Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@babyshark7749

Böyle bir gecede yanıma telefonu aldığım için kendime küfür ettim tekrardan. Nerede olduğumu dahi bilmiyordum. Bulunduğum yerde birazcık kıpırdandım. Gözlerim açılmıyordu bile. Göz kapaklarımı kaldıramıyordum resmen!

Homurdanırken vücudumu hareket ettirmeye çalıştım. Fakat bunun üzerine yere düşmeyi tabi ki de beklemiyordum. Sağ gözümü zorla açtığımda parke bir zeminde uzandığımı fark ettim. Yüzümü buruşturdum ve kalçamı ovaladım. Çok kötü düşmüştüm.

"JACK ŞU SIÇTIĞIMIN TELEFONUNU KAPATACAK MISIN?"

Annemin bağırışı ile açık olan gözümü devirdim. Bu lanet evde niye kalmıştım? Daha doğrusu buraya nasıl gelmiştim?

"JACK!"

"KAPA ÇENENİ GÜMÜŞ SAÇ! KAPATACAĞIM!"

Dirseklerimden yardım almaya çalışarak doğrulmaya çalıştım. Ya tamamen ayılmamştım ya da alkol tüm vücut direncimi kırmıştı? Evin terasında –teras böcek kaynıyordu ve buna rağmen beni burada yatırmış olmalıydı- bulunan koltuğa uzandım. Yastığımın altındaki telefonumu çıkartıp sağ gözüme yaklaştırdım.

Sanırım okumayı ve yazmayı unutmuştum... Ya da beynim çalışmayı durdurmuştu.

"Kim bu herif?"

"JACK!"

Terasın kenarında bulunan bir saksıyı alıp cama fırlattım. "KULAKLARIN ÖNEMLİ ŞEYLERİ DUYMAZKEN SADECE BUNU MU DUYUYORSUN BUNAK? TIKACINI TAK VE YAT!"

Telefon sustu ve tekrardan çaldı. Arayan kişinin azmine hayran kalmıştım doğrusu... Telefonu açıp kulağıma götürdüm. Bu sırada sol gözümü ovalamaya başlamıştım.

"Kimsin?"

"Jack Hernold?.. Ben California Şerifi Steven."

"Buyurun?"

"109 saattir kayıp olan Hayley Lawser için sizi aramış bulunuyorum. Görüşebilir miyiz acaba?"

Gözlerim hızlıca açılırken tüm uyuşukluğum ve gerizekalılığım yok oldu. Hemen ayaklanırken kıçımda duran pantolonumu yukarı çektim.

"Hayley kayıp mı?"

Hayley sadece bana kendini göstermiyor zannediyordum.

Nasıl kayıp olur?

Yıllarımı verdiğim, bütün gençliğimi güzelleştiren, bana en değişik duyguları ve gerçek aşkı hissettiren kız kayıp mıydı? Onun yokluğuna bile alışamamışken böyle bir haber gelmesi ile kalbimin içerisinde büyük bir tümör var gibi hissettim.

"Evet. Sizinle nerede buluşabilirim?"

"B-be-ben kar-karakol-a ge-gelebi-lirim."

"Bekliyoruz beyefendi."

Teras kapısından hızlıca içeri girdim. Yerde gördüğüm kemerimi taktım ve üstüme kot ceketimi geçirdim. Ayakkabılarımdan bir tanesi büfenin, diğeri ise koltuğun altındaydı. Onları giyerken anahtarımı ve cüzdanımı hızlıca merdivenleri indim.

"Emily ile kavga ettiğin için seni eve aldım Jack! Git ve kızla aranı düzelt!"

Kapıyı kapatmadan önce anneme yapmacık bir gülüş attım ve altın küpesini masanın üstünden çaldım.

"Emily ile ben değil sen evleniyorsun zaten Adeline. Sen aranı düzeltirsen benimki de düzelir, merak etme!"

Kapıdan hızlıca çıktım ve koşarak motoruma gittim. Bu sırada o kapıyı açmış arkamdan koşuyordu. Küpesini çaldığımı anlamıştı. Motoruma bindikten sonra son gazla sahil yoluna sürdüm. Ne kask ne de başka bir güvenlik eşyası takmıştım...

Hayley gibi...

Nefessiz kaldığını söylerdi.

Motor ile köprüyü geçtikten sonra –hemen varmıştım çünkü gece saat 2:52'yi gösteriyordu ve trafik yoktu- karakolun önünde durdum. İçeri girdiğimde herkes dağılan saçlarıma bakıyordu. Büyük ihtimalle aşırı karışmıştı.

"Şerifin odası nerede?"

Gösterilen yere girdiğimde büyük bir odada şerifle birlikte bir kişi olduğunu gördüm. Utana sıkıla şerifin yanına yürüdüm.

"Ben Jack Hernolds. Hayley için gelmiştim."

Şerif elimi sıktıktan sonra gülümsedi. Bir sandalye çekip oturmamı söyledi. Yanımdaki kıza kaçamak bir bakış atıp oturdum. Şerif orta boylu, sıska herifin tekiydi. Sinsi bakışları olan birisiydi. Saçları dökülmüş ve kellik ile savaşıyor gibiydi.

Şerif de masanın diğer tarafına oturdu.

"Hanımefendi, Amelia Dainty, Hayley Lawser'ın en yakın arkadaşı olur."

Başımı kıza çevirdiğimde bana bir bakış atıp yine önüne döndü. Kaşlarımı çattım. Ve dudaklarımı büzdüm.

"Hayley'nin yakın bir arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Bana hiç bahsetmemişti."

"Bana sizden bahsetmişti Bay Hernolds."

Kızın ince ve tatlı sesi ile ona döndüm. O ise bana düşünceli bir bakış atmış ve parmakları ile oynamaya devam etmişti.

Şerif ellerini birleştirdi ve öne eğildi. "Hayley ile en son ne zaman görüştünüz?"

Dudaklarım sarktı. "3 yıl oldu. Gitti ve bir daha gelmedi."

"Aranızdaki ilişki nasıldı? Onun hakkında ne biliyorsunuz?"

"Biz beraberdik. Ve anlaşıyorduk."

"Neden ayrıldınız peki?"

"Bilmiyorum. Bana gitmek istediğini söyledi. Her zaman söylediği gibi. Gitmek istediğini ve çok yorulduğunu söylüyordu."

"Depresyonda mıydı?"

3 yıl önce gördüğüm sevgilimi düşünmeye çalıştım. Hayley'i depresyonda görmek çık sık olabilirdi. Fakat hayır... Benden ayrıldığında ya da gitmeyi istediğini söylediğinde gayet iyiydi. Açıkçası Hayley'nin nasıl bir ruh halinde olduğunu bizzat o söylemeden anlayamazdım.

"Hayır. Değildi."

"Bana onun hakkında ne bildiğini anlat Jack... Nasıl tanıştınız?"

Amelia sesli bir nefes verirken başını kaldırdı.

"Jack ve Hayley'nin ilişkisi ile mi onu bulmaya çalışıyorsunuz? Jack'in onunla bir ilgisi yok. Ayrılmak zorunda kaldılar ve ayrıldılar!"

Şerif: "Amelia... Eğer ki... Bir ihtimal Hayley öldüyse ve ortada bir cinayet varsa bu Jack'i şüpheliler listesine sokabilir."

"Anlamıyorum... Onu en son 3 yıl önce gördüm. Neden şüpheli olacağım ki?"

Şerif: "Hayley seni aniden terk ettiği için ondan intikam almış olamaz mısın?"

Amelia: "Bunu neden yapsın?"

"Haklı! Bunu neden yapayım? Ona çılgınlar gibi aşıktım! Tırnağı kırılsa canım acırdı. Ona zarar vermem!"

Bu büyük karşı çıkmamıza karşı ellerini kaldırdı. "Sakin olun çocuklar... Sadece varsayımda bulunuyorum."

"Şerifliği varsayımlarla mı aldınız? Ya da polislik varsayım işi mi? Elinizde bir kanıt olmadan suçlama yapamazsınız."

Amelia: "Tabii Hayley'nin kayıp dosyası hemen kapatılmak istenmiyorsa? Polislerin hepsi bunu yapıyor! Tek yaptığınız o masanın arkasında oturup bilgisayardan kart oyunları oynamak. Arkadaşım belki kendi isteği ile ortadan kayboldu ama ya başı tehlikedeyse! Kaybolan kişi karınız veya kızınız olmadığı sürece size bir şey farketmiyor sonuçta değil mi?"

Amelia'nın dediği şey ile ona döndüm şaşkınlıkla. Sinirle ayağa kalktı ve ceketini çantasının koluna koydu. Şerif ise sessizleşti ve kızardı.

Amelia: "Benim en yakınım şuan da kayıp! Belki acı çekiyor ve kurtarılmayı bekliyor! 24 saati çıldırarak beklemem yetmiyormuş gibi bir de aptal polislerin saçma varsayımlarıyla uğraşıyorum! Hem her ne olacaksa 24 saat içerisinde gerçekleşir! Olayı kayıp veya cinayet olarak gösterip Jack'i tutuklamak istiyorsunuz... Ve bundan önce de benden şüphelendiniz. Hah! Bu yaptığınıza ancak iblis teşebbüs eder!"

Amelia odadan çıktıktan sonra Şerif'e gözlerimi kısarak baktım.

Şerif ise az kalmış olan saçını karıştırdı.

"O çirkin sürtük her seferinde ortadan kayboluyor zaten! Şehirde daha önemli vakalar yokmuş gibi bir de delilerle uğraşıyorum!"

İleri geri konuşmasına anında sinirlenmiştim. "HAYLEY DELİ DEĞİL!"

"Ya-ya kesin değil!"

Burnumdan soludum bir boğa gibi ve odadan çıktım. Binanın ilerisinde kaldırıma oturmuş dizlerine sarılmış olan Amelia'yı gördüğümde tereddüt ederek ona yaklaştım.

Yanına oturduğumda başını dizlerinden kaldırıp bana baktı. Sanırım gözleri aşırı hassastı çünkü şimdiden kıpkırmızı olmuştu.

"Hayley iyidir, değil mi Jack?"

"Olumlu bir cevap vermek isterdim Amelia... Fakat inan bana bilmiyorum."

Cebinden bir peçete çıkartıp burnunu sildi. Daha sonra cebinden bir kağıt çıkardı.

"Bunu... Hayley'nin odasında buldum. Kaybolduğu gece fena içmiştik."

"Neden?"

Sorumu görmezden geldi.

"Bana seni anlattı. Tüm gece seni anlattı. Yanına gelemediğini çünkü onu çok kırdığını söyledi... Ona ne yaptın Jack?"

"Bilmiyorum. Gerçekten."

Dudaklarını yalarken yere baktı. "Ona verdiğin sözü tutmamışsın... Seni bulmak ve sözünü tutman gerektiğini hatırlatmalıymış. Sonra evden çıktı. Ve bir daha da geri dönmedi..."

"Ben..."

"Sözünün ne olduğunu hatırlıyor musun?"

"Ona verdiğim tek söz sonsuza kadar onu seveceğim ve başka kimse ile birlikte olmayacağımdı."

Bana baktı tereddütle. "Tutabildin mi peki?"

Derin bir nefes alırken üzüntüyle yere baktım. "Mecburen nişanlandım."

Sustu. Bir şey demedi. Bana kağıdı uzattı. Kağıdı elinden aldım. Yavaşça açarken Amelia'da başını uzattı.

"Bugünü yaşamadım ben... Dünü de yaşamadım gerçi!

O zaman anlamı ne yarını da yaşamanın; ya da yaşamaya çalışmanın?

İnsanı, insan yapan ne var, bende olmayan? Her şey tamam gibi görünüyor değil mi? 'Neden' diye sorması çok kolay sizin için. Değer ya da değmez ama insan olabilmem için bir şey eksik bende.

Yaşam gücü diyorum ben buna. 'Yaşama gücüm yok' diyorum. Değişik bir mazeret değil mi? Küçümsüyorsunuz belki de şuan beni... 'Yaşama gücü yokmuşmuş' diye... Yok ama gerçekten.

İnsanlar bir amaç uğruna yaşarlar, öyle değil mi? Bilinç üstlerinde olması gerekmez illa bu amacın. Çoğu amaçsız gibi görünen insanların bile amacı, aslında genlerinden gelen üreme içgüdüsüdür, soyunu devam ettirebilme güdüsü, ardından gelenlere bir şeyler bırakabilme güdüsü ya da karnını doyurabilmektir, nefes alabilmek ya da her ne boksa işte... Ama bir şekilde yaşamak, yaşayabilmek refleks olmuş insanlarda. Hayatta kalma güdüsü bu. Sırf dünya 'bir şekilde' var olabilsin diye.

İnsanların dünyası... Adı her ne olursa olsun... Bir şekilde genlerinden gelen bir yaşama amacı ve getirisi olan yaşama gücü vardır insanlar için.

Peki ya biz? Yani biz demekle günümüz insanını kastediyorum...

Seks ya da eğlenmek mi sizce hayatın anlamı ya da amacı?..

Sanırım ben kendi hayatım açısından bunları amaçlamadığımı fark ettim belki de. En azından bana yetmiyor artık. Yani yukarıda yazdıklarım elbet şükretmek için yeterli sebepler. Ama belki ben daha fazlasını istedim. Var bir sebebim bunların bana yetmemesi için. Çünkü ben bu zaman için imkansızı istedim belki de. Mutlu olmak istedim. Sadece mutlu olabilmek istedim. Çok çalıştım bu kısa ömrüm boyunca. Çok çabaladım...

Hatta bir keresinde mutlu bile olmayı başardım. Hayatımda ilk ve son kez. İlk kez deniz görmüş çocuk gibi sevindim. Hiç unutmam, unutamam... "Hayat buymuş be!" dedim. Gerçekten güzel günlerdi. Gerçekten mutluluğun ne olduğunu gördüğüm günlerdi o günler. Kısa sürdüler ama. Hayatın bonusuydu sanırım bana. Karşılıklı aşk bahşedilmişti, bir ömür boyu mutluluk tabelası gibiydi benim için. Hiç düşünmedim açıkçası o tabelaya doğru saparken. Güzel asfalt bir yol gibiydi hayatın patikaları arasında. Tam gaz mutluluğa giden yoldu benim için aşk; karşılıklı aşk...-"

Yırtılmış olan kağıdın sadece son cümlesi okunabiliyordu.

"Bu çok garip çünkü yaptığınız onca şeye rağmen bunu ben yapıyorum..."

Gözlerim dolarken 3 yılda görmediğim kızın cümlelerinde boğuldum. Cümleler boğazıma dizildi. Nefessiz kaldım.

Hiç değişmemişti. Hala benim tanıdığım 'o' kızdı. Cümlelerinde hatta koyduğu noktaya kadar hatırladığım gibiydi.

"Depresyonda mıydı?"

"Depresyonda değildi... Hayley depresyona doğru düzgün giremezdi. Sadece çok kırgındı."

Mektupta bir daha gözlerimi gezdirdim.

"Sana kırgındı Jack. İçindeki çatışmaların arttığını söylemişti bana. Senin için döndüğünü söylemişti. Fakat seni umduğu gibi bulamamış."

"Kaçırıldı mı sence?"

"Hayley kaybolmak istedi. Fakat biliyorsundur. O yalnız kaldığında çıldırır. Başına bir şey gelmesinden korktuğum için polise başvurdum."

Gülümsedim burukça. Hayley belki de hayatımda gördüğüm en özgür ruhlu insandı. İstediğinde ortadan kaybolurdu ve istediğinde ortaya çıkardı.

"Hayley istemezse çıkmaz. Dünya'nın en iyi dedektifini getir, hatta tüm Dünya seferber bile olsa onu bulamayız."

"Dışarısı güvenli değil. Nerede olduğunu bilmemek, bilinmemezlik korkutuyor beni. Ve onun da dediği gibi sapkın düşünceli insanlar arttıkça dışarıda olması daha da korkutuyor."

"Anlamsız zamanlarda, anlamsız şekillerde gitmeyi hep çok severdi. Bu huyunu bırakacağını söylemişti..."

Telefonunu çıkarttı tekrardan. Onun ismine bastı. Telefon çaldı, çaldı ve sonunda kapandı.

"Neredesin Hayley?"

*********************************

"Daha iyi misin peki?"

Başını sallarken parmaklarını sıcak çikolatasından bir yudum aldı. Parmaklarını etrafına dolarken dışarıya baktı. Daha sonra bana baktı. Soğuktan mı yoksa ağladığından mı bilmiyorum ama yanakları ve burnu kıpkırmızı olmuştu.

Bende kahvemi yudumlarken camdan kendime bakıp saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Saçlarım birbirine girmişti.

"Demek Jack Hernolds sensin, ha?"

Ona döndüm ve başımı salladım. Yutkundu ve telefonunu çıkarttı. "Her gün senin sesini dinliyordu. Seninle tanışmayı çok istemiştim. Hayley'nin kalbini kıpır kıpır edecek bir erkek olduğunu düşünmezdim."

"Demek benden bahsetti..." diye mırıldandım. "Hakkımda ne dedi?"

"Neler demedi diye sorsan liste daha çabuk biter. Bana yaşadıklarınızı anlatmadı ama senin nasıl birisi olduğundan bahsetti."

"Beni unuttuğunu düşünüyordum."

"Hayır... Unutmadı. O kadar çok şey yaşamasına rağmen seni unutmadı."

"Sevgilisi oldu mu peki?"

"Hayır. Hiç olmadı. Bilirsin Hayley zor birisidir. Sessizdir. Fakat çılgının tekidir. Ve ondan nefret eden çok kişi vardı."

"Hayley'den neden nefret ettiklerini bilmiyorum. Hiç anlamadım."

"Çünkü farklıydı. İnsanlar farklılıkları sevmez. Fikirleri zar zor değişir. Bildiklerinden şaşmak istemezler... Ve bir sevgilisi olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım... Onu gerçekten seviyorsun, değil mi?"

Güldüm hafifçe.

"Ona aşığım. Sadece dış görünüşüne değil. Fikirlerine, hareketlerine, düşüncelerine, duygularına ben onun her şeyine aşığım."

 

 

Loading...
0%