@b_anemoia
|
Lütfen yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın şimdiden teşekkürler ❤️
☀️☀️☀️
Anneme kızgın ve kırgın olan bir tarafım vardı, beni bu cehennemde bıraktığı, benim için kendi canından vazgeçtiği için. Ancak bile bile ölüme giderken dahi beni bu kadar düşünmesi, seneler sonrası için bile hayatıma dokunabilmesi, somut olarak hayatımda var olmasa da varlığını her daim hissettirmesi çok özel ve farklıydı. Sabaha kadar tekrara aldığımız annemin sesinin bana hissettirdiği birçok duygu vardı, bir ses insana bunları hissettirebilir miydi? Hissettirebiliyormuş. En çok huzuru hissetmiştim, şefkati, kırgınlık hissettim kolları arasındayken söyleyemediği için, bir de annemin söylerken hissettiklerini hissettim ya da öyle sandım bilmiyorum, sitem... Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama 'her kapıya kul eyledi' derken sesi sanki sitem edermiş gibi geliyordu. Dinlerken içimde hissettiğim sızı ise bambaşkaydı, bu ninniyi annemin bana söyleyebileceği bir imkânı yoktu fakat babam söyleyebilirdi, bir kez olsun saçlarımı çekmek yerine okşayabilirdi, masal anlatabilirdi, annem yıllar sonra ona ait sesi dinlerken bütün güzel hisleri hissettirirken, eğer şu an babama ait bir ses kaydını duysaydım neler hissederdim diye düşündüm. Cevabı açıktı; korku... Yıllar sonra dahi onunla ilgili bir şey karşıma çıkınca hissettiğim en baskın duygu korkuydu, ardından kırgınlık, hayal kırıklığı, annem yokken bile hayatımı güzelleştirirken babamın varlığının hayatımı cehenneme çevirdiği gerçeği bir tokat gibi çarpmıştı suratıma. Çocukluğum geldi gözlerimin önüne 7 yaşındaki Güneş'in sesi doldu kulaklarıma 'Bu dünyada cehennemi yaşıyorum fakat zebanimin sevdiğim ve en çok ihtiyaç duyduğum kişi olması canımı ateşinden daha çok yakıyor' o an sarılmak istedim çocukluğuma, 'büyüdük artık bitti o işkenceler' demek istedim, 'bu cehennemden kurtuldun' demek istedim fakat alacağım cevabı da biliyordum 'geçti mi izleri?' geçmemişti, geçmeyecekti... Sabah uyandığımda teyzem yoktu yanımda ve ninni sesi de yoktu. Birkaç dakika karşımdaki duvarı izledim odamın kapısının tıklatılmasıyla doğruldum. "Gel," Sina gelmişti "Günaydın küçüğüm, bu saatte uyanmana şaşırdım ama ben de seni uyandırmaya geliyordum, malum bugün bizimkilerle tanışacaksın öncesinde Asaf abi ile konuşmamız gerek," "Tamam hemen hazırlanıp geliyorum," bir süre bir şeyi anlamak istiyormuş gibi bana baktı daha sonra odadan çıktı. Hemen telefonumu alıp dün gece teyzemin yolladığı ses kaydını açtım ve annemin sesiyle hazırlanmaya başladım. Genelde beyaz kıyafetler giymekten hoşlanırdım, üzerinde çeşitli desenler olan ya da kırmızı, bu iki renk dışında farklı renklerde pek bir seçenek yoktu, gözüme çarpan siyah düz kesim, hiçbir detayı olmayan triko, uzun kollu, derin göğüs dekolteli, dizlerimin hemen üzerinde biten ve vücudumu saran elbisemi giydim, siyah bilekte biten hafif topuklu botlarımı da giydikten sonra saçlarımı öylesine bir topuz yaptım. Gece ağladığım için gözlerim şişmiş, gözaltlarım morarmıştı, dudağımda ki ve alnımdaki yara izi ve çenemdeki morluğu umursamadım, normal de makyaj yapmayı severdim ama bugün içimden gelmiyordu. Aynaya baktığımda bir şey eksik gibi hissediyordum ama ne olduğunu bulamıyordum. Ses kaydı bittiğinde çoktan hazırdım. Telefonunu çantama attıktan sonra salona indim. "Herkese günaydın," Hepsi birden günaydın dediğinde kahvaltı sofrasında çoktan yerlerini almış olduklarını fakat beni beklediklerini gördüm, sırayla hepsini öptükten sonra en sona dedemi bırakmıştım ona sıkıca sarılıp öptükten sonra buruk bir gülümseme ile o da şakağımdan öptü. Kahvaltı sessiz geçmişti, herkes dün yaşananların etkisindeydi, sonunda sessizliği bozan ise Sina olmuştu. "Güneş kahvaltını ettiysen çıkalım biz, anne birkaç gün daha burada kalalım Remzi amca sende burada kal olur mu?" "Ben torunum ile kalmayı istiyorum zaten de, o beni evinde ister mi?" Dedeme gülümsedim "Ben isterim tabi ki Elmas ve Can için de sorun olmayacaksa kal tabi," diye karşılık verdiğimde gözleri parıldadı, böyle bir şey beklemediği çok belliydi Can hemen "isteriz tabi ki," dediğinde Elmas da onu onaylamıştı. "O halde siz eşyalarını buraya aldırırsınız, boş odalardan birine yerleşin lütfen biz de Güneş ile abi kardeş biraz birlikte zaman geçirelim." teyzem de sessizliğini bozmuştu. "Nereye gidiyorsunuz?" araya girdim. Sina'dan daha iyi bir bahane bulacağımı biliyordum "Abi kardeş uzun zamandır atış talimi yapmamıştık biraz kafamı toparlamama yardımcı olur diye düşündük." ancak bu onları pek tatmin etmemişti ki sorgulamaya başladılar. Sonunda sorgulamaları bittiğinde Asaf abi ile görüşmeye gelmiştik, bizi kapıda Hakkı karşılamıştı neyse ki dünden geleceğimizi konuştukları için Miraç da evde değildi, göndermişlerdi. Rahat rahat konuşabilecektik. Salona geçtiğimizde Sıraç ve Asaf abi kahve içiyordu. "Hoş geldiniz gençler, geçin oturun lütfen," Asaf abinin yönlendirmesiyle Sina hemen otururken Sıraç yanıma gelmişti "Hoş geldin sevgilim," sarılıp şakağıma bir öpücük bıraktığında Sina öksürdü. Ben ve Sıraç tam Sina'nın karşına oturduk. "Güneş daha iyi misin kızım? Dün zor bir gün geçirdin," "İyiyim," "Kızım bugün teşkilatım ile tanışacaksın ama onun öncesinde sana birkaç şey söylemem gerek, benim kim olduğumu buradakiler dışında hiç kimse bilmiyor Sıraç, Sina ve Hakkı'nın beni tanıdığını biliyorlar ama hayatlarındaki yerimi bilmiyorlar, bu yüzden sen de belli etme olur mu?" "Ben seni tanıdığımı bile belli etmem Asaf abi için rahat olsun da bu teşkilat ne amaçla kuruldu? Kim kurdu? Biraz anlatır mısın? Üyeleri neye göre seçiyorsun," "Sıraç ve Neva hariç herkes askeri lise sınavlarına giren adaylardan seçildi, polisimiz askerimiz çok iyi çalışıyor elbette ama bazı durumlarda ceza alması gerektiği hâlde bazen ceza almayanlar oluyor, maalesef işte suçlu olduğu bilinen ancak kanıtlanamayan kişiler varsa olayı biz devralıyoruz." Bana birilerini hatırlatmıştı, teşkilatın ceza yönteminin bizimki gibi olmadığına emindim "Askeri lise derken onlara nasıl ulaşabiliyorsun ki?" "Ben askerim kızım daha doğrusu askerdim. Agah öldüğünde şirketin başına geçmem gerekliydi ayrıca Sıraç ve Miraç çok küçüktü, onlara daha iyi bakabilmek adına istifa ettim ama teşkilatı kurdum," "Asker mi? Öyleyse annemlerle ne ara tanıştın da arkadaş oldunuz," sonuçta görevden göreve giderken tanışmaları garipti. "Biz annenle çocukluk arkadaşıyız annen, ben, Kenan ve Agah, Suna ise annenin liseden arkadaşı, Mehtap vardı bir de onlarla annen aracılığıyla tanıştık, hepimiz arkadaştık fakat biz üçümüz farklıydık daha yakındık biliyorsunuz," "Aa sen Mehtap teyzeyi tanıyor musun?" Gülümseyerek başıyla onayladı "Tabi ki, fakat onu da yıllardır görmedim, teyzenle hâlâ görüşüyorlar mı?" "Tabi görüşüyorlar hatta Can Mehtap teyzenin oğlu," dediğimde kaşları çatılmıştı. "Nasıl?" "Ne demek nasıl? Basbaya biz de o şekilde tanıştık Can ile işte, hatta biliyor musun ikimiz de aynı gün doğmuşuz, bu yüzden bu kadar benziyoruz herhalde, keşke doğum saatimiz de aynı olsaydı ama o benden 4 saat önce doğmuş, bir de o Muğla'da doğdu eğer burada olsaydı doğduğumuz andan beri hiç ayrılmamış olabilirdik," dediğimde kaşları mümkünmüşçesine daha çok çatıldı. "İyi de..." dedi ve bir süre duraksadıktan sonra devam etti "Her neyse anladım, o zaman siz teşkilata gidin benim de işlerim var zaten," sorgulayan ifadesi hâlâ yüzündeki yerini koruyordu. Sina geçmem için arabanın yolcu kapısını açtı fakat "Abi eğer kızmayacaksan ben Sıraç ile gelsem, Hakkı seninle gelse olur mu?" Söylediklerim Sina'yı şaşırtmıştı. "Sen benden izin mi istedin? Bu ilk defa yaşanıyor, ne tepki vereceğimi şaşırdım ama tamam nasıl istiyorsan öyle olsun, zaten bugün bir garipsin sonra sorgulayacağım bu durumu," gülümseyip başımı salladıktan sonra Sıraç'ın arabasına doğru ilerledim, bir şey söylemeden yolcu kapısını açıp bindiğimde Hakkı Sina'nın arabasına geçmişti. Sıraç arabayı çalıştırdı, ikimizde sessizdik arada bana bakıp inceliyordu, hatta bir kez dudaklarını araladı fakat dönüp ona baktığımda gözlerimde ne gördüyse konuşmaktan vazgeçti. Ancak bir süre sonra dayanamamış olacak ki sonunda sessizliğini bozmaya karar verdi. "Nasılsın?" "İyiyim, sen nasılsın?" "Gerçekten nasılsın Güneş? Laf olsun diye sormadım, sende laf olsun diye cevap verme lütfen. Benim nasıl olduğum ise senin nasıl olduğuna göre değişir iyiysen iyiyim, değilsen benim iyi olmam da mümkün değil." "Nasıl olduğumu bilmiyorum ki?" Diyerek omuz silktim "Bugün garip bir durgunluk var üzerinde, dün yaşananlardan dolayı desem seni bulduğumuz zaman gayet normaldin, daha doğrusu normal olan senin tepkilerin değildi, yerinde başkası olsa çok berbat bir halde olurdu ancak sen hiçbir şey olmamış gibiydin ama şimdi durgunsun, bir şey mi oldu? Yoksa tepki gecikmesi mi?" "Neden böyle olduğumu bilmiyorum, aslında sanırım dün gece olanlardan dolayı ama yine de böyle olmamalıydı, ben de anlayamıyorum içimde kocaman bir boşluk var sanki, ilk defa kendimi yorgun hissediyorum, bedenen değil ama ruhum yorgun, çok yorgun. Aslında çok önceden yorulmuşum da şimdi fark ediyorum gibi, daha doğrusu artık tepki bile verecek gücüm kalmamış bitmiş gibi sanki, ben kendimi böyle görmeye alışık değilim ki en son on yıl önce bu haldeydim." "Güzelim ne oldu anlat lütfen, dün gece ne oldu da gözlerindeki ışık söndü, bu kadar yoruldun." Arada bir yolu kontrol ediyordu ama bakışları bendeydi "Annem bana hamileyken bir ninni söylermiş hep, sonra teyzeme bir CD bırakmış, teyzem dün bana onu getirecekmiş, her neyse söylediği ninniyi kaydetmiş tüm gece o ninniyi dinleyerek uyudum, daha ağır şeyler yaşadım ama bir ninni beni yıktı sanki. O kadar şey geçti ki aklımdan, sesi o kadar güzel ki huzur doldu içim, şefkatini hissetim ama kendimle yüzleşmeme de neden oldu ve bu çok ağırdı, neden bu kadar ağırdı?" cevap vermeden önce derin bir nefes aldı, sonra arabayı kenara çekti ve tamamen bana döndükten sonra ellerimi tuttu, önce sağ sonra sol avuç içimi öptü. "Çünkü yaşadığın şeylerin hepsini bilmesem de bildiğim kadarı bile ne kadar ağır olduklarını anlamama yetti, sen de insansın Güneş, bir yerden sonra kaldıramıyorsun, son zamanlarda o kadar şey yaşadın ki yorgun düştün. İnan senin yerinde bir başkası olsa bu kadar bile dayanamazdı. O ninniyi dinlerken neler hissettiğini canını neyin yaktığını çok iyi anlıyorum, geçmişini değiştiremem ama babanın açtığı tüm yaralarını iyileştirebilirim." Babamdan bahsetmemiştim bile ama o anlamıştı, Sıraç beni her zaman anlıyordu "Bunu nasıl yapacaksın ve beni nasıl bu kadar iyi tanıyabiliyorsun?" Bana yaklaştı ve önce şakağıma sonra da tam kalbimin üzerine öpücük kondurup geri çekilerek gözlerimin içine baktı. "Öpünce geçer derler, önceden inanmazdım ama geçiyormuş. Biri sihirli dudaklarıyla dokundu kalbime, geçirdi tüm acılarımı. Şimdi ben de aklında yer edinen kötü anılarını ve kalp kırıklıklarını geçirebildim mi?" gözlerimin içine öyle bir bakışı vardı ki sanki tüm acım gerçekten almış gibiydi, hafiflediğimi hissettim. "Gerçekten geçiyormuş, şimdi ben nasıl dövme yaptıracağım, şakağımda komik durur ama kalbimin üzerinde hoş durabilir ve dudak izin de çıkmadı öptüğün yerde." "Sen benim seni her öptüğüm yere dövme yaptıracak olursan vücudunda hiç boş yer kalmayacak," dedi göz kırparak ardından devam etti "Ayrıca ben ilk öpücüğünü dövme yaptırdım sen de biraz özgün ol ve beni taklit etme lütfen, hem bir dakika ya, ne kalbinin üzerine dövme yaptırması çıkar onu aklından," "Ne demek çıkar aklından, benim vücudum nereme ne dövme yaptıracağıma kendim karar veririm, ben sana karışıyor muyum?" "Kızım saçmalama, şimdi kalbime dövme yaptıracağım diye göğüslerini görecek o dövmeci, mümkün değil, boş ver sen dövmeyi falan ben unutturmam sana öpücüklerimi, izini görmesen de varlığını hep hissedersin, ya da ben dövme yapmayı öğrenir ben yaparım sana." "Senin göğüslerini ve kaslarını görüyorlar ama," sesim yükselmişti ama Sıraç buna takılmamıştı "Aynı şey mi?" Diyerek arabayı tekrar çalıştırdı. "Değil mi?" "Değil tabi, benim dövmecim erkekti ve benden tahrik olduğunu hiç sanmıyorum," Mirat aklıma gelince bu ihtimalin varlığını hatırlatmak istedim ama sustum "Bende kadın dövmeciye giderim," dövme yaptırmak gibi bir niyetim kesinlikle yoktu. "Ya sabır ya, tamam Güneş ne yapmak istiyorsan yap!" Dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım "Bu kadar çabuk mu kabullendin," "İnadını biliyorum, ısrar edersem daha çok inat edeceksin," hafif bir kahkaha attığımda bana yandan bir bakış attı "Tamam tamam yapmayacağım dövme falan," elim boynumdaki kolyeye gitti fakat yerinde yoktu, tabi ya ben dün bizimkilerden kolyeyi almayı unutmuştum. Huzursuzca yerimde kıpırdanınca Sıraç'ın dikkatini çekmişti. "Ne oldu?" "Kolyem yok, kimde olduğunu biliyor musun? Koparmıştım en son, yeni bir zincir almam lazım," "Kolye Can'da ama o kolyeyi tekrar takmanı istemiyorum Güneş. Sana acı çektiren her şeyi hayatından çıkarmalısın, sakla istersen ama takma artık. Sürekli gözünün önünde durması senin geçmişin acılarına batmana neden oluyor. Kendini kötü hissedince dokunuyorsun kolyene çünkü en büyük acının simgesi o kolye, daha acısını yaşamış olduğun için o an yaşadığının yükünü hafifletir sanıyorsun. Bundan sonra o an yaşadığın acıdan daha büyük acına sığınarak kaçmak yerine, bana sığın bana dokun." Dudaklarım titremeye başlamıştı, ağlamak istemiyordum "Sen her zaman yanımda olmayacaksın sonuçta alıştım o kolyeye, kolyemle oynamaya." Yanağımı elinin tersiyle okşadı, dokunuşu tüy kadar hafif olsa da etkisi fazlasıyla ağırdı "Ben her zaman yanında olacağım, torpidoyu açar mısın?" kaşlarımı hafifçe çatarak ona baktım gözleriyle torpidoyu işaret ettiğinde uzanıp açtım. İçinde mavi bir kutu duruyordu, kutuyu alıp tekrar Sıraç'a döndüm. "Bu ne?" "Aç bak," kutuyu açtım Güneş şeklinde bir kolyeydi, ortasında garip bir taş vardı, taşı incelediğimi fark eden Sıraç açıklama yaptı. "O taşın içerisinde yüz farklı dilde seni seviyorum yazıyor. Bundan sonra bu kolyeyi tak, bu sayede elin kolyene gittiğinde acına sığınmak yerine bana sığınırsın. Dokunduğunda acını hatırlamak yerine seni sevdiğimi hatırlarsın, sevgime sığın Güneş acına değil." "Bu küçücük taşın içinde mi yazıyor?" Bana pek inandırıcı gelmemişti "Evet karanlıkta telefonunun flaşını taşın arkasına koy ve duvara yansıt görürsün." Gülümsedim ve kalbimin sıcacık olduğunu hissettim, yavaşça yerimden doğrulup Sıraç'ı öptüğümde bunu beklememiş olacak ki bir an direksiyon hakimiyetini kaybeder gibi oldu ama hemen kendini toparlamıştı. "Kaza yapalım mı istiyorsun? Öpücüğünün üzerimdeki etkisini bile bile aniden öpmemelisin, hiç değilse araba kullanırken yapma." "Olsun içimden geldiği her an seni öpemeyeceksem neden benim sevgilimsin ki?" Ufak bir kahkaha atıp bana döndü. Ormanlık bir alana sapmıştık, bir süre sonra cebinden bir kumanda çıkarıp bir tuşa bastığında karşımda gördüğüm manzara yutkunmama neden olmuştu. Yer yavaşça çöktü ve gizli bir geçit açıldı, geçitten geçtiğimizde bir tünel çıktı karşımıza ve arkamızda bıraktığımız geçit kapandı. Yolumuzu sadece arabanın farları aydınlatıyordu. Beş dakikanın sonunda oldukça geniş ve yüksek bir bina karşıladı bizi. "Vay canına kendimi garip hissettim şu an, buraya o geçit dışında bir yerden girilemiyor değil mi?" "Dışarıdan kimse buraya giremez, tek yol o geçitten geçiyor ve bunu teşkilat üyeleri dışında kimse bilmez ayrıca herkesin kendi anahtarı var ve giriş çıkış saatleri kayıt altında," Arabadan indiğimde Sina ve Hakkı ortalarda görünmüyordu, muhtemelen onlar içeri geçmiş olmalıydı. Sıraç elimi tutup ilerleyecekken onu durdurdum, bakışları bana döndüğünde elimdeki kutuyu uzattım. "Öncesinde kolyemi takar mısın?" Gülümseyip başını salladı ve kolyeyi aldı, sırtımı ona döndüğümde önce enseme bir öpücük kondurdu sonra kolyeyi taktı, aniden arkamdan bana sarılmasıyla omzumun üzerinden Sıraç'a baktım, burnunu boynuma sürterek derin bir nefes aldı ve hemen ardından sulu bir öpücük bıraktı. "O güzel boynuna bu kolye daha çok yakıştı," ben de yanağına hafif bir öpücük kondurdum. "Bence Sina bizi görmeden gitsek iyi olur," homurdanıp geri çekildi ve teşkilat binasının içine girdik, tam zamanında gelmiştik çünkü Sina bizi aramak için olduğunu baya belli edecek bir öfkeyle geliyordu. "Neredesiniz siz hemen arkamızdaydınız, neden gelmediniz bir türlü?" Ben bir cevap veremeden Sıraç araya girdi. "Öfkenin nedeninin bizi kameralardan izlediğin olduğunu gayet iyi biliyorum Sina, geldik işte, sevgilimle baş başa zaman geçiremeyecek miyim?" Söylediklerine karşı ben şaşkınlıkla Sıraç'a dönerken Sina kolumdan tutup beni kendine çekti. "Madem izlediğimi biliyorsun neden ahtapot gibi sarıyorsun kardeşimi? Ulan bir de öptün," dedi dişlerini sıkarak. "Özele saygın olsun biraz, hani biz sevgiliyiz ya öpmemden daha normal ne olabilir?" "Bunu benim görmeyeceğim bir yerde yap o zaman! Yoksa kardeşimi öpebileceğin bir ağzın kalmayacak," beni asansöre yönlendirdi. Sıraç bizimle birlikte asansöre binince Sina öfkeyle soludu, cebinden çıkarttığı kartı asansöre okuttuktan sonra 1 ve 7’yi tuşladı. Ben sorgulayan gözlerle Sina'ya baktığımda neyi merak ettiğimi anlayarak açıklama yaptı. "Normalde bina 15 katlı yani yalnızca 15. Kata kadar çıkabilirler fakat 6 asil üye olarak biz bu kartlar sayesinde diğer iki katı kullanabiliyoruz." "Şimdi sadece asil üyeler ile mi tanışacağım yani?" Ben hepsini merak ediyordum "Evet önemli olan onlar zaten, senin çok insan sevdiğin söylenemez merak ettiğini de sanmıyorum." haklıydı aslında sadece burada neler döndüğünü anlamak istiyordum. Asansör durduğunda önden Sıraç inmişti, ben ve Sina hemen arkasından indiğimizde oldukça geniş bir koridor karşılamıştı bizi, ben merakla etrafımı incelerken Sina beni sol tarafa yönlendirdi. Biraz ilerledikten sonra tüm kapılar siyah renkteyken tek farklı olan beyaz kapıdan içeri girdik. Neva, Hakkı ve Mirat dışında henüz ismini bilmediğim bir kişi masada oturmuş sohbet ediyorlardı. Biz içeri girince bakışları bize yöneldi, Neva hemen gülümseyerek yanıma geldi ve oldukça samimi bir şekilde sarıldı, şaşırmıştım. "Hoş geldin," dedi içten bir gülümseme ile hemen ardından Mirat da aynı şekilde sarılıp "hoş geldin" dediğinde Sıraç öksürmüştü. "Kıskanma lan yengeme yürüyecek değilim, benim gözüm sen de," dedi göz kırparak, Sıraç gözlerini devirirken ben gülmüştüm. Uzun boylu yaş olarak diğerlerinden daha büyük duran, otuzlu yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim esmer adam elini uzattı. "Merhaba ben Bilal," gülümseyerek elini sıktım "Güneş ben de tanıştığıma memnun oldum." Sina beni masaya yönlendirdiğinde birkaç atıştırmalık ve içecekleri görünce gülümsedim. Ben Sıraç ve Sina'nın arasına otururken Mirat, Hakkı ve Neva karşımıza oturmuştu Bilal ise baş köşeye oturmuştu. Neva gülümseyerek "Sina senin kızılcık şerbetini çok sevdiğini söyledi, bardağını uzat lütfen." dedi. "Teşekkür ederim, bayılırım hele bir de soğuksa muhtemelen o sürahinin tamamını içebilirim." Neva gülümseyerek bardağıma şerbeti doldururken ben masadaki kurabiyeleri yemeye başlamıştım. Sina Sıraç'a dönüp "Seni seviyor olabilir ama onun için hiçbir zaman bir kızılcık ya da kiraz gibi olamayacaksın, seni seviyor ama onlara aşık." dediğinde Mirat kahkaha atmış, Neva gülümsemiş, Hakkı ve Bilal ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Sıraç ise umursamaz bir tavırla karşılık verdi. "Aşk bir gün biter ama sevgi kalıcıdır." Mirat'ın kahkahası büyürken ben şaşkınlıkla onları izliyordum. "Yine başlamayın ya bir rahat durun artık, vallahi Can'ı da alır çeker giderim, ikiniz de bir daha göremezsiniz beni, ortada kavga edecek bir nedeniniz kalmaz." dediğimde ikisi de öfkeyle bana döndü Sıraç "Gitmek mi?" derken Sina "Can neden geliyor seninle?" demişti. "Can olmasa olmaz çünkü, Elmas'ım da gelsin isterdim ama o dayanamaz ve size yerimizi söyler," Sıraç ve Sina aynı anda Can'a küfrederken, ben öfkeyle ikisine baktığımda Sina umursamamış Sıraç ise ağzına fermuar çekermiş gibi elini hareket ettirmişti. Mirat kahkahasını durdurup "Bu Can şu evlilik teklifi ettiğinde sorgulamayıp kabul eden arkadaş değil mi?" dediğinde gülümsedim. "Evet ta kendisi," "Milletin ne güzel arkadaşları var ya bir de benimkilere bak, suratsız mahlukatlar Güneş beni tanıştırır mısın peki Can ile," "Tabi tanıştırırım sizi sever bence ama nasıl tanıştığımızı da sorgular, iyi bir plan kurmak gerekli ya da ilk defa Can'ın yanında tanışmamız gerekli, öncesinde hiç karşılaşmamış gibi davranmalıyız." Sina kaşlarını kaldırdı, şaşırmıştı. "Bak sen Can'dan da bir şeyler saklayabiliyormuşsun şaşırdım," gözlerimi devirdim. "Ben kimden ne saklamam gerekliyse onu saklarım ama bu Can'dan sakladığım ilk şey değil zaten," "Başka ne saklıyorsun?" "Can'dan sakladığım bir şeyi sana söylemiş olabileceğimi düşünmedin herhalde değil mi?" öfkeyle başını çevirdi ve homurdandı. Kızılcık şerbetimi içtiğimde ağzıma dolan lezzet ile birlikte inledim, bu hayatta en sevdiğim şeylerden biriydi ve fazlasıyla lezzetliydi. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı yaladım. "Beğendin mi?" diye sordu Neva. "Beğenmek ne kelime aşk yaşıyorum şu an resmen, hepsini içebilirim," hemen sağ tarafımda oturan Sıraç kulağıma eğilip fısıldadı. "Yapma şunu," "Neyi?" "Şöyle sesler çıkarıp, yalama dudaklarını," kaşlarımı hafifçe çatıp ona döndüm. "Neden?" "Bu sesi baş başayken çıkarmanı tercih ederim, şu an gözümün önünde canlandı bile," aklıma gelen şey ile birlikte karnına dirseğimi geçirdim. "Pis sapık aklın hep orada mı senin?" başını aşağı yukarı sallayıp onayladıktan sonra ufak bir kahkaha atıp göz kırptı. Sol tarafımda oturan Sina ise ne konuştuğumuzu duymak için eğilince ona döndüm. "Ne konuşuyorsunuz siz? Komik olan neyse söyle biz de gülelim," "Nesin sen öğretmen mi? Kendi aramızda bir şey, her şeyi bilmek zorunda mısın?" "Evet," "Şu an sana hareket çekerdim ama hanımefendi kişiliğime ters," onunla konuşmayı bırakıp yeni tanıştığım arkadaşlarımı tanımaya başladım. Neva teşkilattaki tek kadın olduğunu ve uzak doğu sporlarında çok iyi olduğunu söyledi. Diğerleri teşkilat dışında da işlere sahipken Neva sadece burada çalışıyor ve burada yaşıyordu, dış dünya ile bağlantısını kesmiş biriydi, tüm hayatı teşkilattan ibaretti fakat çok cana yakın ve samimi biri olduğunu asla reddedemezdim. Onu normal hayata alıştırmam gerektiğine karar vermiştim fakat henüz kendisinin haberi yoktu. Bilal ise keskin nişancıydı, hepsi her konuda eğitilmişti fakat uzman oldukları alanlar farklıydı. Buradaki görevi dışında normal hayatında ise avukat olduğunu söylemişti, evliymiş ve karısı hamileliğinin dördüncü ayındaymış. Kızı olacağını dün öğrenmiş bahsederken o kadar heyecanlıydı ki gülümsemeden edemedim. Kızı gerçekten çok şanslıydı. Mirat ise benim gibi yazılım mühendisiydi, teknolojik her iş ile o ilgileniyordu. Fakat şuan haberleşmek için özel bir yazılım kurmak istiyorlarmış ancak tam olarak neler yapması gerektiği konusunda emin değildi, bu konuda ona yardımcı olabileceğimi söylediğimde Sina karşı çıkmıştı. Mirat ise babam diye bahsettiği Asaf abi ile konuşup bana dönüş yapacağını söylemişti. Bir süre daha sohbet ettikten sonra Mirat "Şimdi biz de arkadaş olduk daha sık buluşuruz değil mi? Belki senin sayende Neva insan içine karışır, sürekli buraya gelemeyeceğine göre mecbur normal insanlar gibi bir kafeye gidersiniz." dedi, Neva ise ensesine sert bir tokat attı "Boş boş konuşup sinirimi bozma koparırım o dilini," Mirat sırıtırken bana döndü "Neyse sen bunu boş ver canım arkadaşım, senin güzel arkadaşların vardır beni onlarla da tanıştırırsın değil mi? Aslında yakışıklı da olur," Bilal araya girdi. "Kadın erkek fark etmeksizin herkese yürümeyi ne zaman bırakırsın acaba hayır bir gün biri seni çok fena si-" dedikten sonra bana baktı derin bir nefes alıp devam etti "silkeleyecek o zaman görürsün gününü, yemin ederim yardım etmem sana bu defa götünü kendin kurtarırsın." "Erkeklerden hoşlanmıyorum, sen hariç diğer erkeklerden yani Sıraç, yürümek hoşuma gidiyor sadece ve sizin dışınızda başka erkeklere de yürümüyorum." "Aslında benim iki arkadaşım var, biri oldukça güzel diğeri ise oldukça yakışıklı ama yürümemeni öneririm yoksa muhtemelen bir daha gerçekten yürüyemezsin." Elmas ce Can dışında arkadaş sahibi değildim, samimi değildim daha doğrusu "Neden? Ben her defasında paçayı kurtarmanın bir yolunu bulurum merak etme, bizi tanıştır ve gerisini bana bırak." diyerek göz kırptı. Sina ise öfkelenmiş ve yumruğunu sıkıyordu. "Mirat bu yumruğu görüyor musun koçum, işte bu yumruk ağzına girsin istemiyorsan susarsın." Mirat Sina'ya döndü. Sina'nın öfkesini net bir şekilde hissediyordum, dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi engelledim. Biraz sonra çok eğleneceğim şeyler yaşanacaktı "Hayırdır sen niye karışıyorsun hayır yani Güneş'in arkadaşından hoşlanıyorsan söyleseydin şimdiye kadar, ben araya girince mi kıymetli oldu?" Sina kaşlarını kaldırıp dudaklarını ısırdı, sakinleşmeye çalışıyordu ama şu an Mirat'ı kaç parçaya böleceğinin hesabını da yapıyor olabilirdi. Mirat'ı susturan ise Sıraç oldu. "Seni Sina'nın elinden ben bile alamam artık, bahsettiği arkadaşı Sina'nın kardeşi Elmas." Mirat gözleri yerinden çıkacak gibi gözlerini açtı, ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı ve hızlıca kalkıp odadan çıktığında Sina arkasından çıkmıştı. Ben gülerek arkalarından bakarken Sıraç fırsattan istifade bana sarılmıştı. Başını boynuma gömüp "Mirat'a teşekkür etmem gereken konular var," dedi. "Her an gelebilir sen yine de dikkatli ol, öfkesini senden çıkarmasın," yanağıma bir öpücük kondurduğunda Bilal öksürdü, ben utanıp geri çekildim Sıraç ise öfkeyle Bilal'e döndü "Sina'nın yokluğunu aratmıyorsun," dediğinde Bilal sırıtıp "E bende Güneş'in abisi sayılırım sonuçta," gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Neva ise Sıraç'ı destekledi "Çok tatlılardı neden bozdun ki?" Bilal omuz silkmekle yetindiğinde Sıraç derin bir nefes alıp bana döndü. "Bizim baş başa kalmamız gerek asi güzelim benim, o yüzden yarın akşam seni yemeğe davet ediyorum." "Zevkle kabul ediyorum, nasıl bir yer olacak ona göre giyineyim," yandan bir bakış attığımda dudağının bir köşesi keyifle kıvrıldı “Sen nasıl istersen öyle gel kıyafet serbest." "Peki o zaman gelinliğimi giyip geleyim ben," ilk defa bu kadar içten ve büyük bir kahkaha attığında şahit oldum. "Benim için uygun ama eğer gelinlik giyersen yemekten önce nikah dairesine uğramamız gerekecek," bu defa gülen ben olmuştum. "Yok kalsın ben en iyisi pijamalarımı giyeyim," Biz gülüşürken içeri Mirat ve Sina girdi. Sina Mirat'ı ensesinden tutmuş itekleyerek getiriyor, Mirat elinden kurtulmaya çalışıyordu. "Sina'm canım, yakışıklı prensim benim, tamam uslandım ben bir daha kimseye yürümem bırak artık beni lütfen." Sina öne doğru iteklediğinde Mirat sırıtarak bana baktı ve göz kırptı. Uslanmadığı her halinden belliydi. Bir süre daha onlarla sohbet ettik ve aşağı inip kalan teşkilat üyeleriyle kısaca tanıştıktan sonra eve dönmek için yola çıktık. Bu defa Sina Sıraç ile gitmeme izin vermemişti. Eve geldiğimiz de bahçede bizi bekleyen Kenan'ı görünce göz devirdim, beni görünce bir süre süzdükten sonra yaklaştı. Sina ise beni arkasına çekip önüne dikildi. "Ne işin var yine burada? İyice yol geçen hanına çevirdin burayı," "Sana da merhaba Sina, nasılsın? Görmeyeli daha da çekilmez birine dönüşmüşsün." yüzünü buruşturduktan sonra bana döndü. "Ah biricik yeğenim kurtulmuşsun ama benim dışımda bir düşmanın olması hiç hoşuma gitmedi," dedi yüzünde iğrenç bir gülümseme ile, bakışları alnımdaki ve dudağımdaki yarayı görünce donuklaştı, gülümsemesi silindi ama bu yalnızca birkaç saniye sürmüştü "Ne için geldin? Derdin neyse söyle siktir git buradan," diye araya girdi Sina. "Ama senin gibi bir beyefendiye bu kelimeler hiç yakışmıyor," Tam o esnada açılan kapıdan çıkan Can ve dedem ile Kenan'ın bakışları kapıya yöneldi, dedemi görünce yüzündeki ifade yavaşça silindi başını iki yana salladı ve öfkeyle bana döndü. "Bunun burada ne işi var? Ölmüştü, öldü o, bu da yeni oyunun mu küçük yılan," dedem ifadesiz gözlerle dayımı izliyordu. Babaların evlatlarından vazgeçmesi o kadar da zor olmuyormuş. "Gördüğün gibi hayatta, ben senin gibi ufak oyunlarla uğraşmam, dedem torunu ile birlikte çünkü o sizin gibi değil," dediğimde tekrar dedeme baktı. "Senin gözünde tek kötü benim değil mi? Ama sana küçük bir sır vereyim mi senin hikâyenin kötü adamı hiçbir zaman ben olmadım." "Sen benim hikayemde ancak figüran olarak yer edinirsin, daha fazlası yok ve asıl kötü adamı ikimiz de çok iyi biliyoruz." Babamı kastettiğimin farkındaydı, tek kaşını kaldırarak sırıttı "Ya da sen bildiğini sanıyorsundur, bunları sana gerçekleri öğrendiğinde hatırlatacağım sevgili yeğenim, asıl hikâye işte şimdi başlıyor," |
0% |