@balleydii
|
Tekrardan merhabalar! Bölüm Düzenlenmiştir. Bölüm Şarkısı: Adım Yok Sınır; Not; Bölüm en erken üç gün sonra gelecektir. En geç ise sınır dolmaz ise iki haftanın ardından ama ben sınırın dolacağından emin sayılırım. Ayza Nil Bülbül'den Başımdaki sızı ile gözlerimi açtım. Göz kamaştıran beyaz bir ışık ve burnumu işgal eden bu koku hiç yabancı değildi. Yine hastanelik olmuştum. Başta olanları anımsamak zor olsa da birer birer son anılarım canlandı. Anlık bir vazgeçişti. Kendini inandırma çabası... Ne kadar inkâr etmek istesem de bu benim intiharımdı aslında. Kimsenin bilmeyeceği gizli bir intihardı bu. İntihar etmeye kalkışan insanların, yapacak hiçbir şeyi kalmaya, Dünya'ya tutunabilecek bir dalı kalmayanların yaptığını söylemişlerdi. Ama öyle değildi. Belki de çoğunluk öyleydi ama insan ani bir kararla da yapabilirdi. Duygularının onu işgal ettiği, boynuna bir urgan gibi sarılıp onu boğduğu zamanlarda da yapabilirdi. Birkaç dakika beklese urgan kendiliğinden açılacaktı, lakin bekleyecek mecalim kalmamıştı. Her ölüm zamanla mı olurdu? Bazı vazgeçişler ölümün kendisi değil midir? Dudaktaki gülümsemeye sığar binlerce acı, binlerce gözyaşı. Gülerken ağlayanlar mı şanslıdır yoksa gözyaşları olmayan bir kız mı? Odada kimse yoktu. Bu dudaklarımda buruk bir gülümsemenin peyda olmasına neden oldu. Beni hastaneye bırakıp eve dönmüş olduklarını falan öğrensem gerçekten biraz olsun şaşırmazdım. Alışmak denirdi bu hisse. Alışmıştım her zaman yalnız kalmaya. Etrafında ne kadar insan olursa olsun, yalnız kalabiliyordu insan. Onu gören, duyan biri olmazsa yalnızdı. Yüreğine bir şeyler işlemek isteyen yoksa yalnızdı insan. Kendi kendime yetmeyi öğreneli ne kadar olsa da yalnızlığın bıraktığı o uğultulu ses, o sesin acısına bir türlü alışamamıştım. Alışmak zordu. Bazen alışmak gerçekten çok zordu. Kapı açıldı ve içeri Araz girdi. Onun burada olmasına şaşırmamıştım. Gerekirse Ayhan Bey’e karşı gelir, yine de yanımda olurdu. Benim ona baktığımı görünce durdu, "Ay Ayza, uyanmışsın!" Ardından hızla geldi ve sımsıkı sarıldı. "Hala uyuyorum ben ya, ve sanırım kemiklerim kırılacak," dedim kaburgalarıma uyguladığı baskıdan kaynaklı kısık çıkan sesime. Söylediğimden sonra ateşe değmiş gibi geri çekilmişti. Bu tavrına güldüm. "Ben doktoru çağırayım," dedi ve hızla dışarı çıktı. On saniye ya geçti ya geçmedi, doktorla birlikte çeri girdi. Doktor benden birkaç santim kısa, turuncu saçlı genç bir kadındı. Güler yüzle yanıma yaklaştı, "Ayza Hanım, bu kadar erken uyanmanız ne güzel," dedi. Gözüm duvardaki saate gitti. Saatin altı olmasıyla yaklaşık on sekiz saat uyuduğumu hesaplamış oldum. Bana göre gerçekten fazlaydı ama bunu doktora söylemeyi gerek görmedim. Doktor yüzündeki gülümseme ile devam etti, "Şimdi krizden sonra herhangi bir semptoma rastlayıp rastlamadığımızı kontrol etmem gerekiyor," dedi ve masadaki muayene eşyalarını alıp yanıma geldi. O, gözlerimden başlayıp bütün vücudumu muayene ederken Araz öylece durdu ve bizi izledi. Doktor işi bitince, "Görünen herhangi bir sıkıntın yok. Çok şanslısın," dedi. Odadan çıkmak üzereydi, lakin bir anda bana döndü. Aklına bir şey gelmiş olmalıydı. Bakışlarını keder kaplamıştı. Araz’a döndü, "Bizi yalnız bırakır mısın?" Araz çıkmak için hareketlenmişti ki, "Kalsın. İkizimden gizlim saklım yok benim," dedim. Araz mutlu bir şekilde geri yanımdaki koltuğa oturdu. Doktor, öyle olsun dercesine kafasını salladı, ardından, "Krizinizi en az hasarlı bir şekilde atlatmanız için uğraşırken hemşirelerle birlikte bir şeyi fark ettik," dedi. Sertçe yutkunduktan sonra devam etti, "Vücudunuzda pek çok darp izine rastladık. Yanıklar, morluklar, uzun kesikler… ve daha nicesi. Polise bildirmem gerekiyordu lakin önce ailenizle konuşmalıydım." Konuşma onu da zorluyordu, ikide bir duraksamasından anlamıştım. Tekrar konuşmasına izin vermeden onu kestim, "Bana bunu aileme söylediğinizi söylemeyin lütfen." Herkesin öğrenmesi benim için felaket olurdu. Doktor dediğime bir şey demedi. "Önce ailenin büyüğü olan Ayhan Bey’le konuşmak istedim ama Araz Bey’e de sakinleştirici vurulmuştu ve Ayhan Bey onun yanındaydı. Ben de Bartu Bey’le konuşmaya karar verdim." Bartu’ya söylemişse şu an bütün dünya bile benim darp edildiğimi öğrenmiş olabilirdi. Bu sadece tahmindi, lakin ben tahminlerimde çok nadir ıskalardım. Bir şey demeyeceğimi anlayınca devam etti, "Bartu Bey’e durumu izah edeceğim vakit Uraz Bey geldi ve abisini gönderdi. Bartu Bey’in umursamaz tutumlarını aksine Uraz Bey’in tedbirli tutumu beni daha memnun ettiği için Uraz Bey’e durumunuzu açıkladım." Kafamı onaylarcasına salladım. Kanayan şeylerin morluk olmadığından emin olmuştu artık. Onunla konuşmam gerekiyordu hem de en acilinden. Umarım kimseye bir şey söylememiştir. Kafamı sallayarak doktoru onayladım. "Bana sizin bunca yıl anneniz ile kaldığınızı söyledi. Gerçekten anneniz mi yaptı? Bir anne nasıl böyle bir şey yapar?" Bu seferki sorusu diğerleri kadar resmi değildi. Meraktan sormuş olmalıydı. Minik bir tebessüm kondurdum yüzüme, "Annem yaptı. En küçük detayına kadar," dedim. Doktor, "Annenizin adı Arzu mu?" diye sordu, ardından böyle bir şey sorduğu için kendine ceza olarak dilini ısırdı. "Evet, onu da annem yaptı. Adı da Arzu," dedim. Sırtımdaki yarayı gördüğü için sormuş olmalıydı. Kafasını onaylarcasına salladı, ardından geri resmiyete döndü, "Peki annenizi şikâyet edecek misiniz? Normalde çoktan polis aranmalıydı fakat abiniz polis olduğu için şimdilik haber vermedim polislere," dedi. Bakışları arada Araz’a dönüyor, ona rahatsızca bir bakış atıp gözlerini kaçırıyordu. Ondan rahatsız olduğunu anladığım için, "Araz bana su getirir misin?" dedim ve ben der demez odadan dışarı fırladı. "Annemi şikâyet etmeyeceğim," dedim doktora. Hala adını öğrenememek canımı sıksa bile şu durumda sorulacak soru değildi sanırım. "Neden? Neden size bunca şeyi yapan kadını şikâyet etmiyorsunuz?" diye sordu. Ona annemi şikâyet edersem intikam almak için illa tekrar beni bulacağını, şikâyet etmemin sonuçsuz kaldığını, bunu daha önce de yaptığımı söyleyemedim. Onun yerine, "Annem o benim. Bana ne yaparsa yapsın arada öperdi. Saçlarımı okşardı," dedim. Annemin eli hiçbir zaman saçlarımı okşamak için uzanmamıştı. Doktor kafasını salladı, ardından arkasına dönüp biri var mı diye kontrol etti. Kimsenin olmadığını görünce bana biraz daha yaklaştı ve fısıltı dolu sesi ile, "Gerçekten sana bir şey yapmıyorlar değil mi? Hepsi tehlikeli duruyor ve çoğu seni seviyor gibi durmuyor," dedi. Doktorun aklı gerçekten bende kalmış olmalıydı. "Hayır hayır," dedim ve onu rahatlatmak için yüzüme en iyisinden bir gülümseme kondurdum . "Her şey yolunda. Benim buna ihtiyacım vardı," dedim. Onun böyle dediğimi duyması gerçekten iyi oldu. "Bir ihtimalle… Evet, bir ihtimalle," dedi ve geriye döndü. Sonra, "Bir haftalık tedavi süreciniz var ve çok sık olmasa da hastaneye gelmeniz gerekecek. Şu an sizden başka kimseyle konuşmam gerekecek. Yakında bir hemşire gelecek. Onun da size yapacakları var," dedi ve arkasını dönüp çıkışa yöneldi. Kapıyı açtığında son kez "Her şey yolunda mı?" diye sordu. "Evet, her şey yolunda. Teşekkürler," dedim. Yüzünde bir gülümseme oluştu ve çıkıp gitti. O an tek başıma kalmıştım. Etrafıma bakındım ve gözlerim beyaz hastane odasının eskimiş eşyalarına ilişti. Cebimdeki telefonumdan bir süre sonra sesler yükselmeye başlamıştı. Aynı kişi sürekli mesaj atıyordu ama mesajlarına dönmedim. Ne deseler boğazımı sıkan bir hal alıyordu. Kaldığım yeri bulma konusunda yardıma ihtiyaçları yoktu. "Ben… ben iyiyim," dedim sesim titreyerek. Herkes kendi işine bakabilirdi. Bir haftalık tedavi sürecim olacaktı. Onu bile düşünmek, bana korkunç geliyordu. Henüz canımı sıkacak birçok şey olduğunu düşündüm. Yavaşça derin bir nefes alıp, yastığı başıma koyup, gözlerimi kapattım. Yalnız olmayı, onlardan saklanmayı seçtim.
- ♡ ♡ ♡ - Flashback: 6 Yıl Önce Hissettiğim acı ile gözlerim kendiliğinden açıldı. Dudaklarımdan acı dolu bir inleme dökülürken karşımdaki doktor bana şaşkınlıkla baktı. “Canım yanıyor,” dedim, acıyla. Yanındaki hemşire, “Şimdi uyanmaması gerekiyordu, bu nasıl olur? Çabuk hemşireyi çağırın!” dedi ve bana dikkatle bakmaya başladı. Diğer hemşire doktoru çağırmaya giderken, ben neden burada olduğumu hatırlamaya çalışıyordum. Hemşire, “Ayza, beni duyuyor musun?” diye sordu. Pürüzlü çıkan sesimle, “Duyuyorum,” dedim. Boğazım sızlıyordu. “Su, su verir misiniz? Lütfen,” diye sordum. Üzgünce baktı. “Üzgünüm ama doktora sormadan sana su veremem, bu senin için tehlikeli olabilir.” Kafamı sallamaya çalıştım ama bunu bile beceremedim. Bunun yerine, “Sorun değil, efendim. Açıklama yaptığınız için teşekkür ederim,” dedim. Konuşmak ne kadar zor olsa bile, konuşmazsam annem saygısızlık yaptığımı görüp kızabilirdi. Hemşire bana gülümsedi ve, “Çok tatlısın. Fazlasıyla da kibar. Annen seni çok güzel yetiştirmiş Ayza,” dediğinde güldüm. O kadar içten güldüm ki, iltifat sandığı şeyden hoşlandığım için güldüğümü sandı. “Genelde öyle derler,” dedim ardından. Güler gözlerle bana bakarken sessizlik çok uzun sürmedi çünkü içeri doktor gelmişti. Beni uyanık ve oldukça dinç görmek onu da şaşırtmış olmalı ki gözleri büyümüş, ağzı çok hafif aralanmıştı. Siyah saçlarının arasına beyazlar karışsa bile gerçekten çok güzel bir kadındı. Güzelliği beni büyülerken o kendini toparladı ve yüzünde peyda olan gülümseme ile yanıma geldi. “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. Etrafı gösterdim elimle. “Pek iyi değilim, ne yazık ki hanım efendi; lakin çalışıyorum. Siz nasılsınız?” sona doğru susuzluktan kısılan sesimi fark etmişti. Aceleci tavırlarla suyu koyarken, “Ben de iyiyim. Senin komaya gireceğini düşünürken normal uyanma sürenin çok öncesinde uyandın. Bu imkânsıza yakın, biliyorsun değil mi? O ilaçlara direnmen beni hayrete düşürdü. Annene haber vermedim; lakin kan değerlerini de incelemek istiyorum,” dedi, heyecanla hızlı hızlı konuştu. Dedikleri pek ilgimi çekmediği için bana uzattığı suyu içerken, “Annem haberi olmadığı şeylerden hoşlanmaz, hanım efendi,” dedim. Onca şey içerisinden buna takıldığımı fark etmemişti. Fark etse bile merak etmemişti. Gerçi başkaları için o kadar dikkat çekici bir detay da değildi. O da söylediklerimin sadece sonuna odaklanmış olmalı ki, “Çok resmisisin,” dedi. Meraklı gözlerle bana bakarken hem benimle konuşmak istiyor hem de konuşmayı hemen bitirip hızla beni incelemek istiyor gibiydi. Karşısında bir denek olarak hissettim ve bu çok rahatsız ediciydi. “Hasta ve doktor ilişkisi dışında bir ilişkimiz mi var? Saygısızlık olmasın, merakımdan soruyorum,” dedim. Bir çocuğu kelimeleriyle etkilemek belki çok kolaydı; lakin ben diğerleri gibi değildim. Diğerleri gibi olsaydım, sınıftakiler beni görünce benden kaçmazdı. Bunu doktora söylemeyi gereksiz buldum. Zaten o söylediklerime bozulmuş olmalıydı çünkü yüzü morarmıştı. Başta nefes alamadığını bile düşünsem, derin bir iç çekiş ile bana yaklaştığında söylediklerime bozulduğunu garantilemiş oldum. Yaklaşık iki katım olan bedeniyle yanıma geldi ve elindeki ışığı gözlerime tutarak muayenesine başladı. Dilime soktuğu dil çubuğu ne kadar beni rahatsız ettiyse, çubuğu boğazıma kadar sokup beni kusma derecesine getirecek kadar ileri gitmişti. Sanırım söylediklerimin intikamını alıyordu. Yaptıkları hafif bile denilebilirdi aslında. Kadın evde yaşadıklarımı bilse kalp krizi geçirir gibi duruyordu. Kollarıma iğne gibi bir şeyler batırınca acı ile dişlerimi sıktım ve, “Ne yapıyorsun be!?” diyerek kükredim. Bu halime gülerken, “Kibarlık bir yere kadar değil mi?” dedi ama kızarcasına değil, keyif alırcasına söylemişti. “Herhangi bir felç durumun var mı diye kontrol ediyorum. Amacım canını yakmak değil. Doktorlar can yakmaz, yeminimiz var bizim,” dedi alaycı bir tutumla. Her bir hareketi beni daha çok sinirlendirirken, “Annem nerede benim? Benimle değil, onunla muhatap olun bundan sonra,” dedim küçümseyici bir tavır takınarak. Ben bu dediğimle güleceğini düşünsem bile, yüzü asılmıştı. İğneyi bacaklarıma yanaştırırken, “Ayza, annen burada değil,” dedi. Şaşkınlıkla, “Ne?” dedim. Doktor devam etti, “Annen hastaneye hiç gelmedi bile. Eve ambulans çağırmış sadece,” söyledikleriyle ben sertçe yutkundum ve, “Tamam o zaman benimle konuşun,” dedim. Bir süre daha beni inceledi, ardından arkasını döndü. Eli ağzına gitmişti. “Doktor hanım, ne oldu?” dedim. Gözleri dolmuş bir şekilde bana döndü. Nedensizce bana karşı fazla yumuşak olduğunu hissettim. “Ayza, annen gelmediği için sana daha fazla değer verdim; o yüzden gözlerim doldu, pardon,” dedi ve gözlerini sildi. “Senin belden aşağıın felç.” Dudaklarından dökülen kelimelerle gözyaşlarım gözlerime akın etti. Kendimi durdurmaya çalışmadım; annem burada bile değildi. “Annemi istiyorum,” dudaklarımdan dökülen kelimeler benim canımı ne kadar yaktıysa, doktor da o kadar üzülmüştü. Söylediğimi düzeltmek için hıçkırıklarım arasında, “Babam da olur. Babamı getirir misin abla?” dedim. Kadın kendini zor tutuyor gibi duruyordu. “Baban nerede?” sorusu ile ağlamam arttı. “Gökte ya da yerde. Burada ama başka bir evrende,” dedim. Söylediklerime eklememe gerek kalmadı. Beni anlamıştı zaten. Elini ağzına götürürken, “Üzülme. Geçici olma olasılığı çok yüksek,” dedi. Kafamı salladım. İlk defa kimsesizlik iliklerime kadar işlenmişti. Kimsem olmadığını elbet biliyordum; lakin yine de bazı şeyleri hissetmek ile yaşamak arasında baya bir fark vardı. Bunu bir hastane odasında hıçkıra hıçkıra yalnızlığıma ağlarken fark etmekte ayrı bir kederlenme sebebiydi. Doktorun varlığını umursamadan şarkımı söylemeye başladım. "El bebek, gül bebek Hıçkırıklarım eşliğinde şarkıya devam ettim. "Öl bebek, hiç yaşa-mamışken Doktor bir şeyler diyordu lakin sesi bende uğultuydu. Yanıma doğru yaklaştı ve bir şeyler yapmaya devam etti. "El bebek gül bebek Doktor geri çekilirken devam ettim "Yeter miydi? Gözlerim kayarken kendimi zorlayarak devam ettim. "El bebek,gül bebek Son dizeler birer mırıltı şeklinde çıktı ağzımdan "Ölmek için fazla ölüler Yaşanmışlıkları vardı kaybolacaktı El bebek gül bebek
- ♡ ♡ ♡-
Bölüm Bitti!
Bu arada bölüm uzunlukları nasıl sizce? Yine geçmişe döndük biraz. Ayza ne yazıkki hiç güzel bir çocukluk geçirmedi ve bu benimde içimi yakıyor. Kendi yazdığımı düzenlerken okuyorum durup kendime "Ben ne yapmışım amanın" diyorum o kadar yanii.
|
0% |