@b_anemoia
|
☀️☀️☀️
"Benim için hava hoş şimdi Remzi amca bizi bu halde görür ve hemen bu durumu toparlamak adına bizi evlendirir, sen düşün." sırıtıp yatağın başlığına yaslandı. "Güneş bak içeri giriyorum kızım," Dedemin seslenmesiyle Sıraç'ın söylediklerinin şokunu üzerimden atmayı başardım ve dedem tam kapı kolunu çevirmiş içeri girmek üzereyken. "Hayır!" diye bağırdım "Neden bağırıyorsun ne oldu?" "Dede girme üstüm müsait değil," önce hafifçe araladığı kapının kapanma sesini duydum sonra ise dedemin boğazını temizleme sesini "Tamam kızım, o halde üzerini giyin ve aşağıya gel sana bir şey göstermem gerek," diyerek gitti. Hemen yanımda duran yastığı alıp Sıraç'ın suratına çarptım "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Hani sabah erkenden kalkıp gidecektin saat 11 buçuk farkında mısın?" Sıraç ufak bir kahkaha atıp elimdeki yastığı aldı ve bir köşeye fırlattıktan sonra belimden tutarak beni kendine çekti. "Sen uyurken ne kadar güzel göründüğünün farkında mısın?" "Kendimi uyurken hiç görmediğim için farkında değilim," "Neyse ki seni uyurken görebilen şanslı insanlardan biriyim, sabah sekiz gibi uyandım fakat o kadar güzel görünüyordun ki, seni izlerken dedenin sesini duyana kadar zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim." Duyduklarım utanmama neden olmuştu normalde bu kadar utangaç biri değildim ama Sıraç bir şekilde beni utandırmayı başarıyordu, yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla beraber gözlerimi kaçırdım. "Utandın mı sen?" "Ne münasebet," "Kızardın ama," dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Sinirden o manyak mısın yoksa sapık mı? Üç buçuk saat boyunca ne diye beni izliyorsun?" "Bunun cevabını bugün piknikte alacaksın," "Neyse ne merak etmiyorum, şimdi çık odamdan giyinip aşağı inmem gerekiyor." aslında merak ediyordum hatta tahmin de edebiliyordum ama yine de emin olamıyordum. "Önden çıkıp bir kontrol et, kimse yoksa çıkayım ben, yakalanmak benim işime gelir de sen utanıyorsun," "Tabi canım sonuçta sizinkilere yakalanacağız neden korkasın ki, acaba Sina olsaydı yine aynı cesareti gösterebilir miydin?" yüzündeki gülümseme silindiğinde bu defa gülen ben olmuştum, kapıyı yavaşça açıp kimsenin ortalıkta olmadığını söylemek için arkamı döndüğümde Sıraç'ın göğsüne çarptım, burnum da hissettiğim acıyla birlikte burnumu tuttuğumda halime bakıp güldü, sürekli ne yaparsam gülecek miydi böyle? "Kimse yok çık git artık buradan," dedim ve cevap vermesine izin vermeden kolundan tutup dışarı fırlatarak kapıyı sertçe çarptım. Üzerime beyaz bir crop ve kot pantolonumu giydikten sonra saçlarımı dağınık topuz yaptım ve salona indim, dedem dış kapının önünde heyecanla bekliyordu. "Günaydın ne bu heyecan?" diye sordum. "Gel," elimi tuttu ve beni dışarı çıkardı. Bahçeye çıktığımda gördüğüm mavi vosvos ile birlikte gözlerim kocaman açıldı, dedeme döndüğümde elinde tuttuğu anahtarı bana uzattı. "Bir araban yoktu, Sina oğluma sorduğumda başına gelenleri anlattı, annenin sana aldığı arabanın yerini tutamaz ama belki annenin ilk arabasını kullanmak seni mutlu eder diye düşündüm. Tüm bakımı yapıldı, hiçbir arızası da yok, yıllarca sakladım şimdi ise onun senin olmasına karar verdim. Umarım bu biraz olsun kaybının acısını unutturabilir," Dedem konuşurken sesi titremiş ve gözleri dolmuştu, gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Bir süre dedeme baktıktan sonra anahtarı alıp beline sıkı sıkı sarıldım, yalnızca birkaç saniye sonra sarılmama karşılık verdi. Bir süre ona sarılıp ağladım, yavaşça geri çekilip gözlerinin içine baktığımda gözleri kızarmış ve dolmuştu fakat ağlamıyordu. "Sina ile iyi anlaşıyorsunuz anlaşılan," "Evet sonuçta onlar senin ailen, üstelik Suna da benim kızım gibidir. Kocasından kaçmasına ve saklanmasına kim yardım etti sanıyorsun, annen ve ben birlikte sakladık. Ben yerini bilmiyordum fakat boşanmasını ve soyadını değiştirip gizlenmesini ben sağladım." "Neden sen yerini bilmiyordun ki?" "Kenan'ın öğrenmemesi gerekliydi beni takip ettiğini biliyordum, sadece kocasından değil Kenan'dan da sakladık," "Bu neden gerekliydi ki?" "Asaf ve Suna'nın birbirlerine aşık olduğunu biliyorsun, Asaf bana tanıştığınız günü anlattı. Kenan da Suna'ya aşıktı evlenmiş olması ya da Asaf ile birbirlerini sevmelerini hiçbir zaman umursamamış, biz annenin nişanına kadar Suna'yı sevdiğini bilmiyorduk. Suna, Sina ile birlikte annenin nişanına gelmişti o dönem henüz Elmas yoktu, bir ara Sina'yı emzirmek için eve girmişti Kenan da arkasından gitmiş... Sonra Suna'ya onunla gelmesini, oğluna rağmen kabul edeceğini Asaf'ın ondan vazgeçtiğini ama kendisinin asla vazgeçmeyeceğini söylemiş. Tabi Suna kendisine asla olmayacağını söyleyince de gözü dönmüş, zaten sarhoştu da ki bu asla bir bahane değil ama Suna'ya tecavüz etmeye kalktı. Neyse ki ben son anda gördüm de engel olabildim. Bunu Suna, ben, Kenan ve senden başka bilen yok, annen bile bilmiyordu. O gün Kenan ile tüm bağlarımı kopardım bu artık son damla olmuştu." "İnanamıyorum, teyzem bunu bize hiç anlatmamıştı, ben aralarındaki anlaşmazlık babam öldükten sonra hangisi ile yaşayacağım tartışması sanıyordum." "Anlatmaması gayet normal, hatırlamak istemeyeceği şeyler çünkü." "Sen neden anlattın bana?" "Çünkü dedeler torunlarından, torunlar da dedelerinden bir şey saklamamalı ve sen de bana dayından neden nefret ettiğini anlatırsın belki, bizim bağımız kopmuş olsa da annen ile ayrılmadılar ve biliyordum senin için bir sürü hazırlık yapmıştı o da, her neyse işte senin nefretinin nedenini merak ediyorum, ne yaptı sana?" Şimdi asıl derdi anlaşılmıştı. "Ha karşılıklı çıkar ilişkisi diyorsun yani," "Seninle iletişim kurmaya çalışıyorum diyelim," çenemi kaldırarak sırıttım "Ben anlatmaya hazır değilim ve bence torunlar dedelerinden bir şey gizlemeli, şimdiye kadar Sina'nın arkasından iş çevirmek en büyük hobimdi. Artık senin de arkandan iş çevirmek isteyeceğim. Huyum kurusun ailemdeki erkeklerden bir şeyler gizlemeye bayılırım." "Can mı neydi adı, ondan da bir şeyler gizliyor musun? Hepsi ile çok iyi anlaşıyorsun ama siz ikiniz diğerlerinden daha yakınsınız," bizi bir arada çok görmemişti ama herkes gibi o da Can'ın benim için özel olduğunu anlamıştı "Can arkasından iş çevireceğim biri değil, aksine Can ile birilerinin arkasından iş çeviririm. Onunla neden birbirimize bu kadar bağlıyız inan bilmiyorum ama bu hayatta benim için herkesten daha değerli, aynı şekilde ben de onun için değerliyim," "Sina kendisinden pek hoşlanmıyor ama," bunu da üçümüzü yan yana gören biri yalnızca beş dakika içerisinde anlayabilirdi "Sina kıskanıyor çünkü ondan sürekli bir şeyler saklarım, Can'dan ise sadece tek bir şeyi gizliyorum ve yaptığım her işte yanımda olan kişi Can oldu, tabi Elmas ve ben de az değiliz ama Can ve ben bir araya gelince bambaşka bir şey oluyoruz," "Neyi gizledin Can'dan?" "Sence Can'dan bile gizlediğim bir şeyi sana anlatır mıyım?" "Belki bir gün anlatırsın," "Hiç sanmıyorum," sonunda açıklama anlamayacağını anlayınca pes ederek konuyu değiştirdi "Her neyse, evet küçük hanım arabanızı beğendiniz mi?" "Beğenmek ne kelime aşık oldum. Teşekkür ederim dedelerin en süperi, en mükemmeli, en çılgını, en yakışıklısı, en genci, en se-" demiştim ki araya girdi. "Tamam tamam bu kadar yağ yapman yeterli, daha düne kadar yaşımla dalga geçip bunadığımı düşünen sen değil miydin?" "O zaman seni tanımıyordum, yıllar sonra varlığını öğrenir öğrenmez sevmem anormal olurdu ama şimdi gerçekten seni seviyorum ve bunun kan bağımızla da alakası yok. Senin harika bir adam olmanla alakası var, bizi ayrı bıraktığı için babamın mezarına tükürmeye gideceğim." Bunu bir ara gerçekten yapmam gerekliydi "Yapma bunu ne olursa olsun o senin baban, ben de en az senin kadar öfkeliyim ama mantıklı bir açıklaması vardır, belki gerçekten sana zarar vermemden korktu ve seni korumak istedi bilemeyiz." "Ben bilirim de her neyse boş ver, açım ben kahvaltı edeyim," babam hakkında fazla konuşmak istemiyordum "Tamam Sıraç da bugün geç uyandı biz ettik kahvaltımızı, onun için hazırlayacaklardı git sen de onunla yap, zaten doğru dürüst yemek yemiyorsun kuş kadar kalmışsın." söylediklerine gülerek karşılık verdim ve yanaklarını sıktıktan sonra sulu birer öpücük bırakıp mutfağa geçtim. Sıraç dışında mutfakta kimse yoktu "Afiyet olsun Sıraç Bey," keyifle gülümsedi "Gel beraber olsun Güneş Hanım," "Ben de bunun için geldim zaten, kurt gibi açım ve senin için hazırlanan kahvaltıya konmaya geldim." dedikten sonra tam karşısına oturdum. "Benim için değil bizim için hazırlandı, senin de aç olduğunu biliyorum o yüzden masada kiraz da var zaten." "Kiraz ne alaka harbiden ya," "Sen seviyorsun, ben sevmem kiraz ama senin için masada şu an, mesela sen de domates sevmezsin domatesler de benim için," kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, bunu o'na hiç söylememiştim ki, nereden biliyordu? "Sen benim domates yemediğimi nereden biliyorsun?" "Dikkatimi çekmişti," bu açıklama benim için yeterli olmuştu "Kenan'ın amcan ile olan derdini öğrendim," dedim pat diye. "Neymiş?" Tam ağzımı açıp cevap verecekken içeri giren Miraç ile sustum. "Bensiz dedikodu mu yapıyorsunuz siz bakalım ha?" "Sıraç ile dedikodu mu yapılırmış Allah aşkına, kahvaltısına kondum da onun tartışmasını yapıyorduk." Sıraç Miraç'ı konulardan uzak tutmak istediği için hızlıca bir bahane bulmuştum "Tartışmayın güzel güzel anlaşın siz, bak abim de normalde sabah 6 da ayakta olurdu fakat senden bulaştı galiba, ilk defa bu saate kadar uyudu, giderek birbirinize benzemeye başlıyorsunuz." Ellerini dua eder gibi açarak tavana bakıp dudaklarını oynattı ve açtığı ellerini yüzüne sürdü, gerçekten dua ediyormuş "Belki de yorulmuştur ve bedeni artık dinlenmesi için kendini kapamıştır." Sıraç dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırırken Miraç kahkaha attıktan sonra "Olabilir bak bu da mantıklı," dedi. Sıraç ise sonunda sessizliğini bozmaya karar verdi "Hayatım boyunca uyuduğum en huzurlu uykuyu uyudum bu gece, o yüzden uyanmak istemedim yerim baya rahattı." bana imalı bir bakış yolladı, utanıp kiraz kasesini önüme alarak yemeye başladım. "Bir dakika ya siz de bir şeyler var, benden habersiz evlendiniz mi yoksa." Miraç'ın söyledikleri yediğim kirazın boğazımda kalmasına neden olmuştu, öksürmeye başladığımda Sıraç hemen yanıma gelip sırtıma vurmaya başladı, Miraç ise su verdi, kendime geldiğimde çemkirmekte gecikmemiştim. "Ne evlenmesi ya ben asla evlenecek biri değilim, yok öyle evlenip çoluk çocuğa karışmak kesinlikle bana göre değil." "Ben çocuk lafı ettiğimi hatırlamıyorum," dedi Miraç, Sıraç ise hâlâ işin dalgasındaydı. "Bence harika bir anne olabilirsin, neden evlenmeyesin ki? Yurttaki çocuklarla olan iletişimini gördüm." "Öyle değil, ben kendi yaşadığımı çocuğum yaşamasın, annesiz büyümesin diye çocuk sahibi olmak istemiyorum sadece." Keyfim kaçmıştı, gözlerimin dolmaması için büyük bir çaba içerisindeydim "Neden annesiz büyüsün ki çocuğun?" "Bizim kaderimiz bu, galiba gerçekten de kızlar annelerinin kaderini yaşıyor. Annem de annesiz büyümüş ben de öyle, korkuyorum ileride aynı sonu yaşamak ve yaşatmak istemiyorum, bu yüzden de çocukları çok sevsem de anne olmak benim en büyük ikinci korkum." Söylediklerim ikisinin de susmasına neden olurken Sıraç'ın sessizliği uzun sürmemişti "Birincisi gök gürültüsü değil mi?" dedikten sonra kulağıma eğildi "Sana bütün korkularını yenmeni sağlayacağımı söylemiştim, buna artık anne olma korkunda dahil," "Hayır gürültüsü üçüncü sırada" dedikten sonra yanlarından ayrılıp balkona çıktım.
☀️
Ne ara uyuduğumu bile fark edememişken Sıraç'ın bana seslenmesiyle uyandım. "Artık uyansan iyi olur gitmemiz gereken bir piknik var." "Ben ne ara uyudum ya saat kaç?"
"Yarın doktora gidiyoruz Güneş," "Hayır gitmiyoruz," "Gidiyoruz," "Bu saatte piknik mi olurmuş baksana güneş battı," konuyu dağıtmak için girdiğim çaba taktire şayandı. "Ben güneşimi yanımda götürüyorum bırak batsın umurumda değil, benim güneşim aydınlatıyor bulunduğu her ortamı, sen varsan başka bir ışık kaynağına ihtiyaç duymuyorum." "Yalnız sen baya baya bana yürüyorsun," çapkın bir gülümseme eşliğinde üzerime hafifçe eğildi. "Kalk hadi gidelim artık, her şey hazır," Bir süre yerimde daha gerindikten sonra zorlukla da olsa kalkmayı başarmıştım ve yola çıktık. Benim evime dahi giderken o kısacık mesafeye rağmen sürekli yanımızdan ayırmadığımız Hakkı'nın yanımızda olmaması dikkatimi çekmişti. "Hakkıcığım neden bizimle gelmedi?" diye sordum. "Çünkü yanımızda olmasına ne gerek var? Baş başa bir piknik yapmak istiyorum." "Bu nasıl piknikse saat 7 oldu, bu saatten sonra piknik mi olur, hem nereye gidiyoruz?" "Gidince görürsün Güneş," "Ayrıca piknik için yanımıza hiçbir şey de almadık bu ne biçim piknik ya," "Her şey hazır zaten Güneş, acaba sorgulamayı ne zaman bırakırsın?" "Sorularıma beni tatmin edecek cevaplar aldığım zaman," "Merak etme gidince çok tatmin olacaksın, az kaldı zaten." dedi yüzünde muzip bir gülümseme ile. "Bugün dedemle konuştuk Kenan'ın amcan ile derdi ne öğrendim," konudan konuya geçme hızıma alışmıştı artık, hemen uyum sağlıyordu "Kahvaltıda söyleyecektin Miraç gelmeseydi, neymiş derdi?" "Teyzeme aşıkmış ama takıntılı bir şekilde," tecavüz detayından bahsetmeme gerek yoktu. "Aşk mı yani, sırf teyzene aşık diye mi tüm bunları yapıyor? İyi de amcamla aralarında bir şey kalmadı ki?" "Kalmadı ama tekrar başlayabilir, hatırlıyorum babam öldüğünde beni Kenan büyütmek istemişti, sevdiğinden değil tabi ki, teyzem de beni almak istiyordu ama kan bağı yok diye dayıma verilecekti velayetim. Kenan da o dönem teyzeme eğer kendisiyle evlenirse birlikte bana bakabileceklerini söylemişti, şimdi anlıyorum, beni sevmediğini o zamanda biliyordum ama sırf teyzemle evlenmek için beni kullanmış." Yüzümü buruşturarak bir küfür savurdum "Nasıl aldı teyzen seni?" "Detayları bilmiyorum, ben hastanede yatarken yanımda konuştular bunları duydum, bir de teyzem ne pahasına olursa olsun beni ona bırakmayacağını kendisiyle de asla evlenmeyeceğini söylemişti. Sonra ne yaptı bilmiyorum ama hastanede uyumuştum gözlerimi açtığımda teyzemin evindeydim." Hiçbir detayı gerçekten hatırlamıyordum, ilgilenmiyordum da. Sonuç olarak teyzemle büyümüştüm, ne şekilde aldığı umurumda değildi. "İşler gittikçe karmaşık bir hâl almaya başladı, öğrendiğimiz şeylerin bir şeyleri açığa çıkarırken daha büyük soru işaretleri çıkarması hiç hoşuma gitmedi." "Ay ne güzel bulmaca gibi çöze çöze ilerleyeceğiz işte, senin de hiçbir şey hoşuna gitmiyor memnuniyetsiz herif." Söylediklerim bana yandan bir bakış atıp dudağının bir köşesinin kıvrılmasına neden olmuştu. "Aslında çok hoşuma giden şeyler var da anlamıyor kendisi, neyse anlamıyorsa bizde anlamasını sağlarız, geldik." dedi ileriyi işaret ederek. Arabadan indiğimizde gözlerim ve ağzım kocaman açılmıştı. "Piknik demiştik Sıraç burası baya lüks bir yer, burada piknik mi yapılırmış? Zaten akşam oldu bu nasıl piknik ya? Ben yere kilim serip, minderlerin üzerinde yemeyeceksem yemeğimi, piknik yapmanın ne anlamı var ki?" Bir göletin ortasına kurulmuş kameriyenin etrafı beyaz tüller ve led ışıklarla çevrildiğinden içini göremiyordum fakat kameriyeye gideceğimiz köprünün kenarlarının bile led ışıklarla süslenmesi çok güzel bir görüntü oluşturmuştu. Ayrıca göletin üzerinde yapay olduğunu düşündüğüm nergis çiçekleri güzelliğine güzellik katmıştı. "Bunu isteyeceğini biliyordum ama bizim tanışmamız bile anormal bir şekilde gerçekleştiği için normal bir piknik bize gitmezdi, ayrıca içeriyi görmeden konuşma," elimi tuttu ve kameriyeye doğru ilerledik, girişi süsleyen beyaz tülleri aralayıp içeri girdiğimizde ise daha güzel bir manzara ile karşılaştım. Gerçekten istediğim gibi yere serilen beyaz bir halı, kameriyenin etrafını çevreleyen geneli beyaz fakat aralarında birkaç farklı renkte yastıklar, yerde kurulmuş tam benlik bir sofra. Birkaç atıştırmalık, kurabiyeler, bolca kiraz ve birkaç çeşit meyve daha, çikolatalar ve kırmızı şarap, kırmızı laleler, köşede duran iki battaniye ve bir ısıtıcı. Gördüklerim karşısında heyecanla Sıraç'a döndüm. "Burası dehşet verici bir şekilde güzel az önce söylediklerimin hepsini geri alıyorum, bayıldım tek kelimeyle muhteşem, günlerce burada kalabilirim." "Günlerce kalamayız ama bu geceyi burada geçirebiliriz, sen de istersen tabi ki," hevesle ellerimi birbirine çarptım "İsterim, hem de çok isterim," "Harika öyleyse, neyse ki bu defa dedene yakalanma korkumuz da olmadığı için rahat rahat uyuyabilirim." göz kırptı. Ben tam ilerleyip sofraya oturacağım sırada bileğimden tutarak beni durdurdu. "Açım ben ya bırak da yemek yiyeyim," "Öncesinde yapmamız gereken bir şey daha var," telefonunu çıkarttı, ben anlamaz gözlerle onu izlerken telefonunu yastıkların üzerine fırlattıktan sonra bir eliyle yüzümdeki saçları geriye doğru iterken diğer eli belimi buldu ve beni kendisine çekti. Birkaç saniye sonra ise ortama yayılan müziğin sesi ile birlikte ikimiz de gülümsedik, ilk defa duyduğum bir şarkıydı. "Bazı şarkılar söylemek istediklerimizi ne de güzel anlatıyor değil mi? Şimdi ben seni izlerken söylemek istediklerimi bu şarkı söylese olur mu?" Sıraç'ın söylediklerine başımı aşağı yukarı yavaşça sallayarak cevabımı verdim ve şarkının sözlerini dinlemeye başladım. Sen aşk ile kutsanan güzel kadın
Ne güzel şey varlığın, dilime duadır adın
Olduğun yer gönlümün mabedidir
Sanadır kalbimdeki her atım
Sen ömrüme yazılan güzel kadın
Ne güzel şey varlığın, dilime duadır adın
Olduğun yer cennetin bahçesidir
Sanadır attığım her adım
Sevilmek ne çok yakışır sana
Adının yanında ne güzel durur adım
Al cennetine kabul et sen beni
Seni çok seviyorum güzel kadın
(Raviş – Güzel Kadın) Şarkı bitip tekrar başladığında hâlâ öylece durmuş boş gözlerle Sıraç'a bakıyordum. "Geçen gün tesadüfen bu şarkıyı ilk defa duydum, şarkıyı dinlerken gözümün önüne sen geldin, bulunduğum ortam değişti sadece ikimiz vardık, sen uğruna ölebileceğim o muhteşem gülüşünle bana bakıyordun. Aslında eğer düşmeseydin o gün pikniğe gittiğimizde söyleyecektim, adının yanında adım gerçekten güzel duruyor, sana vereceğim ufak bir hediye vardı... Sana karşı hissettiklerimi söyleyecek cesareti o gün buldum, dedim ki 'sen bu kıza aşıksın Sıraç ne kadar kaçabileceksin bu duygudan? Onu kaybetmekten korkup duygularını içinde yaşayacağına ona onu ne kadar sevdiğini göster, belki bir şans verir, belki o da seni sever,' sever misin Güneş? Bir gün beni sevebilir misin? Sana kendimi sevdirmem için bir şans verir misin bana?" Duyduklarım sertçe yutkunmama neden olmuştu, Sıraç büyük bir beklentiye gözlerimin içine baktı, ikimizin de gözleri dolmuştu, dilim tutulmuş gibi öylece bakıyordum ben bir şey söylemeyince Sıraç devam etti. "Seni seviyorum Güneş, aklıma kalbime zarar bu sevgi, sevdalandım ben sana, sevgim öyle bir boyuta ulaştı ki tutamam artık içimde, sığmıyor, seninle paylaşayım bu sevgiyi izin ver bana, içime dolup taşan bu sevginin bir kısmını da sen taşı yüreğinde." "İzin veremem Sıraç kusura bakma," dediğimde yavaşça geri çekildi ve hayal kırıklığıyla baktı gözlerime. "O kadar mı imkânsız beni sevmen? Hiç mi şansım yok? Ben sanmıştım ki... öyle olsun. Bari benden uzak kalma sevmesen bile beni kendinden mahrum bırakma," "Sevgini benimle paylaşmana izin veremem Sıraç çünkü içimde sana karşı duyduğum sevgiden senin bana vereceğin sevgiye yer kalmadı. Artık herkes kendi sevda yükünü kendi taşıyacak." Duydukları karşısında kaşlarını hafifçe çattı, ne demek istediğimi anlamamıştı bu hali o kadar komik geldi ki kahkaha attığımda şaşkınlığı daha da büyümüştü. "Nasıl yani sen şimdi... Ben anlamadım," "Diyorum ki ben de sana aşığım, seviyorum seni Ademoğlu!" Aniden belimden tutup bana sıkıca sarılıp kendi etrafında döndüğünde ufak bir çığlık attım. Beni yere indirir indiremez, yüzümün her yerine öpücüklerini sıraladı, ardından boynuma kocaman bir öpücük bırakıp geri çekildi. Yüzümü avuçlarının arasına aldıktan sonra dudaklarıma hafifçe bir öpücük kondurup alnını alnıma yasladı. "Rüya değil bu değil mi? Eğer rüyaysa bile hiç uyanmayayım," kolunu iki parmağımın arasına alıp sıkıştırdım, hafifçe inleyip kolunu tuttu. "Rüya olmadığını kanıtlamak istedim," diyerek sırıttım "İki dakika romantizm yaşatma zaten," başını iki yana sallayarak güldü. Kolundan tutup hazırladığı sofraya oturttum. "Önce bir şeyler yiyelim, aklım bu harika sofradayken odaklanamıyorum kusura bakma." gülerek bana sarıldı, şakağıma bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Bir insan nasıl kiraz sevmez anlamıyorum, bu kadar zevksiz biriyken beni sevmen tek doğrun galiba." Uzanıp bir kirazı aldı ve yarısını ısırdıktan sonra yüzünü buruşturdu "Sevmiyorum ama belki sen sevdirirsin," diye fısıldadı, kirazın kalan yarısını alıp dudaklarımda gezdirmeye başladı. Hiçbir şey yapmadan onu izledim. Sıraç ise kirazı gezdirdiği dudaklarımı izledi, kirazı dudaklarımdan çekip boynumda gezdirmeye başladığında bakışları gözlerimi bulmuştu. Kirazı bir köşeye attıktan sonra kirazın yerini dili almıştı, önce dudaklarımı yaladı daha sonra dili çenemden boynuma doğru ıslak bir yol çizdi. Bir süre boynuma ıslak öpücükler bırakıp dilini üzerinde gezdirdikten sonra göğüslerimin açıkta kalan kısımlarını öpmeye başladı öpücükleri son derece yavaş ve nazikti. Aniden beni kucağına alıp kucağına oturmamı sağladı, bacakları iki bacağımın arasındayken bir eliyle bacağımı okşuyordu, diğer eli belimdeydi. Dudaklarımız birleştiğinde gözlerimi kapattım, üst dudağını dudaklarının arasına alıp emerken elleri kalçalarıma ulaşmıştı, dilim dudaklarından içeri sızarken kalçamı sıktığında ikimizde inledik. Sıraç dudaklarıma son bir öpücük kondurup geri çekildi. "Değiştirebiliyormuşsun, tadından nefret ettiğim kiraz bile senin teninle buluşunca dünyanın en lezzetli yiyeceğine dönüşüyor," Gülümseyip kucağından indiğimde homurdandı. "Şimdi biz baya baya seninle sevgili mi olduk?" dedim. "Bence çok geç alınmış bir karar olsa da öyle oldu," "Allah kurtarsın o zaman ne diyebilirim ki?" "Allah kurtarsın mı? Güneş benim bunun hayalini ne zamandır kurduğumu biliyor musun sen? Ne demek Allah kurtarsın? Ben halimden gayet memnunum." "Allah belanı verdi ama hâlâ memnunum mu diyorsun? Nasıl bir bela olduğumu şimdiye kadar anlamış olman gerekiyordu, artık kim sana nasıl bir beddua ettiyse." Bir kiraz alarak ağzıma atarken, az önce yaşananlar aklıma gelince dudağımı ısırdım. “Böyle bela başım gözüm üstüne, ben razıyım, kim bana beddua ettiyse ona teşekkür etmem gerekiyor." "Benden nasıl sevgili olur bilmiyorsun, ben de bilmiyorum." Başını hafifçe eğerek yüzlerimizi aynı hizaya getirdi "Birlikte öğreniriz sevdiğim, ben de benden nasıl olur bilmiyorum ama seninle ne olursa güzel olur onu biliyorum işte," "Başka soru var mı peki? Bir solucan olsam beni yine sever miydin diye de soracak mısın?" dediğinde kahkaha attım. "Yok o kadar da değil beni bu kadar şeye rağmen sevdiysen ne olursam olayım seveceğini biliyorum zaten," yanağını okşarken başını hafifçe yan çevirip avuç içimi öptükten sonra uzandık, bu defa Sıraç başını boynuma gömmüştü, birbirimize sarılıp bir süre sustuk fakat Sıraç boynumu öpmeye ve ellerimi vücudumda gezdirmeye devam ediyordu, dokunuşları beni kendimden geçirirken konuşmaya başladı. "Gerçekten insanın evi gibisi yokmuş," hızla kaşlarımı çattım. "Yerin rahat değilse evine gidebilirsin Ademoğlu, ben bu gece burada kalıyorum." Başını kaldırıp gözlerime baktı ve gülümseyerek konuştu. "Benim evim senin yanın, sen neredeysen evim orası Güneş, kendimi ait hissettiğim tek yer senin yanın, ruhun ruhuma, tenin bedenime ev olmuş, bunca zaman evsizmişim de yeni farkına varıyorum." "Fazla mı romantiksin bugün yoksa bana mı öyle geliyor?" "Romantik olmak için söylemedim hissettiklerimi söyledim, ayrıca efsaneleşmiş aşkları bile bilmeyen bir kadının romantik olmasını ya da romantizmden hoşlanmasını beklemiyorum zaten." Bir cevap veremeden telefonumun çalması sohbetimizi bölmüştü. "Açmasan mı?" dedi dudaklarını bükerek. "Kenan'ın yanındaki adamım arıyor önemli olabilir," üzerimden kalkıp oturdu, telefonu açıp sesini hoparlöre aldım. "Evet Ali dinliyorum," "Güneş hanım, önemli her bilgiyi paylaşmamı istemiştiniz Kenan bey vuruldu." "Öldü inşallah" "Hayır ölmedi hastaneye kaldırdık," "Beni ilgilendirmiyor, ne yapmamı bekliyorsun ki vuran ben değilim, beni ilgilendiren ne tam olarak, her vurulduğunda haber vermiyorsun bana sonuçta." "Vurulduğu için aramadım bunun sizi ilgilendirmediğini biliyorum zaten, vurulma nedeninden dolayı aradım." "Neden vuruldu peki artık asıl konuya gel," "Sizin patlattığınız mallar yüzünden, eğer adınızı verdiyse sırada ki hedef sizsiniz Güneş hanım." |
0% |