Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12-ACI GERÇEK

@b_anemoia

Sıraç'a kendimi affettirdiğimi düşünüyordum ve hızlıca odasından ayrıldım. Az önce yaptığım şeyi neden yaptığımı bilmiyordum ama pişman değildim, onu öpmüştüm hem de tam kalbinin üzerinden, evet pişman değildim ama utandığım nadir anlardan biriydi. Aşağı indiğimde telaşlı ve meraklı gözlerle karşılaştım Asaf abi ve Miraç merdivenlerin başında durmuş beni izliyorlardı. "Az önce yaptıklarım için kusura bakmayın, önemli bir şey konuşmam gerekliydi,"

 

"Sorun değil, kızım kötü bir şey yok değil mi?" Asaf abinin sorusuna gülümseyip başımı hayır anlamında sallamakla yetindim. "Sizinle tekrar bir yemek yemek ve vakit geçirmek isterim, sizin için de uygunsa yarın birlikte yemek yiyelim mi?" diye sordu bu kez. "Olur tabi ki ancak bu kez siz bizim eve gelin lütfen, yarın akşam yemeğine gelirseniz çok sevinirim." Asaf abi memnuniyetle kabul etti, vedalaştık ve hızlıca evden ayrıldım. Sıraç ile karşılaşmak istemiyordum. Ancak eve geldiğimde görmeyi beklediğim son şey bile bu değildi, kapının önünde kocaman 5 bavul, birkaç koli ve salonda bağıran bir adet Sina. "N'oluyor anasını satayım, sesiniz şehrin merkezinden duyuluyor," diye söylenerek içeri girdiğimde bu defa Sina'nın öfkesinden nasibini alan ben olmuştum. "Güneş, nasıl Can sizinle beraber yaşamaya başlar ve bana bunu söylemezsiniz, siz ikinizin normal arkadaşlığınızı onaylamazken aynı evde yaşamanıza izin vereceğimi mi düşündün?" Mesaim başlamıştı, Sina'nın Can'a olan öfkesi çok başkaydı.

 

"Sana haber vermek için önce benim haberim olması gerektiğinden dolayı olabilir mi Sinacığım?" kendimi koltuğa attım ve ayaklarımı karşımdaki pufa uzattım. Alıştığım bir durum olduğundan pek de umursamamıştım. "Tamam çık git bak haberi bile yokmuş, seni istemiyor bu evde," Can hayretler içerisinde Sina'ya bakıyordu. "Haberim yoktu dedim istemiyorum demedim, kavga kaldıramam şu an sen neden gelmiştin?" diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. "Annem yurt dışına çıktı bir süreliğine ben de sizinle yaşayacağım, yani sen ve Can bir aradayken bunu kaldıramam,"

 

"Sina sakin ol çocuk değiliz, sıkıntı çıkmayacak çok yorgunum ve yarın akşama misafirlerimiz var, Asaf abi, Sıraç falan gelecek, Can güzel bir akşam yemeği hazırlar bize şimdi izninizle uyuyacağım." dedikten sonra hiçbirine konuşma fırsatı vermeyerek odama çekildim uyumam çok zamanımı almamıştı.

 

☀️

 

Uyandığımda saat öğle vaktini çoktan geçmişti 3'e geliyordu, son zamanlarda neden sürekli uyuduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu ama günün büyük çoğunluğunu uyuyarak geçiriyordum. Sina salonda oturmuş kahvesini içiyor, Elmas ve Can ise akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. Salona girdiğimde Sina beni fark etti ve gözlerini kısarak bana baktı.

 

"Hiç uyanmasaydın Güneş, biz akşam yemeğine uyandırırdık seni." dedi imalı bir şekilde. "Dalga geçme son zamanlarda sürekli uyumak istiyorum, bazen günün yirmi saatini uyuyarak geçiriyorum." kahvesini indirip bana doğru döndü. Normalde de çok uyurdum ama 15 saati aşmazdı. "Bir sorun mu var? Bu kadar uyumak normal değil, gerçi son zamanlar da yaptığın hiçbir şey normal değil, bir problem olduğu belli." gözlerimi kaçırdım. Sina ile konuşmak bana genelde iyi gelirdi fakat şu an sorunun ne olduğunu bende bilmiyordum.

 

"Bilmiyorum annemi çok özledim, yokluğunu daha önce hiç bu kadar hissetmemiştim biliyor musun, annem beni rüyasında görmüş ve resmimi çizmiş bu sene ki hediyem, gördün değil mi? Ama ben onu hiç görmedim, neden girmiyor rüyalarıma? Onu rüyalarımda bile göremeyecek miyim? Bunu bile hak etmiyor muyum?" ikimizin de gözleri dolmuştu, Sina ellerimi tutup burukça gülümsedi ve başımı göğsüne yaslayıp saçıma öpücük kondurdu. "Seni nasıl teselli edebilirim bilmiyorum çünkü bu konuda elimden hiçbir şey gelmiyor."

 

"Varlığın yetiyor bana, iyi ki varsın abi." deyip iyice sokuldum. "Kalk bir şeyler ye ve hazırlan, akşam misafirimiz var sonuçta." sonra son bir kez daha öptü, ben ise zaten son derece açtım, hemen mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım, bu sırada Elmas ve Can yardım etmediğim için söylense dahi umursamadım ve hazırlanmaya başladım. Sanki ben davet etmemişim gibi davranmam sinirlerini bozuyordu.

 

☀️

 

Akşam için hazırlanmam biraz uzun sürmüştü çünkü evimde ilk defa misafir ağırlayacaktım, gerçi Sıraç ve Miraç bize birkaç defa gelmişti fakat onları misafirden saymıyordum. Üstelik Sina evdeydi, sanırım biraz uslu durmam gerekiyordu. Sonunda siyah, üzerinde kırmızı lale desenleri olan v yaka, dizlerimin birkaç santim üzerinde biten elbisemi giymeye karar verip hafif bir makyaj yaptım, saçlarımı ise at kuyruğu yaparak aşağı indim, ben aşağıya iner inmez kapı çaldı. "Ben bakarım," diye bağırdım 'ı' harfini uzatarak, hızlıca kapıya koştum ve kapıyı açar açmaz "Baştan söyleyeyim hesapta olmayan şeyler oldu ve abim de burada ama Sina senin teyzemin aşkı olduğunu bilmiyor Asaf abiciğim önden söyleyeyim istedim," diye fısıldadım.

 

Asaf abi ve diğerleri bir süre yüzüme gözlerini büyüterek baktı, Miraç ise kahkaha atmakla meşguldü. "Özledim seni gece güneşim, bugün çok eğleneceğiz gibi hissediyorum," Ben Miraç'ın söylediklerine gülerken Sina kapıya gelmişti. "Güneş misafirlerimizi neden içeriye almıyorsun? Siz onun kusuruna bakmayın lütfen, böyle şeylere pek alışık değildir, lütfen içeri geçin."

 

Asaf abi, Miraç ve Sıraç içeri geçerken Hakkı kapıda kalmıştı. "Hakkı sen neden gelmiyorsun?" diye sordum. "Güneş Hanım sonuçta Asaf Beyler davetli ben çalışanlarıyım, kapıda beklemem daha doğru olacak."

 

"Olmaz öyle şey, sen de gel lütfen." dediğimde Hakkı, Asaf abi ve Sina'ya baktı. "Lütfen sen de gel, seni de ağırlamaktan mutluluk duyarız, belli ki Güneş seninle bağ kurmuş hem gelmesen Güneş asla eve girmez, sen gelinceye kadar söylenir durur." Sina'nın söylediklerine başımı hızlıca salladım kesinlikle Hakkı gelmeden bu eve girmezdim. Hakkı da içeri geldi.

 

Yemek öncesinde henüz tanışmamış olan herkes tanıştı, yemek sırasında da oldukça hoş bir sohbet ediliyordu. özellikle Sina ve Asaf abi oldukça iyi anlaşmışlardı. Can harika bir sofra hazırlamıştı, sanırım sırf bu yemekleri için bile bizimle kalması gerekliydi. Yemekten sonra hep beraber salona geçtik. "Her şey harikaydı teşekkür ederiz, ben kızlarla daha önceden tanışmıştım doğum günümde, zaten biliyorsundur tekrar bir araya gelmek istedim, bu kadar hazırlığa hiç gerek yoktu." dedi Asaf abi "Olur mu öyle şey, ne zahmeti, isminizi çok duymuştum annem ve teyzem ile yakın arkadaşmışsınız, özellikle teyzem kendi abisinden çok sizinle vakit geçirirmiş, tanışmak bugüne kısmetmiş. Annem döndüğünde tekrar bir araya gelelim lütfen," Sina tabi ki o karşısındaki adama annesinin aşık olduğunu ve bu aşkın karşılıklı olduğunu bilmiyordu.

 

"Ne zaman isterseniz bir araya geliriz ancak bir şartla, lütfen bana siz diye hitap etme abi ya da dayı her ne istersen."

 

"Nasıl rahat edeceksen Asaf abi," Sina'nın çevremden sevdiği tek insan Asaf abi olabilirdi. "Sizleri henüz yeni tanıyor olsam da benim için ne kadar değerli olduğunuzu tahmin edemezsiniz, size baktıkça gençlik zamanlarım aklıma geliyor ve çok sevdiğim insanların emanetisiniz benim için, keşke çocukluğunuzu da görebilseydim." Asaf abinin yüzündeki buruk gülümsemeyle söylediklerine karşılık hemen araya girdim.

 

"Gençlik zamanlarım derken 5 yıl öncesi falan değil mi?" Asaf abi ve Miraç kahkaha atarken Sina başını iki yana sallayarak gülüyordu. Haklıydım oldukça karizmatik biriydi.

 

"İşte Güneş de bizim evin hiç büyümeyen çocuğu, onun çocukluğunu kaçırmadın Asaf abi," diye araya girdi Elmas. Ben ise Elmas'a öyle mi dercesine baktım. Bunun hesabını kendisine sonra soracaktım. Ben Elmas'ı mimiklerimle tehdit ederken Miraç yanıma oturdu ve kulağıma eğilip konuşmaya başladı. "Güneşciğim ben tahminen sana ne zaman yenge demeye başlarım?"

 

"Bu nereden çıktı şimdi?"

 

"Şimdi abim senin aşkından deliye dönmüş, sen de boş değilsin dün bize geldiğinde fark ettim bunu ve en önemlisi ben artık görümce olmak istiyorum,"

 

"Baldız değil miydi o ya?"

 

"Bilmem olabilir, bana fark etmez baldan tatlı olduğum doğrudur." dediğinde ikimiz de kıkırdadık. Konuşmamızı bölen ise Asaf abinin sorusu olmuştu. "Bana çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz merak ediyorum," ben boynumdaki kolyeye dokundum. Sina başını sallayıp konuşmaya başladı. En mantıklı olan onun konuşmasıydı. "Bizi annem yalnız büyüttü desek yeridir, maalesef Lale teyzem aramızdan erken ayrıldı ama sayesinde oldukça rahat büyüdük, bizi pek kısıtlamazlardı çok yaramaz çocuklardık üstelik, ben tabi evin en büyük çocuğu olduğumdan biraz ağır takılırdım ama Elmas ve Güneş oldukça yaramazdı hele Güneş var ya, özellikle Can ile arkadaş olduktan sonra yani iki yaşından sonrası, bütün mahalle az çekmedi. Çok zeki bir çocuktu öyle ki okula başlamadan okuma yazma biliyor 4 işlemi de zihinden çok rahatlıkla yapabiliyordu, bu yüzden seviyesini tespit etmek için yapılan sınav sonucu eğitimine direkt üçüncü sınıftan başladı. Fakat problem çözmede başarılı olduğu kadar problem çıkarmak konusunda da başarılıydı." Çocukluktan bahsedilirken bana bu kadar yer vermesi sinirimi bozmuştu.

 

Sina'nın söylediklerine Asaf abi burukça gülümsedi, Sina da geçmişi hatırladığından bir noktaya kitlenmiş bakıyordu. "Haksızlık ediyorsun abi ama ya, ne yaramazlığımı gördünüz ki, sadece biraz hiperaktif bir çocuktum o kadar." Söylediklerim karşısında Can, Elmas ve Sina gözlerini açarak hayretle bana baktı. Elmas daha fazla dayanamamıştı "Vücudundaki tüm kemiklerin hasarlı olduğunun farkındasın değil mi? Defalarca ağaçtan düştün, tırmanmadık ağaç ve duvar bırakmadın." diyerek Sina'ya döndü. "Abi hatırlıyor musun, bir defasında kavak ağacına tırmanmaya çalışmış düşüp dizini yaralamıştı, sonra da saatlerce ağlamıştı ama dizi yara olduğu için değil, ağaca tırmanamadığı için, üstelik en tepesine beni çıkarın diye saatlerce ağladı." ben kıkırdarken Sina gülerek başını aşağı yukarı salladı, herkes gülüyordu.

 

"Sonunda nasıl vazgeçmişti onu hatırlamadım ama," bu defa cevaplayan Can olmuştu. "İhsan amca gelmişti ya Suna teyzemle kavga ettiler, tabi Güneş için yeni bir olay çıkınca ağacı unuttu." Sina o günü hatırlayınca sabır dilenircesine derin bir nefes aldı ben ise kahkaha attım. "Ama kabul edin adama harika bir ceza vermiştim, yaptığının bedelini ağır ödedi." Sina sinirleri bozulmuşçasına güldü. Sıraç ise merakla "Ne yaptın ki?" diye sordu, Sina heyecanla anlatmaya başladı.

 

"İhsan amca karısından yeni boşanmış, yalnız yaşayan biriydi," bana imalı bir bakış attıktan sonra devam etti "Gerçi boşanmalarında da Güneş'in parmağı var da neyse, Güneş bahçe duvarına tırmanıp beklemiş, İhsan amca meyve suyunu falan hazırlamış güneşlenmek için, sonra içeri bir şey almaya gittiğinde duvardan atlayıp meyve suyunun içine annemin uyku ilaçlarından katmış ve bir köşede saklanıp içmesini beklemiş." konu herkesin dikkatini çekmişti. "Neyse daha sonra İhsan amca meyve suyunu içip uyuyunca, Güneş kendisine aldığımız böyle etiket gibi yapışkanlı harfler vardı, onları da yanına almış o harfleri tek tek alıp adamın alnına yapıştırmış ve 'keriz' yazmış," dediğinde herkes kahkaha atmaya başladı. Çocuk aklıyla alacağım en iyi intikamı almıştım oysaki.

 

"Bu kadar da değil, adamcağız uyuyunca güneş kremi falan da sürmemiş tabi, üstelik bizimki güneşi engellemesi için açtığı şemsiyesini de kapatınca saatlerce o güneşin altında kaldı adam. İlacın etkisiyle hem ciddi güneş yanığı olmuştu hem de alnında yazan yazı iz olarak kalmıştı uzun bir süre boyunca, şapkasız dolaşamaz oldu adam, Güneş bunu yaptığında sadece 6 yaşındaydı." Oysa ona fondöten kullanmasını önermiştim izi kapatabilmesi için "Ortalık çok fena karışmıştır bunun üstüne daha büyük bir kavga çıkmıştır kesin." Hakkı normalde pek konuşkan olduğu söylenemezdi ama konu ilgisini çekmiş olmalıydı.

 

"Kanıtlayamadılar benim yaptığımı çünkü o gün sitede güvenlik kameralarının genel bir bakım onarım çalışması vardı, yani herhangi bir kayıt yok ellerinde, yakalanma konusunda da Can sağ olsun bana gözcülük yaptı." Can'la yumruklarımızı tokuşturduk. Bu durum Sina'yı tekrar öfkelendirdi. "Bu yüzden istemiyorum işte arkadaşlığınızı ne zaman bir araya gelseniz sonunuz ya hastane ya karakol oluyor!" diye bizi azarlamaktan geri durmadı. "Karışma bize Sina sol kolumdan vazgeçerim de Can'dan vazgeçmem giremezsin bizim aramıza," diye çemkirdim. Miraç ise sol kol dememe takılmış olacak ki "Neden özellikle sol diye belirttin merak ettim." diye sordu. "Sağ elimi kullanıyorum çünkü o kadar da değil gidecekse sol gitsin, kusura bakma cancağızım fedakarlıkta bir yere kadar," Can sinirle güldü. Genel olarak sinirlenen biri değildi, sinirlense bile yakıp yıkmaz kendini sakinleştirirdi.

 

"Sina, ben ve Güneş'in arkadaşlığını onaylamamanı anlayamıyorum, sen de çok iyi biliyorsun ki onun kılına zarar gelmesine izin vermem, kendisine zarar veriyor o zaten, ben yanında olmasam da yapacak en azından yanında olmam daha iyi değil mi? Elmas ile de yakınız ama Güneş ve benim aramızdaki bağ çok başka, bir saniye bile tereddüt etmem canımı feda ederim onun için." sinirle yerimden doğruldum. Ben can değildim, yakar yıkardım "Sakın Can sakın! Bunu yapayım deme, yemin ederim seni asla affetmem! Sadece sen değil buradaki herkese söylüyorum asla benim için kendinizi feda etmeyeceksiniz, benim için bir kişi kendini feda etti zaten annem... ve ben bunun bedelini tahmin edemeyeceğiniz kadar ağır ödedim, ödemeye de devam ediyorum o yüzden sakın." titriyordum Can hemen yanıma gelerek bana sarıldı.

 

"Sakin ol altın çileğim sadece Sina'nın gazını almak için söyledim." başımı yavaşça aşağı yukarı salladım ve ardından Can'ın omuzuna sert bir yumruk attım "Bu da sana ders olsun,"

 

"Ya işte böyle Asaf abiciğim gördüğün gibi muhteşem bir yeğenin var," çenemi kaldırıp kendimi göstererek iyice havaya girdim. "Evet gerçekten çok şanslıyım sizin gibi harika altı tane yeğenim olduğu için,"

 

"Diğer beşinin muhteşem olup olmadığı tartışılır ama neyse," bir süre duraksadıktan sonra Miraç ile olan konuşmamızdan beri aklıma takılan soruyu dan diye sordum. "Ya bir şey merak ediyorum şimdi diyelim ki ben ve Sıraç evlendik, Miraç benim görümcem mi oluyor baldızım mı?" Miraç kahkaha atarken, Sina öfkeli bakışlarını bana çevirdi, Sıraç'ın içeceği boğazında kaldığı için öksürmeye başladı, Hakkı Sıraç'ın sırtına vuruyordu, Can ve Elmas ise birbirinin omuzuna başını koymuş gülmemeye çalışıyordu. Asaf abi gülerek sorumu yanıtladı "Kayınbiraderin oluyor kızım,"

 

"Bu nereden çıktı şimdi Güneş? Siz evleniyor musunuz? Bir ilişkin olduğunu bile söylememişken," Sina'nın söyledikleri karşısında neye uğradığımı şaşırmıştım, gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. "Aramızda ilişki bile yok ki aklıma geldi, başka örnek veremediğim için bizi örnek gösterdim sadece ne var bunda kızacak?"

 

"Bir ilişkin olduğunu bana söylersin değil mi Güneş?" Sesinde ikaz eden bir tını olsa da daha çok şüphe barındırıyordu. "Tabii hatta sana bir gün ilişkim olursa çok güzel bir şekilde açıklayacağım, sırf bunun için bile bir ilişkiye başlayabilirim." Sina sert bir nefes verdi.  Asaf abi gülerek "Deden muhtemelen bu hallerini gördükçe kalp krizi geçirecek gibi oluyordur Güneş," dediğinde neye uğradığımı şaşırmıştım.

 

"İki dedem de öldü diye biliyorum,"

 

"Hayır, evet Kerem'in babası henüz baban 7 yaşındayken öldü fakat Lale'nin babası hayatta, hiç bir araya gelmediniz mi?" dedi yavaşça başımı sağa sola salladım. "Sen biliyor muydun Sina?"

 

"Hayır Güneş bilsem söylerdim, ben de sen babanla gitmeden hemen önce öldü diye biliyorum," Sina'yı iyi tanıyordum, doğru söylediğine emindim "Teyzemin bilmediğini umut ediyorum," Asaf abi yüzüme hafif çattığı kaşlarıyla bakıyordu.

 

"İyi de Kenan'ın babası yaşamıyor diye biliyorum, emin misiniz yaşadığına?" diye sordu Elmas. Asaf abi ise başını hafifçe sallayıp bana döndü ve konuşmaya başladı.

 

"Eminim, hatta yurt dışında yaşadığım süre boyunca sık sık görüştük, tabi Lale ya da Kenan hakkında pek konuşmazdık, en son işte bir torunum olacakmış Lale'm hamileymiş demişti ve çok heyecanlıydı, o yüzden bilmiyordum Kerem ve Lale'nin öldüğünü. Kenan'ın soyunda bulamazsın çünkü soyadını değiştirdi, Lale ve Kerem'in nişan törenin sırasında babasıyla ciddi bir tartışma yaşadılar nedenini bilmiyorum ama o gün Remzi babam, yani deden Kenan'ı mirasından ve evlatlıktan reddetti. Bunun üzerine Kenan hemen dava açtı ve Keskin olan soyadını Keskinkılıç olarak değiştirdi. Babanın sayesinde de soyağacını bir şekilde sildirdi, Lale Kenan ile bağlantısını hiç kesmedi, o günden sonra bir daha ne deden ne Kenan hiç bir araya gelmedi, anne ve babanın düğününün hemen ardından da deden her şeyi annene devretti ve yurtdışına yerleşti."

 

Asaf abinin söylediklerinden sonra Hakkı ve Miraç şok içinde bana bakıyorlardı, onlar Kenan'ın dayım olduğunu yeni öğrenmişlerdi sonuçta. Sıraç ise dikkatle dinliyordu. "Peki Kenan ve senin aran nasıldı Asaf abi? Dedemle aran iyi olduğuna göre onunla iyi değildir," Kenan'ın derdi neymiş öğrenirim belki diye umut etmiştim, bir dedem olmasından daha önemli bir konuydu benim için.

 

"Deden ve babam çok yakın arkadaşlardı kan kardeşiydi babamın, deden çok başka bir adamdır Güneş, son derece zeki, cesur kimsenin karşısına almak istemeyeceği biridir ama bir o kadar da yufka yüreklidir sevdiklerine karşı, bana ne kadar emeği geçti tahmin edemezsin, ben her koşulda dedenin yanında olurdum o da beni hep oğlu bildi. Kenan ile aramız çok iyiydi birlikte büyüdük biz, ilk okul arkadaşıyız kendisiyle, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi ama lisenin son senesinden sonra ne olduğunu anlamadığım bir şekilde uzaklaştı benden. Basit meselelerden kavga çıkarır dururdu, en son o nişan günü dedene silah çektiğinde karşısında durdum, o an bizim için her şey bitmişti yalnızca deden değil ben ve Kenan arasındaki tüm bağlarda o gün koptu... Koparan ben değildim. Remzi amcaya çok sordum ne oldu o gün diye nedenini hiç söylemedi ama o nişandan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı."

 

"Al işte başımıza bir de dede çıktı şimdi işin yoksa git çık karşısına. Asaf abi artık bir dede torun buluşması ayarlarsın değil mi?" Diye homurdandım, Sina ise hiç beklemediğim bir tepki verdi. "Asla öyle bir şey olmayacak Güneş! Bilmediğin şeyler var, deden seni öldü biliyor eğer yaşadığını öğrenirse seni öldürecek çünkü," bu çıkışı kesinlikle beklemiyordum. "Ne alaka ya, ne yaptım adama da beni öldürsün? Bir de ben bir şey gizliyor oluyorum abime bak benden düşmanımı gizlemiş," bu çıkışımda haklıydım "Sina bu mümkün değil, Remzi babam Güneş'e asla zarar vermez eminim." Asaf abinin söylediklerine Sina itiraz etmekte gecikmemişti.

 

"Asaf abi bilmiyorsun durumu, bak Güneş yedi yaşına gelinceye dek bizimle büyüdü ve bunun nedeni babasının annesinin ölümünü kaldıramaması sanıyordu, ama gerçekler farklı... Lale teyzenin cenaze töreninin olduğu akşam, Kerem amca son derece telaşlı bir şekilde bize geldi hâlâ aklımda o gün. Remzi Bey Türkiye'ye dönmüştü cenaze için ve kızımın ölümüne neden olan o bebekte ölecek demişti. Her yerde Güneş'i arıyordu, Kerem amca ise doğumda ölen yalnızca Lale değil kızımda öldü demiş, sahte belgeler hazırlamıştı ama Remzi Bey inanmamıştı, bu yüzden Kerem amca Güneşi anneme emanet etti ve uzakta kızını ve karısını kaybetmiş biri olarak yaşadı yıllarca, takip edildiğini biliyordu, artık bir tehlike olmadığına inanınca, yani biz Remzi Bey öldü sanırken de geldi ve Güneş'i aldı yanına ama maalesef bir arada çok zaman geçiremediler." dedi ve başını önüne eğdi, Sina gerçekleri bilmiyordu babam beni bu kadar düşünecek biri değildi, işin içinde mutlaka başka bir şey vardı. Ben bu düşünceler ile boğuşurken Sina konuşmaya devam etti.

 

"Eğer ölmediyse o zaman size saldıran yani baban ve seni o hale getiren deden olmalı, Kenan asla yapmaz çünkü baban ile kardeş gibilerdi başka bir düşmanınız da yok, yıllardır adamı öldü sandığımız için aklımıza hiç o gelmedi." ayağa kalkıp yumruk yaptığı elini diğer eline vurdu. Ben ise önce kolyeme dokundum, o geceyi unutmaya çalıştıkça bir şekilde bana kendini hep hatırlatıyordu. "Dedem değildi Sina yemin ederim dedem değildi, onunla ilgisi yok işin içinde başka bir şey var, babam beni dedemden korumak için uzak durmadı eminim başka bir şey var," dediğimde sesim ve bedenim titremeye başlamıştı.

 

Sina ise bağırmaya başladı "Nasıl emin olabilirsin Güneş? Yıllardır bu konuyu araştırıyoruz ama hiçbir bok bulamadık, bu kadar eminsen kim yaptı biliyor olmalısın, neden susuyorsun o zaman? Sana bu acıyı yaşatan kişiyi neden koruyorsun? Ne yapmaya çalışıyorsun? Korkuyor musun anlayamıyorum seni artık."

 

"Bağırma bana! Kim yaptıysa yaptı, neden sürekli deşip duruyorsunuz bu konuyu anlamıyorum, alınacak bir intikam varsa ben alırım anladın mı? Dedem değil diyorum, beni öldürmek mi istiyor buyursun gelsin, hatta ben ona gideceğim ama o geceyle dedemin bir ilgisi yok, buna eminim anladın mı? O geceyi yaşayan bendim sen değilsin, sorgulayıp durma artık yeter!" artık ben de bağırıyordum, daha fazla dayanamayıp diz çöktüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Omzumda hissettiğim el ile birlikte başımı kaldırdım ve bana sarılan kişiye baktım, Sıraç dolu gözlerle bana bakıyordu. O anlardı beni "Biraz dışarı çıkıp hava alalım ister misin?" dediğinde burnumu çekip başımı sallamakla yetindim. Sıraç'ın kalkmam için uzattığı elini tuttum ve hiç kimseye bakmadan dışarı çıktık. Bahçedeki kameriyeye oturduğumuz da bir süre Sıraç'ın omzuna başımı yaslayıp ağlamaya devam ettim, Sıraç ise omuzumu sıvazlayıp bana destek oluyordu. Bir süre sonra ağlamam kesildiğinde Sıraç konuşmaya başladı.

 

"Konuşmak ister misin? Her zaman dinleyeceğimi ve ne anlatırsan aramızda kalacağını biliyorsun değil mi? Ama lütfen daha fazla ağlama, çok dolusun ağlamak rahatlatır diye bir süre bekledim ama senin rahatlamanı beklerken ben nasıl mahvoldum tahmin bile edemezsin."

 

"Ağlamam seni neden mahvetsin ki?" dediğimde dudağının bir köşesi kıvrıldı, keyifle değil hüzünle. "Bilmem nasıl ki gülüşün bana en büyük hediye ise gözyaşların da en büyük cezaymış şimdi fark ettim."

 

"Bu bir aşk itirafı mıydı?" dediğim de güldü, ben de gülümsedim sanki az önce salya sümük ağlayan ben değilmişim gibi.

 

"Ben ilk itirafı yapan sen olursun diye düşünmüştüm ama tüh gördün mü bak dayanamadım ağzımdan kaçırdım." Konuyu dağıtmayı başarmıştı, "İlk itirafı yapan ben olmam sonuçta kız evi naz evi Sıraç Bey, beni ikna etmek için baya bir peşimden koşman gerekiyor, benim de sana naz yapmam gerekiyor."

 

"İyi öyleyse ben yarın başlayayım koşmaya ikna edilmesi zor birisin sonuçta, baya bir uğraşacağız belli ki." Konuştukça kalbimin hafiflediğini hissediyordum. "Neden yarın şimdi değil?" Diye sordum "Şimdi ağlanacak omuz görevi görüyorum onu halletmem lazım öncellikle, evet anlatmak ister misin?"

 

"O gece ne olduğunu anlatmak istemiyorum, buna hazır değilim ama o gece olanlar da başkasının bir suçu yok, her ne yaşandıysa babam yaptı. Bizi o hale babam getirdi ancak ben bunu kimseye anlatamıyorum. Eminim dedem konusunda da yalan söyledi çünkü o beni düşünen biri değildi, hiçbir zaman sevmedi hani demiş ya sözde dedem kızının katili olduğum için yaşatmayacakmış beni, aslında böyle düşünen babamdı, beni sevdiği kadının katili olarak gördü ve yaşadığımız üç sene boyunca her gününü intikamını alarak geçirdi. En son darbesi de o kadar ağır oldu ki, bir ömür asla unutamam, unuttum sanıyorum ama bir şekilde bana o günü hatırlatan bir şey oluyor. Bak bu kolye var ya işte o günden bir hatıra, bana kim olduğumu hatırlatıyor." dediğimde boynumdaki kolyeyle oynuyordum alayla gülümsedim.

 

"Sina, Elmas, Can ya da teyzeme sorsan bu kolye bana babamdan kalan hatıra diye çok değerli olduğu için boynumdan çıkarmıyorum sanıyorlar ama öyle değil, yıllardır yan yanayız hiçbiri fark etmedi. Sen ise bir kaç aydır tanışmamıza rağmen anladın, bu kolye bana geçmişimi, acılarımı ve kim olduğumu hatırlatıyor, bu hediye beni mutlu etmek için verilmedi ki, canımı yakmak için verildi, babamın ilk ve son hediyesi." Sıraç ellerimden tuttu ve beni kendisine çevirdi, baş parmağı elimi okşarken başını eğdi ve konuşmaya başladı. "Madem canını bu kadar yakıyor neden o kolyeyi takmaya devam ediyorsun?"

 

"Bana kim olduğumu hatırlatıyor dedim ya, hem babam sevmezdi beni belki ama sırf annem onu çok seviyor diye bile olsa ben onu sevdim. O beni döverdi ben ona resim çizerdim, öperek uyandırır çizdiğim resmi hediye ederdim o ise uyandırdığım için bir daha döver, çizdiğim resmi yakardı, okulda hep çok başarılı oldum normalde yaramazdım ama onun yanında çok usluydum, birlikte yaşadığımız seneler boyunca o da beni sevsin diye uğraştım durdum ama olmadı, ne yaparsam yapayım sevmedi beni, bir kere bile okşamadı saçımı." alayla güldükten sonra devam ettim "Hatta babamın yanından döndükten sonra kimseye okşatmadım saçımı çünkü babam sadece saçlarımı çekmek için dokunurdu. Ben o günden sonra kim dokunursa acır sandım, dokundurtmadım kimseye, kuaföre bile gitmedim, teyzem saçımı taramak isterdi ağlardım izin vermezdim, ne bileyim çocuk aklı sonra gerçeği fark ettim ama geçti artık, dokunmaya korkuyorlardı onlar da, tepkim çok büyük oluyordu çünkü. Kolye ise belki takarsam yine de bir gün sever beni diye ya da annem ve beni temsil ettiği için olabilir, ne kadar kabul etmek istemesem de bu kolyeyi bana verirken söylediklerinde haklıydı." gözlerim dolmuştu fakat artık ağlamıyordum başımı kaldırıp eve baktığım da Sina camdan bizi izliyordu fakat kimse dışarı çıkmamıştı.

 

"Ne söyledi?" diye sordu dizlerimin üzerindeki ellerimi tutarak. "Sesi hala kulaklarımda her şeyi unutsam da onu unutamam daha önce söyledim bu kolye özel tasarım." derin bir nefes aldım.

 

"Ah! O günü hatırlamak zor geliyor ama anlatmak istiyorum ilk defa çünkü yoruldum... 'Sana neden bu kolyeyi aldım şimdi merak ediyorsundur, bu kolye seni ve anneni temsil ediyor, o yüzden lale şeklinde özel olarak tasarlattım. Ama bu sadece bir kolye değil içindeki de seni temsil ediyor, kolyenin içinde oldukça güçlü bir zehir var senin gibi, annen o kolyeyse sen içindeki zehirsin sen de benim Lale'min içindeki zehirdin, benim karımı öldürdün. Bir gün ölmeye cesaret edersen eğer bu kolyenin içindeki zehirle öl, ha yok eğer intihar edecek cesareti bulamazsan bile bu kolyeyi bir ömür boynunda taşı kim olduğunu, annenin, benim masum sevgilimin katili olduğunu sakın unutma. Gerçi istesen de unutamayacaksın çünkü bu gece sana başka bir hediyem daha olacak ve bir ömür boyu istesen de unutamayacaksın' dedi bana. Bu arada kolyeyi bir defa açtım içinde gerçekten zehir varmış, bunu da kimse bilmez mesela, ilk ve son kez birine anlattım." 

 

Anlattıklarımı sabırla dinleyen Sıraç konuşmam bittiğinde gözlerini sıkıca kapattı ve sertçe yutkundu, birkaç kez konuşmak için dudaklarını araladı ancak söyleyecek bir şey bulamamış olacak ki bir şey demeden kapattı, dirseklerini dizlerinin üzerine yerleştirip yüzünü avuçlarının içine alarak bir süre bekledi. Sonunda derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

 

"İnanamıyorum gerçekten bu kadarını tahmin edemezdim, nasıl edeyim ki? Hiçbir baba bu kadar acımasız olamaz. Lan siktir et babasını, bir insanın bu kadar acımasız olabileceğini sanmıyorum. Sen nasıl dayandın Güneş? Belli ki sonrasında yaşananlar bu kolyeden daha ağır, gerçi bundan ağır ne yapabilir ki... Kafayı yiyeceğim, ben duymayı bile kaldıramazken sen nasıl kaldırdın bu yaşananları kaç yaşındaydın?"

 

"On," dediğimde sinirle kalktı yerinden.

 

"Çıldıracağım, gerçekten nasıl görmezler senin bu halini? Hiç kimse anlamadı mı? Baban nasıl vahşi biri göremediler mi? Nasıl bu kadar kör olabilirler? Nasıl bunları yalnız başına sırtlamış olabilirsin? Kafasını sikeyim, bir bebeği nasıl suçlayabilir aklım almıyor." dedi öfkeyle.

 

"Kenan biliyordu, bir de Adem amca bir kere görmüştü ama teyzemler bilmiyordu, sürekli telefonla konuşurduk ama anlatmadım. Her zaman yalanlar söylerdim, bugün babamla parka gittik, babam bana hediye aldı çok güzel oyuncaklar, bugün birlikte piknik yaptık ve daha birçok hayalimi yaşanmış gibi anlatırdım, onların o yüzden bir suçu yok. Onlar beni bulduklarında karşılaştıkları manzaradan dolayı 3 yıl konuşamadım sanıyorlar, evet konuşamama nedenin o gün yaşananlardı ama nedeninin babam olduğunu bilmiyorlar. Kenan'a öfkem bu yüzden, dayımdı o sonuçta, her şeyi gördü biliyordu yediğim dayakları gördü, aldığım cezaları gördü, vücudumdaki izlerin babamın eseri olduğunu biliyordu ama sadece izlemekle yetindi. Adem amca bir kere gördü hemen müdahale etti ama o hep izledi. O geceden sonra ise teyzemler 2 gün arayıp ulaşamayınca bize gelmişler ve onlar gördü beni 2 gün boyunca babamın cesediyle baş başa kaldım ben. Kenan biliyor muydu bilemem ama teyzem bilseydi beni kurtarırdı eminim. O gece hiç yaşanmazdı, söyleyemedim korktum mu yoksa bir gün babam beni sever mi sandım bilmiyorum ama söyleyemedim işte." Sıraç bana sarıldı ve başımı göğsüne yasladıktan sonra önce saçlarımı öptü sonra da saçlarımı okşamaya başladı. İlk defa birinin saçlarıma dokunmasına izin vermiştim.

 

"Sana söz veriyorum, yaşadığın tüm acılarının geçmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım, saracağım tüm yaralarını bundan sonra, kimsenin canını yakmasına izin vermeyeceğim ve bütün bunlara şahit olup sustuğu için o Kenan çok daha acımasız bir Sıraç Adem Ademoğlu ile karşılaşacak." dediğinde kıkırdadım. "Tüm ciddiyet kaçtı, neden senin iki ismin var? Miraç tek isimli, sana neden Adem demişler?"

 

"Bizim aile geleneği, babadan oğula geçen bir isim bu ilk erkek çocuğuna ikinci isim olarak Adem ismi verilir, babamın da adı Agah Adem mesela ama komik olan ne anlamıyorum, bu iki oldu dalga geçiyorsun." dedi bir eli yüzümü okşarken.

 

"Komik değil de garip soyadın Ademoğlu ya neden Adem ismi de olsun ki? Bu arada Adem ismini de severim yanlış anlama lütfen," anlayışla başını salladı "İçeri geçelim mi meraklandılar Sina beni vurmadan geçsek iyi olur gibi sanki,"

 

"Ay evet bir de az önce sorduğum sorudan sonra kesin bizi sevgili sanacak, başımın etini yer şimdi."Sıraç ile daha fazla dikkat çekmemek için içeri girdiğimizde herkesin moralinin bozuk olduğunu görebiliyordum, Sina hemen yanıma gelip bana sarılmıştı. "Özür dilerim güzelim bağırmak istemedim sana, sadece zarar görmeni istemiyorum biliyorsun değil mi?"

 

"Biliyorum abi kırılmadım zaten, geldiler yine bana ama geçti iyiyim şimdi," burukça gülümsedi ve başını aşağı yukarı salladı.

 

"Evet mademki bir dedem varmış tanışmak istiyorum kendisiyle, bakalım benimle derdi neymiş ya da gerçekten bir derdi var mı öğrenelim, Asaf abi ayarlar mısın?" Asaf abi sorgularcasına Sina'ya baktı. "Eğer siz ayarlamazsanız bu görüşmeyi ben kendi başıma bulacağım dedemi, siz bilirsiniz."

 

"Tamam kızım yarın deden ile iletişime geçeceğim ve en kısa zamanda bir araya gelmenizi sağlayacağım, sonuçta o da öldü sanıyor seni, onun için de zor olacak." Dedem beni sever mi yoksa sevmez mi, bilmiyorum ama umursamıyorum da dedemle görüşmek istememin en büyük nedeni Kenan'dan alacağım intikamdı.

 

Loading...
0%