@b_anemoia
|
Bir insanın hayatı boyunca yaşayacağı en acınası duygunun sevgiyi hak etmediğine inanması olduğunu düşünürüm, seviliyor hatta seviyorsun fakat bunu hak etmediğine inanıyorsun, bundan daha acınası bir duygu olamaz. Babamın yanında geçirdiğim üç yıl boyunca beni buna öyle bir inandırmış ki, şu an çevremde beni seven insanların sevgisini hak etmediğimi düşünüyordum. İlk defa kendime bu kadar acımıştım. Bir suçum olmadığına inanmaya başlamıştım, annemin ölmesi benim suçum değildi, bu şekilde düşünmem de Asaf abi ve dedem etkili olmuştu ancak hâlâ babamın kalbime ektiği tohum büyümeye devam ediyordu. Sulamadığım halde bir türlü kökü kurumuyordu, onu kökünden söküp atacak gücü ise kendim de bulamıyordum, beni sevgiyi hak etmediğime, olanların tek suçlusu ben olduğuma öyle bir inandırmış ki kalbimde bir köşede duymazdan gelmeye çalışsam da bu duyguyu içimden bir türlü atamıyordum. Beş gün önce Sıraç ile harika bir akşam geçirmiş fakat sonunu mahvetmiştim. Kendime geldiğimde bir hastane odasındaydım, Sıraç yanıma çektiği sandalyede oturmuş, elimi tutmuş ve kendime gelmemi bekliyordu. Kendime geldiğimde onu dağılmış bir halde görmek beni çok kırmıştı, alt tarafı bayılmıştım fakat sanki çok büyük bir kaza geçirmişim gibi mahvolmuştu, onun bu sevgisini hak ediyor musun diye sordum kendime. Oysa babam beni defalarca kendimden geçene kadar dövmüştü ve ben henüz çok küçüktüm, o zaman benim için endişelenen kimse yoktu, kimse hastaneye götürme ihtiyacı duymamıştı ve ben kendime geldiğimde yaralarımı kendim sarmıştım. Şimdi ise basit bir bayılma bile birinin benim için endişelenmesine neden olmuştu. Yabancısı olduğum bu hisler beni hem mutlu hissettiriyordu hem de eğer alışırsam ve bir gün kaybedersem ne yaparım diye içimde bir korkunun filizlenmesine neden oluyordu. Teşkilat ile tanışmaya gittiğimde çıkmadan önce sadece isimlerini öğrendiğim üyelerden birinin hastanesine gelmiştik, Tuna her şey ile ilgilenmiş başka bir doktora ihtiyaç duymamıştı, saatlerce birçok test ve kan tahlili yaptırmıştık. Şimdi ise Sıraç ile beraber sonuçları almaya gidiyorduk, ikimiz de sessizdik. Araba evden biraz uzaklaştıktan sonra pek tekin olmayan bir sokağa girdiğinde gördüğüm şey telaşla Sıraç'ın kolunu tutup arabayı durdurmasını istememe neden olmuştu. Tepkim irkilmesine neden olsa da durmuştu, hiçbir şey söylemeden arabadan indiğimde peşimden gelmişti, koşarak duvarın köşesine sinmiş çocuğa yaklaştım. Henüz beş altı yaşlarında, üzerinde kirli ve kanlı bir elbise olan, elbisenin açıkta bıraktığı kolunda ve boynunda yer yer morluklar olan fakat kimisinin dayaktan olmadığı belli olan izler vardı, izleri görünce adımlarım kesildi. Kız çocuğu dizlerini kendine çekmiş kollarını etrafına sarmış ve başını dizine yaslamış birhalde ağlıyordu, önce dönüp Sıraç'a baktım o da gözlerini kız çocuğunun üzerinden çekemiyordu sertçe yutkundu, kendimi toparlayıp kızı ürkütmemek için sakince yanına yaklaştım ve dizlerimin üzerine çöktüm, başını kaldırıp bana baktığında kendini hafifçe geriye çekti. "Merhaba, korkma sana zarar vermem, ben Güneş," dedim sakin bir ses tonunda, bir süre kirpiklerini ıslatan gözyaşlarıyla beraber kırpıştırdı, gözleri arkamda kalan Sıraç'a kaydı sonra tekrar bana baktığında Sıraç'dan çekindiğini anlamıştım. "O da sana zarar vermez, sana yardımcı olmak istiyoruz bana adını söyleyecek misin?" burnunu çekip kekeleyerek "Asya," dedi. "Memnun oldum, burada ne yapıyorsun? Kayıp mı oldun? Ailene haber verelim mi?" diye sordum bu kez. "Hayır ailem kalmadı," "Ne oldu anlatmak ister misin?" önce Sıraç'a baktı sonra anlatmaya başladı. "Biz babamla oyun oynuyorduk, ben sevmiyorum o oyunu ama babam sevdiği için oynuyoruz hep, sonra annem eve geldi bizi görünce çok kızdı, babamla kavga ettiler annem çok sinirliydi benim annem hiç kızmazdı ki bize, ilk defa böyle yaptı." her kelimesi benim kalbime bir iğne batmasına neden oluyordu. Sustu bir süre sonra devam etti. "Sonra onlar salonda daha çok kavga ettiler, sesler bitince ben odamdan çıktım, babam uyumuştu ama üstünde kan vardı çok kan vardı, annem yerde oturmuş ağlıyordu beni görünce bana sarılıp özür diledi, polis amcalar geldi annemi götürdü, annem giderken bana sarılıp kaçmamı istedi beni bulacakmış. Ben de kaçtım, burada annemin beni bulmasını bekliyorum ama annem beni hâlâ bulamadı." tekrar ağlamaya başladı. Ben de gözümden akan yaşa engel olamamıştım. "Sana sarılabilir miyim?" diye sordum izni olmadan ona dokunmak istemiyordum. Bir cevap vermeden kendisi bana sarılınca birkaç saniye bir şey yapamadım fakat sonrasında kollarımı ona dolayıp saçlarını okşamaya başladım. "Annen sana gelememiş olabilir, biz annene gidelim mi?" geri çekilip heyecanla yüzüme baktı. "Gidebilir miyiz, annemi bulabilir misin?" başımı yavaşça aşağı yukarı sallayıp tebessüm ettim. "Evet ararız birlikte, birkaç gün sürebilir ama bu sürede benim yanımda kalırsın olur mu? Söz veriyorum anneni bulacağım," tekrar bana sarıldı. "Evine mi götüreceksin beni? Ben burada çok korkuyorum, gece olunca köpekler geliyor, bir de bazı amcalar yanıma geliyor ben kaçıyorum." "Evet evime götüreceğim ama önce hastaneye gidelim doktor amcalar baksın, sonra sana birkaç elbise alalım olur mu?" elini karnına götürdü. "Karnım çok ağrıyor zaten geçirirler değil mi?" "Geçirirler tabi ki, hadi gidelim," önce Sıraç'a baktı "O da bizimle mi gelecek?" diye sordu. "Evet bizimle gelecek ama korkma sana asla zarar vermez," Sıraç da benim gibi dizlerinin üzerine çöktü "Benim adım Sıraç, benimle de tanışmayacak mısın?" dediğinde Asya iyice bana sokuldu, hâlâ çekiniyordu yüzünü boynuma gömdü "Adımı söylemiştim zaten," Sıraç gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, alt dudağını dişlerinin arasına aldıktan sonra başını yan tarafa çevirdi. Daha fazla oyalanmadan Asya'yı kucağıma alıp birlikte arabaya bindik, ikimiz arka koltuğa geçtiğimizde Asya elimi tutmuş onu bırakmamdan korkarcasına sıkıyordu. Sonun da hastaneye geldiğimiz de Sıraç bu olayın kayıtlara geçmemesini istemişti, Tuna Asya için gerekli her şeyi yapmıştı, korktuğum gibi olmuştu tecavüze uğramasa da istismara uğramış ve bunun bir oyun olduğunu sanıyordu. Benim sonuçlarım ise temiz çıkmıştı stres, yorgunluk ve yeterli beslenmememden dolayı olduğunu söylemiş ve bir psikoloğa görünmemi tavsiye etmişti fakat benim durumum şu an umurumda değildi. Asya'nın ilaçlarını alıp birkaç kıyafet daha aldıktan sonra eve gelmiştik, bir an bile elimi bırakmamıştı yalnızca kısa süreliğine doktor muayene ederken yanından ayrılmıştım. O sırada teyzemi arayıp olanları anlatmıştım Asya'yı eve götürdüğümde sakin bir ortam olmalıydı ki Can ve Sina bir aradayken bu pek mümkün olmuyordu. Arabadan indiğimizde Sıraç önden gitmiş kapıyı çalmıştı, dizlerimin üstüne çökerek Asya'ya içeride tanışacağı kişilerden bahsetmek istemiştim. Hâlâ üzerinde aynı kıyafetleri vardı ve saçları dağılmıştı, yüzüne düşen saçları arkaya attım. "Canım benim bak şimdi içeride benim ailem var dedem, teyzem, abim ve kardeşlerim ama onlar da seni çok sevecekler, onlardan sakın korkma olur mu? Hem ben senin yanındayım," elimi sıktı. "Baban ve annen yok mu?" diye sordu. "Yok benim anne ve babam çok uzaklarda." "Öldüler mi?" "Evet," "Senin baban da seninle oyun oynuyor muydu? Bir de deden benimle oyun oynar mı? Benim dedem de öldü ama o hep benim sevdiğim oyunları oynuyordu, dedeler güzel oyun oynuyor ama babalar oynayamıyor." demişti bu defa. "Benim babam benimle oyun oynamazdı, dedem oynar seninle de, hem de sen ne oyun istersen onu oynar, hatta Can seni çok güldürür beni de hep güldürüyor, şimdi içeride iki tane abi olacak onlar bazen bağırınca kavga ediyor sanabilirsin ama oyun oynuyorlar korkma tamam mı?" her şeye rağmen annesini bulana kadar Asya bizimle kalacağı için hazırlıklı olmasını istiyordum. "Tamam ama sen beni hiç bırakma olur mu? Sen yanımda durursan korkmam," bana bu kadar çabuk alışması beni şaşırtmamıştı çünkü bu yaşlarda özellikle de kötü şartlar altında büyüyorsak gördüğümüz ufacık bir ilgi bile karşımızdaki kişiye güvenmemize neden olurdu. Ben istismara uğramamıştım ama babam benim için de bir yaraydı, belki de ortak noktamız olduğu için birbirimizi anlıyorduk. Asya'nın elini sıkıca tuttuktan sonra eve girdik, teyzem ve Can kapıda bizi izliyordu içeri girer girmez Asya bakışlarını Can'a çevirmişti ve gördüğü manzara gülmesine neden olmuştu, elini ağzına götürerek ve bana iyice sokularak güldü. Can saçına takmış olduğu pembe kedi kulağı gibi duran tacı ile kapıda dikilmişti, sarı saçlarının üzerinde oldukça güzel durmuştu. Bir dakika o benim tacım değil miydi? "Can o benim değil mi? sen odamı mı karıştırdın?" Asya gözlerini büyütmüş bana bakıyordu. "Geçen gün odanda gördüm beğendim ve aldım ne var yani?" ben ona çatık kaşlarla bakarken eğilip Asya'ya elini uzattı "Merhaba ben Can," Asya çekinir sanmıştım ama elini uzatıp "Asya, tokan çok güzelmiş," dediğinde şaşırmıştım, Sıraç ile konuşurken çekiniyordu fakat Can için aynı şey geçerli olmamıştı. "İstersen sana verebilirim," demişti Can cevap olarak, Asya ise bana beklentiyle bakmıştı "Ama o Güneş'in tokasıymış o izin vermeden alamam," ben ve Can'dan daha olgun olduğu kesindi. Asya olmasa o toka yüzünden kavga edebilirdik, tokayı sevdiğimden değil tartışmayı sevdiğimden."Artık benim, hem Güneş bu tokayı bana vermese bile sana kesin verir," "Tabi ki senin olabilir hem sana daha çok yakışır," Asya sevinçle ellerini birbirine çarpıp yerinde zıpladı, bir çocuğu mutlu etmek işte bu kadar kolaydı. "Ama benim saçlarım kirli şimdi takmayayım, temizlenince alırım olur mu? O zamana kadar sen tak sana da çok yakışmış," Sırasıyla herkes ile tanıştırdığımda Asya biraz olsun üzerindeki çekimserliği atmıştı fakat hâlâ Sina ve Sıraç'dan çekiniyordu. "Asya şimdi gel seni odama götüreyim, bir güzel temizleyelim istersen kendin yıkanabilirsin. Sonra yeni kıyafetlerimizi giyelim ve saçlarımızı tarayalım olur mu?" Asya için aldığımız kıyafetleri Can odaya bırakıp çıktı, odamdaki ışıkları hayranlıkla izleyen Asya çekimser bir ifadeyle bana baktı "Ben daha önce hiç tek başına banyo etmedim ki annem saçlarımı yıkadı hep," "Bak şimdi üzerindeki kıyafetleri çıkarmayız, ben senin saçlarını yıkarım, sonra sana aldığımız bornozu bırakır seni burada beklerim, sen vücudunu yıkayıp yanıma gelirsin olur mu?" Bu fikir hoşuna gitmişti. Asya'nın saçlarını yıkadıktan sonra bornozunu bıraktım ve odama geçip çıkmasını bekledim, bu sırada ona aldığımız kıyafetleri yatağımın üzerine saçmıştım hangisini isterse onu giymesi için, iç çamaşırı da çıkardıktan sonra oturup beklemeye başladım. Yaklaşık on dakika sonra bornozunu sıkı sıkı tutup çıktığında belindeki kuşağı bağlayamadığı için tuttuğunu anlamıştım. "Hangisini giymek istiyorsan seç bakalım diğerlerini dolaba koyalım." mavi üzerinde güneş desenleri olan elbiseyi seçmişti "Sen varsın üzerinde bunu giyebilir miyim?" gülümsedim "Tabi ki, hepsi senin sonuçta." Sarı saçlarını bir havluya sardım, seçtiği elbise dışındaki kıyafetleri kaldırdım ve üzerini giyinmesi için banyoya girdim. Bana seslendiğinde üzerini giymişti fakat elbisesinin fermuarını çekememişti. "Kapatamadım," dedi dudaklarını bükerek. "Benim yapmama izin verir misin?" İzni olmadan hiçbir şekilde dokunmamaya özen gösteriyordum, elbisesinin fermuarını çekip havluyu omuzlarına attım "Saçlarını kurutalım mı?" diye sordum. "Olur, şey sonra da örer misin saçlarımı? Ben çok seviyorum öyle ama annem işe gittiği için her zaman fırsat bulamazdı, ben başkasının saçını örebiliyorum ama kendi saçımı öremiyorum," "Olur tabi ki ben çok güzel saç örerim," Saçlarını kuruttuktan sonra istediği gibi örmüştüm, iki yandan yaptığım balıksırtı örgüsünü aynadan izlerken gülüp sağa sola dönüyordu. Aniden duraksayıp bana döndü. "Ama bu saçlarla ben Can'ın tokasını alamam ki," "Bugün onu takmayalım, başka bir toka takalım yarın da o tokayı takarsın," hevesle başını salladı, tokalarımın olduğu kutuyu alıp önüne bıraktığımda heyecanla tokaları incelemeye başladı. Kaç yaşında olursam olayım her renk ve çeşitte tokam vardı ve ilk defa işe yaramıştı. Tüm tokaları heyecanla inceliyordu fakat eli sürekli kirazlı olan ikili bağlama tokalara gidiyordu, sonra üzerindeki kıyafete bakıp vazgeçiyordu. "Uyumlu olmak zorunda değil elbisenle, bu tokaları sevdiysen her bir örgüne birini takarız ve çok tatlı durur bence," bunu duymayı bekliyor olacak ki hemen kabul etti kirazlı tokalarını da taktığımızda tamamen hazırdı. ☀️ Bugün Asya'nın bizimle geçirdiği altıncı gündü, ilk iki gün çekimser davransa da şimdi iyice alışmıştı öyle ki artık Sıraç ve Sina'dan bile çekinmiyordu hatta Asaf abi ve Miraç ile de tanışmıştı. Hakkı ile bahçede oyunlar oynuyordu. Hakkı dışarıdan çok sert görünen biriydi fakat bir çocuk kadar saf ve temiz bir kalbe sahipti, bu yüzden çocuklarla çok iyi anlaşıyordu. Ancak Asya en çok Can ile anlaşıyordu, Sina Asya bizimle olduğu için Can'a karşı ılımlı davranıyordu, Can ise bunu fırsat bilip Sina ile çok uğraşıyordu, özellikle bu sabah Can, Sina koltukta uyuya kalınca Asya ile birlikte Sina'ya makyaj yapmıştı. Sina'nın onu öldürmek istediği her halinden belli olsa da Asya için sakinliğini koruyordu. En son dayanamayıp Can'ı alarak dışarı çıkmışlardı umarım öldürmez diye dua etmiştim. Neyse ki ikisi de sağlam bir şekilde eve geldiklerinde Asya'ya Can ile kalmasını benim işim olduğunu söylemiştim, ne işim olduğunu sorduğunda bir arkadaşımı göreceğim demiştim. Aslında annesine ulaşmış zor da olsa görüşme ayarlamıştım, şimdi Sıraç ile birlikte onun yanına gidiyordum. Özel bir görüşme olacaktı Asaf abi bunu ayarlamak için çok uğraşmıştı, görüşmeyi yapacağımız oda da annesini beklerken yerimde duramıyordum, nihayet gardiyan kapıyı açıp Asya'nın annesi ile birlikte içeri girdiğinde kadın bir süre kaşlarını çatarak beni inceledi. Tıpkı Asya gibi uzun sarı saçları ve yeşil gözleri vardı, muhtemelen yirmili yaşlarının sonundaydı. Karşıma geçip oturduğunda gardiyan kapının önünde beklemeye başladı. "Kimsiniz?" "Güneş ben buraya Asya hakkında konuşmaya geldim," dediğimde telaşlanmıştı. "Kızım iyi mi? Siz kimsiniz? Ona en ufak zarar verirseniz sizi yaşatmam," "Sakin olun lütfen Şule hanım, amacım kızınıza zarar vermek olsaydı burada olmazdım, size yardımcı olmak için buradayım," başını öne eğdi. Tepkisini anlayabiliyordum "Kızım iyi mi?" "Çok iyi, bizimle yaşıyor şu an onu bulduğumuz da çok korkmuştu fakat şimdi iyi ve seni çok özledi." gözleri dolmuştu. Asya'yı bulduğum andan başlayarak birlikte geçirdiğimiz altı günün her detayını anlattım, bir yandan ağlıyordu fakat kızının iyi olduğunu anlayınca yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Anlatmamı bitirdikten sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Teşekkür ederim, kızıma kaçmasını söylemiştim babası onu bulamasın diye çünkü ölmemişti, ben de yanında yoktum nasıl koruyabilirim bilmiyordum, çok şükür karşısına siz çıktınız," "Daha önce fark etmediniz mi? Başına gelenleri biliyorum elimde doktor raporları var, sizi buradan kurtaracağım ve o pislik bunun cezasını ödeyecek, zaten siz sessiz kalmış onu bıçakladığınızı kabul etmemişsiniz," alayla güldü. "Hastaneden çıkmış dün beni görmeye geldi, şikayetini geri alacakmış ama bir şartla tabi, eve dönecek ve kızıyla aralarına girmeyecekmişim, zaten bulurmuş ama ben olmayınca engel olacak biride olmazmış yine de acımış bana, oysa sadece çalışıp para getireyim diye beni istediğini biliyorum," "Neden bu adamla evliliğini devam ettiriyorsun?" diye sordum. "Biz görücü usulü evlendik seçme şansım yoktu, arkamda bana sahip çıkacak bir ailem yoktu, evlere temizliğe giderdim yorgun bir halde dönüp bir de evin işlerini yapardım. O ise sadece akşama kadar kahvede kalır gece eve döner, içer beni döverdi, ben bana şiddet uygulamasına bile katlandım ama kızıma yaptıklarını bilmiyordum, bilseydim bir saniye düşünmez giderdim, kızımda bunları yaşamazdı, ben nasıl bir anneyim de göremedim kızımın ne halde olduğunu," konuştukça daha çok ağladı. Onları araştırırken bütün bunları öğrenmiştim zaten. "Kendine haksızlık etme, öğrenir öğrenmez zaten tepkini gösterdin senin suçun yok, bak şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle onunla iletişime geç ve şartını kabul ettiğini söyle," öfkeyle bana döndü. "Asla kızımı o cehenneme sokamam," elini tutup sakinleştirdim. "Böyle bir şey olmayacak kızın yanımda, şikayetini geri aldıktan sonra sen çıkınca o pislik cezasını çekecek merak etme, sen de kızınla beraber yeni bir hayata başlayacaksın söz veriyorum hep yanınızda olacağım." "Bu nasıl olacak sicilime işledi bile, kim bana iş verecek? Sadece temizlikten kazandığım para ile kızıma bir gelecek sunamam ki, hem onu yalnız bırakamam artık evde." "Yalnız bırakmayacaksın, çünkü sana bir iş teklifim var." başını hızla iki yana salladı. "Siz zaten kızıma sahip çıkarak bana çok yardımcı oldunuz daha fazla yük olamam," "Yük olmayacaksın, yemin ederim size acıdığımdan falan değil bu teklif, gerçekten benim de ihtiyacım var size, hem Asya'ya çok alıştık o da bize alıştı, geri çevirme teklifimi lütfen," gerçekten ihtiyacım vardı "Ne işi peki bu?" "Ben, iki kardeşim ve dedem ile birlikte yaşıyorum, yumurta bile kırmayı beceremem, diğerleri çalışıyor diye yapamıyor, bizim bir yardımcıya ihtiyacımız var, yemek yapar temizlik ile ilgilenirsin, kocaman bir bahçemiz var sen ve Asya müştemilatta kalırsınız öyle dediğime bakma çok güzel bir yer, hem bizim için hem senin için harika olmaz mı?" şüpheyle baktı. "Şimdiye kadar bir çalışanınız yok muydu?" "Yoktu çünkü evimde yabancı istemiyordum, güvenip kimseyi işe almadım çünkü pek normal bir hayatım olduğu söylenemez, yanlış anlama güvenli olacak evim, kötü işlere bulaşmış biri de değildim sadece biraz yaramaz bir kardeşim ve abim için evime alacağım çalışan potansiyel bir ajanı olacaktı bu yüzden kimseyi almadım, ayrıca dedem bizimle yaşamıyordu bu yüzden temizlik ya da yemek önemli değildi," bir süre hıçkıra hıçkıra ağladıktan sonra kabul etti. "Kabul ediyorum, söz veriyorum pişman olmayacaksınız çok güzel yemek yaparım, temizlik de aynı şekilde, siz bana yeni bir hayat verdiniz bizi bu cehennemden kurtardınız, ben de bunun karşılığında size sonsuz bir sadakat ile bağlı olacağım, güveninizi boşa çıkarmayacağım, abinize bir şey söylemeyecek ve ajanı olmayacağım." Ona gülümseyip ne yapması gerektiğini anlattıktan sonra oradan ayrıldım. ☀️ Eve döndüğümde Asya Can'ın benim için aldığı balıkları izliyordu, Elmas öldüğünde üzüldüğüm için yeni bir uğraş olsun diye bana bu balıkları almıştı ve zamanında bir yılana ait olan oda şimdi balıklarıma aitti. Balık bakımından anlamadığım için ilk gün fazla yem vermiştim ve biri ölünce ağlamıştım, şimdi ise Asya ilk defa bu odaya girmişti ve tüm dikkati balıkların üzerindeydi. Beni fark edince yüzüme baktı. "Birini elime alıp sevebilir miyim?" diye sordu. "Olmaz canım balıklar suda yaşar çıkaramayız," "Sudan çıkınca ne olur ki?" "Ölür," "Öldürelim mi? Ben hiç ölü balık görmedim, bıçak getireyim mi? Sonra da yeriz," dediğinde şok olmuştum. "Hayır öldürmeyelim zaten biri öldü çok üzüldüm, onlar da canlı neden öldürelim ki hem bıçak neden?" "İçini merak ettim bıçakla açıp bakabilirdik, senin balığın nasıl ölmüştü," "Boğuldu galiba hastaydı," dedim ne saçmalıyordum ben, benim de dengemi bozmuştu. "Ama balıklar yeniyor biz de birini çıkarıp yiyelim mi? Bak şu kırmızı olanı yiyebiliriz," dedi bu defa, balıklarımla ne alıp veremediği vardı ki? "Hayır ben onu çok seviyorum," "Tamam o zaman beyaz olanı sevmiyorsan onu yiyelim," dedi bu defa sinirle güldüm. "Bu balıklar yenmiyor güzelim, canın balık istiyorsa gidip Sina abine söyleyelim balık alsın onun içini de görebilirsin," heyecanla ellerini çırptı ve aşağı indi. Balıklarımı acilen koruma altına almam gerekliydi. ☀️ İki gün sonra Asya'nın babası şikayetini geri almıştı, ben de bu süre içerisinde Hades ile iletişime geçmiştim, normalde ben tek başına da yapabilirdim ama birbirimize söz vermiştik iş kolay da olsa hep birlikte yapacaktık. Kurduğumuz plan istediğimiz gibi ilerliyordu, Şule özgürlüğüne kavuşmuştu bir süre kocasını oyalamıştı sonra kızını bulmak için dışarı çıkacağını söylemişti ve bizim eve getirmiştik. Asya ile karşılaşmaları hepimizi gözyaşına boğarken, Asya saatlerce annesinin kucağından inmemişti. Gece herkes odasına çekildikten sonra ben ve Elmas Can'ın yardımıyla gizlice evden çıkmıştık, her zamanki gibi gizli eve gidip hazırlandıktan sonra Hades ile buluşmaya gitmiştik. Evlerinin birkaç yüz metre ilerisinde bekliyorduk, Asya ve annesine bunları yaşatan cani cezasız kalmayacaktı. Hades bizi görünce keyifle gülümsemişti. "Hoş geldiniz kızlar, uzun zaman oldu görüşmeyeli," öfkeyle soludum. "Keşke görüşmek zorunda kalmasaydık, yanlış anlama seni seviyoruz ama malum eğlenmek için buluşmuyoruz," Elmas da bana hak verince Hades bizi şoka sokacak bir teklifte bulunmuştu. "O halde artık bu işler dışında da buluşalım, kimliğimizi daha fazla gizli tutmayalım," duyduklarımız etkisiyle şok içinde Elmas ile birbirimize baktık. O susmayı tercih etmişti "Emin misin sen? Bu nereden çıktı şimdi? Ya biz kimliğimizi açıklayınca sen açıklamazsan," "İlk önce ben açıklarım kimliğimi öyleyse, sizinle ilk karşılaştığımız günü hatırlıyor musunuz? O gün bile ben kim olduğumu söylerdim, öldürdüğümüz o adamın kim olduğunu, neden öldürmek istediğimi fakat size saygı duydum ve oyununuza dahil oldum ama bu oyun artık biraz sıkıcı olmaya başladı," dedikten sonra maskesini çıkardı. Karşımda gördüğüm kişiyle bunun bir kâbus olmasını diledim ve dudaklarımdan dökülen "Hassiktir," kelimesine engel olamadım. Neden yaptığımı bilmeden geriye dönüp kaçmak için bir hamle yaptığım esnada Hades bana seslenip durdurmuştu. "Buraya gel Güneş! Kaçamazsın artık!" ♡♡♡
Güneş ve Asya arasındaki konuşmayı birebir yaşadım vkdkxşdj cani kuzenimle aramda geçen konuşmaydı,nedense burada da yer vermek istedim.
Lütfen yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın şimdiden teşekkürler 🤍
|
0% |