Yeni Üyelik
2.
Bölüm

TİAZZA’YA HOŞ GELDİN KAÇAK!

@balllyazar

"Hiçbir şeye ihtiyaç duymadığında her şey sana ihtiyaç duyar."


--

Saniyeleri devirmiştim. Dakikaları ve saatleri de...Bu acı asla geçmek bilmiyordu. Öfkenin ne demek olduğunu tam olarak bilmeyen ben, şu an da nasıl bir his olduğunu iliklerime kadar hissediyordum fakat etrafı kırıp dökmek yerine, yatağımda tam olarak kaç saati devirdiğimin farkına varmadan öylece yatıyordum. Gözyaşlarım istesem de akmıyordu çünkü duyduğum karışık hislere yenilmişlerdi. Öfke, acı, çaresizlik, belirsizlik ve bunun gibi bir sürü kötü duyguyu aynı anda yaşamanın ardından, duygularım stabil hâle gelebilmişti. Ağlamak yerine karşımdaki boş duvarı seyretmekle yetiniyordum.

Bugüne kadar her şeye sahip olduğumu düşünüyordum. Mutlu bir aile, sevgi, anne, baba ama şimdi...şimdi hiçbir şeyim yoktu. Evlatlık olduğumu annem bildiğim kadından öğrenmiştim. Bana, yıllarca bebeğinin olmadığını fakat şimdi hamile olduğunu ve açıkça evden gitmemi söylemişti. Babam dediğim adamın ise bu olanlardan haberi olmadığını ve böyle bir şeyi ona söylersem gitmeme asla izin vermeyeceğini de açıkça belirtmişti. Bir nevi ona söylememem için beni uyarmıştı. Saatlerce onun peşinde pinekledim. Gerçek ailemi tanıyıp tanımadığını, beni hangi kurumdan aldıklarını, gerçek adımın Eliz olup olmadığını ve şu an hatırlamadığım binlerce soruyu ona yönelttim fakat o, tüm sabrıyla beni izleyip sorduğum soruların hiçbirine cevap vermemişti. Acımasız biri olduğunu her defasında ona söylemiştim. Bu zamana kadar onunla anlaşamamın sebebini nihayet anlıyordum. Onun istediği gibi bir kız olmam konusunda baskı uygular ve ben, onu reddettiğimde büyük bir tartışmanın eşiğinde bulurduk kendimizi. Benim bu hayattaki tek sığınağım babamdı. Her zaman bana güvenir, benim özel olduğumu sürekli vurgular ve bu hayattan her ne istiyorsam onun peşinden gitmemi bana öğütlerdi.

Koca bir yalanın içinde yaşarken, tüm gerçekleri bir anda öğrenmek beni bu hâle getirmişti. Daha önce böylesine derinden bir şey hissetmemiştim. Bunun adı acıydı. Ben boşluktaydım ve kaybolmuştum.

Komodinin üstünde duran telefonumu titrek ve güçsüz parmaklarımla kavradım. Işık yüzüme çarptığında acıyla gözlerimi kıstım. Saat, gece 01.00'i gösteriyordu. Ayak seslerini duyduğum an da gözlerimi sıkıca kapattım. Kapım yavaşça açıldı ve bana doğru yaklaşan babamı bekledim. Kısa bir sürenin ardından ellerini saçlarımda gezdirdi ve alnıma uzunca bir öpücük bıraktı.

Fısıltı halinde çıkan sesiyle, "Seni çok seviyorum," dediğinde neredeyse tekrar ağlamaya başlayacaktım. O da sanki bunu biliyormuş gibi hızlıca odamdan çıkıp gitti. Babam, kendimi bildim bileli uyumadan önce yanıma gelir, bana bu dünyada en nadide bir parçaymışım gibi birkaç güzel söz söyler ve odasına öyle giderdi. Gözyaşlarım yeniden yerlerini aldı.

Yataktan hızlıca kalktım. Yanıma birkaç eşya alıp gidecektim.Beni uzun süre idare edecek kadar param vardı. Hesabımdaki parayı kullanabileceğimi söylemişti annem olduğunu bildiğim kadın. Acımasızlığını böyle bastırmaya çalışsa da ben hâlâ düşüncemin arkasındaydım.

Bir anlığına işim aklıma geldi. Beni yarın sabah bekleyen öğrencilerim vardı. Ellerimi yüzüme kapattım. Dünyam başıma yıkılmıştı. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Her şeyi düşünecektim ama önce bu evden gitmem gerekiyordu.

Cüzdanımı, kimliğimi ve birkaç özel eşyamı çantama sıkıştırdım. Onlara ait başka hiçbir şey almadım. Sadece önemli birkaç şeyi almam şimdilik yeterli olacaktı.

Odamın kapısını yavaşça açtım. Kapı biraz gıcırdamıştı. Kafamı dışarıya uzattım ve etrafa bakındım. Odamdan dışarı adımımı attığım sırada bir kapının kapanma sesini duydum. Muhakkak ki annem ve babam olduğunu bildiğim insanlar odalarına çekilmişlerdi.

Ayakkabılarım elimdeyken parmak uçlarımda merdivenlerden aşağı indim. Son basamağı indiğimde adımlarımı hızlandırıp dış kapıya doğru koştum ve kapıyı açıp arkamdan kapattım. Sırtımı kapıya yasladığımda derin bir nefes aldım. Koşarak girdiğim evden nasıl böyle kaçarak çıktım aklım almıyordu. Kafamda bin tane düşünce vardı. Belki de ben gerçekten babamın kızıydım ama o kadın annem değildi. Silkelenip kendime geldim. Bunları sonra düşünecektim. Her şeyi sonra düşünecektim. Şimdi yapmam gereken kalacak bir yer bulmaktı. Ayakkabılarımı hızlıca giydikten sonra adımlarımı evimizin yakınındaki sahile yönelttim. Kendimi kötü hissettiğim zamanlarda geldiğim başka bir yer bu sahildi. Burada saatlerce oturur ve düşünürdüm. Her zamanki banka ilerleyip oturdum. Hâlâ evimin yakınlarındaydım ve bu beni rahatsız ediyordu. Babam her an bir yerlerden çıkacak ve "Eliz eve dön kızım!" diyecek diye korkuyordum. Korkuyordum... çünkü o eve dönmek istemiyordum. Her şeye rağmen o sevgi dolu adam, onun yanında kalmam için beni ikna ederdi biliyordum. Kırıldığımda ve uzaklaştığımda beni yanına geri getirdiği zamanlardaki gibi...

Nerede kalabileceğimi düşünmeye başladım. Herhangi bir arkadaşıma gidemezdim, beni hemen bulurlardı. Ben izimi kaybettirmek istiyordum. Onların hayatına hiç girmemiş gibi davranılsın istiyordum.


Otelde kalmam gerekecekti. Evimize en yakın otel buradan yaklaşık bir saatlik mesafedeydi. Taksiye ihtiyacım vardı.

Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken önümde karanlık bir silüet belirdi. Yerimde aniden sıçramak baş dönme etkisi yarattı. Karşımdaki adam kafasındaki kapüşonu burnunun üstüne kadar çekmişti. Ağzından başka bir şey görünmüyordu. Ellerini iki yanına salmıştı ve öylece duruyordu. Ne istiyordu?

Benden bir hamle beklediğine emindim. Hızlıca ayağa kalkıp birkaç adım geri gittim. O sırada sırtım başka bir bedene çarptı. Yavaşça yutkundum. Kalbim deli gibi atıyordu. Kalp atışlarım kulağıma oldukça yakındı. Herhangi bir hamlede bulunmaktan korkuyordum. Sadece öylece bekliyordum.

Arkamdaki kişi kollarımın üstünden beni sardı. Dilim tutulmuştu, çığlık atamıyordum. Önümdeki kişi çantama doğru saldırdı. Amaçlarının bana zarar vermek değil de benden çalmak olduğunu anlamak zor olmamıştı. Çantayı onlara öylece verebilirdim fakat önceki hayatım hâlâ devam etseydi...Çantadaki paranın bilmem kaç katına sahiptim ama artık paraya ihtiyacım vardı ve şimdi öylece bırakamazdım. Çantamı sıkıca kavradım. Yapabildiğim tek hamle bu oldu. Çantamı sıkı tutmam onu oldukça sinirlendirmiş olacak ki saçıma kökünden yapıştı ve ben acıyla kıvrandım. Ellerim boşaldı ve çantamı benden kolaylıkla aldı. Ben ise, gözyaşlarımdan etrafı bulanık görüyordum. Kendimi savunmayı bilmiyordum ve orada yapabildiğim tek şey ağlamaktı. Çığlık atmaktan bile korkuyordum. Bir gecede başıma felaketler gelmişti.

Ben çaresizce ağlarken ve artık ağlayışım hıçkırıklara dönüşmeye başladığında, önümdeki kişi çantamı ayak ucuma fırlattı. Ben paramı alıp çantamı bıraktığını düşünürken üçüncü bir kişiyi görmemle birlikte gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Bu sefer de karşımda silahlı bir adam duruyordu. Gerçekten dakikalar ilerledikçe başıma daha kötü şeyler gelmeye başlıyordu.

Silahını bana saldıran adamlara çevirdi. Derin bir sessizlik oluştu. Sadece denizin sahile vuran sesi duyuluyordu. Tir tir titriyordum. Silahını bana değil de hırsızlara çevirmesi beni bir miktar rahatlatmıştı fakat yine de silahı olması bu durumu tersine çeviriyordu.

"Kaybolun," dedi silahlı adam. Diğer iki adam arkalarına bakmadan koşarak uzaklaştılar. Karşımdaki silahlı adama çevirdim bakışlarımı. Tamamen siyah giyinmesi ürkütücü görünüyordu.

Elindeki silahı beline yerleştirdiğinde tuttuğum nefesimi dışarıya sesli bir şekilde bıraktım. O zamana kadar nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim.

"İyi misin?" diye sordu. Gözlerimi birkaç kez kırptıktan sonra kurumuş dudaklarımı aralayıp yavaşça "evet," dedim. Kurumuş dudaklarımı fark etmiş olacak ki, "Sana su getireyim. Burada kal," dedikten sonra ilerlemeye başladı.

Titrememi durdurmak için kollarımı bedenime sardım ve yan taraftaki banka tekrar oturdum. Başıma gelenlere bakılırsa şanssız bir günümdeydim. Kısa bir süre sonra yanımda belirdi ve elinde tuttuğu su şişesini bana uzattı. Titreyen parmaklarımla şişeyi tuttum ve bir yudum su içmeyi başardım. Aramıza boşluk tutmaya özen göstererek bankta yanıma oturdu. Elini cebine attı ve bir dal sigarayı paketinden çıkardı. Sigarayı dudaklarına götürüp yaktı ve içerken denizi izledi. Sessizlik çökmüştü. Duyduğum tek ses denizin sesiydi. Hâlâ titrerken bende yanımda duran yabancı adama katılarak sahili izliyordum. Burada neden hâlâ oturduğumu bilmiyordum ama hareket edecek gücü de kendimde bulamıyordum. Sigarasından son bir nefes çektikten sonra sigarayı söndürüp fırlattı. Ben de o sırada onu izliyordum. Bakışlarını bana çevirdiğinde göz göze geldik.

"O hâlde adresini söyle seni evine bırakayım?"

Bu sorunun üstüne konuyu başka yöne çekmek zorunda olduğumun farkındaydım çünkü artık bir evim yoktu. En azından beni bir otelin önüne bırakmasını ondan isteyebilirdim.

"O iki adam senden neden kaçtı? Polis falan mısın?" diye sordum merakla. Bu soruyu beklememiş olacak ki kaşlarını çattı.

"Hayır değilim," dedi soğukkanlılıkla. Kafamı salladım. Bunu görüp görmediğinden emin değildim.

"Ev adresin?" diyerek sorusunu yineledi. Ne konuşacağımı bilmediğim için suratına boş boş bakmayı tercih ettim. Normal şartlarda yeteri kadar özgüvene sahip, sohbet başlatabilen, mesleğim gereği gayet iyi konuşabilen biriydim fakat kitlenmiştim. Ayrıca onunla tam olarak ne konuşacağımı bile bilmiyordum.

"Evim yok," dedim mırıldanarak. Bakışları üzerimde gezindi. Tepemizde olan sokak lambasından yüzünü biraz olsun görebilmiştim ama dikkatimi daha çok cam gibi mavi gözleri çekmişti.

"Evsiz birine benzemiyorsun," dedi aynı garip ses tonuyla. Kast ettiği şeyi elbette anlamıştım. Üstüm başım yırtık ve pis içinde değildi. Benden cevap gelmediğinde konuşmaya devam etti.

"Evden kaçtın?"

Bu bir sorudan çok, kesin bildiği şeyi onaylatma niteliği taşıyan bir cümleydi. Tekrar sessiz kalmayı tercih ettim. Ona gecenin bir vakti, evlatlık olduğumu öğrendiğimi ve bu yüzden evi terk ettiğimi söylememe gerek yoktu.

Ayağa kalktıktan sonra ellerini cebine soktu ve kafasını gökyüzüne kaldırdı. Sanki bu durumun neden başına geldiğini sorguluyor gibiydi ve ben neden ona güvendiğimi bilmiyordum. İçimde garip bir his vardı.

"O zaman sana kalacak bir yer ayarlamama izin ver. Bu geceyi güvenli bir şekilde atlat sonra başının çaresine bakarsın ya da dümdüz gittiğinde karşına bir otel çıkar. O da yürüme mesafesiyle yaklaşık bir saat. Karar senin, herhangi bir zorlama yok."

Kirpiklerimi kırpıştırdım. Öyle bir konuşmuştu ki, bunu yapma zorunluluğu hissetmiştim. Bakışlarımı sol bileğimdeki saate çevirdim. Saat 01:47 yi gösteriyordu. Büyük ihtimalle o otele gidene kadar bu şanssızlıkla başıma bin türlü olay gelirdi. Zaten o kadar çaresiz bir durumdaydım ki, ne yapacağımı düşünürken bu yardımın ayağıma gelmesi bugün için tek şanslı noktaydı.

"Pekala... şu an senin yardımına ihtiyacım var gibi görünüyor," diyerek itiraf ettim.

Başını salladı ve ilerlemeye başladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan onu takip etmeye başladım. Ayaklarım benden bağımsız ilerledi. Onunla gitmekten başka çarem yoktu. Güvenmekten başka da...Bakışlarımı sahile çevirdim ve buraya bir daha gelmeyeceğimi tam olarak kesinleştirdim.

Tekrar ona döndüğümde ilerde onu bana bakarken yakaladım. Gözüme bir anlığına korkutucu görünmüştü. Yanına yaklaştığımda, "Kararını değiştirmediysen arabam orada," dedi ve yolun karşı tarafını gösterdi. "Gidebiliriz."

"Gidelim," dediğim sırada karşı tarafa ilerledik. Arabasının kilidini uzaktan açtı. Ön yolcu koltuğuna oturdum. Sürücü koltuğunda yerini aldıktan sonra arabayı çalıştırdı. Nereye gittiğimizi, nerede kalacağımı herhangi bir şey sormadım. Tuhaf bir ruh halindeydim. Gecenin bir vaktinde yabancı bir adamın arabasında olmak garip hissettiriyordu. Güven duygusu zerre hissetmiyordum hatta taksiyle bile istediğim yere gidebilirdim fakat gecenin bir vakti bana yardım eden bu adamla gitmem gerekiyormuş gibi düşünüyordum. Eğer bu geceyi atlatırsam sabah ilk işim uzak bir yere gidip izimi kaybettirmekti fakat diğer yandan tüm bunların bir rüya olmasını umuyordum ve babamın beni alnımdan öpüp "İyi geceler güzel kızım," dediğini duymak istiyordum ama bu gerçek olamayacak kadar uzaktı. Artık öyleydi ve ben bunu şimdiden özlemiştim.

Araba durduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Benden önce arabadan inmişti. Hemen arkasından ilerlerken aynı zaman da ona, "Neden burada durduk?" diye sordum. Cevap vermedi. Etrafıma baktım. Birkaç aydınlatmadan başka hiçbir ışık yoktu. Endişem ve korkum birleşip bana komplo kurdu.

"Nereye gidiyoruz?"

Tekrar soru yönelttim fakat soruma cevap vermek yerine sola doğru kaydı. Şimdi karşımda kocaman bir sokak tabelası duruyordu.

Korku büyüdü, büyüdü ve biraz daha büyüyüp kalbimin etrafını sarıp kocaman oldu. Korku kalbimi sıkıştırıyordu. Zaten güven vermeyen adam belki güvenebilirim hissimi çürüttü. Onu tanımadan güvenmemem gerekirdi. Çok aptaldım.

Bakışlarımı ona döndürdüm yavaşça ve dudaklarımı zar zor araladım.

"Burası..." derken sesimin titrediğinin farkındaydım. Nefes almak zorlaştı ve bir anlığına gözlerim karardı. Kötü insanlardan kaçmama yardım eden adam, aslında kötünün ta kendisiydi ve o an ben bir şeytanla anlaşma yapmıştım.

Buz gibi gözlerini gözlerime dikti. Endişemi görüyor ve bu onu güçlendiriyor gibi görünüyordu. Dudakları aralanırken ortaya attığı sözler aramızda bomba etkisi yarattı.

"Tiazza'ya hoş geldin kaçak!"

Loading...
0%