@b_anemoia
|
SIRAÇ ADEM ADEMOĞLU
Güneş'e eve gidince haber vermesini söylemiştim fakat bir saattir dönüş alamamıştım, unuttuğunu düşünüp aramıştım aramalarım da cevapsız kalmıştı. Daha fazla dayanamayıp Elmas'ı arayıp öğrenmeye karar verdim. "Alo" "Elmas Güneş'e ulaşamadım da yanındaysa telefonu ona verir misin?" "Güneş seninle değil mi? Eve gelmedi ki," duyduklarım iyice korkmama neden olmuştu, başına bir şey gelmese eve gitmiş olurdu. "Yarım saat önce gelmiş olması gerekiyordu. Hemen oraya geliyorum ben," dedikten sonra telefonu kapatıp çıktım, kapının önünde bekleyen Hakkı'yı görünce hemen Güneş'in telefonunun izini sürmesini istedim, Hakkı numarayı teşkilata gönderdi ve birlikte yola çıktık. Evlerinin bahçesin de bulunan giriş kapısına geldiğimizde Hakkı'ya gelen mesaj ile birlikte Güneş'in konumu gelmişti, konum evlerini gösteriyordu, arabadan indiğimde kapının önünde gördüğüm telefon ve boynundan hiç çıkarmadığı kolyesi sendelememe neden olmuştu. Artık emindim kaçırılmıştı. Eğilip telefonunu ve kolyesini yerden aldığımda Elmas ve Can evden çıkıp koşarak yanımıza geldi, Can ilk defa bu kadar ciddi ve telaşlıydı. Elmas ise ağlıyordu. Elimdeki kolye ve telefon ikisinin de duraksamasına neden olmuştu. Elmas hızlıca gelip elimdeki telefon ve kolyeyi aldı. "Lanet olsun, kolyesini çıkardığına göre başı büyük belada ölse çıkartmazdı boynundan," Can yaklaşıp kolyeyi aldı ve yumruk yaptığı avucunda sıktı. "Ölürsem bile boynuma takıp öyle gömün demişti." konuşurken sesi titriyordu, onlardan daha iyi durumda değildim fakat Güneş'i bulmak için toparlanmalıydım. "Siz hemen Sina, amcam ve Remzi amcaya haber verin, ben Kenan'ın yanına gidiyorum, dün normal odaya almışlar, bu adamlar kim öğrenmemiz gerekiyor, herkes burada beni beklesin ve bu defa Sina'dan bir şey saklamayın durumu anlatın ben gelinceye kadar." dedikten sonra itiraz etme fırsatı vermeden Hakkı'yı da yanlarında bırakıp hızlıca hastaneye gittim. Odasını zaten bildiğim için kapının önünde bekleyen korumalarını umursamadan direkt odasına girdim, beni görünce önce şaşırdı sonra kahkaha attı. "Bak sen, Ademoğlu benim için endişelendin mi? Gördüğün gibi gayet iyiyim," dedi alay ederek. "Güneş nerede? Seni bu hale getirenler kim? Güneş'in ismini neden verdin?" kaşları çatılmıştı. "Ne demek Güneş nerede? Ne isminden bahsediyorsun sen? Bir şey olmuş ama benimle ilgili değil, aklında her ne var bilmiyorum ama benim bu defa bir şey yaptığım falan yok. Dün akşama kadar kendimde bile değildim." "Ne yani Güneş senin mallarını patlattığı için vurmadılar mı seni? Sen de bunu yapanın Güneş olduğunu söylemedin mi?" Yerinden doğruldu, yarası sızlayınca hafifçe inledi ama umursamadı "Güneş olduğunu söyleseydim şu an onu arıyor olmazdın, cesedinin başında ağlıyor olurdun Ademoğlu, şimdi bana adam gibi bir açıklama yap yeğenime ne oldu?" "Yeğenin mi? Bana bu iyi dayı rollerin sökmez Kenan, sen gerçekten Güneş'in adını vermedin mi onlara, başka düşmanı yok onun, senden başka kim kaçırmış ya da kaçırtmış olabilir?" yerinde kıpırdandı telaşlandığı her halinden belliydi. "Kaçırıldı mı? O bir yerlere saklanmış bir iş çeviriyordur onu kaçıramazlar, birkaç saat haber alamayınca telaşlanacaksan işin zor habersiz gidip haftalarca gelmeyebilir," bir şey bilmediği belliydi. "Ama telefonunu ve kolyesini çıkarıp yere atmaz, üstelik akşam için planları varken." gözlerindeki saf korkuyu görebiliyordum, birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra yutkundu. Ne kadar kabul etmese de Güneş onun için değerliydi bunu fark etmiştim. "Kolyesini mi çıkardı? Bu imkânsız... işte şimdi gerçekten başına bir şey gelmiş olmalı ya da kaçıranlar kimse onlar kolyesini kopartıp atmış olmalı. Güneş öleceğini bilse çıkarmaz boynundan kolyesini," dedi kendi kendine konuşarak. "Seninle ilgili bir durum değilse işime yaramazsın o halde," kapıya yönelmiştim ki beni durdurdu. "Bekle, ben de yardımcı olmak isterim." Duraksadıktan sonra devam etti "Kendisini sevmesem de ona benden başkasının zarar vermesine izin verecek değilim." "Sen de ona bir zarar veremezsin!" Alayla güldü, ağzını dağıtmamak için kendimi zor tuttum "Doktora haber ver taburcu olmak istiyorum. Güneş bulunana kadar burada bekleyemem, adamlarımdan birkaçını al yanına, yardımcı olurlar ,sadece Hakkı ve sen bir şey yapamazsınız." bu kez alayla gülen ben olmuştum. "Sana ihtiyaç yok, ben hallederim ne yapacağında umurumda değil sevgilimi aramaya seninle çıkacak değilim." hastaneden çıktım ve zaman kaybetmeden bizimkilerin yanına gittim. ☀️
Eve geldiğimde kapıyı Miraç açtı, gözleri kızarmıştı. Güneş onun için çok değerliydi ve şimdi onu kaybetme korkusu yaşıyordu, anne ve babamızın ölümünden sonra ilk defa birine bu kadar bağlanmıştı. İçeri geçtiğimde Suna hanımın hıçkırarak ağladığını gördüm, onu teselli eden ise amcamdı. Amcamın omuzuna yaslanmış ve sarılmıştı, amcam ise onun omuzlarını sıvazlayarak destek oluyordu, Güneş bu hallerini görse ne çok mutlu olurdu, onu bulunca hemen anlatmam gerekiyordu. Sina ve Hakkı ortalıkta görünmüyordu, Elmas dirseklerini dizine dayamış yüzünü avuçları arasına almış bomboş gözlerle karşıya bakıyor, Can, elinde tuttuğu Güneş'in kolyesine bakıyordu. Beni fark eden yalnızca Remzi amca olmuştu. "Oğlum bir haber var mı? Konuştun mu Kenan ile kim kaçırmış torunumu?" Sina ve Hakkı da içeri girmişti herkesin dikkati üzerimdeydi. "Kenan'ın bir ilgisi yok, daha dün gece kendine gelmiş ve Güneş'in adını da vermemiş kimseye." "Emin misin?" diye sordu amcam, başımı sallamakla yetindim. Bir insanın yalan söyleyip söylemediğini anlayacak kadar eğitimim vardı. Amcam bunu biliyordu "O halde kim olabilir? Başka düşmanı yok, ona kim zarar vermek isteyebilir? Elmas benden bir şey gizlemiyorsunuz değil mi? Bugün olmaz, her şeyi bilmeliyim ki kardeşimi bulabileyim, biriyle ufak bir tartışmanız bile olduysa söyle lütfen." Sina sakin kalmaya çalışıyordu ancak pek başarılı olamıyordu. "Abi her şeyi anlattım vallahi bak Sıraç ile nasıl tanıştığımıza kadar her şeyi biliyorsun artık, başka kimseyle bir sorun yaşamadık ki," dedikten sonra bir süre düşündü ve aklına bir şey gelmiş olmalı ki hemen bize döndü. "Gece kulübündeki adam olabilir mi?" diye sordu bana ben anlamaz gözlerle ona bakarken Sina araya girdi. "Hangi adam?" "Sıraç, ben, Güneş ve Miraç bir ara gece kulübüne gitmiştik, orada bir adam Güneş'e sarkıntılık etmişti Sıraç da adamın çenesini kırmıştı, daha sonra Can'ın kafesinde karşılaşmışlar ve o gün alkollü olduğunu, çok pişman olduğunu kendisini affetmesi için her şeyi yapabileceğini söylemiş, yemin ederim başka kimseyle bir şey yaşamadık." Elmas'ın söyledikleri benim de şüphelenmeme neden olmuştu. Ben bunu nasıl unutabilirdim. Sina'nın sorgulayan gözleri beni bulduğunda kim olduğunu sorduğunu anladım. "Tuğrul İnal," amcam ve Sina şaşırarak bana bakmıştı. Tuğrul bunu yapabilecek biriydi, teşkilat zaten onun peşindeydi, bir açığını arıyorduk. Güneş'e kendisini affettirmek derdinde olmadığını biliyordum ama hakkında hiçbir şey bilmediği için onu bulabileceğini de düşünmemiştim. Tuğrul İnal, son derece takıntılı biriydi birçok kirli işin içindeydi fakat en büyük zaafı kadınlardı, özellikle de kızıl saçlı kadınlar. Güneş'i takıntı haline getireceğini düşünememiştim çünkü o gece son derece sarhoştu ve hatırlamayacağını düşünmüştüm ancak kafedeki karşılaşmalarından sonra şüphelenmem gerekliydi, kahretsin bunu nasıl atladım ki? "Siktir Güneş şimdi Tuğrul'un yeni takıntısı değil mi?" dedi Sina öfkeyle saçlarını çekiştirirken. Amcam Suna hanımı yavaşça kendisinden uzaklaştırıp gülümsedikten sonra bize döndü. "Sina, Sıraç ve Hakkı siz hemen benimle geliyorsunuz, diğerleri burada kalsın, söz veriyorum Güneş'i sağ salim geri getireceğim size," Hakkı'ya başıyla işaret verdiğinde bunun teşkilatı toplaması gerektiğini anlamıştı. Hakkı hemen dışarı çıktığında Can itiraz etmişti. "Kardeşim nerede bilmiyorum böylece elim kolum bağlı oturamam, ben de geleceğim ne yapacaksak birlikte yapalım siz dört kişisiniz sadece, benim de yardımım dokunur." Elmas da hak vermişti. "Can haklı Asaf amca bende geleyim, Sina biliyor ikimiz de iyi silah kullanırız, iyi dövüşürüz asla pişman olmazsınız," Sina araya girdi. "İkiniz de hiçbir yere gelmiyorsunuz, yalnız olmayacağız bir kere beni dinleyin, yeni şeyler açmayın başımıza, oturun yerinizde daha fazla tartışarak zaman kaybetmeyelim." Sina Tuğrul'u öğrendiği an zaten telaşlanmıştı, neler olabileceğini bildiği için. Şimdi teşkilatı açığa çıkarmadan halletmemiz gerekiyordu. "Sina kardeşim ne halde bilmiyorum, kaçırıldıysa eğer şu an eli kolu bağlıdır ve bunun Güneş için ne demek olduğunu biliyorsun. Birinin onu sakinleştirmesi gerekecek, normalde kaçar zincire vursalar da bir yolunu bulur ama halat ile bir yere bağladılar ise bağlanan sadece eli kolu olmaz, ruhu da olur bunu sen de çok iyi biliyorsun." Halatlardan korkuyor muydu yani? Kahvaltı da bana bahsettiği en büyük korkusu halatlar mıydı? "Can, biliyorum evet ama sizin de gelmemeniz gerek, ayrıca Sıraç onu sakinleştirebilir bunu da sen biliyorsun. Geldiğinde onun yanında olursun şimdi ise sizin burada annem ve Remzi amca ile kalmanız daha doğru. Tuğrul olduğundan emin değiliz, buraya gelip size de zarar vermek isteyebilirler, sen ve Elmas olmasa annemler ne yapabilir ki? Sizin burada annemi, Miraç ve Remzi amcayı korumanız gerekiyor," Can kabul etmek istemese de bir şansı olmadığını anlayıp sessizce eski yerine oturduğunda biz de Hakkı'nın arkasından çıkmıştık. ☀️
Teşkilat binasına geldiğimiz de herkesin burada olduğunu gördüm, büyük bir titizlikle her ayrıntıyı inceleyerek Güneş'i arıyorlardı. Sina, Güneş ve Elmas'ın haberi olmadan evin etrafına gizli güvenlik kameraları yerleştirmişti, şu an o kayıtları izliyorduk. Güneş tam bahçeden girmek üzereyken biri ağacın arkasından çıkıp Güneş'in ağzına muhtemelen eterli olduğunu düşündüğüm bezi bastırmıştı. Güneş kurtulmak için çok çabalamıştı fakat işe yaramamıştı çünkü ona saldıran adam fazlasıyla uzun boylu ve kalıplı biriydi, uzun süre kendinden geçmediği için nefesini tutmuş olduğunu anlamıştım, son çırpınışlarını yaparken de bir eli boynuna dolanmış kola hamle yaparken diğer eli boynunda ki kolyesini çıkarıp attıktan saniyeler sonra adamın kollarında yığıldığını görmek kalbimin sızlamasına neden olmuştu. "Sina kardeşini harika eğitmişsin son ana kadar çabaladı, teşkilatımızda olmasını isterdim, burada tek kadın olmak zor onunla tanışmak isterim." demişti Neva, buradaki tek kadındı ve benim dışımda askeri liseye girmek isteyen adaylardan seçilmeyen tek kişiydi. Henüz 14 yaşındayken babasının 43 yaşındaki bir adama satmaya çalışmasıyla beraber düğün günü üzerinde ki gelinlikle kaçmıştı, amcam onu bulduğunda gidecek bir yeri yoktu, gelinliği kan ve kir içindeydi günlerdir bir şey yememişti, onu öldü göstererek teşkilata katmıştı. Adını annesi verdiği için değiştirmek istememişti, bu yüzden kendi ismini kullanmaya devam etmişti fakat soyadı ve ebeveynleri farklı insanlar olarak görünüyordu kayıtlarda, 6 asil üyeden biri de kendisiydi, bize bağlılığı ve minneti o kadar büyüktü ki, bizim için kendini feda etmeye bir saniye bile tereddüt etmezdi ayrıca amcamın yüzünü görmüştü fakat kurucumuzun amcam olduğunu bilmiyordu. "Bir bulalım sağ salim tanıştırırım sizi, hatta arkadaş olursanız iyi olur, bu şekilde arkadaşının onu korumasını yadırgamaz içim rahat eder ve sen sakladığı şeyleri bana söyleyebilirsin. Teşkilata katılmasını istemem çünkü ortalığı karıştırmak konusunda üzerine tanımam, evet gizlilik konusunda asla sıkıntı çıkarmaz, bizim kadar iyi silah kullanır, dövüşür hatta bizim bir çoğumuzun yapamadığı ustalıkla duvarlara tırmanabilir, küçüklüğünden beri nasıl yapıyorsa her türlü duvara ve ağaca tırmanma kabiliyeti var, gizlice bir yerlere sızabilir, çok iyi kamufle olur ve harika bir yazılım mühendisi olduğu için siber suçlar ve güvenlik konusunda da çok iyi iş çıkarır. Fakat tüm bunlara rağmen hepimizin akıl hastası olmasına neden olacağı için buraya gelmesini asla istemem." Neva ufak bir kahkaha attıktan sonra cevap verdi. "Şu an arkadaş olmak için sabırsızlanıyorum, merak etme onu bulacağız ve ben onunla çok iyi arkadaş olacağım ama sana sırlarını söyleyecek değilim. Evet korurum ancak arkadaşlar birbirlerinin sırrını açığa çıkarmaz." dedikten sonra göz kırptı, Sina buruk bir gülümseme yolladığında içeri giren Mirat tüm dikkati üzerine çekmeyi başardı. "Bulduk Tuğrul'un izini, yaklaşık yarım saattir sabit aynı yerde, çevredeki mobeseleri de izledim Güneş'i kaçıran araba da oraya gitmiş gidip kurtaralım kardeşimizi." Sonunda nerede olduğunu bulmuş olmak rahat bir nefes almamı sağlamıştı fakat saatlerdir neler yaşadığını bilmemek de aldığım nefesi aynı rahatlıkla veremememi sağlamıştı. Onu ne halde bulacağımı bilememenin verdiği tedirginlik geçmiyordu. Herkes koyu gri üniformalarını giyip çelik yeleklerini, maskelerini takarak hazırlıklarını tamamlamış amcamın gelmesini bekliyordu. Amcam geldiğinde hepimiz hazır ol da durduk, bizim aksimize o lacivert giyinirdi. Hızlıca araçlara binip Güneş'in tutulduğu dağ evine gelmiştik, yol boyunca stresten yerimde duramamıştım. Burası Tuğrul adına kayıtlı olmayan bir yerdi ancak Mirat kolaylıkla bulmuştu. Evin etrafı tamamen çevrilmişti biz on beş kişiydik, diğerleri teşkilat binasında bekliyordu. Serhan, Tuna ve Bilal keskin nişancı oldukları için dağ evini gören, nispeten biraz yüksekteki bir konumda yerlerini almıştı. Ben, Sina, Neva ve Mirat ön kapıdan girecektik. Amcam, Hakkı, Berk ve Taha arka taraftan, Sarp ve Efe sağ taraftan, Sadık ve Cemal sol taraftan saldıracaklardı. Hepimiz hazır bir şekilde amcamdan gelecek komutu bekliyorduk. Amcamın sesi kulaklıklarımızdan kulağımıza ulaşınca hepimiz aynı anda duvardan atlayıp onlar daha ne olduğunu anlayamadan, silahlarına sarılacak zamanı bulamadan saldırdık. Silahlarımızda susturucu olduğu için diğerlerinin fark edecek zamanı da olmuyordu, oldukça hızlı hareket ediyorduk. Aniden sırtıma düşen bedenle beraber irkildiğimde kulağımda Serhan'ın sesi yankılandı "Sıraç kafanı toparlarsan iyi edersin yoksa toplayabileceğin bir kafan kalmayacak, adam dibine kadar geldi ruhun duymadı." Söylemesi kolaydı, kalbim şu an tehlikedeydi, o pislik herif ona ne yaptı bilmiyordum. Kafamı toparlayamazdım ki? "Eyvallah Serhan," diye karşılık vermekle yetinmiştim, haklı olduğundan onu azarlayamazdım zaten biz de ast-üst ilişkisi yoktu, herkes birbiriyle samimiydi. Birden Neva'nın kahkahasıyla onlara doğru döndüm Mirat hemen iki adım önümdeyken Neva Sina ile birlikte benden uzaklaşmıştı bile ve Sina başını tutarken Neva ona gülüyordu. Amcam "Eğlenceniz bittiyse Güneş için daha hızlı mı davransanız acaba," diye uyardığında Neva gülüşünü durdurmuştu. Sonunda dışarıdaki adamları bitirip içeri gireceğimiz sırada Bilal konuştu. "Baba Tuğrul çıktı, bahçe duvarının altından bir geçit açıldı, yanında da bir adamı var ne yapalım?" teşkilatta amcama herkes baba derdi. "Adamını hallet onun da iki dizine sık sürünsün, biz Güneş'i alıp geleceğiz sakın gözden kaçırmayın!" yalnızca 40 saniye sonra Bilal 'görev tamam' demişti içeri girdiğimizde omuzumun üzerinden geçen kurşun ile birlikte geri çekildim, vurulmaktan son anda kurtulmuştum, şükür ki geri zekâlı herif iyi nişancı değildi, zaten ikinci kurşunu sıkmaya zamanı olamadan Mirat işini bitirmişti "Sıraç bu iki oldu amına koyayım, kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun? Kontrol etmeden direkt dalmak ne demek." dalga geçmeyi de es geçmemişti. "İyi dalga malzemesi çıkardınız, kendinize gelin o kızı sağ salim kurtarmam lazım." "Güneş bir senin için önemli zaten amına koyayım, senin sevgilinse benim de kardeşim farkında mısın? Sakın onu benim sevdiğimden çok sevdiğini söyleyeyim deme! Sizi ayırana kadar rahat vermem yemin ederim, o gün size bir şey diyemedim çünkü itiraf şeklinin şokunu üzerimden atamadığım ve Can gibi biri olacak diye korkardım, kötünün iyisisin diye ses etmedim bu seni şımartmasın." Sina'nın söyledikleri yutkunmama neden olmuştu, dediğini yapardı biliyordum çünkü Güneş ve Elmas'ı çok kıskanıyordu. "Tamam demedik bir şey," diye karşılık verdiğimde Mirat araya girmişti. "Sıraç kusura bakma kardeşim ama sen yar- yani ayvayı yemişsin, dünyada Sina'nın kardeşinden başka aşık olacak birini bulamadın mı anasını satayım, neyse bana iyi eğlence çıktı bakalım hanginiz kazanacak," ufak bir kahkaha attı benimle dalga geçerken arkasından ona doğrultulan silahı görmemişti, hızlıca ensesinden tutup kafasını eğdikten sonra adamı alnından vurduğumda elimin altında çırpınıyordu. "Tamam lan ne yapmaya çalıyorsun korkuyorum oğlum, bıraksana kafamı söz dalga geçmeyeceğim senin tarafındayım ben." dediğinde ensesine bir tane vurduktan sonra "Benimle dalga geçeceğine dikkat et mal herif yiyordun beynine kurşunu." dediğimde bir süre gözlerimin içine baktı, sonra alnımdan öptüğünde neye uğradığımı şaşırmıştım, kurduğu cümleler ise şaşkınlığımın daha çok artmasına neden olmuştu. "Boş ver sen Güneş'i beni al, artık helalimsin yiğidim benim, bırakmam seni kimselere hayatımı kurtardın, al beni lan al beni." Ben şok içinde ona bakarken kendime gelmemi sağlayan amcamın sesi olmuştu. "Burada! Hemen buraya gelin Taha müdahale et kızıma bir şey olmasın sakın," müdahale mi? Güneş yaralanmış mıydı? Taha teşkilattaydı fakat bir diğer mesleği ise doktorluktu, kendi hastanesinde çalışıyordu ve operasyonlarda yaralanan olursa Celal ile birlikte müdahale ediyordu, eğer durum ciddi ise Taha'nın hastanesinde tedavi olurduk. Ben göreceğim manzaradan korkarak yavaş adımlarla ilerlerken Mirat az önceki halinin aksine son derece ciddiydi ve omzuma destek olurcasına birkaç kez vurdu. Sina'nın sesi ise zaten yavaş olan adımlarımın durmasına neden olmuştu. "Güneş aç gözlerini n'olursun geldim bak buradayım ben, neden bu kadar çok kan var? Baba nabzını hissedemiyorum," bağırıyordu fakat sesi titriyordu. Sertçe yutkundum. Güneş'i kurtaramamış mıydım? |
0% |