2. Bölüm

1.Bölüm: Sevgilim

bal leydi
balleydii

Ben buraya wattpadden geldim.


Geri takip vardır.


Bölüm Şarkısı; Devriliyorum


İyi okumalar.


Yazmaya başladığım tarih 13.11.2023


Düzenlendi ; 12.06.2024


Yazılan yorumların silinmesi gerçekten beni üzdü :(


-------


Yatağıma uzanmış tavanla bakışıyordum


Yatağıma uzanmış tavanla bakışıyordum. Yeni kalkmıştım ama yataktan kalkmak istemiyordum. Kalkacak halim yoktu. Sızlayan sırtım gerçekten çok ağrıyordu. Arzu Hanımın "Ayza kalk artık geç kalma!" diye bağırarak kulaklarımı kanatmasıyla hızla ayağa kalktım. Kalkmazsam sırtımın daha çok ağrıyacağını biliyordum çünkü.


"Arzu Hanım kalktım 10dk ya hazır olurum" dedim ve hızla hazırlanmaya başladım. Arzu Hanım benim annemdi ama ona anne dememi istemediği için Arzu Hanım diyordum. Anneme anne bile diyemiyordum ne kadar acıydı.


Okulumun formasını giydim ve makyaj masasına oturdum. Makyaj yapmaktan hoşlanmazdım ama yapmak zorunluydu. İnsanlar beni güzel görmeliymiş. Ne de olsa ben Arzu Bülbül'ün kızıydım. Fazla abartmadan hafif bir makyaj yaptım ve çantamı sırtıma taktığım gibi aşağıya indim. Saat daha beşti ve bu saatte kalkmak beni gerçekten yoruyordu.


Tekirdağ'da yaşıyordum ve okulum İstanbul'daydı ve ben özel bir araba ile her sabah İstanbul'a gidiyordum. Arzu Hanım'a haber vermek için salonun oraya gittim ve kafamı eğerek konuşmaya başladım "Arzu Hanım ben çıkıyorum." onay vermesini beklerken parkeleri inceliyordum. "Tamam Ayza araba birazdan gelir çıkabilirsin" hızlı adımlarla evden çıktım ve arabanın gelmesini bekledim.


İki saatin sonunda İstanbul'a gelmiştim. Kimseye görünmeden hızla okula girdim ve sınıfıma çıktım. Türkiye'nin en iyi lisesine gidiyordum ama bunu annem dışında kimse bilmiyordu. Herkes Bülbül Kolejine gittiğimi düşünüyordu. Gerçi okul çıkışı oraya gidiyor ve öğretmenlerden üniversite eğitimi alıyordum. Sırama oturmuş Ilgaz'ın gelmesini beklerken babamın ölüm yıl dönümüne iki gün kaldığını fark ettim.


Benim babam ben yedi yaşındayken bir trafik kazasında ölmüştü ve ben mezarına bir kere bile gidememiştim. Ama bu yıl kararlıydım onu ziyaret etmeye gidecektim. Geçen gün annem telefonda konuşurken hangi mezarlıkta olduğunu duymuştum.


Ben evden nasıl kaçabileceğimi düşünürken sevgilimin melodik sesi kulaklarıma doldu "Ayza'm" gülümsedim. Hızla ayağa kalktım ve kollarımı onun boynuna doladım. İki gündür konuşamıyorduk ve onu gerçekten özlemiştim. "Ilgaz nasılsın?" kollarımı ondan ayırdım ve geri yerime oturdum. O da yanıma otururken cevap verdi "İyiyim sevgilim sende iyi görünüyorsun?" dediğini desteklemek için kafamı salladım.


Ona babamı ziyaret etmek istediğimi söylemek istemiştim ama ben konuşamadan zil çalmıştı ve fizik hocamız sınıfa girmişti. Uzun teneffüse kadar dersler o kadar yoğun geçmişti ki Ilgaz'la konuşacak vaktim olmamıştı.


Zilin çalması ile Ilgaz'ın elini tuttum ve onu kantine çekiştirdim. İkimize de peynirli tost aldıktan sonra ona döndüm. Babama gitmek istediğimi ona söyleyecektim. "Ilgaz..." ondan bir şey isteyeceğimi anlamıştı ki anlayışlı sesiyle cevap verdi "Söyle canım" Tostumdan bir ısırık aldım ve konuşmaya başladım "Şimdi iki gün sonra onun ölüm yıl dönümü ya ben babama gitmek istiyorum" kaşları çatılmıştı umursamadan devam ettim. "Geçen gün annem telefonda biriyle konuşuyordu babamın mezarının yerini o zaman öğrendim" gözlerini kaçırmıştı.


Ellerini tuttum ve devam ettim "Lütfen onu çok özledim on yıl oldu" yalvarmama dayanamamış olmalı ki önce yutkundu sonra da konuştu "Olur sevgilim okuldan kaçırırım seni. Sende gidersin ama böyle yapma" elini yanağıma götürdü ve ne zaman aktığını fark etmediğim gözyaşımı sildi. Daha fazla konuşmamıştık. Zaten bir süre sonra zil çalmıştı


Dersler aynı yoğunlukta geçmişti ve araba ile eve dönüyordum. Evim diyememek bile ne kadar üzüyordu. Bugün annem direkt eve gelmemi istemişti. İsteğini ise aramak varken yazarak dile getirmişti.


Sanırım geçen sınavdan aldığım 95'in hesabına soracaktı. Korkuyla bacağımı bir ileri bir geri sallarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim bile. Normalde doksan beş almam için annemin sevinmesi gerekiyordu ama her şeyde en olmalıydım. Arzu'nun kızıydım ben, ona layık olmalıydım.


Arabanın durmasıyla vardığımızın farkına vardım ve yavaşça eve girdim. Annemin konuşmasıyla ona döndüm "Ayza da gelmiş, salona geç!" başta kibar olan sesi sona doğru sertleşmişti. Yutkundum ve hızla salona geçtim. Arzu Hanım elinde kemeriyle yanıma geldi. "Sen biyolojiden 95 almıştın değil mi?"


Ağrıdan sızım sızım sızlayan sırtım ile ayağa kalktım. En son annem beni kemerle dövüyordu. Sanırım bayılmıştım, o kadar sık yaşanıyordu ki bu olaylar şaşırmak ya da üzülmek gibi bir duygu bile hissedemiyordum.


Yavaş hareketlerle ayağa kalktım ve odama çıktım. Aynaya bakarken sırtımdaki kemer izleri yüzünden çok göze batmayan ama iki omzumun ortasında yazan Arzu yazısıyla yutkundum. 10 yaşındayken yanlışlıkla bardakları düşürmüştüm ve o da kırılan bardak parçasıyla...


Yatağımın altında duran pansuman malzemelerini çıkardım ve elimden geldiğince temizledim ve sardım. Kendi yaralarımı sarmaya alışmıştım. Kendi yaralarımı sarmak zorunda sarmıştım. Annem kanatırken temizleyecek kimse olmamıştı çünkü. Ne bir baba ne bir abi ne de bir kardeş.


Canım çok acımıştı ama hala çok heyecanlıydım. Yarın babamı görecektim ben. Annem olacak kadın bunu duyunca delirecek ve sırtımı çok beter yapacaktı ama babam için değerdi. Özellikle yaşanan bazı şeylerin sorumlusu benken babam için değerdi. Babam beni sevmese bile bana şiddet uygulasa bile bana ben beş yaşıma girene kadar çok güzel davranmıştı.


Telefonumdan saate baktım. Saat daha yeni beş olmuştu. Okul kıyafetlerimi giydim hızlıca fondötenle yaralarımı gizledim. Bu evde bana en iyi öğretilen şeydi kapatmak ve gizlemek.


Çantamı aldım ve her zamanki döngü başlamış oldu. Okulda Ilgaz daha bir şey dememişti ama uzun teneffüste konuşacağımızı biliyordum. Uzun teneffüs gelene kadar dersleri dikkatlice dinlemiştim, özellikle de biyoloji dersinde hoca dışında kimsenin yüzüne bile bakmamıştım.


Ilgaz uzun teneffüs zili çalar çalmaz dün benim yaptığım gibi elimden tutmuş ve beni kantine indirmişti. Gitti ve iki tane peynirli tost aldı. Beraber bir masaya oturduk ve o konuşmaya başladı "Dün sana yine vurdu değil mi?" sinir ve acıyla söylemişti bunu. Yeteri kadar dik durmaya çalışırken bunu nasıl anladığını merak etmiştim ama konuşamadım. o bakışlarımdan bana vurduğunu anlamıştı zaten.


"10 ay daha sabret sonra kaçacağız ikimiz. Sen ve ben Almanya'ya gideceğiz ve evleneceğiz tamam mı?". Böyle bir şeyin olmayacağını bilmeme rağmen hevesi kırılmasın diye kafamı salladım. Annemin benim öylece gitmeme izin vereceğini düşünmüyordum. Ölsem ölümle bile derdi olacağını tahmin ediyordum.


O da konuşmaya devam etti "Yarın uzun teneffüste ben güvenliklerin dikkatini dağıtacağım sende kaçacaksın. İncir Kafe'nin yanında siyah bir araba olacak arkadaşımın arabası. Arkadaşımla mezarlığa gideceksin. Ama annenden saklamak imkânsız gibi bir şey" gözlerimden kalpler çıktığına yemin edebilirdim.


Göz yaşlarım benden izinsiz dökülmeye başlamışken gülümsedim. Babamı görecektim. Küçük kardeşimi görecektim. Ne kadar toprağın altında olsalar bile 10 yıl sonra. Göz yaşlarımın arasında konuştum "Teşekkür ederim..."


Okul bitince eve uğramak yerine dershaneye geçmiş ve akşama kadar test çözmüştüm. Akşama kadar yüzümdeki tebessüm son bulmamıştı. Her şeye rağmen gülebilmem çok zordu, belki de imkansızdı. Yine de gülebiliyordum. Konu babam olunca akan sular duruyordu bende.


Eve dönerken ne kadar tedirgin olsam bile içimdeki heyecanı dizginleyemiyordum. Durup dururken gülümsemem arabayı süren şoförün dikkatini çekse bile bir şey dememişti. Eve girince de hızla odama çıkmıştım. Annem de bana seslenmemişti.


İçimde ukde kalan şeylerden biri de bu eve evim diyememekti. Ne kadar inkâr etsem bile bende isterdim bir ev. Sıcak bir yuva. İmkânsız bir hayaldi bu, tıpkı bir daha babama sarılabilmek gibi.


Sabah üçte açmıştım gözlerimi. Heyecandan adam akıllı uyuyamamış iki de bir uyanıp durmuştum. İnanması güç bir şeydi ama ben bugün babama gidecektim. Ondan özür dilemeye fırsatım olmamıştı. Ölmüştü çünkü. Ölü birinden özür dilenmezdi değil mi? Ben bugün ölü birinden özür dilemeye gidiyordum.


Okula nasıl geldiğimi ya da uzun teneffüse kadar geçen dersleri hatırlamıyordum. Hızla aşağı indik. Ben yerimde bazen zıplıyor bazen gülüyordum. Evet durup dururken kahkaha atıyordum ama Ilgaz beni garipsemek yerine benimle birlikte gülüyordu. Bahçeye indiğimizde elimi bıraktı.


Çok heyecanlıydım. Elim ayağım titriyordu resmen. Ilgaz bana güven verircesine gülümsedi ve önüne çıkan ilk çocuğa sert bir yumruk attı. Birkaç dakika sonra güvenliklerin dikkati Ilgaz'a kayınca hızla arka bahçeye koştum. Annem beni tırmanma kursuna bile gönderdiği için rahat bir şekilde sırtımdaki sargılarımı pek zorlamadan okuldan çıkmıştım. Adrenalin hormonunun etkisiyle koşmaya başladım.


On dakika aralıksız koştuktan sonra sonunda İncir Kafe'ye varabilmiştim. Kafamı sağa sola çevirerek etraftaki arabalara göz gezdirdim. Siyah bir arabanın içindeki bir çocukla göz göze gelince hızla oraya gittim. "Ilgaz'ın arkadaşı siz misiniz acaba?" çocuğun cevabını beklerken aynı zamanda nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum "Evet benim sende sanırım Ayza'sın" Kafamı salladım ve arabaya bindim.


Çocuk bana döndü "Merhaba ben Mert nereye gidiyoruz?" gülümsedim ve mezarlığın adını söyledim "Tekirdağ Cellat Mezarlığı" Mert'te gülümsedi ve arabayı çalıştırdı. Yaklaşık iki buçuk saat sonra varmıştık.


Mert'e döndüm "Gerçekten çok teşekkür ederim" Mert'te alay dolu bir sesle konuştu "Tabi canım ne demek sende bana hiç teşekkür etmiyorsun(!)" Yol boyunca teşekkür etmiş olabilirdim kabul ediyorum ama o kadar heyecanlıydım ki onunla konuşarak dikkatimi dağıtmak istemiştim. Konuşma becerilerim de pek gelişmediği için aynı şeyleri tekrar edip durmuştum.


Hızlı adımlarla mezarlığa girdim ve Haluk Bülbül ve Mert Bülbül ismini aramaya başladım. Haluk Bülbül ismini görünce koşmak istesem de mezarlığın önünde duran sarı saçlı kadınla adımlarımı yavaşlattım ve temkinli adımlarla yürümeye başladım. Biraz daha yaklaşınca sarı saçlı kadının annem olduğunu fark ettim ve ağacın yanına saklandım. Beni görmemesi gerekiyordu.


Beni burada görse öldürürdü.


Kulağıma Arzu Hanımın tiz sesi geldi "Aha aha aha Haluk Haluk Haluk... Uzun zaman oldu sana olan her şeyi anlatmak istiyorum. Seni çok özledim" merakla diniyordum. Onu dinlememem gerektiğini biliyordum ama çekilemiyordum da.


"Kızım seni hala babası sanıyor biliyor musun? Soylu ailesinin tek kızı hala seni babası sanıyor ne trajikomik bir sahne. Geçen oğlumu gördüm ama o beni görmedi kocaman olmuş. Onu hiç özlemedim ama." Arzu Hanımın söyledikleriyle donmuştum. Ne demek istiyordu? Benim babam Haluk değil miydi? Olayları anlamaya çalışıyordum. Annem babamı aldatmış mıydı?


Ben donmuşken o beni daha da şoka sokacak sözcükleri söyledi "Ilgaz da yavrum yazık bununla sevgili ama ben istedim diye. Paramı ne boş yerlere harcıyorum ama değil mi kocacığım?" Pis kahkahası kulaklarımı doldururken gözyaşlarım süzülmeye başladı. Gerçekten Ilgaz beni sevmiyor muydu? Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanamazdım.


Ilgaz'ın beni sevmemesi beni bitirirdi.


Hiç sevilmemiş benim tek umudumdu Ilgaz.


Koşarak bir taksiye bindim ve bir parkın adresini verdim. Aynı zamanda Ilgaz'a da adresi atmıştım "Acil konuşmalıyız" diyerek. Ona peşin hüküm vermek istemiyordum ama annemin yalan söylemeyeceğini de biliyordum. O her zaman gerçekleri söylerdi ve insanların canını gerçeklerle yakmayı bilirdi.


Parka varınca oturdum ve Ilgaz'la yaptığımız şeyleri düşünmeye başladım. Kaçacağız demişti bana ama aslına Arzu'ya çalışıyormuş ne kadar komik ama değil mi? İnsan gerçekten sevmediği biri ile kaçma hayalleri kurar mıydı, o kurmuştu.


Benim ilkim Ilgaz'dı. Her şeyimi onla yaşamıştım. O benim tek mutluluğumdu.


Hani kızların ilk aşkı babası olurdu ya benim ilk aşkım Ilgaz'dı


Çünkü aşk can yakmazdı. Ya da en azından ben öyle biliyordum.


Ilgaz'ın melodik sesi kulaklarımı doldurdu önce "Ayza ne oldu bebeğim?" sonra da görüntüsü doldurdu gözlerimi. Bana bebeğim demesiyle hiddetle ayağa kalktım ve yüzüne en sertinden okkalı bir tokat attım.


Annemin kızı olduğumu nasıl da belli ediyordum.


En küçük bir olayda bile şiddete karışarak.


O tokadımın şiddetiyle kafasını sağa yatırmışken benim canım daha çok yandı. Tokadı yiyen oydu ama canı yanan bendim. Bu muydu adalet?


Aniden bağırmaya başladım "Ya sen nasıl bana bunu yaparsın ya! Sen benim ilkimdin ben seni seviyordum! Sen nasıl Arzu'ya çalışırsın ya! Bunu bana nasıl yaparsın!?" Söylediklerim yüzünde afallama oluşturdu. Yüzüne attığım tokattan sonra eğmemişti başına ama söylediklerim ile başını yere eğdi. Sonra o konuştu "Ayza açıklayabilirim lütfen dinle beni" sinirle burnumdan soludum "Anlat! Neyi anlatacaksan artık" gözleri dolmuştu ama umursamadım. Ya da umursamıyormuş gibi davrandım.


"Ayza bak gerçekten başta gerçekten o istedi diye sevgili oldum ama sonra seni tanıdım. Ben bir yıldır ona yalan bilgiler veriyorum ben seni gerçekten çok seviyorum ne olur yapma." Yalvarıyordu bana ama ben dayanamıyordum. "Ya bunu hadi yaptın bana nasıl söylemezsin ya! Şimdi bana babamı anlatacaksın. Babamın Haluk olmadığını öğrendim. Sonra da bitecek. İstemiyorum artık seni! Ben bir yalancıyla devam edemem Ilgaz Kanat! Bitti! Tamam mı bitti lanet olası şey seni!" O da ağlamaya başlamıştı "Yapma Ayza'm lütfen bunu bana yapma" sahiplik eki getirmesiyle bir tokat daha attım "Ben artık senin Ayza'n değilim Ilgaz"


Derin bir nefes çektim. Bir sigaraya ihtiyacım vardı şu an. Hıçkırarak ağlamaya başlarken konuştu "A-Ayza b-babanın adı adı Ayhan S-soyu Ayhan Soylu. Kocaeli'nde yaşıyor. A-annen sen daha daha yeni doğduğunda seni de de allmı-ş ka-çmış" Hıçkırıkları arasında konuşmaya çalışıyordu.


O sırada güneşli havayı bulutlar sardı ve bende hıçkırarak ağlamaya başladım "M-mahvettin i-işte her şeyi. Neden bize bunu yaptın ki Ilgaz" suçlulukla bana baktı "Muhtemelen beni arıyordur şu an polis. Seni öldürdüm içimde. Haberin oldu mu?" şarkıdan yaptığım alıntı nasıl da anlatıyordu bizi.


Ilgaz yalvarırcasına konuştu "Lütfen Ayza bari sana son kez sarılayım n'olursun" tepki vermeden ağlamaya devam edince bana yaklaştı ve bir meleğe sarılır gibi kibarca kollarını bana doladı.


O gün iki genç saatlerce yağmurda sarılarak ağladılar. Ağlayarak ayrıldık, yere çöküp bağırarak bitirdik...


Ağlayarak ayrıldık, yere çöküp bağırarak bitirdik


--------------------


Merhaba yeni yazmaya başladım hiç stoğum yok. Aklım estikçe yazacağım yani zevkine yazıyorum.


Sizce Ilgaz'la ayrılmaları nasıldı?


İkiside çok seviyorlar ama hadi bakalım.


İkiside çok seviyorlar ama hadi bakalım


Bölüm : 23.07.2024 15:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...