@b_anemoia
|
SIRAÇ ADEM ADEMOĞLU
Kurucusu amcam olan 6 asil üye olmak üzere otuz kişilik bir teşkilatın üyesiydim, Sina ile de oradan tanışıyorduk. Kendisi amcam ile Güneş'in evinde tanışıncaya kadar kurucumuzun amcam olduğunu bilmiyordu, o günden sonra amcam açıklamaya karar vermişti, normalde kimliğini gizli tutmayı tercih ediyordu, o güne kadar bilen yalnızca bendim. Sina benden önce bu teşkilattaydı çünkü bizleri 15 yaşındayken alır ve eğitmeye başlarlardı. Askeri liseye girmek isteyen adaylardan seçilirdik, uygun olan adayların lise başvuruları geri çevrilir bir süre izlenirdi, daha sonra Hızır Teşkilatı'na katılmaları için teklif götürülür ve 15 yaşında eğitimleri başlardı. Yakalanmaları durumunda teşkilatı ifşa etmemeleri için ne kadar güvenilir olduklarının test edecek bazı işkenceler görürlerdi, buradan geçseler dahi basit bir göreve gönderilir orada yakalanırlardı, aslında teşkilat yakalamış olurdu fakat bunu bilmediklerinden verecekleri tepki izlenirdi, hepsinden geçerlerse 20 yaşında teşkilat ile tanışır tamamen bir parçası olurlardı. Kurucusu amcam olduğu için ben askeri liseye gitmeyi düşünmediğim halde bana açıklama yapmış ve beni teşkilata katmıştı. Sina amcamın en güvendiği üyeydi, öyle ki amcamdan sonra en yetkili kişiler ben ve Sina'ydı. Kendisini ailesine adamıştı ve onları korumak için gelen teklifi anında kabul etmiş, her türlü eğitimi büyük başarılarla geçmişti. Teşkilatın gizliliği en önemli unsurdu, varlığımızdan haberdar olsalar dahi kesin emin değillerdi ve kimsenin kimliği bilinmiyordu, hepimizin normal bir hayatının ardında gizlediği kimliğimiz vardı. Miraç dahi teşkilatın varlığından haberdar değildi ancak Hakkı da teşkilatın bir üyesi olduğu için biliyordu. Sina'yı tanıdığım için kardeşlerine ne kadar düşkün olduğunu biliyordum, yurtta karşı karşıya geldiğimizde bahsettiği kardeşlerinin Güneş ve Elmas olması beni şaşırtmıştı çünkü bilmiyordum. Oldukça iyi iki dosttuk ve kardeşlerinden sıkça bahsederdi ancak isimlerini hiçbir zaman söylemezdi. Güneş'den kızıl, Elmas'dan ise maviş diye bahsederdi. Kardeşlerine fazlasıyla düşkündü, Can'dan da bahsetmişti ondan bahsederken sülük derdi. Kardeşlerini kıskanıyordu fakat Can için de her türlü fedakarlığı yapacağını biliyordum, ne kadar kıskanıyor olsa da severdi. Şimdi ise az önce kırdığım pot yüzünden durumu nasıl toplamam gerektiğini düşünüyordum. Güneş sorgulayıcı bakışlarını ben ve Sina üzerinde gezdiriyordu, ona nasıl bir açıklama yapacağımı bilmiyordum ve yalan söylemek de istemiyordum. Neyse ki Sina yardımıma yetişmiş ve gerekli açıklamayı yapmıştı. "Güneş hani ikimizde iş adamıyız ya, ülkenin sayılı saygın iş adamlarından hem de, birlikte iş yaptığımız oldu. Birkaç ihalede de karşılaşınca arkadaşlığımız başladı." Sinan'ın açıklaması yeterli olmamıştı çünkü Güneş gözlerini kısmış Sina'ya bakıyordu. "Peki neden bana tanıştığınızı söylemedin o halde? Yurttayken neden ilk defa karşılaşmış gibi yaptınız?" Yapılan açıklamanın onu tatmin etmeyeceğinin farkındaydım, müdahale etmeyecektim çünkü yalan söylemektense susmak daha doğru geliyordu. Sina'nın bu işi halledeceğine emindim "Söylemem mi gerekiyordu? Ne değişecekti söylesem? Sorgulamayı bırak artık, hem sen ne zamandan beri bana hesap sormaya başladın küçük hanım?" "Ben sorgulayıcı biriyimdir Sinacığım ama üzerine gelmeyeceğim, anlatmak istemiyorsan anlatılmaması gereklidir. Sonuçta ben de her şeyi sana anlatmıyorum şartlar eşitlendi diyebiliriz. Artık senden gizlediklerim ortaya çıkarsa kızamazsın, sana karşı kullanacağım bir kozum var." yüzünde hain bir sırıtma belirdi, ben onun bu haline gülümserken Sina kaşlarını kaldırmıştı, şimdi sorgulama sırası ondaydı. "Demek benden gizlediğin şeyler var öyle mi?" Güneş yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan başını salladı. "Bir şey değil, birçok şey var ama önemsiz şeyler," diye cevap verdiğinde bu defa gülümseyen Sina olmuştu. "Sen gizlediğini sanıyor da olabilirsin küçük hanım çünkü attığın her adımdan haberim var, nasıl bir baş belası olduğunu bildiğim için ona göre önlem alıyorum." muhtemelen Güneş'i gaza getirip konuşturmak için yapmıştı. Ya da gerçekten biliyor olabilirdi. "Mesela neyi saklıyorum sanıyorken aslında haberdarsın?" bunu bende merak etmiştim, bizim nasıl tanıştığımızı bilmiyordu bana sorduğunda Güneş anlatsa daha doğru olur demiştim. "Mesela sahne aldığın gece kulübünü biliyorum, bıraktığını söylediğin halde hâlâ ara sıra katıldığın motor yarışlarını biliyorum, ya da aylar önce benden saklamaya çalıştığın kolundaki kurşun yarasını da biliyorum, aslında kafa dinlemek için değil kolundaki yarayı gizlemek için burada kaldığını da biliyorum." Sina'nın söylediği her cümle Güneş'in yüzündeki gülümsemenin yavaşça silinmesine ve yerini şaşkınlığa bırakmasına neden olmuştu. Sina dudağının bir köşesi kıvrılmış, tek kaşını kaldırmış bir halde Güneş'e bakarken Güneş'in gözleri beni bulduğunda hemen savunmaya geçtim. "Yemin ederim ben söylemedim." gözleri Elmas'a çevrildiğinde o da kendini savunmakta gecikmemişti "Bana hiç bakma, senin yediğin bokların bedelini ben de ödüyorum, neden söyleyeyim ben de en az senin kadar şaşkınım ve motor yarışlarına devam ettiğini de şimdi öğrendim." Suna hanım gözleri dolmuş bir şekilde Güneş'e baktı "Bana bıçakla yaralandığını söylemiştin," Güneş gözlerini kaçırdı. Güneş sessizliğini korurken Sina devam etti "Annem bıçak yarası ve kurşun yarasını ayırt edemeyebilir ama ben gayet iyi anlarım, neyse ki sıyırmış ama nedenini hâlâ bilmiyorum, bana değil güvenip Sıraç'a geldiğin için de sana ayrıca sinir oldum ama sorgulamadım, şimdi sen de sus ve sorgulamayı bırak." "Tamam sustum ben," Güneş'i nasıl geri püskürteceğini iyi biliyordu. Güneş Sina ile konuşmasını bitirerek Suna Hanımın önünde diz çöküp ellerini tuttu "Teyze sana yalan söylemedim ki, sadece yaralandım dedim bıçak ya da kurşun diye belirttiğimi hatırlamıyorum, ciddi bir yara değil demiştim ne olur dolmasın gözlerin," dedikten sonra elini öptü. "Sorun değil iyisin herkes bir şeyler gizliyor. Özür dilerim kızım." "Neden özür diliyorsun teyze benim dilemem lazım," gözlerim şüpheyle kısıldı "İnsanın değer verdiği birinin kendisinden büyük bir şey saklaması kırıcıymış." Güneş bir şey fark etmemişti çünkü Suna hanıma sarılmıştı fakat ben fark ettiğim gerçekten hiç hoşlanmamıştım. Suna hanım Güneş'den bir şey gizliyordu ve az önce onun özrünü dilemişti, bu gerçek her ne ise bir an önce öğrenmem ve Güneş'in öğrendiğinde en az kalp kırıklığına uğramasını sağlamam gerekiyordu. ☀️ GÜNEŞ ÖZDOĞAN
Siz: Duydum ki bensiz ev sana bomboş gelmiş hasretimden yataklara düşmüşsün Anında mesajımı görmüştü. Serendipçe: Miraç mı söyledi? Odandan çıkamadım bir türlü, kendi odama da gidemedim senin yatağında uyumaya çalışıyorum, kokun hâlâ burada keşke sen olsaydın da yastığına sarılıp uyuyacağıma sana sarılıp uyusaydım Dalga geçmek için yazmıştım bunları duymayı beklemiyordum, farkında olmadan gülümsemiştim. Siz: sen yakında hasretimden çöllere de düşersin Serendipçe: çöllere değil de kollarının arasına düşmeyi tercih ederim Siz: biraz bekler misin minicik bir işim var hemen döneceğim benim kaldığım oda da mısın sen cidden Serendipçe: bir sıkıntı yok değil mi? tamam bekliyorum ben ve evet senin kaldığın odadayım, bu gece burada uyuyacağım Gereken cevabı aldıktan sonra üzerimdeki saten gecelik takımını umursamadan telefonumu alıp sessizce evden çıktım. Sıraç'ların evinin önüne geldiğimde beni bu saatte burada gecelikle görmeyi beklemeyen Hakkı telaşlanmıştı. "Yenge bu saatte ne işin var burada, bir sıkıntı yok değil mi?" "Yok Hakkıcığım sen işine bak, ben Sıraç'ı görüp gideceğim." ilerlemeye başlamıştım ki Hakkı durdurdu "Haber vereyim ben uyumuşlardır gerçi ama senin geldiğini duyarsa gelir," "Yok yok haber verme, sürpriz yapacağım ben, sessiz ol sen yeterli," Hakkı kaşlarını çatıp bakarken ben Sıraç'ın uyuduğu odasının penceresinin altına gelmiştim bile. Hakkı da peşimden gelmişti, merakla ne yapacağımı izliyordu, neyse ki oda ikinci kattaydı ve kolayca tırmanabilirdim. "Ne yapacaksın yenge?" "Şşt sessiz ol pencereye tırmanacağım," gözlerini irice açıp bana baktı. "Ben merdiven getireyim." gitmek için bir hamle yapmıştı ki kolunu tuttum. "Gerek yok ya sus ve git sen hadi," "Pencereye tırmanmadan gidemem yenge, düşersin falan bekle hemen merdiven getireyim ben." Beni tanımıyordu, tırmanamayacağım herhangi bir pencere yoktu ki? Üstelik burası kolaylıkla baş edebileceğim bir pencereydi. "İyi git getir bekliyorum burada," beklemeyecektim, sadece gitmesi için kabul etmiş gibi davrandım. "Bekleyeceksin ama değil mi? Bak sana güveniyorum pişman etme beni," başımı salladım ve Hakkı gözden kaybolur kaybolmaz pencerenin altındaki heykel sayesinde kolayca tırmandım, sağlam heykelmiş ki zarar görmemişti. Pencereye tırmanmak çok kolaydı, hemen pencerenin altına bu boyutta bir heykel koymamaları gerekiyordu bunu söylemeliydim. Bir ayağım heykelin yan tarafa uzattığı elindeyken, diğer ayağımı omuzuna atıp kendimi yukarı itince pencerenin demirlerine tutunmayı başarmıştım. Telefonumda elimde olduğu için biraz zorlandım ama yere kadar uzanan ve pencerenin yarısına kadar gelen demirler işimi fazlasıyla kolaylaştırmıştı. Sonuçta ayaklarımda pencere demirlerindeki yerini alınca, bir elimde demirleri tutarken diğer elimi pencereyi tıklatmak için kaldırmıştım ki Hakkı geldi. "Yenge hani bekleyecektin aşk olsun ama ya," "Aşk olsun diye buradayım zaten," pencereye vurmak için elimi kaldırmıştım ki pencerenin aniden açılmasıyla irkildim, düşecekken diğer elimle de demirlere tutunarak dengemi sağlamıştım. Karşısında beni görmeyi beklemeyen Sıraç ağzı açık bir şekilde bir bana bir aşağıya bakarken sırıttım. "Hakkı doğru mu görüyorum? Şu an pencereme tırmanmış bir Güneş mi var karşımda?" ufak bir kahkaha attığımda o hâlâ Hakkı'ya bakıyordu. "Evet doğru görüyorsun, nasıl tırmandı bilmiyorum," "Benim yerime hırsız da olabilirdi çok kolaydı, şu heykeli resmen işimizi kolaylaştırmak için oraya koymuşsunuz." dediğimde Sıraç gülümseyip bakışlarını bana çevirdi ardında başıyla Hakkı'ya işaret verdiğinde Hakkı gitmişti. "Delisin sen biliyorsun değil mi?" başını iki yana sallayarak gülüyordu. "Normal olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim." "Beni de delirtiyorsun," "Bana deli olduğunu da biliyorum," "Evet sana deli oluyorum, aşkından kafayı yiyeyim de gör sen." Söylediklerine gülerken üzerine bir şey giymemiş olması dikkatimi çekmişti, çıplak omuzlarını görünce kaşlarım havalandı şimdilik daha aşağılara bakmasam iyi olurdu, her an dikkatim dağılabilir ve aşağıya düşebilirdim. "Sen her pencerene geleni böyle mi karşılıyorsun," dedim kaşlarımı çatarak. Sıraç ufak bir kahkaha attıktan sonra burnumun ucuna ufak bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. "Pencereme ilk defa biri tırmandığı için nasıl karşılamam gerektiğini bilemedim tabi, kusura bakma." "E burada mı kalacağım ben içeri almayacak mısın?" "Yok almayacağım, her pencereme geleni odama alamam kusura bakma, geldiğin gibi git şimdi." "Irzına geçmeyeceğim adi adam, o kadar tırmandık şu karşılamaya bak... gidiyorum ben sen kaybettin, üstelik sen benim pencereme tırmanamazsın bile, bakalım kendini nasıl affettireceksin." Tam inmek için bir hamle yapacakken bellimi tuttu ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. "Gel buraya deli kız odam, evim kalbim hepsi senin... her zaman gelebilirsin ki kalbime izinsiz giren bir kız odama girerken mi izin istiyor?" "Yok bir de kalbine girerken izin isteyecektim, ne demeliyim 'Sıraç Bey müsaitse kalbinizde bana da bir yer var mı acaba mı demeliydim. Tamam geri çekil de gireyim." "Yok bu sakarlıkla buraya nasıl düşmeden tırmandığını anlayamadım ama ben seni çekerim içeriye, risk almaya gerek yok." iki eliyle bellimden tutarken kocaman elleri belimin tamamını kaplamıştı, Sıraç belimi tutunca kollarımı boynuna doladım ve beni içeri çekti. "Bana güvenmen hoşuma gitti, seni düşürmemden hiç mi korkmadın?" "Korkmadım, sen düşmeme izin vermezsin hem düşsem bile senin canın benim canımdan daha çok yanar biliyorum." "Öyle, senin eline diken batsa benim parmağımın kopmasından daha çok yanar canım." "Sen ayvayı yemişsin ya," güldü ve bir eli belimde, bir eli sırtımda sıkı sıkı sarılırken bir yandan da burnunu boynuma gömmüş kokumu içine çekiyordu. Boynuma sulu bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. "Kalbime, hayatıma, evime, odama hoş geldin sevgilim, iyi ki geldin." duyduklarım utanmama neden olmuştu fakat utanıp başımı eğdiğimde gördüğüm şey ile birlikte utanç duygusunun yerini sinir almıştı. Sıraç'ın koluna sert bir tokat attığımda benim avucum bile fena halde acımıştı, kaşlarımı çatıp öfkeyle ona baktığımda anlamaz gözlerle bana bakıyordu. "Ne oldu birden ya kolumu kırdın." "Nerede o kadın?" hızlıca odadaki banyoya baktım boştu, tekrar öfkeyle Sıraç'a döndüğümde "Ne kadınından bahsediyorsun sen? Ne oldu anlatacak mısın artık?" bana doğru bir hamle yaptığında geri çekildim. "Göğsündeki ruj izinin sahibi kadından bahsediyorum adi köpek!" ufak bir kahkaha attı, ben burada sinirden delirmek üzereyken nasıl gülebiliyordu? Gülüşünü durdurmayı başarınca nihayet konuştu "Tam karşımda duruyor," "Ne saçmalıyorsun sen? Burada bizden başka kimse yok ve ben seni öpmedim, ki öpsem bile şuan yüzümde makyaj yok farkındaysan." Yüzündeki alaycı gülümsemeden ödün vermedi "Öptün güzelim hatırlamıyorsun," "Ben salak mıyım ne demek hatırlamıyorsun ya? Hem rujum yok ona bahanen ne peki," hızla dudaklarımı sildim ve elimi Sıraç'a uzattım "Bugün öpmedin zaten, bu senin bana ilk öpücüğünün izi." eliyle öpücük izinin üzerini sildi fakat ruj izi hala duruyordu. "Dövme bu, ilk öpücüğünün izi hep benimle kalsın istedim, buranın sahibinin kim olduğu belli olmalıydı." dedikten sonra göz kırptı. Duyduklarım beni şoka sokmuştu, yaklaşıp ruj izinin üzerine bastırarak sildiğimde gerçekten dövme olduğunu anlamıştım. Hâlâ duyduklarımı tam olarak hazmedememişken Sıraç bana sarılıp başımın üzerini öptü ve elimi tam kalbinin üzerine, dövmesinin olduğu yere götürdü. "Burası sana aitken nasıl başka bir kadına bakabileceğimi düşünürsün? Benim gözlerim senden başka her kadına kör, kulaklarım sağır, bir tek sen varsın Güneş. Hayatımda ki tek kadın sensin ve bu böyle olmaya devam edecek. Annem yok, kız kardeşim ya da başka bir akrabam yok, hayatımda senden başka kadına yer de yok gerek de yok. Ha belki ileride bir kızımız olursa bir tek ona yer var ama sen varsan başka kimseye ihtiyacım yok sevgilim, lütfen bunu hep bil ve hiç unutma." Söyledikleri gözlerimin dolmasına neden olmuştu, yavaşça geri çekilip parmaklarımın ucunda yükselerek onu öpmeye çalıştım fakat boyu o kadar uzundu ki yetişememiştim, ne yapmak istediğimi anlamış olacak ki biraz eğilerek bana yardımcı oldu. Dudaklarına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildim. "Özür dilerim ben böyle bir şey beklemiyordum, görünce de ne düşünebilirdim ki başka? Miraç seni öptü diye düşünemezdim sonuçta," gülmüştü. "Kızmadım benim minik asi güzelim, bu konuya da açıklık getirdiğimiz göre artık uyuyalım mı?" "Olur ama son bir şey soracağım sana, boyun kaç santim senin ya?" Şu an buna takılmamı beklemiyor gibi önce şaşırdı sonra güldü "1.96" "Fazla uzunsun, yanında kendimi çok kısa hissediyorum." Sıraç gelmeden yatağına sırt üstü uzanıp gelmesini bekledim, hemen ardımdan yanıma uzanmıştı ve bir kolu beni sıkıca sararken başını boynuma gömmüştü. Ben de sabah beni evde görmeyince endişelenmemeleri için Elmas'a Sıraç ile birlikte olduğuma dair mesaj attıktan sonra kollarımı Sıraç'a doladım. Köprücük kemiğime bir öpücük kondurduktan sonra yüzüme baktı. "Bu saatte bu kıyafetler ile buraya gelirken aklın neredeydi senin?" "Sende," diye karşılık verdiğimde gülümsedi. "Ama buradan eve nasıl döneceğimi hesaba katmamışım, bu halde evden nasıl çıkacağım? Dahası bu defa yakalanmak istemiyorum kapıyı kilitlesek mi?" "Kapıyı kilitlemek mantıklıymış çünkü sabah Miraç uyanır uyanmaz elini yüzünü bile yıkamadan odama girer, kapı çalmak gibi bir huyu da yok maalesef, kıyafet konusuna gelirsek, dert etme burada kaldığın zamandan kalma kıyafetlerin var onları giyersin kuru temizlemeden sabah geldi. Yarın herkes bir yere gidecek, evde baş başa olacağız sabah seni uyandırırım gidersin." "Ben burada kıyafet bıraktığımı bile bilmiyordum," Sıraç kapıyı kilitlerken, ne zaman kıyafet bıraktığımı düşünüyordum. "Bu sorunu da hallettiğimize göre şimdi uyuyalım güzellik." "Sina'nın tanışmanız ile ilgili söylediklerine inanmadım Sıraç ama üstelemek gibi bir niyetim de yok, açıklanması gerekmiyor demek, sadece şunu bilmek istiyorum beni üzecek bir şey mi ve beni önceden tanıyor muydun?" "Seni üzecek bir şey değil, inanmadığını zaten fark etmiştim sana yalan söylemek istemiyorum ama açıklayabileceğim bir şey değil. Sina yalan söylemedi pek aslında, iş için bir araya gelmiştik de denebilir ve hayır seni önceden tanımıyordum. Sina'nın kardeşi olduğunu yurtta karşılaştığımızda öğrendim. Güneş ben senden seni üzecek bir şey saklamam sevgilim, sen de benden saklama olur mu?" "Benim de sana söyleyemeyeceğim bir şey var evet bunu kendimi hazır hissedersem anlatırım, başka da bir şey saklamam senden." dedikten sonra ona iyice sokulup gözlerimi kapattım. ☀️ Uyku bandım olmadığı için güneş ışıkları odaya dolunca uyanmıştım. Sıraç ise hâlâ uyuyordu bir eli göğsümdeydi ve başını boynuma gömmüştü. Uyandırmamaya çalışsam da hafifçe kıpırdandığımda hemen uyanmış, başını hafifçe kaldırıp gözlerini ovuşturduktan sonra bana bakıp gülümsemişti. "Günaymış bile, benim güneşim doğmuş, sen normalde bu saate uyanmazdın ne oldu?" beni öpüp yatakta doğruldu. "Güneş'i hiç sevmiyorum, kendim olan değil dünyanın güneşini yani, uyku bandım olmadığı için ışık uykumu böldü." Diyerek somurttum "Perdeleri kapatıp uykuna devam edebilirsin güzelim." "Yok uyandım bir kere tekrar uyuyamam," "Peki sen nasıl istersen, üzerini değiştir ben de bakayım bizimkiler çıkınca yanına gelirim olur mu?" Sadece başımı sallamakla yetindim. Sıraç yataktan kalkıp banyoya yönelirken bir kez daha dövmesinin güzelliğini görmüştüm. Gün ışığıyla daha net belli oluyordu, dudaklarımın izinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum, belki de o izi güzelleştiren Sıraç'ın vücuduydu. Sıraç banyodaki işlerini halledip çıktıktan sonra ben de üzerimi değiştirip Sıraç'ı beklemeye başladım. Çantam olmadığı için geceliklerimi burada bırakmam gerekiyordu. Yaklaşık yarım saat sonra Sıraç gelmişti. "Herkes gitti, sen de gel bir kahvaltı yap sonra da seni eve bırakalım." "Yok aç değilim ben, hem bugün kahvaltıyı Can hazırlayacak onun hazırladığı yemeklerin üzerine tanımam, o yüzden evde kahvaltı etmek istiyorum." kaşları havalandı. "Benimle kahvaltı etmekten daha mı güzel Can'ın kahvaltısı?" "Seninle Can'ın hazırladığı kahvaltıyı yemek en güzeli deyip işin içinden sıyrılmayı düşünüyorum." "Sina'ya hak vermeye başlayacağım neredeyse teyzeni, Elmas'ı, Sina'yı ve dedeni de çok seviyorsun ama Can bambaşka bir yerde senin için, her an yan yanasınız hatta gece buraya Can ile beraber gelmemene şaşırdım." "Abartmayın ya evet Can benim en değerlim olabilir, küçüklükten beri hep yan yanaydık ve bu hayatta beni yargılamayan tek insandı, neden herkes ilişkimize karışıyor ki?" Sinirlenmeye başlamıştım "Bir arada çok tehlikelisiniz çünkü ama birbirinize olan sevginiz ve bağlılığınız da insanı imrendiriyor." "Her neyse ben artık gideyim," dedikten sonra yanağına kocaman bir öpücük kondurdum, kalkmak için bir hamle yaptığımdaysa beni kucağına çekip gitmeme engel olmuştu. Dudakları dudaklarımla buluşunca ikimizin de yüzünde bir gülümseme oluşmuştu, sanki tüm geceyi birlikte geçirmemiş gibi büyük bir özlemle öpüşüyorduk. Nefes nefese birbirimizden ayrıldıktan sonra Sıraç burnumun ucuna bir öpücük kondurdu ve konuşmaya başladı. "Hadi bırakayım seni." "Ben küçük bir çocuk değilim, iki adımlık mesafe kendim gidebilirim sen işlerini hallet Sıraç." İtiraz etmek için ağzını açmıştı ki fırsat vermeden öperek onu susturdum. "Hadi ben kaçtım, bu arada akşam bize gelin bir yerlere gidelim Can ile zaman geçirdikçe seveceğine eminim, şimdi ben gidiyorum, tek başına! "inadımı bildiği için itiraz etmemişti yalnızca "Bari eve girince mesaj at aklım sende kalmasın," demişti, onu onayladıktan ve Hakkı ile de vedalaştıktan sonra eve doğru yola çıkmıştım. Tam eve girmek üzereyken belime sarılan bir el ve hemen ardından ağzımın üzerine hissettiğim ıslak bez ile neye uğradığını şaşırmıştım, elimdeki telefonum düşmüştü çığlık atıp çırpınmam bir işe yaramıyordu, bir süre nefesimi tutmuştum başımı geriye atıp arkamdaki kişinin burnunu hedef alsam da başarılı olamamıştım, hatta dirseğimi karnına geçirdiğim, ayağına bastığım halde üzerinde bir etkisi olmamıştı. Nefesimi daha fazla tutamayacağımı anladığımda ise yapabileceğim tek bir şey vardı; yıllardır bir saniye bile boynumdan çıkarmağım kolyemi koparıp yere bırakmak, böylece bir sorun olduğunu anlayıp beni kurtarmaya gelebilirlerdi.
☀️☀️☀️ Beni aşağıda yer alan sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın olur mu? Bundan sonra oradan alıntılar atıp duyuru yapacağım. Alıntıları WhatsApp kanalımdan paylaşıyorum, burada siz daha geriden okuduğunuz için spoiler olabilir ama merak ediyorsanız kanalıma beklerim numaranız ya da numaram kimse tarafından görünmüyor. Kanalın linki instagram öne çıkanlarda.
İnstagram: b_anemoia_
X (Twitter): b_anemoia
|
0% |