Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@babyshark7749

Ekim 2015

"Bünyem çok zayıf. Bir yaşlı kadar olmasa da çok çabuk yorulabiliyor ve üşüyebiliyorum."

Onu tren vagonuna getirmiştim. Ailem varlıklıydı. Kendilerine özel her şeyleri vardı. Tren uzun süre önce kaza yapınca bırakılmıştı. Onlardan gizli bu vagonu (ç)almıştım. İyice temizlemiştim. Hiçbir zaman açılmayacak olan bir tren yolunda duruyordu bu vagon. Hiç kimse bilmiyordu.

Telefonumun ışığını yakarken o kollarını vücuduna dolamıştı. Gece çok geç olduğundan ve burada hiçbir şekilde ışık olmadığından her yer zifiri karanlıktı. Vagonun anahtarını çıkartırken ona döndüm.

"Beni öldürüp böbreklerimi satmayacaksın, değil mi?"

Dediği şeye hafifçe güldüm. O ise gülmeme karşılık verdi. Beresini düzeltirken kapıya baktı.

"Öyleyse önceden haber vereyim. Diyabet hastasıyım... Böbreklerimin pek sağlam olduğu söylenemez."

Vagonun kapısını açtım. Daha sonra bacağımı kaldırıp içeri koydum ve kendimi yukarı çektim. Elimi uzattığımda yavaşça tuttu. O da bacağını koydu ve benden destek alarak yukarı çıktı. Belinden hafifçe ittirip içeriye geçmesini sağladım ve vagonun kapısını kapattım.

İçerisi hala karanlıktı. Birden göğsümde buz gibi ten ile hafifçe titredim.

"Jack, içerisi çok karanlık!"

"Karanlıktan korkuyor musun?"

"Korkmadığımı söylersem, ışıkları açmayacak mısın?"

"Ona göre hızlı hareket edeceğim."

"Korku değil de... Bilmediğim ortamlarda karanlıkta durmak rahatsız ediyor."

Uzanıp elini tuttum sonra onu kendime çektim. O ise uysal şekilde bana yaklaşmıştı. Diğer elimi duvara sürttüm ve düğmeyi buldum. Yukarı kaldırdığımda her yer aydınlandı. Aşırı bir ışık söz konusu değildi fakat her yer gözüküyordu.

Hayley gözlerini kapatırken kaşlarını çattı. "Karanlıktan çıkınca gözlerim ağrıdı..."

Onu izlerken tam anlamıyla alıştığında etrafa şokla baktı.

İçerisi tam anlamıyla bir ev gibi dizayn edilmişti. İki tane büyük kanepe vardı. Kılıç çiçekleri ve kaktüsler vardı. Büyük bir dolap vardı ve içinde kitaplar, kalemler, kağıtlar vardı. Hemen köşede bir masa vardı. Benim en çok takıldığım yer orasıydı.

"Jack... Burası çok güzel!"

Her şeyi es geçip masaya doğru ilerledi. Kağıtları toplamamıştım çünkü daha işim bitmemişti. Sene sonu ödevi olarak kendi başıma bir çizgi film yapmak zorundaydım. Karakterlerin tasarımları bile daha bitmemişti.

Yanına vardığımda eline aldığı kağıdı geri bıraktı. Bana baktığında beğenmediğini zannetmiştim.

"Özür dilerim... İznin olmadan bakıyordum."

"Rahat ol."

O ise gülümsedi ve kağıtlara döndü. Uzun uzun incelediğinde ona bakıyordum. Birden başını kaldırdı.

"Eğlenceli olmalı... Animasyonlar yapmak yani."

"Öyle! Hayal dünyasının yaratıcılığı önemli işte."

Kağıtları bırakırken bana döndü. "Animasyonların, çizgi filmlerin veya animelerin çocuklardan çok yetişkinlere hitap ettiğini düşünüyorum. Küçükken izlediğimiz çoğu şey büyüdüğümüzde bize daha anlamlı geliyor."

"Fakat animasyonlar ve diğerleri, çocuklar için yapılıyor diye biliniyor."

Masaya yaslanırken kollarını göğsünün üstünde birleştirdi.

"Her bir yaş grubunu, her cinsiyeti, her ırkı, her dini ve her görüşü belirli kefeye koyuyorlar. Belirli tabulardan ibaretiz. Düzeni birkaç kişi kuruyor ve etrafa yayıyor."

Eline ilk incelediği resmi aldı. "Kızların sadece makyajlar, elbiseler veya sevginin peşinde koşan hayalperest olarak nitelendirilmesi sinirimi bozuyor. Erkeklerin ise güç, spor ve araba sevdalısı gibi gösterilmeleri. Cinsiyetlerin tabuları çok sert oluyor."

Kağıdı bana tuttu. Çizdiğim siyah saçlı, pembe yanaklı ve sıska kızı gösterdi.

"Bir diğeri ise sevgi kavramı..."

"Sevgiyi de mi yanlış yorumluyorlar?"

"Evet... Özellikle animasyon hazırlayan kişiler... Disney, Dreamworks ya da animasyon hazırlayan herhangi bir şirket..."

"Anlamıyorum... Hepsi gayet karşılıklı ve saygılı aşklardan bahsediyor..."

"Benim bahsettiğim fiziksel görünümlü aşklar." Başını olumsuz anlamda salladı gülerek. "Bana kilolu bir kızın karşılıklı aşk bulduğu bir animasyon söyle Jack?"

Tüm Disney Prenseslerini gözümün önüne getirdim. Hepsi kusursuz vücutlara, zayıf bedenlere ve tatlı ya da güzel yüzlere sahipti.

Düşünmem uzun sürünce gülüşü odaklanmamı bozdu.

"Bilinçaltına biraz hitap ettiklerini düşünüyorum. Tüm prensesler zayıf ve güzel. Fakat genetik veya hastalık yüzünden kilo veremeyen kızlar onlara aşık olunacağını düşünmeyebilir..."

"Fakat bu insanın özgüveni ile ilgili değil mi?"

"Özgüven... Çocukluktan edinilen bir şey... İşte bu yüzden animasyonları eleştiriyoruz şuan... Ailen seni şımartmışsa veya kendi başına büyük işler yapabildiysen özgüvenlisindir... Küçük yaşta şiddete uğrayıp, hor görülmek ise korkaklığa yol açar."

"Ağaç yaş iken eğilir..."

Gülümsedi genişçe, "Kesinlikle bahsettiğim bu! Çocuklukta edinilen en keskin anılar ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım aklımızdan çıkmaz."

"Yani buna insanların izledikleri şeylerin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorsun... Animatörler de bir nevi insanın bilinçaltına giriyor... Bu yüzden kilolu kızlar birisine karşı bir şey hissetse görünüşünden utanıyor. Çünkü yakışıklı erkekler sadece zayıf kızlara aşık olur gibi kanılara varıyorlar."

"Kesinlikle... Çocukluk masumluğun evresidir. Beynimizin çalışma şeklini o zamanlarda yaşadıklarımız, şahit olduklarımız, hissettiğimiz duygular belirler. İkimizde konuşuyoruz, yürüyoruz, koşabiliyoruz fakat aynı düşünmüyoruz. Çünkü ikimiz aynı şeyleri yaşamadık."

"Yaşasak bile değişmez... Çünkü her şey kalpte gizlidir."

Hayley gülümseyerek koluma dokundu ve kağıdı elimden aldı. "Fark yaratmak ister misin Jack? Bu konuyu işlemeni öneririm. Sevgi ya da aşk denilen hislerde fiziksel görünüşün hiçbir şey olmadığını göster. Elbette aşırı kilolu olmak iyi bir şey değil. Vücuda zarar verir ve bir sürü hastalığa neden olur... Fakat bunun üstesinden gelebileceklerini göster onlara. Kilonun sadece sağlığı olumsuz etkileyebileceğini göster."

Kağıttaki kıza bakarken Hayley'de benimle birlikte baktı. Aklıma bir sürü yeni fikir gelmişti. Yepyeni bir konu ve yepyeni karakterler...

"Aklıma çok güzel bir fikir geldi Hayley?"

"Hemen kaleme dök o zaman!"

O beni sandalyeye doğru çekti. Ayağa kalkmak istedim. O buradayken hiçbir şey yapamazdım ki... Hem işime odaklandığımda her şeyi unuturdum. Onun varlığını ise unutmak istemiyordum. Bu an eşsiz olmalıydı.

"Hayley... Sonra yaparım. Seninle sohbet etmek istiyorum."

"Hayır, Jack. Çizmeni istiyorum. Seni o şekilde izlemek istiyorum."

O beni omuzlarımdan ittirip oturttu. Elime yeni bir kağıt aldığımda o hazırlanmamı bekliyordu. Bu sırada kitaplığa yöneldi...

Dolabı açtığında hafif bir ıslık çaldı.

"Her seninle ilgili bir şey keşfettiğimde daha çok dikkatimi çekiyorsun Jack!"

"Kitap okuyan insanlar dikkatini mi çekiyor?"

Kitaplarda parmaklarını gezdirirken omzunu silkti. "Teknoloji çağının başlangıcında sayılırız. Bu zamanlarda kitap okuyan kişi görmek çok zor."

"Ne yazık!"

"Kesinlikle..."

John Steinbeck'in bir kitabında kaldı parmakları. "Fareler ve İnsanlar..."

Kitabı çekti ve kapağına baktı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı.

"Lennie... O son bölümde hıçkırıklarla ağlamıştım. O kadar saf ve iyi bir karakterdi ki... Hayalleri çok güzeldi. Kitabı belki de yüzlerce kez okudum..."

"Masum bir kalp için fazla ağırdır bu kitap Hayley... Kendine her seferinde acı çektiriyorsun!"

"Lennie gibiyim Jack... Güzel hayalleri bir daha bir daha duymaya, sırtımızdan vuracakta olsa en yakınımıza bir daha bir daha güvenmeye ihtiyacım var sanırım."

Elindeki kitap ile yanıma geldi. Hemen karşımdaki kanepeye oturup bana döndü. Kanepenin kolu ile temas eden masa vardı sadece aramızda. O ise dizlerini kırmış masaya yaslanmıştı.

"Küçük bir çiftliğimiz olacak. Küçük bir yel değirmeni, küçük bir evi ve bir de kümesi olacak. Bir mutfağı, bir meyva bahçesi, kiraz, elma, kayısı ağaçları, ceviz ağaçları, biraz da çileği olacak. Yonca ekili bir köşeciği ile onu sulamak için bol bol suyu olan bir çeşmemiz olacak. Bir de domuz besleme yeri olacak."

Dediği ile gülümsedim ve defalarca okuduğum kitabın sözlerini söyledim

"Ya tavşanlar?"

"Şimdilik tavşanlar olmayacak. Fakat sana bir yonca tarlası yaparım, tavşanları onlarla beslersin."

Bana cevap verdiğinde gülümseyip devam etmesini bekledim. Yavaşça devam etti.

"Bir iki domuzumuz da olur. Belki de ineğimiz, ya da keçimiz olur, sütü o kadar koyu olur ki, kaymağını bıçakla keser veya kaşıkla alırız... Böyle işte, küçük bir evimiz, her birimiz için ayrı bir odamız olacak. Yusyuvarlak bir de küçük dökme sobamız; kışın onu yakacağız. Evimiz sıcacık olacak. Toprağımız çok olmayacağından, öyle fazla yorulmak zorunda kalmayacağız. Günde belki altı, yedi saat. Günde on bir saat arpa yüklemeyeceğiz. Bir şeyler ektiğimiz zaman ürünü de kendimiz toplayacağımız. Ektiğimizin ne sonuç verdiğini gözümüzle göreceğiz."

Hayley burukça gülümserken dudaklarını ısırdı. Derin bir nefes alırken yavaşça dudaklarını araladı:

"Hepsi bizim malımız olacak, kimse bizi sepetlemeyecek. Biri hoşumuza gitmedi mi, ona, 'Çek arabanı' diyeceğiz; sıkıysa gitmesin. Bir dostumuz gelse, onun için yedek bir misafir yatağımız bulunacak, ona, 'Ne diye bu gece bizde kalmıyorsun,' diyeceğiz. O da kalacak tabiî..."

Gülümseyerek ona yaklaştım. "Ve bende tavşanlara bakacağım..."

O da gülümserken gözlerinden yaşlar düştü. "Sen tavşanlara bakacaksın..."

O gülümsemeye çalışırken yerimden kalkıp yanına gittim. Ona sarılırken bana karşılık verdi. Bir süre o şekilde durduktan sonra geri çekildi...

"Ne zaman anlamlı şeyler görsem veya okusam ağlamaya başlarım. Kusura bakma Jack!"

İşi dalgasına vurmak istedim. Benden utanmasını istemiyordum.

"Ağlayabilirsin Hayley sorun değil! Burnunu üstüme silmediysen sorun yok."

"Sol omzunda var biraz var"

"Ne?"

*****************

Hayley bir süre beni izlemişti. İşime tamamıyla odaklanmıştım. Bu yüzden ortam aşırı sessizdi. Ne kadar geçtiğini anlamadığım süre sonunda başımı kaldırdığımda uyuyakalmıştı. Başının altına bir yastık koyduktan sonra üstüne bir örtü örttüm.

Son derece huzurlu duruyordu.

"O güzel zihninde neler dönüyor?"

Onu izlerken ayağa kalktım. Keşke şuan uyanık olsaydı. Saatlerce onu dinleyebilirdim belki de. Çok güzel ve çok anlamlı konuşuyordu.

Bir süre daha odaklanmaya çalıştım. Fakat bir yerden sonra tıkanmıştım. Uykum cidden hiç yoktu. Başımı kaldırdığımda onun güzel yüzünü görmüştüm.

Önüme başka bir kağıt çektim. Yavaşça kalemi oynatmaya başladım. Kalın, düz ve uzun saçlarında, büyük gözlerinde, uzun kirpikleri, küçük burnu ve ağzında gözlerim dolaştı. Sol gözünün altındaki güzellik lekesi ve sol yanağındaki bene kadar kusursuz görünüyordu. Suçiçeği izi olarak duran sağ yanağındaki iz bile kusursuzdu. Geniş omuzları ile muhteşem görünüyordu...

Peri gibi değildi...

Prenses gibi de değildi...

O tıpkı bir kar tanesi gibi eşsizdi. Mükemmel görümü ile bir kar tanesini andırıyordu bana. Eşi benzeri olmayan bir kar tanesi...

Dışarıdaki kar tanelerinden çok daha güzel bir kar tanesi...

Eşsiz Kar Tanesi...

Hayley...

 

 

Loading...
0%