Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1-GECE GÜNEŞİ

@b_anemoia

Keyifli okumalar dilerim ☀️🤍

Gözlerimi hafifçe araladım, göz kapaklarım ağırlaşmış, açılmamak için direniyordu, kirpiklerimi kırpıştırıp sızısının geçmesini umdum. Hava aydınlanmıştı, kendimi fazlasıyla halsiz hissediyordum, tüm bedenim uyuşmuş gibiydi. Etrafa göz gezdirdiğimde oldukça geniş ve gri tonlarının hâkim olduğu bir odadaydım. Duvarları açık gri olan oda da çok fazla eşya yoktu, yatağın kenarlarında duran gri komodinler, tam karşımda yine gri renkli oldukça büyük bir gardırop duruyordu. Hemen sol tarafımdaki tekli koltukta Sıraç oturuyordu, son hatırladığım şey bana adını söylemesiydi. Hiç uyumamış olmalıydı, oldukça yorgun görünüyordu, dağınık koyu kumral saçları ve uykusuzluktan kızaran ela gözleri düşüncemi doğruluyordu, kendime geldiğimi görünce yatağın kenarına oturdu.

“Kendini nasıl hissediyorsun? Doktor durumunun iyi olduğunu söyledi, çok kan kaybetmiştin ama neyse ki kan grubun Miraç ile aynı olduğundan hemen kan verebildik. Araban bahçede duruyor, istediğin gibi arabanı da hediyeni de sapasağlam getirdik bak hediyen burada.” Hızlıca söyledikleri karşısında biraz afallasam da kendimi toparlamam uzun sürmedi, hemen sağ tarafta duran komodinin üzerinde hediyemi görünce gülümsememe engel olamadım. Hatırladığım kadarıyla sorularını yanıtladım.

“Teşekkür ederim, benim için çok değerliydi, kendimi gayet iyi hissediyorum, biraz halsizim sadece ve sen dakikada kaç kelime kullanıyorsun öyle? Seni görene kadar en çok ben konuşurum sanıyordum.”

“Ben olanlardan sonra ne diyeceğimi bilemedim bir an, nasıl konuşulur bilemedim kusura bakma, oldukça aksiyon dolu ve garip bir geceydi farkındaysan.” Ne yapacağını bilemediği her halinden belliydi, konuşurken başını öne eğip ensesini ovuşturuyordu. Onun bu şaşkın halini görünce gülmeme engel olamadım.

“Sen hep böyle güler misin? Yaşanan o kadar şeyden sonra bile hala gülebiliyor olman şaşırtıcı,” kaşlarını kaldırarak meraklı bir ifadeye büründü.

“Neden gülmeyecekmişim? O kadar şaşkın bir haldesin ki bana oldukça komik geldi bu durum. Ayrıca yaşananlar da ne var ki? Kardeşine bir şey olmadı, ben gayet iyiyim, birazcık eğlendik o kadar.” söylediklerime kaşlarını hafifçe çattı. “Eğlendik mi? Gerçekten oldukça farklı bir eğlence anlayışın varmış, vurulan sensin ve tüm bunlara eğlence gözüyle bakan yine sensin. Sahiden kimsin sen? Gecenin bir vakti mezarlıktasın, hiç tanımadığın biri için silahlı çatışmaya giriyorsun, bunları sırf eğlence için mi yaptın yani?” bakışlarındaki saf merak fark edilmeyecek gibi değildi, zihnimin derinlerine inmek istercesine bakıyordu. Oysa ben yıllardır oraya kimsenin girmesine izin vermiyordum.

Yavaşça başımı aşağı yukarı salladım, beynim uyuşmuş gibiydi kafamda bir ağırlık taşıyor gibi hissediyordum “Sürekli sorgulayacak mısınız beni? Söyledim ya sana her şeyi, neden hâlâ sorguluyorsun? Ayrıca sizi tanımıyorum ama yüzlerini tam seçemesem de saldıranların kim olduğunu biliyorum, bu da size yardım etmem için gayet yeterli bir sebep.” Birden kapının açılmasıyla ikimiz birden kapıya döndük, gelen Miraç’tı muhtemelen yeni uyanmıştı, siyah saçları dağılmış, üzerine giydiği beyaz tişört ve gri eşofmanıyla, yeşil gözleri uykulu halde bize bakıyordu.

“Oo kurtarıcı meleğim uyanmış, yoksa kankam mı demeliydim malum şimdi sana kan verdim ve kan kardeşi olduk sayılır, e bir de hayatımı kurtardın artık sana bir can borcum var, bence kanka olabiliriz yakın iki arkadaş yani.” Söyledikleri beni afallatmıştı, kim daha ilk defa gördüğü birine yakın arkadaşım der ki? Kimse ilk defa gördüğü biri için çatışmaya da girmez Güneş, diye cevapladı beni iç sesim. “Kanka mı?” diye sordum kendime engel olamayarak. Sıraç “Sen onun kusuruna bakma, garip tepkileri vardır böyle,” dediğinde Miraç cevap vermekte gecikmedi.

“Ah canım abim bana laf sokma fırsatını asla kaçırmaz, sen çağın gerisinde kaldığın için bilmezsin tabi ama yakın arkadaşlar birbirlerine kanka der, ne diyecektim kan kardeşim mi diyeyim her defasında çok uzun, kısası varken kelimeden tasarruf ediyorum.” Sıraç homurdanırken aralarında bir tartışma başlamaması için konuyu dağıtmaya çalıştım.

“Sadece Güneş de diyebilirsin, ayrıca bana can borcun falan yok bunu bana borçlanman için yapmadım, öylece seyirci kalamazdım. Zaten eğer ortada bir can borcu olsaydı da bana kan vererek bu borcunu ödemiş oldun.” söylediklerimle pek ilgilenmemiş duruyordu, bambaşka bir pencere açarak beni daha da şaşkına çevirdi.

“Güneş mi kurtarıcı meleğimin adı şimdi vay be, o zaman karanlık geceme doğan güneş oldun diyebiliriz, malum yetişmeseydin benim için oldukça karanlık bir gece olacaktı, hatta ebedi karanlığa mahkûm olacaktım mezar gibi mesela anlarsınız ya.” her şeyi dalgaya vuran bir kişilik olduğunu anlamak pek zor değildi, bu yönünü kendime benzetmiştim. Ben de işime gelmeyen konuları hızla değiştiriyor, alayla karşılık veriyordum.

“Miraç, açıldı senin çenen yine, acaba biraz sakin mi olsan, kız zaten halsiz bırakalım da biraz dinlensin, bütün bunları daha sonra konuşuruz.”

“Hayır sorun değil, bu arada şimdi de soru sorma sırası benim, neden saldırdılar sana? Mafya mısınız siz? Gecenin bir yarısı ne işin vardı orada? Hadi ben belli ailemin mezarını ziyaret ettim, ya sen?” sorularımı ardı ardına sıraladıktan sonra ikisi de şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu, söze ilk giren tabi ki Miraç olmuştu.

“Mafya mı? Ben sadece oraya takıldım şu an, sana Mafya olduğumuzu düşündüren nedir?”

“Yani gecenin bir vakti saldırıya uğruyorsun, yanındaki ürkütücü o adamla, silahın var, abin geliyor takım elbisesiyle ve onun da silahı var bence yeteri kadar neden var mafya olduğunuzu düşünmem için. Ayrıca bu işlerin içerisinde değilseniz neden size saldırsın ki?” Bu kez bana cevap veren Sıraç olmuştu.

“Mafya değiliz, sadece iş insanıyız ve kardeşime düzenlenen bu saldırıyı yapanları araştırıyoruz, sırf silah taşıdığımız için mi mafya olduk? Eğer öyleyse sen de bir mafyasın, gecenin bir vakti mezarlıkta olan ve silahı olan yalnızca biz değildik,” ne diyebilirim ki haklıydı gel de şimdi durumu açıkla onlara.

“Şimdi şöyle ki ben bir kadınım ve kendimi korumak için o silahı taşıyorum üzerimde, tabi bir de zor durumda olan birini görünce ona yardım etmek için de arada bir kullandığım oluyor, ayrıca saldıranları tanıyorum dedim ya Kenan’ın adamlarıydı yine de araştır emin ol.” Söylediklerimi dinledikten sonra Sıraç tek kaşı havada bir şekilde konuşmaya başladı.

“Kadınlar genellikle kendini korumak için biber gazı ya da ne bileyim elektroşok cihazı gibi şeyler taşımayı tercih ederler. Silah taşıdığına göre kendini koruman gereken birileri var demek mi oluyor bu? Ayrıca Kenan derken umarım Keskinkılıç değildir,” Ben cevap veremeden Miraç tekrar araya girdi. Kendisine saldıranları umursamıyordu.

“Üstelik silah kullanma konusunda baya başarılı, sanki daha önce birçok kez bu tür çatışmalara girmiş gibiydi, benden daha iyi olduğunu kabul etmeliyim hatta Hakkı bile o kadar kısa sürede ikisini vuramazdı çok hızlıydın.” öyleydim çünkü küçük yaşlardan beri eğitim almıştım, ilgim olduğu için çabuk öğrenmiş kendimi kısa sürede geliştirmiştim.

“İyi nişancıyımdır ve hayır mafya falan değilim, sadece biber gazı falan benlik yöntemler değil ve evet Keskinkılıç.” Dediğimde odaya dolan telefon sesiyle irkildim, bu ses benim telefonumdan geliyordu, umarım bizimkiler evde olmadığımı fark etmemişlerdir diye dua etmeye başladım. Bu yaralanma olayını onlara nasıl açıklayacağımı düşünmeliyim bir an önce. Miraç bana telefonumu uzatırken korktuğum başıma gelmişti. “Abin arıyor. Daha önce de aradılar ancak açmamız doğru olmazdı.”

“İşte bu hiç iyi olmadı,” Sina’ya ne açıklama yapacağımı düşünecek zamanım yoktu artık doğaçlama bulacaktım bir şeyler, bu konuda idmanlıydım, Sina'yı nasıl geri püskürteceğimi biliyordum “Hadi bakalım Güneş göster marifetini,” dedikten sonra telefonu açtım. Neyse ki bir süredir konuştuğum için sesimden bir şey anlaşılmayacaktı.

“Efendim abilerin en yakışıklısı, en karizmatiği, en n-“

“Neredesin sen Güneş? Dün gece eve hiç dönmemişsin bu saate kadar ne yapıyorsun? Mezarlığa geldim orada da değilsin. İnsan bir haber verir değil mi, aklımızı kaçıracağız. Üstelik telefonlarını da açmıyorsun kaç defa aradık seni, meraktan öldürmek mi istiyorsun bizi sen?” o kadar sinirlenmişti ki sesinin farkında bile değildi, Miraç ve Sıraç’ın da duyduğuna emindim.

“Abi önce bir sakin olur musun? Bak açtım işte yaşıyorum. Bir şey olmadı telefonum sessizdeydi aradığınızı fark etmedim, mezarlıktan çıktıktan sonra kendimi kötü hissettim ve bir arkadaşımın evine geldim. Şimdi de oradayım yani gayet güvendeyim, hatta belki birkaç gün burada kalabilirim.” Kolumu daha rahat kullanana kadar zaman kazanmalıydım. Sıraç ve Miraç bana gözlerini kısarak bakarken onların önünde daha ilk tanışmamızda yalancı konumuna düştüğüm için utanmam gerekiyordu ancak umurumda değildi. Sina'nın nasıl evhamlı ve olayları abartan biri olduğunu bilselerdi bana kesinlikle hak verirlerdi.

“Arkadaşın mı? Güneş kim bu arkadaşın? Elmas dışında bir arkadaşın yok şu an burada, moralin ne zaman bozulsa Elmas ile konuşursun, olmadı Can’ı ararsın, şimdi bana moralin bozulunca, üstelik gecenin bir vakti gidecek kadar yakın olduğun bir arkadaşın olduğunu mu söylüyorsun? Bizim neden bundan haberimiz yok? Kim bu arkadaşın? Neden bana yalan söylüyorsun gibi geliyor?” bu adamın zekası beni korkutuyordu. Ama benim zekamı da hafife almamak gerekiyordu.

“Ne diyebilirim ki bana güvenin gözlerimi yaşarttı, Elmas dışında da arkadaşım var diye sevineceğine gelmiş beni sorguluyorsun, aşk olsun abi. Siz değil miydiniz insan içine karış diye başımın etini yiyen?” Beni tanıyorlardı onlardan başka kimseyle bu kadar yakın ilişkiler kurmayacağımı biliyorlardı. Birilerinin evime girmesinden ya da kendi evim dışında bir yerde yaşamaktan hoşlanmıyordum.

“Güneş bir sorun mu var? Bak söz konusu sen olunca biz de rahat edemiyoruz, malum başına bela açmak konusunda o kadar başarılısın ki senin için endişelenmemiz gayet normal. Ayrıca bugün doğum günün, seni anlıyorum yalnız kalmak istiyorsun ama seni yalnız bırakmamızı bekleme bizden.”

“Bir sorun yok abiciğim, için rahat olsun sadece bu sene ki hediyem fazla etkiledi beni, bir süre uzaklaşmak istedim ve bir arkadaşımın yanına geldim. Yeni tanıştık sayılır ama kısa sürede çok iyi anlaştık ve onun yanına geldim. Merak etme çok uzun sürmez, iki gün sonra mezuniyet törenim var o zamana kadar burada kalmak istiyorum ve beni anlayışla karşılayacağını umuyorum.” tek avantajım bugün doğum günüm oluşuydu, hayatımda ilk defa doğum günüm bir işe yaramıştı. İçime kapanacağımı biliyor, üzerime fazla gelmiyorlardı. Tabii ki iki gün sonra beni büyük bir sorgunun beklediğinin bilincindeydim.

“Güneş bu açıklamadan hiç memnun kalmadım haberin olsun, gelince her şeyi açıklayacaksın, inadını biliyorum ne dersem şu an bir açıklama yapmayacağının farkındayım, şimdilik susuyorum. Telefonun da sessizde olmasın sana ulaşabilelim.”

“Tamam abi kocaman öptüm hepinizi, şimdi görüşmek üzere uykum var.” konuşma fırsatı bile vermeden hemen telefonu kapattım, biraz daha sorgularsa bir terslik olduğunu anlayacaktı, artık iki gün sonrası için güzel bir savunma hazırlamalıydım. Karşımda bana şaşkınca bakan iki çift göz görünce açıklama yaptım.

“Bakmayın öyle, iki gün sizin başınıza kalmayacağım merak etmeyin. Sadece kolumu daha rahat kullanacak hale gelene kadar zamana ihtiyacım vardı.” Miraç kahkaha atarken Sıraç ela gözlerini irice açmış şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Daha doğrusu bakışlarındaki tek duygu şaşkınlık değildi, merak da eşlik ediyordu. Miraç sonunda kahkahasını durdurabildikten sonra konuşmaya başladı.

“Muhteşem ya gerçekten seninle çok yakın arkadaş olabiliriz, resmen hayatıma bir güneş gibi doğdun. Senden almam gereken taktikler var. Benim de bazen abimi oyalamam gerekebiliyor.”

“Ne? Ne yaptım şimdi ben ayrıca isim şakaların hep devam edecek mi? Taktik konusuna gelirsek, bolca var endişelenme.” konudan konuya geçiş hızımız inanılmaz olsa da bir şekilde anlaşabiliyor olmak hoşuma gitmişti.

“Kendisi gibi garip birini görünce yakın hissetti, şaşırmadım. Bu arada bu iki gün burada kalacaksın, zaten kendini toparlamadan gitmene izin veremezdim. Burada kendini evindeymiş gibi hisset ve neye ihtiyacın olursa söylemekten çekinme lütfen.” Sıraç hakkında ilk fark ettiğim detay Miraç'ın aksine net ve ciddi bir kişilikti. Fakat Sina gibi insana güven veren bir tarafı olduğunu inkar edemezdim.

“Buna hiç gerek yok, ayrıca ne garipliğimi gördün?”

“Normal olduğunu iddia edebilir misin? Tanıştığımız yeri ve olayı hatırlatmam yeterli sanırım.” Sıraç’ın söylediklerine göz devirmekle yetindim. Muhtemelen normal bir yerde karşılaşmış olsaydık, tanışmayacaktık bile.

“Hadi ama sana kanka derken boşuna demiyordum hayatımı kurtardın, kan kardeşi olduk ve senin de en az benim kadar deli olduğunu düşünüyorum. Tanımadığın biri için bir çatışmaya girmen bunu doğruluyor, yani çok iyi anlaşacağız, bu da demek oluyor ki artık benim en yakın arkadaşım sensin.” Ben duyduklarımdan sonra şaşkınca Miraç’a bakarken Sıraç devam etti.

“Miraç doğru söylüyor, biraz farklı bir tanışma şekliydi diyelim, artık sana bir can borcum var kardeşimin hayatını kurtardın, bundan sonra her zaman yanında olacağız seni öylece bırakmayız. Hem sen abine arkadaşımın yanındayım dedin, muhtemelen sana kim olduğu hakkında sorular soracak, yalan söylememiş olursun ve bizimle tanışır abinin de içi rahat eder.” Kesinlikle öyle olur. Abim eğer bu iki kardeş ile tanışırsa kesinlikle daha çok hayatımıza müdahil olurdu.

“Ben onlara bir yalan bulurum kavga ettik artık arkadaşım değil üzerime gelmeyin derim, bana kıyamaz zaten üzerime gelmez diye umut ediyorum. Size gelince, kendinizi beni korumaya mecbur hissetmenizi istemiyorum ama eğer can borcu saçmalığıyla değil de normal arkadaş olmak isterseniz, benim için gayet olumlu çünkü garip bir şekilde size kanım ısındı, yanınızda rahat hissediyorum, gerçi ben kimseden çekinmem hep rahatımdır ama size yakın hissettim, sanırım deli deliyi gerçekten buluyor.”

“Bunu duyduğuma sevindim gece güneşim, o zaman kankanı yalnız bırakmıyor ve burada kalıyorsun anlaştık mı?”

“Gece güneşim mi? Bak sanırım bu hoşuma gitti.” Gerçekten de Miraç ile çok iyi anlaşacağımıza emindim, ikimizde birbirimize benziyorduk bunu gayet görebiliyordum. Sıraç ise daha sakin ve ciddi biriydi ama onunla da anlaşmamızın zor olacağını sanmıyordum, bakalım bu iki gün nasıl geçecekti, sanırım burada kalmanın bir sakıncası yoktu.

“E kararını verdin mi kalıyorsun değil mi?”

“Evet kalıyorum ama başınıza büyük bela aldınız beyler haberiniz olsun.”

**

Akşama doğru biri nazikçe kapımı çalıp elindeki poşetler ile içeriye girdi. Miraç üzerine giydiği lacivert gömleği ve aynı tonlarda kot pantolonu, özenerek yaptığı saçlarıyla oldukça iyi görünüyordu, kulağındaki küpeler de ayrı bir hava katmıştı “Çok şık görünüyorsunuz Miraç Bey, bir yere mi gidiyorsunuz?” bu saatte evde zaman geçirmek için tercih edilecek kıyafetler değildi, en azından benim için. Evin içerisindeyken son derece rahat giyinmeyi tercih ederdim.

“Yok bu benim her zamanki halim, akşam yemeğine hep çok şık kıyafetlerle otururum, senin de yeteri kadar dinlenmiş olduğunu ve üzerindeki kanlı kıyafetlerden kurtulmak isteyeceğini düşündüğüm için sana da bir şeyler getirdim. Hadi üzerini değiştir ve aşağıya in yemek için seni bekliyoruz. Dilersen yardımcı olması için birini gönderebilirim.”

“Teşekkür ederim, gerek yok sanırım kendim halledebilirim.” Elindeki poşetleri odaya bırakıp dışarı çıktı.

Giyinmem için birçok kıyafet getirmişti, sanırım bunu burada kalacağım iki gün boyunca rahat edebilmem için yapmışlardı, ne yalan söyleyeyim bir an önce üzerimdeki bu kan kokusundan kurtulmak çok iyi olacaktı. Gelen kıyafetlerin içinden beyaz ince askılı, kalp yaka mini elbiseyi biraz zorlanarak da olsa giyinip aşağı indim. Beyaz renk giyinmeyi severdim. Miraç bu kadar şık giyinmiş olmasaydı muhtemelen pijamaları giymeyi tercih ederdim. Aşağı indiğimde Miraç gibi Sıraç'ın da oldukça şık giyinmiş olduğunu gördüm, siyah gömleği siyah pantolonuyla oldukça iyi görünüyordu. “Selam beyler beni beklemenize gerek yoktu, keşke ben gelmeden başlasaydınız.”

“Olur mu öyle şey, soframızın şeref konuğu olmadan nasıl yiyebiliriz gece güneşim ya,” Miraç’ın söylediklerine gülümsedikten sonra masaya oturdum, oldukça iştah açıcı görünüyordu, sanki bir şey kutluyorlarmış gibi masaya oldukça özenilmişti, her akşam bu kadar özeniyorlar mıydı gerçekten?

“Daha iyi misin? Ağrın var mı?” Sıraç’ın sorusuyla beraber düşüncelerimden sıyrıldım. “Ağrım var ama dayanılmayacak kadar değil, bir şeyler yedikten sonra bir ağrı kesici alırım.”

“Ne sevip sevmediğini bilmediğimizden birçok yemek yaptırdım, umarım seviyorsundur.”

“Her şey çok güzel görünüyor teşekkür ederim,” Yemeğimizi yedikten sonra teşekkür edip tam sofradan kalkacaktım ki Miraç beni durdurdu.

“Hey tatlı yemeden nereye gidiyorsun?”

“O kadar çok yedim ki inan tatlıya yer kalmadı,” ama tatlıya da hayır demek olmazdı şimdi. “Hayır olmaz tatlı yemeden kalkamazsın, en azından tadına bak çok uğraştım bunun için.”

“Sen mi yaptın tatlıyı? Peki öyleyse kırmayacağım seni, çok yiyemem ama tadına bakarım sadece olur mu?” benim için tadına bakmak en az bir porsiyon yemek oluyordu.

“Olur olur sen bir tadına bak hepsini yiyeceksin emin ol.” Diyerek mutfağa gitti, o kadar heyecanlıydı ki kırmam mümkün değildi ki zaten ne kadar tok olursam olayım tatlıya hayır da diyemezdim ama bugün pek iştahım yoktu.

Aniden ışıklar kapandı, ben ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafıma bakarken Miraç elinde kocaman çikolatalı bir pasta ile içeri girdi, pastanın üzerindeki iki mumun cılız alevi, mumların arasında yanan maytabın etrafa saçtığı turuncu parıltıların arasında titriyordu. Doğum günümdü ve bunu Sıraç biliyordu, arabada kendisine bahsetmiştim, normalde doğum günlerimi yalnız kutlardım. Aslında tam olarak kutlama denmezdi, daha çok yasımı hatırlatırdı doğum günüm. Bu benim hayatımda yalnız kutlamadığım ilk doğum günüm olacaktı. Kutlamaları sevmezdim. Onlar doğum günümü kutlayan alışılagelmiş şarkıyı mırıldanarak, alkış çalarken ben gözlerim dolmuş bir şekilde sadece pastaya odaklanmıştım. Bu sessizliğim fazla dikkat çekmiş olacak ki Miraç birden kolumdan tutup “Hadi ama bu kadar şaşıracak ne var? Mumlar sönmeden dileğini dile ve üfle şu mumları artık!” dediğinde kendimi ancak toparlayabilmiştim. Hızlıca başımı aşağı yukarı sallayarak her doğum günümde dilediğim ancak hiçbir zaman gerçekleşmeyen dileğimi dileyerek, mumları üfledim. Lütfen annemi rüyamda görebileyim.

“Ama bunu ağlaman için yapmamıştık, senin şu an mutlu olman gerekiyor,” Sıraç omzuma dokununcaya kadar ağladığımın farkında değildim. Burnumu çekerek başımı hafifçe salladım, boğazımdaki görünmez teller nefesimi kesiyordu. Derin bir nefes alarak bu histen kurtulmayı başardım.

“Ben... şey, yani bu benim ilk doğum günü pastam normal de kutlamam, doğum günlerimi yalnız geçirmeyi tercih ederim, ilk defa karşılaştığım insanların doğum günümü kutlamasını beklemiyordum, açıkçası şaşırdım.” Konuşurken sesim titriyordu, ağlamak istemiyordum ama kendimi de durduramıyordum. Doğum günümü kutlamamak tamamen benim tercihimdi ve çevremdekiler buna saygı duymak zorunda kalmıştı. Çocukken birkaç defa denediklerinde gördükleri tepkiden sonra cesaret edememişlerdi. Oysa şimdi durum farklıydı. Nedense bu iki kardeşin doğum günümü kutlamaları beni rahatsız etmemişti aksine duygulanmıştım, sadece birkaç saat önce tanıştığım bu insanların benim için hazırlık yapmaları hoşuma gitmişti. Sanırım gerçekten iyi insanlarla tanışmıştım.

“Doğum gününü kutlamadığını bilmiyorduk rahatsız olduysan özür dileriz. Biz sadece bugün doğum günün olduğunu söylemiştin bana, ailen de yanında değil kutlamak istersin diye düşünmüştük.” Sıraç son derece mahcup görünüyordu, oysa yaptığının mahcubiyete neden olacak herhangi bir yanı yoktu.

“Hayır, rahatsız olmadım gerçekten, teşekkür ederim.”

“Özel değilse neden kutlamadığını sorabilir miyim? Gerçekten amacımız seni kırmak değildi mutlu olursun diye düşünmüştük.”

“Size kırılmadım, sadece duygulandım ve özel değil klasik bir hikâye aslında, annem beni doğururken hayatını kaybettiği için doğumumun kutlanılacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum.” Söylediklerimden sonra ikisi de mahcup bir şekilde bana baktı, bir şeyler söylemek istiyorlardı ama ne diyeceklerini bilemiyor gibi bir halleri vardı. İkisi aynı anda “Başın sağ olsun,” dedikten sonra Sıraç devam etti “İyi de sen o kutunun annenin sana doğum günü hediyesi olduğunu söylemiştin, yani yanlış anlama beni yalan söylüyorsun demiyorum asla, sadece nasıl oldu bu merak ettim.” Onu suçlamıyordum merak etmesi gayet normaldi, birden elim boynundaki kolyeye gitti ve sorusunu cevapladım.

“Annem beni doğururken öleceğini bile bile doğurmuş, hamileliğini öğrendikten kısa bir süre sonra bir tercih yapması gerekmiş ve o benim yaşamam için kendi hayatından vazgeçmiş. Hamilelik süresi boyunca da cinsiyetimi öğrenir öğrenmez, benim her yaşım için bana hediye almaya başlamış ve teyzeme emanet etmiş, her doğum günümden önceki gece teyzem bana hediyemi verir, ben de gece mezarlığa gider ve annemin yanında girerim yeni yaşıma, hediyemi onun yanında açarım. Kendime aldığım küçük bir dilim keke mum diker kendi doğum günümü annemle kutlarım, böyle yapınca yanımdaymış gibi hissediyorum.” Dedikten sonra derin bir nefes aldım ve devam ettim “Her neyse beyler her şey için teşekkür ederim, ben biraz yukarıda dinlensem iyi olacak.” zaman kaybetmeden hemen odaya çıktım, biraz daha kalamazdım çünkü yanlarında ağlamak istemiyordum ve daha fazla konuşacak gücü de kendimde bulamıyordum.

2 GÜN SONRA

Burada geçirdiğim iki gün oldukça keyifli geçiyordu, ikisi de beni neredeyse hiç yalnız bırakmıyorlardı. Bu durum beni boğmuyor aksine iyi hissettiriyordu. Miraç ile sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşçasına birbirimize şakalar yapıp duruyorduk, hatta ikimiz bir olup Sıraç ile uğraşmadan duramıyorduk, bu iki gün Sıraç için oldukça zor geçmiş olmalıydı ama halinden memnun görünüyordu. Abi kardeş bana son derece iyi gelmişti, hayatıma yeni insanları almak konusunda zorluk yaşıyordum fakat şimdi, hayatıma yeni giren bu iki adamı neden daha önce tanımamışım diye kendime kızıyordum. Hayatıma yeni insanları almama kararımı sorgulatıyorlardı bana.
Sonunda bugün eve dönecektim, benim için aldıkları yarım kollu bir tişört ve kot pantolonu giyip aşağı indim. Kolum artık çok zorlamıyordu ancak bizimkilerden yara izini gizlemem gerekliydi. Kahvaltıya indiğimde Sıraç ve Miraç masadaki yerini çoktan almışlardı, Miraç bıkkın bir ifadeyle Sıraç’ı izliyordu. Burada abi kardeş birlikte yaşıyorlardı, ailelerini ne kadar merak etsem de sormak istemedim çünkü bazılarımızın ailesi en büyük yarası olabiliyordu, zamanla anlatmak isterlerse kendileri söylerdi zaten. İletişimimizin bu kısa misafirlikle sınırlı kalmayacağına, artık onların hayatımın bir parçası olduğuna son derece emindim.

“Selam millet afiyet olsun,” diyerek girdim içeri.

“Sonunda be kurtarıcım neredesin? Sen gelmeden kahvaltıya başlatmadı abim, açlıktan ölmek üzereyim.”

“Neden beni beklediniz ki keşke yeseydiniz,”

“Misafirimiz gelmeden yemek olmazdı.” Sıraç’ın söylediklerine gülümsedim. Yine hiçbir şeyin eksik olmadığı bir sofrayla karşılamışlardı beni, ayrıca ben varken çalışanları mutfağa girmiyordu. Kahvaltımızı ederken içeriye Hakkı girdi. Sıraç çayından bir yudum alarak başıyla selamladı.

“Gel Hakkı, saldırıyla ilgili bir şey bulabildiniz mi?”

“Evet saldıranlar Kenan Keskinkılıç'ın adamlarıymış,” zaten bildiğim cevabı almak beni şaşırtmamıştı, bu şerefsizin Ademoğlu aile derdi ne olabilir ki? Bu geceden sonra araştırmam gerekiyordu.

“Söylemiştim,” dedim ağzıma bir parça peyniri atarken.

“Onu tanıyor musun?” diye sordu Sıraç, daha önce söylemiştim kendisine zaten.

“Maalesef, keşke kendisi de orada olsaydı o zaman karşısında Güneş değil li-“ dedim ve sustum, biraz samimiyeti fazla kaçırmaya başlamıştım. “Güneş değil de ne? Neden sustun?” Sıraç'ın, hafifçe çattığı kaşlarının altından bakan meraklı gözlerle sorduğu soruyu savuşturmak için hızlıca aklıma gelen ilk bahaneyi uydurdum.

“Küfredecektim o yüzden sustum, yanınızda küfredecek değilim.” İnandırıcılığı sorgulanırdı.

“Sen hani insanlardan çekinmezdin, utandın mı? Yüzün kızardı.” Diye karşılık aldığımda pek de inandırıcı olmadığını anlamıştım, Sıraç da Sina gibi en ufak detaya takılıyordu.

“Benim de arada utandığım anlar olabilir sonuçta değil mi? Henüz ar damarım çatlamadı.” en iyi savunma saldırıdır diye düşünerek taktik değiştirmiştim. Sıraç gülüşünü saklamak için dudaklarını sıkarken, Miraç bunu saklama gereği duymamıştı ve kahkahalarla gülüyordu.

“Hey bana güleceğine bu herifin sizinle ne derdi olduğunu düşünebilirsin mesela, neden saldırdı sana? Siz onu nereden tanıyorsunuz?” Soruma yanıt veren Sıraç olmuştu “Yaklaşan ihaleden dolayı olmalı, ihaleden çekilmemizi istemişti, aklınca bana gözdağı vermeye çalışıyor. Bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemiştim bunun bir bedeli olacak tabi ki,” çok normal bir şeyden bahsediyor gibi sakin tavrı başkasına garip gelebilirdi fakat ben de öyle biri olduğumdan çok üzerinde durmamıştım.

“Şey o bedeli ödetmenize yardımcı olabilir miyim? Çünkü kendisi benim özel ilgi alanıma girer, ona acı verecek her şeyin içinde bulunmak isterim.” Söylediklerim hepsinin bana tek kaşını kaldırarak bakmasına neden olmuştu. Hakkı'nın bakışları ürkütücü geliyordu, hatta genel olarak duruşu da öyle. Son derece kalıplı, uzun boylu, esmer ve sert yüz hatlarına sahip biriydi. Kısacık saçları da eşlik ettiğinde ortaya ürkütücü bir tip çıkıyordu.

“Ona karşı neden bu kadar öfkelisin? Yoksa senin de silah taşıma nedenin Kenan Keskinkılıç mı?” Sıraç’ın sorusuyla beraber dudaklarımı ıslattım.

“Hayır alakası yok, yani olabilir biraz ama kendisi bana zarar vermez, doğrudan karşıma dahi çıkamaz.” kendimden emin tavrım daha da meraklanmasına neden olmuştu.

“Neden? Sana zarar verememesinin özel bir nedeni var mı? Sen ondan bu kadar nefret ederken onun da seni sevdiğini sanmıyorum. O halde neden sana zarar vermesin ki?”

“Bazı duygular tek taraflı olabiliyor. Gerçi bizim için geçerli değil bu ama neyse. Benim nefret etmek için gayet geçerli nedenlerim var ve bana zarar veremez emin olun bu konuda, beni karşısına almak isteyeceğini hiç sanmıyorum.”

“Umarım öyledir, her neyse zaten zarar vermesine izinde vermem bundan sonra, sana can borcum var.”

“Ay şimdi bayılacağım,” dediğimde telaşlanmışlardı. Artık bu can borcu lafı o kadar sinir bozucu geliyordu ki, acaba onlardan birini yaralasam kurtulabilir miydim bu saçmalıktan diye düşünmeye başlamıştım. “İyi misin? Ne oldu birden? Hakkı doktora haber ver!” Yok daha neler doktor nereden çıktı şimdi? Sıraç’ın bu tepkisini şaşkınlıkla izlemiştim, daha fazla dayanamayıp gülmeye başladım. Hepsi deli görmüş gibi bana bakıyordu, bir yandan gülerken bir yandan onlara cevap verdim “Hey hey sakin olun, sen de bırak o telefonu, doktora gerek yok sadece artık can borcu meselesi sıktı beni o yüzden öyle söyledim, sözümü bitirmeme fırsat vermediniz ki.” Ben hala gülerken onlar rahat bir nefes almıştı.

“Bir an bir şey oldu sandım.” Onlar kınayıcı bakışlarıyla beni izlerken, zorlukla da olsa gülmemi durdurabildikten sonra “Her neyse beyler bu intikam işinde sizinleyim değil mi?” diye sordum.

Sıraç “Zaten kardeşimi kurtararak yeterince yardımcı oldun, daha fazla tehlikeye bulaşmanı istemiyorum. Bu işi biz hallederiz.” Dediğinde gözlerimi kapatıp sert bir nefes verdim.

“Asıl intikam alması gereken ben değil miyim? Size bir zarar gelmedi vurulan benim, siz olun ya da olmayın ben bu işin peşine düşeceğim. Ayrıca onu o kadar iyi tanıyorum ki, emin olun pişman olmazsınız, ben düşmanımı iyi tanırım.” Sıraç ellerini teslim oluyormuşçasına havaya kaldırdı “Tamam pes ediyorum ama bir şartla, kendini tehlikeye atacak işlere girmeyeceksin.” şimdiye kadar yaptıklarımı bilse yine böyle endişelenir miydi acaba?

“Hiç şüphen olmasın adamım, onlar benim için herhangi bir tehlike oluşturamazlar.”

“Umarım öyledir,” diye homurdandı.

“Anlaştık, ben artık gideyim bizimkiler sinirden delirmiş olmalı ve bugün katılmam gereken bir mezuniyet töreni var. Bu gördüğünüz muhteşem kadın okulunu birincilikle bitirdi de varlığımla şereflendirmem gereken bir tören var.” ellerimle kendimi göstererek iyice havaya girdim. “Peki o halde seni evine bırakalım, kolun bu haldeyken araba kullanmamalısın.”

“Olur ancak eve yakın bir yerde siz geri dönersiniz, bizimkilerin bir terslik olduğunu anlamasını istemiyorum. Şu yaralanma işini onlardan saklamam gerekiyor.”

“Tamam sen nasıl istersen öyleyse olsun çıkalım artık,”

Sıraç, ben ve Miraç benim arabam ile önden giderken Hakkı arkadan bizi takip ediyordu. Beni bıraktıktan sonra onlar kendi araçlarıyla devam edeceklerdi, umarım bizimkiler şu an burada değillerdir, açıklama yapmak için ne kadar uzun zamanım olursa o kadar iyi olacaktı. Eve nihayet yaklaşmıştık.

“Tamam buradan sonrasını ben devam edebilirim beyler teşekkür ederim. Evim hemen yan sokakta.”

“Tamam o zaman biz arkadan evine girene kadar geliriz. Bir sıkıntı olursa numaralarımız var bizi ararsın.” Sıraç’ı başımla onayladım.

“Gece güneşi, mezuniyetin için tebrikler ve görüşmek üzere,” onlarla vedalaşıp sürücü koltuğuna geçecekken Elmas'ı gördüm, uzun siyah saçlarını savurup mavi gözlerini kısarak bana baktı, bizi fark etmiş olmalıydı, Sina’nın fark etmesindense Elmas’ın görmüş olması daha iyiydi, ona daha kolay bir açıklama yapabilirdim. Elmas’a her şeyi açıklayacaktım zaten, biz birbirimizden bir şey gizlemezdik, şimdiye kadar söylememiştim çünkü beni görene kadar içi rahat etmeyecekti. Sıraç’lar da arabada benim hareket etmemi bekliyorlardı, tüm gözler üzerimdeyken hafif bir rahatsızlık hissetmiştim, ben kendi düşüncelerimle boğuşurken Elmas çoktan yanıma gelmişti.

“Kaçak merhaba, onlar kim? Ne işler çeviriyorsun sen yine bakalım?”

“Elmas ben de seni çok özledim ama sorgu işini eve girinceye kadar ertelesek mi acaba ne dersin?” gözlerini kısarak başını hafifçe salladı “Erteleyelim bakalım, hem şu seninkiler biz gitmeden gitmeyecek gibi duruyor.”

“Öyle görünüyor, yorgunum arabayı sen kullanır mısın az kaldı zaten.”

“Tamamdır günışığım geç bakalım uzun bir sorgu bekliyor seni,” Arabaya geçtiğimizde tekrar konuşmaya başladı “Rahat ol annem ve Sina burada değil kendi evlerindeler, seni uzun bir sorgu bekliyor, bana önceden anlatmış olsaydın ben onları oyalayacak bir şeyler bulurdum. Gerçi yine denedim ama maalesef sana ulaşamayınca ben de tedirgin oldum.”

“Sana anlatacak kadar zamanım olmadı her şey çok ani gelişti.”

“Biraz alındım yeni arkadaşlar edinmişsin ve bana söylemiyorsun ama Sina’ya bahsetmeme nedenini anlıyorum, sanki sadece arkadaşın değil gibi sana nasıl baktığını gördüm.” ağzımı arıyordu, meraklı bakışlarının esiriydim, tatmin edecek bir cevap alıncaya dek sorgulamayı bırakmayacaktı “Öyle değil Elmas, Sina’ya arkadaşımdayım demem gerekliydi sadece.”

“Anlaşıldı birileri yine bir belaya bulaşmış ve bizim gizlememiz gereken bir şeyler var.” dedi bilmiş bir ifadeyle.

“Tam üzerine bastın Elmas’ım yardımın gerekiyor,”

“Her şekilde yanındayım, bir şeyler gizlenmesi gerekiyorsa en iyi şekilde yaparız biliyorsun.” İkimizde kıkırdarken eve varmıştık, biz eve girip pencereden kendisine gidebileceğini söyleyene kadar Sıraç'lar beklemişlerdi.

Burada Elmas ile ben birlikte kalıyorduk, Sina ve teyzem ise birlikte yaşıyorlardı, normalde biz de onlarla yaşıyorduk ama okulu bahane ederek Elmas ile birlikte ayrı eve çıkmak istemiştik, başlarda pek sıcak bakmasalar da ikna olmuşlardı.

Eve geçtikten sonra her şeyi olduğu gibi Elmas’a anlattım, anlatacaklarım bitene kadar sabırla dinledi. Sinirlendiği her halinden belliydi ama ben konuşmamı bitirene kadar hiçbir şey söylemedi, sonunda anlatacaklarımı bitirdikten sonra önce derin bir nefes aldı. Bunun anlamını gayet iyi biliyordum, ilk fırçamı Elmas'dan yiyecektim.

“Güneş sen ne yaptığını sanıyorsun? Öylece çatışmaya girmek ne demek? Ay üstelik yaralanmışsın ve bana haber vermedin, bana söyleseydin gelirdim hemen yanına, inanamıyorum ya kardeşim yaralanıyor ve ben bunu iki gün sonra öğreniyorum. Sen iki gün boyunca hiç tanımadığın adamların yanında mı kaldın? Kafayı mı yedin sen? Ben gelir alırdım seni, bir yerlere giderdik, saklardık bir şekilde durumu bizimkilerden.” Yine fırtına gibi esmişti, kimi zaman Sina’dan daha korkutucu oluyordu. Sina'nın yumuşak karnını bildiğim için onunla baş etmek daha kolaydı fakat Elmas öyle değildi.

“Elmas sakin olur musun? Görüyorsun gayet iyiyim, onlar da kötü insanlar değil, bana çok iyi davrandılar ve can borçları olduğunu düşündükleri için yalnız bırakmak istemiyorlardı, hem onların içi rahat etti hem ben kolumun daha iyi olması için zaman kazandım. Kendime gelir gelmez ilk arayan Sina olduğu için de senden yardım isteyecek zamanı bulamadım.” yüzüme takındığım pişmanlık maskesi işe yaramıştı, bana olan bakışlarında öfke yavaşça silinirken ben kesinlikle zerre kadar pişmanlık hissetmiyordum. “Aklım almıyor ya gerçekten belaya bulaşma konusunda profesyonelsin, çekiyor resmen seni. Bir de Kenan iti çıktı başımıza ama o hallolur hallederiz onu sıkıntı değil. Senin şu yaranı saklamamız gerek, ben de bir kontrol edeyim, pansumanını falan yaparız. Of be Güneş yine yaptın yapacağını, en kısa sürede şu Ademoğullarıyla beni de tanıştıracaksın.” işaret parmağını sallayarak uyarılarını sıralarken sabırla dinlemiştim. “Tamam konuşuruz bunları şimdi bizimkilere ne açıklama yapacağımızı düşünelim ve bugünkü törende yara izimi göstermeyecek bir kıyafet bulalım.”

“Onlar kolay işler hallederiz, kahvaltı ettin mi? Hemen bir şeyler hazırlayayım sana,”

“Tokum ettim kahvaltımı, bizimkiler gelmeden bir şeyler bulmalıyız.”

“Şu ihale bizimkilerin de gireceği ihale olabilir mi Gün?”

“Bizimkiler ihaleye mi giriyor?”

“Holding işleriyle bu kadar ilgili olman gözlerimi yaşarttı.” omuz silkmekle yetinmiştim “Bilmem olabilir öğreniriz elbet,”

☀️
Birkaç saat sonra Teyzem ve Sina gelmişti. Onlara gittiğim bir sosyal projede tanıştığımı söylemiştim, pek inanmamışlardı ama Elmas onlara bahsettiğim arkadaşımla daha önce kendisinin de tanıştığını ama samimiyeti ilerlettiğimizi bilmediği için yanına gittiğimi tahmin edemediğini söylediğinde sorgulamayı bırakmışlardı.

Tören için hazırdım, çıkmadan önce tekrar annemin çizdiği resme bakıyordum. Elmas ile konuşmamızdan hemen sonra uygun bir çerçeve alıp odama asmıştım. Teyzem yanıma geldiğinde o da resmi izlemeye başladı. Resmi gördüğünde kendi içime kapanmama gak vermişti “Sen de annemi çok özlüyorsun değil mi teyze?”

“Evet kızım, o sadece arkadaşım değildi tıpkı sen ve Elmas gibiydik, size baktıkça bizi görüyorum. Annen olsaydı çocuklarımızın bu kadar iyi anlaştıklarını görmek onu çok mutlu ederdi, hep bunun hayalini kurardık.” İkimizin de gözleri dolmuştu, teyzem bana annemin yokluğunu hissettirmemek için her şeyi yapmıştı ama ne olursa olsun o eksikliği hissetmeye engel değildi. Yine de çok şanslıydım iki annem vardı benim, ne olursa olsun teyzemin hakkını ödeyemezdim. Hayatını tamamen bizlere adamıştı, tabi bir de Turan çocuk yurdunda kalan çocuklar vardı. Sokakta kalan çocukları topladığımız bir yurttu burası, kimi zaman çocuklarına bakamayan aileler de çocuklarını bu yurdun kapısına bırakabiliyordu. Yurtta kalan çocukların her ihtiyacı en iyi şekilde karşılanırdı, aile eksikliğini hissettirmemek için de her şeyi yapıyorduk ben, teyzem, Elmas ve Sina sık sık orayı ziyaret eder ve onlarla vakit geçirirdik, çocuklar hassas noktamızdı ve ulaşabildiğimiz kadar çocuğu kurtarmanın peşindeydik, eğitim masraflarını da Turan holding olarak biz karşılardık. Kendi düzenlerini kurana kadar desteğimizi esirgemezdik. Hatta üniversiteden mezun olduktan sonra Turan holding bünyesindeki işletmelerde de çalışma imkanları vardı, birçok sektörde faaliyet gösteriyorduk. Asıl kurucusu annem olsa da şirketin büyüyüp bu kadar ilerlemesi teyzemin eseriydi, 20 yaşına geldiğimde teyzem bana devretmek istese de kabul etmemiştim. Sonuçta o kadar emeği olan onlardı, sahip olduğum hisseler bana yeterdi ki şirket işlerinden de pek anlamazdım, bunlarla Sina ve teyzem ilgilenirdi, ben ve Elmas ise bunların dışında kalmayı tercih ediyorduk, daha çok yurt işleriyle ilgilenirdik.

“Annem bugün benimle gurur duyardı değil mi teyze, hayatta olsaydı yanımda olur en ön sıradan izlerdi kızını.” beni onaylayarak başını salladı “Annen yanında olmayabilir ama seni hep izlediğini biliyorsun, orada olacak, biz göremesek bile o seni görüyor orada seni alkışlayanların arasında annende olacak kızım. Hem ben kim oluyorum, ben orada olacağım hiç önemim yok mu? Aşk olsun teyze de anne yarısı değil mi?” dediğinde teyzeme sıkıca sarıldım. “Hiç olur mu öyle şey Suna sultan, hem senden yarım anne mi olurmuş ikinci annemsin sen benim.” gülümseyerek şakağıma bir öpücük bıraktı “Ben hiçbir zaman annen gibi olamam canım benim, annenin yerine geçmek gibi bir niyetim hiç olmadı, sadece eksikliğini hissetmemen için çabalıyorum.”

“Hiç hissettirmedin ki zaten, öz annem gibi davrandın her zaman.”

“Çünkü benim için Sina ve Elmas’tan bir farkın yok kızım. Sadece ikisini doğurmuş olsam da aslında dört çocuk annesiyim. Hadi törene geç kalacağız çıkalım, biraz daha burada kalırsak kendimi tutamayıp ağlamaya başlayacağım sonra makyajla uğraş dur.” Teyzemin söylediklerine ikimiz de kıkırdadık ve Sina daha fazla söylenmeden hemen yola çıktık.

 
**

Tören salonu tamamen dolmuştu, öğrenciler heyecanla diplomalarını alıp keplerini almak için bekliyorlardı, üzerimdeki lacivert ve bordo cübbemin içinde terlemeye başladığım için bir an önce çıkarmayı bekliyordum, rektör, dekan birkaç hocamız derken konuşmalar bana son derece sıkıcı geliyordu, nihayet son konuşmacı anons edilirken silkelenerek uykulu görüntümden uzaklaştım.

“... bugün mezun olan arkadaşlarımızı tekrar tebrik ederken sözü konuşmasını yapması ve bu seneyi birincilikle bitiren öğrencimize diplomasını takdim etmesi için değerli konuğumuz Kenan Keskinkılıç’a bırakıyorum.” Ne dedi o Kenan mı? Keskinkılıç mı? Bu kötü bir şaka olmalıydı başka adam mı kalmadı Allah aşkına.

Loading...
0%