@balleydii
|
Hoşgeldiniz!!! Bölüm Düzenlendi Bölüm Şarkısı: Sevilmemişim Bölüm Şarkısı: Sevilmemişim Biraz daha yürüdükten sonra anayola gelmiştim. Burası otostop çekmek için daha müsait bir yerdi. Gelen bir arabayla elimi salladım durmadı. 2. 3. ve 4. arabada da durmamıştı. Geçen arabadakiler bana dik dik bakıyor, durma zahmetine bile girmeden yollarına devam ediyorlardı. Issız bir yoldu ve neredeyse beş saat geçmişti. Sabah yemek bile yememiştim ve adamların beni hırpalaması beni gerçekten yormuştu. Saat iki olmalıydı ve hava çok soğuktu ve. Yağmurun da yağmaya başlaması ile daha fazla dayanamadım ve bir ağacın kenarına oturdum. Azcık uyumam lazımdı. Sırtımın ağrısıyla gözlerimi açtım ve çamurla karşılaştım. Hızla ayağa kalktım. Sanırım bayılmıştım. Hattını çıkardığım telefonum içine sızan sudan dolayı bozulmuştu. Sırılsıklam olmuştum ve delicesine titriyordum. Güneş birazdan batacaktı ve ben geceyi burada geçirirsem ya ölürdüm ya da Arzu bulurdu ve yine ölürdüm. O sırada kadraja bir araba. Arabaya yine kibarca el sallayacakken arkada başka bir araba daha gördüm. Arabanın plakası sabahki ile aynıydı yani Arzu'nun adamıydı. Bu araba benim son şansımdı. Arkada iki araba daha görmemle hızla en öndeki arabanın önüne atladım. Adam durmazsa Arzu'nun adamları ben öldürürdü ki beni görmüş hızlarını artırmışlardı bile. Keskin bir fren sesi kulaklarımı doldurdu sonra ileri doğru düştüm. Arabanın sert etkisi kemiklerimde darbe etkisi yaratmıştı. Acıyla inlerken arabanın durduğunu fark ettim. Araba çarpmıştı ama en azından durmuştu. Adam arabadan indi ve kolumdan tutup beni kaldırdı "Sen ne yapıyorsun delirdin mi kızım?" Benim yaşlarımda bir çocuktu. Kolumu tutan elinden kurtuldum ve hızla arabasına bindim, ben yolcu koltuğuna o da sürücü koltuğuna bindi. Arkadaki arabanın silah çekmesiyle bağırdım "Gaza bas geri zekâlı!" o da arkadaki arabayı görmüş olmalı ki hızla gaz bastı. Gerilim dolu birkaç dakika sonra arabaları atlatmıştık. Çocuk bana döndü "İnmeye ne dersin?" sertçe yutkundum. Elim botuma giderken bıçağı aldığım gibi boynuna yakın bir yere konumlandırdım. "Bak çocuk bunu yapmak istemezdim gerçekten ama o arabaların amacı beni yakalamak değil öldürmek anlıyorsun değil mi?" hızlı hızlı başını sallarken devam ettim "Beni Kocaeli'ne götüreceksin. Yoksa sabah ailene önce ölüm haberin ardından leşin gider!" Çocuk bana nefret dolu bakışlar atarak arabayı sürmeye devam ederken bıçağı belime yerleştirdim. "Bak ben ölmek istemiyorum. Ölmemek için gerekirse başkasını öldürürüm" sakinleşmesi için söylediğim sözler onu iyice tedirgin ederken. "Hadi ama iki saat boyunca böyle sessiz mi olacağız? Benim adım Ayza" onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Yoksa ya bayılacaktı ya da kaza yapacaktım. Birkaç saniye sessizlik olsa da "Bende Hakan" dedi. O diken üstünde sürmeye devam ederken ben bacak bacak üstüne atmış bazen yolu bazen de onu izliyordum. "O adamlar kimdi?" sonunda o da sıkılmış olmalıydı ki konuşmaya başlamıştı. "Annemin adamları. Evet annem beni öldürmeye çalışıyor" sesimdeki saklayamadığım kırgınlığı fark etmişti. "Annen mi? Keşke benim annem de bana düşman olsa" demesi ile "Senin beyninde problem var sanırım. Annem beni öldürmeye çalışıyor! Yaşatmaya değil" annesi nasıl bilmiyorum ama kimse benim yerimde olmak istemezdi. Kimse annesi, öz annesi tarafından 17 yıl boyunca işkence çekmek istemezdi. "Annem öldü. Onu gerçekten çok seviyordum ama öldü. Keşke ölmek yerine bana düşman olsaydı" dedikleri ile gözlerimi devirdim. "Bak çocuk. Annen sana eziyet etse, seni öldürmeye çalışsa sende annenin ölmeni istersin. Bu böyle olmalı, böyle değilse bir tımarhaneye kapatılman gerekir." Derin bir nefes aldım "Sevgi acıtmaz. Sevgi acıtmamalı çocuk" Dediğim onca şeyden sonra "Bana çocuk deme benim adım Hakan" dedi ve ben onda bir şeyleri değiştiremeyeceğimi anladım. Daha fazla tartışmaya girmedim. Uyuduğumu düşünmesi için gözlerimi kapattım. Elim benim uyuduğumu düşündüğü için yapabileceği herhangi bir ters hareketi için bıçağın üzerindeydi. Anneme bile güvenemezken karşımdaki çocuğa güvenip gerçekten de uyuyamazdım. Yaklaşık bir buçuk saat sonra arabanın durması ile gözlerimi açtım. "Geldik Ayza" bakışlarındaki o tedirginlik geçmemişti. Ben ayağa kalkıp arabadan inince bana seslendi "Ayza! Koltuğun sırt kısmı kan dolu, yaralı mısın?" yağmur suyu sırtımdaki sargının işlevini kaybetmesine sebep olmuştu. Endişelenmemesi için "Araba çarptı ya o ara olmuştur" dedim. O da arabadan inmiş yanıma gelmişti. Onu yaşamı ile tehdit eden biri için endişelenecek kadar iyi kalpliydi. Benden daha fazla korkmasını istemediğim için "Merak etme seni öldürmezdim" dedim. O ise neyden bahsettiğimi anlamamıştı "Ne?" verdiği anlık tepkiden sonra çekingen gözlerle bana bakıyordu. "Seni hayatın ile tehdit ettim ya. Öldürmezdim. Sadece istediğimi yapman içindi" burukça gülümsedim "Korkma anneme o kadar benzemiyorum. Masumun kanını dökmeye çalışmam" dedim ve koşarak uzaklaşmaya başladım. Arkamdan "Affettim!" diye bağırdı. Sokakta durmadan koşarken nerede kalacağımı düşünüyordum. Önce karnımı doyurmalıydım. Gördüğüm ilk kafeye hemen girdim. İçeride bir tane beyefendi ve bir tane hanımefendi vardı. Sanırım kapatmak üzerelerdi çünkü içeride ikisinden başka kimse yoktu. Hanımefendi düşündüğüm gibi "Birazdan kapatacağız" dedi. Elimde para olmamasının verdiği utangaçlık hissi ile "Şey," ben konuşmaya başlayacaktım ki başımın dönmesi ile dengemi kaybettim. Ben yere düşecekken beyefendi kolumdan tutarak beni kaldırdı "Şey," bu sefer de sözümü kesmişti "Dur kızım, dinlen biraz sonra konuşursun" diyerek beni sandalyeye yönlendirdi. Oturmadan önce "Üzerim çok kirli ve ıslak sandalyenizi kirletmeyeyim" deyip ayakta durmaya başladım. Bu dediğim üzerine kadın kaşlarını çatarken "Olur mu öyle şey sen otur" dedi ve bütün ısrarlarıma rağmen beni oturttu. Adam perişan halime üzerimdeki bıçağa ve kan, çamur karışımı ile kirlenmiş kıyafetime baktı "Ne oldu da bu haldesin?" diye sordu. Sorusunu ne kadar yanıtlamak istemesem bile yanıtladım "Efendim kaçırılmıştım. Peşimde beni öldürmek için adamlar vardı. Kaçırıldığım yerde Tekirdağ'dı. Takdir edersiniz ki oradan buraya gelmem baya bir uğraştırıcı oldu" dediklerim adamın dikkatini çekmişti. "Kaç yıldır kayıpsın evlat?" derin bir nefes çektim "17 yıldır efendim" bu dediğim ile şaşırdı. Üzerimde hala lisenin forması vardı çünkü. "Kaç yaşındasın?" bu sefer sesinde saf merak vardı. Başımı eğdim "17 yaşındayım efendim" kadından şaşkınlık nidası döküldü. Adam sormadan ben cevapladım "Evet efendim doğumda kaçırıldım. Ve evet bu yaşıma kadar işkenceye maruz kaldım. Polise de gitmedim çünkü ölmek istemiyorum" Kadının gözleri dolarken adam "Peki buraya neden geldin?" diye sordu. "Evim nerede bilmiyorum," utangaçlıkla başımı eğdim "En son dün sabah yemek yedim" devamını getiremedim. İkisi de ne istediğimi anlamıştı zaten. "Yemek mi istiyorsun bizden?" kadının sorusunu adam yanıtladı "Yemek istiyor ve utanmasının nedeni parasının olmaması". Kafamı kaldırmadan bana yemek verip vermeyeceklerini beklemeye başladım. Gerçekten çok rezil olduğum bir durumdu. "Cüzdanım çalındı" diyebildim sadece. Kadın bana içten bakışlar atarken "Sorun değil kızım bu sefer bizden olsun" dedi. Ne kadar utansam bile reddedemeyeceğim bir teklifti. Mahcup bakışlar atarken iyice içime kaçmış sesimle "Teşekkür ederim" dedim. Adam bana yemek koymak için yanımızdan ayrılırken ben stresle elimi kemiriyordum. Kadın hissettiklerimi anlamış gibi "Kızım bu kadar utanmana gerek yok" dedi. Karşımdaki sandalyeye otururken konuşmaya devam etti. "Bak kızım bizde zamanında başkalarına muhtaç olduk. Seni anlıyorum stres yapmana kendi kendini bitirmene gerek yok." Kadının konuşması içimi ısıtırken gülümsedim. "Teşekkür ederim Efendim" ona hitap etme biçimimden rahatsız olmuş olmalı ki "Efendim mi? Bana Gül diyebilirsin" dedi. Yine de benden yaşça büyük olduğu için "Tamam Gül abla. Bende Ayza, Ayza Nil" Kadına nedense kanım ısınmıştı. Ne de olsa kan kanı çekerdi - ♡ ♡ ♡- Kadınla ben yemeğimi yiyip kalkana kadar baya bir sohbet etmiştik. Normalde tanımadığım insanlarla konuşurken çekinirdim lakin bu sefer böyle olmamıştı. Uzun soluklu konuşmamız da genellikle konuşan taraf o dinleyen taraf ben olmuştum. Bana hayatımla ilgili sorduğu her sorudan özellikle kaçınmıştım. Ne kadar ona ısınsam bile bütün hayatımı anlatacak kadar boş boğaz değildim. Bana kendi ailesinden bahsetmişti. Benim yemeğim bittikten sonra da beni evine davet etmişti ama kabul etmemiştim. Ben kendi annemin evinde kalırken bile geceleri rahat uyuyamazdım. Başka birinin evine girmeyi düşünmüyordum o yüzden. Ciddi uyku problemlerim vardı. Sabahlara kadar uyuyamaz iki günümü uykusuz geçirirdim çoğu zaman. En son uykusuzluktan bayılacak raddeye gelirdim. O zaman uyurdum. Uyumakta denmezdi ona. Bayılırdım. Herhangi bir rüya görmem zaten imkansıza yakındı. Benim hayal gücüm yoktu ki. Hayatımdaki herhangi iyi bir anı da göremezdim. Çünkü benim iyi bir anım yoktu. Saat gece yarısını biraz geçerken boş sokaklarda yürüyordum. Normalde de geceleri uyumadığım için sabaha kadar sokaklarda gezinmem bir sorun teşkil etmezdi benim için. Issız Kocaeli sokaklarında gezerken bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum. Şu zamana kadar olanlara her zaman olumlu bir gözle bakmıştım. Ama baktığım gibi olmayabilirdi de. Ya beni istemezlerse? Beni istemezlerse bile onları bir şekilde ikna etmem gerekiyordu. Normalde pekâlâ tek başıma da yaşayabilirdim ama her yerde işi bozan bir faktör vardı; annem. Annem benim tek başıma sakin bir hayat yaşamama izin vermezdi. Zorlu bir hayat yaşamama da izin vereceğini de sanmıyordum. Onun istediği benim hayatıma son vermek olacaktı. Bunları yaparken de yeni ailemi yaralamayı hedefleyecekti. Bunca yıldır beraber olmamızın verdiği birikimle söylemlerimi dile getiriyordum. İnşallah bu işlerin sonunda bir gün, bir gün mutlu olabilirdim. Tek isteğim mutlu olmaktı. - ♡ ♡ ♡- Flashback Annemin saçımı çekmesi ile çok ağlamıştım. Ben her gün saçlarımı severken o saçlarımı yolmak istercesine çekmişti. Annem bana vururken babam da bizi izlemişti. Annemin vurması bana fiziksel bir acı yaşatırken babamın bakışları ruhumu paramparça etmişti. Sadece Gobi'nin bana aldığı oyuncak bebeği eve getirdiğim için çıkmıştı bu yaygara. Beni en üzen şeyse annemin benim gibi sarı saçları olan bebeğin saçlarını yolup onu çöpe atması olmuştu. Bana alınan ilk oyuncak bebekti o. Annem benden sıkılınca beni evin dışarısına atmış ve kapıyı yüzüme kapatmıştı. Her zamanki gibi bana ev olan kaldırımlara gitmiştim bende. Kaldırımlar kimsesiz çocukların yuvalarıydı. Kaldırımlar benim yuvamdı. Durmaksızın ağlarken aklımda tek bir şey vardı. O da annem çöpü atınca o oyuncak bebeği geri almaktı. Ama bu sefer anneme göstermeyecektim. Annemin bir daha oyuncak bebek görüp sinirlenmesini istemiyordum çünkü. Soğuk hava nedeniyle tir tir titrerken kollarımı bedenime sarmış kendimi ısıtmaya çalışıyordum. Yağmur da yağmaya başlayınca yüzümde buruk bir gülümseme oldu. "Yağmur nasılsın?" iki tane arkadaşım vardı sadece. Biri benim her kötü anımda bana eşlik eden yağmurdu. Diğeri ise beni kardeşi olarak benimsemiş Gobi'ydi. Gerçek ismi tabii ki Gobi değildi ama bana izlettiği çizgi filmdeki arkadaşların ismiydi. O da bana Nil derdi her zaman. Bir gün Ayza isminin yanına Nil ismini de eklettirmek istiyordum. Eğer bir gün yollarımız ayrılmak zorunda kalırsa kimsenin bana Nil demesine izin vermeyecektim. Onla hayat bulacaktı ismim. Gobi olduğu sürece Nil'de vardı. Yağan yağmur göz yaşlarıma karışırken bana ağlama diyordu. Çok düşünceliydi benim ağlamamı bile istemiyordu. Şu anlık tek arkadaşım olan yağmurun sözünü dinlemek istesem bile hıçkırıklarımı durduramıyordum. Bana küsmesini istemediğim için zar zor durdurdum hıçkırığımı. Ağlamayı bırakmadım ama benim göz yaşlarımı kendisi sanardı çoğu zaman. Güneşli bir havada beni sokağa atmadığı için mutluydum. O zaman korkularım ve ben yalnız kalırdık çünkü. Ve benim en büyük korkum yalnızlıktı. Yalnız başıma kalınca düşüncelerimle baş başa kalırdım çünkü. Bir de yalnız kaldığımda kendi kendime konuşurdum. Bu da beni çok korkuturdu. Kendi kendine konuşan insanlar deliymiş geçen okuldan arkadaşım öyle söylemişti. Delirmiş miydim ben? Ama ben delirmek istemiyordum. İkinci en büyük korkum ise delirmekti. Delirirsem kimse beni dinlemezdi çünkü. Kimsenin beni dinlememesinden de korkardım ben. Gobi bana çoğu zaman korkak de onu dinlemezdim. Köpeklerden, silahlardan, kandan, kemerden, camdan da korkardım. Hepsini listelemem gerekse listenin bir sonu olmazdı. Korkularım ne kadar çoksa arzularım da bir o kadar azdı. Şu zamana kadar sadece oyuncak ve mutluluk istemiştim. Ailem ne kadar zengin olsa bile ben fakir sayılırdım. Açgözlülüklerinden benim için para harcamak istemezlerdi. Ama kardeşim Mert için her zaman para harcanırdı. O her zaman en iyilerine layıkmış çünkü. Evet annem tam olarak böyle demişti "Onun oyuncakları, sevdiği yemekleri ve istediği diğer her şeyi yaparım çünkü onu çok seviyorum," küçümseyici gözlerle beni süzmüş ardından "Ama sen. Senin sevilecek bir yanın mı var. Saçlarına bak, çingene sarısı rengi. Huy olarak da o lanet olası adamla aynısın" ardından "Senin yerine Araz'ı almalıydım" diye kendi kendine yakınmış ve gitmişti. Araz kimdi acaba? Yeni bir arkadaş mıydı yoksa ailemizden biri miydi? Annemin hepimizden gizlediği bir çocuğu olabilirdi. Şaşırmazdım. Yağmurda dura dura iyice berbat bir hale geldiğimi anlayınca düşüncelerimi aklımdan defetmek için başımı kaldırdım. Yaşadığım şeyler normal değildi. Aç bırakılmam, ailem tarafından şiddete maruz kalmam, evden atılmam... Bunlar normal şeyler değildi. Ben başka türlüsünü bilmediğim için bu yıla kadar bunları hep normal sanmıştım. Okula başladığımdaysa gerçekler ortaya çıkmıştı. İlk günün sabahı okula gitmeden önce annemin beni tembihlemesi hala aklımdaydı. Evde yaşadıklarımdan kimseye bahsetmeyecektim. Okula gittiğimde ise yanımda ne annem ne de babam vardı. Yalnız başımaydım ama bu da normaldi benim için. Zaten çoğu zaman yalnızdım. Okula ilk gelenlerdendim. Ardından diğer çocuklar gelmişti birer birer. Hepsinin elini tutan bir büyüyü vardı. Onlarla nasıl konuştuklarını, yanaklarından öpüşlerini ve saçlarını okşayışlarını izlemiştim bütün sabah. Annem benimle konuştuğunda aşağılardı. Annem benim yanağıma öpmek için değil vurmak için dokunurdu. Ve benim annemin eli benim saçlarımı okşamak için değil çekmek için değerdi. Sol gözümden bir yaş akmıştı o an sadece. Eve dönünce ise anneme onların neden öyle yaptığını sormuştum. Bana bakıp gülmüş "Ben seni öyle seviyorum canım" demiş ve bir posta daha beni nasıl sevdiğini göstermişti. O günün sonunda da bu şekilde kaldırımlara sığınmıştım. Dediğim gibi kaldırımlar bana bir evden daha sıcak geliyordu. Kaldırımlar kimsesiz bir kızın benim yuvamdı. Saatlerce o soğukta oturdu ve önünden geçen arabaları izledi. Uyumak istese bile uyumadı çünkü uyuyunca bir daha uyuyamamaktan korktu. O zaman kız bilmiyordu ama onu anlatan bir şiir vardı. KALDIRIMLAR Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; İçimde damla damla bir korku birikiyor; Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur... NECİP FAZIL KISAKÜREK - ♡ ♡ ♡- Bölüm Bitti. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Oylayın ve yorum yapın lütfen. |
0% |