Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9-ASIL SUÇLU

@b_anemoia


Lütfen yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın şimdiden teşekkürler

 

☀️☀️☀️

 

Bana saldıranın ölü bulunmuş olması Sina'yı ve Elmas'ı oldukça germişti, peki şu an bu duruma karşı hiçbir şey hissetmemem, boş gözlerle onlara bakmam normal miydi? Benim de tedirgin olmam gerekliydi, bunun arkasında kim varsa açığa çıkmamak için adamından kurtulmuş olmalıydı. Düşünüyordum, problem yaşadığım bunu bana yapmak isteyecek kimse gelmiyordu aklıma, teyzemler Kenan Keskinkılıç'tan şüpheleniyorlardı ama ben biliyordum ne olursa olsun annemden kalanlarla vurmazdı beni. Hatta ölmemi de istemezdi, o halde kim bunu yapabilir? Elimizdeki tek delil de artık boşa çıkmıştı.

 

Düşüncelerimi Sina böldü "Güneş son zamanlarda herhangi biriyle problem yaşadın mı? Bunu sana yapacak kim olabilir? Aklıma Kenan dışında kimse gelmiyor fakat sen biriyle tartıştıysan ve benim haberim yoksa bilmem gerekli, anlıyorsun değil mi?"

 

"Sina yemin ederim kimseyle bir tartışma yaşamadım, aklıma kimse gelmiyor en son tartışmamızı biliyorsun, Elmas ve Can ile pavyona gidince yaşadığımız olaydı o da çözüldü zaten." Gerçekten uzun zamandır kimseyle sorun taşamamıştım "Hatırlatma bana şunu, iki kız ne işiniz var orada zaten, Can mı size sahip çıkabilecek kişi de onu alıyorsunuz yanınıza, onlar olamaz bu kadar büyütülmez sizi de tanımıyorlardı zaten, geriye bir Kenan kalıyor." Sina hâlâ Kenan olduğu konusunda ısrarcıydı, ona ne tür bir açıklama yapıp farkına varmasını sağlayacağımı şaşırmıştım artık.

 

"Abi, Kenan beni öldürmek istemez, zarar vermez diyemem ama öldürmez, annemden kalan her şey onun için de değerlidir bunu sen de biliyorsun." dedim ancak bu onu rahatlatmamıştı, elleriyle yüzünü sıvazlayıp sertçe bir nefes verdikten sonra konuşmaya başladı. "Ne düşüneceğimi şaşırdım artık, düşmanımız kim? Bizden ne istiyor bilmemek çok can sıkıcı, seni kimden koruyacağım ben?"

 

"Sina, bir; sizin değil benim düşmanım, iki; benim kendimi gayet koruyabileceğimi biliyorsun. Her şeyi sen öğrettin bize aklın kalmasın sakinleş artık, elbet önünde sonunda yeni bir hamle yapacak kendini açığa çıkaracak." artık rahatlaması gerekliydi çünkü onun bu hali beni germeye başlamıştı. "Biliyorum sen de Elmas da iyi dövüşür, iyi silah kullanırsınız, kabul ama iki kişisiniz Güneş, size bir sonraki saldırıyı kim bilir kaç kişiyle gerçekleştirecek, süper kahraman değilsiniz bir yerden sonra ikiniz baş edemezsiniz." Sina söylediklerinde son derece haklıydı, ona verebilecek bir cevabım yoktu bu kez, o yüzden susup başımı öne eğmek ile yetindim, bana olacak şeyler umurumda değildi ancak benim yüzümden onlara bir zarar gelirse bunu kaldıramazdım. Tüm konuşma boyunca yanımızda sessizce bizi dinleyen Elmas'ın söyledikleriyle bahçe kapısına döndüm. "Biri geliyor," bu saatte buraya kim neden gelirdi ki? Üstelik gelen aracı tanımıyordum, teyzem ya da Ademoğullarından biri değildi. Sina gözlerini kısmış aracın içindekinin inmesini beklerken nihayet gelen kişi inmişti fakat geleni görmek Elmas'ın bir küfür savurmasına neden olurken, Sina bizi arkasına alıp en önde durdu "Senin burada ne işin var? Buraya gelecek kadar kafayı mı yedin Keskinkılıç?"

 

Sina az önceki konuşmanın üzerine bir de Kenan'ı burada görünce iyice delirmişti, Kenan ise son derece umursamaz görünüyordu "Sakin ol şampiyon sizinle bir işim yok, yeğenimi görmeye ve geçmiş olsun dileklerimi iletmeye geldim. Yoksa Güneş'i görmek için senden izin mi almalıydım?"

 

"Hayır hiç karşısına çıkmamalıydın, burayı nasıl buldun?" Sina dişleri sıkarak konuşuyordu, sağ yumruğunu öyle bir sıkıyordu ki her an Kenan'ın suratına vurabilirdi. Ancak Kenan bu durumu umursamıyordu, önce sırıttı sonra sırıtışı kahkahaya dönüştü. "Yeğenimi benden kaçırabileceğini mi düşündün? O bir kere oldu tekrarı olmaz, istediğim an ona ulaşabilirim, her neyse buraya saldırıyı düzenleyenin hak ettiği cezayı aldığını söylemeye geldim." dediğinde Sina üzerine yürümeye başladı ama önüne geçip onu durdurdum, başımı yavaşça sağa sola salladım.

 

"Sendin değil mi? Bunu sen yaptın, başka kim olabilir zaten, geberteceğim seni duydun mu? Kardeşimin kılına bile zarar veremeyeceksin bir daha." Sina o kadar öfkelenmişti ki bağırmaya başlamıştı, sıkça bu hale geldiği için etkilenmemiştim, üstelik Kenan umursamıyordu ancak o da öfkelenmişti ve bağırarak karşılık verdi.

 

"Kendine gel! Lale benim kardeşimdi ve kardeşimden kalanlara zarar verecek değilim, bu saldırıyla alakam yok, evet benim adamımdı fakat emri veren ben değildim. Aklı sıra gözüme girmek için yapmıştı fakat Güneş'in yeğenim olduğunu bilmediği için yaptığının bedelini ödedi, şunu o küçük aklına sok, Güneş'i öldürecek değilim ben onun dayısıyım." dediğinde kahkahama engel olamadım, sinir bozukluğuyla attığım kahkahalardan biriydi, ben gülmeye başlayınca hepsi bana döndü. "Bizi yalnız bırakın," dediğimde Sina anlamaz gözlerle bana bakarken Elmas karşı çıkmakta gecikmedi "Güneş ne konuşacaksın bu adamla? Söyleyeceğini söyledi çekip gitsin, seni bu herifle yalnız bırakmam,"

 

"Bana zarar vermeyeceğini biliyorsunuz, yalnız bırakın bizi içeri geçin." ikisi de itiraz etmek istedi ama fırsat vermedim, nihayet onlar içeri geçince dayıma döndüm, o ise umursamaz gözlerle beni izlemek ile yetiniyordu. "Dayım olduğun şimdi mi aklına geldi senin, bugüne kadar neredeydin?"

 

"Hesaplaşmak için mi onları gönderdin, neden onların yanında konuşmadın? Ha ama doğru, onlar gerçekleri bilmiyor hâlâ değil mi?" diye alayla konuştu. "Evet hesaplaşmak için çünkü buna geç bile kaldım, geçip karşıma yeğenini çok düşünen bir dayı gibi davranamazsın, madem annemin emaneti kıymetli senin için, babam gözünün önünde beni defalarca öldüresiye dövdüğünde neredeydin? Neden sadece izlemekle yetindin? Hiç engel olmadın, bir kere bile! Adem amca bile engel olmaya çalışırken sen izlemekle yetindin. Benim suçum neydi? Küçücük çocuktum ya 7 yaşında bile yediğim dayakların, çektiğim işkencelerin farkında mısın sen? Küçücük bir çocuk ne yapmış olabilir bunu hak edecek? O zaman yoktun, neden şimdi bana zarar verdi diye birini öldürüyorsun? Babam beni döverken neden izlemekle yetindin?" sonlara doğru artık titremeye ve bağırmaya başlamıştım o ise her zamanki umursamaz tavrıyla cevap verdi. "Seni öldürmem dedim zarar veren ben olmam ama zarar görmene de engel olmam, belki ben de hak ettiğini düşünmüştüm, belki değil öyleydi, ben her şeye rağmen kıyamazdım, annen gibi bakıyorsun, karşımda Lale duruyor şu an ama ben de en az baban kadar öfkeliydim sana, ben yapamasam bile ona engel olmadım. Bugün ise durum farklı, Lale dışında kimseye yaşattıklarının cezasını başkası kesemez. Kimse seni öldüremez, izin vermem çünkü senin de cezan yaşamak olacak."

 

"Benim suçum muydu? Doğmayı ben mi istedim? Seçim hakkı olan ben miydim sence? Suçlayacak birini arıyorsunuz ama o ben değilim, en suçsuzu bendim ama ceza çeken de yalnızca ben oldum, sizin yüzünüzden kendimi suçladım ben de ama hayır öyle değil, benim bir suçum yoktu, bu benim tercihim değildi, neden bedel ödeyen tek kişi ben oldum? Annemi kaybetmek yeterince büyük bir ceza değil mi zaten? Senin kardeşin ama benim annemdi, ben bir kere bile göremedim, sarılamadım anneme, kokusunu hiç bilmeden büyüdüm, daha bugün öğrendim annemin nasıl koktuğunu, onsuz kalmak yeterli bir ceza değil miydi?"

 

Söylediklerim onda etki etti mi yoksa annemi hatırlamaktan mı bilmiyordum ama gözleri dolmuştu. "Hesaplaşman bittiyse gidiyorum ben ve inkâr etsen de suçlusun, onu bizden aldıktan sonra ona bu kadar benzemen, sürekli bana onu hatırlatman suç, onun gibi bakman, onun gibi öfkelenmen, onun gibi gülmen suç duydun mu beni?" Belki bağırmıyordu ama sesi son derece sertti, sözlerim onu etkilemişti "Duydum, Ademoğullarıyla derdin ne? Neden saldırdın?" alayla güldü.

 

"O da amcasının hatasının bedelini ödeyecekti ama sen hesapta yoktun, oradan kurtulduklarını öğrenince fark ettim o gün orada olacağını, onlara yardım edenin sen olduğunu, tarihin farkında bile değildim, nasıl doğum günü hediyemi beğendin mi?" Söylediklerinin doğruluğu tartışılırdı "Amcasıyla derdin ne? Onlardan uzak duracaksın duydun mu beni? Seni mahvederim," tek kaşını kaldırarak alayla güldü, "Hey ne bu tavırlar, dayınım ben senin, hiçbir bağın olmayan insanlar için beni karşına mı alacaksın?"

 

"Evet, aramızdaki kan bağı zerre kadar umurumda değil, sen benim hiçbir şeyim değilsin, sırf kan bağımız var diye sevgi ya da saygı bekleme benden." yüzündeki gülümseme soldu ama yine umursamaz bir tavırla çenesini kaldırıp konuşmaya başladı. "Senden bir beklentim yok zaten, emin ol duygularımız karşılıklı ve seni uyarıyorum, Ademoğlu ile aramıza girersen sana zarar vermekten çekinmem." Şu sözlerden sonra Ademoğlu ailesini sevmesem bile sever ve yanlarında olurdum zaten "Sen de şunu kafana sok, onlara zarar vermene izin vermem, şimdi gidebilirsin." bir süre yüzüme baktı sonra hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Kenan gidince birkaç saniye kendime gelmek için süre tanıdıktan sonra eve girdim, içeri girdiğimde Sina yumruk yaptığı elini diğer elinin avucuna vura vura salonda ne yapacağını bilmez halde dolanırken, Elmas koltukta oturup duvarı izliyordu. Beni ilk fark eden Sina olmuştu.

 

"Ne konuştun onunla bu kadar? Sen ikna oldun mu zarar vermek istemediğine? Canını sıkacak bir şey söylemedi değil mi?" diye sorularını sıralarken Elmas sadece bana bakıyordu. "Bizden uzak durması konusunda uyardım onu ve bu saldırıda gerçekten bir suçu yok, emin ol artık rahatla ne olduğunu öğrendik bir tehlike kalmadı." Sina pek inanmıştı ama bir süre bir tehlike kalmadığı konusunda ikna etmek için uğraştım ve eve dönüp teyzeme açıklamasını isteyince gitti. Elmas ile yalnız kaldığımızda sorgulaması gecikmemişti. "Miraç'a yapılan saldırı hakkında konuştunuz değil mi?"

 

"Evet ve onlardan uzak durması için uyardım pek etki etmedi ama," ayaklarımı koltuğa uzatarak birini diğerinin üstüne attım "Derdi neymiş peki neden yapmış?"


"Bilmiyorum onu söylemedi ama ihale işi olmadığı belli," diye yanıtladım, amcasıyla olan derdini bilmesine gerek yoktu bu onların özeli diye düşündüm, bunu yalnızca Sıraç'a açıklayacaktım. "Yakında öğreniriz elbet, Miraç ve Sıraç'ı çağıralım mı yarın? Olanları açıklaman için,"

 

"Çağırmaya gerek yok, yarın Sıraç ile buluşur anlatırım, anladığım kadarıyla Miraç bu işlerden uzak kalmayı tercih ediyor ya da Sıraç onu bu işlerden uzak tutmak istiyor, ben Sıraç'a anlatırım o isterse anlatır Miraç'a" Elmas anlayışla başını salladı ikimizde yorgun olduğumuzdan odamıza çekildik.

 

SIRAÇ ADEM ADEMOĞLU

 

Güneş ve Elmas'ı amcamın doğum gününe davet ederken bunların yaşanacağı aklımın ucundan bile geçmezdi, amcamın ara sıra bize bahsederken gözlerinin dolduğu, özlemini içimde hissettiğim arkadaşının kızıydı, bu kadar tesadüf olabilir mi aklım almıyordu. Suna Hanım hakkında pek konuşmazdı, her zaman harika bir arkadaş grubu olduğundan bahsederdi ama Lale Hanımı daha çok anlatırdı, babamdan başka kardeşi yoktu fakat Lale Hanımın kendisinin kardeşi olduğunu anlatır dururdu, şimdi yıllar sonra karşısına arkadaşımız diye çıkardığımız kızlardan biri kardeşi gibi gördüğü kadının kızı, diğeri ise her ne kadar bize açıkça anlatmış olmasa da onun da ilk ve tek aşkı olan kadının kızıydı, neler hissettiğini tahmin bile edemiyordum.

 

Biraz kaybedilen yıllardan ve Lale hanımın kaybından dolayı hüzünlü olduğunu anlıyordum ancak Güneş'in kendini tutamayıp Elmas'a söylediği 'benim annemin arkadaşı senin annenin ilk ve tek aşkı' cümlesinden dolayı olduğuna emin olduğum bir şekilde ara sıra gülümsüyordu. Muhtemelen Suna Hanıma olan aşkından dolayı bu yaşına kadar kimseyi hayatına almamış, hiç evlenmemişti, şimdi ise aslında onu terk etti sandığı kadının gerçeklerini görmek içini rahatlattı mı yoksa daha mı üzdü onu tam anlayamıyordum. Emin olduğum bir şey varsa o da Güneş'in bugün öğrendiklerinden sonra amcam ve Suna hanımı bir araya getirmeden durmayacağıydı.

 

Amcam bir süre bizimle kalmaya karar vermişti, bunun nedeni olarak ise Güneş ile daha çok zaman geçirmek istediğini söylemişti. Güneş'i hatırlamak yine yüzümde bir gülümsemeye neden olmuştu, henüz hayatıma gireli bir ay olmuştu fakat sanki hep yanımdaymış gibi hissediyordum, normalde çok gülen biri değilken önceleri onun yanındayken çok güldüğümü fark ettim, şimdi ise onu düşününce bile gülümsememe engel olamıyordum. Farklı biriydi çok farklı... onun yanında geçen her saniye bir şekilde sizi şok etmeyi başarırdı, aklından geçeni düşünmeden söyler, genellikle bundan pişmanlık da duymazdı, her ne kadar çevresindekiler için bir sorun oluştursa da o umursamazdı, zaten amcamla ilk konuşmalarındaki hali de bunu doğrular nitelikteydi.

 

Ama onunla ilgili fark ettiğim bir diğer şey ise hiç hoşuma gitmiyordu, her ne kadar içinden geçeni olduğu gibi söyleyen biri olsa da, gizlediği bir şey vardı ve ben nedense bu konunun babası ile ilgili olduğunu düşünüyordum. Amcam babasının iyi biri olduğundan bahsetmişti fakat Güneş bunu doğrular hiçbir şey söylemedi, zaten yurtta da baba konusu hakkında söyledikleri beni biraz şüphelendirmişti. Ne zaman üzülse ya da dalıp gitse eli durmadan boynundaki kolyeye gidiyordu, lale şeklinde bir kolyeydi, başlarda annesinin adını bilmediğim için bu kolyeyi neden hiç çıkarmıyor boynundan acaba diye düşünürdüm çünkü nerede olursa olsun, ne kıyafet giyerse giysin, hatta uyurken dahi boynundan çıkarmıyordu. O kolye neden ben de bu kadar merak uyandırıyor anlamıyorum ama o kolyede farklı bir şeyler olduğunu hissediyordum. Daha önce hiç benzerini görmediğim, muhtemelen özel tasarım bir kolyeydi, boynunda bir lale çiçeği taşıyordu, lale figürlü takılar çoktu ancak bu üç boyutlu tamamen bir lale gibi duran farklı bir kolyeydi.

 

Bu gece olanları düşünmekten uyku tutmamıştı, bir yandan da hâlâ Miraç'a yapılan saldırı ile ilgili bir şey yapamamıştık onu düşünüyordum, amcamın saldırıdan haberi vardı fakat bunu yapanın kim olduğunu henüz bilmiyordu. Öğrenmesini istemiyordum çünkü durmaz başına büyük işler açabilirdi, koruması gereken bir itibarı vardı, altından kalkamayacak biri değil ama zaten bizim için yeterince fedakârlık yapmışken bu saatten sonra rahat bir hayat sürmeyi, problemlerimizden uzak durmayı hak ediyordu. Bu benim şahsi meselemdi o yüzden başkalarını bu işe katmadan, yalnızca Hakkı vr kızlarla çözecektim. Beni düşüncelerinden sıyıran ise telefonuma düşen bildirim sesi olmuştu, gelen bildirimi görünce gülümsememe engel olamadım.

 

GÜNEŞ: Selam, uyumuşsundur diye aramadım, yarın buluşalım mı? Konuşmamız lazım

 

Siz: Selam, uyumuyorum uyuyor olsam bile beni istediğin her saat arayabilirsin.

 

Siz: buluşalım tabi yarın size geliriz o zaman saat kaç gibi gelelim bu defa uykunu bölmeyelim bari :)

 

GÜNEŞ: sadece sen ve ben konuşacağız bize gelmeyin bir kafede buluşuruz sadece ikimiz olur mu?

 

GÜNEŞ: Bu arada uykucu diye dalga geçtiğini fark etmedim sanma ama hanımefendi çizgimden çıkmayacağım

 

Siz: asla dalga geçmedim de bir sorun mu var? Baş başa kalmamız konusunda ısrar etmen beni endişelendirdi

 

GÜNEŞ: endişelenmeni gerektiren bir şey mi var? İnsan içinde olacağız korkma ırzına geçecek değilim sadece baş başa konuşmak istedim o kadar, önemli bir şey çünkü

 

Siz: şimdi daha çok merak ettim konu ne onu söyle bari

 

GÜNEŞ: Evlenme teklifi edeceğim sana o yüzden baş başa kalalım istiyorum. Allah'ım sabır ver ya yarın konuşuruz işte uykum var benim şimdi iyi geceler

 

Siz: iyi geceler o zaman bende hemen uyuyayım malum yarın evlilik teklifi alacağım o yüzden şık görünmek lazım erkenden hazırlanmam gerek :)

 

Attığı son mesajı okurken neye uğradığımı şaşırmıştım, farkında olmadan ufak bir kahkaha attım ama bir yandan da ne olmuş olabilir diye merak ediyordum, genelde hep Elmas ve Miraç yanımızda olurdu, konu her ne olursa olsun birlikte konuşurduk, benimle özel olarak konuşmak isteyeceği ne olabilir ki?

 

☀️

 

Her ne kadar öğleden sonra buluşacak olsak da sabah erkenden kalkmıştım, yalnızca birkaç saat uyumuştum ama geç kalmak istemiyordum, baş başa konuşmak için bu kadar ısrar ettiğine göre önemli bir konu olmalıydı. Saatlerdir hazırlanıyordum, nasıl giyinmem gerektiğine bir türlü karar veremiyordum, ciddi mi giyinmeliydim yoksa rahat mı? Kıyafetlerimi yatağın üzerine saçmış ne giysem diye düşünüp duruyordum, kendimi şu an sevgilisiyle ilk buluşmasına gitmek için hazırlanan bir kız gibi hissediyordum, altı üstü bir kafede buluşacaktık ama ilk defa yalnız olacağımız için içimde anlam veremediğim bir heyecan vardı, nedense en şık halimle gitmem gerektiğini düşünüyordum. Sonunda Lacivert bir gömlek ve aynı tonlarda bir kot pantolon giyip göleğimin kollarını katladım, saçlarımı da özenerek taradım, artık tamamen hazırdım aynada kendime son bir kez daha bakarken Miraç odaya girdi.

 

"Kapı çalma nedir bilmez misin oğlum sen? Ya üstümü giymemiş olsaydım," diye onu azarladım. "Ayy nedir sanki kardeşiz de sen hayırdır, bir yere mi gidiyorsun? Valiz mi hazırlayacaksın tüm kıyafetler yatağın üstünde?" Bu çocuğun umursamaz tavırları sinirimi fazlasıyla bozuyordu fakat Güneş de öyleydi o neden rahatsız etmiyordu? "Hayır dışarı çıkacağım kıyafet seçtim sadece ne oldu, sen neden geldin?"

 

"Öylesine, saatlerdir odandan çıkmayınca merak ettim bakayım dedim, sen nereye gidiyorsun?"

 

"Güneş ile buluşacağız," derken yakalarımı düzeltiyordum. "Biliyordum lan biliyordum, al işte aşık olmuşsun gece güneşine benden kaçmaz," Miraç'ın kahkahalarının arasında söyledikleriyle duraksadım. "Ne saçmalıyorsun sen? Ne aşkından bahsediyorsun? Konuşmak için çağırdı sadece, nerden çıkardın bunları? Ayrıca kızın yanında da saçma sapan imalarda bulunuyorsun seni gebertirim tekrarı olmasın!" dedim ama haklı olabileceği düşüncesi de içimi kemiriyordu, gerçekten şu an içinde bulunduğum durumda bunun aksini iddia edemezdim ve şu an fark ettiğim duygular Miraç'ın haksız olmadığını gösteriyordu. "İstediğin kadar inkâr et ben görebiliyorum, sende bir an önce fark etsen iyi olur, sonra geç kalıp pişman olmanı istemem, neyse ben seni tutmayayım geç kalma, bu arada harika görünüyorsun Güneş senden kesinlikle etkilenecektir." dedikten sonra odadan çıktı.

 

Miraç çıktıktan sonra bir süre az önceki konuşmaları düşündüm, ben hiçbir zaman aşk yok diyenlerden, aşka inanmayanlardan olmadım ama kendimi Miraç'a o kadar adadım ki aşka zaman ayıramadım ve beni bir gün aniden bulacağına hiç inanmazdım, Güneş'i ilk gördüğüm anı hatırladım, ilk gördüğüm anda da kalbim hızla çarpmıştı fakat bunun adrenalinden olduğunu düşünmüştüm.

 

Onu eve getirdiğimiz anı düşündüm, öylece yatağımda uyurken ben saatlerce onu izlemiştim, fakat bunu o gün sorsalar kardeşimi kurtaran kadının başında bekleyip durumunu kontrol ettiğimi söylerdim, fakat şimdi farkındaydım aslında onu izlemek bana iyi geliyordu, o halde gördüğüm için mutlu değildim ama izlemekten keyif aldığımı reddedemezdim. Normalde birinin uyuduğu yatakta tekrar uyuyamazdım fakat Güneş misafir odasına geçtiğinde, çarşafı değiştirme gereği duymamıştım.

 

Gece kulübüne gittiğimiz gün ona asılan herife attığım yumruğun nedeni yanımdaki kadını savunmak derdim ama öyle değildi, kıskandığımı hissetmiştim ama o an sorsalar kabul etmezdim, tabi bir de sesi vardı, ben daha onu tanımadan önce sadece sesine bile hayran kalmıştım. O gün reddetmiş olsam da doğruydu, oraya onu bir kere daha dinleyebilmek için sık sık giderdim. Ve Miraç'ın haklı olduğu bir şey daha vardı, ben gerçekten onun yanına gidebilmek için bahane arıyordum, bunu fark etmek bana hiç iyi gelmemişti çünkü artık ona nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyordum, şimdiye kadar kendime bile itiraf edemediğim bu gerçeği fark ettikten sonra onu başkasıyla görürsem ne olacaktı? Onu henüz tam olarak tanımıyordum, belki hayatında zaten biri vardı, şu an ne düşünmem gerektiğini gerçekten bilmiyordum, beni düşüncelerimden sıyıran yine Güneş olmuştu, buluşacağımız yerin adresini yollamıştı, onu bekletmek istemediğimden hemen yola çıktım. Yaklaşık yarım saat sonra buluşacağımız yere gelmiştim fakat gördüğüm şey hiç hoşuma gitmemişti. Güneş her zamanki gibi bütün güzelliğiyle oturuyordu ama karşısında gördüğüm adam sinirlenmeme neden olmuştu, bunun burada ne işi var şimdi?

 

 

 

Loading...
0%