Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5-YÜZLEŞME

@b_anemoia

Keyifli okumalar dilerim, oy vermeyi ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı lütfen unutmayın. Ayrıca sosyal medya hesaplarımdan beni takip edebilirsiniz. Oradan duyurlar, alıntılar ve süreci pylaşacağım. WhatsApp kanalıma da instagram profilimde öne çıkanlardan ulaşabilirsiniz.

instagram: b_anemoia_

Twitter: b_anemoia

☀️☀️☀️

 

Bazen bazı şeyleri saklamak için ne kadar uğraşırsak daha çok elimize yüzümüze bulaştırıyorduk, teyzem ve Sina’ya yaralandığımı söylemedim çünkü onlar çok hassastı, en ufak bir problemi bile çok büyütürlerdi. Elmas öyle değildi onunla birçok tehlikeli şeyi atlatmıştık, bir şekilde hallediyorduk. Şimdi ise sakladığımı sandığım yarayı teyzem fark etmişti, ona her şeyi açıklamalı mıydım? Hayır bunu yaparsam Sıraç ve Miraç’ın da başı belaya girebilirdi, peki ben ne yapacaktım şimdi? Karşımda hem hayal kırıklığına uğramıştı hem de fazlasıyla öfkelendiği ama sakin kalmaya çalıştığı belli oluyordu. “Ne zaman fark ettin teyze?”

 

“Elmas sana sarılmadan hemen önce, Sina’nın yanında konuyu açmadım çünkü söz konusu siz olunca tepkilerini kontrol edemiyor ama benden neden gizledin anlamıyorum, ne oldu? Nasıl oldu? Her şeyi anlatıyorsun hemen!” sesi yükselmişti. Kendisi abartmıyor gibi tepki veriyordu oysa söyleyecek olsam kesinlikle Sina'yı tercih ederdim “Çünkü önemsiz bir şey boşuna telaşlanmanızı istemedim, dün biri çantamı çalmaya çalıştı ama başaramadı tabi, yani işte o arbede sırasında kolumdan yaralandım, ufak bir bıçak yarası, ciddi bir şekilde değil, zaten Elmas yapılması gereken her şeyi yaptı.” bence gayet makul bir yalandı. Teyzemin ise gözleri dolmuştu, ellerimi tuttu ve yatağa oturduk önce derin bir nefes aldı.

 

“Ah be Güneş neden böyle yapıyorsun? Sana ulaşmaya çalışıyoruz ama sen ne yaşarsan yaşa bize anlatmıyorsun, bir defa bile gelip benimle dertleşmedin, ne yaşarsan hep sonradan öğreniyorum. Elmas da olmasa kimsenin yaşadığın şeylerden haberi olmayacak, hiç mi güvenmedin bana? Annenin yerini alamam ama biraz olsun anne gibi olamadım mı? Sen benim için Elmas’dan farklı değilsin ki neden böyle yapıyorsun? Sadece bu tür konular değil acını da hiç paylaşmıyorsun, içinde yaşamak seni yormuyor mu?”

 

“Hayır öyle değil teyze, yıllarca baktın büyüttün, ben sizi kendi basit dertlerimle üzmek istemiyorum, baş edemeyeceğim, bana ağır gelen bir şey olursa tabi ki sana sığınacağım ama bunlar büyütülecek şeyler değil ki.”

 

“Nasıl büyütülecek şey değil Güneş, yaralanmışsın farkında mısın? Ya bir şey olsaydı ne yapacaktım? Ben kardeşimin emanetine sahip çıkamıyorum şu halime bak, annene nasıl hesap verirdim o zaman?” ağlamaya başlamıştı, onu böyle ağlarken görmek beni de kahrediyordu. “Teyze lütfen ağlama, önemli bir şey olsa söylerdim. Sen bana daha ne kadar iyi bakabilirsin ki? Sen olmasaydın ben şu an ne halde olurdum biliyorsun.”

 

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Ben bazen sana yeteri kadar iyi olmadığımı düşünüyorum çünkü sen böyle uzak kaldıkça, sana yeteri kadar iyi bakamıyorum diye düşünüyorum. Çocukken bile düştüğünde uzunca bir süre yaralarını bizim sarmamıza izin vermiyor, kendin sarıyordun, bir tek Can sana yardımcı olmak isteyince izin verdin, nadiren de Sina’ya, saçlarını okşamamı bile hiç istemedin, sana seni ne kadar sevdiğimi hissettirebildim mi ben? Benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun değil mi?” Saçlarıma dokunmanızdan korkuyordum diyemedim “Biliyorum teyze biliyorum tabi ki, bunları sizi sevmediğim, sizden çekindiğim için yapmadım sen de bunu bil lütfen olur mu?”

 

“Ne için peki kızım? Neden seni sevmemize hiç izin vermedin? Ne yaşadın bize hiç anlatmadın, babanla seni bulduğumuz o gece ne yaşadın da böyle oldu?” elim istemsizce kolyeme gitti o lanet günü hatırlamıştım, yedi yaşına kadar teyzem beni büyütmüştü, babam annemin ölümünü kaldıramadığı için yedi sene boyunca beni görmek istememişti, daha sonra beni yanına almaya geldi ama keşke hiç gelmeseydi. “Kendi yaralarımı kendim sarmam gerektiğini öğrendim teyze, bu konu hakkında konuşmak istemiyorum, biliyorsun hatırlamak canımı yakıyor.” başını hızla iki yana sallayarak elini bir şey kovuyormuş gibi salladı. Keşke ben de zihnimdeki anıları bu şekilde uzaklaştırabilseydim. “Peki üzerine gelmeyeceğim, zaten seni bulduğumuz günkü halini hatırlamak benim de canımı yakıyor, şimdi bu konuyu kapatıyoruz ve bana söz veriyorsun, bir daha böyle bir şey yaşarsan bana söyleyeceksin! Sina da sandığın kadar tepki vermez ama yine de önce bana söyle, ben sakince ona anlatırım anlaştık mı?” tek kaşını kaldırarak uyarıcı bakışlarını attı. İtiraz kabul etmeyeceğini anlamak için yeterli bir bakıştı bu “Teyze söz veriyorum ciddi bir konu olursa sana söyleyeceğim.” diye kaçamak bir cevap verdim. “Peki öyleyse hemen hazırlanalım ve çıkalım.” yalnızca başımı sallamakla yetindim ve hemen toparlanmaya başladık, biz toparlanana kadar Elmas çoktan kendi eşyalarını toplamış hatta dayanamayıp birkaç parça eşya daha almıştı evden, bu süre boyunca Hakkı, Miraç ve Sıraç salonda beklemişti. Ben valizlerden birini almak istediğimde teyzem hemen karşı çıkmıştı. “Hayır Güneş sen ağır kaldırmayacaksın, beyler Güneş’in valizlerini siz indirin. Hadi Güneş sen de o şeyi alsan yeterli ve sakın ben arabaya binmeden aşağı inme, benimle aynı arabaya binmeyi de aklından dahi geçirme.” Teyzemin söyledikleri hepimizi güldürmüştü, herkese emirler yağdırdıktan sonra aşağı inmişti. Teyzem iner inmez Miraç “Ben de hemen insem iyi olur ve evet ben de görmek istemiyorum, hâlâ atlatamadım o günü.” diyerek aşağı inmekte gecikmemişti. Sıraç ve Hakkı da kalan son kutuları alıp aşağı inince Elmas beni sorgulamaya hemen başlamıştı. “Neler oluyor? Annem sana bir şeyler söylemiş belli.”

 

“Yaralandığımı anlamış, beni sorguya çekti ama hallettim kapkaça uğrarken oldu falan diye geçiştirdim, şimdi daha fazla oyalanmayalım biz de çıkalım dikkat çekmeyelim.”

 

“Of ya bizde gizledik diye rahatız sözde, olana bak kadının gözünden bir şey kaçmıyor, hadi inelim kızını da al biz birlikte gideceğiz mecbur, arka koltukta duracak ona göre.” kıkırdadım “Tamam teyzesi sıkıntı yok.” kızımı da alıp aşağı indik. Sina hangi eve gideceğimizi sorduğunda Elmas kendisini takip etmesini söyledi, hangisine geçeceğimizi ben de bilmiyordum bana da sürpriz olacaktı, kendimi yorgun hissettiğim için biraz uyumaya karar verdim. Elmas beni uyandırdığında uyku sersemi arabadan iner inmez evin girişindeki merdivene oturup uykulu gözlerle bizimkileri izledim.

 

“İyi bari burası da merkeze uzak olmasa da güvenli bir muhit, içim biraz olsun rahatladı.” Sina’ya göz devirmiştim bazı şeyleri çok abartıyordu bahçeli müstakil, dubleks bir eve taşınmamız pek de mantıklı değildi şimdi bir sürü güvenlik yığacaktı eve bir de onlarla uğraşmak istemiyordum. “Bana bak Sina aklından geçenleri okuyabiliyorum, sakın ama sakın yapayım deme olay çıkarırım." kaşlarını kaldırıp bana baktı. “Kusura bakmayacaksınız artık Güneş Hanım, başınızı sürekli belaya soktuğunuz için güvenlik şart.”

 

“Al işte ben biliyordum bunun olacağını, hayatta kalmam bu evde, attığımız her adımda sana haber uçsun diye yapıyorsun değil mi? Yemezler, hem azıcık mantıklı düşün güvenlik daha çok dikkat çekmez mi? Ayrıca bu evi ben neden bilmiyorum?” Elmas bana destek çıkmakta gecikmemişti. “Güneş sen sahip olduğun neyi biliyorsun ki burayı bileceksin, hiçbir şey ile ilgilenmiyorsun ki,” diyerek Sina’ya döndü “Abi azıcık mantıklı düşün ve rahat bırak bizi, kendimizi koruyabileceğimizi biliyorsun bu kadarına hiç gerek yok, anne sen de bir şey söylesene!”

 

“Ben bu işe karışmıyorum kızlar aranızda halledin, yeterince yoruldum zaten bugün.” Teyzem bize destek çıkmamıştı ama destek hiç beklemediğim bir yerden gelmişti, Sıraç.

“İçiniz rahat etsin burada kızlara hiçbir şey olmaz çünkü evim yalnızca 300 metre ileride kalıyor.”

 

“Ne?”

 

“Ne?” Sina ve ben aynı anda aynı tepkiyi vermiştik, ben uyuduğum için geldiğimiz yeri fark etmemiştim bile. Sina hemen ters ters Elmas’a baktı. “Neden bana öyle bakıyorsun vallahi bilmiyordum, o evde kalan ben değil Güneş, sadece bir tesadüf bakma öyle ciddiyim.” Teslim olurcasına ellerini kaldırmıştı. “Bana hiç bakma, burada evimiz olduğunu bile bilmiyordum ben, zaten yol boyunca da uyudum, hem ne olacak ki komşularımızı tanıman iyi bir şey değil mi? Sen de sinirlenmeye yer arıyorsun, çatma kaşlarını boşuna erken yaşlanacaksın yoksa.” Sina cevabımdan pek memnun kalmamıştı ama yapacak bir şeyi de yoktu. Sıraç’a imalı bir bakış atarak tekrar bize döndü. “Bu kadar tesadüf fazla geliyor bana kızlar,”

 

“Of Sina amma abarttın ha, ne var işte arkadaşlarımızla komşu olduk sürekli gider geliriz.” Sakinleştirmem gerekirken, daha fazla geriyordum ama dilim durmuyordu.

 

“Sina kızlara karışma, kıskançlık yapma şimdi genç kız onlar arkadaşları da olacak sevgilileri de olacak, seni hiç ilgilendirmez kızlarımı kısıtlamana izin vermem, şimdi daha fazla zaman kaybetmiyorsunuz eşyaları yerleştirip herkes evlerine dağılıyor, hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var.” Sonunda teyzem olaya el atmıştı ve durumu çözmüştü. Sina bazen abartabiliyordu ve teyzem konuşunca daha fazla bir şey söylemiyordu. Eşyaları yerleştirip herkes evine geçtiğinde saat gece yarısını geçiyordu. Elmas ve ben o kadar yorulmuştuk ki hemen uyumuştuk.

 

☀️

 

Eve geçeli iki hafta olmuştu, bu süre zarfında hem Melek bebeğin ailesini hem de bana düzenlenen saldırıyı araştırıyorduk ancak henüz ikisinden de bir sonuç alamamıştık. Arabaya patlayıcıyı evin önünde gece 3.30 sıralarında yerleştirmişlerdi ancak yüzünde maske ve şapkası olduğu için kim olduğu tespit edilemiyordu. İlk günlerde Sina sık sık bizi ziyarete gelir saatlerce kalırdı, sonradan ziyaretlerini azaltmış tamamen saldırıyı araştırmaya odaklanmıştı. Ademoğulları ile ise neredeyse her gün bir araya gelmiştik ayrıca kendileri gelemese de her akşam Hakkı’yı yollayıp bir ihtiyacımız olup olmadığını sorar, bir sorun var mı diye kontrol ediyorlardı, geçen bu iki hafta içerisinde oldukça iyi anlaşmaya başlamıştık.

 

Bu sabah ise Elmas’ın çığlığıyla uyanmıştım, yıllardır birlikte yaşasak da uyandığında kızımı salonda görünce uyku sersemi korkmuştu, ben de bir şey olduğunu sanıp korkarak uyanmıştım ve tartışmaya başlamıştık. “Bu kadar abartacak ne var anlamıyorum ya yıllardır alışamadın mı da bağırıp duruyorsun?” gözlerini irice açarak dehşetle baktı “Beni delirtecek misin sen? Sabah uyanır uyanmaz gözlerini dikmiş bana bakan bir yılan gördüm! Sence de çığlık atmam normal değil mi? Üstelik tam göğsümün üzerinde duruyordu. O lanet odayı onun için ayırdığın halde neden kapısını açık bırakırsın ki?” resmen alev püskürüyordu, tenimin bir an yandığını hissettim ama altta kalmaya da niyetim yoktu “Sen de bir odan olduğu halde neden salonda uyuyorsun? Tamam unuttum hatalıyım ama sen de hatalısın, bağırmayı keser misin artık.”

 

“Aklımı kaçıracağım ya, bir insan neden yılan besler anlayamıyorum, ruh hastası kadın başka hayvan mı kalmadı?” Elmas ile tartışmamız devam ederken biri kapıyı kırarcasına çalmaya başladı.

 

“Alacaklı mısın kardeşim ne bu kırsaydın bari,” deyip kapıyı açtığımda karşımda Sıraç, Hakkı ve Miraç’ı görmeyi beklemiyordum, üçü de oldukça telaşlı görünüyordu. Kapıyı açmamla içeri girmeleri bir olmuştu. Neredeyse dengemi kaybedip düşecektim ama Sıraç belimden tutarak düşmemi engelleyip bana hızlı bir bakış atarak içeri geçmişti. İnsan bir izin alır önce ama. “İyi misiniz? Kahvaltı ederiz diye simit poğaça falan almıştım çığlık sesi duyduk,” etrafa bakmaya başladılar. Hakkı hemen odaları kontrol etmeye koyuldu. Miraç temkinli davranıyordu. “Sakin olur musunuz, hepsi şu salak yüzünden uyandığında Elmas’ı görünce çığlık attı sadece sıkıntı yok yani,” Miraç hemen Sıraç’ın arkasına saklandı. “Şu an burada mı o yani?” ben herhangi bir cevap veremeden Hakkı geldi, eline aldığı kızım ile birlikte.

 

“Kimse yok sadece salonda sehpanın üzerinde bu yılan vardı, ben onu alıp uzak bir yere bırakırım. Nasıl girdi ki eve?” kollarımı iki yana açtım, bu adam o kadar süredir yanımızdayken yılanın bana ait olduğunu nasıl bilmiyordu ki?

“Saçmalama indir onu hemen! O benim kızım.” Söylediklerim onu baya şaşırttı, bir bana bir elinde tuttuğu Elmas’a bakıp duruyordu. Sonunda Sıraç gerekli açıklamayı yaptı “Sen onu bırakıp gidebilirsin Hakkı, bundan sonrasını biz hallederiz.” Hakkı Elmas’ı sehpaya indirip gitti.

 

“Beni suçluyor hâlâ ya delirtecek sonunda, uyandığımda üzerimde kıvrılmış beni izliyordu, ne yapmamı bekliyorsun ben sen değilim yılanlardan hoşlanmıyorum, tamam korkmuyorum ama sevmiyorum da!”

 

Sıraç “Şimdiye kadar delirmemen büyük mucize zaten, Miraç sen de çık arkamdan oldukça yanlış anlamaya müsait bir pozisyondayız şu an sinirimi bozuyorsun.” derken bir yandan da Miraç’ı ittiriyordu.

 

“Ah yeter be ne büyüttünüz siz de, ben seviyorum yılanları çünkü hayatımı bir yılana borçluyum, bana hiç zarar vermediler size de bir zararı dokunmadı, 3 yıldır aynı evdesin ne zararını gördün ki?” hepsi susmuştu ve şaşkın şaşkın bana bakıyordu Elmas bile bilmiyordu bunu, sinirle söylemiştim, normalde asla açıklayacağım bir şey değildi. “Ne demek bu şimdi Güneş? Biz birbirimizden bir şey saklamayız ve ben bunu yeni öğreniyorum.” Elmas'ın gözünde saf kırgınlığı gördüm. “Bir yılan bir insanın hayatını nasıl kurtarabilir ki? Miraç sen de çık artık sikeceğim belanı şimdi.”

 

“Bu konuyu konuşmak istemiyorum, özür dilerim Elmas bir daha odasından çıkarmam, daha dikkatli olurum söz veriyorum.” diyerek kızımı aldım, odasına götürüp kapıyı kilitledim ve kendi odama geçtim. Hemen arkamdan Elmas geldi. “Neden şimdiye kadar söylemedin bunu? Nasıl oldu? Ne gibi bir tehlike atlattın ki?”

 

“Söylemek istemedim, bir duş alıp geleceğim hemen, sen diğerlerini yalnız bırakma.” Konuşmak istemiyordum, hemen banyoya girdim. Ağlamayı sevmezdim ama duşun altındayken ağlamakta bir sıkıntı görmüyordum, yüzümden süzülen damlacıkların arasına karışan birkaç tuzlu damlanın fark edilmeyeceğini düşünürdüm. Yarım saat kadar sonra salona yanlarına gittiğimde kahvaltı hazırdı ve yine beni bekliyorlardı, hepsinden önce masaya oturdum. Az önce olanlar hiç yaşanmamış gibi gülerek “E hadi ben çok acıktım gelsenize.” dedim.

 

Onlar da durgun olsalar da bir şey söylemediler ve masaya geçtiler, normalde bir aradayken hep konuşurduk ancak bu kez yemek bitene kadar kimse neredeyse hiç konuşmamıştı ve kahvaltıdan hemen sonra da Miraç ve Sıraç gitmişti. Elmas konuyu açmak için kıvranıp duruyordu ama açıklama alamayacağını bildiği için çok üstelemiyordu, biraz hava almak için bahçede otururken dalmıştım ve telefonuma düşen bildirim sesiyle irkildim.

 

ELMASZEDELER adlı gruptan 1 yeni mesaj.

 

Miraç ADEMOĞLU: baksanıza buraya çok sıkılıyorum bu gece eğlenmek için bir yerlere gidelim mi? Önerilerinizi bekliyorum.

 

Siz: Pavyona gitmek istiyorum

 

ADEMOĞLU ADEM: ne?

 

Elmasım: geldi yine bunun pavyon perileri ben de diyorum nasıl oldu da unuttu

 

Miraç ADEMOĞLU: ben de ben de ben de harika fikir güneşim

 

Siz: Miraç o zaman bu gece gidiyoruz diğerleri gelmese de olur

 

Miraç ADEMOĞLU: tamamdır hazırlanmaya başla gelip alırım seni siz de bize katılmak isterseniz gelebilirsiniz

 

ADEMOĞLU ADEM: Sakın aklınızdan bile geçirmeyin! Miraç kum torbası niyetine kullanırım seni haberin olsun

 

Siz: sen karışma bize pavyona gitmek istiyorum dedim pavyona düşmek istiyormuşum gibi tepki vermeyin amk

 

Miraç ADEMOĞLU: ve gideceğiz de bize kim engel olabilir ki?

 

ADEMOĞLU ADEM: ben

 

Elmasım: Sina :)

 

Siz: yeter artık sürekli Sina ile tehdit etme beni en fazla ne olabilir ki pavyona gidince

 

ADEMOĞLU ADEM: söz konusu siz ikiniz olunca çocuk parkı bile tehlikeli olabilir

 

Miraç ADEMOĞLU: abartma neredeyse gitmeyelim diye bizi eve kilitleyeceksin biraz kafa dağıtsak ne olur yani

 

ADEMOĞLU ADEM: biraz daha konuşursan ben senin kafanı dağıtacağım hiç merak etme Güneş ve seni asla pavyona yollamam

 

Elmasım: Güneş eğlenmeye değil gerçekten kafa dağıtmaya gidiyor şişeyle falan yani zaten en son gittiğimizde Sina bizi karakol köşelerinden toplamıştı

 

ADEMOĞLU ADEM: al işte biliyorum ben

 

Siz: abartma Elmas sen de ne yapsaydım adam sana orada eskort muamelesi yaptığında öylece izleyecek miydim ben de gerekeni yaptım

 

Elmasım: sorun o değil ki Sina öğreniyor ve sen cidden olay çıkarıyorsun normal bir şeyler yapabiliriz ama

 

Siz: gece kulübüne gidelim o zaman ona da karşı çıkmazsınız değil mi sanki pavyondan daha güzel bir yermiş gibi

 

Siz: Miraç bir gün bunlara söylemeden plan yapıp gidiyoruz tamam mı

 

Elmasım: bunu açık açık buradan yazmamalıydın

 

Siz: gidince buradan foto da atarım :)

 

ADEMOĞLU ADEM: Gece kulübü işi tamamdır bildiğim güzel bir mekan var ayarlarız

 

Miraç ADEMOĞLU: tahmin ettiğim mekan mı?

 

ADEMOĞLU ADEM: Her zamanki yer

 

Miraç ADEMOĞLU: Neden şaşırmadım ki senin gitme nedenini çok iyi biliyorum ben işte bu gerçekten eğlenceli olacak

 

Siz: neden ki

 

ADEMOĞLU ADEM: Miraç sus kardeşim canın kıymetliyse susarsın

 

Miraç ADEMOĞLU: ne var ya bana hiçbir şey yapamazsın kurtarıcı meleğim yanımda olacak

 

Miraç ADEMOĞLU: ben sana buluşunca anlatırım güneşim hazırlanmaya başlayın harika bir mekana gideceğiz çok eğleneceğimize emin olun en azından ben çok eğleneceğim :)

Miraç ne için bu kadar heyecanlanmıştı bilmiyorum ama bir şeyler vardı, ben bunu elbette öğrenirdim. Biraz kafa dağıtmak bana da iyi gelecekti. Umarım sorunsuz bir gece geçirebilirdik. Akşama henüz çok vardı, ağır adımlarla odama çıktım, gözlerim masamın üzerine saçılmış renkli kağıtlara takıldı, özellikle siyah olanı... Parmak uçlarım karıncalanmaya başladı, masaya ne ara geçtim, ne ara elim o siyah kağıdın üzerinde dolaştı anlayamamıştım bile, gözümden akan bir damla yaş elimin üzerine düşünce fark etmiştim. Kolyemi sıkıca tuttum, odam havasız gelmeye başlamıştı, derin bir nefes aldım, benim için bu siyah kağıt babamla yaşadığım üç yıl gibiydi, o karanlığı aydınlatma isteğimi bastıramadım. Kimseye anlatamadıklarımı kendime anlatabilirdim değil mi? Hızla kalemlerimi karıştırarak beyaz simli kalemi aldım, gülümsedim her zaman parıltılı şeyleri sevmiştim. Zihnimden geçenleri kağıda dökmeye başladım.

'Merhaba çocukluğum, merhaba 7 yaşım, merhaba 8 yaşım, merhaba 9 yaşım, merhaba 10 yaşım...

Daha önce gelecekteki haline mektup yazanları görmüştüm, ben geçmişime yazmaya karar verdim. Neden geçmişimize yazamayalım ki? Bir geleceğim var mı emin değilim, 25 yaşımdan sonrasını görmek istiyor muyum? Emin değilim, şu an istediğimi sanmıyorum. Özür dilerim 7 yaşım, özür dilerim 8 yaşım, özür dilerim 9 yaşım ama en çok senden özür dilerim 10 yaşım. O gün hiçbir şey yapamadığım için özür dilerim. Bu kadar korkak biri olduğum için özür dilerim, artık korkmuyorum hiçbir şeyden ama o gece korkmanın pişmanlığını hâlâ kalbimde taşıyorum, çok ağır geliyor. Ayrıca evet o günlerde korktuğum her şeyden hâlâ korkuyorum bunu itiraf etmek utanç verici.

Aslında elimiz kolumuz bağlıydı :) istesem bir şeyler yapabilir miydim ki? Yapabilirdim belki, şimdi ki ben olsam; yakar yıkardım ortalığı ama yine de bir şey yapardım. Özür dilerim korktuğum için, özür dilerim sessiz kaldığım çığlıklarımızı duyuramadığım için, yaşadığın her şey için özür dilerim. Ne çok özür diledim öyle, normalde hiç özür dileyen biri de değilimdir aslında.

Biliyorum şu an korkuyorsun, yaşadıkların küçük bedenine ağır geliyor. Korkma, dayan çünkü biz şu an çok daha güçlüyüz. Sana o geceden sonra yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. Bizi buldular, evet ilk üç yıl oldukça zor geçti, henüz tamamen atlatabilmiş de değiliz ama şu an çok güçlüyüz. Evet gerçekten çok güçlüyüz, artık zaaflarımız yok mesela, annemiz dışında kimseyi önemsemiyoruz. Sina bizi çok iyi yetiştirdi, boynuz kulağı geçti de haberi yok. Haberi olsa muhtemelen sinir krizi geçirir. Silahlardan korkmuyoruz, bize kalkan elleri kırıyoruz mesela, bıçaklardan bile korkmuyoruz. Sorunu duyar gibiyim, evet hâlâ korktuğumuz şeyler var ama bunu bilmiyorlar, artık zaaflarımızı insanlara göstermemeyi öğrendik.

Biliyor musun artık yeni arkadaşlar bile ediniyoruz, hayatımız gerçekten yolunda ilerliyor. O yüzden küçüğüm, pes etme, o karanlık günler; tıpkı bu siyah kağıt parçasını kalemimle aydınlattığım gibi aydınlığa kavuşuyor. Kendi karanlığımız değil yalnızca başka çocukların da karanlığına ışık oluyoruz. Biz güçlüyüz, biz mutluyuz her şey bitti.'

 

Daha fazla yazamadım, göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim, geçmişimi yaktığım gibi bu kağıt parçasını da yakmak istedim. Aşağı indim, çakmağı alarak salona geçtim, orta sehpanın üzerinde yaprak şeklindeki dekorasyonun içerisindekileri yere döktüm, kağıdı yakarak içerisine bıraktım. Yanan ateşi izlerken sakinleştiğimi hissettim, ağlamamı ancak durdurabilmiştim. Ateşin beni sakinleştiren bir yanı vardı, aslında o geceyi hatırlatması gereken şeylerden biri de ateşti fakat ateş beni aksine rahatlatırdı. Alevin dansını izlemek huzurlu hissettiriyordu. Mektup yandı, çocukluğum ulaşmış gibi hissetmiştim, rahat bir nefes alarak geride kalan külleri bahçeye savurdum.

Her şey gerçekten bitti mi Güneş?

 

Loading...
0%