@balleydii
|
Selam her gün yeni bölüm atmaya çalışacağım ama sadece tatil diye böyle. İyi okumalarrrr Bölüm Düzenlenmiştir. Bölüm Şarkısı: Kan ve Gül Bölüm Görseli: Bölüm Görseli: Korkak adımlarla eve girdim. Hava kararmıştı ve ben eve yeni dönüyordum. Bunun cezasının bana çok kötü patlayacağını biliyordum. Ilgaz'la ne kadar öyle kaldık bilmiyordum. Ama bundan sonra her şeyin değişeceğini biliyordum. Ilgaz hayatımda yeni bir devire sebep olmuştu. Babamı bulacaktım. Babam... Benim babam... Abim varmış belki kardeşim de vardır. Bir kardeşimin olmasını her şeyden çok istiyordum. Mert'in yokluğunu doldururdu içimde bir yerlerde belki. Kocaeli'nde yaşadıklarını ve soy isimlerinin Soylu olduğunu biliyordum. Ayza Nil Soylu, kulağa çok hoş geliyordu. Kendimi kaptırmakta belki hata yapıyordum ama buna ihtiyacım vardı. Yeni bir ailemin olabileceği düşüncesi bile kendimi kaptırmama sebep oluyordu. Arzu'yu onu artık annem olarak görmüyordum bile. Bana bunca yıl babam olmayan birinin hasreti ile yakmak onu bende bitirmişti. Vücudumdaki izleri bile görmezden gelip onu affedebilirdim. Ama bunca yıl bana çektirdiği yalnızlığı affedemezdim. Eve girdim sakin ve yavaş adımlarla. Sinirli sesi kulaklarımı doldurdu "Sen neredesin Ayza!?" ses tonu ürpermeme neden olurken ben kararlıydım. Bugün bana vurmayacaktı. Karşı çıkacaktım. Arzu karşıma dikildi "Sana sordum Ayza! Hem okuldan kaçmak ne demek!?" nasırlı elini bana vurmak için kaldırmıştı ki elini tuttum ve büktüm. İlk defa karşı geliyordum. Gözleri yuvalarından çıkacak gibi irileşirken yüzünde afalladığını belli eden bir ifade oluşmuştu. Tiz bir çığlık atarak elini elimden kurtarırken ben sırttım. Bana bir zamanlar verdiği o deli hapları işe yaramaya başlamıştı sanırım. "AA annecim unuttun mu beni sen yetiştirdin. Ben izin vermesem bana dokunabileceğini mi sanıyorsun sen? Ben eski Ayza değilim. Ben o savunmasız küçük kız değilim Arzu Hanım!" Arzu'nun cevap vermesini beklemeden hızlı adımlarla odama çıktım. O kadına çok bile dayanmıştım. Yanında vakit geçire geçire beni de kendine benzetmişti. Sırf annem diye bana istediğini yaptırmak benim aptallığımdı. Sinirle ellerimi açıp kapatırken sakinleşmeye çalışıyordum. Odamda dolapların arkasında kalan minnacık yere uzandım. Girebileceğim kadar büyük olmayan ama bir şeyleri gizlemek için yeteri kadar geniş bir ortamdı. Dizüstü sırıtarak baktım ve onu oradan kurtarır kurtarmaz yatağa çıktım. İnterneti açtım ve 'Soylu ailesi' yazdım. Görsellere girdiğimde karşıma Soylu Holding, Soylu Özel Koleji, Soylu Özel Hastanesi gibi bir sürü bina çıktı. Şaşırmamıştım Arzu'nun fakir biriyle evleneceğine inanmamıştım zaten. O paragöz kadın sırf parası için bile evlenmiş olabilirdi. Zaten beni doğurduktan sonra kaçması da bunun göstergesiydi. Biraz daha araştırdıktan sonra elinde sigara tutan bir adam gördüm. Adam ortalamanın üzerinde bir yakışıklılığa sahipti. Yaşlılığın baş gösterdiği yüzünde birkaç kırışıklık vardı ama bu onun daha karizmatik görünmesine sebep olmuştu. En çok dikkatimi çeken şey ise bakışlarıydı. Üzgün ve yalnız bakıyordu. Benim gibi. Fotoğrafın altındaki yazıyı görünce göz yaşlarımı tutamadım. "Ayhan Soylu, Soylu Holdingin kurucusu" yazıyordu. "Baba..." babam. Benim babamdı bu adam. Benim babam ölmemişti. Yaşıyordu. Benim yaralarımı saracak bir babam vardı benim. Beni sevecek bir baba. Sınav notum 100 olmayınca beni dövmeyecek "bir dahakine düzeltirsin kızım" diyecek bir baba. Şirketlerinin adresini bir kâğıda not aldım ve dizüstü bilgisayarı aldığım yere koydum. Yatağa ilerledim ve cenin pozisyonunu aldım. Beni sevecek bir ailem olacaktı. Hayallerime bile giremeyecek kadar güzel olan bu olay gerçek olmuştu. Bir ailem olacaktı. Bir aile... Ben sevilecektim. Yalan olmayacaklardı bana olan sevgileri. Ya da çıkar ilişkisine dayalı... Gerçekten sevilecektim ben. Hıçkırıklarımı tutmadım ve babamı düşünerek uyuya kaldım. Onun yokluğu ile yanıp tutuşurken başka kimi düşleyebilirdim ki? İçimdeki heyecanla gözlerimi açtım. Çok düşünmüştüm. Bugün kaçacaktım. Evet sabaha kadar olabilecek bütün senaryoları düşünmüştüm ve en kötüsü bile benim için iyiydi. Hızla ayağa kalktım ve okul çantamı boşalttım. Orada giyebilecek 3-4 kıyafet, laptop, kimliğim, otobüs kartım, su ve biraz atıştırmalık attım çantama ve iki test kitabı ve kalemlik daha koyduktan sonra çantam hazır olmuş oldu. Halıyı kaldırdım ve ucu hafif açık olan parkeyi elimle söktüm. Burada paralarım vardı. Hızla saymaya başladım. "... 9500, 9700, 9800, 10000" 10 bin liram vardı ve bu para bana fazlasıyla yeterdi. Bazı öğrencilere teneffüslerde özel ders vererek kazanmıştım bu parayı. Özel ders alan çocukların aileleri zengin oldukları için paralarını harcarken pek bir zarara girmiyorlardı. Paramın bir kısmı da banka kartındaydı. Paraların altında olan kilitli kutuyu çıkardım. İçinde bir oyuncak tavşan, bir çizgi dizi cd si ve içinde yıllarca baba dediğim adamın da olmak üzere bir sürü fotoğrafım vardı. Bütün anılarım minik bir kutuya sığacak kadar küçüktü. Minicik kutunun bende hissettirdikleri ise deprem etkisindeydi. Kutuyu da çantamın en güvenli köşesine koyduktan sonra içime normal kıyafetler giyip üzerine okulun formasını geçirdim. Okula giderken kaçacaktım. O zamana kadar hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydım. Garip davranırsam bir şeyler yapacağımı fark ederdi Arzu. Hızlı adımlarla aşağı inerken saat beş buçuktu. Hazırlanmam diğer günlere göre daha çok vakit çalmıştı. Mutfağa girdim ve iki tane bıçak aldım. Birini belimdeki kemere diğerini de botumun içine sıkıştırdım. Dışarıdaki kimseye güvenmiyordum. Kendi anneme bile güvenmezken dışarıdaki adamlara nasıl güvenecektim ki? Arzu Hanım kaçtığımı öğrenirse peşime adam takardı ama adamların amacının beni sağ salim eve döndürmek olduğundan pek emin değildim. Gerçi onların kurşunlarına karşın iki bıçakla pek bir şey yapabileceğimi de düşünmüyordum. Mutfaktan çıktığımda Arzu'yu gördüm "Hayırdır Ayza sen pek mutfağa girmezdin?" sesi sorgularcasına çıkmıştı ama çekingendi de. Dün ona başkaldırmam onu sersemletmiş gibiydi. Elimdeki çantayı salladım "Suluğumu doldurmuştum Arzu Hanım şimdi de çıkacaktım" bir şey demesine izin vermeden dışarı çıktım ve siyah arabaya bindim. İstanbul'a vardığımızda adamı bayıltıp kaçacaktım ve otobüsle Kocaeli'ne gidecektim. Otobüs saat ikideydi bende o saate kadar market market dolaşacaktım yakalanmamak için. Otobüsü tercih etme sebebim ise hem ucuzdu hem de yakalanmam uçağa göre daha zordu. Kurduğum planı defalarca aklımda teyit ederken İstanbul'a gelmiştik bile. Gözden kaçırdığım bir detay bile beni öldürebilirdi. Şoföre döndüm "Abi beni şurada indirsen?" adam bana garip garip bakarken elimi para isteyen biri gibi açıp yatay bir şekilde şoförün boynuna vurdum. Şah damarının yakınına vurduğumdan bayılmıştı. Şah damarına gelen ani darbe ile bayılmıştı. Bilerek fazla sert vurmamıştım çünkü sert vursaydım ölürdü. Araba zaten yavaş gittiğinden bir ağaca çarpıp durmuştuk. O sırada adamın elinin acil durum butonuna denk geldiğinin ve bastığını gördüm. Gözlerim korku ile açıldı. O benim kaçtığımı fark edene kadar geçen sürede daha rahat edecektim ama adam yüzünden o sürem şu an yok olmuştu. Beş araba adamı buraya gönderdiğine adım gibi emindim. Hızla arabadan indim ve koşmaya başladım. Saat yedi olmuştu ve daha sekiz saat vardı. Ben sekiz saat bu kadından saklanacaktım. Arabada gps vardı yani şu an arabadan olabildiğince uzaklaşmam gerekiyordu. Nereye gittiğim önemli değildi ama yine de otobüs garına doğru koşmaya başladım. Koşarken de Arzu'nun buraya kaç saatte gelebileceğini düşünüyordum. Bir buçuk saat yol desek yarım saatte bayılan adamla uğraşsa 6 saat kalıyor. 6 saatte bu kadın beni rahatlıkla bulurdu. Otobüs garına gitmekten vazgeçmiştim. Otobüsler kalkana kadar orayı adamları ile doldurur ve yakalanırdım. Benim hemen bu şehirden hiç olmadı bu yakadan ayrılmam lazımdı. O beni burada ararken ben başka bir yerde yeni bir plan kurabilirdim böylece. Hızla bir taksi durdurdum "Abi beni köprünün karşısına atabilir misin?" Adam bir şeyler dedi ve gaza basıp gitti. Koşarak gitmem imkansızdı bu yüzden illa bir taksi bulmam gerekiyordu. Keşke okulun orada kaçsaydım orası köprüye çok yakındı. Yarım saat boyunca koşmuştum ve sonunda bir taksi görmüştüm. Bu taksiye binmem gerekiyordu. Yoksa yakalanmam içten bile değildi. Taksi durunca hemen bindim "Abi benim acil karşıya gitmem lazım beni yeni açılan köprüden geçiriver bir zahmet" dedim hızla. Adam bana şokla bakarken konuşmaya devam ettim "İki katı daha fazla veririm abi cidden çok ihtiyacım var" adam parayı duyunca araba hareket etmeye başladı. Bir buçuk saat daha geçmişti ve adam benim için hızlı gitmişti ve varmıştık. Paranın insana yaptıramayacağı şey yoktu. İçim gide gide çantamdaki paranın bir kısmını bu adama verdim. Yolda araştırmıştım Marmaray diye bir şeye binince bizi Gebze'ye yani Kocaeli'ne götürüyordu. Telefondan konuma bakacakken karşımda gördüğüm arabanın içindeki adamla gözlerim sonuna kadar açıldı. Arzu Hanımın adamıydı bu adam. Hızla arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Tabi ya telefonumda gps vardı ben bunu nasıl akıl edemedim ki. Telefonun hattını çıkardım ve bir tane arabanın arkasına attım aynı zamanda da bir binaya girdim. Kıyafet satan bir yere girmiştim. Hemen kadın kabinlerinden birine girdim ve çantamdaki şeylerin içinde gps olup olmadığına baktım. Okul formam dışında hepsinde gps vardı kıyafetleri çöpe atmak için yanıma aldım ve dışarı çıktım. Çöpün oraya gidiyordum ki bir tane adam koşar adım geldi ve elimdeki cüzdanımı aldığı gibi koşmaya başladı. Hızla peşinden koşarken elim belimdeki bıçağa gitmişti. O paraları almam gerekiyordu. Adamı ara sokakta sıkıştırınca bıçakla üzerine yürümeye başladım. "Git buradan" adamın dediklerine aldırmadan "Paramı ver!" dedim. Cüzdanımın içerisindeki Dokuz bin küsür liraya ihtiyacım vardı. Ben üzerine yürüdükçe o gittikçe küçülüyordu. O sırada arkamdan gelen sesle benim dikkatim dağılırken arkamdaki adam bundan faydalanarak elimdeki bıçağı aldı ve üstünlük sağlamış oldu. Arkadan dört adam daha gelmişti. Beni ortalarına alıp hırpalamaya başladıklarında bile aklımdaki tek şey bilincimin gidip gitmeyeceğiydi. Umarım gitmezdi. Daha fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Parayı kaybettiğimi ise çoktan anlamıştım. Bıçak çektiğim adam karnıma çok sert bir tekme atınca kan kusmaya başladım. Benim kan kustuğumu görünce adamlar korkuyla. Ölüp de başlarına kalmam korkusu ile paralarımı alıp hızla uzaklaşmışlardı. Onlar gidince sürünerek duvara yaslandım. Kendimde ayağa kalkacak güç bile bulamıyordum ama yapacak başka bir şey de yoktu. Sadece biraz dinlenmeli ardından yeni bir plan kurmalıydım. Karnım gerçekten çok ağrıyordu. Bir kez daha eğildim ve kan kustum. Yaklaşık yarım saat boyunca sadece oturdum ve düşündüm. Marmaray'la geçebilirdim Gebze'ye ama bu halimle dilenciden farksızdım. Beni alacaklarını düşünmüyordum. Yapabileceğim tek şey otostop çekmekti sanırım. Normalde böyle şeyler yapacak cesaretim yoktu ama ölüm korkusunun insana yapmayacağı şeyleri yaptırdığını da biliyordum. - ♡ ♡ ♡- Nasıldı? Görüşürüz |
0% |