Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Kargalarla ve Bülbüllerle Koro

@babyshark7749

Ellerimi önümde birleştirmiş Bay Charlie’nin vereceği notu bekliyordum. Önündeki kağıdı da okumayı bitirince başını kaldırdı. “Adın neydi?”

“Soria, efendım.”

“Soria,” diyerek iç çekti. Sonra elindeki kağıtları ittirip masadan düşmesini sağladı. Yaklaşık 25 kağıt önüme doğru savrulmuştu. “Bu projenle ne kadar yeteneksiz olduğunu mu kanıtlamaya çalıştın?”

“Efendim, ben-”

“Burada yerin yok. Burası Çizgi Film yapılan bir yerdir. 3 sene boyunca size kurgu yazma dersi verdik. Yani... Bu proje ile karşıma çıkmaya utanmadın mı?” diye sordu. Mavi gözleri sinirle parlıyordu. Direkt gözlerime bakıyordu. “Selena, kurgusu olmayan bir proje yapamazsın! Hiç mi film izlemedin hayatında?”

“Adım Soria,” diye söyledim. “Evet izledim. Disney’in tüm filmlerini izledim.”

“Buna rağmen mi böyle saçma bir proje yazdın?”

“Bakın ben çizerim-”

“Ama ben senden kurgu istiyorum. Bunu bile beceremeyeceksen, senin bu bölümde ne işin var? Bir hayal kur, ne bileyim, hayatından esinlen. İlk aşkını anlat. Aileni anlat. Onların üzerinden bir kurgu çiz.”

“Hayatımda anlatılmaya değer bir şey yok.”

“O zaman bul.” dedi ve ayağa kalktı. Duruşunu hiç bozmayan mavi gözlerinin bütün hislerine tercüman edilen bakışları vardı. Hava kaç derece olursa olsun eşsiz, ütülenmiş takım elbisesi ile derslere girerdi. “Gerçeklik içermeyen kurgu okumaya değmezdir. Sana bir öneri de bulunacağım. Edebiyat fakültesine git. Johann Wolfgang von Goethe’nin eserlerinin olduğu yere git. Hemen dördüncü sırada olacak. Genç Werther’in Acıları adlı kitabı al ve onu oku. Kitabı baştan sona yalayıp yutmanı istiyorum. Kitapla ilgili düşüncelerini yaz ve iki gün sonra yanıma gel.”

Başımı salladım. Bay Charlie ise beni süzdü ve tepki vermeden sınıftan çıktı. Yere çöktüm ve kağıtlarımı toplamaya başladım.

Benim hayatım stabildi... Benim hayatım da hiçbir şey olmamıştı. Kimse ile birlikte olmamıştım. Ailem ile ilgili anlatacak bir şeyim yoktu.

Gözlerim dolarken dengemi kaybetmemek için dizlerimi yere koydum. Hiçbir şey yoktu. Ben görünmezdim...

Kimi kandırıyordum. Anlatacağım çok şey vardı ama kendime bile itiraf edemiyordum. Resmetmeyi sevdiğim için buradaydım. Animasyon bölümünde kurgu yapmak, onları resmetmek için gelmiştim buraya. Kendi hikayelerimi anlatmak içindi fakat zaman geçtikçe kendime bile itiraf edemediğim şeyleri anlatma ihtiyacı duymaya başlamıştım.

Kendimle bile yüzleşemezken nasıl anlatırdım?

“Yapamam.” dedim kendi kendime. “Bunun üstesinden gelemem. Yanlış bir bölüm seçtim.”

Kağıtları dosyanın içine koyarken kalp ağrımın arttığını fark ettim. “Acıyor... Neden bu kadar acıyor?” diyerek elimi kalbime götürdüm. Yavaş atıyordu...

“Neren acıyor?”

Başımı çevirdiğimde Jace kapıda durmuş bana bakıyordu. Kapıya yaslanmıştı ve elleri pantalonun cebindeydi. “Neyin var? Bir yerini mi çarptın?”

“İyiyim.” dedim ve gözyaşlarımı sildim hızlıca. “Sen ne arıyorsun burada?”

“Arka bahçeye gidiyordum. Seni ağlarken görünce-”

“Ağlamıyordum.”

“Ağlıyordun. ‘Acıyor’ diyerek ağlıyordun. Duydum.”

“Kulakların müzikten işitme yetisini kaybetmiş. Halüsinasyon görmeye başlamışsın,” diyerek ayağa kalktım. Burnumu sessizce çektim ve kapıdan çıkmadan ona kısa bir bakış attım. “Biraz dinlenmeni öneririm.”

Arkamı döndüm ve çıkış kapısına yöneldiğimde kolumdan tuttu. Güçlü ve ısrarcı bir tutuştu bu. “Ne yapmaya çalıştığını biliyorum Soria.”

Kolumu çekip ona döndüm. Uysal tarafımın arkasında dik başlı, kavgaya hazır bir kızın yattığının farkındaydım. Şuan moralim kötüydü. Aşağılanmıştım ve kaçmaya çalışıyordum. Ne olurdu beni yalnız bıraksaydı?

“Ne yapıyormuşum?”

“İnsanları kendinden uzaklaştırmaya çalışıyorsun. Eskiden olduğun kişiden nefret edip, bunu kendinden çıkartıyorsun. Bak anladım... Kendinle bir kavgan var. Canın yanmış ama bu şekilde yaşayamazsın.”

“Ne saçmalıyorsun?”

“Yalan mı? İnsanları izleyip güvenmemeyi tercih ediyorsun. Kırılmaktan korkuyorsun. Bende korkuyorum.”

“Benim bir şeyden korktuğum yok. Yaşamımı seviyorum.”

“Hayır, sevmiyorsun. Kendine itiraf edemediğin çok şey var. Kendine bir kişilik dayatmaya onu yaşamaya çalışıyorsun. Farkında değilsin, içindeki o hırçın kız su yüzüne çıkıp, her an birinin üstüne atlamaya hazır panter gibi pusuda bekliyor. Senin kim olduğunu biliyorum.”

Güldüm alayla. “Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun.”

“Biliyorum,” dedi gülerek. “Sen Ursula Gimenez’sin... Resimleriyle ödüller almış, kurgularıyla eski üniversitendeki onur köşesinde yer alan kızsın. Hatta Lucian ile-”

“Bunları nereden biliyorsun?”

“Sen görünmez değilsin! Herkes seni tanıyor Ursula.”

“Benim adım Soria ve bu okulun görünmez kızıyım.” dedim her bir kelimeyi bastırarak.

“Kimliğini değiştirmiş olman ya da ölü olarak bilinmen bir işe yaramaz. Seni tanıyorum. Seni anlıyorum. Hakkında iğrenç şeyler söylendi, farkındayım-”

“Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun. Bu bildiklerini de unut. Yoksa bir gün karabasan gibi çökerim tepene,” diye fısıldadım. Ona doğru bir adım attım ve boynundan tutup kapıya doğru ittirirken gözlerini benden çekmiyordu. “Ve insanların benden, neden korktuğunu anlarsın.”

 

“Kargalarla grup mu kuracaksın?”

Zaten sinirim tepeme gelmişti. Bir de bu lafı duyunca büsbütün çıldırmak üzereydim. Elimdeki mikrofonu ağzımdan çekip arkama döndüm. Jace aynı şekilde müzik sınıfının kapısında durmuş, gitarını omzuna asmıştı. Bu saatlerde ders olmazdı. Ne arıyordu burada?

“Ne arıyorsun sen burada?” dedim sinirle. “Bu saatte dersiniz yok.”

“Burası müzik sınıfı güzelim. İstediğim vakit sınıfımda çalışmak için bulunabilirim.”

Yemin ederim, elimdeki mikrofonu kafasına uzatacaktım. “Yahu! Kim müziğe fazladan çalışır. Fizik mi bu?”

Kaşlarını çattı sonra elimdeki mikrofonu işaret etti. “Şarkı söylemeye çalışan kişi mi söylüyor bunu bana?"

“İkimizin durumu aynı mı? Ben sesimi stabil bir şekilde bir şarkıya uydurmaya çalışıyorum. Sen bu bölümü okuyorsun.”

“Tamam, bende şarkılarım üzerinde çalışıyorum işte.”

Gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. “Jace. Sana yalvarıyorum. Bugün çalışma ve beni burada yalnız bırak.”

Gülümsedi ve yanıma geldi. “Sana yardım etmeliyim.”

“Yardım istemiyorum! Git başımdan.”

“Ama yardım etmek istiyorum.”

“Bende kafana bir tane davul geçirmek istiyorum. Bak! Herkesin istediği gerçek olmuyor, değil mi?”

Dediğime kıkırdadı ve kolumdan tutup beni bir sandalyeye oturttu. “Sen hangi şarkıyı seçtin? Onu söyle.”

Gözlerine uzun uzun baktım. Beni rahat bırakmasını bekledim. Düz bir şekilde baktım yüzüne, gideceğe benzemiyordu. Rahat bıraksana beni be adam!

Gitmiyordu. Aslında şarkı söylemeyi iyi beceriyordu. “Tamam. Avril’ın bir şarkısını seçecektim. Fakat hangisi bana uygun olur bulamadım.”

Başını sağa yatırdı, sol gözünü kapatıp yukarıya doğru baktı. “Bir düşüneyim... Avril’ın kalın bir sesi var. Yani onun şarkılarını söyleyebilirsin. Fakat kadının çok fazla çeşidi var. When you’re gone, bu sana uyar mı?”

“Yüksek notası çok fazla.”

“Doğru,” dedi ve bir sandalye çekip oturdu. Gitarını çıkardı ve üstüne yerleştirdi. “Anything but ordinary?...”

Şarkıyı aklına getiriyordu ve kendince mırıldanıyordu. “E5 oluyor... Daha düşük lazım.”

Kendi kendine birkaç nota çaldı. Bütün şarkıları gözden geçiriyordu. Sonra başını kaldırdı. “Buldum. I’m a mess!”

Yere bakıp aklıma şarkıyı getirdim. Yüksek notası en az şarkılardan birisiydi. Çok tiz değildi ve sesimi sabit bir şekilde tutup söyleyebilirdim. “Evet! Olur... Bulduk! Çok teşekkür ederim.”

“Gel o zaman bir pratik yapalım.”

“Yok-”

“Hadi, hem partide ben çalarım sen söylersin. Düet yapmış oluruz.”

“Düet isteseydim I love it when you hate me söylemek isterdim.”

Gülümsedi pişkince. “Güzel fikirmiş bence onu söyleyelim.”

“Kafa mı buluyorsun benle?”

Sandalyesini yaklaştırdı. “Hayır ya ciddiyim. Gel akustik bir şekilde söyleyelim bence çok güzel olacak.”

“Saçmalama Jace. Yardım ettin ve git şimdi.”

“Bunu beraber söyleyelim gideceğim ve bir daha seni rahatsız etmeyeceğim.”

Evet, sakin oluyoruz ve Jace’in elindeki gitarı onun kafasında parçalama fikrini sakince çöpe atıyoruz. Derin bir nefes aldım, o da ilk notayı çaldığında şarkıya başladım.

“I’m a lush...”

 

Dünya’da şanssızların katıldığı bir yarışma yapılsa, ben birinci olur, herkesi sollardım. Hayattaki tek şansım: kendimi savunabilmekti... Bir de hayatta kalmayı becerebiliyorum. Maximo evime gelmiş bana güzel bir takım aldığını söylemişti. Şimdi soruyorum size: Bir doğum günü için bu kadar hazırlığın, etkinliğin ne gereği var?

Bana aldığı siyah eteğin altında koyu pembe tüller vardı. Askılı düz siyah bir tişörtün üstüne, deri ceket giydirmiş, onun altına uzun topuklu ayakkabılar ile beni “Avril” yapmaya çalışmıştı. Daha sonra beni zorla kuaföre götürmüş saçlarımı boyatmıştı. Erkekler “gotik” tarzda giyinen kızları severmiş. Son 2 yılın modasıymış bu.

Erkeklerin beğendiği şey “gotik” tarzı değildi. Hentai izleyerek kızların o masum “anime kızları” na dönüşmelerini, bu şekilde fantezilerini o şekilde hayata geçirmelerini sağlamaktı. Her şeye tamam demiştim ama o kedi kulaklı tacı takacağı zaman boğazına bıçak dayamak üzereydim. Neyseki sadece saçlarımı boyatmakla bırakmıştı. Fena değildi açıkçası, zaten bir süredir aklımda bu model vardı. Pretty Little Liars dizisindeki Aria’ya benziyordum.

Üzerimi son kez kontrol ettim ve şarkıyı mırıldana mırıldana evden çıktım. Maximo’nun evi çok uzakta değildi. Bu yüzden yürümemde sorun olmayacağını düşünüyordum. Hesaba katmadığım şey ise insanların, ortalıkla Avril Lavigne albümünden fırlamış gibi kıza gözünü dikecekleriydi. Harika! Ben diyorum görünmez olmak istiyorum, hayat diyor ki “öyle bir alem yok”. Ah Maximo! Eğer ki doğum günü pastandan bana iki dilim ayırmazsan seni bahçenizdeki süs havuzunda boğacağım.

Hızlı bir şekilde Maximo’nun evine gitmek istiyordum. Yoksa sonum boynuma tasma geçirilmiş bir şekilde birisine sakso yapmak olacaktı. Şimdiden söylemeliydim. Seks esnasında kedi sesi falan çıkartamazdım ben!

“Bu tarzınla geleceğini bilseydim, Love You When Hate Me şarkısında ısrarcı olurdum.”

Motor hemen yanımda durduğunda kaskını çıkartmış ve beni süzmeye başlamıştı. Jace’i gördüğüme sevineceğim aklıma gelmezdi. O ise beni süzmüş ve hafif bir ıslık çalmıştı.

“Çok güzel gözüküyorsunuz Akena-san.”

Gözlerimi kapattım sinirle. “Neden Akena? O bir harem kızıydı.”

Güldü alayla. Sonra elini uzattı. Kaşlarımı çattım fakat yine de elini tuttum. O ise elimi havaya kaldırıp beni çevremde döndürdü. “Ama en seksisi o biliyor musun?”

Gözlerimi devirdim. O da motordan indi ve oturağın altındaki diğer kaskı çıkarttı. “Gidelim. Seni Akena’ya benzeten tek kişi ben olamam. Fakat bu geceki partnerim sensin.”

Kaskı takıp hızlıca arkasına yerleştim. Beline sarılırken kulağına yaklaştım. “Teşekkür ederim Jace.”

“Rica ederim Akena-san.”

Hala o iğrenç esprisine devam ediyordu. Karnını çimdiklediğimde kahkahayı bastı. Maximo’nun evine sürerken hiç konuşmadık, benim için hava hoştu.

 

Beraber içeri girdiğimizde ise müthiş bir kalabalık vardı. Aman ne hoş! Kendime bir yer kestirdim ve denize en yakın yere oturdum. İnsanları tek tek incelemeye başladım. Maximo efsane bir parti düzenlemişti. Etraftaki garsonlar tepsilerindeki içkileri yeniliyordu. Maximo yarım saat içinde yanımda bitiverdi.

“Kraliçem!”

Gözlerimi devirdim ve beni elimden tutup kaldırmasına izin verdim. “Çok güzel olmuşsun! Kim giydirdi be? Bak bu tarz sana çok yakıştı. Sakın bozma!”

“Beynine balyaj yapacağım senin yakında. Sonra göreceksin beni zorlamak neymiş!”

“Hiç itiraz etme Soria! Baksana ne kadar güzel olmuşsun. Gecenin sonunda grup teklifi bile alabilirsin!”

“Etkinliklerin arasında grupta mı var?” diye sordum dehşetle. O ise yüzünü buruşturdu. “Saçmalama. Onu İspanya’da yaparız."

Yine de dediğim şeyi ciddiye alıp bunu hayata geçirme fikrini söylemişti. Manyaktı bu çocuk. Çivileri eksikti. Ciddi söylüyorum.

“Hadi gel. Açılışı sen yapacaksın.”

“Ne açılışı?””

“Karaoke açılışı. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Sen başlatacaksın.”

Elini bırakıp kendimi geriye çektim. “Saçmalama Maxi! Başkası yapsın.”

“Yahu ilk dayağı yiyip kurtul en azından.”

Beni zorla süs havuzunun yanına çekti. Hemen yan tarafta oturan Chris baterinin başındaydı. Beni görünce el salladı gülümseyerek. Diğer tarafta ise isimlerini bilmediğim iki çocuk ellerindeki gitarlarla oturmuştu. Onlar mı çalacaktı?

“Maxi lütfen!”

“Soria! Anksiyeten yok. Kaçmaya çalıştığın için yapıyorsun ve yapma. Şimdi o sahneye çıkıp kim olduğunu göster.”

“Ben görünmezim.”

Mavi gözlerinden bir acı geçti. Daha sonra arkasını döndü. Onu doğum gününde üzemezdim. Chris’in yanına ilerledim ve kulağına şarkıyı söyledim. Başını salladı. Mikrofonun yanına gittim ve çalışıp çalışmadığına baktım.

Herkes bana bakıyordu. Herkes bana bakıyordu!

Derin bir nefes aldım. “Herkese merhaba. Maximo’nun doğum günü partisine hoş geldiniz! Hepimiz ona iyi dilekler sunup, onu eğlendirelim!”

Sesimi heyecanlı ve neşeli tutmaya çalıştım. Bu sırada tüm kalabalık alkışlamaya başlamıştı. “O kız kim?” “Kim bu?”

Söylenilen her şeyi duyuyordum. Chris ritim tuttuğunda çalıştığım gibi söze başlayacağım yeri bekledim ve başladığım an olanlar oldu.

Süs havuzunun yanından içki dağıtan garson ayağının kayması ile yere çakıldı. İçkilerin hepsi havada uçuştu. Benim ve benimle birlikte bütün ses sisteminin üzerine votkalar döküldü. Ne olduğunu bilemez halde adama yardım etmek için eğildim ve topuklular yüzünden ayağımın kaymasıyla kendimi süs havuzunun içinde buldum.

Hayatım boyunca yere düşen insanların videolarının çekilip buna gülünmesi saçma gelirdi. Bu yüzden insanların zevkleri tuhafıma giderdi. Havuzun içinde ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ağlamak istiyordum. Bu partiye gelmek istememiştim zaten. Evime gitmek istiyordum!

Maximo havuza doğru koşmuştu ama ayağının bir kez kaydığını görünce, “Gelme!” diye bağırmıştım. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarttım. “Ben hallederim.”

Ayakkabıları bir kenara fırlattım. Birkaç tane cam ayağıma batmıştı. Buna rağmen yere basıyordum. Fiziksel acıyı hissetmem lazımdı. Yere eğildim ve çenesine, kollarına parça parça cam batmış adamın kalkmasına yardım ettim.

“İyi misiniz bayım?” diye fısıldayarak sordum. Onun ise gözleri çoktan dolmuştu. Başını salladı olumlu anlamda. Maximo’ya döndüm. “Maxi. 2. katta olacağım. Beyefendinin yaralarına bakacağım. Lütfen siz devam edin.”

Maximo’nun yüzünden bir hayal kırıklığı geçti. Beni zorladığına pişman olmuştu. Artık o sahneye bir daha çıkmayacağımı, beni zorlamayacağını anlamıştı. On saniye içinde bütün neşemin kaybolduğunun farkındaydı.

Adamın koluna girmiş ve evin içine girdik. İkinci kata çıktığımda defalarca kez benden özür dilemişti. Ben ise onun yaralarının derin olmadığına şükrediyordum.

 

Camda durmuş, bahçeyi yani partiyi izliyordum. Eve gitmek istiyordum. Üstüme Maximo’nun annesinin beyaz kısa bir geceliğini geçirmiştim. Saçlarım votka kokuyordu. Makyajımı silmeye çalışmıştım. Buna rağmen gözaltlarım simsiyahtı. Garsonun yaralarını temizlemiştim, o da evine gitmişti. 2. katta oturmuş gitmek için güç arıyordum kendimde. En sonunda derin bir nefes alıp koltuğa tekrardan oturdum.

 

“İyi misin?”

 

Jace içeriye girmiş ve yanıma yavaşça yürümeye başlamıştı. Hemen oturuşumu düzelttim. “İyiyim. Parti duruldu.”

“Sistem birazdan tamir edilmiş olacak. Yazık oldu. Ayakların nasıl?”

Omzumu silktim. “Birkaç küçük kesik.”

Pencerenin önüne gelip aşağıyı izledi. “Geri dönmeyeceksin sanırım.”

“Kıyafetlerim votka ile duş aldı.”

Üstüme baktı. Beyaz geceliği süzdü. “Böyle de fena gözükmüyorsun.”

Gözlerimi devirdim. O ise gülümseyerek yanıma geldi. “Soria...” dedi ve yere hemen önüme çöktü. “Bu gece seninle düet yapmak istiyorum.”

“Ben de bir an önce eve gitmek istiyorum.”

“Ben de,” dedi ve dışarıya baktı. “Benim ismim son sıralardaymış. Hadi şu düeti yapıp partiden kaçalım.”

“Ben o sahneye bir daha çıkmam.”

“Fakat herkes senin söylemeni bekliyor. Herkes seni çok beğendi.”

“Onaylanmaya ihtiyacım yok benim. Neden bunu anlamak istemiyorsunuz?”

Jace uzanıp elimi tuttu. “Hayata hep seyirci kalamazsın. Onaylanmaya ihtiyacın yok ama senin o sahneye geri dönmen lazım. O sahneye çık ve yarım bıraktığın işi tamamla.”

“Bu kıyafetle mi?” diyerek geceliği gösterdim. Ayağa kalktı. Dolapları açtı ve karıştırmaya başladı. Gri küçük bir battaniye çıkartıp yanıma geldi. Kollarımdan tutup beni öne çekti.

“Bu şekilde çok havalısın.”

“Ya aynı şeyler olursa?”

“Ne yani? Sen dalgadan korktuğun için denize girmemezlik yaptın mı?”

Verdiği cevaba gülmeye başladım. O da hafifçe güldü ve beni ayağa kaldırdı. Sadece birkaç adım atmışken durdum. Canım acımaya başlamıştı. O da durdu ve ayaklarıma baktı. Sonra beni yana çevirip kucağına aldı.

“Bir soliste uygun olan buydu çünkü,” dedim alayla.

“Ayaklarını yerden kestim, değil mi?”

“Hangi anlamda?”

Gülerek merdivenlerden inmeye başladı. Kapıdan çıktığımızda çoğu kişi bize döndü. O ise bakışları umursamadan ağacın yanına kurulan sistemin yanına götürdü. Arkadaşına kalkmasını söyledi ve beni sandalyeye oturttu. Üstümdeki battaniyeyi iyice çekip omuzlarımı kapattım...

Bu cesaret nereden gelmişti bilmiyorum ama Jace’in varlığı beni sakinleştiriyordu. O da eline bir gitar almıştı. Önüne konulan mikrofonu ses etti.

Elime mikrofonu alıp ona baktım. Omuzlarımda eller hissettiğimde başımı kaldırdım. Maximo bana gülümseyerek bakıyordu.

“Sen benim sahip olduğum en iyi arkadaşsın Soria.”

Bana sarılıp yanağıma bir öpücük kondurdu. “Annenin geceliğini çaldığım için özür dilerim.”

“Asıl ben özür dilerim, seni zorladığım için.”

“Haklıydın,” dedim. Sonra Jace’e baktım. “Kaçmamalıyım.”

Jace ritim tuttuğunda onunla sabah yaptığımız düetteki gibi sesimi ayarladım. Biraz çatlamış çıkmasında sorun yoktu. Ben sıradan bir insandım. Bu konuda eğitim almamıştım...

Şarkı akıp gitti. İtiraf ediyorum. Sabaha kadar oturup Jace’i dinleyebilirdim. Şarkı bittiğinde alkışlar patladı. Jace gitarı kenara bıraktı. Sonra yanıma gelip beni kucağına aldı tekrardan.

“Çok güzel söylediniz Akena-san.”

“Sende öyle BJ Alex.”

“En sevdiğim be! Tam bir pezevenkti!”

“Hentai bilgin beni korkutuyor.” dedim beni kapıya doğru götürmesine izin verirken.

“Neler bildiğimi duysan şaşarsın. Bu arada animasyon bölümünde bu türü çıkartmanızda sorun olmaz değil mi? Bay Charlie bugün senden kurgu yazmanı istemişti. Aklımdaki kurguları sana anlatırım ne dersin?”

Dalga geçmeye başladığının farkındaydım. Ona ayak uydurdum. “Tabi ki... Ve bir de bunun için nude çizimlerine ihtiyacım var.” Elimi kaldırıp kamera tutuyor gibi yüzüne yaklaştırdım. “Sende anime karakterlerine benziyorsun ayrıca. Sen soyunsan ve seni çizsem olur mu?”

“Hangi pozisyonlarda?” diye kaşlarını aşağı yukarı kaldırıp güldü.

Omzuna yumruğu geçirirken kendimi tutamamıştım. “İğrençsin!”

 

 

 

 

 

Loading...
0%