Arkadaşlar öncelikle merhabalar.
Uzun zamandır bölüm atmıyorum özür niyetine beş bin kelime bölüm.
İlk bölümlerde aşırı derece yazım hatası var, bazı kısımlar çok üstü kapalıydı ve birkaç mantık hatası vardı ve ben oraları düzenleme kararı aldım. Ana konu değişmeyecek işleyiş ve olaylar değişmeyecek merak etmeyin. Sezon Finali boyunca ilk bölümleri düzenleyeceğim.
Daha fazla bekletmek istemiyorum. Çünkü zaten çok beklettim... Bölüme geçelim.
Sınır koyuyorum, sınır dolunca hemen bölüm gelmez ama sınır dolmazsa bölüm hazır olsa da gelmez canlarım.
Bu arada çoğunuz beni takip etmiyormuş, bir takibinizi alır mıyım?
Sınır;
300 Okunma
150 Oy (oylar gerçekten önemli)
50 Yorum
İyi okumalar.
---
Ayza Nil’den
Hissettiğim huzursuzluk ile gözlerimi araladım. Aşina olduğum tavan yerine başka bir şey görmem ile şaşkınlıkla yattığım yerde dikleştim. Şuan neredeydim? Daha da önemlisi, buraya nasıl gelmiştim?
Kafamın içindeki sorular artarken cevap alabilme umudu ile odayı incelemeye başladım. Bembeyaz duvarlar, beyaz bir yatak örtüsü, beyaz masa, beyaz dolap... Oda tamamıyla beyaz renginden oluşuyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda eşyaların yeni gibi durduğunu fark ettim. Temiz ve kullanılmamış gibi...
Muhtemelen misafir odalarından birindeydim. Yani oturduğum yerde nerede olduğumu anlayamazdım. O an “Nasıl geldim?” sorusu bir kez daha zihnimde aydınlandı. En son, en son evden ayrılmıştım. Bir yere oturup Felah’ı aradığımı hatırlıyordum. Devamı ise silik silikti.
Acaba şuan Felah’ların evinde miydim? Cevabı öğrenebilmek amacı ile oturduğum yerden ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda bana yabancı gelmeyen koridor ile karşılaşmıştık. Yanılmamıştım, Felah’ın evindeydim.
Bu bütün huzursuzluğumu götürürken yerine güveni getirmişti. Yüzümdeki gülümseme ile misafir odalarından ayrılıp salona doğru adımladım. Murat abiyi görmem ile gülümsedim “Nasılsınız?”
Murat abi beni beklemiyor olacakki şaşırdı ardından “İyiyim güzel kızım. Sen nasılsın?” diye sordu. Hafif bir tebessümle “Bende iyiyim,” diyerek yanıtladım. Salondaki koltukların birine oturduğumda “Felah nerede biliyor musunuz?” diye sordum. Murat abi kafasını tekrardan önündeki dosyalardan kaldırdı ve “Hayır bilmiyorum. Bir şey mi oldu kızım?” diyerek bilmediğini belirtti.
Yanaklarımı şişirirken “Hayır, sadece merak etmiştim.” Dedim uzatmak istemediğim için.. O da onaylayan mırıltılar çıkarıp önündeki dosyalara dönmüştü. Bende Felah’ı beklemeye başlamıştım.
Felah’ı beklerken sıkıntıdan patlama raddesine gelmiştim.
En son birden yüze kadar sayacağım diye yola çıkmış kendimi bininci sayıyı söylerken bulmuştum. Murat abi arada oflamalarıma dönüp baksa da çalışması gerektiği için fazla konuşamamıştık. Sonunda kapı açıldığında şükürler ederek ayağa kalktım.
Gelenin Felah olmasını umarken kapıya doğru adımladım. Gelen kişi kadrajıma girdiğinde rahatladım, sonunda Felah gelmişti. “Hoşgeldin sevgilim!” Coşkuyla selamladıktan sonra sımsıkı sarılmıştm. O bu tavrım ile afallarken “Hoşbuldum Lavanta’m. Bir şey mi oldu?” diye sordu.
“Yo,” demem ile çatılan kaşları “Sadece seni özledim,” demem ile eski hallerine dönmüştü. Bana sarılırken “Lavanta’m benim,” diyerek sevmeyi de ihmal etmemişti. “E, nerelerdeydin? Bütün gün yolunu gözledim desem yalan olmaz.”
Benden ayrılırken “Minik bir işim vardı onu hallettim,” dedi. Ardından “Sen iyi misin?” Sorusu ile aklıma dünkü çaresizliğim geldi. Dudaklarımı birbirine bastırdım, hayatımda geçen en kötü günlerden biriydi.
Ben ne zaman birilerini düşünsem büyük yaralar almıştım.
Yarasını sevmemeliydi insan. Yaralar sevilmezdi. Ama bir yara sayesinde sevdiğin insanlar mutlu olmuşsa insan en çok yarasını severdi. Ben yaralarımı sevmiştim. Yaralarım bendim. Ben yaralarımdım.
Yine de bu sefer yaramı sevememiştim. Bazı yaralar diğerlerinden daha derin olurdu.Yıllardır yokluğunu çektiğim, arkasından çok ağladığım, abim yerine koydığum birinin beni tanımaması bile oldukça kırıcı iken üstüne üstlük gerçekten abim olduğunu öğrendiğimde beni tanımaması, beni paramparça etmesi...
Her şeyi affederdim de umudumu yerle yeksan eylemesini affedemezdim. O sarmaları yaparken içimde yeşeren bütün iyimser duyguların katili olmasını affedemezdim. Bu sefer olmazdı. Bencil olmak istiyorum.
Bencil olmam lazım
Empati kurmamam lazım.
Ama... Ama onun gözünden bakınca o da haklı. Yıllardır kardeşlerinden uzak kalmışsın, kadınların kötü olduğu empoze edilen bir ortamda büyümüşsün ve bir kadın ailene çok zarar vermiş. Bunun üzerine aniden evinde yaşamaya başlayan birine böyle davranması oldukça normaldi.
Hem Gobi’ydi o. Ne kadar değişmiş olsa bile sevdiklerini koruyan yanı asla değişmemişti. Beni tanımamasına ise diyecek bir söz bulamıyordum. Kırıcıydı, hayat gibi. Biliyordum benim kim olduğumu bilseydi böyle davranmazdı. Biliyorum benim kim olduğumu bileydi bana zarar vermek yerine ailesine gard alırdı.
Biliyorum benim kim olduğumu bilseydi beni severdi.
Ama ben olduğum için değil, Nil olduğum için.
Çocukluğunda yer aldığım için önyargısız yaklaşır, beni severdi. Lakin benim istediğim bu değildi. Beni ben olduğum için sevebilecek Felah’tan başka kimse yok muydu? Geçmişinde yer aldığım için değilde ben olduğum için sevecek birileri...
Sanırım yoktu.
Sevgili kendim, sana şunu söylemek isterim ki gün geçtikçe insanlığa olan umudumu kaybediyorum. Biliyorum bunu söylemek acı, biliyorum bunu söylemek güç ama yine biliyorum ki olan bu.
Biliyorum, biliyorum, biliyorum...
Çoğu şey biliyoruz ama bir şey de yapamıyoruz çoğu zaman. Bazı şeyler öyle bir akışa kapılıyor ki müdehale edemiyorsun. “Dur, gerçeği o değil bu!” diyemiyorsun. Hayat... Acımasız ve sen sesini çıkaramadığın her gün umudunu yitiriyorsun.
Felah’ın bana hala meraklı gözlerle baktığını görünce “İyi olacağım,” diyerek yanıtladım içimdeki bütün karmaşayı bir yana bırakırken. “Sen varken iyi olmamak mümkün değil zaten.”
Eklememin üzerine gülümsedi kollarını bana daha sıkı sararken “Sana hiç iyiki varsın demiş miydim bilmiyorum ama Lavanta iyiki varsın. İyiki sen.” Hissettiğim güven hissi ile gülümsedim.
Kollarından ayrıldım ve ona doğru döndüm. Elimi kalbine götürdüm “Burası varya sevgilim, burası benim huzurum, umudum. Burası benim hayatım. Yorulduğumda, pes etmek istediğimde, en umutsuz durumlarımda beni sarıp sarmalayan hayata tutunmama sebep olan senin kalbin.”
Elimin altındaki kalbin atışı hızlanırken devam ettim “Ben senin kalbinden ibaretim.” Gözlerim onun gözlerini bulduğunda derin bakışlarından kaçamadım. Kahverengi gözlerinde boğuluyordum.
“Lavanta,” diye fısıldadı. Adım dudaklarından bir yakarış şeklinde çıkmıştı. “Gözlerinin bana baktığını bilmek o kadar güzel ki, hangi kelimelerle anlatabilirim bilmiyorum. Ben seni gözlerin beni görmezken sevmiştim. Gözlerin her zaman rotam olmuştu. İki dudağının arasından çıkan her kelimen benim doğrumdu, şimdi dudaklarından bana olan sevgini duyuyorum. Kalbin de olmak o kadar güzel ki Lavanta... Hiçbir zaman üşümüyorum sayende. Seni seviyorum, her şeyinle. İyiki, iyiki sen. Sen benim hayatımda gelip geçen sıradan bir insan hiçbir zaman olmadın. Olamazsın da. Ben senin nefeslerinden ibaretim. Senin nefeselerin benim dünyam.”
Dudaklarım aralandı, söyleyecek sözcük aradım. Dilim kelimelerin güzelliği ile lal olmuştu. Mest etmişti beni gerçekleriyle. O an ona kaçıncı kez tekrar aşık oldum bilmiyordum.
Güzel atmosferi bozan şey Murat abinin “Yemek hazır!” diye bağırmasıydı. İkimizde anlık bir afallama ile birbirimize baktık. Ardından aynı anda güldük ve aynı anda fark ettik. Beraber zaman geçire geçire birbirimize karışmaya başlamıştık.
Yüzümde her zamankinden çok daha parlak bir gülümseme ile yemek odasına geçtim. Yemek boyu da içim kıpır kıpırdı. Karnımda bir şeyler hareket ediyor içim gıdıklanıyordu. Sevilmek... Nasılda güzel hissettiriyordu.
Yemekten sonra salona geçtiğimizde Birce, Felah ve Murat abim vardı. Samimi bir sohbetin ortasındayken Felah “Lavanta, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Yemekte ve geçen sürede bende bu soruyu kendime sormuştum. Tam olarak nasıl bir şey yapacağım kesin olmasa da dönecektim.
“Birazdan dönmeyi düşünüyordum aslında.” Felah bir süre daha yanında kalacağımı düşündüğü için şaşırmışt “Hemen mi?”. Evet dercesine kafamı salladım “Abimden ve ikizimden fazla ayrı kalmak istemiyorum, benim için endişeleniyorlar. Seninle yine okulda falan konuşuyoruz.”
Ne dese vazgeçiremeyeceğini kararlı tutumumdan anlamış olmalıydı ki “Tamamdır, o zaman hazırlanınca haber ver. Bende hazırlanayım.” Dedi. “Tamam,” diyerek onayladım ardından ayaklandım. Benim için ayrılmış olan odaya geçtim ve hazırlandım.
Üzerimdeki şeyleri değiştirmeme falan gerek yoktu. Aynanın karşına geçtim ve “Bunu yapabilirim,” diyerek kendime moral verdim. Kendimi hazır hissedene kadar aynaya baktım. Odadan çıkıp aşağı indiğimde Felah’ın hazır ve nazır bir şekilde beni beklediğini gördüm.
“Gitmek istediğine emin misin?” diye sordu. Hayır, dememi ne kadar istediği bakışlarından belliydi. Üzgünüm sevgilim ama dönmem lazım. “Evet, elbette. Hadi gidelim!” Coşkulu sesimi duyunca bir şey diyemedi.
Kafasını salladı ve evden çıktı. Peşinden gelirken soğuk ayaz ile ürperdim. Araba ile gideceğimiz için üzerime bir şey almamıştım. Hızla arabaya doğru adımlarken Felah hızlı adım seslerini duymuş olmalı ki arkasını dönüp bana baktı “Bir şey mi oldu Lavanta’m?” Adımlarımı biraz daha hızlandırıp yanına vardığımda “Üşüdüm,” dedim büzdüğüm duduklarım ile.
Bakışları dudaklarıma kaydı ama aynı hızla gözlerime odaklanmıştı. Kolumdan tutup hızımızı arttırırken “Hadi ben almadım, sen niye almıyorsun kızım?” Kelimeleri sorudan çok serzeniş olduğu için sorusunu cevaplama tenezzülünde bulunmadım.
Arabaya bindiğimizde rahat bir nefes aldım. Felah klimaları çalıştırırken yola çıkmıştı. Sessizlik rahatsız edici bir boyuta ulaştığında bunu bozma çabası ile “Nasıl gidiyor?” diye sordum. Felah kafasını hafif sağa çevirerek bana baktı ardından önüne dönerken “İyi gidiyor. Senin?” diye sordu.
O sanki her şeyi bilmiyormuş gibi sorusunu düşündüm ardından birkaç mırıltıdan sonra “Son bir aydır falan gerçekten benim için aşırı derece karmaşıktı aslında. Yeni bir hayat, yeni insanlar, bunca yıl onlarca yalan ile büyütülmem ve daha birçok şey. İyi yanından bakmam gerekirse yıllar önce hayatımdan çıkan biri hayatıma tekrar dahil oldu. Hayatımın aşkı, bir yandan bakınca sadece onun için bile değer bütün yaşadıklarım. O evden ayrılma kararım çok seviyorum ya. Ama sevgimi de hak eden biri gerçekten aynalar olmadan onu beni gözlerimden görebilseydin eğer anlardın demek istediklerimi.” Uzun cevabımın ardından derin derin nefesler aldım.
Felah’ın yüzündeki gülümseme doğru yaptığımı söylüyordu. Gülümsedim. “Nefes al nefes,” diyen Fleah ile dudaklarımdan çıkan kıkırtıya engel olamadım. Gülmemle birlikte o da güldü. Bir süre daha sohbet ettikten sonra artık yabancı gelmeyen o yollara girmiştik. Soylu ailesi bana hem çok yakın hemde çok uzaklardı.
Evin kapısının önünde durduğumuzda inmek için hamle yaptım. Felah acele ile emniyet kemerini çıkarırken “Dur!” dedi. Dediğini yaparak durdum, bir şey mi olmuştu? Felah arabadan indi ve arabanın benim olduğum tarafna geldi.
Ardından beklemediğim bir incelik ile kapıyı açtı. Ağzım şaşkınlıkla açılırken arabanın içinde açık kapıdan ona bakakalmıştım. Felah afallamış halimi gçrünce güldü ardından “Bu kadar şaşıracağını bilseydim daha önce yapardım.” Dedi. Şaşkınlığımı atmaya çalışarak arabadan indim.
“Teşekkür ederim,” dedim kibar halimden ödün vermeden. “Hadi görüşürüz Lavanta’m. Bir şey olursa ara ya da mutlaka yaz. Seni seviyorum.” Dedi. “Bende seni seviyorum aşkım,” dedikten sonra utandığım için koşar adımlar ile kapıya doğru adımladım ve zili çaldım.
Kapıyı Araz açtığında kırmızı gözleri ile karşılaştım. Beni görünce gözlerindeki hüzün perdelenmiş yerine neşe gelmişti. “Ayza’m,” diye mırıldandı. Eve girmeden önce son kez arkama döndüm ve Felah’ın beni izlediğini gördüm, ona bir tebessüm sunduktan sonra eve girdim ve Araz’a sarıldım.
Kolları arasında minnacık kalırken kıkırdadım. “Yakışıklım, nasılsın?” Araz kollarını biraz daha sıkarken “İyiyim güzelim sen nasılsın? Aniden çıkıp gidince çok endişelendim.” Yüzündeki endişe dediklerinin kanıdı niteliğindeydi.
Dudaklarımı büzdüm “Sizi endişelendirdiğim için özür dilerim. Daha fazla onunla aynı ortamda bulunamazdım.” Sesimdeki keder ile hafif titrediğini fark ettim. Konuyu dağıtmak amacı ile “Neyse bunları boş ver şimdi. Abim nerede?” diye sordum.
Araz kısa bir süre düşündü ardından “Odasındadır. Atlas abimi dövdüğünden beri-“ derken dehşetle sözünü kestim “Ne Gobi’yi dövdü mü!?” tiz çıkan sesim ile benden ayrıldı. Eli kulağına giderken “He kızım dövdü tabi. Aferim diyip başını mı okşasaydı. Hatta ondan sonra bir posta da seninki dövdü.” Dediğinde hissettiklerimi ben bile bilmiyordum.
Hızla merdivenleri ikişer ikişer çıktım ve abimin odasının önüne geldim. Kapıyı iki kere tıklattığımda içeriden ses gelmedi. Bir kere daha vurduğumda “Beni yalnız bırakın demiştim.” Diyen abimin sesi geldi. Ses tonu öyle soğuktu ki... Üşümüştüm.
Müsait olduğunu varsayarak kapıyı araladım ve içeri girdim. Uraz’ın sırtı bana dönüktü. Ayağa kalkarken “Yalnız bırakın, dedim.” Diyerek tekrar ikaz etti. Ardından arkasını dönüp benimle göz göze geldiğinde göz bebeklerinin titrediğini gördüm.
Hızla ona sarılırken “Abim,” dedim iç çekeşcesine. “Ayza’m” dedi beni sımsıkı sararken. “Ben, ben özür dilerim. Sen bana abi dedin ben seni koruyamadım özür dilerim.” Abimin titreyen sesinden ağladığını anladım.
Utanmasın ya da kendini kötü hissetmesin diye yüzüne bakmadım onun yerine daha sıkı sarıldım “Bir şey yapmadın mı? Orda bana inanman bile benim için ne kadar değerliydi bilemezsin. Teşşekkür ederim canım abim iyi ki varsın. Seni seviyorum.” bir şey demedi, onun yerine beni kucağına aldı ve yatağa oturdu. Bende bir şey demedim.
Sessizce sarıldık, dakikalarca belki de saatlerce. Hiçbir şeyi umursamadan, öylece sarıldık. Acaba aşağıda ne olur, ileride ne olacak diye düşünmeden büyük bir sevgi ile sarıldık. Ben uyumadım ama onun düzenli nefeslerinden uyuduğunu anlamıştım.
Ellerimi saçlarına daldırdım ve sevgi ile okşadım, yatar pozisyona geçeli çok olmuştu. Dudaklarından bir mırıltı dökülünce uyanmasından korkarak ellerimi saçlarından çektim. Abimin mırıldanması artarken arada “Gitme,” dediğini duydum. Hala uyuyordu, uykusunda konuşmuştu.
Ellerim yeniden saçları ile buluşurken “Annem...” diyerek cümlesini bitirdi. Beni annesi sanması ile yüreğim paramparça oldu. Biz anne sevgisi görmemiştik ama her zaman aramıştık. Sol gözümden bir yaş akarken abime sımsıkı sarıldım.
Hepimiz yaralıydık. Birbirimizi kanatmaya devam etmek yerine birbirimizin yaralarını sarmalıydık.
---
Yanımdaki hareketlenme ile gözlerimi araladım. Abimin gözleri ile karşılaşınca ona sarılırken uyuya kaldığımı fark etmiştim. “Günaydın prensesim,” dedi içimi ısıtan sesi ile. “Günaydın abim.” dedim son harfi uzatırken.
Bir süre sessizce bakışırken “Abi,” dedim, aklımdaki soruyı sormak için hazırlanıyordum. “Efendim güzelim?” diye sordu. “Abiciğim Gobi’yi gerçekten dövdün mü?” sorumla Uraz abimin kaşları çatıldı “Gobi kim?” onların bilmediğini unutmuştum.
“Ya şey işte Atlas...” abim abisinin adını duyması ile sert bir nefes aldı. “Evet güzelim. Hak etmişti. Neyse boş ver siz nereden tanışıyorsunuz?” diye sordu. Bu sefer meraklı olan oydu, anlatmaya çekinen ise ben.
“Gobi... Yani Atlas, benim çocukluk arkadaşımdı. Ben ona Gobi demeye alışmışım kusura bakma. O da bana “Nil” derdi. Hatta eskiden kimlikte yazan tek adım Ayza idi.” dedim kırgınlığımı bakışlarıma yansıtırken.
Abim sessizliğini koruduğunda anlatmaya devam ettim “Bana kendi evimde görmediğim sevgiyi o gösterirdi. İlk çizgifilmimi, ilk oyuncağımı, ilk tebessümümü her şeyimi o vermişti. Hayatta en sevdiğimdi. Lakin her güzel şey gibi bir gün o da sona erdi.” Abim bu kadar derin bir şey beklemiyor olacakki gözlerindeki şaşkınlık emarelerini gizleyememişti.
“Yurt dışında bir okul kazanmıştı. Gitmesi gerekiyordu ve gitti. Bende arkasında kaldım. Beni unutma, demişti. Ben unutmadım ama o unutmuş.” Abim bir farklı bakmaya başlarken “Seni tanıyorum.” dedi.
“Beni hatırlıyor musun?”
Flashback
Uraz’dan
Üzerime dolaptan rastgele bir şey geçirirken gergindim. Babam bir kızla konuşmayı geç bir kızla göz göze gelmemize bile karışan bir adamken abimin dik başlılığına çoğu zaman hayran kalıyordum.
Her şeye rağmen bir kız çocuğu ile konuşmaya devam ediyordu. Bugün bizi de onunla tanıştıracaktı. Bir çocul gibi o kadar hevesle söylemişti ki hiçbirimiz onu kıramamıştık. Odamdan çıkıp aşağı indiğimde Nil denen kızla tanışmak için sandığımdan daha heyecanlı olduğumu fark ettim.
Herkes toplanınca evden çıktık. Bartu abim hepimizden meraklı görünürken Araz zorla getirildiğini bakışlarından da hareketlerinden de belli ediyordu. Yanına doğru yürüdüm. Dokuz yaşında olmasına rağmen beş yaşındaki bir çocuk gibi davranırdı.
“Abiciğim yapma böyle. Hem seninle yaşıtmış kız belki arkada-“ Araz tiz sesi ile beni kesti “Babam bana kadınlarla konuşmamı söylediç Konuştuğumu öğrenirse üzülür.” Aman ne baba ama.
İç çektim ve Araz’ın elini tuttum “Yine de ona kibar davran olur mu?” Araz burun kıvırmak dışında bir cevap vermedi. Bir parka geldiğimizde gözlerimle bahsi geçen çocuğu aradım. Bir köşe on çocuk oyun oynuyordu.
Aralarında sarı saçlı bir civciv aradım ama bulamayınca diğer yerlere bakmaya başladım.
Sonra onu gördüm. Salıncağın üzerinde oturmuş durgun bir şekilde oyun oynayan çocuklara bakıyordu. Bakışlarındaki olgunluğa şaşırdım. Vücudu yaşıtlarına göre çok sıskaydı. Sıcak havaya rağmen kış ayındaymışız gibi uzun kollu giymişti. Sarı saçları yanaklarını bir şey saklıyormuş gibi örtmüştü.
Uzun, çok uzun saçları vardı. Abimin “Nil!” diye seslenmesi ile küçük kız bizim olduğumuz tarafa döndü. Benimle iki saniyeliğine de olsa göz göze gelirken abimi görmesi ile gözlerinde hemen bir neşe peyda olmuştu. Hızla ayağa kalktı ve yanımıza koştu.
Koşarken saçları geriye doğru savrulmuştu. Açığa çıkan yanağı ile ne yapacağımı bilememiştim, elim ayağım boşalmıştı. Kıpkırmızıydı yanakları, beş parmağın izi net bir şekilde aradaki mesafeye rağmen görünüyordu.
Abim görmezden gelerek kıza sımsıkı sarıldı. Benimle birlikte Bartu abimde şaşırmıştı. Bakışlarım Araz’a döndü. Kızın yanağındaki kırmızılığın ne olduğunu anlamamış olmalı ki merakla bakıyordu.
Anlasaydı merak etmezdi.
Anlasaydı ağlardı.
Yanıma ne ara geldiğini bilmediğim Kayra fısıldadı “Abi, acaba onunda mı bizim gibi sinirli bir babası var?” diye sorduğunda yutkundum. Küçük çocukların bilmemesi gereken şeylerin başında geliyordu şiddet.
Bilmemeleri gerekiyordu ama yaşamışlardı.
“Bilmiyorum abiciğimm,” dedim boğazımdaki yumruya rağmen. Atlas abimle kız ayrılırken kızın meraklı bakışlarının hedef olmuştuk. “Gobi onlar kim?”Atlas abim bize döndü. Eliyle Bartu abimi işaret ederken “Bunlar benim kardeşlerim. Sana bahsetmiştim hatırlıyor musun?” diye sorması ile kızın gözleri parladı.
“Elbette! Bartu abi, Uraz abi, Kayra abi ve Araz! Hatırlamaz mıyım?” o kadar hızlı konuşmuştu ki nefes nefese kalmıştı. “Uraz abi hangisi ? En çok onu seviyorum!” Atlas abim konuşmadan iki adım öne çıktım ve eğildim.
“Benim küçük civciv, benim.” kızın kaşları çatıldı “Civciv mi? Keşke. Civcivleri herkes sever, ben civciv değilim.” Yutkundum “Sen benim civcivimsin ama,” son harfini uzatmam ile gülümsedi.
Gülümsemesi bile buruktu.
O gün karşımdaki kızın kardeşim olduğunu bilmiyordum. Bilseydim asla bırakır mıydım onu? Bir süre daha konuşmaya devam etsek bile bir gün geldiğimde o gitmişti. Ona söz vermiştim, ailesinden kurtaracaktım.
Sözümü bile tutamamıştım.
Ayza’dan
“Hayır?” isim olarak duymuştum ama hiçbiri ile yüz yüze tanışmamıştık. Gobi sadece isimlerinden ve kişiliklerinden bahsetmişti. Uraz dalgın bir şekilde bana bakmaya devam ederken “Peki...” diyerek kısa kesti.
Konuşmaya devam edecekken çalan kapı ile oraya döndük. Uraz abim “Gel,” dediğinde kapının ardında Araz göründü “Kahvaltı hazır, sizi bekliyoruz,” dedi. Uraz’ın kafasını sallaması ile geri gitmişti.
Uyuyakaldığımızı biliyordum ama sabah olana kadar uyuyacağımızı hiç düşünmemiştim, bu yüzden şaşkınca abime baktım “Sabah mı olmuş?” Uraz abim güldü. Burnuma fiske atarken “Evet civciv, sabah oldu.” dedi.
Civciv demesi ile afallarken o ayağa kalkmıştı bile. “Ne civcivi ya,” diye cırlarken o rahat bir tavırla beni izliyordu “Şu sarı olanlarından,” dedi muzip bir gülümseme ile. Tekrar karşı çıkacaktım ki “Aşağıda bizi bekliyorlar.” demesi ile sözlerimi yutmak zorunda kalmıştım.
Oflayıp ayağa kalktım. “Abiye oflanmaz,” dedi gülerek ardından odadan çıktı. Birkaç saniye arkasından ölümcül bakışlar attıktan sonra devamında bende indim. Yemek odasına girdiğimizde Araz’ında dediği gibi gerçekten herkesin bizi beklediğini fark etmiştim.
Hafif utangaç bir tavırla “Günaydın. Geç kaldığımız için özür dileriz.” dedim ardından yerime oturdum. Bazıları “Günaydın” diyerek cevap vermişti ama ötesi yoktu. Sessizlik uzarken kimse ne diyeceeğini bilemiyor gibiydi. Sonunda Uraz abimde benim gibi yalnızlıktan sıkılmış olacakki “Güzelim, okul işi ne oldu?” diye sordu.
Elimdeki çatalı masaya bırakırken “Aynı,” diye cevap verdim. “Ama buraya geldiğimden beri çok devamsızlık yaptım. Çoğunda raporum var sorun olmaz ama bundan sonra aksatmadan gitmem lazım.” Uraz abim ben konuşurken beni dikkatle dinlemiş, cümlemi bitirmem ile de kafasını sallamıştı.
Annem sayesinde bu zamana kadar hiç devamsızlık yapmamıştım. Annemin bana tek yararı bu olabilirdi. Birkaç kere Felah’la okula gitmiş olsam da devamsızlık yaptığım gün sayısı da azımsanmayacak kadar çoktu. Neyse ki araya ara tatil girmişti de bu sayı daha fazla da artmamıştı.
“Okula nasıl gideceğim?” diye sordum. Okulum eve gerçekten çok uzaktı ve tek başıma sabahın köründe gitmem imkansızdı. “Kendin gidemez misin?” diye sordu Ayhan Bey uzun süreli sessizliğini bozarak.
Onda farklı bir şeyler vardı. İlk geldiğinde bana daha nötr yaklaşırken şuan aramızda soğuk rüzgarlar esiyordu. Babamla aramın iyi olmasını ne kadar çok isterdim. Sanırım baba kelimesi bana haram kılınmıştı.
Düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve “Ne yazık ki mümkün değil.” diyerek babamı yanıtladım. Nedenini soran bakışlarına ithafen “Okulum İstanbul’da ve erken saatte başlıyor. Okula tek başıma gidebilmem için saat dörtte kalkmalı ve otobüs bulmalıyım, otobüsten sonra metrı, marmaray diye diye o tekin olmayan saatlerde koskocaman İstanbul’a atılacağım. Daha evde canım tehlikede iken koskoca İstanbul’da neler neler yaparlar Allah bilir. O yüzden tek başıma gidemem.” uzun açıklamam karşısında kafasısnı sallayarak onayladı beni.
“O zaman korumalarmızdan birini alırsın. Hem şöfor hem de koruman olur.” dedi ve olaya kendi kendine nokta koydu. Üzerine bir şey demedim. Ayhan Bey’le konuşmak başlı başlına benim için gerici bir eylemken konuşmamın gerekmediği durumlarda boşuna konuşmayı uzatacak şeyler yapmak benlik değildi.
Herkes yavaş yavaş yemeyi bırakırken Araz “Ayza bugün herhangi bir işin var mı?” diye merakla sordu. Anlık bir düşünsem bile elbette yapacak hiçbir işim yoktu. Bana merakla bakam gözlerine karşın kafamı iki yana sallayarak “Hayır. Bütün gün boşum.” dedim.
Bunu dediğime sevindiğini belli ederken “Beraber lunaparka gidelim mi?” diye tekrar sordu. Kaşlarım havalanırken “Olur,” dedim durgunca. Daha önce hiç lunaparka gitmemiştim, ne kadar gitmek istesem de olmamıştı.
Araz sevinçle gülerken yandan abimin sesi duyuldu “Bizde gelebilir miyiz?” derken bütün abilerimi kast ettiğini fark ettim. Bu biraz gerilmeme neden olsa da gelmeyin diyecek kadar cesaretim elbette yoktu. Neyse ki Bartu “Benim işim var,” diyerek gelmeyeceğini belirtirken Gobi de “Benimde toplantım var.” demişti.
Gelmemelerine ile içten içe sevinirken hazırlanmak için odama çıktım. Ortamın nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum ama gördüklerim ve duyduklarım üzerine rahat şeyler giymem gerektiğini biliyordum. Altıma siyah renk bir eşofman altı giyerken üzerime Uraz abimin verdiği üstü giymiştim.
Keskin kokusu buram buram burnuma dolarken gülümsedim, gördüğünde ne kadar sevineceğini tahmin edebiliyordum. Siyah bir sırt çantası ile telefonumu aldım ve aşağıya indim. Kimseyi göremeyince hala hazırlandıklarını düşünerek salondaki kolduklardan birine oturdum ve beklemeye başladım.
Beş dakika geçmeden Kayra kapının önünde belirdi. Üzerinde siyah bir kapüşonlu bir üst varken altında bol paça bir kot pantalon vardı. Gözlerini kaçırarak önümdeki koltuğa oturdu. Arada bana kaçak bakışlar attığını hissetsem bile ona bakmamıştım.
Kayra pişmandı ve bunu belli ediyordu da.
Aramızdaki sessizlik uzayıp giderken sonunda Araz ve Uraz’da gelmişlerdi. Araz daha beyaz tonlarında giyinirken Uraz abim yine bir müzik grubunun tişörtünü giymişti. Abimin bakışları bana döndüğünde gözlerinin parladığını gördüm “Civcivim,” dedi içimi yakan sesi ile ardından “Üstündekiler güzelmiş. Hediye mi?” dedi yüzündeki gülümseme ile. “Evet,” dedim kelimeyi uzatırken. “Çok sevdiğim birinin hediyesi hatta,” Abim bir eli ile saçlarımı karıştırırken güldüm.
Araz ve Kayra bir şey anlamamış olmalılar ki sorgulayıcı bakışlar attılar. Ben bir şey demezken Uraz abim muzip bir gülücük bırakmıştı. Ardından evden çıktık.
Arabaya bindiğimizde Uraz abim arabayı sürmek için öne oturmuştu. Yanına Kayra geçtiğinde Araz’ımla bende arkaya geçmiştik. Beni kollarının arasına almıştı. Huzurluydum, mutluydum yıllardır bu anı beklemiştim.
Araba yolculuğumuzda sessiz sayılabilirdi. Arada Araz’la konuşmuş ve gülüşmüştük. Araba durduğunda şaşkınlıkla etrafa baktım. Buradaki aletler o kadar büyüktü ki... şaşırmıştım. Hepsine binecek kadar vaktimiz olur muydu acaba?
“Ya, burası çok güzelmiş.” diye tepki verdim şoktan çıkınca. Gerçekten çok beğenmiştim. Işıl ışıldı her yer. Şuan bakarken bile büyülendiysem küçükken aşık olurdum sanırım. Yüzümdeki buruk tebessüm ile buraya gelme fikrini atan Araz’a sımsıkı sarıldım.
“Teşekkür ederim diğer yarım,” dedim duygu dolu sesimle. “Rica ederim Ayza’m, her şeyim. Küçükken yapamadığın ne varsa zamanla hepsini yapacağız. Beraber büyüyeceğiz güzelim.” Dolu gözlerim ile gülümsedim “Beraber büyüyelim ikiz.”.
Devamı çok hızlı gelişmişti. Birlikte bir sürü şeye binmiştik. Atlıkarınca, dönme dolap, gondol... Araz ve Kayra gondolda korktukları için şuan önünde durduğumuz hız trenine dehşetle bakıyorlardı.
Ben rahat bir tavırla güldüm “Ne o korktunuz mu?”. Abim anında beni kendine çekip “Kimin kardeşi be!” derken Kayra inkar modunu açmıştı “Ne alakası var be? Ne korkması? Ben korkmadım hiç.”
Güldüm “En öne oturursun o zaman?” muzip bakışlarla ona bakarken o birkaç saniye düşündü ardından elimden tuttu ve çekiştirmeye başladı. “Nereye?” dedim şaşkınlıkla ve merakla. “Beni en önde tek bırakmayacaksın değil mi kardeşim?” dedi ve dediğini yaparak bizi oturttu.
O kadar hızlı davranmıştı ki korumalıklar inene kadar ne olduğunu anlamamıştım bile. “Dur bir saniye ben abimle binecektim. Ay en ön burası-“ cümleme devam etmeme engel olan şey aniden hız treninin fırlaması idi.
Kayra kalın sesiyle tezatlık oluşturan tiz çığlığı ile yeri göğü inletmişti. “Çok yüksek Ayza,” dedi korku dolu sesi ile. Onun aksine daha sakin sesim ile “Evet, farkındayım.” dedim. Kayra’nın titreyen elleri burdan bile belli oluyordu “B-ben yüksekten korkuyorum.” dedi cılız bir ses ile.
Hız treni en üste çıktığında durmuştu Kayra “İndirin beni! Çok korkuyo!” diye bağırırken aniden aşağı düşüşe düşen hız treni ile sesi kesilmişti. Elinin boşlukta sallandığını görünce korku ile “Kayra abi” diye bağırdım.
Elim elini bulurken sımsıkı sıktım. “Ayza,” dedi dehşetle. “Efendim?” dedim az önceki korkumdan dolayı titreyen sesim ile “Az önce ne dedin?” diye sordu aynı dehşetle. O sırada hız treni de durmuştu. Korumalıklar kalkarken “Ne demişim Kayra abi?” dedim bilmezden gelerek.
Oysa ne dediğimin farkındaydım. İçten içe onu affedeli çok olmuştu. Geçen gece beni korumasından sonra ise abi diyebileceğimi kararlaştırmıştım. Anlık korku ile de öyle ağzımdan çıkmıştı.
Hız treninden inmiş bir köşede konuşuyorduk. Uraz abim ve Araz özel bir şey olduğunu düşünerek uzakta bizi beklemeyi tercih etmişlerdi. Kayra “A-abi mi dedin?” diye sordu. Bu sefer sesindeki duygu o kadar yoğundu ki. Gülümserken “He abi dedim. Teyze mi demeliydim?” diye sordum.
Bunun üzerine bana sımsıkı sarılan iki kocaman kolu hissettim. Ayaklarım yerden kesilirken kollarımı Kayra abimin boynuna doladım. Beni çevirirken “Abi oldum!” diye bağırdı. Sesindeki neşe her şeye değerdi.
Eve geldiğimizde Kayra abimden mutlusu yoktu. Uraz abim ilk ona abi dememle hava atınca biraz morali bozulsa bile hala neşesi yerindeydi. Eh o böyle gülerken bizim mutsuz olmamız zaten imkansızdı.
Bartu ve Atlas ise diğerlerinin aksine sessizlerdi. Ne olduğunu sormak istesem de onlar bir adım atmadan onları yok görecektim. Diğerleri de onların bu durgunluğunu fark etmemişti bile.
Akşam yemeği hazır olana kadar odamdan çıkmadım. Huzurluydum, sonunda istediğim aileye bir nebze de olsa sahip olmuştum. Kapımın tıklanması ile oturduğum yerde dikleştim “Gel,” diye seslenmem ile kapı açıldı. Araz kafasını içeri soktu ve “İkiz seninki gelmiş,” diyerek sırıttı.
Ayağa kalktım ve yanına gittim “Ne diyorsun Araz anlamıyorum.” hafif sırıtışı ile yanıtladı “Ya Felah abim gelmiş işte, ya da enişte-“ hızla Araz’ın ağzını kapattım ve duvara dayadım. O bana şaşkınlıkla bakarken “Sus duyan olacak!” dedim ardıından “Hem sen nereden biliyorsun onu?” dedim dehşetle.
Araz bir şeyler demeye çalışsa da elim ağzında olduğu için boğuk mırıltılardan başka bir şey anlamamıştım. Elimi ağzından çektim “Ayza hem soru soruyorsun hemde ağzımı kapatıyorsun. Mantığını nerede düşürdün be ikiz?” diye sitem edince gözlerimi devirdim.
O anda Araz’ın cümlesini yeni anlamıştım “Felah abin burada mı?” diye sorduğum sorulara bir yenisini ekledim. Araz benden bir adım uzaklaştı ardından “İkiz kaç gündür onlarda kalıyorsun ve Felah abimin senden bahsederken gözlerinin parladığını gördüm. Anlaşılması zor değil. Eminim ki abilerim de bir şeyleri anlamışlardır.” dedi.
Birkaç saniye benim olanları anlamamı bekledikten sonra devam etti “Evet, şuan aşağıda. Son olan olaylardan sonra aklı sende kalmış bana öyle dedi.” unuttuğu bir şey var mı diye birkaç saniye durdu ardından “Sadece bana dedi abilerimin haberi yok.” diye ekledi.
Felah beni merak ettiği için buraya gelmişti. İçimi yumuşadığını hissettim. Bu zamana kadar kimse beni böyle merak etmemişti. Ailem bile...
Araz’a arkamı döndüm ve koşar adım merdivenleri inmeye başladım. Onu görmediğim bu kısa sürede bile ne kadar da özlemiştim. Merdivenlerin sonuna geldiğimde adımlarımı yavaşlattım.
Önce salona baksam bile hiç kimsenin olmaması ile yemek salonuna geçtiklerini anlamıştım. Kapının önüne geldiğimde içimdeki heyeanı dizginleyemiyordum. Terden yapış yapış olan elimi pantalonuma sürttüm. “Sakin ol Ayza, Felah sadece arkadaşın olarak burada. Felah seni istemeye gelmedi sakin ol.” diye mırıldandım.
Birkaç saniye daha bekledikten sonra kapıyı çaldım. “Gelebilirsin,” diyen Ayhan Bey’in sesi ile kapıyı açtım. Gözlerim hemen onu buldu. Üzerindeki takım elbiseyi fark edince afallasam da diğerleri fark etmesin diye hızla kendimi toparladım.
Takım elbise mi? Beni istemeye gelmediğine emin miyiz?
Felah’ın yanına oturudğumda yemek başlamış oldu. Felah geldiği için kimse konuşmuyordu. Birkaç dakika sonra Kayra abim “Merhaba, Felah’tı sanırım adın. Biraz kendinden bahseder misin?” diye sordu. Kayra abimin bakışları Felah’a bakarken sorgulayıcı idi, bu gerilmeme neden olsa da Felah çok rahat bir şekilde “Ben Felah Günbatımı. Babam Murat Günbatımı’nın benimde hissedarı olduğum şirketi ile sizin aile şirketiniz ortak. Ayza ile de annesi ile yaşanan tatsız vukuatta tanıştık. Aynı okulda olduğumuzu öğrendik. Ayza birkaç olaydan dolayı benim olduğum sınıfa geldi. Sizinle kalmadığı süreçte babamın arzusu ile bizim evde kaldı ve orda arkadaşlığımız gelişti.” diyerek yavaş yavaş her şeyi açıkladı.
Açıklamayı Kayra abim için yapmış olsa da herkes onu pür dikkat dinlemişti. Felah önündeki etten bir parça ağzına attıktan sonra aynı rahatlık ile devam etti “Araz, Uraz ve Atlas’la zaten tanışıyordum kalanınızla da tanışmış olduk. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi.
Kayra abim “Tanıştığımıza memnun oldum,” diye mırıldandı. Bunun üzerine kimse bir şey demedi. Araz’ın ima dolu bakışları eşliğinde yemeği bitirdik. Yemekten sonra herkes salona geçerken Felah kulağıma eğildi ve “Bahçeye çık birazdan, konuşmamız lazım.” dedi.
Gerilsem de kafamı salladım. Yaklaşık on dakika sonra Felah’la karşı karşıyaydım. Bahçede volta atıyordu. “Felah ne oldu?” diye sordum endişemi gizleme gereği duymadan. Gerginliğini fark etmem için ekstra bir şey yapmama gerek yoktu adımlarının sertliğinden bile belliydi.
“Ayza,” dedi ve durdu. Sırtı bana dönüktü. Bana Lavanta dememesi durumun ciddiyetini anlatıyordu. “Ben konuşurken bütün konuşmamı dinle. Olur mu? İşin başından aşkın diye uzun zamandır sana söylemek istemiyordum ama artık zamanı geldi.” dedi.
“Tamam, Felah sen iyi misin?” diye sordum çatılmış kaşlarımla. Sorumun üzerine Felah bana döndü “İyiyim güzelim. Sen hiç beni unutmanı düşündün mü? Yanlış hatırlamıyorsam sana unutamama hastalığın olduğu söylenmişti. Lakin sen beni unuttun. Ben bunu çok düşünsem de bir sonuça ulaşamadım. Aynı zamanda bildiğin üzere Atlas’ı hala hatılıyorsun ya da acılarını. Ve senle ben geçmişte tanışıyorken sen şeker hastası değildin Ayza.” ellerimi tuttu ve devam etti “Ama sen küçüklüğünden beri böyle olduğunu söyledin. Ben, ben bir psikiyyatr arkadaşımla görüştüm.” dediğinde ondan ayrıldım.
“Ben deli değilim.” dedim sert bir şekilde. Felah’ın çaresizliği gözlerinden okunuyordu. “Biliyorum güzelim biliyorum. Bu delirmek değil zaten. Arkadaş bunun mümkü olmadığını söyledi, ancak durumu yaşayan kişi ile konuşursa anlayabilirim dedi. Bir seyansta olsa gitsen be Lavantam.”
Ben deli değildim.
“Hayır. Ne gerek var?” diye sordum. “Ayza’m yalvarırım yapma böyle.” dedi dolu siyah harelerini gözlerimle brileştirirken. “Sen,” dedi bir adım attı aramızdaki mesafeyi azaltmak istercesine “Beni,” bir adım daha “Unuttun.” nefes aldığında göğsü göğsüme sürtüyordu.
Elimi kalbine götürdü. Düzensiz atışları elimi titretirken “Burası sennin yokluğunda neler çekti bilemezsin. Benim için bir seansta olsa oraya git.” dedi. Dudaklarımı birbirine kitledim. Şu şeker olayını bilmesem de diğerlerini bende düşünmüştüm daha önce. Belki bir seansta olsa sırf Felah için gidebilirdim.
“Kabul.” dedim. Felah’ın gözleri ışıldarken “Ama rahat etmezsem ikinci seansa hiçbir güç götüremez.” dememle kafasını salladı “Olur Lavantam olur.” dedi. Yüzündeki rahatlama ve tebessüm ile verdiğim karardan emin oldum. O benim için neler neler yapmıştı ben onun için bir seansa mı gidemeyecektim?
“Bana Lavanta de hep,” dedim ona sarılırken. Ona sarılmam ile kaskatı kesilirken “Ban Lavanta demeyince kendimi kötü hissettim.” Felah kollarını bana sararken bir şey diyecekti ki “Ayza!” diyen başka biri oldu.
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken “Ilgaz!?” dedim “Sen misin?” Felah bana sımsıkı sarıldığı için arkamı dönemiyordum. “Ta kendisi.”
---
Görüşmek üzere sizi özleyeceğim.
Yeni sezondan alıntılar görmek isterseniz Whatsapp kanalımıza beklerim.
İnsta; cemre_e0071
Konuşmak isterseniz her zaman buradayım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.22k Okunma |
3.92k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |