Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@babyshark7749

Amelia ile biraz sohbet ettikten sonra ayrılmıştık. Bana acilen gitmesi gereken bir yer olduğunu söylemişti. Telefonuna bir bildirim geldiğinde hemen canlanmıştı. Aceleyle oturduğumuz yerden kalkmıştı. Telefon numarasını bile alamamıştım. Hayley'den haber gelirse nasıl görüşeceğimizi bilmiyordum.

Masaya ödemeyi yaptıktan sonra bende çıktım. Güneş doğmak üzereydi. Yani bulutlar izin verirse güneş gözükecekti. Fakat pek mümkün değildi. Motorumu yerinde bırakıp sahile doğru yürüdüm. Erkenden uyanan gençler koşuya çıkmıştı. Sahildeki banklardan birisine oturdum. Deniz fazlasıyla dalgalıydı.

Telefonumu çıkarttım. Amelia'nın ismini sosyal medyada aratmaya başladım. Birkaç hesap dolaştıktan sonra bulabilmiştim. Pek aktif olduğu söylenemezdi fakat acemi de değildi hani...

Takip düğmesine basmadan önce fotoğraflara bakmaya başladım. Birkaç yemek fotoğrafı paylaşmıştı en son. Fakat benim dikkatimi çeken hayatımı adamak istediğim Hayley oldu. Fotoğrafa bastım. Son hali... Böyle miydi?

Montuna iyice sarılmış olan Hayley oturduğu sandalyeden dışarıyı izliyordu. Poz vermek için değil hazırlıksız yakalandığı bir anda çekilmişti. Saçları kaküldü ve toplanmıştı. Yanakları kıpkırmızıydı ve dudağı düşünceli şekilde bükülmüştü. Yüzünde zerre makyaj yokken bile güzeldi. Ve fotoğrafta hiçbir filtre olmamasına rağmen çok güzeldi.

Birkaç fotoğraftan sonra Amelia ile ikisinin bir fotoğrafını gördüm. Kırmızı bere takmış ve saçları açık duruyordu bu sefer. Kar yağarken çekilmişti. Amelia arkasından ona sarılırken samimi şekilde gülümsemişti.

Gülümseyerek fotoğrafı inceledim. Birkaç fotoğrafları daha vardı. Daha sonra bir yorum dikkatimi çekti. Bir video vardı.

"Hadi söyle onu nasıl yarattın?"

"Düşünerek..."

Amelia, Hayley'i çekerken Hayley gülümsüyordu. Önündeki bilgisayarda bir şeyler yazıyordu. Amelia ona yaklaştı.

"Dünya'nın en güzel yazarının sırlarını paylaş..."

"Bu bir sır Lia!"

"Hadi ama!"

"Sen beni hikayelerinle nasıl ağlattığını anlat!"

"Onları bir gün sileceğim! Görürsün! Eğlence için yazdım fakat sen ağlıyorsun!"

"Hayır silemezsin! Silersen burnunu keserim Voldemort gibi dolaşırsın ortalıkta!"

Hayley'nin verdiği cevap ile kahkahalarla güldüm. Amelia'da gülerken zaten dengesini kaybetmişti. Sonra yorumlara baktım. Herkes bu tehdide gülmüştü.

Hayley ile görüşmeyeli 3 yıl olmuştu. O zamana kadar belki de hayatına çoktan birisi girmişti. Sonuçta benim yasımla yaşayacak değildi. Onun da bir hayatı var. Benim gibi...

Ama... Ben hala onun yasıyla yaşıyorum.

Nasıl yaşamayayım?

Belki de tarihteki en eğlenceli, en tutkulu aşkı yaşamıştık biz...

Keşke onu 1 saniyede olsa görsem. Başka hiçbir şey istemiyorum.

Yalvarırım Tanrım. Dualarımı duy, onu bana geri getir...

**********************

Tüm gün boyunca bankta oturup denizi izlemiştim. Yağmur yağsa bile kalkmamıştım oradan. Telefonumu kapattım ve sadece denizi izledim. Düşüncelerim zayıflamaya başlamıştı sanki.

Hiçbir şey düşünmek ya da hissetmek istemiyordum. Bir yerden sonra düşünmenin ne kadar zor ve can yaktığını öğrendim. Düşüncelerde boğulmaktan korktum. Hayley gibi olmuştum. Bir şeyleri sürekli kafaya takmak insanı yorduğu gibi düşünmekte yoruyordu. Düşünmeden duramıyorduk. Konu her ne olursa olsun...

Hayley'de böyleydi işte. Bana tek hayalinin düşünmeyi bırakmak olduğunu söylemişti. Çünkü zihin korkutucu bir yerdir. Özellikle insan zihni. Eğer ki hız olarak ifade edebilirsek insan zihni çalışma konusunda tüm tarayıcıları geçerdi. Düşünme hızına hiçbir şey yetişemezdi.

Bazen Hayley bana düşünürken son konuya nereden nasıl geldiğini anlayamadığını söylerdi. Bu yüzden düşüncelerin durulması ve duyguların yok olması özgürlük demekti...

Fakat biz bunu asla yaşayamayacağız...

Evime girdiğimde Ace koşarak yanıma geldi. Üstüm başım sırılsıklam olduğu için beni bir güzel kokladı. Ayakkabılarımı çıkartırken beni koklamaya devam etti. Mutsuz olduğumu anladığında inlemeye başlamıştı. Birden ayrıldığında çoraplarımı çıkartıyordum. Banyoya gittiğimde çoraplarımı kirli sepete attım. Bu sırada Ace bana odamdaki havlumu getirmişti.

Gülümserken ağzından havluyu aldım. İç çamaşırımı önemsemeden mutfağa geçtim. Mamasını çıkartıp kaba koydum.

"Ben banyo yaparken yemeğini ye. Sonra sohbet ederiz olur mu oğlum?"

Olabildiğince geniş gülümsedim. Bu sırada o dilini çıkarttı. Burnumu burnuna sürttüm. Ve banyoya girdim.

Sıcak bir duş alırken artık kendime engel olamadan ağlamaya başladım. Bebek gibi ağladım. Erkek olmaktan utanmadan sesli sesli ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Su akmaya devam ederken duvarda kayıp yere oturdum.

"Özür dilerim Hayley! Sözümü tutamadığım için özür dilerim."

Ağlarken kapının vurulduğunu duydum. Dışarıdan inleme ve havlama sesi geliyordu. Yutkundum ve gözlerimi silmeye çalıştım.

"Ben iyiyim oğlum! Yemeğini yesene!"

Sesimi olabildiğince canlı tutmaya çalıştım. Fakat aradan dakikalar geçtikten sonra birden yarım olan duş kabinin kapısı tamamen açıldı. Ace suyu önemsemeden kucağıma geldi.

Onu ilk sahiplendiğimiz gün aklıma gelince daha da ağladım. Ace bana Hayley'den kalan tek şeydi. 6 yaşındaydı... Yeni doğmuş bu Husky cinsi köpeğin annesi hastalıktan ölmüştü. Hayley yavrulardan birisini almıştı. 3 yıl boyunca onu beraber büyüttük. İsmini o koydu. Ace tıpkı benim gibi Hayley'e aşıktı. Hayley'i kıskanmadığım tek erkek Ace olabilirdi.

Ace açık mavi gözlerini bana dikti üzgünce.

"Hayley'den haber aldım."

Anladı...

Hatta bir insan gibi tepki verdi. Kucağımdan kalktı ve bana beklentiyle baktı.

"Gece polis aradı. Hayley kayıpmış. Sonra onun en yakın arkadaşı ile tanıştım. Hayley'nin kaybolmak istediğini ve ortadan kaybolduğunu söyledi."

Bir ara aklına bir şey gelmiş gibi heyecanla havlayarak bir şeyler söylemeye çalıştı. Ne demek istediğini hemen anladım.

"Yani evet. Hayley ortaya çıkarsa bu şehirde olacaktır. Fakat bana gözükmek istediğini pek sanmıyorum."

Bana anlamsızca bakarken utandım.

"Biliyorsun Ace... Emily ile nişanlandım."

Emily'nin ismini dahi duyması sinirle havlamasına yetmişti. Haklıydı. Acaba nişanın ne olduğunu bilse ne yapardı? Hele Hayley'e olan sözümü Emily ile bozduğumu duysa atomlarıma kadar parçalardı. Ace benden daha çok hak ediyordu Hayley'i.

"Biliyorum. Onu sevmiyorsun... Bende sevmiyorum fakat babamı yarı yolda bırakamam. Josef bunu çok istiyor biliyorsun."

Josef'i duyunca sakinleşti. Babam ölmeden önce evlenmemi istemişti. Emily ile küçüklükten beri arkadaştık. Her zaman bana karşı hisleri olduğunu biliyordum. Babamın kanseri ilerlediği için ona evleneceğime söz verdim. Fakat hayalimde Hayley vardı. Hayley'i beklerken babam ölür diye onunla nişanlanmıştım.

Ağlamadan önce Ace'e baktım acıyla.

"Düşlerim çok başkaydı Ace!"

Ben yine ağlarken yanıma iyice sokuldu ona sarıldım. Bir insanda hissetmediğim sıcaklığı Ace'te hissetmiştim.

O an Hayley'nin söylediği şey aklıma gelmişti. "İnsanlar köpekleri hak etmiyor!"

Evet. Hak etmiyorduk. Hatta biz hiçbir hayvanın varlığını hak etmiyorduk. Ace kucağımda otururken ben ağladım o ise sessizce benim sakinleşmemi bekledi. Bir ara kalktı ve havlamaya başladı. Yemin ederim patilerinden birisini uzatıp bana tokat atacağını düşündüm.

Çok güçsüz göründüğümü hissettim. Yutkunurken kalktım ve suyu kapattım. Bu sırada Ace oturmuş beni usulca izliyordu. Kendimi kuruladıktan sonra saçlarımı kuruladım. Dişlerimi fırçaladım ve başka bir havlu çıkarttım. Ace ne yapacağımı anlamış gibi oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Onu da kuruladım bir güzel.

O kurulanırken en azından ona sahip olmanın mutluluğu ile kıkırdadım. O ise biraz neşelendiğimi görünce heyecanla yanağımı yaladı.

Yani en azından Ace için geri dönerdi?

Değil mi?

**********************

"Aniden ortadan kaybolmuşsun?"

Gözlerimi devirirken Ace'in başını okşadım. Yemin ederim şuan 'Tamam' desem Emily'nin üzerine atlardı. Fakat mercekten gördüğüm zaman onu uyarmıştım. Beni üzecek veya yoracak bir şey yapmazdı. Bu yüzden Emily salona girse bile hırlamaktan başka bir şey yapmadı.

"Niye geldin?"

Poşetleri masaya bırakırken bana baktı. "Evimize gelmem de sorun mu var?"

"Pardon? Evimiz derken?"

Emily'nin bu cevabına ben içten içe sinirlenirken Ace biraz daha hırladı. Bu sırada Emily'nin gözleri Ace'e kaymıştı.

"Niye hırlıyor bu?"

"Bilmem, sen cevap ver? Sence neden?"

Omuzlarını silkerken sarı saçlarını geriye attı. Bu sırada boynundaki kedi dövmesi gözükmüştü. Dövme iğrenç bir şekilde cildine işlemişti. Berbat duruyordu fakat Emily zevksiz olduğu için ona bu görüşümü söylemek bile beni yorardı. Poşetten birkaç kutu çıkardı. Hazır yemek almıştı.

"Mikrodalgayı kullanmam gerek?"

"Emily?"

Bana baktığında sinirimi bastırmaya çalıştım. "Neden geldin?"

"Senin için endişelendim aşkım," Yine sinirli bir hırlama geldi. "Beraber yemek yeriz ve film izleriz. Romantik bir akşam geçirmek istiyorum."

Ace hırlarken bana baktı. İçimden her ne kadar saldırmasını istesem de izin vermedim.

"Emily seninle film izlemeyeceğim veya herhangi bir şey yapmayacağım. Bir şey söyleyeceksen söyle ve git."

Kibar davrandığıma şükretmesi gerekirken kutuları eline aldı.

"Ya beraber evimizde yemek yememizin nesi var Jack?"

"Burası senin evin değil Emily! Burası benim, Ace'in ve Hayley'nin evi!"

Emily alayla güldü ve Ace'e küçümseyici bir bakış attı.

"Burası o pire torbası veya o kaçık eski sevgilinin evi değil Jack! Burası ikimizin, gelecekteki çocuklarımızın ve kedilerimizin evi olacak!"

Sanırım bu cümleleri kurması sabrımızın taşmasına neden oldu. Ace aniden fırlayıp havlamaya başladı. Uzun uzun havlarken Emily korkuyla geri sıçradı. Bu sırada hala akılsız gibi konuştu.

"Vazgeçiyorum pire torbası! Ben o kaçığın düzenlediği ve anıları olduğu evde yaşamam."

Ace sonunda dayanamadı ve üstüne atlamaya yeltendi. Emily korku ile koridoru geçti ve sokak kapısını açıp kendini dışarı attı.

Ace sinirle havlarken yere oturdum. Kapının kapanması ile Ace'in dışarı çıkmadığını anladım. Ben sinirimi bastırmaya çalışırken Ace içeri geçti. Bir süre etrafımda dolandıktan sonra masanın üstüne çıktı. Bütün poşetleri dişleriyle parçaladı. Sinirle oraya buraya savurdu.

Tüm yapmak istediklerimi yaptı.

Ben ise hiçbir şey yapmadım. Bulunduğum yere uzandım ve kıvrıldım. Gözyaşlarım akarken uyudum.

 

 

Loading...
0%