Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Daha önce tanga giymedim

@babyshark7749

“Ne içersin?”

“Kahve.” diyerek başımı elimin üstüne koydum. Uyumamalıyım... Uyuyamam. Uyursam ölürüm.

Ben güçlübir kızım iki gün hiç uyumazsam ölmem. Eve gidip son bölümü okuyup bitireceğim. Sonra ise uykuma kavuşacağım. Evet! Sadece iki saat dayanabilirim. Bitmek üzere Soria!

“Çok kısa bir kitap ama sen iki gündür kitabı bitiremedin.”

“Kalbim kaldırmadı o kitabı. Bitirmeden uyumak istemiyorum.”

İki günü kahveler ve elmalarla geçirmiş, kendimi tamamen ayakta bırakmış, aynı anda okuldaki derslere girmiştim. İki gün sonra psikoloji sınavımız vardı. Şu kitabı bitirip ona çalışmam gerekiyordu.

“Bitmiş durumdasın Soria.”

“Uykum var!”

“Farkındayım.”

Kahvelerimiz geldiğinde hızlıca içmeye çalıştım. Jace beni zorla bir kafeye getirmişti. Pek naz yapmamıştım açıkçası. Partiden itibaren öğle yemeklerini beraber yemeyi teklif ediyordu. Gayet iyi anlaşıyorduk açıkçası. Üç akşam bana dondurma alıp gelmişti, geceleri çalıştığımı biliyordu. O da gece insanıydı. Çok az uyuyordu ve çok çalışıyordu.

“Ailenle mi yaşıyorsun Soria?”

Sorduğu soru ile başımı kaldırıp ona baktım. Bu sefer Sangria rengi ile kıyafetlerini kombinlemişti. Şu çocuğun çeyreği geriye kalan erkeklerde yoktu. Başımı olumsuz anlamda salladım.

“Ailemle yaşamıyorum. Çok sıkı değiliz.”

“Neden?”

“Geçmişte yaşanan birkaç şey yüzünden. Beni sorumlu tutuyorlar her şeyden.”

“Ne oldu ki geçmişte?”

Başımı masaya indirdim. Aklıma dolan anıları yollamaya çalıştım. Kan... Kırık kemikler... Kalabalık... Polis sirenleri... Etraftaki yoğun sigara kokusu...

İyiyim... Evet. “Boşver. Önemsiz...” dedim ama pek ikna olmamıştı. Onu ikna etmek adına güldüm. “Her ailede bir günah keçisi olmalı, değil mi?”

Anladığını belirtir gibi başını salladı. Bugün sessizdi. Uyanık kalmalıydım. O anlatsın biraz. “Sana ne oldu?”

“Ruby...”

“O kızla olan ilişkini anlayamadım.”

Yerinde hareket etti huzursuzca. “Ya çok saf bir insan aslında. Yani içinde planlanmış bir kötülük yok.”

Ona inanamayarak baktım. “Jace, kız seni aldatıyor.”

“Özür diledi. Yapmıyormuş daha fazla... Gerçekten çok saf birisi.”

“Buradaki tek saf sensin.”

Gözlerini devirdi. Kendine itiraf edemiyordu. Bunu çözmüştüm ama aptal olmasını beklemiyordum açıkçası. O ise kahvesini yavaş yavaş yudumlarken etrafına bakındı.

“Soria!” diye aniden bağırdığında yerimden sıçradım.

“Ne oldu be? Ödümü kopardın?”

“Ben çirkin miyim?”

Hayda! Gel de kafasını kırma! Başımı masaya dayarken sorduğu soruyu görmezden geldim. O ise masayı hafifçe salladı. “Sana bir soru sordum.”

“Bende görmezden geldim.”

“Bir cevap vermeyecek misin?”

Başımı kaldırıp esnedim. Kahvemden son yudumu aldım ve önümden ittirdim. “Görme engelli birisine pembe rengi nasıl anlatırsın?”

Sorduğum soruya kaşlarını çatarak cevap verdi. “Görme engelli birisine renk anlatmak mı?”

Başımı salladım olumlu anlamda. “Ya da siyahı?”

“Gördüğü şey olduğunu söylerim.”

“Yanlış,” dedim ve onun önündeki kahveyi de aldım önüme. “Görme engelli insanlar belirli bir renk göremezler. Tanımladıkları şey sadece ‘hiçlik’ olur. Bunu bir renk ile bağdaştıramazsın çünkü görme engelli birisi hayatı boyunca renklerin ne olduğunu bilmeden sana bir şey sunamaz.”

“Peki ya sonradan görme engelli olan birisi?”

“Onun psikolojisine bağlıdır. Rengarenk halüsinasyonlar görebilirler.”

Bakışları masaya dikildi ve kaşları çatıldı. Onun da kahvesini dikledim ve ayağa kalktım. “Görünüş bakışta gizlidir. Kendine nasıl bakarsan öyle olursun. Bir başkasının seni nasıl gördüğü ise önemsizdir. Sana burada evet desem yine de kafana olan şeye inanmayı tercih edeceksin. Bu da görme engelli birisine renkleri açıklamamdan farksız olur.”

Başını salladı. “Anladım fakat ben sadece senin görüşünü merak ediyorum.”

Gözlerim yüzünde dolaştı. Çok eşsiz bir yüzü vardı ve onu aldatan kız arkadaşı yüzünden kendini çirkin daha da kötüsü yetersiz hissediyordu. Yine de ben bilerek yalan söyleyebilen bir insan değildim. Jace’e karşı içimde tarif edilemez bir sadakat vardı.

“Yakışıklısın,” dedim. “Hemde çok yakışıklısın. Dışarda seninle birlikte olmak isteyecek bir sürü kız vardır... Eşsizsin ayrıca. Bilindik bir yüze sahip değilsin ve farklı düşünebiliyorsun. Her erkek beceremez bunu.”

Gülümsedi. Ardından o da ayağa kalktı. Elimi tutup havaya kaldırdı ve küçük bir öpücük kondurdu. “Seninle konuşmayı seviyorum Soria. Beni rahatlatabiliyorsun.”

“Ne mutlu bana.”

“Gel hadi,” diyerek elimi tutup koluna girmemi sağladı. “Evine gidelim. Sana bir kahve hazırlayayım. Kitabı beraber okuruz.”

 

Gözümden yaşlar akmaya başlamıştı artık. Kitap çok duygusaldı. Gözlerimden akan yaşlar ise Hem de çok Werther daha önce gönül eğlendirdiği kızın acısı Lotte ileçıkmıştı. Lotte’ye kör kütük aşık olmuştu. Güzel, eşsiz ve sadık bir aşıktı. Yine de yaşattığını yaşamadan kimse ölmezdi.

Elimi ağzıma götürüp esnememi durdurmaya çalıştım. Başımı döndürdüğümde her şey hareketlendi. Beynim mi duruyordu acaba?

“Hadi yat.” dedi Jace kitabı kapatırken. Başımı kaldırdım. O da diğer kanepeye uzanmıştı ve kitabı bana o okuyordu. Artık gözlerim kelimeleri birbirine karıştırınca Jace bana okumayı teklif etmişti.

Kafamı yastıkta daha iyi konumlandırdım. Ağzımı açacak halim yoktu. Şuan yerimde gayet rahattım. Sesimi çıkarmadım ve gözlerimi kapattım sadece. Geriye kalanı da zaten beynim tamamladı. ‘Sonunda’ der gibi beni uykunun derinliklerine itti.

Kalabalığı gördüm tekrardan. Gözlerime vuran o parlak, floresan ışıklar biraları aydınlatıyordu. Ellerimdeki sargıların baskısını hissediyordum. Demir parmaklıklar arasında inlemeler geliyordu. Başımı çevirip bana bira uzatan Alfonso’ya güldüm.

“Sen başarırsın güzelim!”

Güldüm ve uzattıpı biradan büyük bir yudum aldım. O ise sırtımı sıvazladı. Sonra kalabalığı gösterdi. “Seninki orada. Birkaç dakikası kaldı.”

Başımı sallayıp gözlerimi kalabalığa diktim. Küfürler havada uçuşuyordu. Sonra ise kalabalığın arasından bir ses duydum. Bir metal sesi...

Başımı çevirdiğimde o büyük kapı, metal yığını olarak yere çakıldı. İçerdeki yoğun sigara dumanının yanında sis bombaları atıldı. Ayağa fırlayıp onun yanına koştum. Demiri zorlayıp açtım ve kolundan tuttum.

“Hadi! Gidelim! Buradalar!”

Bana ayak uydurmaya çalışıyordu ama yorgundu. Etrafa bakınıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Şakağından akan kan göze giriyordu. Gözümüzün içi fark edilmese de bazik bir yapı olan gözyaşı ile doludur. 7,35 pH olan gözyaşı ortalama 5,50 pH derecesindeki kan ile birleşirse gözün içinde yanma meydana gelir. Kan ile ter birleşir ve gözyaşı ile dolu olan gözlerinizi yakmaya, damarların daralmasına neden olur.

Gözlerinin içten içe yandığını fark ediyordum. Ağlamak istiyordu ama acısı buna izin vermiyordu.

Kaçmak zorundaydık!

“Hadi, gidelim. Hadi! KALK!”

“KALK!”

Omuzlarımdaki sarsıntı beni kendime getirmişti. Gözlerimi açtığımda Jace karşımda durmuş ve sarsıyordu. “Soria! Ne oluyor?”

Gözlerim yüzünde dolaştı. Sonra gözlerimin acıdığını fark ettim. Kanıyor gibi hissediyordum. Gözyaşı içine girmişti. Gözyaşı gözümde kalmıştı ve akmamıştı. Gözlerim bu yüzden ağrıyordu. Kendimi geriye bırakıp tekrardan uzandım.

Bu kabusların bittiğini düşünmüştüm. “İyi misin?”

Başımı salladım ve gülümsedim. “Kabustu, sadece.”

Terlemişti, pencereden giren ışık ile şakağından boynuna doğru akan teri izledi gözlerim. O ise bana acıyla bakıyordu. Korkmuştu. Elini uzatıp alnıma yasladı. “Ateşin yok.”

Başımı çektim. “Saat kaç?”

“İki.”

Esnedim arkamda duran sehpadan telefonu aldım. Kapalıydı. “Ne arıyorsun burada?”

“Uyuyakaldım.” dedi basitçe ve sağ omzunu kaldırdı. Sonra üstündeki tişörtü çıkardı. “Bana göre tişörtün var mı?”

“Yatak odamda, sağ dolapta olması lazım.”

Kalktı ve odaya doğru ilerledi. “Bir şeyler yiyelim. Kalk.”

Koltuktan kalkmaya çalıştım. Yine de hala başım çok fena dönüyordu. Unutmam lazımdı. Kendimi zorlayıp yerimden kalktım. Mutfağa doğru ilerleyip üzerime askıda duran ceketi aldım. Mutfaktan bir şişe su alıp zorla açtım. Titriyordum, geçecekti. Biliyordum çünkü daha önce bunu yaşamıştım.

Üzerime sandalyenin üstündeki hırkayı geçirdim ve ayakkabılarımı hızlıca giyip onu evde bırakarak dışarı çıktım. Arabir sokaktaydı oturduğum apartman, eski püskü bir yerdi ama kira ödemiyordum. Özgürlük pahalıydı sonuçta. Aydınlatması berbattı sokağın ve etrafta hep su birikintileri olurdu. Köpekler apartman boşluklarında gecelerini geçirirler, tüm gece uluyarak gecenin sessizliğini bozarlardı.

Terlemiştim. Saç diplerimden, sırtıma kadar. Normalde kendimi çok pis bulup dışarıya çıkmazdım. Fakat günün geri kalanını hatırlamıyordum. Öğle uykularının en sevdiğim yönü buydu. Hiçbir şey hatırlamıyordum, dinlenmiş oluyordum ve zihnim berrak oluyordu. Yağmur yağmıştı ve onun hafif rüzgarı devam ediyordu. Saç diplerimdeki teri iyice soğuttu rüzgar ve bende bunun keyfini çıkarttım. Evet, bundan hoşlanıyordum.

Jace yanımda motorla durunca hiçbir şey söylemeden arkasına bindim. Uykum yoktu ama ben her yerde uyumaya hazır bir insandım. Beline sarıldım ve başımı sırtına dayayıp gözlerimi kapattım. Jace’in varlığı huzur vericiydi.

Çok uzak olmayan bir kafeye götürmüştü beni. Beraber dışarda, kapıya en uzak ve caddeyi fazla görmeyen bir masaya geçtik beraber.

“İki tane çıtır tavuk menü alalım. Döner, sandiviç şeklinde olanlar var ya.”

Garsonumuz, işletme küçük olduğu için kendi mekanının garsonluğunu yapan Bay Gary, hızlıca elindeki deftere not aldı. Sonra başını kaldırdı ve, “Başlangıç için bir şey ister misiniz? Kahve ya da başka bir şey?”

Jace başını bana çevirdi. “Ben filtreli kahve alırım. Sana da söyleyeyim mi?”

Başımı olumsuz anlamda salladım. “Sıcak çikolata iyi olur. Kahve içemiyorum normalde.”

Jace kaşlarını çatarken, Gary hızlıca içeriye girdi. Jace ise ona bakmam için elini salladı. “2 günü sadece kahve içerek geçirdin. Nasıl içemiyorsun?”

“Uyanık kalmam lazımdı. Kafein iyi bir uyarıcı.”

“Tadını mı sevmiyorsun? Filtreli kahve bence tam sana göre.”

“Çarpıntı yapıyor,” dedim ve başımı çevirdim.

“Daha önce söylemeliydin,” dedi hafifçe gülerek. “Uykunu alabildin mi?”

Başımı salladım olumlu anlamda. O ise kahvesinin gelmesi ile sigarasını çıkarttı. Sıcak çikolata önüme konulduğunda gülümseyip teşekkür ettim. Jace sigarasını içine çekerken gözlerini sol tarafta bulunan tomruk rengi binaya çevirdi. Brooklyn’nin işlek olmayan her yeri bu renk binalarla doluydu.

“Hayalim bir meyhane açmak,” dedi Jace aniden. Binadan gözlerini çekmiş ve bana bakmıştı. “Babam bir aşçıydı. Mükemmel bir yemek zevki vardı. İçkiler için en güzel yiyecekleri yapıyordu.”

“Bir meyhane mi açmak istiyorsun?” dedim gülerek. O da karşılık verdi.

“İspanya meyhaneleri gibi.”

Başımı salladım. “O zaman meyhanende bolca Rom ve Konyak olmalı. İspanyolları, alkol oranı yüzde kırktan azı kurtarmaz çünkü.”

“Gerçekten mi? Sen peki?” diye sordu başı ile beni işaret ederek. “İçici misin?”

“Her İspanyol gibi.”

“Neyi seversin?” diye sorduğunda menüler gelmişti.

“Viski,” diye cevapladım. “Ağzımda ilk önce sert bir tat bırakması hoşuma gidiyor ve o his uzun süre gitmiyor.”

“Balkan Rakısını hiç duymuş muydun?”

“Duydum ama tatmaya fırsatım olmadı. Meyvelerden mi yapılıyordu?”

“Üzüm ile,” diye cevapladı beni. “Akdeniz Rakısı ise daha ağır ama. Alkol oranı daha fazla ve incirden yapılıyor.”

Dönerimden bir ısırık aldım. “Tadını merak ettim. Elinde varsa bana getir. Sen neyi seversin?”

“Votka. Vişne suyu ile efsane oluyor.” diye cevapladı beni. Yüzümü ekşilttim.

“Sek içmeyi tercih ederim.”

Gözleri açıldı ve işaret parmağı ile beni işaret ederken geriye yaslanıp güldü. “Vay! Sert kız! Gemiciler senin gibi kızlara taşaklı diyor!”

Başımı yana eğip güldüm. “Bende kendim için Tokyo diyorum.”

Güldü ve dönerini yemeye başladı. “Seksi bir kadını seçiyor olmana şaşırmadım. Tahmin edeyim. Favori karakterin Berlin’di.”

Başımı olumsuz anlamda salladım. “Yanlış. Favori karakterim profesördü.”

“Yürüyen ansiklopedi.” diye kendince yorum bulundu ama beni güldürmeyi başarmıştı.

“Zeki erkeklerden hoşlanırım.” diyerek kendimi açıkladım.

O ise omzunu silkti. “Olabilir ama aptallar yatakta çok daha iyidir.”

“Bu yüzden fırsatım olsaydı Rio ile sevişirdim.” dedim, sesli düşünüyordum ve bu onu şaşırttı.

Geriye çekildi ve yere baktı. “Nairobi ile sevişirdim.”

Güldüm ve öne eğildim. “Neden? Tamam, kadın gerçekten çok güzel. Beğeniyorum ve vücudu da güzel. Ama nedenini anlayamadım.”

“Sevgi kavramını biliyor.”

Bu cevap tatmin ediciydi. Aklına Ruby’nin geldiğini anlamıştım. Onun tarafından üzülüyordu.

“Ayrıldın mı?”

Başını salladı olumlu anlamda. Direkt masaya bakıyordu ve yorgun düşmüş olduğunu anladım. “Neden seni sevmeyen birisine, kendini sevdirmek için çabalıyorsun?”

“Çünkü buna sevgi diyorum.” dedi. Çaresiz bir ses tonuyla konuşuyordu. “Uzun zamandır onunla birlikteyim. Beni her anımda destekledi, olduğum gibi kabul etti. Duygusal boşluklar yaşadım ve yanımdaydı. Fakat artık duygularım yok gibi hissediyorum. Dondurulmuşum sanırım.”

Durdu ve önündeki yemeği hızlıca yemeye başladı. Cevap vermedim ve bende yemeğimi yedim. Sanırım bir şeyler söylemeliydim ama duygusuz olduğunu hisseden birisine ne diyebilirdim ki?

“Hadi kalkalım.” dedi ve masanın üstüne para koydu.

Hızlıca kalktım ve peşinden ilerledim. Jace birkaç gün önce kendine bir ev kiralamış ve kedisini getirtmişti. Beraber motora doğru yürürken açık olan bir market gördüm.

Kolundan tuttum. Bana döndüğünde kıpkırmızı olmuştu. Gülümsedim. “Bu gece içmek ister misin?”

 

“Hadi bir oyun oynayalım.”

O koltuğun üzerindeydi ve ben yere oturmuş. Shot bardaklarına tekilaları koyuyordum. Onun evindeydik.

Chartreux cinsi bir kedisi vardı. İsmi Yoda’ydı. Çok sessiz bir hayvandı. Eve girdiğimde sadece beni koklamış sonra ise salona girip U şeklindeki koltukta kıvrılmıştı. Jace, Yoda’nın ailesi tarafından sevilmediğini, çok strese girdiğini bu yüzden hep tüy döktüğünü söylemişti. Gerçektende evin her yerinde tüy vardı. Çok tatlıydı hemde çok ama çekingen bir kediydi.

“Ne oyunu?” diye sordu.

“Şimdi sen bir şey söyleyeceksin. Mesela... ‘Hayatımda hiç rimel kullanmadım,’ gibi. Yapmadığın bir şeyi... Eğer ki ben yapmışsam bir shot alacağım. Yapmamışssam sen alacaksın. Buradaki hile karşıdaki kişiyi, olabildiğince sıkıştırmak.”

Esnedi ve öne doğru uzandı. “İçki benim için bir ceza olmaz ki.”

Gözlerimi devirdim. O ise başını öne eğdi. “Pekala. Ben başlıyorum. Ben hiç... ben hiç tanga giymedim.”

Güldüm. Elindeki bardağı işaret ettim. “İç.”

“Ne?” diye çığlık attı hafifçe. “Şaka yapıyorsun? Hayatında hiç tanga giymedin mi? Ben boşuna mı seni Akena’ya benzettim. Resmen kadınların yüz karasısın. Kendini Tokyo diye nitelendirmemelisin.”

“Çok anormal bir şey mi Jace? Giymedim. Maximo gibi aşağıladın beni on saniyede.”

“İnanmıyorum,” diyerek shot attıktan sonra ağzına limon attı. “Sıra sende.”

“Ben hiç tek gecelik ilişki yaşamadım.”

Bardağımı gösterdi. “İç.”

“Ya nasıl? O kadar konserler vermişsin, partilerde bulunmuşsun. Hiç mi?”

Başını olumsuz anlamda salladı “Dikkatimi çeken çok az kız oldu. Sıra bende... Ben hiç tutuklanmadım.”

Boşluğa bakıp yavaşça gülmeye başladım. Sonra önümdeki bardağa biraz koydum ve kafaya diktim. Tekila ağır değildi, benim için.

“Ne zaman?” diye şaşkınlıkla sordu. Sağ omzumu kaldırdım.

“Eski sevgilimle çoğu zaman boyumuzu ve kilomuzu merak ederdik.”

Verdiğim cevaba öyle bir kahkaha attı ki. Sonra o da yere oturdu. Kendini iyice kaptırmıştı.

“Ben kimseyle seks yapmadım.”

Başını eğdi ve bardağını kafasına dikti. Sonra bana bakıp gözlerini dikti. “Ben hiç... bir arkadaşıma aşık olmadım.”

Neden direkt gözlerime bakıyordu? Bu tavrı neydi? Bakışlarımı yere indirdim. Aşık olmamıştım, evet. O, yani eski sevgilim benim hiçbir zaman arkadaşım olmamıştı.

“Ya da hayır, yanlış söyledim. Sanırım ben bunu yaptım,” dedi ve elini havada salladı. “Başka bir cümle söyleyeceğim. Hiçbir zaman bir bardan veya kulüpten atılmadım.”

“İç,” dedim bardağını gösterip. O da bir şey demeden içti. Gözlerimi kısıp sinsice güldüm. “Ben hiç ayakta işemedim.”

Başını geriye yatırıp kahkahayı bastı. “Bu iyiydi.” diyerek bir bardak daha içti.

Üzgün olunca daha çabuk sarhoş olursunuz. Jace’in alkol direnci büyük ihtimalle daha fazlaydı ama ruhsal bir çöküşteydi. Bu yüzden daha çabuk kafası uyuşuyordu.

“Ben hiç konserde dans etmedim.” dediğinde yüzüm soldu. İçkiyi içecekken o devam etti. “Hiç sevgilimi aldatmadım... Beni hiçkimse olduğum gibi sevmedi.”

Başını koltuğa yaslamıştı. Elimdeki bardağa üç defa tekila koydum. Hepsini içtim. Daha sonra mırıldanmaya devam eden Jace’in yanına gidip kolundan tuttum.

“Kalk, seni yatağına yatırayım.”

Başını olumsuz anlamda salladı. Yine de kalktı ve kapının yanındaki sandalyenin üstündeki anahtarı aldı. “Seni evine bırakmalıyım.”

“Bu halde motor süremezsin.”

“O zaman bu gece burada kal.”

“Eve gitmem lazım.”

“O zaman seni ben götüreceğim.”

Koltuğa baktım. “Tamam,” dedim ve koluna girip onu odasına götürdüm. Kapıyı açtım. Kısa bir koridor vardı. Sol tarafta bir dolap ve önünde çamaşır makinesi vardı. Orayi geçince solda iki kişilik bir yatak, yatağın hemen karşısında büyük bir dolap vardı.

Onu yatağa uzandırdım. O ise parmağıyla aynanın yanındaki tabureyi gösterdi. “Orada pijamam var.”

Oraya gittim ve pijamasını aldım. Arkamı döndüğümde Jace pantalonunu indirmişti. Durup onu izleyecek değildim. Sonuçta herkeste olan bir şeydi. Elimden pijamayı alıp giydi hızlıca. Ayağa kalktı ve üstündeki tişörtü çıkardı.

Başımı çevirip tişört var mı diye etrafa bakındım ama onun bana adım atıp sarılmasını beklemiyordum. Ellerim havada kalmıştı. O da aramızdaki boy farkını baya azaltmıştı. Sarılmasına karşılık verme gereği duydum. Onun ise elleri saçlarıma gitti ve yavaşça okşadı.

“Keşke bundan öncesinde tanışsaydık.” diye fısıldadı. “Hayatım belki de daha kolay olurdu.”

Başını sola çevirdi ve boynuma hafif bir öpücük kondurdu. Sonra geri çekildi. Dengesini sağlayamayıp yatağa düştü. Işığı kapattım. Konuşmak istemiyordum.

“Soria!”

Arkamı döndüm ve duvarın kenarından ona baktım. O ise dirseklerinin üstünde durmuştu. “Efendim?”

“Çok güzel kokuyorsun."

Jace kesinlikle sarhoştu.

 

Loading...
0%