@b_anemoia
|
Gözlerimi zorlukla da olsa araladım, başım ağrıyordu ve sarhoş gibiydim, etrafıma göz gezdirdim. Karşımda kırmızı bir tekli koltuk, yerde beyaz bir post halı, saat ve şömine dışında hiçbir şey yoktu etrafımda, yavaş yavaş kendime gelirken ayaklarımın zincirli kelepçeye benzer bir şey ile bağlı olduğunu, kollarımın ise ayrı ayrı başımın üzerinden kelepçelendiğini gördüm. Son hatırladığım eve girmek üzereyken birinin beni bayılttığıydı, saate baktığımda dört saattir baygın olduğumu fark ettim. Bu şey bu kadar saat bayılmama neden oluyor muydu ya? Yoksa kendime gelmemem için başka şeyler de mi verilmişti? Yine de her şeye rağmen halat yardımıyla bağlanmayıp zincire vurulmuş olmama şükrettim çünkü halat en büyük korkumdu. Karnımda hissettiğim ağrıyla beraber bakışlarımı karnıma yönelttim, beyaz üzerinde limon desenleri olan elbisemin eteklerinde gördüğüm kan duraksamama neden olmuştu. Lan ben baygınken bana ne yaptı bunlar? Ellerimi çekiştirdim ancak hiçbir işe yaramadı ben kurtulmak için çırpınırken kapının açılmasıyla dikkatimi kapıya yönelttim, karşımda gördüğüm adam ağzımın bir karış açılmasına neden olmuştu. "Lan tırtıl sen mi kaçırdın beni?" Tuğrul ise başını hafif sola yatırarak yüzüne yalandan bir üzüntü yerleştirdi. "Kaçırmak demeyelim ona biz, kavuşmak diyelim yavrum, sonunda zor da olsa gelebildim umarım yolculuk seni yormamıştır." öğürerek karşılık verdim. "Kavuşturacağım ben seni cehennemine hiç merak etme şeref engelli." biraz daha yaklaştı bana. "Ama o güzel ağzına bu tarz çirkin kelimeler hiç yakışmıyor aşkım," "Ne aşkı be? Neyin aşkı? Aşkım ne demek? Ya şizofren piç..." "Bak hala devam ediyorsun," "Neden kaçırdın beni onu söyle," "Güzellikle bana gelmeni istedim anlamadın, ben de zorla oldurdum ama merak etme, senden alacağımı alıp bırakacağım." "Ne alacaksın acaba merak ettim?" Korku hissetmiyordum "Benim olacaksın Güneş, biliyor musun bugüne kadar ki kadınların hepsinden daha güzelsin, o yüzden seni tek seferle bırakmayacağım birkaç gün eğleneceğim seninle, sonra da sonun diğerleri gibi olacak. Bu güzelliğin harcanacak olması üzücü ama final hepiniz için aynı maalesef," "Ne kadını? Diğer kadınlar derken? Final derken? Daha açık konuş." "Yaşayıp göreceksin," elini boynumda gezdirmeye başladığında kendimi geri çekip burnuna alnımla sert bir şekilde vurdum, işte bu defa kırılma sesi gelmişti ve yüzümün gülmesine neden olmuştu. Burnunu tutup geri çekildikten sonra sert bir tokat attı bana, başım yan tarafıma doğru düşerken dudağımın kanadığını hissetmiştim, yüzümü tekrar ona doğru çevirirken dudağımdaki kanı yalamıştım. "Ne kadar çırpınsan da bugün benim olacaksın," "Üzgünüm tırtılcığım ama mümkün değil," dedikten sonra kafamla az önce kan bulaşmış olan eteğimi gösterdim, regl olduğumu anlamıştım ve biri bana regl olduğum için bu kadar mutluluk olacağımı söylese asla inanmazdım. Bir süre daha oyalayabilirdim bu süreçte de, umarım bizimkiler beni bulurdu, zaten yaklaşık beş saattir ortalıkta olmamamdan bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmaları gerekiyordu. "Bu ne şimdi cidden bugüne mi denk geldi?" yüzünü buruşturdu. "Ne oldu tiksindin mi paşam? Kusura bakma ya önden senden izin almamız gerekiyordu regl olmak için, bir daha ki sefere öyle yaparız." Bir başkası şu an içinde bulunduğum duruma tepkilerimi görse akıl sağlığımdan şüphe ederdi. Ben böyleydim, başıma kötü bir şey geldiğinde ya da üzüldüğümde, dalga geçerdim. "Tiksinilmeyecek gibi mi? Nefret ediyorum bu yönünüzden, dua et birkaç gün daha yaşayacaksın ama kurtuldum diye sevinme sakın." Şaşırmıştım, bu kadar gözü dönmüş birinin regl kanını sorun edeceğini sanmıyordum ama yine de denemek istemiştim, tiksiniyor olması işime gelirdi. "Sevinmiyorum zaten, ellerimi çöz ve üzerimi değiştirmem için yeni kıyafet falan getir bana," "Oldu hanımefendi, burası yedi yıldızlı otel zaten, adamlarım sana hizmet etmek için burada çünkü değil mi? Hatta ben de salağım çözeceğim ellerini kaçmana yardımcı olmak için," ellerimi bir açsa onu da adamlarını da halledebilirdim "Salak olduğun doğrudur, bu kadar adam varken nasıl kaçayım ben?" "Bu riski almayacağım, sen iyileşene kadar kanında boğul burada umurumda değil, ellerin bağlı kalacaksın sonra ben geri geleceğim." Tiksintiyle yüzümü buruşturdum "Aptal herif iyileşene kadar yemek de mi yemeyeceğim, tuvalete falan da mı gitmeyeceğim, elbet elimi açman gerekecek" "Hayır gerekmeyecek, sana kendi ellerimle yemek yediririm." Kusar gibi yaptım, bu asla yaşanmayacaktı "Senin elinden yemek yiyeceğime inandın yani, yemem açlıktan ölürüm sen de istediğini alamazsın," "İstediğimi alana kadar ölmene izin verecek değilim, yemeyebilirsin ben de serum taktırırım çözüm bol bende sen kafanı yorma, ölsen bile istediğimi cesedinden alırım." Ellerimi çözmenin farklı bir yolunu bulmalıydım, birbirlerine yakın olsaydı bir parmağımı çıkarmayı deneyebilirdim "Sen bu zekayla nasıl kaçırttın beni harbi şaşırıyorum, ne salak konuşma bu aramızdaki ya," "Zekaya ihtiyacım yok, para yetiyor bazılarına her istediğini yaptırmak için," içeri giren adamla birlikte ikimizin de dikkati ona çevrildi. "Efendim baskın düzenlendi çok kalabalıklar hemen buradan çıkmanız lazım." şükürler olsun gelmişlerdi ama kimler? Kalabalık dediklerine göre çok kişi olmalılardı ama bizimkiler toplasan 10 kişi ancak vardı, ne oluyor? "Ne baskını? Kim geldi lan?" "Efendim anlayamadım özel harekât gibiler, kıyafetleri maskeleri falan var, dışarıdaki adamlarımız durdurmaya çalışıyor ama çoğu öldü bile." Attığım kahkaha bana dönmelerine neden olmuştu "Ne oldu tırtıl götünden dumanlar yükseliyor, götün tutuştu değil mi?" "Şunun kelepçelerini çözün o da bizimle gelecek," hayır bunun olmasına asla izin vermeyecektim ama kelepçelerin açılması iyi olurdu "Efendim geç kalacağız," "Çöz dedim!" Adam itiraz edemeyeceğini anlayınca ellerimdeki kelepçeleri çözmüştü, ayağımdaki kelepçeyi de çözdüğünde tam kolumdan tutacakken kolunu ters çevirdim ve az önce belinde gördüğüm çakıyı hızlıca alıp boğazını kestikten sonra Tuğrul'un üzerine ittim. Tuğrul birkaç saniye şaşkınca baktıktan sonra bana doğru hamle yaptığında bacak arasına attığım tekmeyle inlediğinde içeriye iki adamı girdi. "Geldiler hemen gizli geçitten çıkın efendim biz kızı arkanızdan getiririz," Tuğrul başka yolu olmadığını anlamış olmalı ki adamlardan birini aldı ve kapıya yöneldi, yanımda kalan adam bana saldırdı. Tuğrul'un bu şekilde gitmesine izin veremezdim, bu yüzden tam çıkarken elimdeki çakıyı fırlattım adamı fark ettiği için ensesine hedef aldığım çakı omzuna saplanmıştı, bu sırada yanımda kalan adam silahını bana doğrulttu. "Bur-" bağıracakken eliyle ağzımı kapattığında elindeki silahı almak için bir hamle yaptım ama işe yaramamıştı, oldukça uzun boylu ve kalıplı biriydi, beni saçlarımdan tutup yere fırlattığında kafamı sertçe yere çarpmıştım, gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey az önce beni yere fırlatan adamın da yere yığılışıydı. ☀️ Gözlerimi açamıyordum fakat boğuk boğuk da olsa etrafımda sesler duyuyordum. Asaf abinin sesi dışında tanımadığım bir adamın sesini duydum, birinin kolumu tutup nabzıma bakmaya çalıştığını hissediyordum ancak herhangi bir tepki veremiyordum. Sina'nın sesini duymamla beraber gözlerimi aralamak için daha büyük bir çaba sarf ettim. "Güneş aç gözlerini n'olursun geldim bak buradayım ben, neden bu kadar çok kan var? Baba nabzını hissedemiyorum" Baba mı demişti o? Kim baba? Ne babası? "Oğlum sakin ol, nabız oradan kontrol edilmez Güneş iyi korkma," Asaf abi mi? Sina ona mı baba dedi? Ne oluyor burada? Benim bir an önce gözlerimi açmam gerekiyordu. Yanaklarımda hissettiğim el ile birlikte tanıdık üçüncü bir ses daha duydum "Güneş affet beni daha önce gelmeliydim, lütfen aç gözlerini," Sıraç'da buradaydı ve sesi titriyordu, sonunda gözlerimi açmayı başardığımda karşımda Sina, Sıraç ve maskeli birkaç kişi vardı. "Şükürler olsun iyisin," dedi Sina alnımı öperken, Sıraç ise derin bir nefes aldı. "Sen az önce baba dedin As-" sözümü bitirmene izin vermeden elini ağzıma kapamıştı. "Sus şimdi güzelim, ben eve gidince anlatacağım sana," doğruldum, etrafa göz gezdirdiğimde birçok maskeli kişi buradaydı fakat tam karşımda duran adamın gözleri fazla tanıdık gelmişti, dudakları da öyle... bana gülümsediğinde ise artık kim olduğuna emin olmuştum Asaf abi. Şaşkınlıktan ağzım açık ona bakarken işaret parmağını dudaklarına götürüp susmamı istedi. Bu sırada Sıraç beni Sina'nın kollarından alıp göğsüne yasladıktan hemen sonra geri çekildi, eli az önce düşerken başımı çarptığım yere daha sonra dudağının kenarına en sonunda ise eteğimde ki kana gittiğinde bileğinden tutup onu durdurdum. "Güneş yaralandın mı bu kan ne böyle? " "Yaralanmadım bak kıyafetimde herhangi bir hasar yok sadece başımı çarptım," dedim elimle kendimi göstererek. "Bu kan ne peki?" "Düşük yaptım Sıraç," içinde bulunduğum durum beni yine alaycı kişiliğime dönüştürmüştü, hafifçe kaşları çatıldı ve bana bakakaldı. Sina'ya döndüğümde onun da Sıraç'dan bir farkı olmadığını gördüm. Tam bu sırada tanıdık bir başka ses duydum, Hakkı da mı buradaydı? "Umarım yine dalga geçiyorsundur." Sina ve Sıraç'ın aksine Hakkı anlamıştı, bu iki avel ise hâlâ algılayamıyordu. "İyide biz seninle hiç şey yapmadık ki?" dedi Sıraç sonunda kendine gelerek fakat bu Sina'nın da kendine gelmesine neden olmuştu ki Sıraç'a öfkeyle döndü "Yok bir de yapsaydınız amına koyayım, daha kaç gündür birliktesiniz lan siz, hayır izin verdiğime her geçen dakika daha çok pişman oluyorum." Onların bu hali kahkaha atmama neden olmuştu, belki de son zamanlarda yaşadıklarımın getirdiği sinir bozukluğundan oluyordu. Kahkaham herkesin bana dönmesine ve Sina'nın beni azarlamasına neden olmuştu. "Kızım bak yapma şunu sürekli, bir gün ciddi bir şey söylesen de inanmayacağız sana, aklımı yitirmek üzereyim yemin ederim tekrar psikolojik destek almaya başlayacağım, hatta muhtemelen hepimiz başlayacağız." omuz silktim. Benim sorunum değildi, destek alarak öfkesinden kurtulabilirdi "Sizde bu kadar saf olmayın, ne yapayım yani?" ayağa kalkmaya yeltendiğimde Sina bir kolumdan Sıraç bir kolumdan tuttu "Ben kardeşimi kaldırırım sen dur," siktir Can'dan sonra şimdi bir de Sıraç'ı mı kıskanacaktı. Sıraç "Ben kaldırırım sevgilimi," diye karşılık verdikten sonra beni çekiştirmeye başladılar, bir süre sonra dayanamayıp çığlık attım ve kollarımı onlardan kurtardım "Yeter be bırakın ikinizde, Hakkıcığım sen yardım et başım dönmese kendim kalkardım." ellerimi Hakkı'ya uzattım. Hakkı ise bir Sina'ya bir Sıraç'a bakıp yutkunduğunda tanımadığım bir el uzandı bana "Merhaba ben Mirat, tanıştığımıza çok memnun oldum Hakkı cesaret edip kaldıracak gibi durmuyor ben yardımcı olayım." dediğinde onun ellerini tutarak kalktım "Teşekkür ederim, ben de memnun oldum ama yüzünü de görsem daha çok memnun olacağım." güldü ve Asaf ağabeye baktı, Asaf abi başıyla onayladıktan sonra Mirat maskesini çıkardı, siyah saçlarına inat bembeyaz bir teni ve kemikli bir yüzü vardı. Yüzünde muzip bir gülümseme ile bir Sina'ya bir Sıraç'a baktıktan sonra bana doğru eğilip fısıldadı "Bu ikisinin de hakkından gelebilen tek insansın, seninle tanışmak gerçekten çok mutlu etti." o'na gülümsedim "Sen daha ne gördün ki," "Güneş hadi evine götürelim seni kızım," Asaf abi nihayet sessizliğini bozmuştu. "Ama ben onlarla tanışmak istiyorum ki, tanışalım sonra gidelim olur mu?" "Söz veriyorum yarın hepsiyle tanıştıracağım seni kızım." Mirat araya girdi. "Ne yani baba ilk defa bizden olmayan biri bizi mi öğrenecek," "Öğrendi zaten zeki oğlum benim, farkında mısın bilmiyorum ama," Asaf abinin söyledikleri Mirat'ı susturmuştu. Gidelim diye belimden tuttuğunda durup Asaf ağabeye döndüm. "Tamam gidelim ama tek bir soru sorabilir miyim lütfen lütfen lütfen," "Bir kez lütfen demen yeterli kızım, sor ne istiyorsan," hızla başımı salladım “Şey sen onların liderleri misin?" "Evet" "Peki maskeni çıkarmadığına göre onlarda hiç yüzünü görmedi değil mi?" "Evet ama bu onlara güvenmediğimden değil," "Neden?" diye sordum. Allah'tan tek bir soru sorayım demiştin Güneş. "Bizim aramızda ast-üst ilişkisi yok, sadece bana karşı saygılılar ve baba derler, kimileri ile normal hayatta da karşılaşıyoruz ve karşımda kendilerini kasmalarını istemiyorum." "İyi de salak değillerse sesinden tanırlar ki seni," dediğimde Asaf abi ufak bir kahkaha attı. "Henüz fark eden tek kişi Sina oldu," "Çünkü benim abim, zekasını benden almış o yüzden o fark etmiştir." Sina sabır dilercesine başını sallamıştı. "Aramızda kan bağı olmaması ve benim büyük olmam dışında bir sorun görmüyorum." "Süt kardeşiyiz ama sonuçta, bir kere de bozmasan olmaz değil mi?" ilk defa bir kız konuşmaya dahil oldu bana elini uzattı "Merhaba Neva ben," önce bana uzattığı elini tuttum "Güneş," Sıraç araya girerek belimden tuttu. "Hadi asi güzel teyzenler perişan halde seni bekliyor, gidelim yarın hepsiyle tanıştırırım seni." Sina belimdeki elini ittirdikten sonra beni kendine çekti. "Ben götürürüm kardeşimi teyzesine," artık sabrım taşmıştı. "Kıskanç abi pozlarını tahminen ne zaman kesersin," diye carladım. "Hiçbir zaman, olayın şokuyla bir tepki veremedim zaten Can gülüyordu, Can ile sevgilisiniz sandım Sıraç olduğunu öğrenince kötünün iyisidir dedim sustum, ilişkinize izin vermem aranıza fitne sokmayacağım anlamına gelmez." diye karşılık verdi. "Ne yani Can ile sevgili olsam izin vermeyecek miydin?" "Evet," öfkeyle Sıraç'a döndüm "Sıraç ayrılıyorum senden," şimdi görürdü izni "Bu nereden çıktı şimdi ne yaptım ben?" "Can ile sevgili olup tekrar döneceğim bekle beni, bakalım Sina nasıl izin vermiyormuş," arada olan Sıraç'a olmuştu ama önemli değildi şu an, inadım tutmuştu bir kere "Lan neden olan bana oluyor? Sırf inadından biz niye ayrılıyoruz?" Sonunda Sina izlemeyi bırakıp araya girdi "Bu kadarını da yapamazsın," gayet yapabilecek biriydim "Yaparım hatta sana inat Can'la evlenirim." dediğimde Sıraç kolumu tutup beni kendisine çevirdi. "Evlenmek mi? Güzelim madem inadından evleniyorsun benimle evlensene, Can nereden çıktı şimdi? Gel biz evlenelim," bu haline gülmemek için kendimi zor tuttum ama ciddi kalmam gerekiyordu. "Güneş bunu da yapmazsın be inadının da bir sonu olmalı," Sina hayretler içerisindeydi. "Yok senin bir şeyleri anlaman gerekiyor artık, Can ile evlenirsem hem Can'la olan kavganı bitirirsin hem de Sıraç ve benim ilişkimizin aslında ne kadar iyi olduğunu anlar, bize rahat verirsin çünkü arkadaşken bunları yapıyorsak evlenince neler yaparım tahmin edebilirsin diye umuyorum." "Can seninle evlenir mi peki bunu düşündün mü hiç? Hemen kabul mü edecek yani?" Yüzümde sinsi bir sırıtma oluştu "Telefonunu ver Sinacığım ve sana cevabını vereyim hemen," kendinden emin bir tavırla telefonunu uzattı, hemen Can'ı aradım telefon ikinciye çalmadan açmıştı. "Sina buldunuz mu altın çileğimi? İyi mi? Geliyor musunuz? Nerede kaldınız?" Sesi telaşlıydı, ağladığını da ses tonundan anlamıştım "Can benim Güneş," "Kızım aklım çıktı iyisin değil mi?" Aldığı nefesin sesini duymuştum "İyiyim Can ama şimdi sana bir şey soracağım önemli," "Sor meleğim," "Benimle evlenir misin?" dediğimde herkes hayrete düşmüştü. "Yuh, bu nereden çıktı şimdi? Siz Sıraç ile ayrıldınız mı? Neler oluyor ya? Ayrıca sen kardeşimsin ben sana o gözle bakmadım ki hiç," biliyordum zaten, belirtmesine gerek yoktu "Ayrıldık da konu bu değil, evlenelim desem evlenir misin benimle? Evlenmemiz gerekiyor detayları sonra anlatırım sana." Beklediğim cevap nihayet gelmişti "Evlenelim tamam, derdin ne bilmiyorum ama sen istiyorsan vardır bir nedenin, yarın alırız nikah günü, yıldırım nikahı mı kıyalım? Düğün falan ayrıntıları konuşuruz gelirsen, ulan sen kaçırılmıştın konu evliliğe ne ara geldi? Sen iyice delirdin," "Gelince konuşuruz biz hadi öptüm," telefonu kapatıp tek kaşımı kaldırdım ve yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirerek Sina'ya döndüm. "E yuh artık amına koyayım, bu çocuk neden ne söylesen hemen kabul ediyor? Ben bıktım artık sizden ya," Sıraç araya girdi. "Hayır neden olan bana oldu onu anlamıyorum, sizin inatlaşmanız yüzünden ben sevdiğimden ayrıldım ve evleniyor şimdi," dudaklarımı bükerek yanağına dokundum. Mirat ve Neva kahkaha attığında Hakkı araya girdi "Harbiden evleniyor musun şimdi? Konu ne ara evliliğe geldi ben anlayamadım. Güneş hızına yetişemiyorum artık, senin şu an kaçırıldığın için kötü bir psikoloji de olman, bizim destek olmamız gerekiyordu ama şu an desteğe ihtiyacı olan Sina ve Sıraç," "Hakkıcığım bilmiyorsun tabi ki, bu kaçırılma ne ki? Neleri atlattım ben ama yıkılmadım. Tırtılın beni kaçırması gayet sıradan, psikolojim bundan etkilenmeyecek kadar sağlam." Mirat konuya bambaşka bir boyuttan bakıyordu, Sıraç'ın omzuna dokunduktan sonra "Bu hikâyede yanan sen oldun be Sıraç, neyse üzülme ben talibim hâlâ sana." öfkeyle Mirat'a döndüm. "Kusura bakma yenge, yani eski yenge Sıraç üzülünce dayanamıyorum." "Yeter, Güneş yine ortalığı karıştırdığına göre eve dönebiliriz ayrıca; söz ne Can ile olan arkadaşlığına ne de Sıraç ile ilişkinize karışmayacağım evlilik saçmalığına son ver, bende yediğin haltları son kez affedeyim." "Ne yapmışım ki neyi affedeceksin?" "Sıraç ile aslında nasıl tanıştığını onu ilk gördüğünde vurulduğunu, kızının aslında nasıl ve neden öldürüldüğünü, peşine Rus mafyası takmış olma olasılığın varken bana anlatmamanı, daha fazlasını saymamı ister misin?" "Yok bu kadarı yeterli bu arada ay Sıraç ben cidden vuruldum da, Sina böyle söyleyince kulağa çok romantik gelmedi mi. Seni ilk gördüğüm de vuruldum resmen, hem de her anlamda," Elimi ağzıma kapatarak kıkırdadım Sıraç gülerken Sina sabır dileniyordu, başka gülme sesleri de duymuştum. Neva konuşmaya başladı. "Gerçekten de Sina'nın anlattığı kadar varmışsın ve sana kızıl cin demekte de haklıymış," kahkahalarının arasında. "Kızıl cin mi? Sina beni size mi anlatıyordu?" "Evet anlattı cin deme nedeni de belli oldu hepsi cin çarpmışa döndü sayende." kıkırdayıp parmak uçlarımda yükseldim ve Sina eğildiğinde yanağına sulu bir öpücük kondurdum. "Tamam tamam yok evlilik falan," Sina ve Sıraç rahat bir nefes almıştı. Sıraç'a döndüm "Seninle de barıştık ayrılmıyoruz hadi yine iyisin," dedikten sonra Mirat'a döndüm "Sen de şansına küs," dedim dudaklarımı bükerek. Fakat Mirat hiç üzülmemişti "Yarını iple çekiyor olacağım." Asaf abi "Bilal o şerefsizi nereye götürmeniz gerektiğini biliyorsun biz dönene kadar ölmesin," gerekli talimatları verdikten sonra bize döndü “Hadi gidelim," Hakkı sürücü koltuğuna geçtiğinde maskesini çıkarmıştı, Asaf abi ise yolcu koltuğuna geçti ancak maskesini uzaklaşana kadar çıkarmadı, ben arka koltukta Sina ve Sıraç'ın arasında oturuyordum, her ikisi de elimi tutmuştu. Önce Sıraç'ın evine geldik, onlar üzerini değiştirirken ben arabada bekledim, üstü başı kan ve kir içinde olan bendim oysaki. Tekrar arabaya geldiklerinde Asaf abi beni uyarmıştı "Güneş bugün gördüklerinden kimseye bahsetmemen gerekli biliyorsun değil mi? Seni ben, Sıraç, Sina ve Hakkı kurtardık." "Söz veriyorum kimseye bir şey söylemem için rahat olsun, boşboğaz olduğuma bakma iyi sır tutarım." Eve geldiğimizde herkes bahçede bizi bekliyordu teyzemin ağlamaktan gözleri kızarmıştı, diğerleri de ondan farksız değildi, beni görür görmez ilk önce Can koşmuştu beni öyle sıkıca sarmıştı ki nefes almakta zorlanıyordum. "Nefes alamıyorum ve üstüm müsait değil kan bulaşacak kıyafetine bıraksana, tamam anladım en çok sen seviyorsun beni," beni yavaşça indirdikten sonra saçlarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Çok korkuttun bizi, ayrıca ne kanı?" beni baştan aşağı süzdü "Neler yaptılar sana böyle?" diye devam etti. "Kimse bir şey yapmadı bir sakin ol," diğerleri ile de sarıldıktan sonra "Ben bir duş alıp geleyim hasret gidermeye öyle devam edersiniz," diyerek odama çıktım. Hızlı bir şekilde odam da bulunan banyoda duş alıp yanımda getirdiğim iç çamaşırlarımı giyerek banyodan çıktığımda karşılaştığım manzarayla neye uğradığımı şaşırdım. Sıraç yatağıma uzanmış beni bekliyordu. "E oha ama ayıp denen şeyden haberin var mı?" dedim elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırarak. Yataktan doğrulup iyice yaklaştı ve sıkıca sarıldı. "Ayıp olan ne? Sevgilime doğru dürüst sarılamadım Sina yüzünden, neler yaşadım ben senin kayıp olduğun saatlerde haberin var mı?" dediğinde sarılmasına karşılık verdim. "Yine de beni bu halde görmen doğru değil," "Bence de neden giyindin ki?" geri çekilip göğsünden ittirdim "Pis sapık," "Ne? Ben miyim sapık? Ne yaptım ki? Bornozla çıksan daha az tahrik edici olurdun," alt dudağını ısırarak tüm bedenimi süzdü "Sus ve çık buradan giyinip geleceğim. Sina gelirse sana neler yapar düşünebiliyor musun?" "Gelemez kapıyı kilitledim," bir eli omzumu okşarken bakışları dudaklarıma kaydı "Özledim," dedikten hemen sonra dudağımdaki yaraya hafif bir öpücük kondurdu. "O kan neydi Güneş? Ne yaşandı orada?" "Beni kaçırdıktan 4 saat sonra geldi o zamana kadar kollarım kelepçelenmişti, ayaklarımda zincire vurulmuştu, neyse geldi bana tecavüz edecekti ama regl olduğum için tiksindi, biraz tartıştık sonra siz geldiniz kaçtı, omuzundan yaraladım bir de burnunu kırdım sonrasını da biliyorsun." Benim aksine o hiç sakin değildi, belimdeki elleri tutuşunu sertleştirmişti ve dişlerini sıkıyordu. "Sakin ol sevgilim iyiyim ben, şimdi bırak da üzerimi giyineyim." geri çekildi ben dolaba yönelirken o yatağıma oturdu. "Gerçekten Can ile evlenecek miydin?" "Evet ama sonuçta seni seviyorum, değil mi? Formalite bir evlilik olacaktı," dedim dalga geçerek, tabi ki de Can ile evlenecek değildim henüz o kadar delirmedim. Sıraç baş parmağı ve işaret parmağıyla burun kemerini sıkıp sıkıntılı bir nefes verdi. "Ne oldu bu senin için problem mi?" "Yok canım neden problem olsun, altı üstü sevgilim sırf abisine inadından gidip elin adamıyla evlenecekti ama beni seviyormuş," dediğinde gülmemek için yanaklarımı ısırdım. "Evet sonuçta seni seviyorum tabi ki sorun olmamalı," "Sen evlendikten sonra ben neyin olacaktım, metresin mi?" daha fazla dayanamayıp bir kahkaha attım, kot şortumu üzerine geçirirken. "Gülüyor bir de ya hayır ben seninle ne yapacağım bilmiyorum ki?" "Seveceksin," "Seviyorum zaten ama bazen benim sevgim yetmiyor, sen aksiyon arıyorsun." Üzerime salaş bir tişört geçirdikten sonra Sıraç'ın kucağına oturdum, hemen elleri belimdeki yerini alınca kollarımı boynuna dolayıp dudağımın acısını umursamadan onu öpmeye başladım, ağzıma kan tadı geldiğinde geri çekildik. "Sakin ol, evlenmeyecektim Sina'yı sinirlendirmek için yaptım yoksa bize rahat nefes aldırmazdı, bizim için yaptım sevdiceğim." "Sevdiceğim mi? Hoşuma gitti," öpmek için ona doğru uzanırken kapım tıklatıldığında ikimiz de bir küfür savurduk. "Güneş hazırlandın mı?" "Geliyorum Sina in sen," "Sıraç nerede?" "Bekçisi miyim ben nereden bileyim?" "Yanında değil mi yani?" "Değil," "Oh iyi rahatladım öyleyse banyo da olmalı ben iniyorum sen de gel," dedikten sonra adım seslerini işittim. "Bizi rahat bırakmayacak değil mi?" "Boş ver kaçarım ben de sana çok zorlarsa, şimdi ben iniyorum sen de arkamdan gelirsin hemen olur mu?" Başıyla onaylayınca odadan çıktım, iyi ki birlikte çıkmamışız çünkü Sina biraz ileride beni bekliyordu. "Ne bekliyorsun?" "Seni," gözlerimi devirdikten sonra koluna girdim ve birlikte aşağıya indiğimizde teyzem ile dedemin arasına oturdum. Başıma gelenleri bir de onlara anlattığımda dedem her duyduğu şey ile elimi biraz daha sert sıkarken teyzem ağlıyordu. Ademoğulları ile birlikte yemek yedikten sonra onlar evlerine dönmüştü fakat teyzem ve Sina bizimle kalmıştı, teyzem bu gece benimle uyumak istemişti, ne kadar umurumda değil gibi davransam da yaşadıklarım beni kötü etkilemişti ve teyzem ile uyumak bana da iyi gelecekti. Geceliklerimizi giyip uzandığımızda başımı teyzemin göğsüne yasladım. "Saçlarına okşamama izin verir misin?" diye sordu. "Tabi, bir de bir şey isteye bilir miyim teyze," "Tabi kızım" "Bana ninni söyler misin? Tıpkı babam beni almadan önce yaptığın gibi," söylediklerim gözlerinin dolmasına neden olmuştu ama beni iyice göğsüne çekip saçlarımı okşamaya başladı "Aslında benim daha iyi bir fikrim var, annenin sana hamileyken söylediği bir ninni vardı, dün tesadüfen bir CD buldum kasada, varlığından haberdar değildim daha doğrusu görmüştüm ama annenin bıraktığını bilmiyordum, ninni yazıyordu üzerinde merak edip açtım. Annen sana söylediği ninniyi kaydetmiş, ben de aslında bugün sana getirecektim ama olanlar malum, telefonumda da var kaydı sana yollayayım annenin sesiyle uyumak ister misin? Başını okşayan annen gibi düşün kızım olur mu?" son cümleyi söylerken sesi titremişti ikimizde ağlıyorduk. "Gerçekten mi? Annem daha hamileyken bile bana ninni mi söylüyordu ve onun kaydı mı var elimde?" teyzem dudaklarını ısırarak başını salladı. "Evet kızım, her gün bu ninniyi söylerdi karnını okşarken, ben bilmiyordum ama o bil-" devam edemedi ama ne demek istediğini ben çok iyi anlamıştım. "Biliyordu bana başka bir zaman o ninniyi söyleyemeyeceğini," dediğimde burnunu çekip başını salladıktan sonra telefonunu aldı. Önce ses kaydını bana yolladı sonra da ses kaydını açıp beni göğsüne yaslayarak saçlarımı okşamaya başladı. Gözlerimi kapatıp saçlarımı okşayanın annem olduğunu hayal ettim ve annemin huzur veren sesine odaklandım, hem çok huzurlu hissettiriyordu hem de canlı canlı dinleyememenin verdiği burukluğu yaşıyordum. Şu an teyzesinin kollarına sığınan 23 yaşındaki Güneş değil, annesinin sesine sığınan 7 yaşındaki o küçük kız çocuğuydum. Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam'dan
Nenni nenni nenni de bebek oy
Çamlıbelden çıktım yayan
Dayan dizlerim de dayan
Kardeş atlı bacı yayan
Nenni nenni nenni de bebek oy
Bebek beni deleyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi
Nenni nenni nenni de bebek oy
Bebeğin beşiği bakır
Yerinden kalkmıyor ağır
Ben sallarım tıngır mıngır
Nenni nenni nenni de bebek oy
|
0% |