Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Yağmur'una Kapılıyorum -1. Bölüm-

@balli_esra22

‘’Hadi kızım geç kalacaksınız!’’ kapıya vurarak söylenmişti Nefise Hanım. Oysa Yağmur kaçıncı rüyasında neler yapıyordu orası meçhuldü.

Gülümsediğine göre de çok iyi rüya gördüğü kesindi. Artık rüyalar âleminden çıksa da işine gitse iyi olacaktı! zira patronu onu kovabilirdi.

Çocuklarından ses gelmeyince odalarına girdi Nefise. ‘’Kalkın artık! Öğlen olacak!’’ Yağmur ile kardeşi aynı anda yataktan fırlamıştı.

‘’Eyvah iş!’’ ‘’Eyvah okul!’’ ikisi de söylene söylene önce lavabo kavgası etmiş – Tabi araya annesini terliği kaynamıştı. – sonra nazlana nazlana hazırlanmıştılar.

Uykulu kahvaltı faslında ki (!) Yağmur tabağıyla oynamış ve birkaç domates filan atmıştı ağzına sonra hemen kalkıp işe gitmeye ayaklanmıştı. ailesiyle vedalaşıp (!) annesinin duasını alarak iş servisine binmişti.

Ben Yağmur Akıncı;

21 yaşında lise mezunuyum. Üniversite okuyamadım maalesef zorluklar yaşadım hep hayalimdi... Bir yandan düşünüyorum okuyup ta doğru düzgün işi olmayanlar var hani okuyup ta ne oldun gibisinden sonra birçoğunun düzgün alan seçmediğini anlıyorum önü açık olmayan meslekler…

Hep hayalimden kalan mesleklerden biri mimarlıktı.. O kadar istiyordum ki böyle kendi şirketimin olmasını ve evler inşa ettiğimi ahh hayali bile güzeldi…

AA söylemeyi unutmuşum ben Hatay’layım. Memleketim güzel ama her şehirde olduğun gibi kusuru vardı. Mesela benim olduğum yerde kızların hakkını yiyorlardı. susma hakkımı kullanıyorum.

Üniversitede başka şehirde okumak istemiştim. Buradan göçüp gitmek istemiştim. Ama para söz konusuydu bizim için. Kendimize yetecek kadar paramız vardı.

Babam gönderemem seni dışarıya demiş konuyu kapatmıştı. Bende buradaki üniversite de okumak istemediğim için ki yine bir şeyler olacak burnumdan gelecekti o okul.

İşe girmiştim yıllarca. Kaç işte çalıştım bilmiyorum. 18 yaşından beri çalışıyorum. 4 yıldır kaç işte çalışabilirdim ki şimdi ise bir tekstilde terziydim.

Paramı biriktiriyorum az az yani en azından 25 yaşına kadar. İnşallah param yeterde kendi dükkânı mı açarım. napayım? Okuyamayınca bende çareyi iş yeri açmakla düşündüm. Hatta biraz param vardı ama yine de az.

Genç kız eve sinirle geldi iş yerinden. yine sinirlendirmiştiler kendisini. Yok, efendim yanlış dikiyormuş, Yok canım! Sen gel öğret çok biliyorsan!

O sinirle kahverengi hafif dalgalı saçını atkuyruğu yapmış ve anlına bebek saçları düşmüştü. Sıcaktan ve sinirden yanakları kızarmıştı ki hafif esmer tenli bir kızdı.

Altındaki siyah tayt ve üstüne kısa tişörtlerinden giymişti. Kapıyı sinirli bir şekilde açmış ve hafif çarparak kapatmıştı.

‘’Ben Geldim!’’ demişti derin bir nefes verip salonun kapısına dayanmıştı. Önüne gelen saçı üflemiş, çantası yanında sallanıyordu. Annesinin boğaz temizlemesiyle kendine geldi.

Evde yabancı kişiler vardı. İyi de bunlar kimdi? Neden gelmişti? Ve ne işleri vardı? En önemlisi kişileri tanımamasıydı. Aklından bir sürü soru vardı.

Önce karşısında ki kadına bakmıştı şık güzel abiyesiyle resmen ben podyum kraliçesiyim diyordu. Güzelliğiyle kadınlara taş çıkarttıran bir güzelliği vardı. Ha bide zengin kadınlar olur ya şu filimlerdi burnundan getiren kadınlar. Hah! İşte ondan!

Yanında hemen kendisine benzeyen zayıf, uzun boylu, siyah kıvırcık saçlı, keskin çene hattı ve onun gibi mavi gözlü bir çocuk vardı.

Onun yanında kendisinin zıttı iri yarı bir beden vardı. Sanırım babasıydı. Giydiği takım elbiseyle BEN İŞİMİN PATRONUYUM diye bağırıyordu. Düz siyah saçlarıyla ve kahverengi gözleriyle kendisine bakıyordu.

Onun hemen yanındaysa. Aynı babası gibi iri yarı bir beden vardı. Ne kadar iri yarı olsa da annesi gibi bebek yüzü vardı. Onunda gözleri maviydi ve yanakları tombuldu.

Düz siyah saçlarını ortadan ayırmıştı ve buda gözlerini ortaya çıkarmıştı. Dudakları inceydi ama alt dudağı üst dudağına göre biraz kalındı ve kırmızıydı hafif. Acaba kaç kişiyle öpüşmüştü ya da nasıl öpüşüyordu

Salak yağmur! Neden birden böyle düşünüyorsun! Aklındaki düşünceleri derhal sil!

Babasının boğaz temizlemesiyle kendine geldi ‘’Kızım hadi git elini yüzünü yıka üstünü değiştir ve bize kahve yap.’’

Yağmur kafasını salladı elini ensesine götürdü ‘’H-hoş geldiniz nasıl alırdınız kahvelerinizi?’’ demişti ince ve utangaç sesiyle. Normal de utanan birisi değildi ama üstündeki bakışlar kendisini bir hayli zorluyordu.

‘’Sen hepimize sade yap tatlım.’’ sevecen sesiyle. bakışları o kadına kaymıştı tekrar.

‘’P-peki efendim.’’ demiş çantasını omzuna koyarak odasına doğru ilerlemişti. Yatağın üstüne oturmuş kendine gelmeye çalışmıştı ki bu sadece birkaç dakikalıktı çünkü kendisinden kahve isteyen misafirler vardı (!)

Şimdi ayıplık yapmak istemezdi. Hemen koyu sarı tonlarından elbisesini giymişti üzerinde papatyaları olan. Saçını da hemen topuz yapmış ve lavaboya gidip işini hallettikten sonra mutfağa girmişti.

Kahveleri hazırlamış pişmesini beklerken boğaz temizleme sesini duymuştu. İrkilerek arkasını dönmüştü. ‘’Korkutmak istememiştim.’’

Genç adamın ne kalın ne ince sesi vardı ortasıydı. Ve tuhafına gitmişti bu ses tonu ‘’Ah dalmışım geldiğinizi fark etmedim kusura bakmayın.’’ Hafif gülümseme vermişti çocuğa.

Genç adam kızın gülümsemesinde takılı kalırken kızın aklındaki düşünce ise bu oğlanın burada ne işi vardı? Düşüncelerini bölen şey ise adamın su istemesiydi. ‘’Şey ben su rica edecektim.’’ Demişti nazik bir şekilde.

‘’Su.. Ah su tabi vereyim ben siz oturun sandalyeye.’’ Genç adam sandalyeye otururken Yağmur hemen dolaptaki sürahiden soğuk suyu bardağa doldurup masaya koydu. ‘’Teşekkürler!’’

‘’Afiyet olsun!’’ Tabi o sırada kahvenin cız sesi doldu kulaklara. ‘’Eyvah!’’ diyerek kahvenin başına koştu.

Allah’tan taşırmamıştı. Genç adam bu tepkisine gülümsemişti. ‘’Adın ne?’’

Yağmur şaşırıp arkasını dönmüştü. ‘’Y-yağmur.’’ demiş ardından ayıp olmasın diye kendisininkinde sormuştu.

‘’Ege Tunahanlı.’’ Yağmur oğlanı baştan aşağı süzmüştü spor ama şık takım elbisenin içine beyaz tişört giymişti onu ceketle görünce kendi sıcak basmış ellini yelpaze olarak kullanmıştı.

Tabi Ege bunu yanlış anlamış kaşlarını çatarak kıza bakmıştı. ‘’Ş-şey sizi ceketle böyle görünce beni sıcak bastı. Siz yanmıyor musunuz böyle?’’

Ah dilimi eşek arısı soksaydı söylemeseydim. TÖVBE!

‘’Yani burası Ankara gibi serin olur zannetmiştim bu aylarda.’’ Yağmur tekrardan kahveye dönerek konuşmuştu.

‘’Buğday sıcağıdır bide bunun pamuk sıcağı var bundan daha sıcak aylar.’’ dedi kahveyi kaldırıp geri koyarak.

Ege kafasını sallamıştı.’'Anlıyorum.. Peki, sen evlenmeyi hiç düşündün mü?’’

Yağmur duyduklarıyla az daha elindeki kahveyi döküyordu. ‘’İyi misin?’’

‘’İyiyim! iyide bu nereden çıktı’’ dedi yutkunarak.

Omuz silkerek cevap verdi. ‘’Öylesine.’’ Demekki haberi yoktu demişti içinden.

‘’Yani kısmetim gelirse.’’ homurdanarak söylenmişti birde ‘gelse kurtulsam’ diye.

‘’Efendim! bir şey mi dedin?’’ demişti arkasından bakarken.

‘’Hiç sadece nerden çıktı bu soru’’ Ege bardaktaki son yudumu içip ayağa kalkarak kapıya yaklaştı.

‘’Birazdan öğrenirsin.’’ demiş ardından çıkmıştı.

Yağmur’da arkasından söylenmiş ve ardından kahveleri alarak herkese dağıtmıştı.

Tekli koltuğa oturarak tepsiyi de dizine koymuştu. Ortamdaki gergin havayı hisseden sadece Yağmur muydu?

Kahvelerden birkaç yudum içildikten sonra Ege’nin babası konuştu. ‘’Tarık Bey geliş sebebimizi size danışmak istiyorum.’’

‘’Tabi dinliyorum sizi.’’ derin nefes alıp başladı konuşmasına.

‘’Biz en büyük oğlumuza kız arıyoruz. Sizin patronunuz benim arkadaşım. Cahit’e danıştım ve sizin kızınızı söyledi. Eğer düşünüyorsanız konuşalım.’’ demişti bakışları genç kıza kayarak konuşmuştu.

Yağmur duyduklarıyla zaten sinirliydi şimdi alt üst olmuştu. Kendi daha 21 yaşında! Genç kızdı! 21! Evlenmek onun neyine.

Parmakları artık sıktığı tepsi yüzünden bembeyaz olmuştu ‘’N-ne evlenmesi.’’ Odadaki herkes Yağmur’un konuşmasını duymamıştı bile.Bir kaç kişi hariç

Ege’nin babası devam etti. ‘’Kızınızın okumadığını ve çalıştığını söyledi.’’

‘Neden acaba’ diye homurdandı. Tabi bu defa herkesin gözünden kaçmadı. Babasının sert bakışıyla ve boğaz temizlemesiyle tepsiyi sert bir şekilde yandaki sehpaya koydu.

Babası kafa salladı ‘Seninle sonra hesaplaşacağız’ bakışlarını gösterdi. Yağmur umursamayıp omuz silkti.

‘’Küçük diyebilirsiniz kızınıza.’’ tekrar bakışları buluştu.

‘’Hayır, aslında değil.’’ dedi hafif kafa sallayıp.

‘’Baba!’’ annesinden cimdik yemiş ‘Sussana’ diye homurdanmıştı.

‘’Kızınız evlilik için küçük.’’ demişti moda kraliçesi.

‘’Yaşı küçük değil aslında 21 yaşında hani 18 yaşında gibi davranmayın ve birçok işte bilgilidir.’’ demişti annesi gururlu bir şekilde.

İnanmaz şekilde bakmıştı annesine. Tamam ev konusunda her şey biliyordu ama kendisine sorulmadan neden evlenme yoluna gidiliyordu! ‘’Aslında Yağmur kızımız yaşını da göstermiyor.’’ demişti moda kraliçesi kendisini süzerken.

‘’Aslında ben düşünüyordum bu konuyu uzun zamandır.’’ Yağmur sinirden ellerini yumruk yaparak babasına baktı.

‘’Anlıyorum sizi.’’ hah! Anlıyormuş! Neyini anlıyorsun acaba. Ya ben kim? evlilik kim? Ben yapamam!

‘’Yani sizde görmek istersiniz çocuklarınızı mutlu günlerini.’’ Mutluymuş! Neresi mutlu bunun! Resmen eziyetti evlenmek!

Ben bu güne kadar babamın parasını doğru düzgün yiyen birisi değilim şimdi gidip te koca parası mı yiyeceğim? ‘’Peki, kararınız nedir?’’

‘’Kısmetse diyelim siz konuşun aranızda bize haber edersiniz’’ dedi gülümseyerk.

‘’Peki, madem kahveleri içtiğimize göre bize müsaade.’’ müsaade sizin olsun mümkünse bir daha gelmeyin! Bu ne ya oyuncak alıyorlar sanki mağazadan o kadar rahatlar ki.

Ben istemiyorum küçüğüm! KÜÇÜK! Ne anlarım ben evden yahu! Ben genç bir kızım kendi ayaklarımın üstünde durduktan sonra evleneceğim!

Ege’nin ailesi ayaklandığında Yağmur eline tepsiyi alarak bir köşeye geçmişti. Sinirlerden titremeye başlamıştı. ‘’O zaman görüşmek üzere.’’

‘’Görüşürüz Tarık Bey’’ Mümkünse bir daha görüşmemek üzere! Misafirleri yolcu etmişlerdi tabi Ege’nin çıkmadan önce Yağmur’a bakışını unutmamak lazımdı.

O nasıl bakıştı sanki kendisinin dünyasını başına yıkmışım gibi sert bakıyordu. Hani ne var illa benimle mi evlenecek hem ben onun yanına yakışmazdım ve kesinlikle birçok konuda zıtızdır.

Mesela onlar zengin biz fakir. onlar şarap içerken biz kola içeriz. onlar güzel restoranlarda biftek yerken biz köşe başı dönercide döner yiyoruz.

Onlar markadan giyinirken biz rastgele alıyoruz ve parti düzenlemeleri önemli davetler bunlar hiç kendisine göre değildi.

Bu fakir hayatına alışmışken zengin hayatına nasıl alışacaktı ki! Offf! Yağmur kendine gel! Sadece Seni görmeye gelmişler ne biliyorsun ki seni isteyeceğini.

Evet, aynen sinirlendirme kendini boşuna hem onlarda anlamışlardır senin onlara yakışmayacağını.

Onlara böyle yüzünde elli kilo makyajı olacak giydiği kıyafet sadece şık kıyafetten yana ─Ki elbise her gün giyiyorlar benim o kadar yok─ olacak biz giysek ‘kızım hangi düğüne gidiyorsun’ olur.

💦

Yağmur sabah annesinin dırdırından önce kalkmıştı. Önce duş alıp kahverengi saçlarını kuruttu. Aslından kurutmazdı kardeşi daha fazla kullanırdı şu makineyi.

Altına kot pantolon üstüne de siyah sağ göğsü işlemeli gömlek giymişti. Saçını da alt kuyruğu yapmış kulağına da anneannesinin verdiği nohut altın küpeyi takmıştı.

10 yaşına bastığında hediye almıştı anneannesi hayal meyal hatırlıyordu. Zaten ondan sonra bir türlü toparlanamamıştı anneannesi.

13 yaşındayken vefat etmişti anneannesi. Her küpeye baktığında burukluk hissederdi. Doğru düzgün anısı yoktu ama severdi.

Kaybolmasını istemediği için banyo yaparken çıkartıyordu. Annesi gelmeden kardeşini de uyandırmış dışarı çıkmıştı ‘’Günaydın.’’ demişti düz sesiyle.

Hâlâ kızgındı ailesine geçen ki olay yüzünden. Ailesinden aynı tepkiyi almıştı. ‘’Ben çıkıyorum’’ annesi babasının çayını koyarken kızına döndü.

‘’Nereye kahvaltı yapmadan erkenden.’’ Yağmur saatine bakmıştı.

‘’Erken değil hadi kaçtım ben.’’ annesinin söylenmesini duymadan dışarı çıktı.

Sadece kırgındı sonuçta babası küçük değil demişti annesi de dâhil. Acaba ister miydi Ege? hiçbir fikri yoktu 3 gündür ne aramışlar ne de konuşmuşlardı bu konu hakkında inşallah istemezlerdi.

Acaba evlenmekten yana yakınında olsa mesela o elini tutsa ne hissederdi. Hey Yağmur! Sen neden durduk yere düşünüyorsun bu oğlanı. Kafasını sallayarak gidiyordu ki kafasını sert göğse çapmıştı.

Alnını tutmuş tam küfür edecekti ki karşısında Ömer’i gördü. ‘’Hiç yakışmıyor ağzına ufaklık.’’ ufaklıkmış PEH! Kendine bak karşında 1.75 kız duruyor yav neyin ufaklığı

‘’Pardon ne ufaklığından bahsediyorsun ayrıca ederim bu seni ilgilendirmiyor.’’ omzuna çarparak yanından geçip gitmişti.

Yüzünü gördüm ya tamam artık günüm güzel geçmez. Zaten güzel giden günlerim mi var? Resmen hayatım bok gibiydi.

Bende isterdim hastane köşelerinde ya da şirketlerin içinde gezmeyi ama hayat hep ters tepiyordu ne yapalım benimde hayatım böyleydi.

Ege ofisine girmişti. Üzerinde bir huzursuzluk vardı ama neydi çözemiyordu. Aklı Yağmur’daydı. Açık kahverengi gözleri, ince dudakları, zayıf yanakları elmacık kemiklerini açığa çıkarmış küçük gözlerine yakışan ince kaşları vardı.

Kafasını sallayarak kendine gelmeye çalıştı. Bugün çok yoğundu toplantıları vardı büyük bir firmayla anlaşırlarsa imzalar konuşulacaktı.

Annesi modacıydı ve babası da mimardı. İkisi de tanınır kişilerdi. Kardeşi de babasının şirketinde stajyerdi. Üniversite son sınıfı okuyordu. Kendisinin ise Tasarım şirketi vardı

Ailesi sayesinde ün almıştı 26 yaşında genç bir CEO’dur. Özellikle ayakkabı ve çanta tasarlamayı seviyordu. Şimdide kendisine gelen maillere bakıyordu ‘’Gel!’’

Melis elindeki dosyayı masaya bırakmıştı. ‘’İstediğiniz geçen yaz koleksiyonu efendim.’’ kafasını salladı bilgisayara bakarak. ‘’Çıkabilirsin.’’

Melis çıkarken odaya arkadaşı Uraz girmişti. ‘’Dostum Naber?’’

Ege önüne dönüp kravatını gevşetti. ‘’Ne olsun aynı işte.’’

Arkadaşı koltuğa oturup ayak ayaküstüne attı. ‘’Nasıldı Hatay?’’ demişti göz kırparak.

Hatay deyince aklına bir saatlik misafirliği geliyordu. O sarı elbiseyle ne kadarda genç görünüyordu. O elbiseyle bile hem tatlı hem de seksiydi. HEY! Ege kendine gel!

‘’Yani burası gibi nasıl olmasını bekledin ki?’’ demişti önündeki sudan içerek.

‘’Ah hadi ama yeme beni oraya kızı görmeye gitmedin mi?’’ bıkkın bir nefes verdi Ege.

‘’Sırf bunun için geldin demi’’ göz devirerek.

Kahkaha attı Uraz. ‘’Sevmedin mi eğer öyleyse bana gönderebilirsin.’’

‘’Ne!.. ah.. hayır..yani sana göre değil ters.’’ Salak Ege! Niye kekelersin ki! Düştün işte diline iyimi ettin!

‘’Sen ve kekelemek hm’’ dedi hafif gözlerini ksıarak.

Yanaklarını şişirerek dosyayı açtı. ‘‘Kız sende etki bıraktı değil mi?’’

Hızla kafasını kaldırdı ‘’Ne alakası var!’’

‘’Çünkü sen normalde kekelemezsin hem de bir kız için.’’ sorgular biçimde.

‘’Saçmalama Uraz! Hem sen gidip toplantıya gireceğin dosyayı tekrar incelesene!’’ demiş tekrar dosyaya gömülmüştü.

Uraz bu haline gülümsemiş ‘’Peki madem dediğin gibi olsun saçmalıyorum.’’ ardından arkasına bakmadan çıkmıştı.

Sinirle saçlarını dağıttı. O kız aklının bir ucundaydı ve bu sinirini bozuyordu. Acaba çoktandır kafa dağıtmadığı için mi bu kadar aklına geliyordu? Şu iş bitsin ilk işi bara gitmek olacaktı. Kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı.

Ailesi olmasa zaten taa oralara gitmezdi. İşte ayrı evde bile otursa da başının etini yiyorlardı. Sırf bide şirketin başına geçmedi diye babasıyla zıttı.

Ne olacak erkek kardeşi var işte o baksın. Yok illa EGE! Ne var bende! Anlamıyorum!

Kapı çalmasıyla çizim yaptığı tabletten kaldırdı kafasını. ‘’Efendim 10 dakika sonra toplatınız var.’’

‘’Tamam, Melis her şey hazır bir sorun yok demi.’’ dedi mimiklerini okuyarak.

‘’Evet, efendim bir sıkıntı yok.’’ dedi ciddi bir şekilde.

Tekrar tabletine döndü. ‘’Tamam çıkabilirsin.’’

Çizdiği yüksek platform topuklu bilekten tek bant koymuş önü ise taşlı 3 tane ince bağlama ile bitmişti. Rengi ise pembeydi. Ona yakışır olarakta pembe çanta ayarlamış üstünü de küçük taşlarla süslemişti.

Buna beyaz bir elbise giderdi. Nedense kendi çizmek istemişti. Tabi ki bunu toplantıdan sonra halledecekti. Normalde annesi yardım ederdi defile olduğunda beraber çalışırlardı.

Annesi kıyafeti tasarlar ayakkabı çanta kendisine kalırdı. Takılar ise bir arkadaşına aitti. Çok güzel mücevherler çıkartıyordu ortaya.

Yağmur bugün kaç tane tişört diktiğini hatırlamıyordu. Ama pantolondan daha kolay sayılabilirdi. Sonunda zil çalmıştı. Kollarını yukarda esneterek gerildi. Ayağa kalkıp yavaş adımlarla yemek salonuna ilerledi.

Acaba Deniz’i bugün dışarı çıkarsa mıydı yemeğe? Deniz kardeşiydi. Şöyle Alışveriş merkezine gidip önce mağazaları gezerler. Uygun bir şey bulurlarsa alırlar sonra yemek yerler. Bazen oyun oynarlardı. Bowling favorileriydi. Zaten o kadarda çok gitmezlerdi babası sağ olsun.

Ya oyun oynarlardı ya da sinemaya giderlerdi ama bugün farklı bir şey yapmak istiyordu. Hep gitmek istediği ama yapamadığı o kadar şey vardı ki ama… Ama işte. Kardeşini lunaparka götürecekti. Hem sınav stresini birazcık atmış olurdu.

Düşüncelerini dağıtan babasının sesiydi. Ne işi vardı burada? ‘’İyi ettin Tarık amca yine bekleriz çay içmeye.’’

‘’Tabii yine gelirim.’’ demişti gülümseyerek.

Yağmur hızlı adımlarla babasının yanına gitti. ‘’Baba’’

Babası kendisini görünce gülümseyip elini omzuna koydu. ‘’Gel kızım.’’

Yağmur babasının yüzüne baktı ‘ne işin var’ dercesine. Omzundaki baskı artınca birazcık geri çekildi ve elinin boşa düşmesini sağladı. ‘’Ne işin var burada?’’

Tarık önce yanındaki patrona ardından kızına döndü. ‘’Ne demek ne işin var? Çalıştığın yeri görmeye geldim. Patronunla konuştum ve seni alıp gideceğim.’’

Yağmur kaşlarını çattı. Ne demişti o! ‘Seni alıp gideceğim mi’ neden? ‘’Neden yoksa birine bir şey mi oldu?’’

Bu sefer kolunu tutmuştu. ‘’Şehir dışında işimiz vardı ya hani unuttun mu?’’ demişti kaşlarını oynatarak.

Babası yalan söylüyordu. Şehir dışında ne işleri vardı Allah aşkına! Maalesef yalanına ortak olup iş yerinden çıktılar.

‘’Baba bırak kolumu acıtıyorsun!’’ iş yerinden beri babası sürüklüyordu kendisini.

‘’Yürü evde hesaplaşacağız senle!’’ diyerek arabanın kapısını açıp arabaya fırlatmıştı kızını. Yavaş ayı insanım ben!

Yağmur ailesini pek sevmezdi çünkü bir nevi hayallerini ellerinden almışlardı. ‘’Baba ne olursun yavaş sür!’’

‘’Kes sesini!’’ Yağmur’un gözleri dolmuştu. Babası böyle davranmak zorundamıydı?

Yoksa.. Ah hayır hayır öğrenmemiş ol lütfen! Araba evlerinin önünde durduğunda babası hızla çıkarak kızının kapısını açtı.genç kızın kolundan tutuğu gibi çekiştirdi. ‘’Baba!’’

‘’Çeneni kapa ve yürü!’’ Gündüz olduğu için herkes dışarıda oturuyordu ve kimsede gelip yardım etmiyordu (!) Birazdan yemek yapmaya koyulurlardı.

Annesi kapıyı açmıştı. Eşini ve kızını öğle görünce şaşırmıştı. ‘’Tarık! Ne yapıyorsun!’’

Karısını umursamadan içeri girip kızını koltuğa fırlattı. Yağmur’un ağzından acı dolu bir inilti koptu. Dolu gözlerini babasına çıkardı. ‘’Baba!’’

‘’Babaymış! Ne babası ha ne babası!’’ Dudakları titriyordu genç kızın.

‘’Ne diyorsun Tarık!’’ demişti yanın gelerek.

‘’Sen sus kadın’’ Elini kaldırıp vuracağı sırada Deniz gelip babasının elini tuttu. Nefise gözlerini kapatıp gelecek darbeyi beklemişti. Ama beklenilen darbe gelmeyince gözlerini açtı.

‘’Sen’’ şaşırmıştı çünkü kocası bağırır çağırır ama el kaldırmazdı kendisine.

‘’Bırak elimi!’’ demişti dişlerinin arasında.

‘’Anneme el kaldıramazsın!’’ burnundan soluyarak.

Tarık sinirle oğluna döndü. ‘’Yok ya sana mı soracağım!’’

‘’Evet, ben varken bana soracaksın!’’ Tarık sinirle soluyarak oğluna tokat atmıştı. Çığlık atarak ağzını kapatmıştı Yağmur.

‘’Seni terbiyesiz babanla nasıl konuşuyorsun’’ demişti üstüne yürüyerek.

‘’Hak ettiği yerde Hak ettiği gibi konuşurum’’ Babasının karşısına geçti. ‘’Ben varken annemle ablama kimse bağırıp el kaldıramaz!’’

İşaret parmağını sallamıştı oğluna. ‘’Seninle sonra hesaplaşacağız’’ Kızının kolundan tutmuştu tekrar

‘’Timur!’’ Nefise'nin çığlığını bile tınlamamıştı.

‘’Bırak ablamı!’’ Ablasını kendine çekerek. Deniz 18 yaşından biri olmasına rağmen hiçte öyle göstermiyordu.

Ablası sayesinden gittiği spor dallarıyla iyice gelişmişti vücudu. Ne yapıyorsa sırf ablası içindi o kendisinin okumasına yardım ediyordu. Ablasını arkasına aldı. ‘’Çekil şuradan!’’

Tarık kızının kolunu tutacağı sırada Deniz itmişti kendisini. ‘’Uzak duracaksın ablamdan’’

Yağmur bir kez daha tanrıya şükür etti böyle kardeşi olduğu için. Elinden ne geliyorsa yapacaktı onun için. ‘’Seninle tek tek hesaplaşacağım Deniz! Bunu unutma babana yaptığın hareketleri unutma!’’

‘’Tamam, çıkar acısını benden çıkar ama ablama dokunamazsın!’’ Demesiyle yüzüne yumruk yemesi bir olmuştu.

‘’Deniz!’’ Yağmur yanına gideceği sırada babası kolundan tutmuştu.

‘’Bırak! Bıraksana!’’ demesiyle odasının içine fırlatılması bir olmuştu.

Odaya acı dolu bir inleme yayıldı kollarındaki dirsekleri yere sürtünmeden dolayı acıyordu. Aynı şekilde bir dizide felaket şekildeydi. Dolu gözlerini babasına çıkardı. ‘’Bana sakladığın paraları çıkar!’’

‘’Ne parası ne saklaması’’ demşti nefes nefese.

Sinirle ayağını yere vurdu. ‘’Bana yalan söylemeyi kes! Paraları ver!’’

Kahretsin! Neden düzgün değil benim hayatım. ‘’Yalan söylemiyorum ben! Yok para hepsini sana veriyorum zaten!’’

Sinirle güldü Tarık ‘’İş yerine zam için gittim. Bana ne dedi biliyor musun? Zaten zam yaptığını ve senin maaşını söyledi. Ama sen bana paranın sadece yarısını veriyormuşsun! Sökül paraları!’’

İşte o an Yağmur’un gözünden yaş düşmüştü. Tam ağzını açıp bir şey diyecekken kardeşi odaya girdi elinde bir desteyle. ‘’Al istediğin para olsun!’’ diyerek ayağına fırlatmıştı.

‘’Benden sakladığını duyarsam bir daha yapmadığım şeyleri yapmaya zorlama beni.’’ Diyerek ayağındaki parayı alıp dışarı çıkmıştı.

‘’Abla iyi misin?’’ yanına çökerek yüzündeki saçları çekmişti. Yağmur ellerini omuzlarına koyup kendine çekip sarılmıştı.

‘’İyiyim ablam iyiyim’’ Deniz saçlarını öpücük koymuş önündeki saçları çekmişti.

‘’Deniz dudağın’’ demişti annesi. Eli dudağına gitmişti elinde kan görünce sessiz bir şekilde küfür etti.

‘’Anne çık dışarı.’’ demişti saniyelik gözlerini kapatarak.

‘’Oğlum.’’ dedi kırgın sesiyle.

‘’Çık!’’ Annesine kızgındı. Çünkü geçen görücülere ablasının küçük olduğunu söylememiş yaşının evlilik yaşı olduğunu dile getirdiğini öğrenmişti.

Annesi odayı terk ederken gözlerini kapattı ardından dudağına değene parmakla gözlerini açtı. ‘’Acıyor mu çok?’’

Buruk bir tebessüm ederek kafasını salladı. ‘’Acımıyor artık.’’

Yağmur kafasını eğdi. ‘’Özür dilerim ben öyle bir şey yapmasaydım babam böyle sinirlenmeyecekti.’’

Deniz ablasının ensesinden tutarak göğsüne yaslamıştı. ‘’Şişşt en iyisini yaptın abla.’’ Kollarını sırtına dolamıştı genç kız.

‘’Başka çarem yoktu sana para vermeyen biri o. Kardeşimi aç mı bıraksaydım?’' Yanağına taneleri akmaya başlamıştı.

Gözünün önüne gelen anılarla burukça gülümsedi. Ne aç gitmişti okula. Ne zorluklar yaşamıştı? Doğru düzgün test kitabi bile alamamıştı.

Saçlarına konan öpücükle kafasındaki düşünceleri dağıttı. ‘’Biliyorum abla söz kurtulacağız buradan gideceğiz.’’ Yağmur daha da sokuldu kardeşine.

‘’Gidelim sadece ikimiz gidelim buralardan.’’ İkisi de birbirlerinin kolundan güç aldılar.

Loading...
0%