Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2-İSTENMEYEN KARŞILAŞMA

@b_anemoia

 

KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM...

 

☀️

 

Geçmişim bir bataklıktı ve ben kaçmaya çalıştıkça daha çok dibe çekiyordu. Ne yaparsam yapayım sıyrılamayacağımı anladıktan sonra bırakmıştım kendimi, zaten en dibe çökmüştüm. Her ne kadar bazı şeyler hiç yaşanmamış gibi yaşamaya çalışsam da bazı anlar, bazı insanlar geçmişimizi bir tokat gibi yüzümüze çarpıyordu, yine o anlardan birini yaşıyordum, güçlü durmalıydım ama bu herifi görmek birden tüm kanımın çekilmesine neden olmuştu, geçti dediğim ne varsa geçmediği gerçeğiyle yüzleşmiştim. Güçlü kalmalıydım, ne olursa olsun dik duruşumu kaybetmeyecektim, bu adi adamın karşısında artık o küçük savunmasız kız çocuğu yoktu, bunu göstermeliydim. Yıllardır karşılaşmamışken bu ani karşılaşmanın şokuydu yaşadığım, öyle olmalıydı. Sahneye çıkıp sözde çok dürüst ve örnek iş adamı kişiliğiyle bizlere öğütler veriyordu, konuşmasını dinlerken alayla gülmeme engel olamıyordum, bu saydıklarının hiçbiri değildi.

“Yıllar önce bu sahnede aynı heyecanı yaşıyordum, yeni mezun olmuştum, bundan sonra ne yapmalıyım diye düşünüyordum, yakın arkadaşım hatta kardeşim gibi olan Kerem Özdoğan ile birlikte bir iş fikri ortaya attık. Kaybedecek bir şeyimiz yoktu ve şimdi görüyorsunuz bugün burada ülkenin en saygın iş adamlarından biri olarak sizlere konuşma yapıyorum. Kerem ile bu yolda ilerlerken birçok sorun yaşadık, hatta ilk kurduğumuz iş başarısız oldu, sonraki birkaç denememizde ancak hiçbir zaman pes etmedik. Sizlere verebileceğim en büyük tavsiye şu olur gençler; asla pes etmeyin, doğru bildiğinizden şaşmayın, diğer insanların doğruları sizin doğrularınızla aynı olmayabilir, anne babanızın bile doğrularını kabul etmeyin, siz kendi doğrunuzun peşinden gidin sonucunu mutlaka alacaksınız. Hepinizi tekrardan tebrik ederken rahmetli arkadaşımı da bir kez daha saygıyla ve büyük özlemle anıyorum.”

Salondaki herkes onu alkışlarken ben tiksinerek bakmakla yetiniyordum, tabi ki Elmas, Sina ve teyzem de öyle çünkü onlar bu pisliğin aslında nasıl biri olduğunu biliyorlardı, her şeyi bilmeseler de. Az sonra onun elinden diplomamı alacak olmam midemi bulandırıyor olsa da sakin kalmalıydım. O an gelmişti, sunucu beni anons edecek ve onursuz onur konuğumuzdan diplomamı alacaktım.

“Değerli konuğumuzu yerine almadan önce bölüm birincimiz Güneş Özdoğan’ı diplomasını alması için buraya davet ediyorum,” salondakiler tekrar beni alkışlarken ben o pisliğin tam karşısında duruyordum, suratında her zamanki umursamaz ifadesiyle beni süzdü, gözü titreyen elime kayınca elimi hızla sakladım, gülerek diplomayı uzattı.

“Tebrikler kızım, bir zamanlar burada baban duruyordu şimdi seni görüp gurur duyuyor olmalı.” yüksek sesle söyledikleri göstermelikti, hafifçe eğilerek fısıldadı "Ellerinin titremesini gizlesen bile kalbinin sesini susturamazsın küçük yılan." Son söylediklerini duymazdan gelmeye karar vererek çenemi dikleştirdim “Onun şu an bunu gördüğünü sanmıyorum, kendisi muhtemelen şu an zebanilerle derin bir sohbet içerisindedir.” alayla gülümsedim.

Sunucu dışında diğerleri bizi duymuyordu, bu yüzden yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle diğerleri beni tebrik ettiğini, güzel bir sohbet içerisinde olduğumuzu düşünseler de durum farklıydı, gerçi duysalar da umurumda olmazdı. “Ah sadece dış görünüşün değil şakacı tarafını da annenden almışsın,” annemin zaafım olduğunun bilincindeydi, bunu kullanmasına kesinlikle izin vermeyecektim. “Annemden aldığım her özellikle gurur duyarım. Çok şükür babamdan aldığım hiçbir özellik yok.”

“Bana pek öyle gelmiyor,” tam yaralandığım yere iki defa avucunun içiyle yavaşça vurdu ve üzerime doğru eğilerek. “Acımasızlığını ve deli cesaretini babandan almışsın, gerçi Lale de deliydi ya neyse.” diye fısıldadı, ne yani biliyor muydu her şeyi? Ama nasıl? Belki de sadece bir tesadüften ibaretti oraya dokunması. “Henüz en acımasız halimi görmedin, emin ol görmek istemezsin.” kolumu elinden kurtararak hızlıca sahneyi terk ettim, daha fazlasına tahammül edemezdim. Karşımdaki adam zaaflarımı biliyor ve ona göre oynuyordu. Hızla törenin düzenlendiği salondan ayrılarak dışarı çıktığımda derin derin nefesler almaya başladım, biraz sonra Sina, Elmas ve teyzem de yanıma gelmişti.

“Güneş iyi misin küçüğüm? Bu herifin burada olacağını biliyor muydun?” Sina omzumdan tutup kendine çekerek saçlarımın tepesinden öptü. “Sence bilsem katılır mıydım? Törene birini davet edeceklerini duymuştum ama ilgilenmedim.”
“Sana ne söyledi?” teyzemin sorusuyla ona döndüm “Önemli bir şey söylemedi tebrik falan etti boş şeyler, her neyse evime gidip biraz dinlenmek istiyorum bu kadar macera yeter bugün.”

“Tamam hadi gidelim,” Sina sürücü koltuğuna, teyzem yolcu koltuğuna oturduğunda ben ve Elmas arka koltuğa geçtik. Az önce yaşananları düşünürken telefonuma gelen bildirim sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

Miraç ADEMOĞLU: Selam kurtarıcım, şeyim sen de kalmışta çantanı bir kontrol eder misin?

 

Siz: neyin?

Miraç ADEMOĞLU: Aklım, oralarda bir yerde olmalı abiminkinin yanında

 

Siz: ?

Miraç ADEMOĞLU: Kız bir gittin hiç bunlar beni merak eder bir haber vereyim demek yok. Bu kadar çabuk mu unuttun beni aşk olsun ama

Siz: neyin haberini verecektim ki gördünüz zaten gayet iyiyim.

Miraç ADEMOĞLU: hmm anlaşıldı stresliyiz neyse mezuniyet törenin bitti mi şereflendirdin mi töreni.

 

Siz: tören deme bana sinirlerim tepeme çıkıyor.

Miraç ADEMOĞLU: hayırdır bir sıkıntı mı var?

 

Siz: evet törene onur konuğu olarak kim katıldı tahmin et bakalım

Miraç ADEMOĞLU: Kim?

 

Siz: Kenan Keskinkılıç desem

Miraç ADEMOĞLU: ebesinin örekesi derim ciddi misin sen

 

Siz: maalesef

“Kiminle konuşuyorsun sen bakalım?” Elmas omzumun üzerinden telefonumu izlerken, sanki her şeyi görmüyormuş gibi soruyordu bunu. “Elmas sanki konuşmalarınızı okumuyormuş gibi sorma bence,”

“Tamam ya böyle söyleyince kendimi otobüste yandaki gencin telefonunu izleyen yaşlı teyze gibi hissettim." ikimizde kıkırdamaya başladık. O sırada yeni bir mesaj daha geldi bu kez mesaj Sıraç’dan gelmişti.

ADEMOĞLU ADEM: Miraç’ın söyledikleri doğru mu törene o herif mi geldi.

 

Siz: evet doğru da bunun bir devlet meselesine dönüşmesine gerek var mı sizce ne olabilir ki

ADEMOĞLU ADEM: Yok mu? Tesadüf mü sadece sence

 

Siz: evet başka ne olabilir, ha gerçi sanırım o gün size yardım edenin ben olduğumu biliyor olabilir belki de benim kuruntumdur ama bir ihtimal.

ADEMOĞLU ADEM: bu da ne demek ne oluyor

ADEMOĞLU ADEM Arıyor.

Aramayı hemen meşgule attım.

Siz: şu an müsait değilim eve geçiyorum 20 dakikaya evde olurum sonra ara olur mu ya da ben ararım
Arabanın aynasından Sina ile göz göze geldik gülümsedim, sorgular gibi baktı ama umursamadım. Elmas yazılanları okuduğu için hemen “Ne demek biliyor kızım neler oluyor yine?” dediğinde onu dürttüm, şimdi sorgu sırası değildi “Eve gidince konuşuruz,” Elmas başını sallayıp sustu şu an konuşmamamız gerektiğinin o da farkındaydı, nihayet eve geldiğimizde Sina “Bugün bizimle kalsaydınız keşke, artık okulda bitti hâlâ burada kalmanız için ne bahane üreteceksiniz acaba?” dediğinde Elmas hemen söze atladı “İş abiciğim iş, şehrin öbür ucunda oturuyorsunuz biz sosyal insanlarız ne yapalım bize uygun değil.”
“Öyle olsun bakalım şimdilik kapandı konu biraz daha kalın.”

Teyzemlerle vedalaşıp eve girdiğimiz de Elmas sorgulamak için pek beklememişti, durumu ona anlattığımda o da tıpkı benim gibi düşünüyordu. Sadece bir tesadüf olabilirdi ancak fark etmiş olma olasılığını da göz ardı edemezdik. Telefonum tekrar çaldığında Ademoğullarını tamamen unutmuş olduğumu fark ettim, arayan Sıraç’tı.

“Efendim,”

“Müsaitsin değil mi 20 dakikaya evde olurum demiştin ama aramadın ben arayayım dedim,”

“Kusura bakma Elmas’a durumu anlatırken aklımdan çıkmış seni aramak.”

“Elmas kim? Biliyor mu olanları?”

“Evet her şeyi biliyor sizinle tanışmamız, 2 gün boyunca sizinle olmam bugün olanlar, her şeyi biliyor yani.” Kısa bir sessizlikten sonra tekrar konuşmaya başladı.

“Anladım, güvendiğin biri öyleyse,”

“Hem de kendimden bile daha çok güvendiğim biri, kardeşim o benim yani manevi kardeş gibi ama farklı ilişkiler her neyse işte.”

“Pekâlâ öyleyse duruma hâkim biri, tanışmak isterim onunla da bu durum hakkında konuşuruz, seni tanıyan biri olması daha iyi olur bizim açımızdan da. Madem uzak durmayacaksın bari senin dilinden anlayıp zapt edebilecek biri olsun.”

“Tabi o da sizinle tanışmayı istiyordu zaten iyi olur.”

“Öyleyse buluşup konuşalım sizin için de uygunsa tabi, yani müsaitseniz şimdi de oraya gelebilirim.”

“Bugün oldukça yoğun bir gündü yarın gelseniz olur mu?”

“Tabi iyice dinlen sen, zor birkaç gün geçirdin yarın görüşmek üzere, sabah kahvaltıya geliriz. Böyle de zorla kendimi davet ettiriyor gibi oldu ama,”

“Olur mu öyle şey, beklerim o zaman kahvaltıda görüşürüz,”

“O halde anlaştık görüşmek üzere kendine iyi bak,”

“Sen de kendine iyi bak görüşürüz.” Telefonu kapatıp Elmas’a döndüğümde gözlerini kısmış dikkatle beni izliyordu. “Ne var neden öyle bakıyorsun?”

“Sen kimsin ve benim arkadaşıma ne yaptın?”

“Ne saçmalıyorsun sen yine?” Saçlarımın uzundan tutarak yüzünü buruşturup beni inceledi “Benim Güneş’im kesinlikle bu değildi, yeni tanıştığın birine bu kadar nazik davranmazdın.” insanlarla olan iletişimimin her zaman tartışma üzerine kurulu olduğunu düşünmeleri sinirlerimi bozuyordu, ben öyle biri değildim! “Ben insanlara kaba mı davranıyorum? Onu mu demeye çalışıyorsun? Ne kabalığımı gördün? Onlara farklı davranmıyorum, ben her zaman oldukça nazik bir kadın oldum.”

“Yarın gelseniz olur mu dedin, sen birine rica ettin, üstelik bu eve taşınırken Sina ve Can hariç hiçbir erkek girmeyecek demiştin, senin yüzünden hiçbir sevgilimi evime davet edemedim, normalde ne işiniz var burada der suratlarına kapatırdın telefonu, bana 23 yıllık arkadaşımı anlatma.” Bunlara da yaranılmıyordu. Eskiden kaba davranışlarımı yargılıyorlardı şimdi ise hayatıma yeni insanların girmesine sevineceklerine yine beni eleştiriyordu “Siz değil miydiniz biraz insancıl davran, yabani gibi herkesle atışamazsın diyen? Şimdi birine azıcık kibar davrandım diye suçlu oldum. Hem ayrıca şu an olağanüstü hal ilan ediyorum bu evde, herkes girebilir, buraya eğlenmeye gelmiyorlar durum değerlendirmesi yapacağız.” ben somurturken Elmas gülmeye başladı. “Aman da aman hemen de alınırmış benim günışığım, tamam tamam demedim bir şey sen ne yaparsan doğrusunu yaparsın.”

“Öyle tabi, of ben kızımı özledim, gidip küçük Elmas’ım ile hasret gidereyim, sonra da uyurum beni rahatsız etme ayrıca yarın kahvaltıya misafirlerimiz var hazırlık yapman gerekiyor.” ben işaret parmağımı doğrultarak sinsice sırıtırken Elmas küplere binmişti “Şu şeye Elmas deyip durma! Sinirim bozuluyor ruh hastası,”

“Deme öyle teyzesi alınıyor kızım,” sinirlendiğini biliyordum ama Elmas’ı sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.

 

☀️

Aniden kapısının sertçe açılmasıyla irkildim fakat uykuma devam ettim, daha ne olduğunu anlayamadan Elmas’ın üzerime atlamasıyla uyandım. “Uyansana artık, geldiler sen hâlâ uyuyorsun. Kalk artık şu yataktan tembel yaratık!” yastığı kafamın altından çekti. Uyku bandımın bir gözünü hafifçe kaldırarak öfkeyle baktım. “Kim geldi ya, sabahın köründe beni bu şekilde uyandırman için geçerli tek sebep evimize şafak operasyonu düzenlenmiş olması olur, yoksa uyandırılmaktan hiç hoşlanmadığımı biliyorsun.”

“Salak, seninkiler geldi Ademoğulları içerideler dün onları kahvaltıya çağıran sendin.” Duyduklarım karşısında gözlerim kocaman açılmıştı. Uyku bandını biraz daha geriye ittim.

“Ne? Tamam bu da geçerli bir sebep,” hemen yataktan kalktım ve salona misafirlerimi karşılamaya gittim. Elmas arkamdan bir şeyler söyledi ama anlamadım. “Merhaba beyler hoş geldiniz,” bir süre bana garip garip baktılar, neden bu şekilde bakıyorlardı? “Anlaşılan sizin eve Güneş biraz geç doğuyor, gece güneşi demekte haklıymışım.” Miraç kendi söylediklerine gülmeye başlarken, Sıraç gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Elmas yanıma gelinceye kadar nedenini anlamamıştım “Geri zekâlı üstünün başının farkında mısın acaba, bu halde çıkılır mı?” Üstüm başım mı? Yataktan çıktığım gibi yanlarına gelmiştim, hemen yan taraftaki aynaya baktım, saçım başım darmadağın, uyku bandımın bir kısmı başımın üzerinde bir kısmı kaşımda, üzerimde güneş desenli pijamalarım, bir paçası dizime kadar sıyrılmış halde. Normalde biri benim yerimde olsa utanabilirdi ama ben kendi halime kahkahalarla gülmeye başladım, zaten her ayna karşısına geçtiğimde gülümserdim ama bu halim gülünmeyecek gibi değildi. Ben güldükten sonra Elmas ve Sıraç da gülmeye başladı. “Akıl hastası, senin yerinde başkası olsa çığlık çığlığa kaçardı sen gülüyorsun.” Elmas’ın söyledikleri daha çok gülmeme neden olurken “Bence şu an çığlık atması gereken sizsiniz, şu halimden korkup çığlık atmanız gerekiyordu şu an,” dedim. “Normal biri olmadığını seni gördüğüm ilk an anlamıştım zaten gece güneşi,”

“Hiçbir zaman normal olduğumu iddia etmedim zaten, her neyse daha fazla gözlerinize işkence çektirmeden gidip üzerimi değiştireyim.” Odama geçip hızlıca beyaz ince askılı bir tişört ve kot şort giydim, saçlarımı hızlıca topuz yaparak çıktım, hazırlanmam yalnızca beş dakikamı almıştı. Salona döndüğümde Elmas sofrayı çoktan hazırlamıştı, yine yemek için beni bekliyorlardı. “Sanırım sizin de kaderiniz bu, tanıştığımızdan beri her yemek için beni bekliyorsunuz,”

“Sorun değil alıştık artık, bundan sonra sofrayı hazırlamadan 1 saat önce sana haber veririz gece güneşim.”

“Siz tanıştınız mı, tanıştırayım mı?” diyerek ağzıma bir parça salatalık attım
“Seni beklerken tanıştık biz, nasıl oldu kolun daha iyi misin?” Sıraç evinde kaldığım zamanlarda da yarım saatte bir nasıl olduğumu soruyordu, yine sorması beni şaşırtmamıştı. “İyiyim hemşirem yanımda, bana iyi bakıyor, siz ne yaptınız şu Kenan konusunda?” Elmas sağlıkçı olmamasına rağmen ayrı eve çıktığımızdan beri kendini bu konularda geliştirmişti, dikiş bile atabiliyordu. “Henüz hiçbir şey yapmadık, kabul etmiyor yaptığını reddediyor, bu şaşırtıcı bir durum değil ama Kenan normalde yaptığı her şeyin arkasında duran biri, neden bu şekilde davranıyor anlamıyorum.”

“Doğru, kabul etmemesi şaşırtıcı ama eminim onun adamlarıydı, biz de onun anladığı dilden konuşuruz o zaman.” Sıraç düşünceli bir ifadeyle gözlerime baktı arkasından söyleyeceklerini tahmin edebilecek kadar tanımıştım onu “Güneş bu işlerin içine girmeni istemiyorum, hem senin yardım ettiğini biliyormuş galiba, o durumu açıklar mısın?” olanları bir de Sıraç’a açıkladım dinledikten sonra “Tesadüf olabilir ama dediğin gibi diğer ihtimali de düşünmek gerek. Siz burada yalnız mı yaşıyorsunuz? Ya size de zarar vermeye kalkışırsa? Sizinle de problemi var, anladığım kadarıyla aileni de tanıyormuş.” Elmas da bende gülümsedik, zaten beni ve Sina'yı tanıdığı için bize herhangi bir zarar veremezdi. “Evet tanıyor bu yüzden doğrudan bir zarar veremez,” Elmas devam etti. “İsterse denesin, başına gelecekleri biliyor, bizim kolay lokma olmadığımızın farkında o yüzden doğrudan saldıramaz.” Duyduklarından sonra Sıraç başını aşağı yukarı saklamakla yetinirken Miraç “Siz tam olarak nesiniz? “diye bir soru yöneltti. Sorusunu yanıtlayan Elmas oldu

“Sadece hayatta kalmak için silah kullanma ve bir takım savunma dersleri alan kadınlarız o kadar.”

“Kendinizi korumanız gereken birileri mi var yani?” Elmas ağzındaki lokmayı yutarken bir yandan da başını sallıyordu “Evet, her ne kadar Güneş ve ben çok göz önünde olmasak da abim ve annem oldukça saygın iş insanları, doğal olarak bazen bazı problemler yaşayabiliyoruz.”

“Anlıyorum, peki bundan sonrası için ne yapmalıyız? Bu Kenan denen herifi siz daha iyi tanıyorsunuz.” Sıraç’ın sorusunu ben yanıtladım. “Biraz bekleyelim, onun adamları arasında bizim için çalışanlar var, onlardan bir sonraki hamlelerini öğrenip ona göre bir strateji geliştiririz,” dedikten sonra Elmas’a dönüp “Tabi ki bunu Sina’nın kulağına gitmeyecek şekilde yapmalıyız.” dedim, Elmas başını hafifçe yana eğip göz kırptı “Bu ilk defa yapacağımız bir şey değil. Sina’nın arkasından iş çevirmek artık hobimiz haline geldi günışığım.”

Elmas’ın söylediklerine kıkırdadıktan sonra biraz daha sohbet ettik, normal bir arkadaş gurubu gibi, anlaşılan Elmas da Ademoğullarına ısınmıştı, yanlarında rahat ettiği her halinden belliydi. Hep beraber sofrayı kaldırdıktan sonra kahvelerimizi alıp sohbete salonda devam ettik. Sohbetimizi bölen Elmas’ın telefon sesi oldu, arayan Sina’ydı telefonda her ne söylediyse Elmas’ın gözleri kocaman açıldı ve pencereye koştu, buraya gelmiş olamazdı değil mi? Allah’ım lütfen olmasın. “Kapının önündesin demek, tamam gel bekliyoruz. Yok abi niye stres yapayım? Gel sen ama gelirken marketten bize dondurma alır mısın? Çok canımız çekmişti de almaya üşeniyorduk,” gelmişti, bu adam neden bizi rahat bırakmıyordu ki? Elmas telefonu kapatıp bana döndü. “Yandık! Güneş Sina geldi, kapının önünde ne yapacağız şimdi? Sizi burada görmemeli. Market hemen karşıda uzağa da gönderemedim ki.”

“Abin çok mu katı biri? Sonuçta evinizde arkadaşlarınızı ağırlıyorsunuz neden yanlış anlasın ki?” Miraç’ın rahatlığı sinir bozucuydu. “Tabi tabi sen onu abime söyle, kız kardeşleri sabah sabah evine iki genç delikanlı alıyor ki Güneş’in normal de bu eve yabancı almayacağını biliyor, hele bir de erkek asla almaz, ne düşünür kim bilir?”

“Of şimdi çıkar yukarı, bir sakin olun çabuk gelin siz benim odamda bekleyin biz onu oyalarız, o çıktıktan sonra çıkarsınız siz.” olaya el atması gereken bendim, Elmas bu tür konularda hep stres yapardı. Onlara söz hakkı vermeden kollarından tutup odama doğru sürükledim. “Sakın ses çıkarmayın ve keyfinize bakın.”

“Ananı si- o yatağın üzerindeki şey gerçek mi? Lütfen oyuncak olsun,” Miraç’ın söyledikleriyle yatağın üzerine baktım, tabi ya ben Elmas’ı yatağımın üzerine bırakmıştım. “Korkmayın size zarar vermez o.”

“O şeyin bir yılan olduğunun farkında mısın gece güneşi? Şu an kendisi dile gelip size zarar vermem dese yine inanmam.”

“Miraç abartma zehirsiz o, ayrıca şey deyip durma alınır. Tamam yerine koyayım onu.” hemen Elmas’ı alıp cam fanusunun içine koydum. Sıraç adeta yerinde donup kalmıştı, nereye düştüm ben dercesine bakıyordu. Miraç ise korkudan rengi Elmas ile yarışırcasına bembeyaz olmuş haldeydi. Tam bu esnada kapı çaldı.
“Hadi bakalım gazamız mübarek olsun,”

Loading...
0%