26. Bölüm

22.Bölüm: Bunu Sana Kim Yaptı?

bal leydi
balleydii

Bölüme hoş geldiniz.

Sınır dolmadan bölüm gelmeyecektir.

Sınır;
200 Okunma
50 Beğeni
40 Yorum

Bölüm bilgisi için hesabımı takip edebilirsiniz.
Benimle kitap hakkında sohbet ya da normal sohbet etmek isterseniz de instagram hesabım cemre_e0071

İyi okumalar!!!

---

İlahi Bakış Açısı

Ayza nereye gideceğini ne yapacağını bilmiyordu. Bartu’nunda dediği gibi onlar olmasa sokaklarda sürünürdü. Kimsesizdi Ayza, her saniye kimsesizliği iliklerine kadar hissediyordu. Zamanla geçer sanmıştı. Hiçbir zaman geçmemişti.

Zaten zaman akmak dışında ne yapardı ki?

Daha fazla yürümeye mecali kalmayıncaya dek yürüdü. Dizlerinde derman kalmadığı zaman bir yere oturdu. Elini küçük diline doğru ittirerek kendini kusturdu. Tekrardan kriz geçirmek istemiyordu. Bulunduğu yeri incelemeye başladı.

Bir ara sokaktı, daha güneş batmamıştı ama bu sokakta gece başlamış gibiydi. Dar sokağa dik ve uzun binalar yüzünden ışık girmiyordu. Ayza kendini bir kafesin içerisinde gibi hissetti. Tıpkı yıllardır hissettiği gibi…

Kış bitmek üzere olduğu için hava pek soğuk sayılmazdı ama esen rüzgâr her seferinde Ayza’nın tüylerini diken diken etmişti. Yaşanılanları düşünmek istemedi. Yaşadıkları kötüydü.

O bunları hak etmemişti.

O bunları hak edecek son kişiydi.

Neden her zaman en masumlar acı çekerdi ki?

Düşüncelerinin aklını ele geçireceğini anladığında telefonunu çıkardı, Felah’ı arayacaktı. Yapabileceği başka bir şey yoktu. Titreyen elleri ile ekranı açtı. Telefonunun ekranına saniyesinde bir sürü cevapsız arama ve bildirim düşerken onları es geçti ve Felah’ı aradı.

Telefon ikinci çalışta açılırken Felah “Alo, Lavantam?” dedi neşeli bir ses ile. Ayza’ya olan sevgisi o kadar yoğun ve tazeydi ki aklına gelmesi bile Felah için mutluluk kaynağıydı. Ayza ise Felah’ın aksine ağlamaktan kısılan bir ses ile “Felah, gel al buradan beni,” dedi.

Felah Ayza’nın sesini duyar duymaz hızla oturduğu yerden ayağa kalkmıştı. “Lavanta, neredesin, ne oldu?”. “Bana bağırdı...” Ayza konuşurken Felah üzerine kabanını almış ve evden çıkmıştı.

“Konum at,” konunun ne olduğunu yüz yüze konuşmaları daha iyiydi. Ayza Felah’ın lafını ikiletmeden hemen konumu attı. Oturduğu yerde beklerken aynı şarkıyı söylemek istemiyordu Ayza. Artık bir şeyler geride kalmalıydı.

Geçmiş geçmişte kalmıyorsa en azından bazı şeyler geçmişte kalmalıydı.

“Acaba yüze kadar saysa geçer miydi?” diye düşündü Ayza, ardından saymaya başladı. Yaşamak için umut lazımdı. Her şeyden umudunu kaybetmiş bir kızdı Ayza. Ama yaşamalıydı. Yaşayamadığı günlere inat yaşamalıydı.

Ondan çalınan hayatı doyasıya yaşamalıydı. Geçte olsa huzuru bulmuştu ve bunu bırakmaya hiç niyeti yoktu.

Ayza yüze kadar saymaya başladığında Felah son gaz arabayı sürüyordu. Ayza’nın sesi çok kötü gelmişti ve kimse Felah’ın Lavanta’sını böyle üzemezdi. Evde bir sorun belliydi, Atlas’ı aramak aklına gelse bile ilk önce Ayza’nın dilinden olayları dinlemenin daha iyi olacağını düşündüğü için bu fikirden vazgeçti.

Saniyeler dakikaları bulurken Felah sonunda Ayza’nın bulunduğu sokağa girmişti. Yağmaya başlayan yağmuru görünce yeteri kadar hızlı değilmiş gibi biraz daha hızlandı, arabadan indiği gibi kapıları kilitledi ve kafasını kaldırdı.

Issız sokakta kaldırımda iki büklüm oturmuş sarı saçlı kızı görünce yanına koştu. Lavanta’sının bir şeyler mırıldandığını gördü. “Lavanta’m ben geldim.” Karşısında perişan halde olan kız kafasını kaldırdığında göz göze geldiler.

Ayza Felah’ı gördüğü gibi hızla ona sarıldı “Felah,” boğazı düğümlenen Ayza daha fazla sessiz akıtamadı göz yaşlarını. Haykırarak ağlamaya başladı. Çığlık çığlığa feryatlar ata ata. Sarsılan vücudunu Felah sımsıkı sardı.

Ağlama diyemedi. Çünkü Ayza sessiz kalmamalıydı.

Ayza üşümesin diye Felah onu kucağına aldı ve ayaklandı. Ayza karşı çıkmak yerine ağlamaktan yorgun düştüğü için kendini Felah’ın göğsüne yasladı. Çığlıkları sönerken yerine yorgunluk gelmişti. Arabaya geldiklerinde Felah arka kapıyı açtı ve Ayza’yı oraya oturttu.

Kendisi öne geçmek için ayaklanırken Ayza Felah’ın elini tutunca Felah durmak zorunda kaldı. “Gitme,” Ayza’nın ağzından dökülen tek bir kelime Felah’ı gitmekten alıkoymuştu. Hızla arabaya bindi ve kapıyı kapattı.

Azya mayışmış bir şekilde Felah’a bakarken Felah önce arabayı çalıştırdı ardından ısınmaları için klimayı açtı. Elleriyle ıslak saçlarını dağıttıktan sonra Ayza’yı kollarının arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. “Şimdi anlat. Bunu sana kim yaptı?”

Ayza Felah’ın sesindeki tınıdan dolayı gerilmişti. “Fela-“

“Felah melah yok. Önce cevap ver. Bunu sana kim yaptı?”

Ayza bir kere daha denedi “Felah sakin o-“

Felah histerik bir şekilde güldü. Parmaklarını çıtlatırken “Sakin olayım öyle mi?” diye sordu. Ayza cevap vermeden devam etti “Ayza sen az önce çığlık çığlığa ağladın. Kim? Kim senin çocuk yanını ağlatabildi. Bunu sana kim yaptı?”

Ayza başını eğerken “Atlas…” dedi. Felah bu cevabı duyduğu için şaşırmamıştı. Ayza Atlas’ı ilk gördüğünde de garip davranmıştı çünkü. “Nereden tanışıyordunuz ve sana ne yaptı.” Ayza derin bir iç çekti ardından anlatmaya başladı.

“Gobi benim çocukluk arkadaşımdı. Hayatımda yaşadığım en iyi anlarım onunla geçmişti. Bana oyuncaklar alır, çikolatalar yedirir ve en önemlisi bana sevgisini gösterirdi. O olmasa yaşayamazdım. Yaşamazdım,” duraksadığında Felah destek olmak istercesine elini tuttu.

Ayza devam etti “Sonra bir gün gitti. Beni terk etti. Yıllarca bekledim. O gün orda abim olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim ama kırgındım da. Çünkü beni tanımamıştı. Ben onu ilk görüşte tanımıştım. Bugün… Bugün bana bağırdı,” dolmuş gözleri ile Felah’a döndü. “Felah, o bana bağırdı. Benim için herkesi karşısına alabilecek adam herkes için beni karşısına aldı.” Tekrar bir ağlama krizine girmemek için derin derin nefes aldı Ayza “Benim sarmalarım… Dokuz yaşındaydım.”

Ve acı dolu bir hikâye daha zehirli geçmişin ellerinden kurtuldu.

“Çok küçüktüm, yemek yapardım. Yapamadığımda ya da yanlış yaptığımda beni aç bırakırdı. Bir gün önüme yapraklar koydu dedi sarma yapacaksın. Merakla izledim hareketlerini, daha önce hiç sarma yememiştim. Yaprağa eti koyuşuna ve sarışına dikkatle baktım. O bir kere gösterdikten sonra bir saat vaktin var dedi ve beni yapraklarla baş başa bıraktı. O zaman anlamazdım bana bunları neden yaptığını. Oysa şimdi biliyorum. Kalpsiz olan bir insan yalnızca kendini düşünürdü.” Felah Ayza’yı dinlerken her kelimede biraz daha intikam ateşi ile yanıyordu.

Felah kahrolmaya Ayza ise anlatmaya devam etti “Bende dediklerini yapmaya başladım. Dediklerini yaparsam beni seveceğini düşünürdüm. Sevgiye o kadar aç bir çocuktum ki… İnanırdım. Ne kadar aptaldım.” Aptal değil umutluydu ama umudu aptallık olarak işlemişlerdi.

Felah dişlerini sıktı Ayza ise ağlamamak için kendisini “Bir saatte hiç bilmediğim şeyi nasıl sarardım ki? Saramadım. Yarısını bile saramamıştım. Annem çok kızdı. Beceriksiz olduğumu yüzüme haykırdığı o an, o an kendimden öyle utanmıştım ki.. Oysa benim kendimden utanmamam gerekiyordu. O bir çocuğa böyle bir şey yaşattığı için asla pişman olmadı asla üzülmedi. Ama ben daha iyisi için fazla çabalamadığımı düşündüğüm için pişman oldum. Annemin isteklerini yerine getiremediğim için pişman oldum.” Ayza bir anısını daha özgür bıraktığında sandığının aksine berbat hissetmedi, aksine omuzlarına yüklediği bir yük daha omuzlarından alınmıştı.

Bir anı daha geçmişin karanlığından kurtulmuş ve özgürlüğe ulaşmıştı.

“Bugün, bana ve o sarmalara öyle davranması… Beni çok üzdü Felah,” Ayza daha fazla konuşmadı. Felah ise sustu. Ayza’nın yaşadığı şeylerin ağırlığı Felah’ı her zaman sustururdu. Eskilerden beri bilirdi Ayza’nın annesinden şiddet gördüğünü. Ama detaylar, Felah’ı her zaman mahvederdi.

Dakikalar sonra Ayza uyuyacak gibi olduğunda Felah “Sen burada uyuma şimdi, benim eve gidelim. Olur mu?” diye sordu. Ayza mırıltılarla onu onayladığında Ayza’dan ayrıldı ve ön koltuğa geçti. Arabayı çalıştırdığında otuzla gidiyordu. Yollar zaten bomboştu ve Ayza çoktan uyumuştu. Onu uyandırmamak için gerekirse saatte on kilometre hızla bile giderdi. On dakikada geldiği yolu bir saatte dönmüşlerdi.

Felah bunu yaptığından pişman değildi. Ayza’nın uykusu onun gözünde her şeye değerdi.

Arabayı park ettiğinde oldukça yavaş hareketlerle arka kapıyı açtı. Ayza’ya uyurken bir daha baktı. Kapalı gözleri ve uyurken gülümseyen yüzü. Felah o an Ayza’ya bir kere daha âşık olmuştu. Ayza’yı kucağına aldığında Ayza biraz mırıldansa bile uyanmamıştı. Felah’ın kucağında minnacık kalırken Felah ona aşk dolu gözlerle baktı. Gerçekten Ayza’yı o kadar çok seviyordu ki… Evin kapısına geldiğinde Ayza’yı uyandırmamaya çalışarak anahtarını çıkardı. Ayza’nın kafası tam olarak omzuna geliyordu.

Kapıyı açtığında sıcak hava yüzüne vurduğunda rahatlamıştı. O sırada Felah’ın kaskatı kesilmesine sebep olan bir şey oldu. Ayza’nın kafası sola doğru düştü ve Felah’ın boynuna doğru geldi. Felah’ın nefesi kesilirken Ayza uyanmasın diye nazik hareketlerle yürüyordu. Odaya çıktığında Ayza’yı yatağa bıraktı ardından odadan geri çıktı.

Aşağıda Birce meraklı bir şekilde bekliyordu, tabii ki abisinin evden aniden çıktığını fark etmişti. Felah aşağı indiğinde sinirden elleri titriyordu. Felah Birce’yi gördüğünde “Hala uyumadın mı sen?” diye sordu. Ayza Felah’ı aradığında saat sekiz civarıydı şuansa saat on ikiyi geçmişti. Birce sorularını sıralamaya başlayacaktı ki abisinin sinirli halini fark etti, o yüzden sadece “Uyku tutmadı abi, tam şimdi yatıyordum.” Diyerek aradan sıyrıldı.

Felah Birce’nin asıl niyetini anlamış olsa bile onu bozmadı. Zaten bütün sinirleri tepesindeydi. Atlas abisinin bu yaptığına inanamıyordu. Geçmişteki samimiyetleri daha da bir şaşkınlığa uğramasına neden olmuşken hatırlamaması ve Ayza’ya böyle davranması…

Öyle oturduğu yerde duramadı. Hızla evden çıktı ve arabasına bindi. Ayza’yı Atlas’a emanet etmesine rağmen Atlas Ayza’sına böyle davranmıştı. Buna dur demeliydi, böyle devam etmemeliydi.

Atlas Soylu

Yüzüme vurulan gerçekle irkilirken “Nil!” diye bağırdım koşarak uzaklaşan çocukluğuma bakarken.

Ben ne yapmıştım?

Ben Nil’imi nasıl tanımamıştım?

Bir kadına en önemlisi bir kız çocuğuna bağırabilecek kadar vicdansız biri olduğumu bilmiyordum. Ben kötü bir insanım, beni kötü yapan şey yaşanmışlıklar değil onlarla başa çıkmaya çalışırken kendi kuyumu kazmam olmuştu. İçtenlikle söylüyorum. Ben kötü bir insanım.

Hayatta hiçbir şeyi hak etmeyenim. Hayatımda bana verilen en küçük ilgiye odaklanan karşı tarafı düşündüğünü düşünen ama sadece kendini düşünen bencil biriyim. Ben kötü biriyim. Unutma derken bile unutanım.

Yüzüme vurulan yumrukla düşüncelerimden sıyrıldım ve ana döndüm. Sağ yanağıma keskin bir acı saplanırken dengemi sağlamak için iki adım geriledim. Uraz bir yumruk daha attığında karşı çıkmadım. Bunu hak etmiştim.

“Abi sen ne yaptın?” diye kükreyen Uraz’a bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki? Ben çocuk yanımı öldürdüm, diyemezdim ki. Üçüncü yumruğunda daha fazla ayakta kalamadım dizlerimin üzerine düştüğümde omzumdan ittirerek beni sırt üstü düşürdü.

Ardından karnımın üzerine çıkarak vurmaya çalıştı “Bizim için bir şey yapmıştı!” diye bağırdı Uraz. Haklıydı, Ayza bizim için çabalamıştı. Biz yaprak sarmaları yerken bize hevesle baktığını görmüştüm. Ben bir kızın hevesini paramparça etmiştim.

Bir kız değil, değiştir Nil’in hevesi…

Yüzüme inen yumrukların sayısın saptamak gittikçe imkansıza dönmüştü. Başım dönüyordu. Yumruklar canımı acıtmamaya başlamıştı. Gözlerimi açık tutmaya zorlamadım. Bilincim varla yok arası bir sınırda kalırken “Oğlum bırak öldüreceksin,” diyen babamın sesini duydum.

Ardından karnımdaki ağırlık kalkmıştı.

Burnuma gelen keskin koku ile gözlerimi açtım. Araz gözlerimi açtığımı görünce “Babam salonda bekliyor. Konuşacakları varmış.” Diyip kaçarcasına odadan ayrılmıştı. Bu tavrı beni üzerken hak ettiğim için karşı da çıkamamıştım.

Ayağa kalktığımda ağrılarım kendini belli etmişti. Aynaya doğru baktığımda yüzümün bir çok yerine pansuman yapıldığını fark etmiştim. Elim sargıların üzerinde dolaşırken babamı daha fazla bekletmek istemediğim için odamdan çıktım.

Salona vardığımda babamın benimle ne konuşacağını merakla bekliyordum. Onunla aramızdaki ilişki yıllardır sadece iş ortaklığından ibaretti. Baba diyordum ama o da kan bağındandı.

Ben babamı yıllar önce kaybetmiştim.

Karşımdaki adam babam değil ondan geriye kalan bir enkazdı.

Babam her zamanki gibi oturduğu yerde gözlerini boşluğa dikmiş düşünüyordu. Neleri düşündüğünü az çok tahmin edebiliyordum. Her şey onun içinde zordu, bilirdim. Lakin onun verdiği bir kayıp altı insanın hayatının yapısını tamamıyla değiştirmişti.

Eğer o annemi kaybettikten sonra kendinden ve bizden vazgeçmeseydi daha sağlıklı bir aile ortamında birlikte büyüyebilirdik. İşte bu yüzden babamdan nefret ediyordum. Pes etmişti ve onun yüzünden hayatıma giren iki kadını da kaybetmiştim.

Yıllar önceki aşkım ve Nil’imi...

Babam gibi olmayacağıma söz verdiğim günden beri ondan uzak durmaya çalışıyordum. Kendi gözümü bile o kadar çok boyamıştım ki babamdan kaçarken ona dönüştüğümü fark etmemiştim.

Ama ben bugün Nil’in bana son seslenişini hatırladıkça babama dönüştüğüm gerçeği ile sarsılıyordum.

Özür dilerim.

Ben böyle olmak istememiştim...

Kalbimi kırdığım bütün kadınlara.

Babam oturduğu yerde ben ayakta bir şeyleri sorgularken babam varlığımı fark etmiş olmalı ki beni düşüncelerimden kurtardı “Geç otur.” Lafını ikiletmeden oturduğumda onun gözlerine bakmaya başladım. İnatla gözlerini benden kaçırsa bile sonunda onunla göz göze geldik.

“Bende onun bu evde olmasından hoşnut değilim. İlk başta ölmemesi için burada kalmasına izin vermem hataydı. Lakin çocuklaar ona alıştı ve artık Ayza’yı kovamam...” sandığımın aksine beni azarlamaması ve kurduğu cümleler ile şaşkınlıkla kala kaldım.

O an aklıma eski zamanlar geldi.

Flashback

Markete gidiyorum diyerek evden çıkıp kendimi onun yanında bulduğum zamanlardan birindeydim. Kollarımın arasında uyuyakalmıştı. Sapsarı saçları kolumdan hava doğru savrulurken o kadar masumdu ki...

Onu bırakmak istemedim aksine ona daha sıkı sarıldım. Biliyordum bu zamana kadar kimse sarılmamıştı ona bilmezdi bu sıcak hissi. Yakardı yaşadıkları genzimi. Bir süre daha uyuduktan sonra dudakları aralandı “Baba...”

Baba demesi ile bakışlarımı saçlarından yüzüne odaklarken o bu sefer “Babacığım,” dedi. Sesi ağıt yakar gibi boğuk ve hüzünlüydü. Kapalı gözleri uyuduğunun habercisiydi. Birkaç dakika sonra gözlerinden yaş gelmeye başlaması ile “Nil!” diye seslendim.

Hafifçe dürttüğümde titreyerek gözlerini açtı. Beklemediğim bir şekilde hızla kollarını bana sardı ardından “Baba,” dedi tekrardan. Babasını çok sevdiğinden daha önce de bahsetmişti. Sanırım rüyasında onu görmüştü ve uyku mahmurluğu ile beni o sanmıştı.

“Nil, iyi misin?” diye sordum sarılmasına karşılık verirken. Sesimi duyduğunda kendine gelmiş olmalı ki “Gobi, ne oldu?” diye sordu. Nasıl buraya geldiğini düşünüyor olmalıydı. “Bir şey yok Nil’im uyuyakalmıştın sadece.” Merakını giderdiği için rahatça nefesini verdi ardından benden ayrıldı.

Bankta yan yana otururken kaydıraktan kayan çocuklara bakıyorduk. Sonunda sesizliği bozdu ve “Gobi biliyor musun ben babamı özledim,” dedi. Buruk bir şekilde gülümsedim. Babası ölmüştü.

“Bende.” Diyerek yanıtladım onu. Bende babamı çok özlemiştim. Bize nefretle değil sevgiyle bakan o adamı... İkimizde yine sessizliğe bürünürken Nil bu sefer de “Gobi biliyor musun? Ben sevilmeyi özledim,” dedi.

Tam cevap verecekken benden önce davrandı “Tamam biliyorum sen seviyorsun ama senden başka beni seven kimse yok ki... Ailemden birinin bana verdiği sevgiyi özledim. Keşke babamla biraz daha vakit geçirebilseydik... En çok babam tarafından sevilmek isterdim.”

Günümüz

“Oğlum,” babamın sesi ile geçmişten ayrılıp günümüze odaklandım. Nil babası tarafından yine sevilmemişti.

Biz neftetle lanetlenmiştik. Ancak en temiz kalpler gerçek sevgiyi hak edebilirdi.

Ben çoktan karanlığa bulanmıştım ama Nil... O hala beyazdı.

“Baba sen... O senin kızın!” dedim sitemle. Babam böyle bir çıkış beklemiyor olacaktı ki şaşırdı “Ayza benim kızım değil.” Babama inanamıyormuşcasına baktım. Kirli düşünceleri ile yine kendi kendine yalan söylemişti.

“O Arzu’nun kızı benim kızım değil.”

O sırada kapı çaldı. Kapıyı açmak için ayaklandığımda babam konuşmak için açtığı ağzını geri kapatmıştı. Kapıyı açtığımda Felah’ı görmem ile yüzüme yumruk yemem bir olmuştu.

---

Selam!

Bölüm bitti, zaten anlamışsınızdır. Kitapta her şeyi anlamış olanlar burayı geçebilir ama bana çokça sorulan yanlış anlaşılmaları şöyle çözelim dedim.

1) Gobi ve Atlas aynı kişi mi?
Evet arkadaşlar Gobi ve Atlas aynı kişi Gobi Atlas'ın lakabı.

2) Ayza ailesini affederse bu kitabı okumam!
Bu bir soru değil ama burdan da sosyal medya hesabımdan da şu tarz mesajlara maruz kalıyorum. Öncelikle ben biri istediği için kitabın işleyişini değiştirmem. Bildiğiniz üzere bu kitap gerçek ailem temasına sahip ve illaki ailemizden birilerini affedeceğiz. Affetmediklerimizde olur mu? Evet olur. Olmaması için bir neden yok çünkü. Ama lütfen gelipte şöyle yaz, böyle yaz demeyin. Ben ne yazacağımın bilincinde bir insanım zaten bütün kurguyu kendi başıma kendi emeklerimle yazdım devamı da öyle olacak.

3) Ayza nasıl unutamama hastalığından unutma hastalığına geçiş yaptı?
Bir kere bu soruyu yalın bir şekilde cevaplarsam büyük bir spoiler olur. Ama her okuduğunuza inanmayın diyerek ucu açık bırakıyorum. Kitapta çok fazla gizem var. Diğer aynı temada kurguları kötülemek için demiyorum lakin okuduğunuz bu kurgu çoğu gerçek ailem kurgusundan çok daha sağlam bir konuya sahip.

4) Neden sınır var?
Arkadaşlar burada herkesin bir hedefi var. Benim hedefim de elbette bir gün kitabımı ellerimde tuttmak. Kitap bastırmayı parayla yapmayı da düşünmüyorum. Benim özellikle sınır koyma sebebimde bu. Bilmiyenleriniz varsa kitappad kitabı 100k okunmayı geçen, 10k BEĞENİ alan ve 1k takipçiye ulaşabilmiş yazarlarla sözleşme imzalayacağını söylemişti. İşte bu yüzden beğeniler benim için çok önemli. Aynı zamanda burada bir emek veriyorum ve sizin attığınız yorumlar gerçekten iyi geliyor.

5) Hergün düzenli bölüm gelsin.
Bu da soru değil ama bir kaç kere yazıldığı için yer vermek istedim. Arkadaşlar bilenler vardır yoksa tekrar söyleyeyim ben bir lise öğrencisiyim. Ve bir bölümü yazmak, editlemek, beta okurdan geçirmek toplam beş saatimi alıyor. Ben her gün bölüm yazamam. Yine hadi vakit buldum diyelim. Her gün bölüm yazarsam kurgunun kalitesi düşer. Ben sırf okunsun o olsun bu olsun diye yazmıyorum. İnsanlara bir şeyler kaabilmek amacım ve bu da takdir ederseniz uzun sürüyor.

Başka aklınıza takılan soru varsa sorabilirssiniz.

Sizleri seviyorum muhtemelen olmasaydınız buralara gelemezdik.

 

 

Bölüm : 15.12.2024 11:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...