Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13-KAVUŞMA

@b_anemoia

Keyifli okumalar dilerim. Lütfen oy vermeyi ve satır aralarında düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın

☀️☀️☀️

 

Babamın hayatımı yedi yaşından sonra mahvettiğini düşünürdüm fakat dedemin yaşadığını öğrendiğimden beri, aslında doğduğum gün planlarını devreye soktuğunu anlamıştım. Eğer dedem hayatta olduğumu biliyor olsaydı yaşadığım şeyleri yaşamazdım. Asaf abiden dedemin yaşadığını öğrenmemin üstünden on gün geçmişti, bu haberi telefondan veremeyeceğinden kendisini önemli bir konu için evine davet etmişti, dedem ise halletmesi gereken işleri olduğu için bugün gelebilmişti. Geçen on gün boyunca sürekli Asaf abi sorularıma bıkmadan cevap vermişti, dedemi anlattırıp durmuştum. Sıraç ile sık sık buluşmuş daha da yakın hissetmeye başlamıştım.

İlk defa geçmişimi birine anlatabildiğim için şaşırmıştım ama o güveni Sıraç'ta bulmama daha çok şaşırmıştım, gerçi ilk gördüğüm andan beri saçma bir şekilde ona güvendiğimin de farkındaydım. Fakat Can'ın kafesinde buluştuğumuz günden beri hissettiğim duygu sadece güven değildi. O günden bu yana benim için özel biriydi hatta fazla özel, öyle ki on gündür ona anlattıklarımdan sonra sürekli beni mutlu etmeye çalışıyordu, bir gün oyuncak dükkanına götürmüştü beni ve bana oyuncaklar almıştı, başta dalga geçiyor sandım ama oldukça ciddiydi, bir diğer gün ise birlikte yürürken çocuk parkına gelmiştik oldukça geç bir saat olduğu için ben, Sıraç ve sürekli yanımızda olan Hakkı dışında kimse yoktu. Saatlerce parkta çocuk gibi eğlenmiştik, salıncakta sallanmış, kaydıraktan kaymış hatta tahterevalliye bile binmiştik. Hakkı bu halimize başta hayretler içinde bakarken bir süre sonra bizi tebessümle izlemişti.

Sıraç resmen bana babamla yaşamak isteyip yaşayamadığım her şeyi yaşatmaya çabalıyordu, bu da zaten ona karşı hissettiğim ve yabancısı olduğum hislerimin daha da artmasına neden oluyordu. Ve birbirimize fazlasıyla yakınlaşmıştık, fazlasıyla... Bugün ise akşam dedemle kavuşacaktık, öncesinde Asaf abi ve Sina dedem ile konuşup durumu anlatacaktı sonra bizim eve geleceklerdi, Sıraç ise buluşmadan önce birlikte piknik yapıp biraz olsun stresimi atmamı teklif etmişti, ben de anında kabul etmiştim ancak planladığımız gibi olmadı çünkü şu an hastaneden eve dönüyorduk.

Uzun zaman sonra sabah erkenden uyanmıştım, pencereden dışarıyı izlerken bahçedeki kiraz ağacı dikkatimi çekmişti ve üzerimdeki gecelik ile koşarak bahçeye inmiş kiraz toplamak için ağaca çıkmıştım. Biraz kiraz toplayıp yedikten sonra biraz daha toplamak için yanımdaki dala uzanırken, ayağım kaymış ve büyük bir çığlık eşliğinde yeri boylamıştım. Elmas ve Can sürekli bağırdığım için umursamamıştı o yüzden fark etmemişlerdi bile fakat tam düştüğüm esnada bize gelen Hakkı beni görmüş ve hastaneye getirmişti. Hastaneye getirirken yolda Sıraç'a haber vermişti, öyle ki Sıraç bizden önce hastaneye gelmişti. Ciddi bir şey yoktu sadece sağ ayak bileğimde çatlak vardı.

Eve gelirken Sıraç yol boyu iyi olup olmadığımı sorup duruyordu, fazla telaşlanmıştı sonunda eve geldiğimizde ben inmek için kapıyı açtım fakat Sıraç kolumu tutup beni durdurdu, hızla arabadan indi ve beni kucağına aldı, şaşkınca yüzüne baktım. "Eve girene kadar yürüyebilirdim gerek yoktu." Adımları durdu. "Hakkı sen önden git kapıyı çal, biz geliyoruz," Hakkı başıyla onaylayarak gitti "Mümkün oldukça ayağının üzerine basmaman gerekiyor ve ben sana bu konuda yardımcı olacağım Güneş, itiraz istemiyorum lütfen." Kapıyı açan Elmas beni Sıraç'ın kucağında, bacağımdaki alçıyla görünce bir süre baka kaldı.

"Ne oldu? Sen evde değil miydin?" diye sorduğunda ona trip atmaktan çekinmemiştim. "Yanınızda ağaçtan düşüp bacağımı kırıyorum, çığlık atıyorum biriniz dönüp bakmıyorsunuz rezilsiniz. Hakkıcığım olmasa ölmüştüm, bir de evde sanıyor ya özrü kabahatinden büyük!" söylediklerime Elmas göz devirerek karşılık verdi Can ise "Sen sürekli boş yere çığlık attığın için ciddiye almadık, akşam için hazırlık yapıyorduk ve zaten düşmene de alışık olduğumuz için ciddi bir şey ise bize haber verirsin diye düşündük." dedi.

"Adi herif adam beni alıp götürdü ruhunuz duymadı, ya Hakkı değil başkası olsaydı, ben şu an kötü insanların elinde olsaydım ne olacaktı?" Can bilmiş bir ifadeyle "O kötü insanlara sabır dileyecektim Güneş, muhtemelen yaptıkları tüm kötülüklerin bedelini seninle ödeyeceklerdi." dediğinde sinirle kendimi Can'a doğru bir hamle yapmaya çalışırken buldum fakat Sıraç beni sıkıca tuttuğu için düşmedim. Halimizi gören Elmas "İçeri geçin adamın başına yine iş açtın, senin yerin rahat olabilir ama Sıraç yorulmuştur." dedi.

İçeri geçtiğimizde merdivenlerin önündeyken Sıraç'a döndüm. "Beni burada indirir misin? Üstüm başım toprak içinde hâlâ, üzerimi değiştireyim,"

"Odana çıkarayım seni tarif edersin,"

"Yukarıda koridorun sonundaki oda,"

"Sana da baya yük oluyorum, hem de gerçekten yük oldum bu kez, kucağında taşıyıp duruyorsun." güldü. "Hayır yük olmuyorsun, ben halimden memnunum tüm gün kucağımda taşısam bile yorulmam, tabi kucağımdayken birilerine saldırmadığın sürece herhangi bir problem yok." Kaşlarını kaldırarak gülümsedi "Ama sinirimi bozdu n'apayım zaten piknik iptal oldu benim yüzümden."

"Sen iyileş çıkarız biz pikniğe, sıkma o güzel canını, bükme dudaklarını." kollarımı boynuna doladım ve dudağının kenarına küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. "İyi ki sen varsın Sıraç, bana ne kadar iyi geldiğini tahmin bile edemezsin, yanındayken çok huzurlu hissediyorum." yerinde donup kaldı ve yutkundu, ben başımı göğsüne yasladığımda duyduğum kalp atışları beni güldürmüştü. "Neye gülüyorsun öyle?"

"Kalp atışın nasıl da hızlandı öyle, kalbin yerinden çıkacak neredeyse" diyerek kıkırdadım, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu "Öyle habersiz öpersen olacak olan bu, bak iki oldu habersiz öpüyorsun beni, sonunda kalp krizi geçireyim de gör," omzuna sert bir yumruk vurdum. "Allah korusun mal herif deme öyle, öpmem seni rahatsız ediyorsa, öpmem bir daha." alınmıştım çünkü onu öpmek hoşuma gidiyordu. Ben öptükten sonraki şaşkın ifadesi beni keyiflendiriyordu. "Asla rahatsız olmuyorum hatta daha sık yapmalısın, hatta bence ben de yapabilirim." yanağımı uzattım.

"Al hadi sen de öp ödeşelim." Kaşlarını kaldırarak başını iki yana salladı "Yok öyle küçük hanım, ben de hiç beklemediğin bir anda öpeceğim, gör bak nasıl oluyormuş." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım "İyi sen bilirsin,"

"Ama şimdi de öpeceğim," ben daha duyduklarımı anlayamadan burnumun ucundan öptüğünde gözlerimi açarak ona baktım. "E ben haber verdim sen yine de heyecanlandın, kalp atışını kulağımı göğsüne yaslamadan da duyabiliyorum." Bu mümkündü çünkü öpeceğim dedikten hemen sonra öpmüştü, burnumu öpmesini beklemiyordum.

"Hadi odama götür beni," odaya girerken ben kapıyı açtım. Sıraç beni yavaşça yatağa indirdikten sonra odayı incelemeye başladı. "Işıkları çok seviyor olmalısın, diğer odan da böyle ışıklarla süslemişti."

"Evet ama çok güzel değiller mi?" gözlerimin içine baktı. "Çok güzel," dedi ve derin bir nefes aldı. "Ben sana kıyafet çıkarayım şimdi bacağın bu haldeyken rahat giyinemezsin giyinmene de yardımcı olurum," dedi yüzünde çapkın bir gülümseme eşliğinde. Aynı gülümseme ile karşılık verdim. "Olur iki parça giymekle uğraşamam, herhangi bir elbisemi versen yeterli." başını salladı ve dolaba yöneldi. Beyaz ince askılı kalp yaka elbisemi eline alıp inceledikten sonra bana döndü "Bu olur mu?"

"Olur,"

Sıraç gözlerimin içine derince baktıktan sonra önce ince askılı saten geceliğimin üstünü çıkardı, altında iç çamaşırı giymediğim için göğüslerim tam karşısındaydı bu beni biraz utandırmış olsa da rahatsız hissetmiyordum. Bir süre göğüslerimi izledikten sonra bir eli yanağımı okşarken yavaşça yaklaştı ve dudaklarıma hafif bir öpücük bıraktıktan sonra gözlerime baktı devam etmek için izin istercesine, kendisine gülümseyerek karşılık verdiğimde ise daha fazla dayanamayıp bu kez yumuşak bir öpücük bırakıp geri çekilmek yerine öpmeye devam etti. Bir elimi ensesine atıp onu iyice kendime çektiğimde öpüşü sertleşmişti, sanki bunu bekliyor gibi dudaklarımı kanatmak istercesine öpüyordu, ben onun üst dudağını emerken Sıraç'ın elleri vücudumu keşfe çıkmıştı, alt dudağımı dişlerinin arasına alıp hafifçe çekiştirdikten sonra yeni hedefi boynumdu. Boynuma ıslak fakat iz bırakmayacak öpücüklerini sıraladıktan sonra burnunu boynuma sürterek derin bir nefes aldı ve tekrar öptüğünde dudaklarının kıvrıldığını hissettim, köprücük kemiklerime indi bir süre orada oyalandı ve iki köprücük kemiğinin arasını öptü. Aniden duraksayıp geri çekildi.

"Özür dilerim bir an kendimi kaybettim," bakışları hâlâ tutku doluydu.

"Sorun değil sonuçta karşılık verdim, ben de pişman değilim ama doğru zaman değil, daha fazla oyalanmadan aşağı inelim. Can her an odaya dalabilir bizi bu şekilde görsün istemeyiz değil mi?" Söylediklerime gülümseyerek cevap verdi ve önce altımdaki saten şortu çıkardı, dikkatle elbiseyi giydirdikten sonra beni kucağına aldı. Odadan çıkarken gözlerimin içine baktı. "Yakışmış,"

"Bana her şey yakışır Sıraçcığım,"

"Bana ilk defa böyle seslendin,"

"Rahatsız mı oldun?"

"Hayır hoşuma gitti, hem seslenmen hem az önce yaşananlar," diyerek dudaklarını yaladı. Benimde hoşuma gitmişti ancak sesli dile getirmedim. "Hadi çok konuşma yoruldum aşağı indir beni," çok komik bir şey söylemişim gibi ufak bir kahkaha attı.

"Şu olduğumuz pozisyonda yorulanın sen olması baya ironik."

Sıraç beni yavaşça koltuğa uzattı, alçılı bacağımın altına koltuğun üzerinden aldığı kırlenti dikkatlice yerleştirirken kapı çaldı, dedemler gelmişti. Sina, Asaf abi ve dedem önden girerken Elmas ve Miraç hemen arkalarında merakla bir bana bir dedeme bakıyorlardı. Bembeyaz saçları ve dik duruşu ile içeri giren adam beni görünce yerinde sendeledi ve olduğu yerde öylece kaldı. Sonuçta dedem olduğuna göre yaşı epey fazla olmalıydı fakat çok yaşlı göründüğünü söyleyemezdim, kendine iyi bakmış olmalıydı ya da umarım bu durum genetiktir ve bende onun yaşında bu kadar genç görünebilirim. Bir süre beni incelediğinde gözü alçıdaki ayağıma takılınca kaşları çatıldı, Sina da fark etmişti hızla yanıma geldi.

"Ne oldu sana akşam hiçbir şey yoktu, hangi ara uyandın da sakatladın kendini? Sen bu saatte uyursun normalde," Asaf abi ve dedem de tam karşımdaki tekli koltuklara oturdular.

"Bu sabah erken kalktım dedem için kiraz toplamak istedim ama ağaçtan düştüm," dediğimde Can ve Elmas kıkırdadı, Sina ise kaşlarını çattı. "Hiç dedeni bahane etme, değil deden için, baban mezarından kalkıp gelse ona bile topladığın kirazları vermezsin sen, kızılcık ve kiraza olan aşkın Mecnun'un Leyla'ya olan aşkından daha büyük." Kollarımı göğsümde bağlayarak somurttum. "Öf tamam ya canım çekti işte neden rezil ediyorsun beni? Burada dedem kendini özel hissetsin istemiş olabilirim." yanımda oturan Sıraç'ın kulağına eğildim "Aslında piknik yaparken yeriz diye toplayacaktım," Sıraç gözlerini büyüterek yüzüme bakarken Sina "Toplum içinde kulaktan kulağa konuşulmayacağını biliyor olmalıydın." diye beni azarlamaktan geri durmamıştı. "Toplumun düşüncelerini umursamadığımı biliyor olmalıydın," diyerek karşılık verdim, Sina ise gözlerini devirip Sıraç ve Miraç'ın arasına oturdu.

Dedem nihayet sessizliğini bozdu. Bu şekilde bir tanışma beklemiyorduk. “Çok ağrın var mı?" İlk cümlesinin bu olması hiç hoşuma gitmemişti. "Yok sadece çatlak, seni bu şekilde karşılamak istemezdim, kusura bakmazsın artık," Can araya girdi benden daha hevesliydi dedemle tanışmaya "O sürekli düşüp bir yerlerini kırdığı için alışığız biz efendim, siz de zamanla alışırsınız. Vücudunda bulunan tüm kemikleri hasar almıştır."

"Hayır henüz kafatasım sağlam hiçbir problem yaşamadık kendisiyle, o hasar alınca tamamlanacak inşallah." dediğimde hepsi hayretle bana bakarken Asaf abi "Allah korusun kızım o nasıl söz öyle?" dedi, dedem ise "Seninle işimiz zor anlaşılan, seni korumaya önce seni senden koruyarak başlamam gerekli," demeyi tercih etmişti "Kimsenin beni korumasını istemiyorum, kendimi korurum ben, hem beni öldürmek istemişsin," bakışları donuklaştı, böyle bir ilk karşılaşma beklemiyor olmalıydı, muhtemelen daha sevimli bir torun hayali vardı, sertçe yutkundu.

"Yemin ederim öyle bir şey söz konusu bile değil. Birbirimizi tanımıyoruz, bana inanmayabilirsin ama ben doğumda annesi öldü diye bebeği suçlayacak kadar geri zekâlı değilim. Baban bana ikinizin öldüğünü söyledi hatta senin mezarına bile gittim ben, annenin yanına neden gömülmediğini sorduğumda seni annenle ilk piknik yaptıkları bahçeye gömmek istediğini söylemişti, satın almış orayı mezarın hâlâ orada duruyor, her sene ziyarete geldim anneni de seni de nasıl hiç karşılaşmadık, babana nasıl inandım anlayamıyorum ama şunu bil; eğer yaşadığını bilseydim seni asla bırakmaz, senin için babana bile tahammül ederdim, kimsenin senin canını yakmasına izin vermezdim, bundan sonra olacağı gibi."

Dedemin söyledikleri sertçe yutkunmama sebep olmuştu, babam bu kadar ileri mi gitti? Neden peki? "Benim mezarım mı var şimdi?"

"Bu kadar şey anlattım sen buna mı takıldın çocuk?" Her geçen dakika beni daha çok akraba nefretim konusunda haklı çıkarıyordu. "Başka neye takılmalıydım? Ölmeden gömmüşsünüz beni, hem çocuk ne ya? Ben sana ihtiyar diyor muyum?" Sina yargılayıcı bakışlarını yollarken Miraç gülmemek için kendini zor tutuyor, Asaf abi ise dudaklarını ısırıyordu. "İhtiyar mı?" diye sordu dedem. "Evet, hem madem yalnız bırakmayacaksın falan filan neden uzak duruyorsun benden?"

"Abin senin insanlardan hoşlanmadığını söyledi, hemen sana yakın olursam izin vermezmişsin yabani biridir dedi, seninle nasıl iletişim kurmam gerektiğini anlamaya çalışıyorum," Dedemin söylediklerine ben ve dedem hariç herkes gülüyordu, hatta Can ve Elmas resmen anırıyordu. Ben ise Sina ya çemkirmekle meşguldüm. "Sensin yabani, dağ ayısı neden beni insanlara yanlış tanıyorsun? Can Elmas sizde anırıp durmayın yeter ya," gerekli uyarıları yaptıktan sonra dedeme döndüm "Sen bakma onlara, sor Asaf ağabeye bak Ademoğlu ailesi ve Hakkı ile nasıl anlaşıyorum ilk günden beri, bunlar bozuk."

Asaf abi gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı "Evet amca Lale gibi kızında da şeytan tüyü var, sevdiriyor kendini, huyları da benzer ve hiç yabancılık bile çekmedik."

Dedem Asaf abinin söylediklerinden sonra bana baktı ve yerinden kalkıp yanıma oturdu "Sarılalım mı o zaman? Doğacağın anı bekliyordum, bir an önce kucağıma alayım istedim ama nasip olmadı, canımın canısın sen, kokunu çekeyim mi bir kere içime?" Ben duyduklarımdan sonra bir şey söylemeden dedeme sarıldım, birkaç saniye sonra sarılmama karşılık verdi ve içine çektiği derin nefesinin sesini duydum. "Lale'm gibi kokuyorsun,"

"Biliyorum Asaf abi söylemişti, yüzümde benziyor annem kendisinin kopyasını doğurmuş." yavaşça geri çekilip dedeme baktım o ise hüzünle gülümsedi. "Bak şimdi dede baştan söyleyeyim sana söz dinleyen biri değilimdir, başıma sürekli birtakım belalar gelir, kısıtlanmaktan nefret ederim, ağzımdan çıkanı kulağım duymaz, aklıma geleni direkt olarak söylerim, ha bir de oğlundan nefret ediyorum, baştan anlaşalım eğer kabul edeceksen böyle et, sonradan problem yaşayacaksak sen beni, ben seni hiç görmedim ölmüşüz gibi devam edelim." dedem hayretler içerisinde bana bakıyordu. Böyle bir torun beklemediği açıktı. "Annenden alışığım bunlara, gerçi o bela almazdı başına ayrıca söz de dinlerdi ama olsun, ne olursan ol kabul etmekten başka çaremiz yok artık, başa gelen çekilir. Suna ve çocukları sana yıllarca dayanabildiyse ben de dayanabilirim diye düşünüyorum." bu kez hayretler içinde bakan bendim, dedem de az değilmiş. Sina dedemi benim hakkımda uyarmakta gecikmemişti.

"Yalnız Remzi Bey ben bir süre psikolojik destek aldım, bir yerden sonra insan kaldıramıyor." herkes gülmüştü fakat dedem pek inanmamış olacak ki o da gülmüştü. Oysa Sina şaka yapmıyordu.

"Doğru söylüyor bu arada," dedem şaşırmıştı. "O kadar mı gerçekten?" diye sorduğunda Sina maalesef dercesine başını salladı. Dedem ise tam inanmamış olacak ki detay istiyordu "Mesela birkaç örnek verebilir misiniz?" bu kez onu yanıtlayan Can olmuştu.

"Mesela yılan besliyor, motor yarışlarına katılıyor, en son kaza geçirdiğinde Sina yakalayınca mecburen bırakmak zorunda kaldı, bulduğu her ağaca ya da duvara tırmanır, gecenin bir vakti haber vermeden kafasına göre çekip gidebilir günlerce haber alamazsınız, gündüzleri uyur geceleri uyanıktır, fazla zeki ve bu zekasını hep kötü şeylere kullanır, yolda hiç tanımadığı birileri kavga etse içine girebilir, birden torununuzun pavyonda olay çıkarıp karakolluk olduğu haberini alabilirsiniz," derin bir nefes aldıktan sonra devam etti "daha fazlası var tabi ama kalp krizi geçirin istemem, bu sadece fragman." Sina öfkeyle Can'a baktı ve bakışlarını üzerinden çekmeden konuştu "En önemlisi de bütün bu haltları yerken en büyük ortağı da sen oluyorsun, motor yarışına senin yüzünden başladı mesela, pavyona da sen götürdün bak aklıma geldi sana saldırmamak için zor tutuyorum kendimi." cevap olarak Can sadece omuz silkti. "Şey pavyona ben gitmek istedim onlar gelmese tek gidecektim, ayrıca Can'ı motor yarışına başlatan ben olabilirim."

Sina inanamıyormuş gibi bana bakıyordu "Sen ciddi misin? Can bana tam tersini söylemişti," Sina'nın söyledikleri beni şaşırtmıştı "Ya cancağızım sen benim suçumu üstüne mi aldın?" Elmas'a döndüm "Sen de ancak beni yaptıklarımı Sina'ya söylemekle tehdit et yılan!"

"Söylemiyorum ama sonuçta," diyerek savundu kendini. Dedem duyduklarını bir süre sindirmek için sessiz kalacak gibiydi, Asaf abi ise hayrete düşmüştü fakat konuşan Sina olmuştu. "Elmas bana neyi söylemek ile seni tehdit etti? Acaba yine ne yaptın Güneş?"

"Salak, ağzını tutamadın al işte kendi kuyunu kendin kazdın mal,"

"Sina söyleyecek olsak neden saklayalım? Ne meraklısın sen ya, karışma hem bak ayağım çatladı benim, kiraz da yiyemedim zaten, karnımda ağrıyor hatta sırtım, omuzlarım ve boynum da ağrıyor, ayrıca midem de bulanıyor ama sen beni azarlıyorsun." gözlerim dolmuştu.

"Siktir bugün ayın kaçı?" diye sordu "15 Ağustos abi, evet sıçtık," O malum gün gelmişti, regl olmak üzereydim neyse ki az önce Sıraç ile daha fazla ileri gitmeden durabilmiştik, ona karşılık vermem de muhtemelen hormonlardan dolayıydı, kimi kandırıyorsam, regl olmasam dahi karşılık verirdim.  Bizimkiler ise bunu anlamışlardı çünkü bu dönemde çekilmez bir insana dönüşürdüm ve hepsi mümkün oldukça benden uzak dururdu, üstelik yürek yemiş gibi şu an beyaz elbise giymiştim. Sina iki elini havaya kaldırıp "Ben en iyisi gidip sana sıcak çikolata yapayım, özlemişsindir benim yaptığım sıcak çikolatayı." dediğinde hevesle başımı salladım "Evet lütfen lütfen lütfen,"

"Hastanede neden söylemedin ki ilaç falan alırdık en azından, ne oldu birden, gidelim mi hastaneye?" Dedemin üzerindeki bakışlarımı Sıraç'a çevirdim "Hastanelik bir durum değil iyiyim, boş ver sen."

"Nasıl boş verebilirim, hastayım dedin her yerin ağrıyormuş, miden bulanıyormuş." Gözlerimi devirdim "Her ay olan bir şey bu Sıraç, regl," Sıraç sonunda anlamış olacak ki gözlerini kaçırdı, tam bu sırada kapı çaldığında isyan ettim "Ay ruhum daraldı kim geldi yine." Can kapıyı açmaya gitmişti bile, merakla gelenin kim olduğuna bakarken gelen kişiyle birlikte şoka uğramıştım, teyzem gelmişti ve içeri girer girmez herkese baktı şaşkınca ancak bakışları Asaf abiyi bulunca duraksadı. Ben onları bir araya getirmek için plan kurarken hayat onları beklediğimden önce bir araya getirmişti. Asaf abi ise teyzemi görür görmez ayağa kalkmış öyle bir bakıyordu ki aşkını kalbimde hissetmiştim, gözlerimi onların güzelliğinden alamıyordum, ikisi de birbirlerine hâlâ çok aşıktı bunu gören herkes anlayabilirdi, umarım Sina görmezdi. Asaf abi sertçe yutkunduktan sonra ilk konuşan o olmuştu "Suna," sesi titremişti, dağ gibi adam teyzemin karşısında kuş gibi titriyordu, teyzem ise gözünden akan bir damla yaşın ardından "Asaf," dedi onun da sesi titriyordu. Asaf abiden farkı yoktu.

☀️☀️☀️

 

Duyurular ve alıntılar için beni aşağıda yer alan sosyal medya hesaplarımdan takip edebilirsiniz.

İnstagram: b_anemoia_

Twitter: b_anemoia

Ayrıca instagramda öne çıkanlardan WhatsApp kanalıma da ulaşabilirsiniz.

Loading...
0%