessüm ediyor, benimle alay ediyordu. Konuşarak anlatamayacağım için mesaj kutumu açarak telefonumu uzattım. “İntiharından yarım saat önce bana yazmış, bakın bu intihar değil, onları buna mecbur bıraktılar, yıllarca yavaş yavaş zehirleyerek öldürdüler o anne kızı,” okudukça parmakları arasında tuttuğu kalemi sıktı, bir süre sonra kalem ortadan ikiye ayrılırken, kaşlarım havalanmıştı, sonunda beni ciddiye alacak bir polis ile karşılaştığıma sevinmiştim. Persephone kimliğimi bilmiyorlardı, çünkü ilk defa biri ölmüştü, diğerleriyle iletişime geçip şikayetçi olmalarını sağlar, olayı uzaktan takip ederdim. Ama Eda... onun adına kimliğimi açığa çıkarmayı göze almıştım.

 

“Uğur hemen bu sabah ki intihar vakasına tecavüz söz konusu mu diye gerekli kontroller yapılsın, evdeki erkeklerden DNA örneği alınsın. Cenazeleri aileye teslim etmesinler, tüm işlemler hemen halledilsin. Savcılıktan gerekli izinleri alın, hemen!” Uğur hemen işlemler için çıkarken, komiserin bakışları beni buldu. “Neden sana güvenip yazdı? Kim olduğunu bilmiyor ama güvenmiş,”

 

“Güvenen sadece o değil, binlerce kişi var, anonim olarak kullanıyorum lütfen siz de kimliğimi saklı tutun komiserim, bu sabah Eda fark etti bir de siz biliyorsunuz, onun dışında bilen kimse yok, Eda için mecbur kalmasan yine söylemezdim,” uzun uzun baktı yüzüme. “Mesajlar incelemeye alınacak, delil niteliği taşıyor,”

 

“Tamam kızın telefonundan da alabilirsiniz, sonuçta inceleyeceksinizdir. Ha eğer isterseniz numaranızı verin size ekran görüntüsü atayım.” Tek kaşı usulca havalanırken dudağının bir köşesi kıvrılır gibi olmuştu fakat hemen ciddi ifadesini takındı. “Numaramı herkesle paylaşmıyorum küçük hanım, arkadaşlar ilgilenecektir seninle,” başımla onaylayarak çıkacaktım ki duraksadım. “Metin komiser gerçekten de benim yüzümden mi gitti?” gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı, o kadar da suratsız değilmiş demek ki, Metin amire göre daha gençti, kumral saçları, hafif uzun sayılabilecek türdendi, mavi gözlerine ise uzun süre bakamıyordum, fobim vardı maalesef.

 

“Tek neden olduğunu sanmıyorum ama beni sen konusunda özellikle uyardı, ‘sürekli şehrin tüm meselelerini bize getirir, yetmez ülkedeki sorunlar için akıl danışmaya gelir, hangi şehirdeyse oradan biriyle iletişim sağlamak için ısrar eder’ dedi. Polisten çok bilgiye erişmen ve polisten önce sana gelinmesi onu şüphelendiriyordu. Gerçeği bilmiyordu sonuçta,” kötü bir şey yapmıyordum ki. Olması gereken zaten bu değil miydi? Bir sorun varsa emniyetle paylaşmak gerekliydi. Çoğu insan polise gitmekte tedirginlik yaşıyordu, bunu anlayamasam da ben en ufak sorunda burada buluyordum kendimi.

 

“Bu yüzden gittiyse def olsun gitsin, ben vatandaşlık görevimi yapıyorum. Zaten Oktay salağı da kıymet bilmiyor, artık en azından tek kişiyle uğraşacağım, birinden kurtuldum.” Kaşları alayla yukarı kalktı “Bu iki oldu, memura hakaretten alayım mı içeri seni?”

 

“Ben Oktay’ın polis kimliğine değil, genel insanlığına hakaret ettim, etmeye de devam edeceğim.” Başını yavaşça aşağı yukarı salladı. “Son bir şey sorabilir miyim?”

 

“Sor,”

 

“Buradakiler beni hiçbir zaman ciddiye almıyor, siz de öyle mi olursunuz? Gerçi uzun zaman sonra ilk defa biri ciddiyetle beni dinledi ama yine de, eğer bu son olacaksa kendime yeni bir karakol bulmam gerekecek. Bıkmışsınız benden malum.” Uzun uzun baktı yüzüme. “Boşuna arama yeni bir karakol, sen artık burada gönüllü bir çalışan olmuşsun, diğerleri sorun çıkarırsa da bana gel, ben diğerleri gibi düşünmüyorum. Şehirde huzur ve güveni sağlayacaksak her ihbar önemlidir. Yine de basit şeyler için gelmesen iyi edersin, çok sabırlı biri olduğum söylenemez, şikayet dosyalarını inceliyordum, sen bağırmadan önce. Özellikle sen konusunda uyarılınca merak etmiştim, birçoğu konusunda haklısın ve ben olsam bundan şikayetçi olmazdım, bundan sonra kimliğini de bildiğime göre benim küçük ajanım olabilirsin, gayri resmi olarak, bir düşün bunu sen. Ama ilk başta da belirttiğim gibi önemli konular için gel mesela kaşlarını yanlış alan kuaförü buraya şikayet etmemelisin,” utanacak gibi olmuştum ama utanmamıştım. “Anladım, küçük ajanlık saçma ama ben aldığım her ihbar için size geleceğim, bu arada o kuaför büyük bir insanlık suçu işledi hatta cinayet! Özgüvenimin katili, anlaştığımıza göre artık her problemimde size geliyorum komiserim.” Gurur komiser ufak bir kahkaha atarken başımla selamlayıp çıktım. Gülebiliyormuş.

 

Kapı önünde duran Oktay’a alayla baktım ve kollarımı uzattım, “Bak, kelepçe yok. Üstelik yeni komiseriniz şeker gibi adam, daha sık karşılaşacağız.” Ukala tavrını takınarak, “Merak etme yakındır o kelepçeyi yemen, hatta bunu bizzat ben yapacağım, hayırdır bu kez neyi şikayet ettin? İntihar eden karşı komşunmuş, çiçeklerine zarar mı verdi?” yapmacık bir ifadeyle dudaklarını büktü. Üst kat komşum zarar verdiği için şikayete gelmiştim. “İşini adam gibi yapsaydın öğrenirdin, çakma polis!” öfkeyle soludu, geldiği günden beri hiç anlaşamamıştık, ilk günden beri benden nefret ediyordu. Üzerime doğru iyice eğildi, “Bir gün...” demişti ki arkamdaki kapının açılmasıyla duraksadı. “Ne oluyor burada? Neden kızı tehdit ediyorsun gibi geldi bana? Görevinin onu korumak olduğunu hatırlatmam gerekiyor mu?” öfkeli bakışların odağı Oktay’dı, o duruşunu dikleştirirken ben araya girdim, sevmesem de üssünden benim yüzümden azar işitmesini istemezdim. Onunla uğraşmak hobi gibi olmuştu “Beni tehdit edebilecek biri değil o komiserim, anca boş konuşarak değerli zamanımdan çalar o kadar.”

 

Oktay öfkeden dişlerini sıkarken Gurur komiser, tek kaşını kaldırarak bizi izliyordu. “Daha fazla görev arkadaşımı sinirlendirme, değerli zamanını harcamadan git o zaman sen,” umursamazca omuz silktim, “Beni haberdar ederseniz sevinirim. Gerçi siz haber vermeseniz de gelir sorarım.”

 

Henüz dersimin başlamasına bir saat kaldığı için dershaneye kadar yürümeyi tercih ettim. Kulaklıklarımı takarak yürümeye başladım, müziğin sesi kulaklarıma dolarken, dış dünyayla bağlantımı tamamen kesmiştim. Eylül ayının son haftasındaydık, yağmur hafifçe çiseliyordu. Saçlarım zaten ıslak olduğu için umursamadım, çok daha önemli konular vardı. Eda’yı kurtaramamanın ağırlığı altında ezilen bedenim, arkasından adaleti aramaya koyulmanın derdine düşmüştü. Vazgeçmeyecektim, amcası tek değil, babası ve dedesi de ceza almadan durmayacaktım.

 

Başıma büyük dertler açılacağını biliyor ve hissediyordum fakat umurumda değildi. Eda’nın da söylediği gibi çıkaramadığı ses olacaktım. Düşüncelerimle boğuşurken aniden sert bir yere çarptım, geri çekilerek sızlayan burnumu ovuşturdum. Kulağımdaki kulaklık çekilince bakışlarımı yukarı çevirdim, “Bahar, iyi misin? Dalgın görünüyorsun.” Dershanemizin en genç ve en sevilen öğretmeni Haluk hoca, özellikle kız öğrenciler tarafından fazlasıyla seviliyordu, ben de severdim fakat diğerleri gibi değil, yalnızca öğretmen olarak, diğer türlüsü bana etik gelmiyordu, ne olursa olsun öğretmenimizdi, matematik dersini sevdirmeyi başaran nadir insanlardan biriydi. “Kusura bakmayın hocam, iyiyim dalmışım sadece,” beni baştan aşağı inceledi, bakışları saçlarımda oyalanınca kaşları çatıldı.

 

“Saçların ıslak, hasta olacaksın, yağmur yağarken bu şekilde giyinirken aklın neredeydi? Üzerine de bir şey almamışsın, ailen burada değil diye kendine bakmayı ihmal etme, öğretmenleriniz için çocukları gibisiniz, ben onlar yerine azarlarım seni.” Hafifçe kıkırdadım, “Çocuğunuz olmak için biraz fazla büyüğüm hocam,” tek kaşını kaldırarak başını iki yana salladı. “O zaman büyük gibi davran, kaç yaşında olursan ol hâlâ küçük bir kız çocuğu gibisin, gibisiniz hatta, benim ve diğer öğretmenlerinizin gözünde, 24 yaşında olmam bu sonucu değiştirmiyor.” Başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. “Ben sınıfa çıkayım artık,” hâlâ küçük bir kız çocuğu muamelesi görmek beni rahatsız ediyordu. Sınıfıma çıktığımda birkaç kişi selam vermiş, konuşmak istemişti fakat hepsini duymazdan gelerek sırama geçtim ve başımı koluma yaslayarak pencereden yağan yağmuru izledim.

 

Dersleri neredeyse hiç dinlememiştim, aklım sürekli Eda ve annesinin intiharındaydı, sonunda dersler bitmişti, eve gitmem gerekiyordu fakat tam apartman girişine düşen iki beden aklıma geldikçe cesaret bulamıyordum. Aniden kulağıma dolan korna sesiyle beraber geri çekildiğimde düşmek üzereyken bir el belimden tutarak düşmemi engelledi. Her şey yalnızca birkaç saniye içerisinde olmuştu. Başımı kaldırıp baktığımda Haluk hoca beni tutuyor, bir yandan da az önce bana çarpmak üzere olan sürücünün ilerlemesini istiyordu, sürücü bana söylenerek ilerlerken yutkundum.

 

“Sağına soluna bakmadan yola atlamaman gerektiğini bu yaşa kadar öğrenmiş olman gerekliydi Bahar!” sesi son derece sert çıkmıştı, hatta bağırmıştı. “Dalgındım,” diye mırıldandım. “Fark ettim, derste de kafan başka yerdeydi, bir sorun mu var?” bir yandan da iyi olup olmadığımı kontrol etmek için bedenimi inceliyordu, geri çekildim, “Bu sabah gözlerimin önünde iki kişi intihar etti,” dan diye söylemem onu şaşırtmıştı, önce kaşları havalandı, ardından gözlerini kapatarak dudaklarını yaladı, “Zor bir güne başlamışsın, keşke bugün evde kalsaydın,” başımı hızla iki yana salladım. “Biraz uzaklaşmam daha iyi oldu,”

 

“Seni evine bırakayım, bu halde eve yalnız gitme,” yalnız olmamak daha iyi olacaktı, onu başımla onaylayarak arabasına geçtim, yol boyunca da sessizliğimi korudum. “Yalnız kalmak istemiyorsan, eve kadar sana eşlik edebilirim.” Bu kadarına gerek yoktu, apartmana her giriş ve çıkışımda hatırlayacağım bu sabahın etkisine alışmam gerekiyordu, sitenin girişinde Haluk hocaya teşekkür ederek indim, tam apartmanın önünde gördüğüm manzara ile duraksadım, benim yaşlarda beyaz tenli, açık kumral saçlara sahip bir erkek “Eda, anne,” diye feryat ederken karşısında altmışlı yaşlardaki umursamaz adam onu izliyor, iki kişi kollarını tutmuş teselli ediyordu. “Oğlum, hepimiz perişanız bizi bırakıp gittikleri için ama dik durmalısın,” diyen kırklı yaşlardaki adamı inceledim kel, fazlasıyla zayıf biriydi, göz çevresi morarmıştı, teni garip bir renge sahipti tam olarak yüzünde nur yok denecek biriydi “Amca neden? Ne yaşadılar ki? Ben yoktum siz hiç mi fark etmediniz?” diyerek diğer adama baktı, o da kırklı yaşlarda, hafif göbekli biriydi, kim olduklarını anladığımda midem bulanmıştı, şu an onu teselli edenlerin annesi ve kardeşinin asıl katilleri olduğunu bilmesi gerekliydi, hızlı adımlarla ilerliyordum ki korna sesiyle duraksadım.

 

Bugün bu kaçıncıydı? Bakışlarımı arkama çevirdiğimde polis aracıyla karşılaştım, Oktay, Gurur komiser ve Uğur araçtan indi, “Yürürken önüne baksana!” diye bağıran Oktay’ın suratına kusma isteğimi zor bastırmıştım, “Arkamdan geldiniz geri zekalı!” üzerime doğru bir adım atmıştı ki Gurur komiser onu durdurdu. “Atışmayın,” diye uyarıda bulduktan sonra bana “İyi misin?” diye sordu. “Şunu görene kadar iyiydim," diye homurdanarak gözlerimle Oktay’ı işaret ettim. “Anlaşıldı, bir daha uyarmam hakaret etme polisime,” Gurur’a gözlerimi devirirken Oktay bana keyifle bakıyordu, hakkımdan geleceğini düşünmüş olmalıydı, “Hakaret etmiyorum, iltifat sayılır,” Gurur tek kaşını kaldırırken Oktay’ın yüzündeki sırıtışın silinmesi keyfimi yerine getirmişti, Uğur ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

 

Gurur başını ‘sen umutsuz vakasın' dercesine sallayarak ciddi ifadesine bürünüp onu izleyen meraklı gözlere doğru ilerledi, “Komiser, ne işiniz var burada? Biz cenazelerimizi neden alamıyoruz?” diye soran Eda'nın dedesi olmalıydı. Abisi kızaran, yaşlı gözlerle komiseri incelerken Gurur başıyla Uğur ve Oktay’a işaret verince Uğur ilerleyip amcalarının karşısında durdu “Bileklerini uzat,” hepsi şaşkınlıkla bakarken ben gururla gülümsedim. Gurur komiser çenesini kaldırdı. Kurduğu cümle ile herkes yerinde kaskatı kesilmişti.

 

“Eda Akeroğlu’na tecavüz şüphesiyle göz altına alınıyorsunuz,”

 

🔥🔥🔥

 

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 💖

 

İnstagram: b_anemoia_


X (Twitter): b_anemoia

Loading...
0%